39. Bölüm

24. Bölüm: Dışarıdaki gizemli kişi

Emel Naz
naz_2606

selammmm iyi okumalar dilerim.

YOUTUBE KANALIMIZ: KİTAPLARAŞKT1RR

Yüzüne son kez bakıp saatime bastım.

 

Eve geldiğimde herkesin şaşkın bakışları bana kaydı.

 

"Oha! Bu kadar hızlı geleceğini düşünmemiştim," Dedi Eylül.

 

Ben de Göktuğ'un beni hain sanacağını düşünmemiştim.

 

 

Hâlâ şoktan çıkamadığımı düşünüyordum herkesin yüzüne boş boş bakmaya başladım. Bana hain demişti? Bana bana! Hâlbuki ona böyle birşey yapmayacağımı o da biliyordu. Sesi kulaklarımda yankılanmaya başladı.

 

"Sen yaptın,"

 

"Hainlik yaptın,"

 

"Tüm planımın içine edip sonra siktir olup gideceğini mi sandın?"

 

"Hainlik yaptın ama keşke yapmasaydın keşke intikamını başka türlü alsaydın Asel Kılıç,"

 

"Sen yaptın,"

 

 

Onu merak ettiğim için gidip hain olarak beni suçlaması ne kadar doğaldı? Fazla acımasızdı...

 

Murat hızla ayağa kalktı, "Ne oldu?" Dedi sesi kulaklarımda yankılandı.

 

Vücudumun titrediğini hissediyordum göz pınarlarım göz yaşlarımla dolmuştu ama hepsinin önüne bir duvar çektim

 

Ağlamayacaktım.

 

Güçlü duracaktım.

 

Bu sefer onun ayağına giden ben olmayacaktım.

 

Bu sefer o benim ayağıma gelecekti.

 

Ellerimi yumruk yaptım vücudumun titremesini engelleyemiyordum. Murat yanıma gelip omuzlarımdan tuttu ve yavaşça sarstı, "Ne olduğunu anlat haydi bize," Dedi. Kafamı yavaşça kaldırdım gözlerinin içine baktım.

 

Eylül ile Bartu'da ayağa kalktı. Bartu yanımıza gelip, "Önce bir sakinleşsin," Dedi elimden tutup beni koltuğa oturttu sonra ise Eylül elinde bir bardak su ile geldi bardağı bana uzattığında titreyen ellerimle bardağı aldım.

 

Göktuğ'un karşısında dimdik durmuştum ama eve geldiğimde yıkıldığımı anlamıştım. Sudan bir yudum aldım. Hâlâ kendime gelememiştim ama konuşmaya başladım, "Göktuğ'un evinin önüne gittim hiçbirşey yoktu," Duraklayıp yüzümü ellerimin arasına aldım, "Sonra silah sesleri gelmeye başladı Cem'i iki adam evden çıkardı ardından Merve çıktı," Dedim iyice kısılan sesimle.

 

Bartu dalgınca, "Merve mi?" Dedi.

 

Başımı ağır ağır salladım, "Merve," Diyerek onayladım.

 

Murat sabırsızca, "Sonra ne oldu Asel?" Dedi.

 

"Sonra ben korkuyla eve daldım evin içinde Göktuğ'u aramaya başladım ve buldum. Sinirden duvara yumruk atmıştı," Yaşadığım şeyleri anlattığımda tekrardan herşeyi yaşamış gibi hissediyordum, "Karşısında beni görünce üstüme yürümeye başladı," Başımdan ayağıma kadar ürperdim, "Sen yaptın dedi sesinde nefret vardı. Sen yaptın dedi intikam almak istedin dedi."

 

Murat şaşkınlık içinde, "Ne?!" Dedi ardından ayağa kalktı, "Ben Göktuğ'un yanına gidiyorum," Eylül'e doğru döndü, "Fenalaşmazsan burada kal çimen gözlüm kötüye gidersen beni ara," Dedi ve saatine bastı. Bartu sinirle koltuğa yumruk attı, "Bu Göktuğ fazla oluyor," Dedi sinirle.

 

Üç gün sonra

 

Yatağımın üzerinde masum masum yatağan bebeğe bakıyordum bakma sırası bana gelmişti o kendi kendine oynarken ben üstümü giyiniyordum. Bugün benim için önemli bir gündü Anıl Öztürk'ün sorgusu vardı.

 

Anıl'ın ortadan kaybolduğunu şuana kadar kimse anlamamıştı Anıl Yıldız Evren'ine geldiği andan itibaren tedavisini görmeye başlamıştı ve Yıldız Evren'inin yüksek teknolojideki aletleriyle kendine gelebilmişti. Zaten anneme de öyle yapmamışlardır mıydı?..

 

Aslında Anıl'ın tam kendine geldiği söylenemezdi yorgun ve bitkindi ama bu benim sorunum değildi önce hastaneye gidip durumuna bakacaktım.

 

Elime aldığım gece mavisi sateni alıp üzerime geçirdim altıma siyah saten İspanyol paça bir pantolon giydim elime ince siyah kemerimi alıp ince belime bağladım.

 

Eğer şimdi Göktuğ olsaydı... Bize şimdi siyah veya gece mavisi değil okyanus mavisi giydirirdi gözlerimizin rengi gibi...

 

 

O geride kaldı iç ses...

 

O günden sonra Göktuğ'u düşünmemeye çalıştım aklıma hep geliyordu ama üstüne düşmedim. Zaten o da hiç gelmemişti.

 

Görevlerimizde başarılı ilerliyorduk elimize bir sürü koz geçmişti belkide onları yakalamamız an meseleseydi.

 

Bu sırada Barlas ile aramızı ısıtmıştık o ne kadar benimle flörtleşmeye çalışsada ben ona arkadaşca yanaşıyordum. Düşüncelerimi bölen evimin zil sesi oldu bebeğe bakması için asistanımı çağırmıştım zaten uzun süre görüşmemiştik şimdi onu görmek bana iyi gelecekti. Koşarak kapıyı açtım. Gülümseyerek, "Asel hanım," Dedi, "Gel kız sarılacağım," Diyerek omzundan tutup kendime çektim ve sıkı sıkı sarıldım. Önce tereddüt etti ama sonra o da bana sarıldı, "Deliliklerinizi özlemişim Asel hanım," Dedi gülerek.

 

İçeriye girdikten sonra kapıyı kapattım, "Aa üstüme iyilik sağlık ne deliliği?" Dedim yapmacık bir şaşkınlıkla.

 

İlk defa kocaman bir kahkaha attı. Odama doğru yürümeye başladım, "Gel bebiş benim odamda," Dedim beni takip etmeye başladı odama girdiğimde hâlâ kendi kendine oynaştığını gördüm.

 

"Kuzum," Dedi bebeğe doğru giderek, "Sahipsiz mi kaldın sen?" Dedi sabit tutmaya çalıştığı sesiyle.

 

"Hayır yalnız kalmadı," Dedim hemen, "Biz varız yalnız kalmadı."

 

Burukça tebessüm etti. Dolabımı açıp siyah stiletto'mu çıkardım ve giydim açık bıraktığım saçlarımı geriye attım, "Ben gidiyorum," Dedim gülümseyerek, "Görüşürüz Asel hanım," Dedi o da gülümseyerek. Son olarak siyah kabanımı aldım artık hava soğumaya başlamıştı ve yavaş yavaş kışa yaklaşıyorduk.

 

Saatime basıp Anıl'ın olduğu hastaneye ışınlandım burada Barlas ile buluşmayı planlamıştık arkama dönüp baktım gelmemiş olmalıydı ortalıklarda gözükmüyordu. Önüme döndüğümde karşımda beyaz t-shirt ve siyah kot pantolon giymiş biri vardı kimin olduğunu tahmin etmesi fazla zor değildi. Başımı kaldırıp yüzüne baktım, "Çok şık olmuşsun deniz gözlü kız," Dedi.

 

"Sizde öylesiniz Barlas bey," Dedim aynı çapkınlıkla. Anıl'ın olduğu odanın kapısına doğru yürüdüm, "Bakalım şu Anıl pisliğine ne durumda." Odanın kapısını tıklatmadan içeriye daldım. Yorgun gözleri benim üzerimde dolaştı. Barlas'a dönüp, "E bu çok iyi," Dedim sırıtarak yüzümdeki sırıtışı bir an'da sildim ve oldukça ses çıkararak odadan çıktım, "Bunu sorgu odasına getirin," Barlas arkamdan büyük adımlarıyla geldi.

 

"Daha o kadar iyi değil Asel," Dedi.

 

"Beni ilgilendirmez sorgu odasına getirin," Diye emrimi verdim tekrardan.

 

"Peki," Dedi uzatmadan, "Sizi sorgu odasında bekliyorum," Dedim otoriter bir ses ile.

 

Saatime basıp sorgu odasına ışınlandım. Rahatlıkla sandalyeye oturdum çok geçmeden Anıl ve Barlas'da geldi Barlas Anıl'ı sandalyeye oturtup elini masaya kelepçelerken konuşmaya başladım, "Sait Bey'e Anıl Öztürk'ü sorguya aldığımı söylersin."

 

Başıyla beni onaylandıktan sonra konuşmaya başladı, "Ben dinlemeyi kayda alabilmek için ekibi çağıracağım ondan sonra sorgusunu almaya başlayabiliriz," başımla onayladım.

 

Anıl'a doğru dönüp bacak bacak üstüne attım, "Selam Anıl Öztürk," Dedim yüzümde yine o alaycı sırıtma vardı.

 

"Sizin canınıza okuyacaklar," Dedi zar zor.

 

Histerik bir kahkaha attım, "Hâlâ kaçırıldığından bile haberleri yok."

 

"Elbet olacak," Dedi, konuşurken boğazından hırıltılar çıkıyordu.

 

"Kendini yorma Anıl Öztürk birazdan sorguya çekileceksin."

 

Kafasını öne eğdi eminim şuan nefes kesici ağrıları vardı ama ben buna mutlu oluyordum umarım daha kötülerini yaşardı.

 

"Sorguya başlayabilirsiniz Asel hanım diye bir ses yükseldi," Ses tanımadığım birine aitti.

 

Boğazımı temizledim.

 

"Ece Kaya'yı neden öldürdün?" Diyerek başladım. Daha yeni başlıyorduk.

 

"Ölümlerden haz aldığım için ve artık Ece gözüme battığı için."

 

"Uzuvlarına ayırmanın bir sebebi var mı?"

 

"Yok."

 

"Var," Diye direttim, "Uzuvlarına niçin ayırdın?"

 

Derin bir nefes aldı, "Ece bir yerinin kesilmesinden çok korkardı."

 

"Yani kurbanlarını korktuğu şeyler ile öldürüyorsun?"

 

"Evet."

 

"Aldığımız bilgilere göre bu gibi toplulukların başı sensin?"

 

"Öyleyim."

 

Tekrardan gülümsedim, "Bu bizim işimize çok yarayacak."

 

Kafasını arkaya atarak kocaman bir kahkaha attı, "Nasıl olacak o? Ben ortalıklarda yokum."

 

"Sen kendini akıllı falan mı sanıyorsun?"

 

"Öyleyim."

 

"Değilsin, mesela telefonla ekibinden birini arayıp sen konuşsan ne kadar inanırlar?" Bir kaç saniye durdum.

 

Sadece suratıma baktı anca bunu yapabilirdi zaten.

 

Boğazımı temizledim, "Normalde sen intihar etmeden önce bütün topluluklarla toplanıp bir ayin yapma planınız var mıydı?"

 

"Yoktu."

 

"Vardı," Dedim elimle masaya vurarak, "Benim karşımdaysan doğruyu konuşacaksın."

 

"Yoktu," Diye direttiğinde sakince bir nefes aldım.

 

Ben bir insanın yalan konuştuğunu yüzünden anlardım eğer iyi bir oyuncu değilse... Ve Anıl iyi bir oyuncu değildi.

 

"Normalde sen intihar etmeden önce bütün topluluklarla toplanıp bir ayin yapma planınız var mıydı?" Diye tekrardan yeniledim sorumu.

 

"Seninde sonun Ece gibi olmasını istemiyorsan siktirgit. Salın peşimi!"

 

"Sen beni tehdit mi ediyorsun?" Dedim tehlikeli bir ses ile.

 

"Evet seni açık açık tehdit ediyorum ve beni duyun hiçbir kadının hayat güvencesi yok! Hepinizin sonu toprağa gömülmek olacak," Dediğinde kendimden hiç beklemediğim bir şekilde masanın üzerinde çıktım ve yüzüne ard arda yumruk atmaya başladım.

 

Anında Barlas odaya dalmıştı masanın üzerinden beni çekmeye çalışıyordu elleri belimde kenetlendiğinde kolaylıkla geriye doğru çekti ayaklarım havada asılı kaldığında çırpınıyordum, "Bırakta ebesini tersten göstereyim şu gerizekalıya," Diye debeleniyordum. Ben kucağındayken hiç zorluk çekmeden dışarıya çıktı benim yerime sorguya başka biri girdi.

 

Sorgu odasından tamamen çıktığımızda beni yere indirdi.

 

"Sen böyle olursan işimiz zor," Dedi sıkıntıyla.

 

Sorusunu eş geçip sinirlerimi yerden çıkarmak ister gibi sert adımlarla

toplantı alanına doğru yürümeye başladım, "Tüm ekibi çağır güzel bir operasyon kurup bu toplulukları yok etmenin zamanı geldi artık," Dedim.

 

"Gruba mesaj atıyorum o zaman,"

 

"At."

 

Toplantı odasına geldiğimde sinirle sandalyeyi çekip oturdum. Tırnaklarımı stresle masaya vurmaya başladım.

 

Ekip hızlı bir şekilde toplantı alanına gelmişti kendimi gergin hissediyordum kaslarım gerim gerim geriliyordu belkide artık vücudum bu kadar strese dayanamıyordu stres vücuduma vuruyordu.

 

"Anıl'ı sorguya çekmişsiniz," Dedi Eylül heyecanla Bartu lafa daldı, "Bu manyak şimdi adamın üstüne çullanmıştır," Dedi benden ve Barlas'dan onay beklerken.

 

"Bodoslama daldı," Dedi Barlas gülerek. Aheste aheste saçlarımı geriye attım.

 

Cansu, "Şiddetle hiçbir yere varamazsın," Dedi sakin sakin.

 

"Benim hayatımda şiddet işliyor," Şiddeti hak edene neden uygulamayayım ki?

 

Cansu tam konuşacağı sırada kapı tıklatıldı ardından kapı açılıp içeriye Sait bey girdi kenarıya çekildiğinde ne yapmaya çalıştığını anlamamıştım.

 

Arkasından Göktuğ girmişti.

 

Evet doğru okudunuz Göktuğ girdi.

 

Dik duruşunu bozmadan konuştu, "Ben Göktuğ Sezgin," Gözleri gözlerimle buluştu, "Asel Kılıç'ın eğitmeni olarak göreve tekrardan dönüyorum," Ardından Barlas'a baktı, "Benim yerime gelen arkadaş ekibimizden ayrılabilir."

 

Barlas kafasını yana eğdi, "Gidip gitmeyeceğime sen karar veremezsin sonuçta artık ben de bu ekibin bir üyesi oldum."

 

Rövanş başlasın.

 

"Ekibimizde fazlalığa gerek yok," Diye diretti Göktuğ.

 

Hepimizin bakışları Sait beye ulaştı sonuçta o bizim üstümüzdü ve kararı onun vermesini isterdik. Ama Sait bey şutu bana attı, "Asel sen ne düşünüyorsun bu konu hakkında?"

 

"Tüm planımın içine edip sonra siktir olup gideceğini mi sandın?"

 

 

Söylediği kelime tekrardan beynimin içinde yankılandı gözlerimi yavaş yavaş Göktuğ'a çevirdim. Ben hiçbir yere gitmiyorum Göktuğ Sezgin karşında dimdik duruyorum.

 

"Benim fikrim Barlas'ın bizim ile devam etmesi," Dedim gözlerinin içine bakarak. Yüzünde alaycı bir tebessüm oluştu.

 

Göktuğ'u kıskandıracağım diye üzümlü kekimi kullanma.

 

Pardon da Barlas ne ara senin üzümlü kekin oldu?

 

Bu seni alakadar etmez.

 

İç ses sesini keserim canım benim sus.

 

Sait bey, "Barlas'da ekipte kalmak istediğine göre ekibiniz artık sekiz kişilik. Ve Göktuğ Sezgin sende Asel'in eğitmeni olarak devam edebilirsin."

 

Gel Göktuğ Sezgin. Kozlarımızı paylaşalım.

 

Sait bey odadan çıktığında sandalyeme tekrardan oturdum. Cansu konuşmaya başladı, "Bence şimdi depoya gidin artık size iyice güvendiklerini hissedersek operasyonumuza başlayalım," Cansu olayların üstünde pek durmayan kendini işine adamış biri olarak direkt konuya böyle girmesi garibime gitmemişti.

 

Cansu konuşurken benim gözlerim Göktuğ'un üzerinde geziniyordu gözlerimiz kesiştiğinde içinde en sinir barındıran bakışımı attım. Ardından Cansu'ya döndüm, "Haklısın," Dedim başımı sallayarak.

 

Eylül bilgisayarda birşeyler yapıyordu başını kaldırıp bize baktı, "Bütün hepsi yine depoda ama bu sefer haber vermeden gidin onlardan biri olduğunuzu kabullensinler."

 

Yavaşça ayağa kalktığımda Göktuğ ve Barlas'da ayağa kalkmıştı.

 

Ee şimdi kim benimle gelecekti?

 

Gözlerim ikisi üzerinde mekik dokudu Barlas öne atılıp, "Gidelim o zaman deniz gözlü kız," Dedi ama Göktuğ elini Barlas'ın göğsüne koydu.

 

"Hatırlatırım Asel'in eğitmeni benim," Dedi oldukça soğuk bir ses ile. Bir insan ses tonuyla üşüyebilir miydi? Şahsen ben şuan üşümüştüm.

 

Barlas kalçasını masaya dayayarak Göktuğ'a döndü, "Kıskanıyor musun?" Demişti kışkırtıcı bir ses ile, "Asel sana koz vermeyince, benimle birlikte olunca kıskanıyor musun?" Bence kaç Barlas Göktuğ sana, akşama yemeğim sensin der gibi bakıyor.

 

Hiçbirimizin beklemediği bir anda Göktuğ Barlas'a yumruk attığında Barlas masanın üstüne düşmüştü.

 

Ama bu hiç olmadı Barlas! Güçlü dursana karşısında.

 

Barlas masadan kalkıp Göktuğ'a yumruk attığında şaşkınca onları izliyordum ama Göktuğ durmadı ve parmaklarını Barlas'ın boynuna dolayıp masanın üzerine yatırdı. Sessiz ama hepimizin duyabileceği bir ses ile, "Sakın benim olana bir daha yan gözle bakayım deme," Dediğinde başımdan aşağıya kaynar sular dökülmüştü.

 

Barlas şuan Göktuğ'un dediği ile değil boğazındaki el ile cebelleşiyordu. Kendimi silkeleyip koşarak Göktuğ'un yanına gidip koluna yapıştım, "Bırak öldüreceksin," Dedim endişeyle. Barlas'ın yüzü kıpkırmızı olduğunda etrafıma endişeyle bakıyordum cidden öldürecekti!

 

"Murat mal gibi bakmasana," Dedim sinirle. Murat kendine gelebildiğinde Göktuğ'un koluna o da yapıştı ama adamda nasıl bir güç varsa bir türlü ayıramıyorduk.

 

Derin bir nefes aldım ellerimi yavaşça koluna koydum, "Göktuğ lütfen bırak haydi," Dedim ılımlı bir ses ile ama Barlas'ın boynunu bıraktığı an yüzüne yumruğu yiyecekti.

 

Gözleri yavaşça gözlerime kaydı sonra ise nefesini salıp elini Barlas'ın boynundan çekti Barlas kendini yere attığında birkaç dakikalığına Göktuğ'u boşverip Barlas'ın yanına çöktüm. Göktuğ ise ilgisiz bir tavırla bizi izliyordu.

 

Barlas nihayet rahat bir nefes aldığında yüzüne baktım dudağı ve kaşı patlamıştı, "Ben hallederim şimdi yaralarını," Dedim parmağımı dudağındaki yaraya koyuyordum ama bir el kolumdan kavrayıp beni ayağa kaldırdı. Elin sahibine sinirli bir ifadeyle bakıyordum ama başımdan tutup kafamı göğsüne yasladığında hareketsiz kaldım ve gözlerimi kapattım.

 

Eski anılara ışınlanıyorduk...

 

Krizi fırsat bilip çaktırmadan vanilya kokusunu içime çektim. Dışarıdan Göktuğ'a karşı artık mesafeli dursam da kalbimde hâlâ onun için bir yer vardı.

 

"Göktuğ bey Asel hanım?" Diye bir ses duyduğumda başımı hemen kaldırdım. Şuan karşımda asistanımın ne işi vardı? Kaşlarımı çatarak Göktuğ'a döndüm. Ben de ona benden hiç beklemeyeceği bir hamleyle karşılık verdim yüzüne sert bir yumruk attım.

 

Kafam valla allak bullak oldu şimdi bu adam bizi seviyor mu sevmiyor mu?

 

Daha çok takıntılı bir manyak gibi davranıyor iç ses.

 

Eliyle çenesini tuttu, "Seni iyi yetiştirmişim," Diye kendi kendine konuştu.

 

"Manyak mısın sen?" Diye göğsünden ittirdim.

 

Asel asistanın var!

 

"Hastalıklı mısın adam sen?"

 

Asel asistanın var diyorum!

 

"Sadece o pislik herifi senden uzaklaştırdım."

 

Hâlâ benden özür dinlememişti...

 

"Ben senden böyle birşey istedim mi?" Diyen bağırdım. Sonra ise sorumun cevabını ben verdim, "Hayır istemedim!"

 

Hemen yanımızdan bir bebeğin ağlama sesi ilişti kulağıma. Tabii ya bebek...

 

Kafamı yavaşça yan tarafımızda koltukta yatan bebeğe çevirdim, "Dora," Dedim şaşkınlıkla, "Korkuttum seni özür dilerim," Dedim koltukta masum masum bakan bebeği kucağıma alırken. Bebeğin poğaça yanaklarına sulu bir öpücük bırakıp bize şaşkınlıkla bakan asistanıma verdim.

 

"Arabada konuşmaya devam edeceğiz," Dedim, sinirle kolundan tutup sertçe çektim ama milim kıpırdamadı.

 

"Önce gözlüğün ile kulaklığını al," Dedi bu adam ne kadarda akıllıydı ama! Benim hiç aklıma gelmemişti bunlar sert adımlarımla odama yürüyüp komidinin üzerinde ki gözlük ve kulaklığı aldım. Göktuğ'u arkamda bırakarak dışarıya çıktım.

 

Bir gün önce dev adamdan istediğim arabam gelmişti zemini inletecek şekilde sertçe yürüyordum Göktuğ arabanın önüne yaslanıp cebinden sigara ve çakmak çıkardı. Eliyle sigarasına gelen rüzgarı engelleyip çakmakla sigarayı yaktı.

 

Önüne geçip sakince konuşmaya başladım, "Ne yapmaya çalışıyorsun? Allah aşkına söyle. Ne yapmaya çalışıyorsun?"

 

"Birşey yapmaya çalıştığım yok seni koruyorum," Dedi sigarasından bir nefes çekerken.

 

"Senin beni korumana ihtiyacım yok anlıyor musun beni?" Dedim harfleri bastıra bastıra söyleyerek.

 

"Anlamıyorum," Dedi böyle bir şey söyleyeceğini düşünmediğim için affallamıştım.

 

Nefret dolu bir bakış attım ardından çantamdan arabamın anahtarını çıkardım tam arabaya bineceğim sırada Firdevs teyze cama çıktı çıkmaz olaydı Halime teyze ile ikisi bana çok karışırdı. Ayrıca geçenlerde Rafet amcanın üstüne ittirdiğim Feride teyze ile arası bayağı iyiydi.

 

"Kız Asel niye hergün başka erkeklerle dolaşıyorsun?" Diye bağırdı.

 

"Sen sor diye," Ters bir cevap verdim.

 

"Üstüme iyilik sağlık sen iyice edepsizleşmişsin geçende Feride'yi Refet'in üstüne itmişsin zaten.

 

"Ne güzel yapmışım değil mi? Kısmeti açıldı işte yakında düğünlerine gideriz," Dedim gıcık gıcık.

 

"Kız valla geliyor terlik ha." Ne söylediğini umursamadan arabaya bindim Göktuğ'da arabaya binince ters ters baktım.

 

"Büyüklerine karşı saygılı olmalısın," Dedi bana öğüt vererek.

 

"Arabamdan in," Dedim insanî bir tavırla.

 

"Ne ile gelmemi bekliyorsun?" Diye sordu.

 

"Otobüse bin yürüyerek git banane canım arabamdan in yeter."

 

"Sür şu arabayı fındık burun."

 

Anahtarı kucağıma koydum, "Sürmüyorum," Diye inat ettim. Göktuğ'un konuşacağı sırada telefonum çalmaya başladı kimin olduğuna bakmadan açtım.

 

"Efendim."

 

"Neredesiniz Asel gelsenize," Dedi Murat.

 

"Göktuğ'un arabamdan inmesini bekliyorum," Dediğim sırada Göktuğ arabadan inip benim kapımı açtı boş boş suratına baktım, "Ne yapıyorsun?" Cevap vermeden kolumdan tutup sırtına aldı beni kafam aşağıda bir vaziyetteydim.

 

"Aaa tövbeler olsun yine mi başına bela aldın kız?" Diye bağırdı Rahime abla nerede duysam tanırdım bu kadının sesini.

 

"Bırak," Diye sırtına yumruklar atıyordum. Az önce kendi oturduğu koltuğa beni oturttu ve kapımı kapattı.

 

Kahretsin bu adama karşı koyamıyorum!

 

Kendiside sürücü koltuğuna geçip arabayı çalıştırdı telefondan Murat'ın sesi geliyordu ama sinirle telefonu yüzüne kapattım.

 

"Ne yapmaya çalışıyorsun ya sen?" Diye en sonda patladım, "Önce beni kullandığını söylüyorsun! Sonra beni hain ilan ediyorsun!"

 

"İnan ne yaptığımı ben de bilmiyorum," Dedi dalgın bir şekilde. Camı açıp kafamı dışarıya uzatttım.

 

"Sakın benim olana bir daha yan gözle bakayım deme," kulaklarımda yankılandı. Benim olanda ne demekti? Bu adam bir kaç gün önce hain olmakla suçlamamış mıydı beni?

 

Bu işte bir iş var Asel. Adam seni seviyormuş gibi davranıyor ama mükkemmel oyunculuğuyla da senden nefret ediyormuş gibi hissettiriyor

 

Ben de anlamadım ki bir günü bir gününü tutmuyor.

 

"Bir kadının ölmesine sebep olan birini bana karşı koruduğuna hâlâ inanamıyorum," Dedi.

 

"İstediğim kişiyi korurum özellikle sana karşı ise, babamı bile korurum."

 

"Büyük konuşma."

 

Arabayı tenha bir yerde durdurdu.

 

"Sana kötü şeyler yaşatmış olabilirim ama herşeyi unut aramızda hiçbirşey olmamış gibi geçinelim."

 

Şimdi sana el hareketi çekerdim ama terbiyem buna müsade etmiyor.

 

"Boş yapma," Dedim sahte bir gülüşle.

 

Başını her iki yana salladı ve tekrardan arabayı sürmeye başladı.

                            ... 

Depoya gelmiştik kapıyı iki kez tıklattıktan sonra kapı açıldı içeriye girdiğimizde herkesin yüzünde garip bir ifade vardı.

 

"Ne oldu uşaklar Karadeniz'de gemileriniz mi battı?" Dedim şakacı bir tavırla.

 

Bulut ayağa kalktı düşünceli bir tavırla deponun içinde volta atmaya başladı, "Anıl hastanede yok."

 

Demek ki sonunda öğrendiniz.

 

"Ne?!" Dedim gerçeği aratmayacak bir şaşkınlıkla.

 

"Nasıl nereye gitmiş ki?" Dedi Bartu'da.

 

Samet elini çenesine koydu, "Bir yere gidemezdi durumu daha stabildi."

 

"Belkide biri onu kaçırmıştır," Dedi Batuhan. İçinde en akıllıları bu olabilirdi.

 

"İyide kim kaçıracak?" Dedim koltuğa oturarak.

 

"Bilmiyoruz," Dedi ismini bilmediğim bir oğlan tipi çok korkunçtu kaşında bir çizik vardı saçını kazıtmıştı.

 

Gözlüğümü parmağımla biraz kaldırdım, "Hastaneye sordunuz mu peki? Ne dediler? İlla ki bir cevapları vardır."

 

Bulut, "Garip bir şekilde hastanın iyileştiğini ve kendisinin hastaneden taburcu olduğunu söylüyorlar."

 

"Tövbe," Dedim korkmuş gibi.

 

Göktuğ'un güzel sesi kulağıma ilişti, "Onlara Anıl'ı aratmalarını söyle."

 

Seve seve senin dediğini yaparız kalpsiz adam.

 

 

"Anıl'ı hiç aradınız mı?" Diye sordum.

 

Bulut, "Aradık ama açmadı."

 

"Şimdi birdaha arayalım," Dedim.

 

Bulut, "Yine açmayacak," Dedi umutsuz bir şekilde.

 

"Açar belki, denemekten zarar gelmez."

 

Bulut başıyla beni onayladıktan sonra Anıl'ı aramaya başladı ve telefon açıldı!

 

Bulut, "Neredesin lan sen?" Dedi hemen. Herkes telefonun başına toplanmıştı. Kimsenin bize bakmadığı bir zamanda Bartu'ya dönüp göz kırptım.

 

Anıl, "Kafamı dinlemek için huzurlu bir yere gittim," Dedi.

 

"Ne zaman döneceksin?" Dedi Batuhan bana bakarak. Benimle derdi neydi?

 

"Bilmiyorum," Diye yanıtladı Anıl, "Haydi görüşürüz," Deyip kapattı telefonu yüzlerine.

 

Bulut aklı almıyormuş gibi, "Ne ara iyileşti bu oğlan?" Diye sordu.

 

"Benimle gelir misin?" Diye sordu Batuhan ayağa kalkarken.

 

Ben de ayağa kalktım ve Batuhan'ı takip ettim arkama dönüp baktığımda Bartu endişeyle bakıyordu bize.

 

Büyük deponun bir odasına girdiğimizde içim daraldı.

 

Odada yatak vardı duvarlarında şizofren birinin çizebileceği resimler asılıydı. Karşı duvarda sadece yıldızı andıracak ama etrafında dairesel bir çizim vardı parmağımla duvardaki resmi gösterdim, "Bu ne?"

 

"Ateistlerin logosu."

 

Kaşlarımı yavaşça kaldırdım. Ardından kitaplığında ki bir kitaba baktım dikkatimi çekmişti. Kitabı elime alırken kitaplığa astığı çığlık maskesine kaydı bakışlarım maskede kan lekeleri vardı.

 

"Kukla?" Dedim kitabın ismini okuyarak, "Konusu ne?"

 

Başını yana eğdi ve tehlikeli bir şekilde sırıttı, "Bir katilin insanları kesip ardından uzuvları birleştirip korkunç bir ceset çıkarması."

 

"Yaa," Dedim afallamış bir şekilde.

 

Yavaş yavaş üstüme yürümeye başladı, gülümsedim, "Neden geliyorsun?" Dedim tatlı tatlı.

 

En sonunda gidecek bir yerim kalmadığı için yerimde kala kaldım. Allah'ım bana yardım edebilir misin? Çok zor bir durumdayım.

 

Gözlüğümü aldığında durdurmaya çalıştım ama gözlüğümü vermedi. İnsanların benim gözlüğümle derdi neydi? "Sever misin böyle kitapları?" Gözlüğümü fırlattığında gözlerimi büyüttüm.

 

"Gözlüğümü neden aldın?!" Diye cırladım.

 

"Sorumu cevapla," Dedi gülümseyerek.

 

Beni burada öldürmeden çıkarmayacaktı herhalde, "Genellikle aşk kitapları okurum," Diye doğruyu söyledim.

 

"Fazla garip değil misin?" Diye sordu, "Bize göre," Diye bastıra bastıra söyledi.

 

"Neyim farklıymış?" Diye duruşumu dikleştirdim.

 

"Anıl'ı siz aldınız değil mi o hastaneden?" Diye sorduğunda parmaklarını boğazıma doladı. Sıkmıyordu ama ölüm korkusuyla ben zaten nefes alamıyordum.

 

Göktuğ'un sesi kulağıma ilişti, "Neler oluyor kahretsin!" Dedi bir yere yumruk atmış olmalıydı.

 

"Neden onu biz kaçıralım?" Dedim zar zor. Yavaşça parmaklarını sıktı nefesim daha çok daralmaya başladı, "Anıl nerede?" Dedi yüksek bir ses ile.

 

"Bilmiyorum gerizekalı adam," Diyerek ittirmeye çalıştım ama gücüne karşı koyamıyordum. Normalde tekme atardım yumruk atardım ama tüm mecalim gitmişti ellerim, kollarım, ayaklarım tüm bedenimin hissizleştiğini hissediyordum yığılıp kalmaktan korkuyordum, "Anıl nerede?" Diye tekrardan sordu.

 

Göktuğ bağırmaya başladı, "Asel! Asel! Senin iyi olduğunu bilmem için Batuhan'a cevap ver," Benim iyi olmadığımı anlayınca "Kahretsin!" Diye bağırdı sanırım arabasının kapısını açıp dışarıya çıkmıştı. Buraya gelmemesi için, "Bilmiyorum," Dedim sesimi düz tutmaya çalışarak ama nefesim kesildiği için sonlara doğru sesim kısılmıştı.

 

"Geliyorum dayan," Dedi Göktuğ.

 

"Söylüyor musun? Söylemiyor musun?" Dedi Batuhan, boğazımdaki parmaklarını birazda olsa gevşetmişti.

 

"Bilmiyorum neyi söylememi bekliyorsun?"

 

Boğazımdaki elini bıraktığında kendimi yatağa saldım.

 

"Bu işin peşini bırakmayacağım," Deyip odadan çıkıp gitmişti.

 

"Gelme," Dedim hemen, "Gelme gitti gelme," O gelirse bütün herşey mahvolurdu.

 

Elimi boğazıma doladım içime büyük nefesler çekiyordum.

 

Nefessiz kalmak ne kadar kötü bir şeymiş bunuda değenimlemiş olduk.

 

 

Göktuğ, "Çık hemen oradan," Diye emir verdi. Zaten benim aklımdan da bu geçiyordu yoksa burada geberip gidecektim, "Seni arayacağım acil bir işinin çıktığını söylersin."

 

İçeriden telefonumun sesi geldiğinde zorda olsa kendimi toparlayıp ayağa kalktım fırlattığı gözlüğümü yerden alıp gözüme taktım ve odadan çıktım. Batuhan'la göz göze geldiğimizde ona aldırmadan çantadan telefonumu aldım ve aramayı açtım.

 

Göktuğ, "Deponun biraz ilerisindeyim bekliyorum seni."

 

"Geliyorum,"

 

Alelacele, "Ben çıkıyorum acil bir işim çıktı," Dedim Bartu'da ardından, "Ben de geleyim seninle," Dediğinde Bulut, "Sen dur konuşman sardı," Demişti.

 

Kusura bakma ama Bartu sen burada kalıyorsun.

 

Bartu güldü, "E madem ben burada durayım."

 

Lan haydi bu Bartu'da bunlarla konuşa konuşa bunlar gibi olursa?

 

 

Olmaz ben ona güveniyorum.

 

"İyi günler hepinize,"Dediğimde yine Batuhan ile göz göze gelmiştik bana göz kırptığında midem kalkmıştı.

 

Göktuğ, "Senin o gözünü oyacağım," Demişti sinirli bir şekilde, söylediği şey ile kaşlarımı çattım.

 

Dalgınca depodan çıktım. Madem beni sevmiyordu neden böyle davranıyordu veya neden böyle konuşuyordu? Herşey bu kadar çelişkili olmak zorunda mıydı?

 

Bunların tek sebebi Göktuğ idi ve hâlâ beni arada bırakmaya devam ediyordu. Tek amacım ona yakınlaşmamaktı ona yakın olmamaktı ve olmayacaktımda o bana gelmediği sürece ben ona gitmeyecektim.

 

Kafamı birşeye çarptığımda duvara veya direğe çarptığımı sanıyordum ama başımı kaldırdığımda Göktuğ'u görmeyi beklemiyordum.

 

Adamda ne kadar kas varsa duvara çarpmış gibi etki bıraktı bizde.

 

Çenemden tutup başımı sağa sola çevirdi sonra ise diğer eli boynumda gezindi.

 

Kaşlarımı çattım ellerimi göğsüne bastırıp geriye ittim, "Ne yapmaya çalışıyorsun?"

 

"O herifin," Söyleyeceği şeyi yarıda bıraktı.

 

"Ne? O herifin ne?"

 

"Ne derecede sıktı boğazını?" Dedi birazda olsun sakinleşmişti, "Parmaklarının izi çıkmış."

 

"Sanane seni ne ilgilendirir?" Göktuğ'u arkamda bırakıp arabanın yanına yürümeye başladım.

 

Arkamdan geldiğini hissediyordum derin nefes alışverişlerini duyabilmiştim kolumdan tutup yürümemi engelledi yine çemkireceğim sırada elimi açıp içine arabanın anahtarlarını koydu.

 

"Sen eve git dikkatli ol."

 

"Burada ışınlanamazsın."

 

"Işınlanacak bir yer bulurum."

 

"Tamam."

 

Konuşmayı uzatmadım arabama bindim ve oradan uzaklaştım. Dur demeyecektim gitme hiç demeyecektim desem belki koşa koşa gelirdi ama neden gelirdi? Hiçbir şeyi anlayamıyordum. İlk başta neden beni bıraktığını sonra neden tekrardan beni kendi ekseni etrafına almaya çalıştığını hiç anlamıyordum.

 

O Göktuğ idi ben ise fındık burun, onunla tanışmadan önce Asel'dim. Erkeklere yanaşmayan, arkadaş çevresi olmayan, hayatı kitaplardan ibaret olan kız. Kitap karakterleri gibi birini bulamayacağını düşünüp kendini yalnızlaştıran kız. Yalnız olduğu için ağlayıp duran kız. Ama sonra Göktuğ diye kalpsizin teki girdi hayatına işte o gün benim hayatımın dönüm noktası oldu. Bir an arkadaşlarım oldu hayatıma renk girdi. Öyle mecaz anlamda anlamayın hayatıma gerçekten renk girmişti o hayatıma girdikten sonra renkli bile giyinmeye başlamıştım. İşte o geldikten sonra ben fındık burun olmuştum kitap karakterinin artık gerçek olğuna inanan, arkadaş çevresi olan, durmadan herkesi güldürmeye çalışan mutlu cıvıl cıvıl bir kız olmuştum. Fakat o gittikten sonra bile ben hâlâ cıvıl cıvıl bir kız olmaya devam etmiştim bana bıraktığı miras ise buydu. Hayata iyi yönünden bakıp mutlu olan bir kız olmak. Ben onu istesemde unutamazdım çünkü o beni bana geri vermişti.

                                 ... 

 

Eve gelmiştim asistanımla bir kahve içmiştik ve sonra o gitmişti Dora ile evde yalnız kalmıştık. Allah'tan çok uslu bir bebekti yatağa yatırdığım da kendi kendine oynayabiliyordu.

 

Çalışma masamdaki kalemimi aldım ve duvarda asılı olan takvimime ilerledim. Dün geçmişti ama ben boyamayı unutmuştum. Dokuz Ekim'in üstünü boyarken gözlerim Eylül ayına kaydı pembe kalemle yuvarlak içine alınmıştı ve yanına küçük bir pasta yapılmıştı. On Eylül'de doğmuştum ben ve bu yaşıma kadar hiç biri benim doğum günümü kutlamamıştı bu da yalnızlığımın kanıtıydı. Doğum günüm yaklaştığında hiç heyecanlanmazdım ama artık heyecanlanıyordum yaklaşmasa bile çünkü benimde arkadaşlarım vardı ve doğum günümü kutlamalarını bekliyordum.

 

Kutlamazlarsa ölürmüşüz.

 

Kapı çaldığında gözlerim istemsizce saate kaydı 22.15'i gösteriyordu bu saatte kim gelebilirdi ki? Gözlerim yatakta yatan bebeğe kaydı uslu uslu yatıyordu odamdan çıkıp sehpanın üzerindeki vazoyu aldım ve kapıya ilerledim. Kapıyı yavaş yavaş açarken kapının arkasına saklanıyordum çok tanıdık bir ses, "Güzelim," Dediğinde kafasında vazoyu kırdım. Bu kişi Batuhan olabilirdi ve bu sefer beni öldürebilirdi. Karşımda kafasını tutan Bartu'yu görünce elimle ağzımı kapattım.

 

"Lan manyak mısın sen?!" Diye bağırdı.

 

"İyi misin? İyi misin?" Diye yanına koştum.

 

"Kızım vallahi öldürürüm seni," Diye üzerime yürüdü.

 

Tatlı tatlı yüzüne güldüm, "Ben kapıyı kapatayım ev soğumasın yani değil mi?" Dedim yavaşça kapıyı kapatarak.

 

"Kafam kanıyor!" Diye eline bakıyordu.

 

"Ay dur ben hallederim."

 

"Lan neyi halledeceksin? Eşya mıyım ben?!"

 

Saçlarımı havalı havalı geriye attım, "Hatırlatırım arkadaşının özel güçleri var."

 

"Lan haydi! Kan kaybından öleceğim."

 

"Abartma be."

 

Yanına gidip elini kafasına koydum ve gözlerimi kapattım.

 

"Şimdi elime düştün," Dediğinde gözlerimi açtım.

 

"Allah!" Diye evin içinde koşmaya başladım.

 

Tezgahın arkasına geçtiğimde evin kapısına doğru koşmaya başladım kapıyı açıp arkamdan kapattım ve ayağıma gelen ilk ayakkabıyı giydim. Bartu arkamdan kapıyı açtığında merdivenlerden hızlı hızlı koşmaya başladım.

 

"Eğer merdivenlerden düşersem beni iyileştirecek kimsede yok," Diye apartmanın içinde bağırıyordum.

 

"Lan deli misin sen akşam akşam nereye gidiyorsun?"

 

Meridvenlerde durup mala bakar gibi Bartu'ya bakmaya başladım, "Kovalamıyor musun beni?" Diye sordum bir çocuk gibi.

 

"Kovalamıyorum salak evde bebek varya hani neden dışarıya çıkalım?" Dedi imalı imalı.

 

"Aaa! Dora," Diyerek merdivenleri geri çıktım.

 

"Deli," Diyerek kafama bir şamar çaktı.

 

Ciddi ciddi Bartu'ya baktım, "Bana deli deme lütfen hatırlatırım bir gün gerçekten deliriyordum."

 

"Aman sen delirme Allah aşkına hepimizi gecenin bir vakti ayağa dikiyorsun."

 

"Bir zahmet delirmişim dikilin yani."

 

Allah'tan sabır dilenerek içeriye girdi Bartu.

 

İlgisiz bir tavırla, "Bu camları kim toplayacak?" Diye sordum.

 

Parmağıyla kendini gösterdi, "Ben mi toplayacağım sen toplayacaksın kim toplayacak başka?"

 

"Bartu sen topla lütfen ya," Diye masum bir bakış attım.

 

"Banane be ben niye topluyorum?"

 

Senden adam olmaz temalı bir bakış attım.

 

İleriki saatlerde camları toplamış ve Dora'yı uyutmuştuk ona ait aldığım beşiği oturduğumuz yere getirip beşiğin içine yatırmıştık.

 

"Bugün neler oldu biliyor musun?" Dedim heyecanlı heyecanlı.

 

"Biliyorum Batuhan seni boğmaya kalkmış. Sen ve Göktuğ yoktu ama toplantı alanında oturup konuştuk."

 

"Şerefsiz öldürecekti beni."

 

"Demek ki anlamış Asel," Dedi endişeli bir ses ile.

 

"Anlasın bu bir sorun değil elinde bir kanıt yok."

 

"Öyle. İçlerinde en akıllı kişi Batuhan."

 

"Gerçekten öyle."

 

Konuşmamızı evin zili böldü. Ayağa kalkıp kapıyı açtım.

 

"Oha kızım," Dedi beni omuzlarımdan tutarak sarsan Eylül.

 

"Ne oluyor ya?" Diye sordum.

 

"Göktuğ ne dedi öyle."

 

"Dedikodu yapmaya mı geldin Eylül?" Dedim içeriye girip kapıyı kapatarak.

 

"Sen onu bunu bırakta tedavin nasıl gidiyor?" Diye sordu Bartu.

 

Eylül koltuğa oturdu ardından ben de yanına oturdum.

 

"Doktorlar tedavimin iyi tepki verdiğini söylüyor bazenleri aşırı derecede ağrım oluyor hatta uykularımdan uyanıyorum ama doktor bunun normal olduğunu söylüyor."

 

"Eylül," Dedim sessiz sessiz.

 

"Efendim bebişim."

 

Saçlarında dolaştı ellerim, "Geri uzayacak mı saçların?" Dedim ellerimi bedenine sararak.

 

"Ne oldu rahatsız mı oldun?" Dedi şakacı bir tavırla.

 

"Hayır tabii ki de. Seni böyle gördüğüm için üzülüyorum."

 

"Uzayacak tabii ki de ayrıca ben iyiyim merak etme sen beni."

 

Bartu güldü, "Yani diyor ki sen beni merak etme sen kendi olayına takıl."

 

"Benim ne olayım varmış?" Anlamıştım ne demek istediğini ama bilmemezlikten gelmiştim.

 

"Göktuğ diyoruz Asel," Dedi Eylül.

 

"Onunla ilgilenilenebileceğim bir olay yok."

 

"Var, adam önce seni sevmediğini söylüyor sonra ise seni sevdiğine ikna edecek şekilde konuşuyor. Bu çok garip değil mi?" Diye üste çıktı Eylül.

 

"Garip," Dedim düşünceli bir tavırla, "Ama elimden gelen bir şey yok ne yapmaya çalıştığını anlamaya çalışıyorum ama anlayamıyorum."

 

"Ya seni kendinden uzaklaştırmaya çalışıyorsa?" Diye sordu Bartu.

 

"Bunu niye yapsın ki?" Dedi Eylül.

 

"Onu," Dedi Bartu sonra bana baktı, "Korumak için."

 

"Yapar mı sence?" Dedi Eylül o da benden bir cevap bekler gibi bakıyordu.

 

"Yapar," Dedim dalgın dalgın, "Eski Göktuğ benim güvende olmamı çok önemsiyordu çünkü."

 

Hâlâ önemsiyor hatırlatırım.

 

"Ve hâlâ da önemsiyor zaten," Dedim ikisininde gözlerinde dolaştı gözlerim.

 

"Bunu öğrenmemizin tek bir yolu var," Diye şakıdı Eylül.

 

Bartu ile ikimiz, "Ne?" Dedik.

 

"Murat," Dedi harfleri uzatarak.

 

"Lafları kerpetenle alacağız herhâlde ağızından," Dedi Bartu göz devirerek.

 

"Ya bakın şimdi Murat ve Göktuğ çok iyi arkadaşlar ne yaptıklarını ne yapacaklarını ikisi birbirine hep söyler ki zaten Göktuğ'un Cem ile görüşeceğini bile sadece Murat biliyordu."

 

"Yani," Dedim her zaman yaptığım gibi heyecanla ayağa kalktım, "Murat Göktuğ'un ne yaptığını biliyordur."

 

Bartu, "Yani kendinden uzaklaştırıp uzaklaştırmadığını veya Asel'i gerçekten sevip sevmediğini de biliyordur."

 

Eylül, "Aynen öyle."

 

Eylül ayağa kalkıp mutfağımın en köşesindeki masayı iteleyerek yanımıza getirdi ardından koltukların arasındaki küçük masayı iteleyerek çekti Bartu ile ikimiz şaşkın şaşkın bakıyorduk.

 

"Hiç öyle bakmayın yardım edin sorgu odası yapıyorum."

 

Kocaman bir kahkaha attım. Deli kız!

 

Bartu koltukların arasından çıkan masayı ileriye sürüdü ben ise mutfaktan getirdiği masayı koltukların arasına koydum sonra koşarak odama gidip geceleri kitap okumak için aldığım küçük lambederimi aldım. Işıkların hepsini kapatıp lambederimi açtım.

 

"Sadece kelepçemiz eksik," Dedi Eylül.

 

"Ay saçmalama o kadar da değil canım."

 

"Şaka yaptım be."

 

Bartu,"Haydi haydi arayın Murat'ı."

 

Eylül, "Murat'ı arayacağım ve sorguyuda ben yapacağım."

 

"Bu şeref size aittir efendim," Dedim yalaklık yaparak.

 

Eylül Murat'ı aradığında Murat hemen geleceğini söylemişti. Yaklaşık üç dakika sonra gelmişti.

 

"Ne oldu buraya ne yaptınız?" Diye sordu şaşkınca.

 

Eylül, "Sorgu Muratcığım."

 

Murat, "Ne sorgusu?"

 

Eylül eliyle karşısındaki koltuğu gösterdi, "Otur."

 

"Ne yapmaya çalışıyorsun?" Murat'ta korku seziyordum.

 

Bartu ile ikimiz sandalye çekip oturduk.

 

"Otursana Murat," Dedi Eylül şirin ifadesiyle. Murat tereddüt ederek koltuğa oturdu Eylül'de Murat'ın karşısına oturup ellerini masada birleştirdi.

 

"Evet Murat şimdi bizden birşey saklıyor musun saklamıyor musun onu öğreneceğiz."

 

Murat karşılık olarak sadece kaşlarını çatmıştı.

 

Eylül, "Göktuğ neden Asel'i kullandı?"

 

"Bilmiyorum."

 

"Peki Göktuğ Asel'i hâlâ seviyor mu?"

 

"Bilmiyorum."

 

"Göktuğ aslında Asel'i korumak için mi kendinden uzaklaştırdı?"

 

"Bilmiyorum."

 

Eylül sertçe elini masaya vurdu, "Aaa! Bana bak doğruları konuş," Diyerek işaret parmağını Murat'a doğru salladı.

 

"Doğruyu konuşuyorum zaten çimen gözlüm."

 

"Bana bak Murat gözlerimin içine bak," Fakat Murat gözlerini kaçırmıştı, "Yalan söylüyorsun," Dedi hemen Eylül.

 

"Çimen gözlüm."

 

"Doğruları konuş Murat sen bu kızın hâlini görmüyor musun?" Diyerek eliyle beni gösterdi.

 

"Doğruları konuşuyorum zaten," Diye diretti.

 

"Sen bana yalan mı söylemeye başladın?" Eylül'ün sesi ağlamaklı çıktığında son kozunu kullandığını anlamıştım.

 

"Yapma ama Eylül."

 

"İyi peki," Dedi Eylül masadan kalkarken ışıkları açtı, "Hepinize iyi günler ben gidiyorum."

 

Murat hemen ayağa kalkıp Eylül'ün bileğinden tuttu Eylül boş bakışlarıyla Murat'a döndü.

 

"Yalan söyleyen insanları hiç sevmem," Dedi bileğini kurtararak.

 

"Tamam ya lanet olsun oturun anlatacağım," Dediğinde Bartu ile ikimiz hemen sandalyeden kalkıp koltuklara oturmuştuk.

 

Eylül zıplayarak Murat'ın boynuna doladı kollarını.

 

"Göktuğ ağzıma edecek ama," Diye mırıldandı.

 

Ciddi bir ses ile, "Göktuğ'un bundan haberi olmayacak," Dedim.

 

"Neler var aklında?!" Diye sordu Eylül her zaman ki neşeli tavrıyla.

 

"Bakacağım."

 

Murat koltuğa oturdu ve dirseklerini bacağına yerleştirdi, "Göktuğ sen kaçırıldıktan sonra perişan olmuştu," Dediğinde o günlere gittim berbattı... "Kendini suçladı onun etrafında olduğun sürece senin hep tehlikede olduğunu düşündü ama bilmiyordu ki sen tehlikenin kendisiydin. Göktuğ senin etrafında olmadığın hâlde bile belanın içinde olduğunu fark ettiğinde kendine çok kızmıştı hatta bir gün bana gelip 'Asel'i ben nasıl geri kazanacağım?' diye sormuştu ben de bunun kolay olduğunu zaten onun bir adım atacağın da senin on adım atacağını söylemiştim ama o bunu yapamayacağının seni zaten yeterince üzdüğünü söylemişti ve senden uzak durma kararı almıştı çünkü Göktuğ etrafında olduğunda senin daha çok üzüldüğünü fark ediyordu ama bu söylediği şey çok sürmemişti çünkü kendisi senden bir saniye bile ayrı kalamıyordu. Göktuğ'u çok kez uyardım madem kızı kendinden uzaklaştırdın bırak kız başka kişilerle tanışsın onu yalnız bırak dediğimde yapamadığını söylemişti."

 

"Peki saldırıda beni neden suçladı?"

 

Derin bir nefes verdi, "Benim hatamdı," Dedi, "Göktuğ'a senin intikam almak isteyeceğini ve bunun için hazırlandığını söylemiştim sadece benim düşüncemdi o ise senin kendi haklarını korduğunu ve ondan intikam alacağına inandırmıştı kendisini, o günde karşısında seni gördüğünde sinirine yenik düşüp seni suçlamıştı. Bu tamamen benim hatamdı eğer ben Göktuğ'un aklına öyle bir şey sokmasaydım seni suçlamazdı."

 

"O gün çok dağıldı mı?"

 

"Hemde çok, intikam almak için çok güzel bir fırsat yakalamıştı ama Merve bir şekilde bunu öğrenmişti."

 

Eylül ayağa kalkıp dans etmeye başladı, "Biliyordum, biliyordum, biliyordum Göktuğ'un hâlâ seni sevdiğini biliyordum!"

                             ... 

 

Saat 01.35'ti ama ben hâlâ uyumamıştım

 

Yani hâlâ bizi seviyor?

 

Evet hâlâ bizi seviyor!

 

Gidip boynuna atlayalım o zaman haydi.

 

Saçmalama o bizim boynumuza atlayacak.

 

O biraz zor boşuna ümitlenme Göktuğ'da o tip yok.

 

İyi o zaman beni uzaktan izlemeye devam edebilir.

 

Ayağa kalkıp masanın üzerindeki kalemi alıp duvarımdaki takvime ilerledim on Ekim'inde üstünü karalamıştım.

 

Odamdaki balkonumun kapısını açıp hava almak için çıktım. Balkondan dışarıya bakarken birinin bana baktığını gördüm siyah ceketli, siyah kot pantolonlu biriydi yüzünde çığlık maskesi vardı ve görebildiğim kadarıyla maskenin üzerinde kanlar vardı kafasını yana eğip parmağıyla boynunu keser gibi bir hareket yapıp arkasını dönüp gitmişti.

 

Arkasından öylece bakakalmıştım tüm vücuduma korkunun yayıldığını hissediyordum bedenim ürperdiğinde içeriden Dora'nın ağlama sesi gelmişti hemen içeriye girip balkonu kilitledim. Dora'nın burada bir güvencesi yoktu. Telefonuma koşup Cansu'yu aradım benden sonra Dora'yı o alacaktı telefon açıldığında sesi endişeli çıktı.

 

"Asel ne oldu? Niye bu saatte aradın?" Diye sorduğunda sesinde uykuya dair bir tını hissetmedim.

 

"Do-dora'yı alır mısın benden?"

 

"Bu saatte mi?"

 

"Evet Cansu lütfen."

 

"Tamam geliyorum," Telefonu kapattığında yatağıma oturdum Dora hâlâ ağlıyordu ama onu kucağıma alabileceğimi sanmıyordum çünkü ellerim titriyordu Cansu yanımda belirdiğinde bakışlarım ona kaydı.

 

"İyi misin?" Diye sormuştu yanıma gelerek.

 

"İyiyim ben birşeyim yok."

 

Dora'yı beşiğinden alıp tekrardan bana döndü, "Sen iyi değilsin ne oldu anlat?" Diye direttiğinde aslında onun iyi biri olduğunu anladım.

 

Sadece Göktuğ konusunda biraz şey. Anladın sen.

 

"Ben iyiyim ama sen iyi gözükmüyorsun."

 

"Ben gideyim en iyisi," Demişti anladığım kadarıyla bu konu hakkında konuşmak istemiyordu.

 

"Tamam iyi geceler," Dediğimde gitmişti.

 

Tekrardan tereddütle ayağa kalktım ve balkonun kapısına ilerledim yavaşça kilidini açıp balkona tekrardan çıktığımda sokağın dönüşünde durduğunu fark etmiştim. Onunda beni gördüğünü hissetmiştim. Bacaklarımın titremesine engel olamıyordum. Elini kaldırıp bana el salladığın da nefesim kesilmişti.

 

Hâlâ bana bakmaya devam ettiğinde yerimden kıpırdayamıyordum sanki bir adım atsam ölecekmişim gibi hissediyordum. Yavaş adımlarımla geri geri ilerlemeye başladım ama o hâlâ oradaydı. Balkonun kapısını tekrardan kapattığımda yine çokça kez kilitledim ama camıma birşey atıldığında kocaman bir çığlık atıp duvara yaslandım.

 

Bu her kimse peşimi bırakmayacağa benziyordu. Ellerimi ağzıma götürdüm, "Ne yapacağım ben?" Dedim sessizce.

 

Aklıma ilk gelen şey ile telefonumu aldım ve Göktuğ'u aradım telefonu açtığında anladığım kadarıyla o da uyuyordu.

 

Hışırtılar geldiğinde yataktan doğrulduğunu anladım, "Asel birşey mi oldu?" Diye sormuştu sesinde endişe vardı.

 

"Gözetleniyorum,"

Sizce bu gizemli kişi kim?

Bölüm : 12.12.2024 17:36 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...