Bugün Asel ve Göktuğ'un düğünü var!
Nasılsınız? Hepinize iyi okumalar bana da iyi uykular (uykusuzluktan geberiyorum)
Whatsapp topluluğu: T.i.Aşk
instagram hesabı: Kitaplaraşkt1rr
youtube hesabı: Kitaplarasığınan
Ertesi gün
Sabah saat 08.45'de uyanmıştım ve uyandığımda Göktuğ üzerini giyiniyordu nereye gittiğini sorduğumda operasyon hakkında toplantı yapacaklarını söylemişti şuan saat 10.30'du ve parmağımdaki yüzüğe bakıyordum hiç düşünmemiştim nişanlanacağımızı bununla ilgili bir hayalde kurmamıştım çünkü imkansız gibi geliyordu.
Yatak bir an zıpladığında irkildim, "Ben uyandım!" Diye bağırdı Çınar ne ara geldiğini anlayamamıştım yüzüğe o kadar çok dalmıştım.
"Günaydın bebeğim," Diyerek yanağına öpücük kondurdum.
"Acıktım ben," Diye söylenmeye başladı.
"Haydi odana gidip üstünü değiştir sonra ise aşağıya in," Yataktan aşağıya inip saçlarımı arkamda topladım, "Tamam ben üstümü değiştirip geliyorum," Diyerek odasına gitti.
Mutfağa inip kahvaltıyı hazırlamaya başladım. Merdivenlerden koşarak inmeye başladı Çınar, "Göktuğ abi nerede?"
"İşte o, aşkım."
"Ben de gideyim mi onunla işe?"
"Çocukları alacaklarını sanmıyorum."
Omuzlarını kaldırıp indirdi, "Ben çocuk değilim ki."
"Nesin sen?" Dedim gülerek.
Kaslarını göstermek istercesine kollarını gösterdi, "Aslanım ben."
Kahvaltımızı yapmış şimdi ise birlikte boyama yapıyorduk çocuklar ile ilgilenmeyi çok seven biriydim ve şuan bu bana bir ödül gibi geliyordu.
Çınar resmi, boyama adı altında karalamaya başlayınca kalemden tuttum, "Öyle boyanmaz Çınarcığım."
"Nasıl boyanır?"
Derin bir nefes aldım, "Nasıl boyanacağını biliyorsun, bana dördüncü kez anlattırma."
"Ben sıkıldım," Diyerek boyama kitabını ittirdi çocuklar çok doyumsuz oluyor ve işte bu sırada bana geliyorlardı, "Daha boyamadık bile."
Ayağa kalktı, "Araba oynayalım."
"Önce burayı toplayalım ondan sonra oynayabiliriz."
Kalemleri kalemliğin içine katmaya başladı ben de yardım ettim.
Masanın üzerini topladıktan sonra Çınar'ın odasına çıkmıştık Çınar özenle Göktuğ'un aldığı arabaları dizmeye başladı, "Biliyor musun aslında üç tane evren varmış," Diye konuya girdi Çınar. Çocuk olduğu için bu konuyu kabullenmesi kolay olmuş olmalıydı.
"Biliyorum tatlım."
Konudan konuya atlamaya başladı, "Biliyor musun Göktuğ abi bana Batman'ın oyuncağını alacakmış."
"Öyle mi?" Çınar konuşmaya devam ederken aklımda olan tek şey telefonum neredeydi? İstemeden beri telefonuma hiç bakmamıştım.
"Haydi gel dizdim arabaları," Çınar'ın yanına ilerleyip elime bir araba aldım o da kendine bir araba seçti. İkimizde aynı anda arabaları ittirdik Çınar'ın arabası dümdüz giderken benimki takla atmıştı Çınar elini ağzına kapatarak gülmeye başladı, "Araban kaza yaptı," Dudaklarımı büzdüm, "Maalesef."
Saat 16.25'di Çınar sonunda yorulup uyumuştu bu saate kadar sadece onunla ilgilenmiştim telefonumun nerede olduğunu bulup koltuğa oturdum. Dünden beri açılmayan telefonumu açtım. Bir çok kişiden mesaj gelmişti.
İki bilinmeyen numaradan mesaj vardı ve ikisininde numarası çok tanıdıktı ilk başta katilin mesajlarına girdim. Mesajların hepsi dün atılmıştı.
Bilinmeyen numara: Güzel miydi gününüz?
Bilinmeyen numara: Bu gününüzü mahvetmedim bana bir teşekkür borçlusun Asel Kılıç.
Mesaj kutusunu sildim hiçbir cevap vermeyecektim. Bir diğer bilinmeyen numaranın mesajına girdim.
Bilinmeyen numara: Asel, kızım bugün isteme gününmüş. Beni çağırmadın...
Bilinmeyen numara: Gelmeyi çok istedim ama herkesin içinde beni reddetmenden korktum.
Bilinmeyen numara: Son ver artık bu küslüğe iyi gününde de kötü gününde de yanında olayım. Bir annenin kızının yanında olması gerekir değil mi?
Asel: Madem öyle yanımda olmak istiyordun yıllar öncesi neredeydin?
Asel: Şimdi mi geldi aklına yanımda olmak?
Asel: Sen hastalıklısın tedavi olman gerek. Senin beynin sadece intikama çalışıyor.
Durgun bir şekilde mesajları attım kim annesine bunları yazmak isterdi ki? Hiç kimse, ama ben yazmak zorundaydım hiç değilse içimdeki çocuğa ihanet etmemek için yazmak zorundaydım.
Kabullenmiştim gerçekten hastaydı annem geçmişten gelen yaraları onu takıntılı hâle getirmişti. Aklı sadece intikama çalışıyordu belki de haklıydı yaşadıkları onu bu hâle getirmişti.
Eylül'den gelen mesaja girdim.
Eylül: Göktuğ düğün planlarını yapıyor;)
Eylül: Bir orman varmış orada olacakmış düğün. Aslında bunların burada düğün yokmuş ama bizim adete uymak istemiş. Şapşik çocuk.
Eylül: Ormanda düğün mü olur diye azarladım, garip ama ormanın bir özelliği varmış içinde kötülük olan insanları kabul etmiyormuş.
Eylül: Kız haydi içimizden birimizi almazsa!
Eylül: Bana başka adetleriniz var mı diye sordum. Bir de kına olduğunu söyledim ama bunu Asel yapmak isterse yapalım dedim. Sonuçta herkes kına yapmıyor.
Asel: Hemen mi yapacakmışız, benim neden haberim yok?
Asel: Evet, biliyorum o ormanı. Hem kötü mü olur? İçimizdeki hainler ortaya çıkar;)
Asel: Kınaya hiç gerek yok düğün yeter.
Telefonu bir kenara bırakıp koltuğa yaslandım. Demek ki Göktuğ düğünün hemen olmasını istiyordu. Aslında düğüne gerek yoktu sadece nikah kıyabilirdik ama belli ki bizim adetlerimize uymak istiyordu.
Kitaplığa ilerleyip okuduğum kitabı aldım. Zaman ancak böyle geçiyordu.
Kitap okumak bir kaçış yoluydu en azından deli gibi kitap okuyan biz okurlar için öyleydi. Canım sıkıldığında, canım sıkkın olduğunda, düşünmek istemediğim zamanlarda, kitap okurdum. Boş zaman bulamabilmek için can atardım.
...
Kitap okumamı bölen şey Çınar'ın sesi oldu, "Çok güzel uyumuşum," Diyerek merdivenlerden iniyordu. Yanıma geldiğinde kucağıma aldım, "Çok mu güzel uyumuşsun?" Yanağına sulu bir öpücük kondurdum. Başını salladı, "Rüyamda gerçekten aslana dönüşüyordum."
Kaşlarımı kaldırarak Çınar'a bakmaya başladım, "Rüyaların garipmiş."
Seninkiler zaten çok normal ya.
"Şimdi ne yapacağız ben sıkıldım."
"Ne yapmak istersin?"
Elini çenesine koydu, "Bahçeye salıncak kuralım mı?"
"Bunun için bize ip gerekiyor. Eğer ip bulabilirsek kurarız."
Bahçedeki depoyu birazcık karıştırmıştık ve en sonunda ip bulabilmiştik. Çınar ile sağlam bir ağaç belirleyip ipi ağaca bağlamaya başladık.
"Garajda kaç tane araba var?"
"Sanırım iki tane var," Dedim ipi ağaca bağlarken.
"Bakabilir miyim?"
"Bence Göktuğ abin geldiğinde bak," İpi sağlamlaştırmaya çalışıyordum yaklaşık yarım saattir buna uğraşıyorduk.
"Daha olmadı mı salıncağım?"
Maalesef olmadı Çınarcığım. Neredeyse dış kapıdaki korumaları yardıma çağıracağım.
"Az kaldı."
Hâlâ ipi bağlamaya çalışıyordum bir türlü bağlanmıyordu! Ben bağlıyordum o açılıyordu açıkçası sağlam olmasını istiyordum çünkü Çınar'ın düşmesini istemezdim.
"Daha olmadı mı salıncağım?"
"Az kaldı."
"Ama az önce de öyle dedin."
"Bu sefer gerçekten az kaldı."
Hâlâ ipi bağlayabilmiş değildim ben ikinci düğümü atarken düğüm açılıyordu çığlık atmama saniyeler kalmıştı.
"Abla daha bitmedimi?" Kendini çimlerin üzerine attı.
İpi alıp yere attım bu ipi iki kez bağlamak için çok kalındı, "Göktuğ abin yapsın salıncağı."
Ayaklarını yere vurdu ve ardından kalktı, "Ben şimdi istiyordum ama."
Kızarmış ellerimi Çınar'a gösterdim, "Ellerim yara bere içinde Çınarcığım kaç saattir uğraşıyorum yapamadım."
"Göktuğ abim yapar bana," Ayaklarını yere vura vura içeriye girdi. Sızlayan ellerime çevirdim bakışlarımı.
Son bir kez daha denemeye başladım bu sefer olacaktı inanıyordum.
Bu eller silah tutmak için var salıncak kurmak için değil.
Sonunda salıncağı kurabildiğimde bir şahesere bakıyormuş gibi bakmaya başladım. Büyük adımlarımla içeriye doğru gittim.
"Çınar!" Çınar'a seslendiğimde bir dakika sonra gelmişti.
"Efendim."
"Salıncağını kurdum!" Diye şakıdım. Çınar gözlerini büyüterek bana baktı.
"Gerçekten mi?"
Ellerimi belime koydum saçlarımı sallandırdım, "Kurdum," Çınar koşarak bahçeye çıktı. Hava kararmaya başlamıştı saat yediye geliyordu salıncak ile bayağı uğraşmıştım. Salıncağın üstüne küçük bir yastık koymuştum şuan elimden gelen buydu. Göktuğ ile belkide rahat bir salıncak alırdık.
"Sallasana beni."
Çınar'ın yanına ilerleyip arkasından yavaşça sallamaya başladım. Göktuğ'un dağ evine gidersek Çınar orayı daha çok severdi. Oradaki salıncak benim yaptığımdan bin kat daha güzeldi
Hava daha çok karardığında içime huzursuzluk yayıldı akşamları dışarıda olmak beni rahatsız ediyordu, "Bugünlük bu kadar yeter," Diyerek salıncağı durdurdum Çınar aşağıya inerken homurdandı, "Zaten her tarafım acıdı," Gülmemek için dudaklarımı birbirine bastırdım.
Zaman bugün benim için hızlı geçmişti Çınar ile birlikte akşam yemeğini hazırlamış karnımızı doyurmuştuk ardından ise biraz daha oyun oynamıştık birazdan kastım iki saat kadardı oyundan sıkıldıktan sonra birlikte çizgi filme baktık Çınar çizgi filme bakarken uyuya kalmıştı onu odasına yatırdıktan sonra biraz kitap okumuştum.
Şimdi ise televizyona bakıyordum benim için hayat: Televizyon izlemek, kitap okumak, kitap yazmaktan ibaret gibiydi işim olmadığı zamanlar sadece bunları yapardım. Bu sefer kendime toz pembe bir film açmıştım ve sonuda mutlu bitiyordu.
Filmin sonunda adam ile kadın evlenmiş birde üstüne erkek çocukları olmuştu garip gelmişti filmin sonu, kötü sonlu filmlere alışmıştım.
Yanıma önceden koyduğum bilgisayarımı aldım elime, kitabımın son bölümlerini de tamamlamalıydım.
Değişik bir karakterim vardı kötü sonlu kitaplar okuyamaz ama kötü sonlu kitaplar yazabilirdim. Ya da kötü sonlu filmler izlemeyi sevmiyorum deyip kötü sonlu filmler izleyebilirdim.
Saat 01.25'di ve kitabımın son satırlarını yazıyordum.
Bugün ölmek için güzel bir gündü çünkü aylar sonra sevdiğim adamı görebilmiştim peki onu gördüğümde beni öldürmeye geldiğini nereden bilebilirdim? Alnıma dayadığı silah nefes alışverişlerimi engelliyordu gözümü kırpmadan o güzel yüzüne bakıyordum onu aylardır görmemiştim ve onu gördükten sonra böyle bir an mı yaşamalıydım?
"Bunu ikimizin iyiliği için yapıyorum," Alnıma dayadığı silahı kendi alnına dayadı, "Üzülme sakın," Ateş ettiğinde alnından kırmızı sıvı yüzüne doğru akmaya başladı hiçbir şey yapmadım öylece yüzüne baktım ağzım şaşkınlıktan açılmıştı şoku hızlıca üstümden attıktan sonra yere düşen bedenine eğildim.
"Hayır!"
Bilgisayarın tuşlarına basmayı bıraktım bir anlığına duraksadım kalbimde tarifsiz bir acı oluştu kendi yazdığım karakterlere üzülmüştüm.
Hani hem iyi hemde kötü sonlu bitecekti?
Zaten öyle bitti. Adam sevdiği kadın için kendini öldürdü ama arkasında bıraktığı kadının halini düşünmedi.
Bilgisayarı ilerime koydum kalbim acıyordu böyle olmamalıydı. Arkamdaki yastığı alıp başımın altına koydum. Zaten her aşkın sonu mutsuz bitmez miydi? Belki sevdiğiniz adam ile yaşlanırdınız ama yine eninde sonunda birinizden biri ölürdü. Ölümsüzlük olsaydı ne olurdu? Çok mutlu olmaz mıydık? Her istediğimizi yapabilirdik içimizde hiç ölüm korkusu olmazdı. Çocukken mahallemizde bir teyze vardı "Benim içimde ölüm korkusu yok ahiret korkusu var," Derdi o zaman anlayamamıştım ne dediğini ama şimdi çok iyi anlıyordum.
Düşüncelerim eşliğinde yine uykuya dalmıştım. Üşüdüğümü hissediyordum soğuktu sanki burası çok soğuktu.
Bedenim havalandığında gözlerimi araladım karşımda Göktuğ'u görmeyi beklemiyordum, "Artık hep geç mi geleceksin?" Dedim uykulu bir şekilde sanırım uyandığımda hiç birşey hatırlamayacaktım.
"Hayır, fındık burun."
"Neden geç geliyorsun? Sensiz zaman geçmiyor biliyor musun," Başımı göğsüne yasladım.
"Görevlerin bitmesine çok az kaldı."
Onaylayan mırıltılar çıkardım, "Birdaha üstün açık uyuma," Yumuşak yatağa sırtım değdiğinde gülümsedim.
"İyi geceler," Yanımdan ayrılacağı sırada bileğinden tuttum, "Salıncakta kurdum ben bugün," Gözlerim kapalıydı ama konuşmaya devam ediyordum, "Gördüm," Dedi yumuşak bir ses ile.
Yine gideceği sırada, "İyi geceler," Dedi.
"Düğün mü yapacağız? Eylül öyle yazmış," Yanımdan ayrılmasını istemiyordum bu yüzden konudan konuya atlıyordum ama uyku beni ele geçiriyordu.
"Evet, eğer sen de istersen neden olmasın?"
"Ben de isterim," Diye mırıldandım. Bir adım attı, "Nereye gidiyorsun?"
"Çalışacağım."
"Gün boyu çalıştın zaten."
"İyi geceler," Diyerek konuyu sonlandırdı. Bileğinden daha sıkı tuttum.
"Bu üçüncü kez iyi geceler deyişin."
"Salmıyorsun ki beni."
"Salayım mı seni?"
"Salma beni."
Elim bileğinden kaydı artık uykuya dayanamıyordum. Kendimi uykunun kollarına bıraktığımda Göktuğ'un nereye gittiğinden hiçbir fikrim yoktu.
Yatakta hareketlilik hissetiğimde gözlerimi araladım her yer karanlıktı sadece pencereden içeriye sızan ışık aydınlatıyordu içeriyi. Göktuğ yanıma yattığında bakışlarımı yüzünde gezdirdim.
"Resimin kenarına neden 'aşk yaşatmaz öldürür' yazdın?"
Çünkü aşk yaşatmaz öldürür.
"Resim... Aynı bu söz gibi hissettiriyordu."
"Aksine fındık burun aşk yaşatır. Ben seninle tanıştığımda yaşadım, yaşamanın ne demek olduğunu seninle tanıştığımda anladım."
"Hayatım renklendi," Diye konuya girdim. Ellerimi başımın altına aldım, "Seninle tanıştıktan sonra siyahtan başka renklerinde olduğunu anladım. Yaşama sevinci kazandım."
Belimden tutup kendine çekti Kollarımı bedenine sardım.
Sabah gözlerimi aramadığımda bu sefer yanımda Göktuğ'u görebilmiştim hâlâ uyuyordu belli ki yorgundu. Onu uyandırmamak adına kıpırdamadım. Uyurken çok savunmasız gözüküyordu şuan o beni değil ben onu korumak istiyordum. Gözlerini yavaş yavaş araladığında bakışlarımı kahve harelerine çevirdim.
"Günaydın."
"Günaydın," Diye mırıldandı.
"Neden bu kadar huzur vericisin?" Diye dayanamayıp sordum.
"Ben mi?" Diye sordu sanki hâlâ uyuyordu ve beyni algılayamıyordu.
"Sen," Dedim gülerek.
"Karanlık adamlar huzur verici olamaz."
"Sen karanlık değilsin aksine aydınlıksın beyazlığın vücud bulmuş hâlisin."
"Beyazın üstüne kırmızı lekeler bulaştı fındık burun."
"Ben temizlerim o kırmızı lekeleri."
"Sen de kirlenirsin."
"Seninle kirleneceksem kirlenmeye razıyım."
"Ama ben seni kurtaramazsam bu kırmızı lekelerden?"
"Senin uğrunaysa ben kırmızı lekeler ile de yaşarım."
"Yapma," Dedi seninde ki rahatsız edici tınıyla.
"Neyi?"
"Benim için beyazlığını kaybetme."
Kıkırdadım, "Hatırlatırım ben aylar öncesi beyazlığımı kaybettim."
"Benim gözümde hâlâ tertemizsin."
Yatakta oturdum, "Göktuğ," Dedim sevinç dolu bir ses ile.
"Efendim."
"Düğünümüz ne zaman olacak?"
"Ne zaman istersen."
Yarın seni nikah masasına davet ediyoruz.
"Hemen," Dedim hızlıca, "Hemen olsun."
Huzurluca gülümsedi, "Organizasyon işi tamam geriye sadece gelinlik ve takım elbise kalıyor."
"Bugün gidebiliriz bence," Dedim kelimeleri uzatarak belki de şuanda karşısında yaramaz veya şımarık bir kız gibi duruyordum.
"Sen istiyorsan neden olmasın?"
"O zaman Eylül'ü de çağırıyorum? Sen de anneni çağır."
Bizim oralarda öyle olurdu büyüklerden birileri gelirdi ama benim kimsem yoktu -vardı ama yoktu- o yüzden Eylül'ü çağıracaktım.
"Olur güzelim."
Kahvaltımızı yapmıştık Çınar'ı Naz ve Bartu'ya bırakmıştık şimdi ise garajda ki arabanın önünde durup Eylül'ün zırvalıklarını dinliyorduk.
"Bakın şimdi siz dans edeceksiniz ama bu muhteşem ötesi arabanın önünde..."
"Ben dans falan etmem," Dedi Göktuğ Eylül'ün dediği dans bildiğimiz danslardan değildi tiktoker kişilerin danslarıydı.
"Edeceksin!" Diye bağırdı Eylül, "Düğün günü de yine aynı dansı yapacaksınız ve ben çok güzel bir geçiş yapacağım."
"Kendi düğününde yap ne yapacaksan," Dedi Göktuğ sabır dilenircesine. Fakat söylediği şeyin Eylül'ü üzebileceğini düşünememişti Eylül bir an sustuğunda elindeki telefon ile kala kalmıştı belkide içinden evlenmeyeceğini düşünüyordu.
Dudaklarını ıslatıp konuşmaya başladı, "Tamam," Ellerini cebine soktu.
"Yaparız," Dedim hemen, "Dansı yaparız değil mi Göktuğ?"
Bir Eylül'e bir de bana baktı, "Yaparız."
"Gerek yok. Kendi düğünümde yaparım."
Yanına ilerledim, "Hayır haydi göster bize dansı."
"Gidelim," Diyerek arabaya yöneldi ama bileğinden tuttum, "Haydi ama Eylül göster."
Sonunda dayanamayıp videoyu açıp bize gösterdi Göktuğ ile bir kaç kez videoyu izledikten sonra Göktuğ arabayı bahçeye aldı arabanın önünde ikimizde karşı karşıya durduk Göktuğ'a tatlı bir gülümseme sundum. Eylül videoyu başlattığında enerjik bir şekilde kollarımızı aşağıya yukarıya kaldırıyorduk.
Sonunda üçüncü çekimin sonucunda dansı yapabilmiştik Eylül memnun bir şekilde gülümsedi, "Oldu bu iş aynı performansı düğününüzde de bekliyorum."
"Dans tamamda neden arabanın önünde?" Diye sordum.
"Kızım bu arabadan havalı ne var? Güzel güzel hava atarız."
Başımı her iki yana sallayarak güldüm ardından arabaya bindik. Güzel ve bol kahkahalı bir araba yolculuğundan sonra bir gelinlikçinin önünde durduk.
"Şu çok güzelmiş," Diyerek Eylül camın arkasındaki gelinliği gösterdi gelinlik fazla kabarıktı arkasındaki kuyruğu İstanbul'dan Konya'ya uzanırdı duvağının da uzunluğu bir o kadar vardı, "Bu ne Eylül kraliyet ailesinden mi gelin alıyoruz?" Dedim.
Kendine saygısızlık yapma lütfen.
"İçin geçmiş senin," Dedi Eylül kınayan bakışları altında.
"İçinin geçemeyeceği kadar güzel," Dedi Göktuğ gülümseyerek.
"Bence bizim içimiz geçmiş."
"İçinin geçemeyeceği kadar güzelsin."
"Ooo romantik adam."
Yüzümdeki aptal sırıtışla Göktuğ'a baktım.
İçeriye girdiğimizde en sade gelinliği arıyordum fazla aşırıya kaçan bir kişiliğim yoktu abartıyı sevmezdim hiçbir zaman fazla süslü biri olmamıştım.
"Bak şu da çok güzelmiş," Dedi Eylül nerede kokoşluk orada Eylül.
Göktuğ bir köşeye konulmuş olan koltuğa oturdu damatlık seçimi için yanına bir arkadaşını alabilirdi ama en iyi ve tek olan arkadaşı ona ihanet etmişti. Annesini aramış ve gelmesini rica etmişti annesi bir işinin olduğunu onu hallettikten hemen sonra geleceğini söylemişti ve gelmeside yakındı.
Eylül'ün gösterdiği gelinliğe burun kıvırıp başka gelinliklere bakmaya başladım bir gelinlik dikkatimi çektiğinde yanına ilerleyip gelinliği inceledim.
Göğüs ve sırt dekolteli uzun kol ve kolunda kurdele detayı olan Fransız güpürü bir gelinlikti gelinliğe işlenen zarif danteller onu diğer gelinliklerden daha özel kılıyordu.
"Bu çok güzelmiş," Dedim elimi gelinliğin üzerinde gezdirirken çalışanlardan biri yanıma geldi.
"Çok güzel bir seçiminiz var efendim bu gelinlik Yıldız gezegeninin en iyi tasarımcısının özel tasarımı ve sizin fiziğinizede uyacağına çok eminim."
"Teşekkürler," Eylül yanıma geldi ve gelinliğe yandan bir bakış attı.
"Bu ne?" Diye ciddi ciddi sordu.
"Neye benziyor?"
"Özel bir davete giyilecek normal bir elbiseye benziyor," Dediğinde gözlerimi büyüttüm.
"Yuh!" Elimi alnıma koydum, "Sen özel bir davete gelinlik ile mi gidersin Eylül?"
Elini beline koydu, "Ben bunu gelinlikten saymıyorum."
"Sen saymıyor olabilirsin ama bu benim için ideal bir gelinlik," Çalışan bana bedenime uygun gelinliği çıkardı elime gelinliği aldıktan sonra Eylül'e yandan bir bakış attım, "Ben gelinliği denemeye gidiyorum."
"Gelinlik demeye bin şahit ister."
Eylül'ü arkamda bırakıp kabinlerden birine girdim üstümdekileri çıkarıp gelinliği bedenime geçirdim fermuarı kapatamadığım için kabinden çıktım karşımda beni çalışan karşılıyordu, "Fermuarınıza yardım etmek için gelmiştim," Dedi gülümseyerek.
"Ben de bu konuda yardım almak için geliyordum."
Kadına arkamı döndüm nazik bir şekilde fermuarı kapattı. Ellerimi bedenimde gezdirdim gelinlik bedenime tam oturmuştu sanki üzerime dikilmiş gibiydi, ince belimi ortaya çıkaran bu gelinlik bence bana çok yakışmıştı.
Gelinliğe uygun zarif yürüyüşüm ile Eylül ve Göktuğ'un yanına ilerledim Göktuğ'un bana baktığını hissettiğimde kahverengi harelerine çevirdim bakışlarımı kendi etrafımda döndüm, "Nasıl olmuş?" Dedim gülümseyerek.
Göktuğ, "Çok güzel olmuş," Dediği sırada Eylül'de, "Hiç güzel olmamış," Demişti.
Eylül'e sinir barındıran bir yüz ifadesiyle döndüm, "Sen nasıl arkadaşsın?"
"Ben doğruları söyleyen bir arkadaşım."
Göktuğ, "Eylül'e aldırış etme sen güzelim ben seni çok beğendim."
Eylül Göktuğ'a ters bir bakış attı, "Sen Asel'i pijamanın içinde bile seviyorsun."
"Çünkü her hâliyle güzel," Demişti Göktuğ. Sesinde her ne kadar ciddilik olsada ben onun yüzünde ki mutluluğu görebiliyordum.
Eylül Göktuğ'u es geçerek bana döndü, "Haydi başka gelinliklerde dene," Eylül'ün konuştuğu sırada içeriye Derya hanım girmişti beni gördüğünde yüzünde kocaman bir gülümseme oluştu, "Ne kadar güzel olmuşsun," Dedi büyülenmiş gibi.
Eylül isyan edercesine, "Bari siz yapmayın Derya hanım," Dedi. Derya hanım bir şey anlamadığını belli edercesine Eylül'e baktı.
"Siz buna gelinlik mi diyorsunuz? Gelinlik dediğiniz kabarık âhım şahım bir şey olur."
Derya hanım olumsuz şekilde başını salladı, "Bence gelinlik dediğin böyle olur hanım hanımcık zarif bir gelinlik öyle abartıya gerek olduğunu düşünmüyorum."
Konuya nokta koymak istercesine konuştum, "Ben bu gelinliği istiyorum başka bir gelinlik denemeyeceğim," Dedim.
Göktuğ, "Başkalarınada bak güzelim belki de daha hoşuna gidecek bir şey beğeneceksin."
Sevimlice gülümsedim, "Ben bunu çok beğendim zaten."
Eylül hiç birşey demedi, "O zaman Göktuğ'un damatlığına bakalım."
Biz Eylül ile konuşurken Derya hanım oğlunun yanına gidip ona sarılıyor ve öpüyordu duygulanmış olmalıydı Eylül ile konuşmayı bırakıp onları izledim Derya hanım aynen şöyle diyordu:
"Seni böyle görmeyi hiçbir zaman istemedim çünkü seni bir başkası ile paylaşmak beni huzursuz ediyordu," Sesinde hüzün hissediyordum.
"Benim mutluluğum senide mutlu etsin anneciğim."
"Ediyor zaten oğlum ama sadece duygusalım hâlâ gözümde küçük bir çocuksun."
"Çocukları kaç yaşında olursa olsun annelerinin gözünde hep onlar bebek olarak kalır," Dedi Göktuğ gülerek.
"Unutmamışsın."
"Unutmam mümkün değil Derya sultan," Annesinin yanağından gülümseyerek makas alan Göktuğ'a iç çekerek baktım. Göktuğ ve annesinin arasında değişik bir bağ vardı belkide bu bağ ortada sadece Göktuğ'un ve annesinin kalmış olmasından kaynaklanıyordu.
Eylül yanımda durup, "Niye öyle içli içli bakıyorsun?" Diye sordu.
Belki de içimizde bir yerde bir çocuk kenarıya çekilip ağlıyordu. Şuan annesinin yanında olmamasına üzülüyordu.
"Anne oğul ilişkileri çok güzel değil mi?"
"Öyle," Dedi gülümseyerek.
Daha fazla dram yapmamak adına kabine gidip üstümdeki gelinliği çıkarıp, çıkardığım kıyafetlerimi giydim. Arabaya bindiğimizde bu sefer Göktuğ için bir mağazaya gidiyorduk. Çantamdan telefonumu çıkarıp gelen mesajlara baktım annemden gelen mesaja tıkladım.
Bilinmeyen numara: Sana kaç kere söyledim bilmiyorum, yanında olamazdım kendimde değildim.
Bilinmeyen numara: Ben senin için ölüp biterken sen hâlâ kalbimi kırmaya devam ediyorsun.
Asel: Yanımda olabilirdin. Kendinde olamamanın sebebi neydi anne? İntikam planların mıydı?
Asel: En azından sen de kırılacak kalp varmış.
Acımasız katilden bir mesaj yoktu Eylül'den gelen mesajlara üstün körü baktıktan sonra telefonu tekrardan çantama koydum normalde insanlara görüldü atmaktan hoşlanmazdım ve bir başkasının bana görüldü atmasından da hoşlanmazdım görüldü atanlara karşı tavırımı koyar hatta bunun hakkında laf sokardım ama şuan Eylül yanımdaydı ve bu konu hakkında mesaj atmıştı.
Bir mağazanın önünde durduğumuzda arabadan indik Eylül arabaya hayran hayran bakmak ile meşguldü elini arabanın üzerinde gezdirdi, "Benim yüzümden bile pürüzsüz."
"Araba ile aşk yaşıyor," Dedim gülerek.
"Şu araba ile nasıl aşk yamayayım? Kapısı bile havaya doğru açılıyor."
"Göktuğ'un araba takıntısı beni öldürüyor," Dedi Derya hanım arkadan gelerek.
"Başka hangi arabaların var?" Diye sorduğunda Eylül, Derya hanım cevap verdi.
"Şuan Lamborghini, Mercedes ve Star Nova var ama önceden Ferrari, BMW ve Bugatti vardı ama onları satışa çıkarmıştı."
Eylül şaşkınlıkla Göktuğ'a bakıyordu büyük bir ihtimalle onunda arabalara zaafı vardı.
Benim gelinliğim gibi Göktuğ'un damatlık işide hemencecik bitmişti ondan bir isteğim vardı ve bu isteğimi geri çevirmemişti. Herşeyinin siyah olmasını istemiştim ve o da beni kırmayarak gömleğine kadar herşeyini siyah almıştı. Ona vermek istediğim mesaj farklıydı ben onu karanlığı ilede seviyordum onun beyaz olmasına gerek yoktu zaten karanlık tarafı beni kendine daha çok çekiyordu... O benim siyah atlı prensimdi.
Çünkü biz o psikopat okurlardanız.
Eve geldiğimizde Çınar hâlâ Bartu ve Naz'ın yanındaydı. Aradığımızda çok eğlendiğini biraz daha kalmak istediğini söylemişti.
"Düğüne çok fazla kişiyi çağırmayacağız değil mi?" Diye sordum, "Liste yapalım mı?" Diye sormuştum bence düğün listesi yapmak çok eğlenceli olmalıydı küçükken bir arkadaşımın evine gitmiştim ve kızın ablası evleniyordu kızın annesi ise düğüne gelecek kişilerin listesini yapıyordu.
Güldü, "Ne listesi?"
"Düğüne gelecek kişilerin listesi."
İyice saçmaladı bu da.
"Yapalım güzelim."
Göktuğ kağıt yerine telefonun not kısmını açmıştı ben ise gelecek kişileri saymaya başlamıştım.
"Eylül, Naz, Bartu, Aras, Barlas, Derya hanım, Asistanım," Bir an duraksadım. E bitmişti bu kadarcıktı. Sonra ise tekrardan konuştum, "Teyzenide çağıralım."
"Gerek yok," Demişti ciddi bir ses ile.
"Neden?"
"Kendisi sandığın kadar tatlı biri değil."
Konuyu daha fazla açmak istemediğimden dolayı sustum, "O zaman bu kadar," Dedim gülümseyerek.
"Ajanstan çağıracağım bir kaç kişi daha var."
Boğazıma bir yumru oturdu kalbime ise bir öküz, "Emin misin?" Diye sordum korkuyla düğün günümde bir sorunun çıkmasını istemiyordum. Ya da birilerinin ölmesini...
"Eminim güzelim güvendiğim kişiler onlar."
Zaten en güvendiğimiz kişiler tarafından ihanete uğramadık mı?
"O zaman bitti."
Başını her iki yana olumsuz bir şekilde salladı, "Bir kişi eksik," Dediğinde kim olduğunu düşünmeye başladım.
"Kim?"
"Aklına kim olduğu gelmiyor mu?"
"Hayır."
"Annen. İstemeye çağırmamış olabiliriz ama düğüne gelmesi onunda hakkı."
"Değil," Diye çıkıştım.
"Saçmalama Asel o senin annen."
"Anneliğini yapsaydı o zaman," Sesim sandığımdan daha güçsüz çıkmıştı.
"Ona da hak ver lütfen."
Burukça tebessüm ettim ve dediği şeyi es geçtim, "Orman onun içindeki kötülüğü hisseder ki onu almaz içeriye," Bu konu beni geriyor ve üzüyordu kimsenin annemi korumaya hakkı yoktu çünkü benim sokaklarda ne çektiğimi bir ben bir de Allah biliyordu.
"Annen sandığın kadar kötü biri değil."
İçimde fırtınaların koptuğunu hissettiğimde kendimi sakinleştirmeye çalıştım onun kalbini kırmak istemiyordum çünkü ben ne zaman sinirlensem esip gürlüyordum, "Sokakta yaşayan sen değildin," Dedim bir şeyleri anlayabilmesi için. Bu dediğim şey onun susmasını sağlamıştı.
Kim ne derse ne desin ben haklıydım çünkü o, orada sıcak bir evde kalırken ben soğukta sokakta kalıyordum, ya da o güzel kıyafetler giyerken ben yırtık kıyafetler giyiyordum belki şuan annemi kıskanıyormuş gibi gözüküyordum ama öyle değildi. Ben sefalet içindeyken o nasıl lüks içinde yaşayabiliyordu? Anne değil miydi o hiç mi içi acımamıştı beni o hâlde bırakırken?
Daldığım yerden bakışlarımı ayırdım o öyle bir anne olabilirdi ama ben öyle bir anne olmayacaktım benim yaşadıklarımı benim çocuğum yaşamayacaktı.
"Düğün gününü belirleyelim o zaman," Göktuğ'un konuyu değiştirmesine o kadar çok sevinmiştim ki kalkıp göbek atacaktım.
"Yarın olabilir," Dediğimde başını geriye atıp kahkaha attı bir insan bu kahkahaya düşebilirdi ve şahsen ben düşmüştüm kaldırmasanızda olurdu.
"Hazırlıklar var fındık burun organizasyon şirketinin bir gün içinde halledebileceğini sanmıyorum," Yarın olmayacaksa ne zaman olacaktı? "Dokuz Kasım uygun,"
Gözlerimi büyüttüm, "Üç gün var!"
"Bakıyordum da nikah masasına oturmaya çok meraklısın."
"Öyle bir merakım yok," İnkâr etmekte üstüme yoktu, "Ama şöyle bir merak var," Dedim gülerek, "Aldığım o topuklu ayakkabılar ile ayağını ezme merakım var," Mağazadan çıkmadan önce bir topuklu beğenmiştim o da aynı gelinliğim gibi abartı değildi beyaz stiletto topuklunun üstüne beyaz kristaller kondurmuşlardı ve bu gelinliğime çok uygundu.
"Teessüf ederim. Seni kınıyorum."
Gülmemek için dudaklarımı birbirine bastırdım. Herşey çok güzel ve çok eğlenceli olacaktı.
9 Kasım
Evet bugün o büyük gündü bugün bizim düğün günümüzdü.
Bugün Göktuğ ve Asel'in tam anlamıyla birbirinin olduğu o gündü.
Hepiniz koşun düğümüz var!
Herkes bir telaş içindeydi herkes dediğim Naz ve Eylül'dü çünkü onlardan başka kimse yoktu yanımda, garipti ama Derya hanım düğüne gelemiyordu bizim düğünümüzden önemli ne işi olabiliyorsa çok önemli bir işinin olduğunu ve gelemeyeceğini söylemişti Göktuğ bir şey çaktırmasada aklının bunda takılı olduğunu biliyordum.
"Makyajımız, saçımız, takılarımız, kıyafetimiz tamam arkadaşlar herşeyimiz tamam!" Dedi Eylül heyecanla.
"Ben değilde sen evleniyorsun sanki Eylül."
Eylül saçlarını geriye attı, "Bak bu gelinlikte rahatsızlık hissedersen bunu giyebilirsin," Eylül benim rahatlığımı düşünerek kısa bir tül elbise almıştı aslında elbise değil gelinlikti diz kapağımın üstünde biten gelinlik oldukça kısaydı ip askıları vardı.
"Teşekkürler," Dedim gülümseyerek Eylül şuan telefonu ile ilgileniyordu.
Eylül, "Göktuğ aşağıda, arabanın önünde videoyu çekeceğiz sonra ise ormana gideceğiz," Dedi heyecanla.
"Çektirdin mi videoyu?!" Diye sordu Naz.
"Evet," Diye şakıdı Eylül.
Son kez saçıma ve gelinliğime baktım güzel olduğumun garantisini verdikten sonra Eylül'e döndüm, "Haydi inelim aşağıya," Eylül başıyla beni onayladıktan sonra aşağıya indik. Göktuğ arabasına yaslanmış yere bakıyordu benim geldiğimi fark etmemişti.
"Abla!" Diye bağırdı Çınar, "Çok güzelsin," Dedi hayran hayran Çınar'a baktığımda yüzümde kocaman bir tebessüm oluştu takım elbisesi ile çok yakışıklı olmuştu. Büyüyünce çok canlar yakacaktı!
Göktuğ Çınar'ın sayesinde geldiğimi fark edebilmişti. Gözlerimiz birleştiğinde kahverengi harelerindeki ışıltıyı görebiliyordum yavaşça yanına ilerledim. Ellerimi omuzlarına koyup kulağına yaklaştım, "Herzaman ki gibi çok yakışıklı olmuşsun siyah atlı prensim."
"Beyaz değil miydi o?" Dedi gülerek.
Dudaklarımın kenarı kıvrıldı, "Benimki siyah."
Arkadan, "Eylül abla ışığın gözlerimi kamaştırıyor," Diyen Çınar'ın sesi geldiğinde gülmeden edemedim.
"Kardeşin," Dedi Göktuğ gülmemeye çalışarak, "Ne kadar da çapkın."
Düşünceli bir tavırla, "Kime çekti ki?" Diye sordum bunu şuan cidden düşünüyordum.
"Acaba kime çekti," Dedi iğneleyici bir tavırla.
Kaşlarımı çatarak Göktuğ'a baktım, "Ne demek istiyorsun? Ben çapkın mıyım?"
Kısık sesli bir gülüş attı.
Bartu, "Haydi lan ne yapacaksanız evlendikten sonra yapın ayrılın artık," Dedi bıkkınlıkla. Göktuğ'dan ayrılıp Bartu'ya döndüm, "Ben de seni balkondan sarkıtayım mı? Neden bu güzel anı bölüyorsun?" Bartu söylediğim şey karşısında sustu susardı tabii!
Eylül, "Haydi şu videoyu çekelim. Düğün saatine geç kalacağız konuklar gelmiş!"
Eylül kamerayı hazırladıktan sonra Göktuğ ile arabanın önünde durduk. Yine aynı dans hareketlerini yaparken bu sefer öncekinden daha fazla enerjiydim. Çünkü bugün benim düğünüm vardı bugün sevdiğim adam ile evleniyordum kelimenin tam anlamıyla birlikte olacaktık artık.
"Bitti," Dediğinde Eylül, Göktuğ'a küçük çaplı bir gülümseme yolladım.
Video çekildikten sonra ormana gelmiştik Göktuğ ile düğün alanının biraz ilerisindeydik nikah memuru geldiğinde düğün alınına gidecektik.
Heyecanımda dolayı derin derin nefesler alıp veriyordum böyle durumlarda heyecanıma yenik düşüyordum. Göktuğ yatıştırıcı bir sesle, "Sakin ol," Dedi titrek bakışlarımı Göktuğ'a çevirdim evlenme anında herkes böyle heyecanlı oluyor muydu acaba?
"Sen hiç heyecanlı değilsin?" Diye sordum Göktuğ'a, ben mi anormaldim?
"Heyecanlı olmadığımı nereden çıkarıyorsun?"
Parmağımla yüzünü gösterdim, "Yüz ifadenden."
"İçimi görebiliyor musun?" Diye sormuştu hafif bir tebessüm ile.
"Hayır,ama görebilmek isterdim."
Eylül koşarak geldiğinde bakışlarımı ona çevirdim yeşil stiletto'su ve yeşil saten elbisesi ile koşması pekte mümkün değildi. Düşmesi yakındı.
"Koşma düşeceksin," Diyerek Eylül'ü uyardım.
"Nikah memuru geldi."
Göktuğ yine ciddi ve soğuk bir ses tonu ile konuştu. Bu adam nasıl bu kadar ciddi olabiliyordu? "Geliyoruz."
Eylül başını salladıktan sonra arkasını döndü Göktuğ yanıma gelip elini belime yerleştirdi kulağımayaklaştı,"Hazır mısın?" Diye sordu.
Başımı hızlı hızlı salladım, "Hazırım."
Yavaş adımlarla düğün alanına ilerledik. Ağaçların olmadığı bir alandaydık yerler tamamen mavi çiçeklerle kaplıydı çiçeklerin üzerine soft mavi sandalyeler konulmuştu evet beyaz değil mavi. Nikah memuruna doğru ilerliyorduk herkes bizi alkışlıyordu. Çok kişi değildik. Bizim ekipten hariç on kişi vardı gözlerim bir yerde takılı kaldı. Çınar ve yanında sarışın bir kız çocuğu vardı Çınar aynı büyük bir adam gibi kızla konuşuyordu kızda gülümseyerek Çınar'ı dinliyordu. Bu çocuk çok çapkındı!
Sessizce konuştum, "Şu tarafa bak,"
Göktuğ Çınar'ı gördüğünde dudakları kıvrıldı, "Çapkın çocuk."
Masaya geldiğimizde Eylül ve Bartu yerini almıştı. Gözlerim konukların üzerinde dolandı dikkatimi çeken bir şey vardı Barlas gelmemişti. Keşke bana kaptırmasaydı kendini benden olmazdı beni kazanamazdı yaptığı tek şey kendine zarar vermek olmuştu.
Nikah memuru konuşmaya başladığında bakışlarım nikah memuruna kaydı, "Siz Asel Kılıç hiç kimsenin tesiri altında olmadan özgür iradeniz ve kendi arzunuzla Göktuğ Sezgin'i eş olarak kabul ediyor musunuz?"
Nikah memurunun uzattığı mikrofonu tutarak, "Evet!" Diye bağırdım. Nikah memuru mikrofonu kendine doğru çekti, "Siz Göktuğ Sezgin hiç kimsenin tesiri altında olmadan özgür iradeniz ve kendi arzunuzla Asel Kılıç'ı eş olarak kabul ediyor musunuz?"
Göktuğ sakin bir ses ile, "Evet," Dedi.
Memur Eylül ve Bartu'ya bakarak, "Siz de bu iki çiftin nikahlarına şahitlik ediyor musunuz?" Dediğinde ikiside evet diye bağırdı. Nikah memurunun önümüze koyduğu dosyayı imzaladıktan sonra memur bana o çok beklediğim evlilik cüzdanını verdi. Eylül ve Naz her ne kadar "Ayağına bas," Deselerde basmadım çünkü ben Göktuğ'a kıyamazdım. Evde ona ayağına basmaya çok meraklı olduğumu söylemiştim ama ben kahvesine bile tuz atmayı düşünmeyen biriydim.
Nikah memuru, "Gelin hanımı öpebilirsiniz," Dediğinde Göktuğ'a döndüm başımdan tutup alnıma bir öpücük kondurmuştu.
Aradan biraz zaman geçtikten sonra Eylül halay çekmemiz için şarkı açmıştı bir an, "Haydi herkes halaya!" Diye bağırdığında gözlerim ışıldamıştı. Herkes Eylül'ün yüzüne garip bir şekilde baktığında Eylül, Bartu ve ben de onlara değişik bakıyorduk.
"Ne duruyorsunuz kalksanıza oturmaya mı geldiniz?" Diye sordu Eylül.
Göktuğ, "halayın ne demek olduklarını bilmiyor olmalılar," Doğru ya... Onlar bizim yöremize ait hiçbir şeyi bilmiyorlardı eminim ki düğünüde garip bulmuşlardı. Bizim Galaksi evreninde yabancı ülkelerde bile düğün vardı ama onlar da yoktu.
Ayağa kalktım, "Bizi izleyin sonra sıraya girersiniz," Diyerek Eylül'ün yanına ilerledim. Eylül, Bartu ve ben serçe parmaklarımızı birbirine kenetledikten sonra şarkıya ritim uydurarak halay çekiyorduk. Belki de en eğlenceli şey olabilirdi insan stresini atıyordu. Bizi izleyenler sırayla yanımıza geliyordu Eylül'ün neresinden çıkarttığını bilmediğim bez parçasını elime tutuşturdu, "Halay başı sensin."
İşte bu benim için büyük bir zevkti.
Dama çıkmış bir güzel
Delilo delilo hayrane
Damın etrafın gezer
Delilo delilo kurbane
Elinde bir deste gül
Delilo delilo hayrane
Kendi gülünden güzel
Delilo delilo kurbane
Eylül ile halaydan ayrılıp karşılıklı oynamaya başladık elimdeki mendili sallarken o da kendine bir mendil çıkardı bu değirmenin suyu nereden geliyordu?
Ah le le le le le le le le
Vah le le le le le le le le
Delilo delilo hayrane
Delilo delilo kurbane
Şarkıya eşlik ederken kendinden geçercesine oynuyordu.
Tekrardan halaya katıldık.
Şarkının sonuna geldiğimizde herkes durdu Eylül ise, "Şemmame açın!" Diye bağırdı.
"İşte şimdi daha da eğlenceli olacak!" Diye bağırdım sıranın sonuna baktığımda Çınar ve yanındaki kızında halaya katıldıklarını gördüm gözlerim Göktuğ'u aradığında bir masada oturup bizi izlediğini gördüm elimle gel işareti yaptığımda kafasını olumsuz şekilde salladı ondan zaten böyle bir şeyi beklemezdim.
Wî wî wî
Şarkı başladığında Eylül hiç vakit kaybetmeden halay çekmeye başladı
Wî wî wî Şemmo
Wî wî wî
Qurbana te me, Şemmo
Eylül'ün hızına yetişilmiyordu deli gibi halay çekerken çok tatlı gözüküyordu anlaşılan halayda bayağı iyiydi.
Şarkının en sevdiğim ve en hareketli olduğunu düşündüğüm kısmına geldiğimizde hızlanmaya başladım.
Şemmamê Şemmamê Şemmamê bûkê
Dotmamê dotmamê dotmamê bûkê
Şemmamê Şemmamê Şemmamê bûkê
Dotmamê dotmamê dotmamê bûkê
Eylül saçlarını birbirine katmak İsyercesine salladığında ondan beklemediğim için bir an duraksadım ama duraksadığıma bin pişman oldum çünkü düşüyordum gelinliğimin ucuna bastığında küçük çaplı bir çığlık attım. Benim çığlığımla herkes durdu. Halaydan çıkıp gelinliğimin ucuna baktım.
"Eylül halay çekerken içinden başka bir şey çıkıyor senin," Dediğim şeye Naz ve Bartu katıla katıla güldü.
"Gelinliğim çok pislendi ben üstümü değiştirmeye gidiyorum," Arkamı dönüp düğün alanından uzaklaştım ilerideki karavana doğru ilerliyordum.
Göktuğ yanımda yürümeye başladığında ona baktım, "Eylül'e diyorsun ama halay çekerken seninde içinden bir şeyler çıkıyor," Dedi gülerek. Ona kınayan bakışlarımla bakmaya başladım, "Ayıp oluyor ama müstakbel karına böyle şeyler demen hiç hoş mu?"
"Özür dilerim karıcığım," Söylediği söz ile yürümeyi bıraktım Benim durduğumu görünce o da durdu, "Ne oldu?" Diye sordu şaşkınca.
"Ne dedin sen?"
"Özür diledim."
"Yok ondan sonra bir şey dedin."
"Bir şey demedim Asel."
"Karım dedin sen."
"Karım olduğun için demiş olmayayım?"
Yanına ilerleyip ellerimi yanaklarına koydum, "Bir daha desene."
Gülmeye başladı, "Haydi ama desene!"
"Bugün benim karım çok mu tatlı?"
Karşısında eriyip bitmemek için kendimi zor tuttum, "Düşeceğim şimdi," Göktuğ gülerek kollarımdan tuttu, "Kocam," Dedim gülerek kaşları yavaş yavaş havalandı, "Çok güzelmiş bu kelime ya," Tekrardan, "Kocam," Dedim Göktuğ'un gözlerindeki memnuniyeti görebiliyordum.
Karavana doğru yürürken beşinci kez, "Kocam," Dedim. Göktuğ artık, "Efendim," Demeyi bırakmıştı.
"Çok güzel değil mi?" Diyerek Göktuğ'a döndüm bana baktığında otuz iki diş sırıtarak, "Kocam," Dedim. Başını her iki yana sallayarak gülmeye başladı.
Karavana girdiğimizde Göktuğ'a gelinliğimin fermuarını açması için yardım istedim fermuarı açtıktan sonra üstümdeki gelinliği çıkarıp diğerini giydim. Tekrardan Göktuğ'a fermuarını kapattırdıktan sonra karavandan çıktık. Ayaklarımın tabanları çok acıyordu üstlerine basamıyordum.
Düğün alanına geldiğimizde Eylül karşıma geçip elime tahta kaşıkları tutuşturdu, "Erik dalı oynayacağız," Göktuğ'a baktığımda bana göz kırpıp masaların yanına ilerledi.
Eylül, Bartu ve ben karşılıklı durmuş oyun havasının çalmasını bekliyorduk. Çalmaya başladığında kaşıkları birbirine vurduk herkesin bakışları bizim üzerimizdeyken oynamaya devam ettik.
Erik dalı gevrektir
Erik dalı gevrektir
Ritme uygun bir şekilde kaşıkları birbirine vururken kollarımız ve bacaklarımızda ritme uyum sağlıyordu.
Etrafımıza bir kaç kişi toplanmaya başlamıştı.
en sevdiğim kısımlardan birine geldiğimizde etrafımda dönerek oynamaya başladım kafamı arkaya eğmiş saçlarımı sallandırıyordum.
Eller oynasın eller
Diller oynasın diller
Eller ne derse desinler
O dillerini yesinler
Eylül ve Bartu'da enerjik bir şekilde oynuyorlardı düğünlerde sevdiğim tek şey oyun havaları ve yiyecekleri olabilirdi.
Kaşıkları birbirine daha hızlı vuramaya başlamıştım Eylül ile karşı karşıya durmuş oynuyorduk. Kendimi öne atıp omuzlarımı sallamaya başladım ardından ben kendimi geriye atıp Eylül kendini öne attı.
Amanın oynasın eller
Diller gaynasın diller
Eller ne derse desinler
O dillerini yesinler
Yine etrafımda dönmeye başladığımda Bartu para atmaya başladı gülüp yanına gittim ve vücudumu geriye attım saçlarım geriye doğru giderken omuzlarımı sallandırıyor ve kaşıkları birbirine vuruyordum Bartu para atmaya devam ederken Eylül'de yanıma geldi.
Ayaklarımın üstüne daha fazla basamadığım için Göktuğ'un yanına gidip oturdum, "Neden bize eşlik etmiyorsun?" Diye dayanamayarak sordum.
"Benlik değil."
"Ben de sevmem aslında ama kendi düğünümde de oynamayacaksam başka nerede oynayacağım?" Dedim gülerek.
Bir durgunluk vardı üzerinde ve bu beni rahatsız ediyordu, "Bir şey mi oldu?"
"Hayır, güzelim bir şey olmadı."
"Saklama benden," Dedim elimi yanağıma koyarak. Ben onu bu zaman diliminde çok iyi tanımıştım.
"Sadece annemin neden gelmediğini düşünüyorum."
"Açıkçası bunu ben de düşündüm acaba düğünden daha önemli ne işi olabilir diye ama illa ki bir sebebi vardır."
Elimi masanın üzerindeki elinin üzerine koydum. Cem Karaca bu son olsun çalmaya başladığında kalbim tekledi Göktuğ gülümseyerek ayağa kalktı, "Bu dansı bana lütfeder misin karıcığım?" Kalbim tekrardan tekledi tenim cayır cayır yandı, "tabii," Diyerek elinden tutup ayağa kalktım elimden tutarak herkesin dans ettiği alana ilerledik.
Elini belime koydu ben ise ellerimi omuzuna koydum, "Karıcığım ne kadar da güzel bir kelime," Dedim baygın bir şekilde, "Hele sen deyince daha da güzel oluyor."
Dudakları kıvrıldı bu adamın gülüşüne bile düşülürdü.
Ellerini belimden çekip elimden tuttu ve bir kaç defa etrafımda döndürdü. Tekrardan ellerini belime yerleştirdi ve gözlerimin en derinine bakarak şarkıya eşlik etti, "Ne yalnızlık ne de yalan
Üzmesin seni."
"Bu şarkı bizim şarkımız olmalı," Başımı omzuna yasladım.
Beni kendinden çekip iki elimden de tuttu biraz ileriye gittikten sonra dönerek Göktuğ'a geri geldim ama hiç beklemediğim bir hamle yaptı sırtımı koluna yaslayıp yere doğru eğilmeme sebep oldu eğildiğim için havalanan gelinliğimin daha fazla açılmaması için ucundan tuttu. Tatlı bir şekilde yüzüne baktım şarkı sonlandığında beni tekrar kendine doğru çekti.
Eylül yanımıza geldiğinde Göktuğ'a ithâfen, "İzniniz varsa karınızı sizden alacağım Göktuğ bey," Dedi şakacı bir tavırla.
"Karımı hiçbir yere salmıyorum," Dedi o da şakacı bir tavırla bilmiyordu ki bu söylediği sözün ben de bıraktığı etkiyi.
Eylül ellerini beline koydu, "Nasıl yani izin vermiyor musun?"
"Vermiyorum," Gülmemek için dudaklarını birbirine bastırıyordu.
"Senden izin alan olmadı zaten," Diyerek kolumdan tutup beni bir anda kendine çekti dudağımdan, "Ay," Diye bir ses çıktı.
Göktuğ gözlerini kısarak Eylül'e bakıyordu, "Karımı benden mi alıyorsun?"
"O senin karınsa benimde arkadaşım," Dedi Eylül diklenerek.
"Tamam! Şuna bir son verin aaa!" Dedim bıkmışlıkla.
Eylül kolumdan tutarak beni Göktuğ'dan uzaklaştırdı arkama dönüp Göktuğ'a baktığımda sırıtıyordu yüzümü asarak Göktuğ'a baktığımda bana göz kırptı. Sanki Göktuğ evlenmiyor da başka biri evleniyor gibiydi insan kalkar iki göbek atardı!
Yeni bir şarkı açıldığında Eylül ellerimden tuttu, "Birlikte dans edeceğiz bebişim Naz'da bizi videoya alacak," Dedi yan tarafımızda ki Naz'ı göstererek. Gülümseyerek başımı salladım.
Şarkı yabancıydı ve arkadaşlık ile ilgili sözler geçiyordu içinde, güzel ve hoştu.
Eylül ile aynı anda arkaya doğru ittik kendimizi ardından birbirimize doğru gelip kollarımızı hafifçe kırıp dönmeye başladık, yine aynı anda kendimizi geriye atıp birbirimize doğru geldik, Eylül beni kendi etrafımda döndürdü yine ellerimizi birleştirdik bir elimizi ayırdık ikimizde geriye doğru gittik ve Eylül beni geriye yatırdı hiç beklemediğim bir anda beni kendine çekip sarıldı, "Her ne yaşarsan yaşa ben yanındayım kötü her anında benim yanıma gelebilirsin ben hep senin tarafında olacağım her zaman seni destekleyeceğim," Benden ayrıldığında gözlerim dolu doluydu evet, duygulanmıştım. Çünkü benim hiç arkadaşım olmamıştı hep olmasını istemiştim eve yalnız girmek istememiştim, eve gittiğimde yanımda birinin olmasını istemiştim, beni güldürecek birinin olmasını istemiştim ama olmamıştı. Fakat buraya geldikten sonra herşey değişti, bir an hayatım renklendi.
"Ağlama!" Dedi birden ama artık çok geçti, "Makyajın akacak ağlama," Diyerek omuzlarımdan tutup beni sallıyordu Naz ise keyifle bu anı kameraya alıyordu. Bartu'da yanıma geldiğinde, bugün onunla hiç konuşmadığımı fark ettim.
"Bücür neden ağlıyorsun?" Diye sormuştu.
Eylül'e baktım söylediği sözler beni derinden etkilemişti onlar etrafımda olduğu sürece sevilmenin, önemsenmenin nasıl bir duygu olduğunu hep bilecektim. Bartu beni kendine çektiğinde başımı omzuna koydum.
"O Göktuğ sana bir şey yapacak olursa derhâl bana geliyorsun."
Daha da duygulandığım da sesim titreyerek konuştum, "O bana bir şey yapmaz ki."
"Kocalara belli olmaz kızım."
Birazda olsun güldüm başımı kaldırıp Bartu'ya baktım, "Sende evleneceksin bir gün?" Bakışları Naz'a kaydı, "Bak konu ben olunca endişelenmeyin."
Kaşlarımı kaldırdım, "Allah Allah."
"Şuan konumuz bu mu kızım? Şuan konumuz sensin ben her zaman senin yanındayım. Beni bir abi olarak gördüğünü biliyorum ben de seni kız kardeşim gibi görüyorum ve ben senin üzülmeni istemiyorum."
Omuzlarımı kaldırıp indirdim, "Üzmez ki o beni."
Emin misin der gibi kaşlarını kaldırdı, "Sana neler yaptığını biliyoruz."
"Benim iyiliğim içindi."
Burukça tebessüm etti, "Her iyiliğin altında bir kötülük ara."
Kaşlarım çatıldı, "Lan bugün benim düğünüm! Ne saçmalıyorsunuz ayırmaya mı çalışıyorsunuz siz beni?"
Naz yanımıza geldi, "Hayır, Asel sen onları yanlış anladın onlar senin üzülmeni istemiyorlar."
Biliyordum aslında ama sadece söyledikleri canımı sıkmıştı, "Üzmez o beni."
Bartu konuyu dağıtmak amaçlı başka bir konu açtı, "Onu bunu bırakında hiç kimse altın takmıyor."
Eylül elini bacağına vurdu, "Şimdi Galaksi evreninde olsaydık."
"Galaksi evreninde altın mı takıyorlar?" Demişti Naz şaşkınca.
Eylül ellerini yanaklarına koydu, "Ah, bir de aşiret gelini olsan varya..."
Ben de uzaklara dalıp gittim, "Ağırlığın kadar altın takarlardı."
"Oha!" Dedi Naz şaşkınca.
Bartu güldü, "Oğlum bizim paraya mı ihtiyacımız var? Adamlar bize evrenin parasını veriyorlar."
Eylül Bartu'yu onayladı, "Doğru vallahi ben çalışmıyorum ama bana hâlâ maaş veriyorlar."
"Zaten öyle anlaşmıştık. Banada veriyorlar hâlâ," Dedim.
Naz, "Başınıza talih kuşu kondu."
Yüzümü buruşturdum, "Ne tarih kuşu ya çok kötü günler yaşadık."
Bartu, "Bu da bu kötü günlerin hediyesi."
"Tabii öyle," Diye onayladım.
...
Günün sonuna gelmiştik düğünümüz bitmişti ve birlikte evimize gelmiştik Çınar eve gelir gelmez uyumuştu. Ben ise Göktuğ'a sarılmış yatakta oturuyordum.
"Biz şimdi evlendik mi?" Dedim mutlulukla.
"Şaka gibi ama evet, evlendik."
Başımı kaldırıp Göktuğ'a baktım, "Sen şimdi benim kocam mısın?"
"Bunu bugün bin kere kocam diyerek teyitledin."
"Canım kocam," Yanağına küçük bir öpücük bıraktım fakat geriye çekilmeme izin vermeden dudaklarıma kapandı.
11 Kasım
Dolaptan kendime kıyafet alıyordum fakat Göktuğ'un dolabın kapağını kapatmasıyla arkamı döndüm daha bir şey diyemeden elini dolaba yasladı yaptığı hareket kalbime bir heyecan salmıştı kitabıma yazdığım söz aklıma geldiğinde gülümsemiştim belkide bu söz tam bizi anlatıyordu.
"Neye gülüyorsun?" Demişti boğuk bir sesle.
Hiçbir şey demeden aklıma gelen sözü söyledim, "Bir kitaplara aşığım bir de sana."
Dudağının köşesi kıvrılırken çenemden tutup başımı hafifçe kaldırdı, "Fazla hoşuma gidiyorsun karıcığım."
Karıcığım demesiyle yine kalbim tekledi, "Beni fazla heyecanlandırıyorsun kocacığım."
19 Kasım
Bilgisayarımı almış kitabımın son bölümünü yazıyordum bir an da bilgisayarım önümden çekildiğinde ne olduğunu anlayamadım başımı kaldırdığımda bilgisayarımı alan kişinin Göktuğ olduğunu gördüm.
"Şu kitabını bir okuyayım."
"Hayır!" Diyerek ayağa kalktım. Şuan okuyamazdı kitabımı şuanda hiç kimse kitabımı okuyamazdı.
"Neden ben senin kocan değil miyim?"
"Kocamsın ama..." Ama neydi? "Kitabımı bitirmeden kimse okuyamaz," Okumamalıydı kitabımı öncelikle düzenlemeliydim eminim ki okurken utanacağım sahneler olacaktı, "Alabiliyorsan al," Dediğinde sinirlerim hopladı.
"Alırım neyini alamayacağım?" Yanına ilerledim bilgisayarımı havaya kaldırdığında kaşlarımı çattım ama ben o bilgisayarı almasını bilirdim masaya çıkıp bileğinden yakaladım.
Bileğimi çekiştirdikçe dengem kayboluyordu, "Düşeceğim bak ver."
"Düşmezsin izin vermem," Dediğinde bileğini iyice geriye çektiği için ikimizde birden yere düşmüştük. Başım göğsüne geldiğinde hızlıca kafamı kaldırdım başı fayansa çarpmıştı acımış olmalıydı.
"İyi misin?" Diyerek ellerimi yanaklarına koydum.
"Başım çok acıyor," Konuşurken gözlerini açamıyordu.
"Göktuğ?" Bacaklarımı yana sarkıtıp bilinçsizce üstüne oturdum, "İyi misin? Ne oldu?" Endişem git gide artıyordu neden gözlerini açmıyordu?
"Sanırım öleceğim."
"Nasıl öleceksin?" Yüzünü tokatlamaya başladım. Bir an bileklerimden tuttu ve gözlerini araladı, "Ne yani ölsem beni tokatlayacak mısın?" Kalbimdeki korku yerini rahatlığa bıraktı, "Böyle şaka mı olur?!" Diyerek bileklerimi tutan ellerini ittim. Ayağa kalkacağım sırada tekrardan bileğimden tuttu ve beni kendine çekti başım yine göğsüne çarptığında kafamı kaldırmadım çünkü burası benim için en rahat yerdi.
2 Hafta sonra
Bugün Göktuğ ile evlenmemizin üzerinden on dört gün geçmişti ve bu on dört gün içinde Derya hanım ne aramış ne de evimize gelmişti Göktuğ'un buna canını sıktığını biliyordum çünkü Göktuğ aradığında da telefonları açmıyordu ve ister istemez kırılıyordu ona kaç kere evine gitmeyi teklif etmiştim ama kabul etmemişti sebebini söylemese de kırıldığından dolayı gitmediğini biliyordum.
Ama buna bugün son verecektim çünkü şuan Derya hanımın evine gidiyordum. Çınar'ı Eylül'e bırakacaktım ama Eylül hastaneye gideceğini söylemişti ben de bunun üzerine Çınar'ı öncelikle Naz'a bırakmıştım şuan Derya hanımın evine gidiyordum. Fakat araba mı sürüyordum yoksa Göktuğ'un söylediği sözlerimi düşünüyordum belli değildi. Söylediği her bir söz kalbime işleniyordu ve beni derinden etkiliyordu süreli yüzümde bir tebessümün belirmesine sebep oluyordu.
Bu on dört gün boyunca katilden de hiç mesaj gelmemişti ve bu beni korkutuyordu. Ya dönüşü çok kötü olursa...
Derya hanımın evine geldiğimde araba ile bekçi kulübesinin yanına yaklaştım adam kim olduğumu sorunca, "Asel Sezgin," Diye yanıtladım. Şuan çığlık atmamak için kendimi zor tutuyordum çünkü soyadım artık Sezgin'di. Sonunda Kılıç soyadından kurtulmuştum o şerefsizin soyadını kullanmak ölüm gibiydi. Adam girişimi onayladığında sürgülü kapı açılmaya başladı arabam ile büyük bahçeye girdim. Gözüme takılan ilk şey Göktuğ'un beni terk ettiği yer olmuştu.
"İmkansız aşklar diğer tarafa kaldılar..."
"Aşkımız imkansız değil."
"İmkansız. Senin için imkansız. Kullandım seni."
Ama hepsi iyiliğim içindi beni her ne kadar dağıtsa da... Arbayı park edip kapıya doğru ilerledim. Kapıyı bir kaç kez çaldıktan sonra evde çalışan biri kapıyı açtı, "Ah, Asel hanım! Buyurun," Kapıdan çekildiğinde yüzümdeki tebessüm ile içeriye girdim beni tanıyor olmalıydı ama ben onu tanımıyordum.
"Derya hanım salonda. Bir isteğiniz var mı?"
"Su alabilir miyim?"
"Tabii siz geçin ben getiriyorum."
Başımla onayladıktan sonra salona doğru ilerledim Derya hanım hararetli bir şekilde biriyle konuşuyordu adımlarımı yavaşlattım ve konuşmalarına kulak misafiri oldum.
"Asel'i öldüreceksin! Artık bu işe bir son vereceğiz," Söylediği şey ile yerimde sendeledim, "Göktuğ'u ben halledeceğim Asel'in ölümüne üzülürken bir de üstüne ben üzeceğim onu bütün her şeyi anlatacağım ona."
Asel'in gelinliği 👇
Okur Yorumları | Yorum Ekle |
11.87k Okunma |
1.71k Oy |
0 Takip |
39 Bölümlü Kitap |