önemli okuyun!
whatsapp topluluğu kurdum isteyenlere linkini atabilirim.
şu altada 👇 tehlike içinde aşk kitabının tanıtım videosunu koyacağım.
Videoyu youtubeden beğenirseniz sevinirim.
Kalbimde kıpırtılar oluşmaya başladı biri beni tekrardan önemsiyor ve benim için birşeyler yapıyordu. Bu his ne kadar da güzeldi.
"Seni çok özledim," Dedi kıza sarılarak.
Hiç beklemediğim bir anda söylediği söz ve bedenimi kendine doğru çekip sarılması beni derinden etkilemişti. Ben o zaman anlamıştım biz birbirimiz olmadan yapamazdık. Kollarımı tekrardan koca gövdesine sardım.
Kolları bedenimi sararken sanki elleri altında kırılacak nahif bir porselenmiş gibiydi. Dikkatli ve özenli... Elleri saçlarıma gittiğinde yavaş yavaş okşamaya başladı burnunu saçlarıma daldırıp kokumu içine çekti.
Ben de aynı şeyleri yaptım ellerimi kaldırıp saçlarına daldırdım yumuşak kahverengi saçları beni rahatlatıyordu. Boyum her ne kadar saçlarına uzanmasada parmak uçlarıma kalkarak burnumu boynuna gömdüm vanilya kokusu eskisi gibi etrafımı sararken gülümsemeden edemedim.
Eskiden her zaman düşünürdüm bir insanın kendisine ait kokusu nasıl olabilirdi ki? İnanmazdım tenine o kokunun işlendiğine her zaman o koku gibi kokmasına inanmazdım ta ki Göktuğ ile tanışana kadar. Vanilya kokusu onun tenine sinmişti her zaman vanilya gibi kokuyordu. Sessizce sordum, "Sence ben ne kokuyorum?" Ben, benim kendime ait bir kokumun olduğunu düşünmüyordum ama yinede Göktuğ'dan duymak istiyordum.
"Zambak," Dedi, "Kokun ne zaman burnuma değinse zambak kokusunu alıyorum."
Normal diye geçirdim içimden. Duş jelim, şampuanım, parfümüm zambaklıydı.
"Tenine sinmiş sanki."
Kafamı daha çok boynuna yaslandım parmak uçlarıma kalkmaktan ayaklarım yorulmuştu. Tam bu sırada Göktuğ bacaklarımdan tutup beni havaya kaldırdı parmak uçlarıma kalkmaya gerek kalmamıştı.
"Ayakların yorulmasın."
Bu sefer ben ondan uzundum üstten üstten Göktuğ'a baktım, "Uzun olmak güzelmiş," Bu sefer burnumu saçlarına sürttüm, "Seninde tenine vanilya kokusu sinmiş," Dedim gülümseyerek, "Ne zaman yanına yaklaşsam vanilya kokusu burnuma doluyor."
Kıkırdadı. Ne kadar güzel gülüyordu.
"Ben de senin gülümsemene hayranım," Dedi boğuk çıkan sesiyle, "Seninle ilgili olan herşeye zaafım var. Gözlerine, kokuna, gülüşüne, sesine, saçlarına, burnuna," Gülerek kafamı saçlarından kaldırdım. Kahverengi gözlerine baktım. O zaman içimde birşey oluştu ben yine kahverengi ile mavinin birleştiğini hissettim.
"En çokta gözlerime değil mi?" Gözlerimi kırpıştırdım.
"En çokta gözlerin."
Beni yere indirip çalışma masasındaki kalemi alıp duvara astığım şüpheli tablosuna ilerledi. Mesajda yazdığı gibi Barlas ile Batuhan'ı eşleştirdi.
"Barlas'ın içimize girebilmesi çok abes değil mi?"
"Herşey olabilir fındık burun. Mesela Merve ile de iş birliği yapıyor olabilirler."
Gözlerimi büyüttüm kafamı ağır ağır salladım. Bir anda Göktuğ'a döndüm, "Bugün beni aradı," Kaşları kavisli bir şekilde çatıldı, "Seni mi aradı?" Dedi sessizce anladığım kadarıyla kendi kafasında ölçüp biçiyordu. Çalışma masasına tekrar gidip boş bir kağıt aldı sandalyeyi çekip oturdu. Çenesiyle yatağı gösterdi, "Otur," Dediğini yapıp yatağa tam karşısına oturdum.
"Bana aradığını söylememiştin."
"O an aklımdan çıkmış," Sadece lunaparkta olduğunu söylemiştim.
"Anlat dediklerini."
"Beni aradı önce 'Şu yüz ifadeni bir değiştir' dedi sonra ben korkuyla etrafıma bakınmaya başladım 'Boşuna uğraşma bulmazsın beni' dedi ben benden ne istediğini sordum," Dediğimde Göktuğ'a döndüm söylediğim herşeyi kağıta not alıyordu eminimki bu bilgiler onun işine yarayacaktı, "Bana gel dedi," Dediğimde kafasını kaldırıp bana baktı emindim ki şuanda kafasının içinden binbir türlü işkence şeyleri geçiyordu, "Ona neden gideceğimi sordum sevdiğin kişilere zarar gelmemesi için dedi," Dediğimde kontrolsüz bir şekilde sesim kısıldı sevdiklerime benim yüzümden zarar gelme düşüncesi beni ölmeden mezara katıyordu.
"Seni ilk Eylül ile tehdit ediyor," Kafamı ağır ağır salladım, "Telefonunu ver," Dediğinde önce telefonumu bulup sonra Göktuğ'a uzattım. Tekrardan yatağa oturduğumda kendi telefonunu çıkartıp bir numarayı tuşladı, "Gökhan sana atacağım bilgileri araştır bağlantının nereden olduğunu bul," Karşı tarafı dinleyip aramayı kapattı ardından telefonuma bir bildirim düştü.
"Kim?" Diye sordum Göktuğ'a
"Bilinmeyen bir numara," Dediğinde kalbim yine hızla atmaya başladı. Telefonu bana uzattığında ektanın ardındaki mesajı okudu.
Bilinmeyen numara: Merhaba, ben Suna. Mavi'nin komşusu o gün bana eşine boşanma davası açtığında bana haber ver demiştiniz ben eşime boşanma davası açtım.
Elimi alnıma koydum şuan hiç sırası değildi ama kadına söz vermiştim ve benim yardımıma ihtiyacı vardı.
"Kim?"
"Mavi'nin komşusu," Mavi'nin kim olduğunu bildiğine emindim, "Kadın eşinden boşanmak istiyordu yardıma ihtiyacı vardı. Eşine boşanma davası açtığında bana yaz demiştim."
Göktuğ birkaç saniye suratıma baktı sonra ise, "Ne istiyor?"
"Ona önce bir ev tutacağım sonra ise kocasından boşayacağız ve adamı alıp Yıldız evrenine götüreceğiz," Bu söylediğime karşı çıkacağına emindim.
"Adamı alıp Yıldız evrenine götüreceğiz?" Diye tekrarladı.
"Evet, çünkü adam boşansa bile kadının peşini bırakmaz."
"Peki sayın Asel Kılıç adamı Yıldız evrenine götürüp ne yapacağız?" Diye sorduğunda suratına boş boş baktım burasını hiç düşünmemiştim, "Hep yapacağın işin sonunu düşünmüyorsun."
"Şey, " Diye lafı gevelemeye başladım. İçimdeki cani ortaya çıktı, "Yıldız evrenine götürün ben adamla ilgilenirim," Dediğimde adama neler yapabileceğim aklımdan geçiyordu.
"Ne yapacaksın Asel adama?"
"İşkence, o karısına ne yapıyorsa ben de aynılarını ona yapacağım kısa kısas. Gerekirse sonrasında öldürürüz böyle kişilerin yaşamaya hakkı yok."
"Seninde insanları öldürmeye hakkın yok," Dediğinde gözlerimi kıstım, "Bana bırakırsan Göktuğ ben babamı bile öldürürüm," Dediğimde başımdan aşağıya ürperdim bize yaşattıklarından sonra onunda yaşamaya hakkı yoktu. Zaten annemi öldürmeye çalışanda o değil miydi? O bir kadını öldürebiliyorsa ben de onu öldürebilirim.
"Belki o adamda karısını öldürmeye kalkmıştır," Dedim. Benden habersizce döküldü kelimeler ağzımdan.
Kadın olduğum için istediğim herşeyi yapabilirdim.
#Erkeklergibidüşünenkadınlar
"Belki de öldürmeye kalkışmadı güzelim?"
"Bana o şeref yoksunu herifi mi koruyorsun?"
"Seni koruyorum."
"Neyden? Kimden?"
"Acımasız biri olma diye elini kana bulama diye."
"Ben elimi kana bulayalı çok oldu Göktuğ. Madem öyle ilk baştan beni bu işe sokmasaydın."
Kafasını yana eğdi, "Herşey benim elimde değil ben de seni yaşadığın hayatından koparmak istemezdim."
"Ben halimden memnunum," Dedim gülümseyerek, "Ama o şeref yoksunu adama haddini bildirirsem dahada mutlu olacağım."
Başını her iki yana sallayarak güldü. Telefonu çıkarıp Suna'nın mesajına cevap verdim.
Asel: Tamam Sunacığım. Yarın saat 14.30'da ben seni evinden alacağım.
Mesajı yazdıktan sonra Göktuğ'a döndüm.
"Görevi ne yapacağız Göktuğ?" Diyerek ışık hızıyla konuyu değiştirdim, "Sence artık zamanı geldi mi? İşlerini bitirmeli miyiz?"
"Batuhan hariç diğerleri size güveniyor olmalı Batuhan'ın onların aklını karıştırmaması için biraz daha bekleyebiliriz hatta Batuhan'ın size inanması için Anıl'ı topluluğa götürür iyi olduğunu gördüklerinde geri getiririz."
"Ya Anıl her şeyi anlatırsa."
"Orasıyla ben ilgilenirim güzelim."
"Ekip ile de konuşup karar verelim o zaman."
"Olur," Konuşuyordu ama sanki öylesine konuşuyor gibiydi çünkü gözleri yüzümün heryerini milim milim inceliyordu sanki susup sadece beni izlemek istiyor gibiydi. Dudaklarıma istemsizce bir gülümseme yayıldı gözleri gülümseme kaydığında ben ise gözlerine bakıyordum rüyada falan mıydım yoksa bu an gerçekten yaşanıyor muydu?
"Kendini çimdikle istersen rüyada mısın bir tespit et," Dediğinde daha çok gülümsedim. Bu aramızda hep bir dalga konusu olarak kalacaktı. Birbirimizi izlememizi bölen Göktuğ'un telefonunun zili oldu. Aramayı açtı, "Söyle Gökhan," Dediğinde hoperlöre aldı benim dinlememide istiyordu adamın sesi kulağıma iliştiğinde bu kişinin dev adam olduğunu anladım, "Abi adam ses değiştirme cihazı kullanmış ayrıca yerini Dewhill kasabası olarak gösteriyor fakat bizi yanıltıyor olabilir başka bir yerden konuşuyor da olabilir. Biraz daha uğraşırsam adamın gerçek sesine ulaşabilirim."
"Fakat ses konusunda yine bizi yanıltıyor olabilir?" Diye sordu Göktuğ.
"Evet abi."
"Tamam Gökhan sağolasın."
"Ne demek abi iyi geceler."
"Sanada aslanım," Dedikten sonra aramayı kapattı.
"Bence sese ulaşsın belkide bilebileceğiz kim olduğunu."
"Tanıdığımız birinin sesini değiştirici olmadan kullanıyorda olabilir ve bu bizi şaşırtır."
"Yapabilir mi öyle bir şey?"
"Eğer bu kişi Yıldız evrenin de yaşıyorsa evet, çünkü burası Yıldız evreni oldukça gelişmiş bir yer."
Ofladım, "Teknolojinin zararları."
Hafifçe güldü.
...
Sabah büyük bir gürültüyle yataktan sıçradım etrafıma bakındığımda sesin benden gelmediğini anladım dışarıdan bir bağırış koptu, "Lan ben senin yapacağın işin!" Yataktan hızla kalkıp dış kapıya yürüdüm dağılmış saçlarımı ellerimle düzelttim. Kapıyı açıp sesin sahiplerine baktım.
Karşımda Göktuğ'u görünce hafiften şaşırdım beni baştan aşağı süzdükten sonra yüzünde aptal bir gülümseme oluştu
Hello kitty'li pijamanda yakıyor Asel.
Arkadan Bartu'nun sesi gelince bakışlarımı ona çevirdim, "Pijamanda çok güzelmiş Asel," Dedi gülerek. Sadece gözlerimi devirmekle yetindim. Her yerde eşya vardı ve karşımdaki ev boşalmıştı. Gözlerimi daha da büyüttüm ne ara çıkmıştı Rafet amca? Acaba bilmezliğe üç gün falan mı uyumuştum?
"Rafet amca hangi ara çıktı?" Dedim şaşkın şaşkın tam bu sırada Murat elinde kocaman bir koliyle merdivenleri çıkıyordu.
Bartu, "Benim şimdi anlamadığım şu neden Göktuğ senin karşına taşınıyor?"
"Keyfimin kahyası öyle istedi Bartu," Diyerek ters bir bakış attı Göktuğ.
Murat gözlerini büyüttü, "Barıştınız mı lan siz?" Uykunun sersemliğine sadece konuşulanları dinliyordum. Murat kimseden ses alamayacağında büyük koliyi yere atıp ellerini başına götürdü, "Aman Allah'ım!" Koliyi yere atmasının etkisiyle apartmanda bomba patlatılmış gibi ses çıkardı. En alttaki Feride abla benim olduğum kata çıkıp gelmişti ellerini beline koyup, "Sabah sabah bu ne ses? Yataktan sıçradım," Diye söylenmeye başladı gözlerini yavaş yavaş bana çevirmeye başladığında içeriye kaçmak istedim.
Göktuğ, "Kusura bakmayın."
"Bakarım efendim bu kız geldi geleli apartmanın huzuru kaçtı zaten. Sizde bunun arkadaşlarısınız değil mi?"
"Pardon?" Diye konuşmaya dalacağım sırada Bartu, "Özür dileriz bundan sonra sessiz olmaya çalışacağız," Diye alttan aldı.
Üst kattaki Neriman abla merdivenlerden inerken eşarbını halaylık yapmaya çalışıyordu, "Kız o neydi bomba mı patladı?"
"Aynen bomba patladı," Diye dalga geçtim. Bartu uyarı dolu bakışlarını bana çevirdiğinde dağınık saçlarımı geriye savurdum. Göktuğ konuyu dağıtmak amaçlı, "Bütün koliler ve eşyalar bittiğine göre siz gidin," Demişti Murat ve Bartu'da bu anı bekliyormuş gibi görüşüp gitmişlerdi Neriman abla ile Feride ablada kendi evlerine gittiklerinde bakışlarımı Göktuğ'a çevirdim, "Aç mısın?" Diye sordum.
"Açım," Dedi sanırım sabahın erken saatinde kalkıp eşya taşımaya koyulmuşlardı.
"Ben bize bir şeyler hazırlayıp geleyim sonra istersen eşyaları birlikte yerleştiririz."
"Buna hayır diyemeyeceğim."
Gülümseyip içeriye girdim. İlk önce odama gidip üzerimi değiştirdim. Üstüme giydiğim kalın crop ceketin fermuarını çektim. Aceleci bir tavırla mutfağa gidip sandviç malzemelerini çıkarttım. Hepsini özenle kesip arasını açtığım ekmeğe yerleştirdim. Tepsinin üzerine sandviçleri koyup dolaptan meyve suyunu çıkarıp bardaklara doldurdum. Tepsiyi elime aldıktan sonra anahtarımı alıp Göktuğ'un kapısına gittim. Birkaç kez kapıyı tıklattıktan sonra kapı açıldı.
Tepsiyi havaya kaldırıp, "Sandviç yaptım," Dedim.
"Sana komşu olduğum iyi falan mı oldu? Hergün yemeği sende yerim."
Gülerek içeriye geçtim, "Hergün bana gelebilirsiniz komşum çünkü ben çok cömert bir insanım," Dediğimde ortaya öylesine atılmış masaya tepsiyi koydum.
"Kendimi çok şanslı hissediyorum."
"Ben de," Dedim kahverengi gözlerine bakarken. Yanıma gelip masayı koltuğun önüne çekti.
"Şimdilik buraya oturalım."
"Tamam," Dedim koltuğa otururken. Elime sandviçimi alıp bir ısırık aldım.
"Ev bayağı küçükmüş," Dedi etrafa bakınırken.
"Tabii senin evin saray gibi olunca burası sana köpek kulübesi gibi gelmiştir."
"Öyle değil de büyük eve alışmışım."
"Küçük her zaman daha iyidir."
"Neden?"
"Temizliği kolay oluyor," Derken sırıtıyordum.
...
Sandviçlerimizi yemiştik. Topuz yaptığım saçımı kafamda sabitleyip temizlik malzemelerini kovanın içindeki suya döküyordum. Temizlik yapmaktan nefret ederdim ama yanımda Göktuğ olduğu için şuanlık seviyordum. Oturma grubunun koyulacağı yeri açtıktan sonra zeminini silmeye başladım. Bu sırada da Göktuğ mutfak dolaplarını siliyordu uzaktan izlemeye başladım. Bir insan temizlik yaparken bile karizma olamazdı ya!
"Çok yakışıyor," Dedim hayran hayran.
"Anlamadım," Dedi işini bırakıp bana dönerken.
"Temizlik yapmak sana çok yakışıyor dahada karizma oluyorsun."
Gözlerini devirdi, "dalga geçme," Omuz silktim, "Dalga geçmiyorum ki gerçekten çok yakıştırdım," Dolabı silmeye devam etti, "O zaman ben her zaman temizlik yapayım."
"Yok," Dedim hemen her zaman da temizlik yaparsa klası bozulurdu, "Sen genellikle böyle elinde silah falan olduğunda güzel oluyor."
"Delisin," Dedi başını her iki yana sallayarak. Gülen yüzümü bir yana bırakıp ciddi bir şekilde bakmaya başladım. Birşey söylemediğimi fark ettiğinde sildiği dolabı bırakıp bana döndü büyük ihtimalle yüz ifademi gördüğünde ürkmüş olmalıydı her iki elinide havaya kaldırıp teslim oluyormuş gibi yaptı, "Tamam birdaha delisin demeyeceğim," Bezimi suda yıkayıp zemini bir daha silmeye başladım, "Bencede deme,"
...
temizlik işini bitirip kolilerdeki eşyaları yerleştirmeye başladık.
İlk önce yatak odasından başladık. Kitapların olduğu kutuyu ben almıştım hem yerleştiriyor hemde inceliyordum neredeyse hepsi fantastik kitaplardı.
"Aslında seninde çok kitabın var," Derken sonsuz yağmurların şarkısı adlı kitabı özenle kitaplığa koydum.
"Ben de severim kitap okumayı ama genellikle fantastik."
"Belli oluyor," Diye kıkırdadım. Kitaplar bittiğinde başka bir koliye geçtim. Bu koli fotoğraflar ile doluydu. İşte şimdi dahada eğlenceli oluyordu bu iş.
"Fotoğraf çekinmeyi çok mu seviyorsun?"
"Anıları ölümsüz yapmayı daha çok seviyorum."
Elime kendi fotoğrafım geldiğinde birkaç dakika donakaldım. Bir kitapçıdaydım üst raftaki bir kitaba uzanmaya çalışırken çekilmişti fotoğrafım. O an utansam da bu kadar güzel gözüktüğümü bilmiyordum.
Bu Göktuğ bize gerçekten takıkmış.
Elimdeki foroğrafı aldı, "O gün yanına gelip sana o kitabı vermeyi çok istemiştim ama gelemedim," Dedi fotoğrafa bir yer bulup koyduğunda. Kollarımı birbirine dolayıp kitaplığa yaslandım, "Beni kameradan izlemekle yetinmeyip bir de takip mi ediyordun?" Dedim tatlı tatlı.
"Ara sıra."
"Seni nasıl fark etmediğimi anlamıyorum," Derken kolideki fotoğrafları çıkarmaya devam ettim.
"İşimde iyiyimdir."
"İlk tanıştığımızda da böyle egoluydun."
"Ben ve ego?" Dedi gülerek. Ben de cevabına güldüm. Elime aldığım fotoğrafta Göktuğ ve ölen ablasının fotoğrafları vardı o an içimde bir şeylerin koptuğunu hissettim bir insanın kardeşinin ölmesinin hissi nasıldı?
Benimde kardeşim vardı ama yok gibiydi...
"Çınar'a ne oldu?" Dediğimde boğazıma oturan yumru yüzünden konuşamamıştım.
"Ayla hanım aldı."
"Aldı mı?" Çınar kendini nasıl hissediyordu acaba, belki de mutluydu çünkü insanın annesinin olması güzel bir his olmalıydı gidip Çınar'a annesinin olmasının nasıl bir his olduğunu sorsam bana cevap verir miydi? Biz iki kardeş anne ve baba yönünden şanslı değildik. Çünkü bizim annemiz birimizi intikamın ateşiyle unutmuş birimizi intikamın etkisiyle ateşe atmıştı.
Ayla Göktuğ'un evine geldiğinde kendini heyecanlı hissediyordu çünkü yıllardır görmediği çocuğunu artık yanına alacaktı. Zile bastı birkaç saniye sonra otamatik kapı açıldı eliyle kapıyı itip büyük bahçeye girdi ardından evin kapısını Göktuğ'un açtığını gördü yürüyüşünden ödün vermeyerek hızlı bir şekilde yürüdü.
"Merhaba Göktuğ."
"Merhaba Ayla hanım," Göktuğ Ayla hanımın buraya niçin geldiğini anlamamıştı. Yoksa Çınar'ı mı alacaktı? Bu kadar çabuk muydu?
"Çınar burada mı?"
"Evet, neden?"
"Onu almaya geldim."
Göktuğ'un o zaman içinde bir şey kopmuş içini hüzün kaplamıştı. Ev arkadaşı gibi olmuştu, Çınar ona yalnızlığını gidermişti. Göktuğ'un içinde hep bir kardeş ukdesi kalmıştı belki de ablası öldüğü için Çınar ona iyi gelmişti.
"Tabii," Dedi evin kapısını açarak. Çınar elindeki mısır ile koşarak kapıya gelmişti, "Göktuğ abi misafir mi geldi?" Dedi küçük çocuk sevinçle.
Göktuğ Çınar'a eğilip onu kucağına aldı, "Evet fıstık misafir geldi," Çınar gülümsedi, "Ben misafirleri çok severim."
Ayla onları uzaktan izliyordu. Göktuğ içinden ben Çınar'dan nasıl ayrılacağım diyordu.
Peki bu hengamenin arasında Çınar ne düşüncekti? Onun duyguları nasıl olacaktı? Göktuğ'u o kadar severken ondan nasıl ayrılacaktı? Bunların hepsinin suçlusu nasıl anneleri olabilirdi? Bir anne intikam için çocuğunu nasıl yakabilirdi?
Hepsi koltuklara oturmuştu Göktuğ Çınar'a dönüp, "Çınar sana birşey söyleyeceğim," Demişti artık her şeyi itiraf etmenin zamanı gelmişti, "Sen şimdi bu teyze ile gideceksin," Ona onun annesi olduğunu söylemeyi düşünmüyordu.
Çınar, "Neden?" Diye sormuştu.
"Çünkü bu teyze senin çok yakının,"
"Kim bu teyze?"
"Büyüyünce anlarsın aslanım," Dedi Çınar'ın uzun saçlarını kulağının arkasına sıkıştırırken. Başka söyleyecek bir şey bulamıyordu çünkü
"Ama ben seninle kalmak istiyorum," Diye dudak büzdü, "Ne zaman istersen bana gelebilirsin," Göktuğ Ayla'ya döndü, "Değil mi Ayla hanım?" Ayla hafifçe gülümsedi, "Ne zaman isterse onu sana getiririm," Göktuğ Çınar'ın kulağına eğildi, "Sana bir bilgi daha Çınar bey aslanlar asla ağlamazlar o yüzden buradan gittiğinde de ağlamayacaksın," Çınar sessizce konuştu, "Aslanlar gerçekten ağlamaz mı?" Çınar'ın bazı harflere dili dönmediği için konuşurken bu onu çok tatlı yapıyordu, "Ağlamazlar," Çınar gülümsedi, "O zaman ben de ağlamam," Çınar'a sarılıp saçlarından öptü.
Ayla Çınar'ı alıp evine gitmişti Göktuğ ise her zaman ki gibi sandalyesini çekip büyük camların önüne oturdu ve gökyüzünü izledi. Çınar'a çok alışmıştı ve Çınar olmadan hayatı zor olacaktı.
Ertesi gün Ayla Çınar'ı da alıp Hakan'ın evine gelmişlerdi kapıyı alacaklı gibi çalmaya başladı Çınar masumca başını kaldırıp mavi gözlerini Ayla'ya dikti, "Nereye geldik?" Diye sordu Ayla cevabını geciktirmeden, "Babanın evine geldik," Dedi.
Çınar'ın minik kalbine bir korku düşmüştü bu küçücük yaşında babasından korkuyordu, "Neden geldik?"
"Babandan yıllar öncesi almam gereken bir intikam vardı."
Kapı açıldığında Hakan önce Ayla'ya baktı sonra Çınar'a baktı sonra ise tekrardan Ayla'ya baktı içinden Ayla ölmemiş miydi? Diye geçirmişti korkudan gözleri titremeye başladığında Ayla histerik bir kahkaha attı ardından Hakan'ın omzuna vurup içeriye girdi arkasından küçük çocuğuda sürüklüyordu, "Ölmedim Hakan intikamımı almaya geldim," Hakan hâlâ şoktaydı eli kapıda bir içeriye giden Ayla'ya bir de boş sokağa bakıyordu Ayla, "Mal gibi bakmada gel içeriye," Dedi.
Hakan bir kaç dakika daha aynı pozisyonda durup sonra kendine gelmişti koşar adım içeriye gittiğinde karşısında dikilen Ayla'yı gördü sonra ise Çınar'a baktı, "Oğlum senin ne işin var bu kadınla?" Dediğinde Ayla Çınar'ı düşünmeden, "Bu kadın dediğin kişi Çınar'ın annesi," Dediğinde küçük çocuk Ayla'nın söylediği şeyi kafasında ölçüp biçmeye çalışıyordu. Hakan'ın ağzından, "Ne?" Nidası döküldü, "Yaa Hakan onca yıl sen benim öldüğümü düşün ama ben senden, sen sarhoşken çocuk peydahlayım ve senden intikamımı alayım. Çınar olmadan ölüp bittiğini biliyorum ve bu beni çok mutlu ediyor."
Hakan'ın kafasında birşeyler canlanmaya başladı o gün sarhoş olduğunda karşısındaki kadın Pınar değil Ayla'ydı. Çınar'ın dudakları titremeye başlamıştı ağlamamak için kendini tutuyordu çünkü aslanlar asla ağlamazlardı.
"Sen ne yaptın lan?!" Diye Hakan yıllar sonra tekrardan Ayla'nın üstüne yürüdü ama Ayla'ya o yıllar çok yaramıştı eskinin acısını almak ister gibi Hakan'ın suratına yumruk atmıştı.
"Ne yaptım biliyor musun Hakan? Senden çocuk yaptım çünkü senden intikamımı almak istedim şimdi bu çocuğun sen yüzünü bile göremeyeceksin çünkü ben bunun için doğurdum onu. Şimdi düşüncelerinle baş başa kal," Deyip Çınar'ın yanına yürüdü ve küçük çocuğun elinden tuttu. Kendi evine ışınlandı.
"Nasıldı Çınar?" Diye dayanamayıp sordum. Her ne kadar ona ısınamasamda onu merak ediyordum.
"Her ne kadar üzgünlüğünü belli etmemeye çalışsa da çok üzgündü merak etme birkaç gün sonra yanıma gelir."
"Anlaşıyor muydunuz?"
"Çok, kendi kardeşim veya çocuğum gibiydi onunla hayat daha güzel olmuştu."
"Sen çok üzüldün mü?" Diye sordum eminim o çok üzülmüştü çünkü bir kez daha kendine çok yakın gördüğü birinden uzaklaşmıştı.
"Boşluktaymışım gibi hissettim kendimi."
Önce birkaç saniye düşündüm ama sonra düşünmenin bir faydası olmadığını aklıma ilk gelen şeyi yapmanın doğru olduğunu düşündüm sonra fotoğrafıda koyup Göktuğ'a ilerledim o dolabına kıyafetlerini yerleştirirken ben ona arkadan sarıldım. Hiç beklimiyor olmalıydı ki önce birkaç saniye duraksadı sonra ise belindeki kollarımı açıp bana doğru döndü hiç beklemeden kollarımı etrafına sardım, "Ben ona alışamamışken senin ona bağlanman çok garip değil mi?"
"Onunla vakit geçirirsen alışırsın güzelim."
Sorun oradaydı onunla vakit geçirmek bile istemiyordum ama biliyordum bunun Çınar ile bir ilgisi yoktu annem ve babam ile ilgisi vardı onlara olan sinirim hıncım Çınar'a patlamıştı. Göktuğ benden ayrılıp, "Haydi burada işimiz bitti mutfağa geçelim."
"Tamam. Zaten benim 02.30'da çıkmam gerek Suna'nın evine gideceğim."
Ben konuşurken Göktuğ'un cebinden çıkardığı kolye dikkatimi çekti. Bana doğru gelip elini havaya kaldırdı ve kolyeyi gözlerimle hizaladı. Kolye kalp şeklindeydi ama etrafını demirler sarıyordu demirlerin sarmadığı kısımda kristal desenli kalp, mor ve mavi renkleriyle karışıyordu. Bir kraliyet ailesinden çalınmış gibiydi.
"Çok güzel," Dedim büyülenmiş bir şekilde arkama geçip kolyeyi boynuma geçirdi elimi kolyenin üzerinde gezdirdim yerimde zıplamaya başladım, "Kitaplardan fırlamış gibi."
"Fantastik kitaplardan. İlk gördüğümde çok hoşuma gitti ve seninde hoşuna gideceğini düşünerekten aldım."
"Çok teşekkür ederim," Dedim kolyeye hayran hayran bakarken.
"Senden bir isteğim var," Derken ciddileşti, "Bu kolyeyi hiç çıkarma bu kolye sana her zaman beni hatırlatsın her gittiğin yerde benide götürüyormuş gibi düşün."
"Çıkarmam ölene kadar benimle bu kolye, kim bilir öldükten sonra da benimle olur."
...
Göktuğ'un evini yerleştirdikten sonra evime gidip duşa girdim ve üstümü değiştirdim ardından hızla arabama binip Suna'nın evine gittim. Zile bastığımda kapı hemen açıldı.
"Merhabalar," Dedim gülümseyerek.
"Merhaba," Yüzünde utangaç bir ifade vardı.
"Haydi gel hemen işimizi halledelim," Diyerek arabaya doğru yürüdüm Suna arkamdan kapıyı kapatıp arabaya bindi. Hemen arabayı çalıştırdım bu işin çabucak bitmesini istiyordum çünkü bugün çok yorucu bir gün olacaktı daha toplantı alanında ekip ile buluşup bir plan çizecektik.
"Şimdi Sunacağım ben sana benim evimin karşısında içinde eşyalı bir ev buldum oraya bir bakalım içine sinerse eğer orayı tutalım."
"Aslında evi görmeye hiç gerek yoktu şuan ev beğenmeyecek bir durumda değilim."
"Olsun," Dedim gülümseyerek, "Eve oturduktan sonra sana bir işte ayarlarız hatta ev içine sinerse bugünden oturmaya başla eminim ki dava dosyası eşine ulaşmıştır."
"Evet, beni çokça kez aradı ama açmadım."
"Çok iyi yapmışsın," Birkaç dakika ikimizde susmuştuk sonra ise içimi kemiren soruyu sordum, "Eşin sana ne yaptı? Bana bunlardan bahseder misin?"
Kadın hiçbirşey söylemedi üstündeki bluz'un kolunu sıyırdı birkaç saniyeliğine yoldan gözümü ayırıp kadının koluna baktım. Morluklar, sigara yanıkları ve kesiklerle doluydu tekrardan yola döndüğümde sertçe yutkunmuştum sonra ise kadın konuşmaya başladı, "Beni bir kere öldürmeye kalktı dayadı bıçağı boğazıma," Sonra ise şalının önünü açtı ve boynundaki bıçak izini gösterdi, "Kesti çok derin kesti ama sonra beni hastaneye yetiştirdi neredeyse ölüyordum ama bir mucize oldu ve ölmedim."
Bu hikaye bana çok tanıdık gelmişti.
"Seni kurtaracağım bu adamdan."
"Allah razı olsun senden."
Sadece gülümsedim.
İkimizde arabadan indik evimin tam karşısında Rahim'e ablanın üst katında bir ev kiradaydı ve içinde eşyaları da vardı eve girdiğimizde evin sahibi ile selamlaştık.
"Merhabalar, biz evi tutacak gibiyiz ama önce bir içini gezmek istiyoruz sonra ise kira bize uygunsa kiralayacağız," Dedim samimi bir şekilde.
"Tabii nasıl isterseniz," Dedi adam.
"Bu arada ben karşı evde oturuyorum."
"Ah öyle mi?" Hafifçe başımı salladım cevap olarak. Suna evi gezip geldiğinde yüzünde kocaman bir gülümseme oluştu, "Burası çok güzel."
"Beğendiğine göre ev kirasını konuşalım," Dedim adama dönerek. Türkiye gibi bir ülkede ev kiraları almış başını gidiyordu adamın dudak uçuklatacak mikatarı söylemesini beklerken, "Abla burası eski bir ev fazla para etmez ama içinde eşya olduğu için yedi bin istiyorum," Ayda yılda bir vicdanlıya rastlamıştık. Suna mahcup bakışlarını bana çevirdiğinde ona göz kırptım.
"Tamam tutuyoruz evi."
...
Tüm evrak işlerini halletmiştik şimdi ise ikimizin gözü önünde anahtarı sallıyordum, "Evet, evi tuttuk," Dedim sevinçle.
Suna, "İlk işe girdiğim anda aldığım maaş ile size borcumu ödeyeceğim Asel hanım."
Evin kirasının iki aylığını ödemiştim.
"Saçmalama Suna paranın hesabını yapacak bir insan değilim."
"Çok teşekkür ederim," Diyerek boynuma atladı.
"Rica ederim ne demek."
Telefonumun ekranını açıp saatime baktım 16.25'ti, "Benim şimdi çıkmam gerek birşey olursa beni araman yeterli," Deyip evden alelacele çıktım. Merdivenlerden inerken gruba mesaj attım etrafa bakındım kimsenin olmadığı bir yere geçip toplantı alanına ışınlandım karşımda Barlas'ı görmeyi beklemiyordum ya da bu kadar çabuk gelmesini beklemiyordum.
"Görüşemiyoruz," Sesinde kırgınlık mı seziyordum? Beni gerçekten seviyor olmalıydı ama ben onu kırmak istememiştim.
"Evet görüşemiyoruz," Dedim konuşurken sesim kısılmıştı. Ben hiçbir zaman bir insanın kalbini kırmayı istemezdim çünkü kalbi kırılan biri olarak kimsenin kalbinin kırılmasını istemezdim. Sadece gülümsedi normalde gülümsemez konuşmaya çalışırdı gerçekten üzülmüştü. Kendimi odada bir yabancı gibi hissettim utangaç bir ifadeyle sandalyelerden birine oturdum.
"Ben seni arkadaşım gibi görüyorum," Diye itiraf ettim bana başka gözle bakmasını istemiyordum, "Eğer istersen arkadaş olarak kalabiliriz," Umarım onu seven biri çıkardı karşısına ve birlikte çok mutlu olurlardı.
"Peki, deniz gözlü kız."
Toplantı alanına Murat ve Göktuğ birlikte gelmişlerdi Göktuğ'un gözleri önce Barlas'ın sonra ise benim üzerimde gezindi emindim ki içinden ikisi aynı anda ne alaka diye geçiriyordu.
Bartu ve Eylül'de geldiğinde sadece Cansu ve Aras kalmıştı. Kalbimde bir heyecan vardı çünkü bu görevin sonuna yaklaştığımızı biliyordum. Cansu ve Aras'ta vakit kaybetmeden geldiklerinde oturuşumu dikleştirdim.
Bartu, "Lütfen şu görevin sonuna geldiğimizi söyleyin artık yemin ederim işledikleri bütün cinayetleri dinledim. Rüyalarıma giriyor artık ya."
Hafifçe güldüm, "Bence sonuna geldik ama size danışmam gereken şeyler var."
Barlas ciddiyetinden ödün vermeyerek konuştu, "Dinliyoruz."
"Ben artık Anıl'ı işe katarak hepsini bir arada toplamaya karar vermiştim ama Göktuğ Batuhan'ın bizden şüphelendiğini biraz daha bu görevi sürdürerek onun güvenini kazanmamız gerektiğini söyledi."
"Haklı," Diye araya girdi Eylül, "Adamın odasında ikinizin fotoğrafı var kendi arasında cinayet tablosu yap-"
Konuşmasının bitmesine izin vermeden, "Ne?" Dedim.
Bartu'da aynı şaşkınlıkla Eylül'e bakıyordu.
Göktuğ, "O zaman araya Anıl'ı katacağız. Bugün topluluğa önce siz gidin ardından Anıl gelsin. Anıl'ın iyi olduğunu gördüklerinde içleri rahatlar belkide Batuhan şüphelenmekten vazgeçer."
Cansu, "Bu tehlikeli Anıl'ın kaybedecek hiçbirşeyi yok belkide herşeyi açıklayacak."
Göktuğ, "Yanılıyorsun Anıl'ın kaybedecek bir şeyi var. Kendi kurduğu topluluklar ve o toplulukta ki önemli kişi."
"Kim?" Diye sordum.
Göktuğ, "Bulut, onun için çok değerli böyle insanlarında kendi arasında onlar için değerli olan kişiler vardır. Bulut öldürdüğü sevgilisi ile kendisini de öldürmeye yeltenmişti ama Anıl bunu engellemişti."
Cansu, "O zaman Bulut'u öldürmekle tehdit edeceğiz?"
Göktuğ, "Aynen öyle bizim kendimizin tasarladığı küçük bir böcek vardı hatırlıyorsunuz değil mi?"
Aras, "Hatırlamaz mıyız? Her zaman bize yardımcı oldu o."
"Ne böceği?" Diye sordum. Bir hayvanı nasıl tasarlanabilirlerdi?
Göktuğ, "Böcek dediğimiz hayvandan kastımız değil fındık burun. Bu böcek bir teknolojik alet bu aleti bilekliğe geçirdik ve uzaktan kontrol edebilme özelliği yerleştirdik herhangi bir şeyde uzaktan kontrol ederek bu böceği insan tenine dişlerini geçirmesini sağladık. İnsan tenine dişlerini geçirdiğinde ölümcül bir etki bırakır hemde o an."
"Hemen bunu yapmalıyız," Dedi Eylül eminim onunda içine korku düşmüştü.
"Ben Anıl ile konuşurum," Diyerek ayağa kalktım.
Barlas hafifçe güldü, "Sen Anıl'ın yanına gitme işimize yarayamadan ölür gider."
"Bu sefer kendimi tutacağım," Dedim saçlarımı geriye attım.
"Ben sana güvenmiyorum."
Gözlerimi kıstım, "Nasıl güvenemezsin bana?!"
Barlas, "Şaka yaptım deniz gözlü kız."
"Ben gidiyorum fazla geçikmeyelim," Vakit kaybetmeden saatime bastım. Hastaneye ışınlandığımda kapıyı tıklatmadan içeriye daldım. Böyle birine saygı duyamazdım. Yatakta yatan Anıl bakışlarını bana çevirdi hâlâ kendini toplayamamıştı ama toplamak zorundaydı.
"Haydi bakalım Anıl bey görevimiz için seni birazcık çalıştıracağız."
"Anlamadım?"
"Diyorum ki topluluğa gideceğiz ve senin iyi oladuğunu onlara inandıracağız," Gözlerini devirerek güldü.
"Belki aklından şuan herşeyi topluluğuma açıklarım diye geçiriyorsundur çünkü senden bekliyorum bu yüzden biz çok güzel bir şey düşündük," Diye el çırptım dikkatlice beni dinliyordu, "Şimdi bizim güzel ajanlarımız bir alet tasarlamış bu alete böcek diyorlar bu böcek bir bileklik ve uzaktan kontrol ediliyor herhangi bir durumda ajanlarımız duruma müdahale edilecek ve Bulut'un ölümüne sebep olacak."
"Bulut mu?"
"Evet Bulut," Yanına gittim ve kolundan tuttum, "Haydi kalk işimiz uzun."
"Hiçbiryere gelmiyorum Tanrı'nın cezası bırak," Diye kolunu kurtarmaya çalıştı. Kolundan daha çok çekiştirdim bıraksalardı bu şeref yoksununu burada öldürürdüm.
Hiç beklemediğim bir anda kolunu kurtarıp yataktan kalktı ve beni yatağa yatırdı. Sanırım buna erkek kuvveti deniyordu. Cebinden hiç kullanılmamış bir iğne çıkardığında kaşlarımı çattım onu nereden almıştı? Elimi saatime göstereceğim zaman bileğimden tutup hunharca saatimi çıkardı. İki elinidi omuzlarıma koyduğunda sonumun geldiğini düşünmüştüm.
Bacak arasına sert bir tekme attığımda yerinden kıpırdamamıştı. Kalkan falan mı giymişti? Hiçbir şekilde etkilenmemişti.
"Kaçışın yok Asel Kılıç."
"Allah belanı versin," Dedim olduğum durum el verdiğince. Bir eliyle omzumu tutarken diğer eliyle iğneyi ağzına götürüp iğnenin kapağını çıkardı.
"İmdat! Yardım edin!" Yatakta debeleniyordum ama bacaklarımı bacaklarım üstüne koymuştu.
"Kapat çeneni Tanrı'nın cezası."
Fark ettiysen Tanrı diyor Allah demiyor müslüman olmadığını buradan anlıyoruz.
Salak iç ses buna mı takıldın şuan?
İğneyi havaya kaldırdığında gözlerimi sıkıca kapatmıştım iğnenin ucu hafifçe koluma değdiğinde birinin inleme sesi geldi ve iğne koluma değmedi.
"Benim olana zarar vermeye mi çalışıyorsun?" Diye kulağıma Göktuğ'un sesi ilişitiğinde bir gözümü açıp etrafa bakındım. Göktuğ yardımıma yetişmişti. Hızla yataktan kalktığımda ilk savurduğu saatimi aldım sonra ise koşar adım Anıl'ın boynuna sarılmış Göktuğ'a ilerledim.
"Hepinizi kendi ellerimle geberteceğim," Diye mırıldandı Anıl.
"Tabii ben seni öldürmezsem," Diye sırtını sertçe duvara çarptı Göktuğ. Anıl'ın çenesine yumruk attığında küçük çaplı bir çığlık attım, "O bize lazım yüzüne zarar verme topluluktakiler anlar," Diye koşar adım yanına gidip Göktuğ'un koluna yapıştım, "Gitmez topluluğa olur biter," Diye tekrardan bir yumruk attı, "Yapma ne olursun çok az kaldı görevi bitirmemize."
En sonunda Anıl'ı bıraktı Anıl'ın hareket edecek hâli kalmadığı için yerinden kıpırdamadı hatta bir müddet sonra yatağa ilerleyip yatağa oturdu. Anıl'ın dudağının patladığını gördüğümde sinirle Göktuğ'a döndüm, "Ne yaptın Göktuğ?! Dudağı patlamış."
"Pansuman yaparız olur biter."
"Şu sinirlerine bir hakim ol," Diye kızdım. Anıl'ın yanına gidip kolundan tuttum ve ayağa kaldırdım. Göktuğ yanıma gelip Anıl'ı bir eşya gibi yanına çekti, "Ben alırım onu," Gözlerimi devirdim, "Tamam haydi geç kaldık zaten."
Toplantı alanına ışınlandığımızda Cansu Anıl'ın dudağına pansuman yapıyordu Göktuğ ise, "Daha fazla önlem almalıyız Anıl'ın elini yatağa bile kelepçeleyebiliriz," Diye konuşuyordu
"Şerefsiz, şimdi ağzına benden de bir yumruk yerdinde topluluğa gideceğiz ama topluluktan çıktıktan sonra işine bakarım," Diye söylendi Bartu.
"Asıl ben sizin elinizden kurtulduğumda işinize bakacağım."
"Tabii kurtulabilirsen," Dedim kötü kötü bakarken.
Aras kapıdan girdiğinde elinde küçücük yuvarlak bir demir vardı onun demir olmadığından emindim, "O ne?" Diye sordum, "Böcek," Diye yanıtladı Aras, "Bileklik değil miydi böcek dediğiniz şey?" Soruma Göktuğ cevap verdi, "Bilekliği takmayabilirdi bu yüzden bunu düşündük bu küçük böceği aldık," Kaşlarımı çattım, "Nasıl takacağız o şeyi?" Araya Anıl girdi, "Bulut asla takmaz o şeyi."
Aras havalı bir şekilde konuştu, "Zaten Bulut takmayacak biz takacağız görünmez olup."
Anıl kocaman bir kahkaha attı, "Nasıl görünmez olacaksınız?"
"Hatırlatırım burası gelişmiş bir yer görünmezlikte icat edildi," Dedi Aras. Yuh artık görünmezlikte mi icat edilmişti? Şaşkınlıkla herkesin yüzüne bakıyordum. Yıldız evrenindekilerin hepsi dahi falan mıydı?
"Pansuman bitti gidebilirsiniz," Dediğinde sevinmiştim. Anlaştığımıza göre önce Bartu ile biz gidecektik sonra ise Anıl gelecekti.
...
Depoya gelmiştik hatta aradan yaklaşık on dakika geçmişti Anıl'ın gelmesi yakındı.
"Bulabildin mi maskeni?" Diye sordum Batuhan'a dönerken.
"Bulamadım hâlâ," Derken gözleri baştan aşağıya beni süzüyordu korkuyordum Batuhan'dan, gerçi kim olsa korkardı çünkü kendisi son derece psikopat biriydi. Dışarıdan her ne kadar iyi biri olarak gözüksede içini kimse bilmek istemezdi.
Genel olarak bu toplulukta ki kişileri gözetlediğimde hepsi dışarıdan iyi gözüküyordu hatta başka kızlar onlardan hoşlanabilirlerdi çünkü kendileri yakışıklıydılar -ki zaten ölen kızlarda onlara kendini kaptırmıştı- hem bu yüzden hemde kitap karakterleri gibi birini bulamayacağımı düşünerekten kimse ile sevgilim olmamıştı.
Zaten annelerimizde bizi hep uyarmaz mıydı? Tanımadığın kişilere güvenme, tanımadığın kişiler ile yakınlık kurma ve sevgili yapma. Aslında onlara her ne kadar kızsakta herşeyin en doğrusunu onlar bilirdi bunu en iyi Ece Kaya'nın ölümünde anlamıştık aslında hepsini bizi korumak için söylediklerini anlamıştık.
Deponun kapısı açıldığında daldığım düşüncelerimden çıkmıştım. İçeriye Anıl girdiğinde gözlerim ona kaydı. Bulut'a böceği takmış mıydılar? Telefonumu açıp Göktuğ'a bir mesaj attım.
Asel: Bulut'a böceği taktınız mı?"
Göktuğ: Evet hatta bir sıra boynuma bir acı girdi demişti anlamamış mıydın?
Asel: Ben duymadım bile.
Göktuğ: İyi misin?
Asel: İyiyim merak etme:)
Göktuğ: Dikkatli ol.
Asel: Sende.
Yüzümdeki tebessüm ile başımı telefondan kaldırdım. Şuan buradan uzaktaymışım gibi hissediyordum. Başımı sağıma çevirdiğimde hepsi Anıl ile tokalaşıyordu. Anıl'ın gözleri benimkilerle birleştiğinde sırıttım.
Artık şu görev bitebilir mi gına geldi!
Az kaldı iç ses.
Batuhan'ın gözlerinin üstümde dolaştığını hissettim, "Nerelerdeydin sen Anıl?"
Anıl, "Kafamı toplamaya gittim, kafamı topladığımı hissettiğimde sizi görmeye geldim."
Batuhan, "Başına hiçbirşey gelmedi yani?" Gözlerim Anıl'a kaydı, "Ne gibi birşey gelebilirdi başıma?" Diye sormuştu Anıl hiçbirşeyi belli etmemişti korkudan.
Batuhan, "Boşver," Diye geçiştirdi.
Ayağa kalkıp deponun içinde dolaşmaya başladım yine aynanın olduğu yere ilerlediğimde yanıma Batuhan gelmişti kollarımı birbirine doladım, "Demek ki Anıl'ı biz kaçırmamışız," Dedim tripli bir ses ile.
"Hâlâ emin değilim," Gözlerimi devirdim.
"O da senin sorunun Batuhan."
"Trip mi yiyorum?"
"Belki."
"Şu oğlandan uzaklaş," Göktuğ'un hırıltılı sesi kulağıma değindiğinde gülmemek için kendimi zor tuttum ama Batuhan'ın yanından ayrılmayacaktım çünkü bizden şüphelenmemesi gerekti.
Belkide Göktuğ'u sinir etmek hoşumuza gidiyordur.
Oralara girme iç ses.
"Bugün akşam bir yere gideceğim gelmek ister misin?"
Ölsemde seninle bir yere gelmezdim Batuhan.
"Bu akşam çok önemli bir işim var maalesef," Dedim üzgünce.
"Başka bir zamana," Dediğinde diğerlerinin yanına gitti. Aynada kendime birkaç kez baktım.
"Güzelsin fındık burun."
Hafifçe gülümsedikten sonra gözlüğümü biraz yukarıya kaldırdım ve diğerlerinin yanına ilerledim. Öylece havadan sudan konuşuyorlardı ve bu konuşmalar beni fazlasıyla sıkıyordu. Dirseğimi koltuğa koydum. Yine istemsizce düşüncelere dalmıştım. İnsanın fazla düşünmesi kendine zarar veriyordu beynini boş yere dolduruyor ve yer kaplıyordu. Bu yüzden kafamız dolu oluyor konuşulanları duymuyor bize seslenenleri algılayamıyorduk.
Biz insanlar olarak çok zor zamanlardan geçerdik benim düşüncemde insan fıtratında zor zaman geçirmek vardı her insan zor zamanlardan geçer işin içinden çıkamayacağını düşünür çıkmaza girerdi ama insan bilmezdi ki Allah en zor zamanlarında onların yanında olur ve her şekilde o kişiye yardım ederdi.
Her çıkmazın sonunda huzura açılan kapılar vardır
Hayatında en sevdiği kişiyi kaybedenler sonunda o kişiyi unuturdu, çok borcu olanlar olanlar sonunda o borcu kapatırdı, depresyona girenler sonunda o depresyondan çıkardı, hastalananlar sonunda iyileşirdi sınavı olup harıl harıl çalışanlar sonunda o sınava girerdi, her kapının sonu huzura açılırdı.
Fakat o kadar kötü zamanlardan geçerdik ki hiçbirşeyin geçmeyeceğini herşeyin olduğu gibi kalacağını sanardık. Kendimizi ıssız bir ormanda karanlıkta vahşi hayvanların içinde gibi hisseder ve kurtuluşumuzun olmayacağını düşünürdük. Fakat yanılırdık. Ya huzura kavuşur ya da ölüme kavuşurduk.
"Ben şimdi gideceğim ama tamamen iyi olduğumda geri geleceğim ve dönüşüm muhteşem olacak," Demişti Anıl ayağa kalkarken.
Aynen ondan kardeşim.
Anıl ile ben de ayağa kalktım, "Ben de çıkacağım bugün önemli bir işim var."
Bulut'un bakışları Bartu'ya döndü, "Sen Emre? Kalırsan muhteşem olur bugün Samet anlatır sana işlediği cinayetleri."
Bartu'ya üzgün üzgün baktım anlaşılan bu manyakların içinde kalıyordu yine.
"Benim bir işim yok daha buradayım," Dedi koltuğa yayılırken. O kadar iyi oyunculuk yapıyordu ki bir an onun burada kaldığından mutlu olduğunu düşünmüştüm sonra düşüncelerimden sıyrılıp deponun kapısına doğru yürüdüm, "Görüşürüz," Dedim arkama dönüp el sallarken.
"Görüşürüz," Dedi Batuhan başını yana yatırarak. Başımdan aşağıya ürperti geldiğinde kendimi hemen dışarıya attım. Benden sonrada Anıl kapıdan çıktığında benden başka yöne yürümeye başladı hemen ona döneceğim sırada Göktuğ, "O ekip arabasına binecek Asel, sen benim yanıma gel," Dediğini dinleyip arabaya doğru ilerledim. Telefonuma bildirim geldiğinde kimden geldiğine baktım yine o bilinmeyen numaradandı.
Bilinmeyen numara: Demek artık iş sahibi oldun ha Asel Kılıç? Güzel, çok güzel dişli rakip severim.
Asel: Ne istiyorsun benden Allah belanı versin!
Bilinmeyen numara: Bana gel Asel Kılıç bana gel ki sevdiklerine zarar gelmesin.
Asel: Sevdiklerime zarar gelmeyecek.
Bilinmeyen numara: Bu kadar emin olma benim şuanda arkadaşının kafasına silah dayamadığıma ne kadar eminsin?
Mesaj kutusundan çıkıp alelacele Eylül'ü aradım ilk çalmada telefon açıldığında Eylül'ün sesinin gelmesi için binbir türlü dualar ediyordum.
"Asel?" Diye telefonun ucundan Eylül'ün sesi geldiğinde derin bir nefes aldım.
"Eylül? İyi misin?"
"İyiyimde neden aradın?"
"Öyle merak ettim seni."
"Sen iyisin değil mi?"
"Çok iyiyim benim şimdi kapatmam gerek kocaman öpüyorum seni," Deyip telefonu Eylül'ün yüzüne kapattım. Gelen bildirime baktım.
Bilinmeyen numara: Anladığım kadarıyla hiç emin değilsin:)
"Burada neden duruyorsun fındık burun?" Başımı kaldırıp karşımdaki Göktuğ'a baktım, "Gizemli kişiden mesaj geldide," Diyerek arabaya doğru yürüdüm. Ağzının içinde birşeyler mırıldandığında başımı kaldırıp Göktuğ'a baktım gözlerinin altı morarmıştı geceleri uyumadığı her hâlinden belli oluyordu. Kendini işe çok veriyor ve kendini hiçe sayıyordu.
Arabaya bindiğimizde ikimizde konuşmamıştık sonunda uzun süren bu sessizliği ben bölmüştüm, "Şarkı açar mısın?" Diye sormuştum.
"Tabii," Dediğinde arabadan Cem Karaca bu son olsun yükseliyordu.
"Bu sıralar çok dinliyorsun," Dedi
"Tabii sen bilirsin," Elimle evin içini gösterir gibi arabayı gösterdim, "Çünkü 7/24 beni izleyince."
Hafiften güldü.
Sokağa geldiğimizde iki apartmanın arasında bir karmaşa olduğunu görmüştüm elimle saçma salak hareketler yapmaya başlamıştım, "Dur! Durdur arabayı!" Göktuğ arabayı durduğunda koşarak kargaşaya gittim, "Suna!" Diye bağırdım bir erkek sesi, "Sen hangi cesaretle bana boşanma davası açarsın lan?!" Diye bağırmıştı, "Bırak acıtıyorsun!" Diye Suna'nın sesi yükselmişti. Suna'nın yanına gittiğimde onun kolundan tutup arkama çektim, "Ne yapıyorsun lan sen?!" Diye bağırdığımda adam üstüme yürümeye başlamıştı, "Sen yaptın değil mi?" Sesi kulaklarımı çınlatmıştı. Göktuğ kolumdan tuttuğunda, "Ben halledeceğim karışma," Demiştim itiraz ettiğinde gözlerimi büyüttüm uyarımı anlamıştı geriye çekilip bizi izlemeye başladı.
"Evet ben yaptım Suna'yı senden kurtardım."
"Ne hakla? Ne hakla benim karımı kurtarırsın? Sen kimsin de benim karımı benden kurtarıyorsun?"
"Ben Asel Kılıç sesi çıkmayan kadınların sesiyim," Dediğimde aklıma annem gelmişti peki onu neden kurtaramamıştım? Neden onun sesi olamamıştım?
Yüzüme sert bir şey çarptığında ne olduğunu anlayamamıştım.
Kuş mu çarptı Asel? Kuş çarptı değil mi? Yine biri bişe tokat atmamıştı değil mi?
Yıllar öncesi
Evde yine büyük bir kavga oluyordu annem kendini yere salmış ağlıyordu ve beni asla duymuyordu acı feryatlarımı işitmiyordu babamın yanına gittim.
"Sen yaptın! Sen yaptın! Senin yüzünden böyle oldu benim annem," Diyerek ağlamaya başlamıştım. Babam bir an ayağa kalkıp üstüme yürümeye başladığında ara yerden yatak odasına kadar geri geriye yürümüştüm çok korkmuştum neden üstüme gelip duruyordu?
"Sus," Dediğinde yüzüme sert bir tokat atmıştı tokatın etkisiyle dizlerimin üzerine düşmüştüm elimi yanağıma götürdükten sonra herşeyin farkına varmıştım koşarak annemin yanına gitmiştim.
Ben şunu öğrenmiştim kriz anında atılan tokatların acısını hiç hissetmiyorduk...
Şimdiki zaman
Elimi yanağıma götürdüğümde Göktuğ'un sert adımlarla yanımıza geldiğini gördüm. Rahime abla koşarak yanıma geldiğinde hâlâ yanağımı tutuyordum şoka girmiştim galiba. Göktuğ'un yere yatırdığı adama sayısız yumruk attığını donuk bakışlarımla izliyordum adamın yüzünün kana bulandığını görebiliyordum ama Göktuğ'a dur diyemiyordum. Ayrıca kulağıma bir çınlama ilişitiğinde yüzümü buruşturdum.
"Kız şoka girdi çıkmıyor," Demişti Rahime abla bir başka kadının yüzümü hafifçe tokatladığını algılayabiliyordum ama ona da dur diyemiyordum yoksa tokatlanmak istemiyordum. Gözlerim hâlâ Göktuğ'un üzerindeydi adamı öldürecekti herkesin içinde, ve aklanamazdı ama bu sorun olmazdı değil mi?
"Kendine gel Asel! Durdur şu oğlanı salmıyor adamı," Diye bağırdı Rahime abla.
"Göktuğ dur," Diye mırıldandım duymuş muydu acaba?
Yüzüme yediğim tokatın etkisinden çıkamamıştım çünkü yıllar sonra ilk defa biri bana bu kadar sert bir tokat atmıştı ve canım çok yanmıştı zaten yüzümde bir ıslaklıl hissediyordum acaba neydi bu? Elimi çeneme götürdüğümde parmağımın kan olduğunu görmüştüm. Bu adam bana ilk tokat atışında dudağım kanadıysa Suna nasıl dayanıyordu?
Göktuğ'un biriyle konuştuğunu duymuştum karşısında dev adam vardı o ne ara gelmişti? "Bunu al götür yaşamasını sağla çünkü daha elimden kurtulamayacak," Dediğini isitmiştim.
Göktuğ yanıma geldiğini görebiliyordum sonra ise dudağımdan çeneme doğru akan kanı silmişti.
"İyisin güzelim birşey yok," Diyerek kolumdan tutup beni yürütmeye başlamıştı.
"İyiyim ben iyiyim," Diye mırıldandım.
İyi değilim Göktuğ... Unutmak için çabaladığım o kadar anı şimdi bir bir üstüme çullanıyor.
Göktuğ'un Asel'e aldığı kolye
Okur Yorumları | Yorum Ekle |
11.87k Okunma |
1.71k Oy |
0 Takip |
39 Bölümlü Kitap |