Selaaammm dayanamayıp yeni bölümü attım✊ iyi okumalarr.
YOUTUBE KANALIMIZ: KİTAPLARAŞKT1RR
WHATSAPP TOPLULUĞUMUZ: T. İ. AŞK
"Beni öldüremezsin," beni öldüremezdi çünkü benimle daha işi bitmemişti
"Kendinden bu kadar emin olma," Dediğinde ortadan kaybolmuştu etrafıma bakınmaya başladığımda hiçbir yerde olmadığını fark etmiştim.
Biri saçımdan tutup hunharca çektiğinde ağzımdan küçük çaplı bir çığlık kaçmıştı zorlanarak arkama döndüğümde kimsenin olmadığını görmüştüm.
"Allah belanı vetsin! Neredesin?"
"Bir o kadar yakınında ama bir o kadarda uzağındayım," Kulağıma doğru fısıldadığında dirseğim ile herhangi bir yerine vurmaya çalıştım ve başarmış olmalıyım ki ağzından acı dolu bir inilti dökülmüştü. Kendimi hızla ileriye attığımda ellerimi iki yana açmış etrafımda dolanıyordum ama hiçbir yerde izi yoktu.
Elimdeki silah büyük bir güç ile çekildiğinde öne atılmıştım silahı güçle çekerken ben de aynı güçle çekiyordum.
Çekişmelerimiz durdu odada yankılanan silah sesi ile silah yere düştü korkuyla etrafıma bakınmaya başladığımda odaya başka biri gelmişti.
"İyi misin?" Diyerek yanıma koşmuştu sesin sahibi. Başımı yan tarafıma döndürdüğümde Göktuğ'un endişeli yüzünü görmüştüm.
"Ben iyiyim ama o gitmiş olmalı."
"Çoktan gitmiştir."
Endişe ile başımı kaldırdım, "Nasıl girdi buraya?"
"Bilmiyorum," Demişti dehşet içinde o da hiçbir şey bilmiyordu ve kafası çok karışıktı, "Tek bildiğim şey artık buranında güvenli olmaması."
Eski evim güvenli değildi, burası güvenli değildi o zaman güvenli olan yer neresiydi?
"Benim yanım."
Evet, sayın seyirciler an itibarıyla Göktuğ Sezgin'in yanına taşınıyoruz.
Yok artık!
"Eşya alacaksan al ben aşağıda bekliyorum."
Odadan çıkmadan şaşkınca, "Ne?" Demiştim onun yanına taşınmak güzel bir fikirdi ama şaşırtıcıydıda.
"Benim evime geleceksin," Demişti sorgulayıcı bakışları altında. Ağır ağır başımı sallamıştım, "Sadece bilgisayarımı diğer evimde unutmuşum ona ihtiyacım var."
Ağır ağır başını salladı ve odadan çıktı. Yere düşen silaha takılmıştı bakışlarım yere eğilip silahımı aldım ve belime yerleştirdim. Ardından hızlı adımlarım ile dolabıma ilerleyip spor bir çanta alıp içine ihtiyacım olabilecek şeyleri koymuştum yanıma birkaç tane de kıyafet alıp aşağıya inmiştim.
Elinde bilgisayarım ile beni bekleyen Göktuğa ilerledim. Yüzünde endişe, öfke, bilinmemezlik vardı. Beni tehdit eden kişi çok güçlü biriydi ki bir türlü bulamıyorduk. Gizlenme konusunda çok başarılıydı.
Geldiğimi daha yeni idrâk eden Göktuğ gözlerini yavaşça bana kaydırdı, "Gidelim," Dediğinde kapıya doğru yürümeye başlamıştı.
Göktuğ'un evine geldiğimizde her ikimizede kahve yapmıştı ve bilgisayarı yine sehpanın üzerine yerleştirmişti koltuktan kalkıp sehpanın önüne bağdaş kurup Göktuğ'un neler yaptığına bakmaya çalışmıştım.
"Eve kimler geldi?" Diye bir soru yöneltmişti.
Biraz düşünmüştüm ve düşündüğümde kötü bir şeyi idrâk etmiştim boğazıma oturan yumruya rağmen konuşmaya çalıştım, "Annen geldi sadece," Bilgisayarda yaptığı ne ise durmuştu ama bu öyle bir durma değildi donmuştu sanki sonra ise boğazını temizleyip bana döndü, "Annem yapmış olamaz."
Kafamı yavaşça sallamıştım, "Evet, çünkü benim yanımdan hiç ayrılmadı sadece lavobaya gitti."
"Lavobaya gitmeyle yapamaz."
Bazen insan kendini kandırmaya çalışırdı Göktuğ'un ses tonu da, yüz ifadesi de bunu andırıyordu kendini kandırmaya çalışıyor gibiydi.
Aklına birşey gelmiş gibi yüzü bembeyaz olmuştu, "Murat'ta girdi."
"Anlamadım?"
"Güvenlik sistemi kurulduktan sonra eve Murat'ta girdi."
"Bu düzenek nasıl birşey?"
"Eve ışınlanarak kimin girebileceğine izin verebiliyorsun ve bunun nasıl yapılabileceğini Murat çok iyi biliyor."
"Murat yapmaz."
"Benim annemde yapmaz."
"Belki sizin haberiniz yokken eve girdi ve kendisi yaptı."
"Murat olmalı," Konuşurken sesi titredi, "O gün onu aradığımda bana senin evinde olduğunu söylemişti ben neden oraya gittiğini sorduğumda kekelemeye başlamıştı."
Başımı hızla iki yana sallamıştım, "Saçmalama Murat yapmaz ondan böyle bir şeyi nasıl beklersin?"
Kahve bardağına elinin tersiyle vurduğunda bardak yere düşüp kırılmış ve kahve her yere sıçramıştı. Stresle başımı her iki elimin arasına almıştım.
Bu yaşadığımız olayda yakınlarımız ölmüyor aynı zamanda birbirimizden şüphelenmeye de başlıyorduk.
Bu her kimse bağlarımızı koparmaya çalışıyordu.
"Kafamızı karıştırıyor bizi birbirimizden koparmaya çalışıyor," Korkuyla Göktuğ'a dönmüştüm Murat'tan şüphelenemezdi ben kefildim ona.
Ayağa kalkıp saatine bastığında ne yapacağımı bilemez hâle gelmiştim. Saatime Murat'ın evini girip ışınlanmıştım.
Göktuğ'u Murat'ın yakasına yapışmış bir hâlde gördüğümde sarsak adımlarımla Göktuğ'a ilerledim, "Yapma," Kollarından tutup çekmeye çalışsamda Murat'ı elinden kurtarmayı başaramadım sinirlendiğinde gözü hiç birşeyi görmüyordu.
"Neden yaptın?!" Diye haykırdığında Göktuğ'un karşısındaki Murat acıyla gözlerini yummuştu ellerim Göktuğ'un kollarından çaresizce düştüğünde hayretle Murat'a bakıyordum yüzünde ki o vicdan azabını, pişmanlığını görebiliyordum.
"Gerçekten yaptın mı?" Kelimeler ağzımdan bir feryat gibi dökülmüştü.
"Zorundaydım."
Göktuğ Murat'ın sırtını sertçe duvara vurduğunda, "Nasıl mecburdun lan?!" Diye bağırmıştı. Murat dayanamayıp Göktuğ'u kendinden uzaklaştırdı.
"Eve onun girmesine izin verdim çünkü, Bir tek sen aşık değilsin, bir tek sen sevdiğin kadını düşünmüyorsun, bir tek sen sevdiğin kadın için fedakârlık yapmıyorsun. Ben bunu sevdiğim kadını korumak için yaptım ve pişman da değilim."
"Eylül seni affetmez. Bunu bize söyleseydin halledebilirdik," Doğruları söylediğimde bile yüzünde hiçbir mimik oynamadı gerçekten pişman değildi.
"Gözüme sakın gözükme defolup gideceksin buralardan," Demişti Göktuğ.
"Peki kardeşim ama izin ver Eylül ile görüşeyim."
Arkadan bir hıçkırık sesi geldiğinde hepimizin bakışları arkaya dönmüştü Eylül'ün omuzları çökmüş ağlıyordu. Aslında sevdiği adam onu koruduğu için mutlu olmalıydı ama bu olay o kadar kötüydü ki buna sevinmek yerine sinirleniliyordu.
"Neden yaptın?" Sesi bir fısıltıdan farksız değildi.
"Seni korumak için."
"Asel'e zarar verebilirdi!"
"Asel'e zarar vermeyeceğinden emin olduğum için bunu yaptım."
"Nasıl bu kadar emindin Murat?"
"Göktuğ'un her dakika Asel'in ne yaptığını izlediğini bildiğim için bu kadar emindim."
"Hainlik yaptın lan!" Göktuğ Murat'a yumruk attığında Murat acıyla yüzünü tuttu, "Birdaha seni burada görmeyeceğim."
"Sen nasıl istersen," Murat saatine basmıştı o gittiğinde Eylül'ünde saatine bastığını görmüştüm. Eylül'ün yanına gitmek amaçlı saatime basacağımda Göktuğ beni durdurdu, "Yalnız bırak düşünsün."
Haklı olduğu kararına vardığımda zorlukla, "Normalde sana ihanet edenleri öldürürdün," Dedim.
"Bu kural dostlarım için geçerli değil."
"Sevdiklerin için?"
"Nasıl yani?"
"Bu kural sevdiklerin için de geçerli değil mi?"
"Ne o, bana ihanet etmeyi mi planlıyorsun?"
"Ölsem de sana ihanet etmem."
Göktuğ'un evine geldiğimizde saat ilerleyordu önce yerdeki cam kırıklarını toplamış sonra ise tekrar kahve yapıp bilgisayarın başına oturmuştuk.
Çalışmaya başlayamadan kapı alacaklı gibi çaldığında gözlerimiz birbirini buldu Göktuğ ayağa kalkıp kapıya ilerledi ve kimin olduğuna bakmadan kapıyı açtı.
Anne bile diyemediğim kadın ile Çınar gelmişti Çınar'ın yüzünde her zaman olan mutluluk yoktu Ayla hanım ise sinirliydi Çınar Göktuğ'un bacağına sarıldığında gördüğüm görüntü gelmişti aklıma ayağa kalkıp Göktuğ'un yanına ilerledim.
"Zapt edemiyorum sürekli senin yanına gelmek istiyor," Demişti Ayla hanım sinirli gözlerini Çınar'a çevirdiğinde. Çınar ağlayarak konuşmuştu, "O kadın benim annem mi?"
Gözlerimi yavaş yavaş Ayla hanıma çevirdiğimde kollarını birbirine dolamış bize bakıyordu, "Bunu neden ona söyledin?!" Sesim tahmin ettiğimden daha yüksek çıktığında kaşlarını yavaş yavaş kaldırdı.
"Sen yukarıya çık Çınar ben geleceğim," Çınar yukarıya çıktığında daha rahat konuşmaya başlamıştım.
"Ben o çocuğu intikamımı alabilmek için yaptım zaten."
Bir gerçek vardı Ayla Kartal intikam ile kafayı bozmuştu.
"Sen hastasın!" Göktuğ hiç araya girmiyordu.
"Hasta falan değilim," Diye bağırdığında ben de aynı ses tonuyla karşılık verdim, "Bir insan intikam için küçücük bir çocuğun hakkına giremez!"
"Ben girerim! O evde neler yaşadığımı sende biliyorsun."
Ellerimi göğsüne koyup ittirdim, "Ben de yaşadım o evde! Ama ben intikam için küçük bir çocuğu ateşe atmıyorum."
"Sen ne yaşadın ha?!" Üstüme yürümeye başladığında olduğum yerde kaldım bir adım dahi gerilemedim, "O evde herşeyi ben yaşadım! Seni korumak için herşeyi yaptım, her tokadı ben yedim, her acıyı ben çektim."
Burukça tebessüm etmiştim, "Aslında ben seni korumaya çalışıyordum ben de seni korumaya çalışırken ben de darbe aldım."
Histerik bir kahkaha atmıştı, "Sen mi?! Sen mi beni korumaya çalıştın? O küçücük halinle mi?" Konuşmaya devam edecekken lafını sertçe böldüm, "Evet, ben o küçücük halimle seni korumaya çalıştım."
"Yalan söylüyorsun! Ben herşey ile kendim baş çıkmıştım o adam beni boğarken bile sen o lanet odadaydın."
Son söylediği söz ile sol gözümden bir damla yaş akmıştı yanağımdan çeneme doğru akan sıcak yaş beni kendime getirmişti, "Peki," Göktuğ ile Ayla hanımı arkamda bırakıp yukarıya doğru ilerlemeye başlamıştım.
Benim annem o adam yüzünden kafayı yemişti yıllarca intikam ateşi ile yanıp tutuşmuştu sırf intikam için yaşamıştı çocuklarını bile gözü görmez hâle gelmişti. Aslında söylenecek çok söz vardı ama söyleyemiyordum.
Şuan ilk defa kendimi suçlamıyordum babam annemi öldürmeye çalışırken o odada kitap okuduğum için kendimi suçlamıyordum çünkü annem ölmemişti ve benim ne hâlde olduğumu yıllarca izlemişti ve bir kere olsun yanıma gelmemişti, ben böyle biri için kendimi suçlayamazdım.
Bana her ne kadar yalvarsa da onu affetmem için ayaklarıma kapansa da içinde bana karşı da bir öfke vardı. Evet, benim hiçbir suçum olmamasına rağmen.
Çınar'ın nerede olduğunu bilmeden Göktuğ'un odasına girdim ve yatağın üstünde uyuya kaldığını gördüm. İlk başta ona karşı çok ön yargılıydım bir türlü ısınamıyordum çünkü o kadının çocuğu olduğunu sanıyordum ve onu kabullenseydim anneme ihanet edeceğimi düşünüyordum.
Aşağıdan Ayla hanımın bağırışları yükseldi, "O çocuğa bakmanı istedim Asel çünkü ben ona bakamazdım!" Bir konudan başka bir konuya atlıyordu, "Siz benim ne yaşadığımı bilmiyorsunuz!" Pencerenin önünde durmuş kendini parlayan kadına bakıyordum, "Her zaman beni suçluyorsunuz ben böyle bir hayat yaşamak istememiştim," Bağırmaktan sesi kısılmıştı gözlerinden yaşlar hücum ediyordu, "Durmayacağım! Öldüreceğim o adamı çünkü ben daha içimdeki intikam isteğimi söndüremedim," Perdeyi sonuna kadar kapattım yatakta uyuyan Çınar'ın yanına ilerledim ne kadarda masumdu, acaba büyüyünce de bu kadar masum olabilecek miydi? Belki o da annemizden intikam almak isteyecekti.
Ayakkabılarını çıkartıp kucağıma aldım ve yastığa yatırıp üzerini örttüm. Aslında insanın küçük bir çocuk ile ilgilenmesi çok güzel birşeydi.
"Alıştın mı ona?" Bir omuzunu duvara yaslayıp beni izleyen Göktuğ'a döndüm.
"Sanırım."
Başka bir konu açtığında dikkatimi çekmişti, "Aras Dora'yı sahiplenmiş," Gözlerimi büyüttüm, "Ciddi misin?" Başını ağır ağır salladı, "Cansu Dora'ya çok alışmış bu yüzden Aras Dora'yı sahiplenmiş."
Cansu yaşasaydı Aras ile çok güzel çift olabilirlerdi.
"Uyuyalım mı?" Bir anda yönelttiği soru karşısında afalladım.
Seninle yatcaksak evet.
"Evet, benimle yatacaksın."
Beni mi duydu lan o?!
"Seni duydum."
Kaşlarım git gide çatıldı, "Ne saçmalıyorsun?" İç sesi nasıl duyabilirdi? Şimdiye kadar hiç duymamıştı.
"O senin kendi sesin," Yanıma gelip elini kalbime koydu, "İç ses dediğin aslında bedenindeki başka biri değil. Eskiden yalnız olduğunda kendine bir arkadaş edinmek için hayal ettiğin biri."
"Hayır yanılıyorsun."
"Yanılmıyorum."
"Ben şuan yalnız değilim o zaman neden susmuyor?"
"Sen istediğin zaman susuyor. Benim seni bıraktığım zaman nasıl susmuştu?"
Bu adam herşeyi nereden biliyor?
"Ben istememiştim susmasını."
"Aslında sen istemiştin."
"Biz uyuyacaktık?" Konuştuğumuz konu git gide canımı sıkmaya başlamıştı.
"Uyuyalım," Yatağa ilerlendiğinde Çınar'ı ilimizin arasında kalacak şekilde yattı küçük adımlarımla yatağa ilerleyip Çınar'ın diğer tarafına yattım.
"Kendimi bir baba gibi hissediyorum," Çınar'ı uyandırmak istemezmiş gibi sessizce konuşuyordu.
"Baba olmayı ister miydin?"
"Evet, güzel bir his olmalı."
Perdeden el verdiğince aydınlayan yüzünde dolaştı gözlerim kahverengi gözleri bir elmas gibi parlıyordu herkes için normal kahverengi bir gözdü ama benim için en güzel şeydi.
Gözlerini kapattığını fark ettiğimde Çınar'a değmemeye özen göstererek yüzüne düşen saçlarını geriye çektim.
Göktuğ'un yüzünü ezberleyene kadar izlediğim bu gecede gözlerim isyan edercesine kapanmaya başlamıştı.
Gözlerimi Göktuğ ve Çınar'ın fısıltıları eşliğinde aralamıştım, "Siz Asel ablamla sevgili misiniz?"
Bulanık gördüğüm hâlde Göktuğ'un dudak büzdüğünü gördüm, "Bilmem ki."
"Bence Asel ablamı kaçırma baksana o çok güzel," Göktuğ'un bakışları bana döndüğünde gözlerimi ovuşturdum.
"Kaçırmam artık benim."
"Sen daha çok küçük değil misin?" Sorumu sorarken saçlarını karıştırdım. Göktuğ'un verdiği cevap karşısında kalbim ne kadar teklesede ona bakmamaya çalıştım, "Nereden biliyorsun sevgili olaylarını?"
"Babam hep soruyordu sevgilin var mı diye eğer olursa bana söyle kızı sana kaçıralım diyordu."
Gözlerimi kıstım, "Senin yaşın daha çok küçük sevgili yapman uygun değil."
"Ben kızlardan hoşlanmıyorum zaten," Kollarını göğsünde bağladı.
"Nasıl yani?
"Kızları sevmiyorum ben, çok mızmızlar."
Gözlerimi daha çok kıstım, "Kızlar mızmız değil erkekler çok anlayışsız."
Göktuğ şaşkınca, "Erkekler mi anlayışsız?" Diye sordu.
Omuzlarımı kaldırıp indirdim, "Bazıları."
Gülerek başını her iki yana salladı.
Çınar karnını tutarak, "Ben acıktım," Dedi.
...
Kahvaltımızı yapmış şimdi ise üstümüzü giyiniyorduk aynı haftalar öncesi gördüğüm görüntü gibi Göktuğ ile birlikte Çınar'la vakit geçirecektik.
Çınar'ın üzerine montunu giydirirken o yine çene çalıyordu, "Nereye gideceğiz?"
"Nereye gitmek istersin?"
"Oyun parkına gidelim mi? Babam beni bir kere götürmüştü."
"O zaman hedefimiz oyun parkı."
...
Göktuğ bizi büyük bir AVM'ye getirmişti. Burası Galaksi evreninden çok farklıydı AVM'ler bile farklı çalışıyordu. Duvarlarda ekranlar vardı ve bu ekranlardan hangi katlarda nelerin olduğunu görüyorduk. İnsanlar yürümek yerine scooter ile gidip geliyorlardı. Göktuğ'u takip ederken etrafa bakınıyordum gelişmiş bir yerde yaşamak güzeldi.
İkinci kata çıktığımızda büyük bir yere girmiştik ve bu yerde sadece çocuklar için yapılan bir alan vardı trambolin, kaydırak, salıncak, toplarla dolu bir havuz. Gözüm bir çocuğa kayldığında bindiği şeyin ne kadar eğlenceli olduğunu gördüm. Bir oturağa biniyor ve havaya kalkıyordu sonra ise toplarla dolu olan havuza bırakıyordu alet çocuğu.
Bazen çocuk olmak güzeldi.
Göktuğ Çınar'a eğilip, "Şimdi sen burada kalacaksın bizde Asel ablan ile ileride olacağız tamam mı?"
Çınar heyecanla, "Tamam!" Demişti.
Çınar'ı oyun alanında bırakıp Göktuğ ile ebeveynlerin oturup çocuklarını izleyebileceği alana gittik Göktuğ ikimiz içinde bir kahve istediğinde ben de konuşmaya başlamıştım.
"Eylül ne yapıyordur acaba?"
Bilmiyorum dercesine omuzlarını kaldırıp indirdi.
"Bugün akşam hepsini çağırıp konuşsak mı acaba?" Anında, "Gerek yok," Demişti kaşlarımı çatıp, "Neden?" Diye sordum.
Konuşmadı hiçbirşey söylemedi.
"O zaman Eylül ile Bartu gelsin?"
Derin bir nefes alıp, "Olur," Diye yanıtladı, "Eve gidince," Diye başka bir konu açtı, "Evi birlikte dizayn edelim," Bakışları bana kaydığında cevabımı beklemeye koyuldu.
"Ama orası senin evin."
"Sevdiğim kadının evimi dizayn etmesini daha çok isterim."
Güzel bir şey mi dedi o? Ne dedi o?!
Derin nefes almaya çalıştım yüzümdeki aptal şaşkınlığı silmek amaçlı gülümsedim, "Olur."
Bana telefonunu uzattı, "Sence bu kitaplık nasıl?" Çok büyük bir kitaplıktı kahverengi rengindeydi bir tarafı boştu çünkü oraya bir merdiven koymuşlardı yani kitaplık o kadar büyüktü.
"Bu çok güzel ikimizin kitapları da doldurur burayı."
"Biz eve gidene kadar kitaplık monte edilmiş olur."
"Nereye montelenecek?"
"Oturma grubunun yanında boş bir duvar var oraya montelenecek."
"Oraya çok yakışır," Dedim sevinçle.
Garson kahvelerimizi koyduktan sonra düşünceli bir tavır ile, "Yoksa anılardan mı kurtuluyoruz? Yeni bomboş bir sayfa mı açıyoruz kendimize?"
"Yeni bir sayfa açmak için daha çok geç değil mi? Hâlâ beladan kurtulamadık."
"Kurtulduk Murat herşeyi biliyordur onunla konuşuruz."
"Konuşmadım mı sanıyorsun?"
Yüzümü buruşturdum, "Ne ara konuştun?"
"Siz uyuduktan sonra gittiği yeri bulup yanına gittim, sordum herşeyi, hiç birşeyi bilmediğini söyledi."
"Ne demesini bekliyorduk ki zaten?"
"Resmen bize ihanet etti."
"Ben hâlâ onu nasıl öldürmediğini düşünüyorum."
"Yapamam onunla güzel bir geçmişimiz var anılarımızı silemem."
"Gerçekten sevdiğin insanlara zarar vermiyorsun."
"İnsan istesede veremez zaten."
Çınar'ı oyun alanından alıp eve gelmiştik eve geldiğimizde saat üçe yaklaşıyordu duvara montelenmiş kitaplığı görünce içimde tarif edemeyeceğim bir mutluluk oluşmuştu. Kitaplığın hemen yanında duran büyük kolilerde Göktuğ ile ikimizin kitapları vardı. Göktuğ'un beyaz gömleğinin kollarını sıvadığını görünce dudağımın köşesi kıvrıldı bana bakıp, "İşe koyulalım o zaman," Dedi.
Öncelikle kolelileri açmıştık Göktuğ kitaplığın merdivenine çıkmıştı ve Çınar ile ben de kitapları Göktuğ'a veriyorduk.
"Ben de bu kitapları okumak istiyorum," Demişti Çınar tatlı tatlı.
"Sen önce okula gitmelisin ufaklık," Dedim yanağını sıkarak.
"Ne zaman gideceğim okula?"
Göktuğ'a kitabı uzatırken, "Daha var," Dedim.
Üst raflar bittiğinde Göktuğ merdivenden inmişti ikimiz kendimize bir raf seçip o rafı doldurmaya başladık.
Başka insanlar için bu yorucu gelebilirdi ama benim için büyük bir zevkti ne zaman canım sıkılsa, ne zaman yapacak birşey bulamasam, ne zaman daralsam kitaplığımı düzenlerdim bazen dakikalarca kitaplığımı izlediğimi bilirdim. Onlar benim arkadaşlarım gibiler kimsenin bilmediği şeyleri onlar bilir. Bilirler ve konuşmazlar.
Kitaplığın yarısı dolduğunda Çınar gidip kendini koltuğa attı, "Ben yoruldum yardım etmeyeceğim."
İsyan edercesine kollarımı açtım, "Ama sen olmadan biz yapamayız ki."
Bilmiş bilmiş, "Yaparsınız yaparsınız," Dedi.
Kafamı her iki yana sallayarak güldüm. Koliden bir kitap aldım ve rafa yerleştirdim. En sevdiğim kitabın bir üst rafta olduğunu gördüğümde söylenmeye başladım çünkü raf bir üstte olmasına rağmen boyum yetişmiyordu kendi çabalarımla kitabı almaya çalışırken kulağımın dibinde hissettiğim nefes ile durdum. Eli elime sürtünürken almaya çalıştığım kitabımı alıp bana uzattı ve yerine başka bir kitap koydu.
"Şu kadarcık yere bile boyun yetişmiyor," Diyerek benim ile dalga geçtiğinde gözlerimi kıstım, "Boyun uzun diye benim ile dalga geçemezsin."
"Niye sırtıma mı atlarsın?" Elini alnına vurdu alaycı bir tavır ile, "Boyun onada yetmezki."
Elimdeki en sevdiğim kitaba baktım yaklaşık altı yüz sayfaydı ve ciltliydi sinirlerim o kadar çok tepeme çıkmıştı ki kendime engel olamadan bana arkasını dönen Göktuğ'un sırtına kitabı fırlattım. Çınar'ın kahkaha seslerini işittiğimde kendime gelmiştim, "Kitabım!" Diye koşarak yere düşen kitabıma eğildim.
"Burada yaralanan benim, Göktuğ'um diye bana koşman gerekiyor."
"Kitaplarım herkesten daha değerli," Daha öncede sinirlendiğim kişilere kitaplarımı attığım olmuştu bazenleri silah yönünden güzel oluyordu.
Kitabımın hasar almadığını görünce derin bir nefes çektim içime, kitabı sağ salim rafa koyduktan sonra başka bir kitap daha aldım. Ben kitabı rafa koyarken Göktuğ hâlâ bana bakıyordu. Göktuğ'a döndüğümde, "Yerin dibinde senden bir tane daha var," Dedi, gülmeye başlamıştım. Çınar araya, "O ne demek?" Diye girmişti araya.
"Ablanın boyu küçük falan ama çok fena demek."
Kitaplığı yerleştirmiştik ellerimi belime koyup karşımdaki şah eserine bakıyordum, "Çok güzel," Diye mırıldanmıştım.
Göktuğ yanıma gelip manzaramın önüne geçti, "Bartu ile konuştum Eylül'ü de alıp gelecek."
Başımı ağır ağır salladım, "Çınar'ı yatırdın mı?" Çınar bizi izlerken uyuya kalmıştı. Beni onayladığında arkamı dönüp oturma grubuna baktım siyahtan ibaret olan renklere bakarken bakışlarım cama kaydı karşı da boydan boya bir cam vardı parmağımla camı gösterip, "Tam oraya tek kişilik bir salıncak alırız yanınada güzel bir sehpa, orası kitap okuma köşemiz olur."
Camın tam köşesine çok güzel dururdu.
"Siparişiniz alındı," Cebinden telefonunu alıp birine mesaj yazmaya başladı herşey istediğim anda gerçekleşiyordu ve bu beni şımartıyordu.
"Koltuklarda bir değişiklik yapmaya gerek yok," Demiştim Göktuğ'a dönerken.
"Var," Diyerek söylediğim şeyi onaylamadı.
"O zaman siyah ve gri koltuklar alalım, yine tam karşısında televizyon olsun. Oturma grubunu sen beğenebilirsin zevkine güveniyorum."
"Yarın farklı bir ev olacak karşımızda."
"Şimdi burası ikimizin yaşam alanı mı olacak?"
"Üçümüzün"
Gülerek, "Üçümüzün," Diye tekrarladım.
"Evet, burası artık üçümüzün yaşam alanı."
Göktuğ koltuklara ilerleyip oturdu, "Yeni bir görev aldım," Diyerek bütün mutluluğumu elimden çekip aldı.
"Yeni bir görev mi?" Yavaşça gidip koltuklara oturdum.
"Evet."
"Bıraksan," Dedim hiç düşünmeden.
Hafifçe tebesüm etti, "Ajanlığımı?"
"Evet."
"Bırakamam almam gereken intikamı daha almadım."
"Alma intikam almak zorunda
değilsin ki."
"Ailemin kanını yerde bırakamam."
"Ama ya sana zarar gelirse?"
"Ben bu yola bunu göze alarak girdim zaten güzelim."
"Peki arkanda bırakacağın kişileri hiç mi düşünmedin?"
Kısık bir ses tonu ile, "Düşünmedim," Dedi.
"Peki," İçimde fırtınaların koptuğunu hissetim. Bir anlığına ona birşey olduğunu hayal ettim nefesim kesildi, sanki ben yıllarca onu beklemiştim kimseyi hayatıma almamış olmamın sebebi Göktuğ'u bekliyor olmamdı. Ve şimdi onunda intikamın ne kadar çok gözünü boyadığını görmüştüm arkasında bırakacağı kimseyi düşünmüyordu beni bile.
"Fakat," Diyerek oluşan sessizliği böldü, "Seni arkamda bırakmamak için elimden geleni yapacağım," Söylediği şeyler ile içime serptiği suyun beni ne kadar mutu ettiğini bilmiyordu.
"Ne görevine girdin?"
"Hatırlıyor musun buraya ilk geldiğin sıralar bir ormana gitmiştin."
"Travma sebebim."
"İşte o ormandaki insanlar bizim yaşadığımız bölgeye inmeye başlamışlar ve bunun sebebinin siyah gezegen olduğunu biliyoruz amacımız bunu yapan kişiyi bulup gebertmek. Buna bir son vermeliyiz."
"O zaman çokta tehlikeli bir görev değil," Her ne olursa olsun tehlikeli bir görev olduğunu biliyordum ama Göktuğ'un evet diyerek beni rahatlatmasını istiyordum.
"Yani," Ne diyeceğini bilememiş ve ikisinin arasında birşey söylemişti ama bu beni rahatlatmaya yetmemişti.
"O insanlar buraya inerse ne olur?"
"Bizim suçumuzun olmadığı bir hata yüzünden bizden intikam almaya çalışırlar."
"Neden herkes intikam alma peşinde?"
"Çünkü herkes suçlu, herkes birbirinin kalbini kırıyor, canını yakıyor."
"Haklısın," Diye mırıldanmıştım. Şimdi bütün neşem kaçmıştı Göktuğ'un yeni bir göreve gitmesi beni korkutuyordu.
Bartu ve Eylül geldiğinde saat yediye geliyordu Bartu kitaplığın önünde durmuş kitaplara bakıyordu bana seslendiğinde yanına ilerledim.
"Sen şimdi kitap mı okuyorsun?" Dediğinde yüzümü buruşturdum, "Evet."
"Bunlar kitap mı kızım? Git klasik oku."
"Ne bunlar Bartu?"
"Böyle kitap mı olur sana bilgi hakkında hiçbirşey katmıyor."
Çok şey katıyor.
Sakin bir şekilde, "Haydi işine bak," Bartu dedim.
"Bak ben sana bir kitap getireyim sen onu oku. Bunlardan birşey olmaz."
Elime ciltli ve kalın bir kitap aldım ve düşünmeden kafasına attım, "İstemez. Benim kitaplarım bana yeter."
Eylül ve Göktuğ ifadesiz bir şekilde bizi izliyordu.
"Ne yapıyorsun lan?!" Yere düşen kitabı elime alırken, "Delisin sen," Diye söylenmeye başladı, "Bir daha kafana kitap yemek istemiyorsan sus."
Kitaplarım hakkında beni yargılayanları oldum olası hiç sevmezdim bize birşey katmadığını söyleyip dururlardı ama aslında bize çok şey kattıklarından bir haberlerdi.
Kitabı yerine koyduktan sonra Eylül'ün yanına ilerledim geldi geleli hiç konuşmamış ve yaşanan olaydan tek bir kelime dahi etmemişti. Dayanamayıp konuyu ben açtım, "Hiç görüştün mü Murat ile?"
Kafasını salladı, "Hastaneye gittiğimde o da geldi."
Heyecanla Eylül'e döndüm, "Ne dedi peki?"
Eylül konuşmadan kapı çaldı Bartu ayağa kalkıp, "Naz gelmiş olmalı," Dedi. Kapıyı açtığında Naz Bartu'nun âdeta boynuna atladı. Ardından hızlı adımlarıyla yanımıza geldi, "Bebişim iyi misin?" Diyerek Eylül'e sarıldı anlaşılan o da olaylardan haberdardı.
"Sayılır."
"Haydi anlat hastanede ne dedi sana?" Ben ve Naz Eylül'ün diyeceği şeye odaklanmıştık.
"Ben ilk başta ona bunu nasıl yaptığını sordum, o ise hiç birşey demedi sadece herşey senin iyiliğin içindi çimen gözlüm dedi."
Gözüm parmağına kaydı yüzüğü parmağında değildi.
"Bir bakımdan iyi birşey yaptı ama aynı zamanda kötü bir şeyde yaptı," Demişti Eylül dalgın bir şekilde.
"Bize haber verebilirdi," Bize haber verseydi belkide şuan o katili yakalamıştık ve hepimiz rahatlamıştık.
"Dinlendiğini takip edildiğini söyledi bunu yapsaydı büyük bir ihtimalle ben şuan yaşamayacaktım. Herşeyi benim iyiliğim için yaptı ama ben yaptığını hâlâ doğru bulamıyorum."
Söze Göktuğ girdi, "Murat her zaman bunu yapabilecek biri oldu sevdiği için başkalarının canını tehlikeye atabilir."
Bartu kollarını birbirine doladı, "Gerçekten hâlâ inanamıyorum Cansu yerine bizden biri ölseydi ne olacaktı?"
"Cansu bizden biri değil miydi?" Demiştim sinirle.
"En azından çok yakınımız değildi."
"Ne olursa olsun o da insandı."
"Kabul et Asel hepimiz ve buna sende dahilsin bizden biri ölmedi diye sevindik."
Kaşlarımı çattım, "Sen sevindin mi?"
"Sen bugün solundan falan mı kalktın? Herşeyi yanlış anlıyorsun."
"Benim hiçbirşeyi yanlış anladığım yok."
Bartu ağzına hayalî bir fermuar çekti, "Peki sustum. Anlaşılan bugün senin ile anlaşamayacağım."
Merdivenlerden uykulu bir şekilde inen Çınar'a kaymıştı hepimizin bakışları, "Ben sizi tanıyorum," Diyerek iniyordu merdivenleri.
"Bizde seni tanıyoruz," Demişti Bartu ilgiyle.
Çınar Göktuğ'un yanına geldiğinde Göktuğ Çınar'ı belinden tutup dizine oturtmuştu Çınar'ın dağınık saçlarını eliyle düzenlemeye çalışmıştı.
Naz ellerini çenesine koyarak, "Senin ismin Çınar mı?" Diye sormuştu.
Çınar başını sallayarak, "Evet," Dedi.
"Sen çok tatlısın," Dedi Eylül. Aramıza katılması beni çok mutlu etmişti.
"Sen de çok tatlısın," Demişti Çınar başını sağa eğerek.
Bartu, "Çokta çapkın, ama seni uyarayım Çınarcığım turuncu saçlı kıza çapkınlık yapma."
Çınar anlamamış gibi kaşlarını çatmıştı arkamdaki yastığı alıp Bartu'ya fırlattım, "Çocuğun anlamayacağı şeyler söyleme."
Attığım yastığı alıp geri bana attı, "Bugün üstünde bir uyuzluk var."
"Senden bulaşmıştır."
Eylül, "Yeter kafamı şişirdiniz."
"Abla," Çınar'ın dudaklarından çıkan kelime kalbime incecik bir sızı yaymıştı. Normalde bana Asel abla derdi ama şimdi sadece abla demişti güzel bir histi fakat bana abla dediğinde aklıma gelen tek şey yıllar öncesi ölen kardeşim olmuştu. Bana her abla dediğinde aklıma o gelecekti.
Zoraki bir şekilde tebessüm ettim, "Efendim."
"Ben acıktım."
"Ne yemek istersin?"
"Sandviç istiyorum," Başımı salladım. Ayağa kalkıp Amerikan mutfağa ilerledim. Sandviç malzemelerini çıkarıp yavaşça doğramaya başladım. Eylül gelip tezgâha yaslandı.
"Seviyor musun artık onu?"
Bir gerçek vardı ki ben onu ilk gördüğümden beri seviyordum sadece alışamamıştım ve annem ile ölen kardeşime ihânet edeceğimi düşünüyordum, "Evet."
"Sevilmeyecek gibi değil ki çok tatlı hele o maviş gözleri yok mu her baktığımda karşımda seni görüyorum."
"Bana benziyor."
"Artık hep burada mı kalacak?"
"Evet."
"Annen ne olacak? Orada kalmayacak mıydı?"
Doğradığım domatesi bir kenara bıraktım, "Orada kalıyordu ama dün buraya getirdi. Çınar'ı sırf intikam için doğurduğunu söyledi. Onun gözü intikam ateşi ile boyanmış çocuğuna bakabilecek bir hâlde değil."
"Ben de bir karar aldım."
Kaşlarımı çattım, "Ne kararı?"
"Annemin yanına gideceğim. Ona sevgilimde kaldığım yalanını söylüyordum artık bu yalanı sürdürmeyeceğim. Zaten onu fazlasıyla yalnız bıraktım."
"Nasıl? Gidecek misin?"
"Gelirim ben merak etme."
"Anneni buraya getir. Herşeyi anlat ona."
"Murat'ın izi olduğu hiçbir yere gelmek istemiyorum. En azından şimdilik öyle."
"Tedavin ne olacak?"
Derin bir nefes aldı, "Durumum iyiye gidiyor alacağım her bir serum için buraya geleceğim tekrar evime gideceğim."
"Annen bilmiyor değil mi hasta olduğunu?"
"Hayır bilmiyor ona hiçbirşey anlatmadım."
"Sen böyle olmasını istiyorsan kararına saygı duyuyorum ama eğer bizi ihmâl edersen o zaman fena olur."
Sıkıca bana sarıldığında ben de ona sarıldım, "Ben gideyim içeridekilerede aldığım kararı söyleyeyim."
Kafamı salladım, "Tamam."
Eylül içeriye giderken ben de arasını açtığım ekmeğin içine malzemeleri yerleştirdim arkadan ise Eylül'ün sesi geliyordu.
Belki böylesi Eylül için daha iyi olacaktı eski hayatına dönmek ona iyi gelecekti en azından tehlikenin göbeğinden çekilecekti. Yaptığım sandviçi bir tabağa koyup Çınar'a verdim, "Bunun hepsi bitecek tamam mı küçük aslan?"
"Ben büyük aslanım."
"Eğer hepsini yersen büyük aslan olacaksın."
"Tomom," Ağzında sandviç varken konuştuğu için kelimeleri doğru düzgün çıkaramamıştı.
Hepimizden gülme sesi yükselirken eski yerime tekrardan oturdum. Anlaşılan Ben sandviçi hazırlayana kadar Eylül'ün açtığı konu kapanmıştı.
"Yarın toplantıya geç kalma," Demişti Göktuğ Bartu'ya ithâfen.
"Ne toplantısı?" Diye sormuştum dayanamayıp.
"Göreve ben de katıldım. Artık ben de bir ajanım," Dedi Bartu gururla.
"Sen salak mısın?" Diye cıkıştım.
"Neden salak olayım?"
"Başına bela mı almak istiyorsun ne kadar zor olduğunu görmüyor musun bu görevlerin?"
"Zoru seven biri olduğum için zor gelmiyor bücür."
Gözlerimi devirmek ile yetindim. Naz derin bir nefes aldığında bir derdinin olduğu çok barizdi.
"Şimdi Murat artık aramızda olmayacak mı?"
"Olmayacak," Dedim çok net bir ses ile.
"Siz onunla görüşmeye bilirsiniz ama ben görüşmeye devam edeceğim. Biz onunla bebeklikten beri yan yanayız ona sırtımı çeviremem."
Göktuğ, "Hain biriyle görüşmeyi miden alıyorsa görüşebilirsin."
"Murat mide bulandırıcı biri mi?"
"Lafı neden ters anlıyorsun?"
"Benim hiçbir şeyi ters anladığım yok. Sen nasıl yapabilirsin bunu Murat'a sırtını ona nasıl çevirebilirsin? Murat'ın yerinde sende olsaydın sende aynı şeyi yapardın birazcık onu anlamaya çalışabilirdin."
"Bir gün Murat yüzünden seninde sevdiğin biri ölürse ne yapacaksın?"
"Murat yüzünden derken? Neden Murat yüzünden ölecekmiş?! O onlara yardım etmiyor bile," Naz'ın sesi olduğundan yüksek çıktığında ortam gerilmeye başlamıştı.
"Murat bu işin arkasında kimin olduğunu bildiği hâlde söylemedi!"
"Bu onun onlara yardım ettiği anlamına gelmiyor."
Göktuğ kucağındaki Çınar'ı yanına oturtmuştu gerildiği her hâlinden belliydi, "Kimi koruduğunun farkında mısın? Murat bize herşeyi anlatsaydı şuan Cansu yaşıyor olabilirdi, hepimiz tehlikeden kurtulmuş olabilirdik."
"Ben bugün, yarın ve ondan sonra ki günde hep Murat'ı koruyacağım!"
Göktuğ hiddetle ayağa kalktı, "Asel'in evine giriş izni verdi! Asel ölebilirdi!"
Naz'da sinirle ayağa kalktı, "Ama ölmedi hayatta."
"Çıldıracağım! Karşında laf anlamayan biri varsa anlattığın hiçbirşeyin anlamı yok."
"Pardon?"
"Cahil misin kızım sen? Anlama kıtlığın mı var?"
Naz Göktuğ'u göğsünden ittirdi, "Murat'ın neler yaşadığını bir sen, bir ben, bir de Allah biliyor! Neler yaşadığını bildiğin hâlde onu nasıl yargıladığını anlamıyorum."
Bartu dayanamayıp ayağa kalktı, "Naz haydi biz gidelim."
"Neden? Doğruyu söylemem battı mı size?"
"Saçmalama Naz sinirlisin şuan, gel biz gidelim."
Naz koltuğa çıkarıp koyduğu montunu eline alıp dış kapıya doğru yürüdü Bartu'da arkasından hızla gitti. Bartu ve Naz gittiğinde içeride bir sessizlik oluştu Göktuğ kalktığı koltuğa tekrardan oturdu.
"Artık büyük aslan mıyım?" Diye sormuştu Çınar. Çocuk olmak gerçekten güzeldi hiçbir şeyden haberleri yoktu, gergin ortamları yumuşatıyorlardı.
"Artık büyük aslansın."
Tabağı koltuğa koyup ellerini birbirine çarptı, "Göktuğ abi gibi miyim?"
Gülümsedim elimi çeneme koyup düşünür gibi yaptım, "Onun gibi olabilmen için daha çok yemek yemen gerek, uyuman gerek."
"Uyuyayım mı o zaman ben?"
"Daha yeni uyandım kuzum biraz daha durabilirsin."
Koltuğa koyduğu tabağı alıp mutfağa götürdü yüzümde belli belirsiz bir tebessüm oluştu.
"Ben de gideyim artık," Diyerek ayağa kalktı Eylül.
"İstersen burada kalabilirsin," Dedi Göktuğ.
"Teşekkürler. Eşyalarımı toplayacağım, evime uğrayacağım. Yarın gidiyorum."
Ben de ayağa kalktım, "Kalsan güzel olur."
"Çok işim var bebişim merak etme sizi aksatmayacağım zaten ilaçlarım için buraya gelmek zorundayım ayrıca ne zaman çağırırsanız gelirim.
Kollarımı açtım küçük adımlarıyla yanıma gelip kollarım arasına girdi, "Görüşürüz, kendine dikkat et."
"Sende dikkat et ve ilaçlarını sakın aksatma."
"Aksatmayacağım."
"Görüşürüz Göktuğ."
"Görüşürüz Eylül kendine dikkat et," Eylül hafifçe tebessüm etmişti.
Montunu alıp dış kapıya yürüdü arkasından ilerleyip geçirdim. Bu sırada Göktuğ Çınar'a çizgi film açmıştı. Yanıma gelip telefonundan birşeyler yapmaya başlamıştı ekranı bana çevirdi. Büyük bir gardrop vardı rengi griydi, "Bu nasıl olur odamıza."
Odamıza mı... Göktuğcuğum sana daha çok bağlanıyorum ama.
"Çok güzel olur," Dedim gülümseyerek. Bir şeyleri değiştirmeye çalışıyordu belkide kendi arasında hayatımızı normalleştirmeye çalışıyordu.
"Şeyde yapalım," Dedim heyecanla.
"Şey yapalım," Dedi gülerek,"Ne yapalım güzelim?"
Göktuğ'un odasında da boydan boya bir cam vardı, "Yatağı camın önüne alalım mı? Bence çok güzel olur."
Göktuğ'un odası ikinci katta olmasına rağmen camdan bakıldığında çok yüksek gözüküyordu ve cam arka tarafa baktığı için anayol gözüküyordu yoldan geçen arabalar, ışıklar, dükkanlar çok güzel bir manzarası vardı.
"Koyalım güzelim."
Küçük adımlarla ilerleyip Göktuğ'a sarıldım, "Sanki normal bir hayatımız varmış gibi değil mi?"
"Anormal bir hayatımız mı var?"
Kıkırdadım, "Biraz anormal sanki."
Yanağıma küçük bir öpücük bıraktı, "Ne kadar hayatımızı normalleştirebilirsem o kadar normalleştireceğim."
"Burada da benim sana yardım etmem düşer."
"Öyle."
Çınar koşarak yanımıza geldiğinde, "Ben de size sarılayım mı?" Diye sormuştu.
"Sarılabilirsin aşkım," Yere eğilerek kucağıma aldım Göktuğ ikimizede sarıldığında içimde tarif edemeyeceğim bir mutluluk oluştu.
Mutlu aile tablosu.
Göktuğ ile bir çocuğumuz olsaydı sanırım böyle olurduk. Göktuğ Çınar'a baktı, "Bence artık uyku vaktin geldi büyük aslan."
"Bugünde birlikte yatalım mı?"
"Yatalım, ama yarından sonra artık kendi odanda yatacaksın."
"Benim odam mı olacak?"
"Evet hemde Batman'li bir yatağında olacak."
"Batman'ın arabası mı?!"
"Evet," Dedi Göktuğ gülerek.
"Sen Batman'ı çok mu seviyorsun?"
"Evet!" Sevinçle bağırdı Çınar.
"Haydi o zaman yatağa," Kucağımdaki Çınar ile birlikte yukarıya çıktım Göktuğ'da peşimizden geliyordu.
Çınar'a pijamalarını giydirdikten sonra yatağa yatırdım, "Göktuğ abi bana yine hikâye anlatır mısın?"
Göktuğ'a yandan yandan baktım, "Göktuğ abinin hikâyeleri çok güzel oluyor."
Göktuğ, "Anlatırım," Yatağın kenarına oturdu.
"Bir varmış bir yokmuş günün birinde bir kız varmış bu kızın masmavi gözleri, pas parlak saçları, bembeyaz teni varmış. Birgün bir adam ile tanışmış birden normal hayatına son vermiş farklı bir hayata geçiş yapmış. Herşey alt üst olmuş ama bu onu sorun etmemiş çünkü yaşadığı hayatından memnunmuş. Adam ile çok mutluymuş bu kız, fakat adam kıza göre çok tehlikeli biriymiş kızın sevdiklerine istemeden zarar veriyormuş kız üzülüyormuş kendini dağa taşa vuruyormuş ama hiçbir şekilde adamın yüzüne bunu vurmuyormuş çünkü adamı seviyormuş. Gel zaman git zaman kızda bu tehlikeye bulaşmış artık kızda tehlikeli biriymiş ama yine hayatından mutluymuş çünkü sevdiği adam yanındaymış."
Çınar'ın uyuduğunu fark ettiğimde lafa daldım, "Sen benim sevdiklerime zarar vermiyorsun ki."
"Gözün aşktan kör olmuş senin güzelim."
Saçlarımı geriye attım, "Olabilir."
Önüme düşen bir tutam saçı parmağına doladı ardından bıraktı sonra ise kulağımın arkasına sıkıştırdı, "Yarın Çınar'ın doğum günü."
Kaşlarım havalandı, "gerçekten mi?"
"Evet."
"Ne yapacağız?"
"Sabah eşyalar gelecek önce onlar yerleşecek. Ben bir organizasyon şirketi ile anlaştım biz evi yerleştirirken Gökhan davet edeceğimiz kişilere kısa bir mesaj atacak."
"Herşeyi nasıl bu derecede kontrol altında tutabiliyorsun?"
"Hayatın şartları güzelim alıştım artık."
"Keşke alışmasaydın."
"Ben hâlimden mutluyum güzelim."
Ellerimi yüzüne yerleştirdim gözlerinin içine uzun uzun baktım kahverengileri çok güzeldi. Yaklaşıp dudaklarıma küçük bir öpücük bıraktı, hafifçe tebessüm ettim.
"Garip."
"Garip olan ne?"
"Senin ile tanışana kadar hiçbir kadın dikkatimi çekmemişti ama seni gördüğümde içimden işte bu dedim bu kadın benim olmalı dedim."
"Benim de hiçbir adam dikkatimi çekmemişti ta ki seni görene kadar."
"İkimizde birbirimizi beklemişiz."
Yavaşça kafamı salladım.
Sabah gürültüyle gözlerimi açtım ne oratamızda yatan Çınar vardı ne de Göktuğ yataktan hızla kalktım. Kalbimin ritmini düzenleyemiyordum.
Yoksa yine mi saldırıya uğruyoruz?
Yataktan çıkıp merdivenleri koşarak indiğim de, evde taşımacıların olduğunu gördüm Göktuğ'a ve yanındaki Çınar'a kaydığında bakışlarım derin bir nefes çektim içime, Göktuğ kaşlarını çatarak yanıma geldi.
"İyi görünmüyorsun ne oldu?"
"Seslerden korktum."
"Birşey yok güzelim, hepimiz iyiyiz."
Çok şükür.
"Ben üstümü değiştirip geleyim."
"Tamam biz buradayız."
Yukarıya hızlı adımlarımla çıktım. Küçük çantamdan herhangi bir kıyafet aldım ve üstüme geçirdim.
Saçımı bağlarken kapı tıklatıldı ve içeriye Göktuğ girdi, "Dışarıda yapalım kahvaltımızı ne dersin? Hem biz gelene kadar taşımacıların işide bitmiş olur."
"Olur," Dedim kocaman bir gülümsemeyle.
Benim ve Çınar'ın montunu alıp aşağıya indim. Taşımacıları dikkatle izleyen Çınar'ın yanına ilerledim, "Kahvaltı yapmaya çıkacağız montunu giyelim," Kollarını montundan geçirirken saçlarını düzenledim.
Herşeyimiz tamam olduğunda Göktuğ'un arabasına bindik. Anayola çıktığımızda, "Çok hızlı git Göktuğ abi," Demişti.
Göktuğ ayağını gaz pedalına dayarken Çınar sevinçle kahkaha atıyordu, "Çok güzel!"
Araba yavaşladığında bu sefer de, "Kornaya bassana," Demişti nedense çocukların istekleri hiç bitmiyordu. Göktuğ korna ile ritim tuttuğunda etrafındaki arabalarda ona eşlik etmeye başlamıştı bu benimde içimde bir şeyleri harekete geçirmişti nedense mutlu olmuştum ve heyecanlanmıştım. Çınar arkada çığlık atarken Göktuğ hâlâ korna ile ritim tutuyordu.
Maceralı ve heyecanlı bir yolculuktan sonra kahvaltı yapacağımız yere gelmiştik siparişleri verdikten sonra hepimiz yiyeceklerimizin gelmesini bekliyorduk.
"Babam gelmeyecek mi artık?" Diyerek sessizliği böldü Çınar.
"Gelmesini ister misin?" Diye sordu Göktuğ.
"Bilmem ki," Diyerek omuz silkti.
"Eğer baban ile görüşmek istersen seni ona götürebilirim."
"Yok istemem."
"Peki sen bilirsin büyük aslan."
Garsonlar istediğimiz şeyleri masaya yerleştirirken telefonuma bakınıyordum. O psikopattan hiç mesaj gelmemişti belkide artık peşimi bırakmıştı.
Kötüyü çağırıyorsun Asel.
Üstten gelen mesaj ile donakalmıştım nasıl dek getirdiğini bilmiyordum ama kasıtlı yapıyor olmalıydı.
Bilinmeyen numara: Bugünde kutlama varmış Asel Kılıç. Bakıyorum da kardeşin ile güzel ilgileniyorsun.
Asel: Ne yapacaksın bugünüde mi mahvedeceksin?
Bilinmeyen numara: Yok, bugün sizi rahat bırakacağım.
Asel: Sana inanacak kadar aptal değilim.
Bilinmeyen numara: Katil sözü;)
Telefonu kapatıp masaya koydum her ne kadar söz verip birşey yapmayacağını söylesede emin olamıyordum. Belkide doğum gününü kendi aramızda kutlamalıydık.
"Akşam kimler gelecek?"
"Çok kişi değiliz. Eylül, Bartu, Naz, Annem ve Gökhan var."
"Acaba hiç yapmasak mı ki?"
"Neden güzelim?"
"Bilmiyorum."
"Merak etme birşey olmayacak."
"Bunun garantisini verebiliyor musun?" Konuşmadı sorumu cevapsız bıraktı çünkü bunun garantisini o da hiçbir şekilde veremiyordu.
Eve geldiğimizde herşeyin yerli yerinde olduğunu gördük oturma grubu değişmişti ve buraya çok yakışmıştı gözlerim camın yanındaki salıncak ve sehpaya kaydı sanki oraya konulmak için yapılmışlardı aşırı güzel olmuşlardı.
"Çok güzel olmuş," Hiç beklemeden yatak odasına çıktım camın kenarına konulmuş olan yatak beni çok heyecanlandırmıştı odaya girdiğimde gördüğüm görüntü ile kocaman gülümsedim. Yatak ve gardrop değişmiş aynı zamanda bir de makyaj masası eklenmişti hepsi benim tarzıma uyan eşyalardı. Yatağa ilerleyip yattım ve karşımdaki manzaraya döndüm burayı izleyerek çok güzel hayal kurulurdu.
"Beğendin mi?"
Yataktan hızla kalktım, "Çok beğendim," Hızlı adımlarımla yanına ilerleyip boynuna sarıldım.
"Senin şu mutluluğunu izlemek bin ömre bedel."
Kollarımı daha sıkı sardım boynuna. Belki sözlerine cevap vermiyor olabilirdim ama beden hareketlerim ile ne kadar mutlu olduğumu belli ediyordum. Ben hiçbir zaman mutluluğunu dile getirebilen biri olmamıştım mutlu olduğumu nasıl anlayacağımı bilemezdim ama bir anda o kişinin boynuna atlayabilirdim ve bu benim dilimde ne kadar mutlu olduğumu gösteriyordu.
"Benim odama da bakalım mı?" Sessizce konuşan Çınar'a döndük.
"Bakalım bebeğim."
Birlikte Çınar'ın odasına girdiğimizde Çınar'ın ne kadar mutlu olduğunu görebiliyordum koşarak yatağına atladığında sevinç naraları atıyordu, "Yatağımı gördün mü abla?! Çok güzel!"
"Gördüm kuzum gerçekten çok güzelmiş."
Odası çok güzeldi bir çocuğun isteyipte sahip olamadığı bir odaydı duvarında boydan boya Batman'ın sembolü vardı çocuk değildim ama benim bile çok hoşuma gitmişti. Çınar yatağından inip duvardaki sembolde gezdirdi elini, "Çok güzel bu!"
"Seveceğini biliyordum."
Çınar ile akşamı etmiştik şimdi ise odadaydım ve Göktuğ'un benim için aldığı kıyafetlere bakıyordum. Dolabımdaki hiçbir kıyafette maviden başka bir renk yoktu hepsi mavinin bir tonuydu. Kendime kısa vücud hatlarımı belli eden bir elbise seçtim. Altıma mavi topuklu bir ayakkabı aldım.
Üstümü giyindikten sonra saçımı at kuyruğu yapıp aşağıya indim. Yan yana durmuş beni bekleyen Çınar ve Göktuğ'a bakakaldım. Göktuğ'un üzerinde siyah bir gömlek ve siyah bir kravat vardı Çınar'ın üzerinde ise beyaz bir gömlek ve siyah bir kravat vardı tam baba oğul gibi olmuşlardı.
Göktuğ'un normalde kravat taktığını hiç görmemiştim bu yüzden gözüme değişik gelmişti.
"Ne kadar şık olmuşsunuz."
Çınar, "Sana lâyık olmaya çalıştık."
"Ne kadar romantiksiniz Çınar bey."
Kıkırdadığında ben de gülmeye başladım. Göktuğ dış kapıyı açtığında yanına gittim kravatından tuttum, "Kravat taktığını ilk defa gördüm ama sana çok yakışmış."
"O zaman her zaman takarım."
"Memnun kalırım."
Dışarıya çıktığımda karşımda Star Nova'yı görmeyi beklemiyordum, "Almışsın!" Arabanın yanına ilerleyerek dışına dokundum yüzeyi çok güzeldi pürüzsüz ve yumuşak. Benim beğendiğimi almıştı. Çınar arabanın diğer tarafına geçip sol koltuğun kapısını açtı.
"Buyurun Çınar bey bugünlük öne oturabilirsiniz."
"Ben arkaya mı oturacağım?" Çınar öne otururken söylenmeye başladım.
"Maalesef güzelim."
Arka kapıyı açtım kapı yukarıya doğru açılırken, "Bugünlük böyle olsun," Demiştim.
Doğum gününün düzenlendiği yere gelmiştik ışıklar tamamen kapalıydı ve sanırım bu sürprizin bir parçasıydı.
Biz içeriye girdiğimizde bütün ışıklar açılmış ve konfetiler patlatılmıştı herkes hep bir ağızdan, "İyiki doğdun Çınar," Diyordu.
Çınar şaşkınca etrafına bakınıyordu büyük bir ihtimalle böyle birşey beklemiyordu bana bakıp eğilme mi işaret ettiğinde eğildim.
"Bugün benim doğum günüm mü?"
"Evet bebişim bugün senin doğum günün."
"Bu sürpriz çok güzel olmuş ama," Demişti tatlı tatlı.
"Senin beğenmen için yaptık biz aşkım."
Boynuma sarıldığında ben de sıkıca sarıldım, "İyiki doğdun Çınar'ım."
Çınar'dan ayrıldığımda Göktuğ yanıma gelip elime bir poşet verdi, "Çınar'a ver, içinde hediye var," Ben Çınar'a bir hediye almamıştım ve bunun farkında bile değildim.
Tanımadığım bir kadın Çınar'ın yanına gittiğinde hiç beklemeden ben de yanlarına gittim, "Çınarcığım pastanı ne zaman kesmek istersin?" Diye sormuştu büyük bir ihtimalle organizatör şirketinin çalışanıydı.
"Şimdi kesmek isterim."
"Peki, seni masaya alalım öyleyse."
Çınar masaya ilerlediğine kameracılarda masanın önüne geçmişti. Sanki Çınar yıllardır bu anı bekliyor gibi poz vermeye başlamıştı fotoğraf çekimi bittiğinde yine aynı kadın gelip pastayı kesmeye başlamıştı.
Eylül hediyesi ile birlikte Çınar'ın yanına gitmişti. Çınar'ın yanağına bir öpücük bırakıp hediyesini vermişti.
Herkes hediyesini verdikten sonra kimse yanında değilken Göktuğ ile birlikte yanına gittik. Hediyelerimizi verdikten sonra Eylül tekrardan Çınar'ın yanına geldi, "Çınarcığım birlikte terasa çıkalım mı? Sana bir sürprizim daha var."
Çınar gözlerini bana çevirdi neden bana baktığını anlayamamıştım, "Gidebilir miyim?" Diye benden izin almıştı.
"Tabii gidebilirsin."
Eylül Çınar'ın elinden tutup yukarıya çıktı. Göktuğ ile yüksek masalardan birine ilerledik.
"Çok mutlu oldu."
"Sevineceğini biliyordum."
Arkadan çalan kısık sesli müziğe sallanarak eşlik ettim.
Bartu ve Naz yanımıza geldiğinde gerilmiştim ama Göktuğ ve Naz hiçbirşey yaşanmamış gibi davranıyorlardı.
"Çınar artık altı yaşında mı?" Diye sordu Bartu.
"Evet."
Mikrofondan ses yükseldiğinde hepimizin bakışlar sahneye yöneldi. Maskeli biri mikrofona yaklaşıp konuşmaya başladı.
Derya hanım yanımıza geldi, "Bu o mu?"
Korkuyla başımı salladım.
"Korumaları çağırıyorum."
Yine korkuyla başımı salladım.
"Bugün Çınar'ın bu mutlu gününde yanında olduğumuz için çok şanslıyız," Dedi alaycı bir tavırla, "Ama maalesef ki bugünde size bir sürprizim var."
"Kahretsin," Diye mırıldandım. Eylül Çınar'ın elinden tutmuş hızlı adımlarıyla aşağıya iniyordu katilin bakışları Eylül ve Çınar'a döndüğünde bağırarak, "Çınar'ı al ve buradan uzaklaş," Dedim Eylül hiç birşey demeden ışınlandı.
Tavandan silahlar çıktığında bunun nasıl olduğunu anlayamadım, "Eğer bir kişi daha ışınlanırsa ışınlanamadan ölürler."
Derya, "Korumalar içeriye giriş yapamıyor."
"Allah belanı versin! Yazdığın mesajı ne çabuk unuttun!" Diye haykırdım.
"Katillere güven olmaz."
Daha parti başlayamadan sona ermişti.
"Şimdi sizin ile bir oyun oynayacağız. İçinizden birinizi seçeceğim ve o kişi," Omuzlarını kaldırıp indirdi, "Maalesef ölecek."
"Oyunumuz şöyle olacak içinizden en yalnızınız kimse o kişiyi seçeceğim."
Herkesin bakışı sahnedeki maskeli adamın üzerindeydi.
Elini kulağına götürdü, "Haklısın böyle daha eğlenceli olur," Dedi sonra ise bize dönüp, "Oyun değişti baylar ve bayanlar! Yalnız olan kişiyi değil sevenleri birbirinden ayıracağız."
Bu durumda ya Naz ya biz ya Göktuğ ya da Bartu ölecek.
"Aselciğim daha senin sıran var," Dedikten sonra bakışları Naz'a döndü ve silahların namlusu Naz'ı hedef aldı, "Seni seçiyorum Naz."
"Lan şerefsiz!" Diye bağırdı Bartu, "Çıkar lan maskeni görelim yüzünü korkaklık yapma!"
Maskeli adam hiç birşey demedi, "Seni sahneye bekliyoruz Naz hanım."
Donup kalmıştım hiç birşey diyemiyor ya da konuşamıyordum. Naz Bartu'nun kulağına yaklaştı Bartu kafasını her iki yana sallayarak birşeyler diyordu.
"Konuşmanız bittiyse haydi!"
Naz Bartu'nun yanağına küçük bir öpücük bıraktı ve yavaş adımlarıyla sahneye doğru yürümeye başladı. İnkâr edemezdi hayır gelemem diyemezdi çünkü her türlü o maskeli katil Naz'ın sonunu getirecekti...
Naz katilin yanına gittiğinde katil ani bir hareketle kolunu nazın boynuna doladı ve silahı kafasına dayadı. Naz korkuyla gözlerini yumdu.
"Haydi sanada bir konuşma hakkı vereyim içindekileri dök."
"Konuşacak bir şeyim yok."
"Konuş!"
"Bartu bana birşey olmayacak tamam mı?" Hayatında belkide tek önemli kişi Bartu'ydu, "Ve babam, bana birşey olmayacak ama yinede söylemek istiyorum babam üzülmesin annem gittiğinde çok üzüldü ama ben de gidersem üzülmesin."
"Birşey olmayacak sana!" Diye haykırdı Bartu. Naz kocaman gülümsedi Bartu'ya, "Evet, bana hiç birşey olmayacak."
"Evet, tamam bu kadar yeter," Diyerek söze girdi katil, "Seni öldürmek için elimden geleni yapacağım ama ölmezsende gelip tekrardan öldürmeyi denerim."
Büyük bir gürültü yayıldığında içeriye katil bakışlarını kapıya çevirdi daha hiçbirimiz ne olduğunu anlayamadan katil Naz'ı vurdu ve ortadan kayboldu içeriye korumalar girdiğinde ben hariç hepsi Naz'ın yanına koştu. Büyük bir ihtimalle korumaların geldiğini anlamıştı ve neresini vurduğunu bilmeden ateş edip ortadan kaybolmuştu.
Bugün yine içimizden biri vurulmuştu ve yine hiçbirimiz buna engel olamamıştık. Karşımda şuana kadar kaç kişi vurulduğunu hesaplayamamıştım veya kaç kişinin öldüğünü, ama artık bünyem kaldırmıyordu rüyalarıma giriyordu ve bu beni bitiriyordu.
Biri, "Naz!" Diye haykırdığında bu sesin kime ait olduğunu anlayamadım...
Okur Yorumları | Yorum Ekle |
11.87k Okunma |
1.71k Oy |
0 Takip |
39 Bölümlü Kitap |