36. Bölüm

22. Bölüm: Bütün aşklar can yakardı

Emel Naz
naz_2606

selamlaaaar ve hepinize iyi okumalar. Yeni gelen karakterlerimiz var bunları karakterler bölümüne ekleyeceğim oradan bakarsınıız.

"Tamam teşekkürler," Saatime bakıp kendi evime ve evrenime ışınlandım. Göktuğ'un yüzüne bile bakmadım. Onu hâlâ unutamamış olabilirim ama kendimi işime odaklamalıydım. Önemli bir göreve başlayacaktık ve bu görevde duygularıma yenilemezdim.

 

Odama ışınlandığımda yatağıma oturdum önce derin bir nefes aldım ardından verdim, okuyacaklarım beni etkilememeliydi. İlk sayfayı açtım.

 

Ayla kartal kırk sekiz yaşında, Ankara doğumlu

 

 

Yirmi beş yaşında kocası tarafından boğularak öldü olarak bilindi fakat Yıldız gezegeni tarafından hayata geri döndürüldü.

 

Yıldız gezegeninden gelen ekiplerimiz kendini doktor olarak göstererek öldüğünü belirtilerek siyah torbaya konulup Yıldız gezegenine götürüldü özel makineler ile hayata geri döndürüldü. Uyandığında ve kendini iyice toparladığında herşeyi en detaylı haliyle anlattılar.

 

Hemen hemen herşeyi hızlıca kabullendiğin de sorguladığı ilk şey karnındaki bebeği oldu fakat bebeği ölmüştü. Bu haberi aldıktan sonra sinir krizi geçirip yeminler etti, 'Sana yeminim olsun ki senden bir çocuk daha yapıp seni ona bağlayacağım ve sonrasında elinden çekip alacağım ne yüzünü göreceksin ne de kokusunu içine çekeceksin. Sonra acımasızca karşına çıkıp bas bas bağırarak o çocuk benim çocuğum diyeceğim,' diye bir yemin etmişti ve herkesin dikkatini çekmişti bu yemini yıllar sonra gerçekleştirdi.

 

Kırk bir yaşında yıllar önce kocasının eve getirdiği kadınla iş birliği yaptı eski kocasının hayatına o kadını soktu ve bir gece iş birliği yaptığı Pınar Hakan'a yüksek derecede alkol verdi bu sırada Pınar evden çıkıp Ayla eve girdi Hakan hiçbir şeyden habersizce Pınar ile vakit geçirdiğini sandı ama aslında Ayla ile vakit geçirdi.

 

Ayla Hakan'dan tekrardan hamile kaldı ne kadar İğrensede. Pınar Ayla'nın hamile kaldığını öğrendiğinde Hakan'a gidip hamileyim dedi dokuz ay sonra Ayla doğum yaptı ve Pınar'da tam o gün hastaneye kendini doğum yapmaya gidiyormuş gibi gösterdi sonra ise Ayla'nın bebeğini alıp kendi çocukları gibi Hakan'a gösterdi.

 

Zaman geçtikçe Hakan yine çekilmiyordu sürekli Pınar ile kavga ediyorlardı Pınar bu olayları Ayla'ya anlatıyordu ama Ayla'nın umurunda olan tek şey çocuğuydu. 'Sen çocuğu koru. İşine bak,'diye emirler veriyordu. Bir gün Hakan ile Pınar büyük bir kavga edip Hakan Pınar'ı öldürdü. Bir müddet daha Çınar Hakan'ın yanında durdu ve sonra Ayla tarafından görevlendirilerek Hakan Yıldız Evrenine getirildi. Bu olaylardan haberi olanlar sadece ajanlığın en üst rütbesine sahip olan kişilerdi. Hakan Yıldız evrenine getirildikten sonra Çınar elinden alındı.

 

Bundan önceki zamanlarda Ayla hep ajanstan biri oldu önemli operasyonlara katıldı ve başarıyla tamamladı.

 

Senin için önemli bir not fındık burun:

 

Ajans'ın üst rütbelerinden sen üç yaşındayken özel güçlere sahip olduğun anlaşıldı ve sen üç yaşındayken sizi takipe aldılar. Aslında sen hep izleniyordun. Hep güvendeydin. Çalıştığın iş yerindeki patronunun iyi olması, Halime teyzenin seni hep sorgulaması ve koruması, oturduğun bu evi kolaylıkla alabilmenin tek sebebi ajanstı.

 

Ve fındık burun annenin senin yanına gelebilmesi ve sana destek çıkabilmesi için büyük destekler verilmiş ama annen istememiş çünkü iyi bir psikolojiye sahip değilmiş hem kendini intikama adadığı için hemde sana destek çıkamayacağını düşündüğü için yanına gelmemiş.

 

Aslında 'senin iyiliğin için gelmedim,'cümlesi psikolojisinin iyi olmadığını ve sana sahip çıkamayacağını düşündüğü için yanına gelmemesi, senin için daha iyi olacağını düşündürtmüş

Küçük bir not daha fındık burun. Eminim ki bunları okuduktan sonra annen ile görüşmek isteyeceksin. Annenin telefon numarısı; 0550 798 98...

 

Önceden okuduğum cümleyi defalarca okudum

 

Pınar Hakan'a yüksek derecede alkol verdi bu sırada Pınar evden çıkıp Ayla eve girdi Hakan hiçbir şeyden habersizce Pınar ile vakit geçirdiğini sandı ama aslında Ayla ile vakit geçirdi. Ayla Hakan'dan tekrardan hamile kaldı ne kadar İğrensede.

 

Ayla Hakan'dan tekrardan hamile kaldı ne kadar İğrensede.

 

 

Midem bulanmaya başladığında istemsizce öğürdüm. Hızla koşup lavobaya gittim. Saçlarımı arkamdan tutup Klozete öğürmeye başladım.

 

Ayla Hakan'dan tekrardan hamile kaldı. Bir öğürme daha.

 

Ne kadar iğrensedeBir öğürme daha.

 

Kusmak istedim ama kusamadım. Boğazım fazla tahriş olmuştu. Saçlarımı bırakıp arkamdaki duvara yaslandım. "İğrenç," Dedim yüzümü ekşiterek, "Böyle bir şey yapması iğrenç... Başka bir şekilde alabilirdi intikamını. Nasıl yapardı böyle bir şeyi?"

 

"Üstelik Çınar'ı bana gönderiyordu! Neden? Kendin baksana," Hızla ayağa kalktım acımış boğazım yüzünden yüzümü buruşturdum. Tekrar odaya gidip dosyayı elime alıp en altta yazan notu okudum ardından telefonu elime alarak numarayı girdim.

 

Çaldı, çaldı, çaldı, çaldı açmayacağını düşünerek çağrıyı sonlandırıyordum ama son anda açtı.

 

"Asel," Dedi heyecanla numaramı nereden biliyordu acaba?

 

Hiç uzatmadan, "yarın sabah saat 10.30'da Dem Moda'da seni bekliyor olacağım," Deyip aramayı sonlandırdım. Bir cafe'de oturup konuşmalıydık. Bana hesap vereceği bir çok konu vardı çünkü.

 

Dosyayı alıp çalışma masama fırlattıktan sonra üstümü değiştirmeden yatağıma sokuldum. Bugün fazlasıyla yorucu bir gün olmuştu.

 

7 ekim katliam günü

 

Gözlerimi delice rahatsız eden güneşle açtım. Aklıma gelen düşünceyle hızla yataktan çıkıp telefonumun saatine baktım. Saat on olmuştu

 

"Kahretsin ya güneşte olmasa beni kim uyandıracak acaba?" Diye söylenerek yataktan çıktım. Hızla elimi yüzümü yıkadıktan sonra duşa girdim.

 

Salak yetişemeyeceğiz neden duşa giriyorsun?

 

 

Sorun etmiyorum iç ses beni bekleyebilir. Sonuçta ben onu on yedi yıldır bekliyorum.

 

İç sesten ses gelmeyince duşumu yaptım. Duştan çıktıktan sonra saçlarımı özenle taradım. Dolabımı açıp kendime güzel bir kıyafet seçtim.

 

Altıma siyah deri bir pantolon üstüme normal siyah bir body ve siyah deri bir kaban giydim. Saçlarımı geriye attıktan sonra dolabımdan siyah deri botlarımı çıkardım. Y2k tarzı çantamı elime alıp evden çıktım. Telefonum çalmaya başlayınca annemin numarasını gördüm. Aramayı açtım.

 

"Nerede kaldın kızım? Gelmeyecek misin?"

 

"Geliyorum bekle sen."

 

"Tamam," Dedi neşeyle.

 

Merdivenleri manken edasıyla inmeye başladım.

 

Hey maşallah şu kombine şu endama bak ya. Biz mafya olmalıymışızda işte.

 

Birden durdum. Lan? Biz ne ile gideceğiz? Oraya ışınlansak adamlar bizden kaçar! Kahretsin cidden kahretsin ya bu kombinle otobüse mi bineceğiz? Cidden mi ama! Bir tane araba lazım bize. Mafya arabası!

 

Aynen bize mafya arabası lazım. Alırız biz zenginiz!

 

 

Evet ama şuanda otobüsle gitmek zorundayız iç sesciğim. Tekrardan merdivenleri inmeye başladım.

 

Dışarıda dev adamı ve arkasında mafya arabası gördüm. Dudaklarımı büzdüm, "Ya dev adamın bile mafya arabası var benim yok ya!" Diye yakındım.

 

"Merhaba Asel hanım."

 

"Merhaba dev adam niye buradasın?"

 

"Arabanızı size teslim etmek için geldim Asel hanım," Dediğinde kafamı sağa eğdim ve mafya arabasına baktım.

 

"Arabamı mı?" Dedim hala arkasında duran jeep wrangler'e alıcı bir bakış attım.

 

Hemde en sevdiğimiz modeli... Wrangler....

 

"Evet Asel hanım," Dedi anahtarı gözüme soka soka sallayarak.

 

"Nasıl benim ya?" Dedim şaşkınlıkla.

 

"Sizin işte Asel hanım," Dedi dev adam bıkkınlıkla.

 

"Valla benim mi bu şimdi?" Diye zıpladım.

 

"Daha kaç kere söyleyeceğim Asel hanım? Bu jeep sizin artık."

 

"Oha," Dedim elinde sallandırdığı anahtarı kaparak, "Yuh," Dedim elimi arabanın üzerinde gezdirerek, "Bu çok havalı!" Diye bir çığlık attım.

 

Rahime abla yine cama çıkmıştı, "Kız Asel!" Diye bağırdı. Kafamı kaldırıp Rahim'e ablaya baktım, "dün seni balkondan sallandıran adama ne oldu?" Diye sordu ama gözleri arabamdaydı, "Birşey olmadı abla o benim arkadaşım şakalaşmayı çok sever kendiside bu sefer fazlaya kaçtı," Dedim içimdeki heyecanı bastırarak.

 

"Ee bu araba kimin?" Dedi tek kaşını kaldırarak.

 

"Benim!" Diye şakıdım.

 

"Vallahi mi kız? Hey maşallah bir gün benide bindir bakayım."

 

"Bindiririm abla!" Dedim heyecanla.

 

Rahim'e abla kırk yaşında ama deli dolu bir kadındı. Önceden evlendiği eşiyle büyük sorunlar yaşayıp ayrılmıştı. Zira adam Rahim'e ablayı dövüyordu boşanması tam yerini bulmuştu. Kendi başına yaşayan bir kadındı. Boşandıktan sonra benimle aynı iş yerine girip birlikte çalışmaya başlamıştık. Aynı anda da bu evi almıştık. Neredeyse hep beni destekleyen hep benim yanımda duran bir ablaydı. Kendisini çok severdim.

 

Hızla arabama bindiğimde dikiz aynasında yapıştırılan notu gördüm.

 

Umarım mafya arabanı beğenmişsindir. Altında da yaratıcı bir şekilde küçük mavi bir deniz çizilmişti.

 

Deniz neyin anla mıydı? Ve bu arabayı bana kim almıştı? Ve bu kişi jeep modeline benim mafya arabası dediğimi nereden biliyordu?

 

Bilinmeyen bir numaradan mesaj gelmişti.

 

0543 224...: Pek sorgulama deniz resmini senin gözlerini anımsatıyor işte.

 

 

Ne? 

 

Ay kesin Göktuğ bu! Bu şapşik senin gözlerine takıntılı değil mi zaten?

 

Yok iç ses bu sefer o değil. Gelen mesaja aval aval bakmaya devam ediyordum.

 

Mesajdan çıkıp Göktuğ'un mesaj kutusuna girdim. "Bana araba alan kişi sen misin?" Diye bir mesaj attım.

 

Eğer o değilse YENİ BİR AŞKA MERHABA.

 

Salak bizim gözümüz Göktuğ'dan başkasını görecek sanki.

 

Anında Göktuğ'dan mesaj geldiğinde mesajına yandan bir bakış attım.

 

Göktuğ: Araba mı? Sana biri araba mı almış?

 

Kıskandı bak görüyor musun? Şapşik ya!

 

Asel: Tamam boşver.

 

Bilinmeyen kişinin mesaj kutusuna girdim.

 

Asel: Sen kimsin?

 

0543 224...: Yeni eğitmenin;)

 

Kocaman bir NE?

 

Göktuğ'un mesaj kutusuna hızla girdim.

 

Asel: Nasıl eğitmenim değişir benim?!

 

Göktuğ: Bir müddet ajansta olamayacağım kendi şahsi meselelerim gereği.

 

Asel: Ne saçmalıyorsun sen? Ne şahsi meselesi?

 

Kalbim hızla çarpmaya başladı. Nasıl Göktuğ olmazdı?

 

Göktuğ: Ne o özleyecek misin beni?

 

Asel: Ne zaman geri döneceksin?

 

Göktuğ: Ne yapacaksın?

 

Asel: Birşey yapmayacağım. Ne zaman geri döneceksin?!

 

Göktuğ: Sakin şampiyon. Siz görevi bitirmeden geri geleceğim.

 

Nasıl olurdu nasıl?! Annem tekrardan aramıştı.

 

"Ne oldu?" Dedim buz gibi bir ses ile.

 

"Nerede kaldın kızım?"

 

"Geleceğim Ayla hanım! Bekleyin biraz," Ayla hanım mı? Benden bağımsızca dudaklarımdan Ayla hanım kelimesi dökülmüştü anne dememiştim...

 

"A-anlamadım?" Dedi kekeleyerek.

 

Ne yaptın be Asel? Ne yaparsa yapsın annen o senin.

 

 

"Geliyorum ben bekle sen," Dedikten sonra hızla aramayı kapattım.

 

Kalbime inci bir sızı girdi. Neden Hanım demiştim? Evet ne yaparsa yapsın annemdi o benim. Ama demek ki benim canımı çok yakmıştı.

 

Şuan arabayı kimin aldığını önemsemeden arabayı çalıştırdım ve gazladım.

 

Yaklaşık yirmi dakika sonra Dem Moda'ya gelmiştim. Arabayı park edip hızlı bir şekilde Cafe'ye giriş yaptım. Ayla hanımı gördüğümde masaya ilerledim.

 

"Merhaba," Dedim sandalyeyi çekerken.

 

"Merhaba... Kızım," Dedi.

 

Geldiğimiz hâle bakar mısınız...

 

Masaya oturduğumda garsonu çağırdım, "Bana bir kahve,"

 

"Ben de bir kahve alayım," Dedi karşımdaki kadın.

 

Ellerimi masanın üzerinde birleştirdim, "Hızla konuya gireceğim."

 

"Dinliyorum."

 

Sen sanırsın mafya masasında adam öldürme planı yapıyoruz bu ne ciddiyet be?

 

 

Derin bir nefes verdim, "Neden o pislikten tekrar hamile kaldın?" Diye sordum iğrenici bir ses ile.

 

"Zorundaydım," Dedi yıkılmış bir ses ile.

 

"Değildin," Dedim hafif yüksek çıkan sesimle, "Zorunda falan değildin! Neden yaptın bunu Allah aşkına ya neden?"

 

"İntikam aldım ölen kardeşine karşılık intikam aldım."

 

Tam bu sırada kahvelerimiz gelmişti garsonu önemsemeden konuşmaya devam ettim.

 

Başımı her iki yana hızlı bir şekilde salladım, "Almamalıydın. Çınar'a yazık değil mi söylesene bana? Sen bencillik yapıp kendini düşünmüşsün. O çocuk annesini öldü biliyor şimdi onun karşısına geçip nasıl ben senin annenim diyeceksin söylesene bana? Çocuk yaşında hayatı al üst oldu peki kimin yüzünden? Senin yüzünden."

 

"Beni anlamıyorsun ki kızım. Canını yakmak istedim babanın o benim canımı yaktı ben de onun canını yakmak istedim."

 

"Kötüsün çok kötüsün," Dedim sessizce.

 

"Değilim," Dedi hemen, "Kötü değilim iyi biriyim ben," Yavaş yavaş gözleri dolmaya başladı dik duran omuzları çöktü.

 

"Peki neden beni yanına almadın?" Dedim. Boğazıma bir yumru oturmuş kalkmamıştı.

 

"Alamadım. Psikolojim çok kötüydü sana bakamazdım. O an bana iyi gelmezdin," Dediğinde benimde gözlerim dolmuştu.

 

"Bakamaz mıydın? Çok mu gelirdim?" Boğazım yanmaya başladı ama ağlamamalıydım.

 

"Öyle değil onu demek istedim," Dedi endişeyle.

 

"Ben anladım anlayacağımı," Dedikten sonra boğazımı temizledim. Konuşmasına izin vermeden ben konuştum. Çünkü burada soruları ben soracaktım, "Neden şimdi geldin? Neden şimdi karşıma çıktın? Demek ki hamile kaldığında kafan gayet sağlammış neden şimdi?"

 

"Doğru zamanı bekledim. Kendini toparlayamadığını gördüm çökmüştün artık zamanı geldi dedim bu zaman ona iyi geleceğim ben kaldıracağım onu ayağa dedim."

 

"Ve beni daha çok çökerttin."

 

"Asel'im," Dedi içli içli, "Gel kızım ben ettim sen etme affet beni geçmişte yapamadıklarımızı yapalım."

 

"Herşey geçmişte güzel olurdu Ayla Hanım. Artık büyüdüm çocuk değilim yapacak birşeyim yok."

 

"Yapma güzel kızım yapma Asel'im ne olursun anneciğim," Diye yalvarmaya başladı. Boğazımdaki sızı daha çok arttı, kalbimdeki acı kendini daha çok belli etmeye başladı, boğazımdaki el daha çok sıkmaya başladı. Nefes alamadım. Ağlamak istedim ama yapamadım.

 

"İyi günler," Dedim ayağa kalkarak.

 

Kahve kaldı Aselciğim

 

Ne kahvesi iç ses ne boş boğazsın sen, şuan derdimiz kahve mi?

 

Lan bari hesabı öde kadına mı kitleyeceksin?

 

Burada haklısın deyip kasaya gittim.

 

Beşinci masada oturuyorduk biz. Bok sineği gibi kalma şimdi ortada.

 

 

Allah razı olsun çok düşüncelisin.

 

"Beşinci masanın hesabını ödeyeceğim," Deyip kredi kartımı çıkardım.

 

"Tabii efendim," Dedi karşımdaki tatlı kadın.

 

Hesabı ödedikten sonra havalı bir şekilde arabama bindim.

 

Kafa mı direksiyona koydum. Nasıl bir an yaşamıştım ben ya? Hâlâ annemin yaşadığına inanamıyordum.

 

Telefonuma mesaj geldiğinde çantamdan çıkarıp kimden geldiğine baktım. Nâmı değer yeni eğitmenimden gelmişti.

 

0543 224...: Toplantı alanında bekliyorum seni deniz gözlü kız.

 

 

Lan! Sen kim oluyorsun da bana deniz gözlü diyorsun! Aaa yeter ama ben Göktuğ'u isterim evren bana başka başka kişileri gönderir! Yeter lan yeter!

 

Oha bu ne sinir Asel?

 

Ağlayacaktım şimdi Göktuğ nasıl giderdi ve neden giderdi? Kendi şahsi meselesi neydi? Ajanstan izin alacağı kadar önemli bir mesele miydi?

 

Mesaj kutusuna girip mesajına cevap verdim.

 

Asel: Ne için?

 

0543 224...: Emrime karşı mı çıkıyorsun deniz gözlü kız?

 

Asel: Hatırlatırım yeni görevde başkan benim bu durumda bana emir veremezsin.

 

0543 224...: vay be Asel Kılıç sandığımdan da havalısın.

 

0543 224...: Bu arada ekiptekilere kendimi tanıtmak amacıyla seni toplantı alanına çağırdım.

 

Asel: Ne zamana kadar bizimle olacaksın?

 

0543 224...: Ne o istemiyor musun beni?

 

Asel: Hayır merak ettim.

 

0543 224...: Demek gördüğüm kadar meraklısın.

 

Asel: Gördüğün kadar derken?

 

0543 224...: Göktuğ işini hallettikten sonra tekrar Göktuğ ile çalışmaya devam edeceksin ama benim ekipte kalma ihtimalim var.

 

Neden sorumu es geçmişti? Mesajına görüldü atıp arabayı çalıştırdım. Gaza yüklenerek kendi evime gittim.

 

Evime geldiğimde apartmana girdim ve etrafı kolaçan ettim. Gördüğüm kadarıyla kimse yoktu. Saatime basıp toplantı alanına ışınlandım. Toplantı alanına geldiğimde içeride tanımadığım biri vardı sanırım bu oydu.

 

"Diğerleri nerede?" Dedim sandalyeye otururken.

 

"Daha gelmediler."

 

Elini bana uzattı, "Ben Barlas Bayhan," Elini sıktım, "Sen beni tanıyorsun zaten."

 

"Pek memnun değil gibisin," Dedi üzgün bir tavırla.

 

"Neyden?"

 

"Beni tanıdığına."

 

"Estağfurullah ne alaka?" Diyerek olayı toplamaya çalıştım, "Şey bu arada arabayı kabul edemem parası ne ise ben ödeyeceğim."

 

Göktuğ alsaydı kabul ederdik değil mi?

 

"Hayır saçmalama ben sana aldım onu," Diye diretti.

 

"Neden?" Dedim imalı bir ses ile.

 

"Hediye?" Dedi o da imalı bir ses ile.

 

"Neden?" Diye tekrarladım.

 

"Hep böyle soru sorar mıydın?"

 

"Merak etmem normal değil mi? Daha tanımıyoruz birbirimizi bana ne için araba alasın ki?"

 

"Seni tanımadığımı kim söyledi?" Dedi yarım bir gülüşle.

 

"Anlamadım?"

 

Kesin bu da eve kamera koydu. Bu ne lan gelen geçen kamera koyuyor eve.

 

Tam bu sırada Murat ile Eylül geldi. Yine sorum havada asılı kalmıştı!

 

Eylül gelip yanıma oturdu çaktırmadan sessizce konuştu, "Göktuğ gitmiş," Dedi üzgün üzgün. Benim için endişeleniyordu.

 

"Evet," Dedim son derece sakin bir ses ile.

 

"Üzüldün mü?" Dedi.

 

Tekrardan, "Evet," Dedim. Ağlayacak dereceye gelmiştim yani!

 

"Yaa kıyamam ben sana Asel," Dedi bana sıkıca sarılarak,

 

"Dur yapma valla ağlarım bak," Dedim çatallı çıkan sesimle. Hâlâ onun için ağlayacak olmama çok kızıyordum. Hâlbuki o hiç üzülmüyordu ağlamıyordu da, aksine mutluydu ama ben içimde onu unutmak için savaşlar veriyordum sonuç? Bir kutunun içine anılarımı atıp gömüyordum ama onu gördüğüm ilk anda o anılar üstüme çullanıyordu.

 

Bartu, Aras ve Cansu da gelmişti hepimiz sandalyelere oturup Barlas'ı dinledik.

 

"Merhaba arkadaşlar," Diye söze girdi, "Ben Barlas Bayhan yirmi altı yaşındayım başka anlatacağım birşey yok zaten bu bilgilerde sizin işinize yaramayacak," Dedi bilmiş bilmiş, "Göktuğ gelene kadar Asel'i yönetmekle yetkiliyim Göktuğ geldiği zamanda kalıp kalmayacağımda belli değil. Görevi nasıl planladıysanız öyle devam edelim ben bütün bilgileri biliyorum zaten."

 

Ben de konuşmaya başladım, "Şimdi topluluğa giriş yapalım ayrıca bu gece katliam gecesi birşeyler yapmalıyız."

 

Murat, "Topluluğa giriş yapın büyük ihtimalle herşeyi oradan konuşuyorlardır bilgi aldıktan sonra planlama yaparız."

 

"O zaman burada yazalım ona göre kafa kafaya verelim," Dedi Bartu.

 

"Aynen öyle," Dedi Aras Bartu'yu onaylayarak.

 

Bir müddet sonra topluluğa giriş yapmıştık. Aman budan önce bartu ile whatsapp isimlerimizi sahte isimlerimizle değiştirmiştik. Tam bu sırada herkes hararetli hararetli mesajlaşıyordu.

 

Eylül mesaj kutumuzu karşımızdaki büyük ekrana yansıttı.

 

Bulut: Bekleyin arkadaşlar topluluğumuza yeni kişiler katıldı.

 

Caner: Yeni caniler ha? Hoşuma gitti bu.

 

"Ne yazacağız?" Dedim endişeyle heyecan basmıştı

 

Cansu, "Ne yazacaksın? Merhaba diye giriş yap işte," Dedi gıcık gıcık. Gözlerimi devirdim.

 

Ahu: Merhaba.

 

Batuhan: Merhaba.

 

Emre: Selam.

 

Bulut: Herkes böyle tanışmaya başlarsa iş uzar acelemiz var bizim..

 

Ahu: Acelenizi öğrenebilir miyim?

 

Samet: Akşam katliam var.

 

Emre: Öyle mi? Bizede bahsedin o zaman bizde gelelim.

 

Bulut: Salak mı sandın sen bizi? Size güveneceğimizi mi sandın?

 

 

"Has siktir ilk dakikadan yakalanamayız ya!" Dedim dertli dertli. Herkes endişeyle suratıma bakıyordu.

Bulut: Önce bir malikanemizde buluşalım ondan sonra.

 

Emre: İyi madem. Ama katliama katılmak isterdik ne yalan söyleyeyim kan akıtmaya ihtiyacım var.

 

Ahu: Aynen öyle Emre'ye katılıyorum.

 

Mustafa: Bence şimdi malikaneye gidelim bir tanışalım ne dersin Bulut?

 

Bulut: Tamam öyle yapalım.

Ardından Bulut denen kişi konum göndermişti.

 

Herkesin suratına boş boş baktım, "Şimdi mi gideceğiz?"

 

"Anlama kıtlığın mı var Asel?" Dedi Bartu.

 

Barlas ayağa kalktı, "Madem öyle Asel senin evine gidelim."

 

Pardon?

 

"Olur."

 

Ayı dağ ayısı! Benim evime gidecekmişiz neden acaba?

 

Aras ile Bartu'da ayağa kalktı.

 

Bartu, "Tamam ben de üstümü değiştirip Aras ile gelirim," Dedi.

 

Murat, "Hepiniz deponun az ilerisinde buluşun," Dedi bizi uyararak.

 

Başımı hızla salladım. Barlas bana kolunu uzattığında boş boş baktım.

 

"Ee saatime gir nereye gideceğimizi," Dedi hafif bir gülümsemeyle.

 

Murat arkasına yaslanıp Barlas'a baktı, "Sen Asel'in evini biliyorsun?" Dedi imayla.

 

Vay şerefsiz! Aklınca bana yürüyor.

 

Barlas kafasını sağa eğdi, "Yani?" Dedi. Bu adamda kendini beğenmişlik gibi birşey vardı.

 

Aslında kendini beğenmekle haklıydı. Gözlerini kapatan siyah saçları siyahı anımsatacak siyah gözleri ve dolgun dudakları vardı. Dudağında bir pirsing'i vardı. Kulağındaki küpeleri de dikkat çekiciydi. Ama Göktuğ'un yerini kimse tutamazdı.

 

Konuşmalarını dinlemeyip kendi evime ışınlandım. Bir kaç dakika sonrada Barlas gelmişti.

 

Evime küçük bir göz atmıştı, "Tatlıymış evin," Dedi hâlâ evime bakarken.

 

"Teşekkürler. İzninle ben üstümü giyinip geliyorum."

 

Başını yavaş yavaş salladıktan sonra kendi odama gittim.

 

Dolabımı açıp üstüme siyah deri bir t-shirt aldım ardından siyah yırtmaçlı mini eteğimi de çıkarttım.

 

Üstümü giyindikten sonra saçımı at kuyruğu bağlayıp sabahki giydiğim deri ceketi giydim. Gözlüğümü ve siyah çantamı elime alıp hızlı adımlarımla içeriye gittim.

 

Barlas beni baştan aşağı süzdükten sonra, "Bunlarla üşürsün hava soğuk," Demişti ilgili bir sesle.

 

"Ben üşümem," Dedim kendimden emin bir sesle. Çünkü ben sokaklarda yırtık kıyafetlerle dolaşan bir çocukluk yaşamıştım.

 

Gözlüğümü başıma takıp dış kapıya yürüdüm sabah giydiğim botları değiştirmedim.

 

Şimdi Göktuğ olsaydı gözlüğümü alıp vermezdi ama o yoktu. Artık gözlerimi kapatmamı istemeyen Göktuğ yoktu.

 

"Hep böyle soğuk musun?" Diye sordu Barlas.

 

Soğuk değil aşığım Barlascığım sevdiğim var canım gözüm başkasını görmez kusura bakma.

 

"Yani öyleyimdir," Diye bir yalan salladım, "Takılma sen bana kırılmada. Ben çabucak duygu değişimi yaşayan bir insanım soğuk biri olsamda bir anda sıcak kanlı biri olabilirim. Modum yaşadığım olaylara bağlı."

 

"Zor zamanlar geçiriyorsun haklı buluyorum seni,"

 

"Benim hakkımda herşeyi biliyorsun diye düşünüyorum?" Dedim merdivenleri inerek.

 

"Biliyorum," Dedi hafif gülerek.

 

Dışarıya çıktığımızda dev adam yine kapıdaydı. Ve bir değişiklik vardı bir jeep yerine iki jeep vardı kapıda, hemde tıpatıp aynı model.

 

Dev adam, "Asel hanım bu Jeep'i kullanacakmışsınız Göktuğ beyin talimatı diğer Jeep'i ise sahibine geri verecekmişsiniz," Parmağıyla gösterdiği Jeep'e baktım. Neler oluyordu? Gökten araba falan mı yağıyordu bana ne?

 

Derin bir nefes verdim cebimdeki anahtarı çıkartıp Barlas'a uzattım, "Hediyen için teşekkür ederim ama kabul edemeyeceğim kadar büyük bir hediye. Sabah binmek zorunda kaldım özür dilerim."

 

Barlas anahtarı geri itti, "Lütfen sende kalsın."

 

"Hayır teşekkürler," Deyip eline tutuşturdum. Ve dev adama döndüm, "Göktuğ'a söyle kimsenin arabasına ihtiyacım yok ben kendim alırım."

 

Dev adam, "Ama Asel hanı-"

 

Lafını böldüm, "Bana aynı modelden bir araba ayarla," Diye emir verdim.

 

Pes edip, "Peki efendim," Dedi.

 

Barlas'ta pes edip, "İyi madem," Deyip Jeep'i gösterdi, "Arabama geçelim," Dedi bastıra bastıra.

 

"Geçelim," Dedim sahte bir gülüşle.

 

İkimizde arabaya binmiştik Barlas arabayı çalıştırdığı zaman Göktuğ'dan bir mesaj geldi.

 

Göktuğ: Arabayı neden kabul etmedin?

 

Asel: Neden edeyim? Hem senin kendi özel şahsi meselelerin varmış ya neden onlarla ilgilenmiyorsun da bana araba gönderiyorsun?

 

Göktuğ: Saçma sapan bir kişinin aldığı arabaya binmemen için.

 

Asel: Saçma sapan derken? İnsanları tanımadan yargılama! Senden daha iyi biri olduğu belli.

 

Göktuğ: Pardon?

 

Asel: Pardonmuş muş dağ ayısı!

 

Göktuğ: Birdaha dağ ayısı demiyorsun Asel yoksa ağzına acı biber sürerim;)

 

Asel: Çocuk mu kandırıyorsun sen? Çocuk muyum ben ha?

 

Göktuğ: Evet küçük kız çocuğusun.

 

Asel: Bir zamanlar anlattığın yalan hikaye... "Bir adam varmış yıllarca takip ettiği kız çocuğuna aşık olmuş. Çocuk dediğime bakma adamın gözünde çocuk olarak gözüküyormuş..."

 

 

Mesajımı görmüştü ama cevap vermemişti telefonu kapatıp çantama koydum.

 

"Göktuğ ile aranız bayağı iyi sanırsam," Dedi Barlas sessizliği bölerek.

 

"Aynen," Dedim 'yaa ne demezsin' der gibi.

 

"Çok dalgın gözüküyorsun deniz gözlü kız."

 

"Yorgunum fazlasıyla," Dedim bitik bir sesle.

 

"Belli oluyor."

 

Kafamı cama yaslayıp yolu izlemeye başladım. Buluştuğumuz yere kadar ikimizden de çıt çıkmamıştı.

 

Arabadan yavaşça inip Bartu'nun olduğu yere gittim. Barlas'ta yanıma geldi. Elinde airpods vardı. Yanıma yaklaşıp tokamdan tuttu, "Özür dilerim ama saçlarını açmak zorundasın kulaklıkların gözükmemeli," Dediğinde geriye çekildim ve saçımı kendim açtım, "Sorun değil," Deyip kulaklıkları alıp taktım.

 

Bartu ile deponun önüne gelmiştik.

 

"Bismillah," Deyip deponun kapısını tıklattım. Birkaç saniye sonra kıvırcık saçlı uzun boylu biri açmıştı kapıyı içeriye girdiğimizde herkes koltuklara yayılmış oturuyordu.

 

Bir oğlan ayağa kalkıp, "Şöyle oturun sonra ise sizi tanıyalım." Dedi

 

Gösterdiği yere oturduk. Bacak bacak üstüne attım. Rahat bir tavırla arkama yaslandım fakat hiç rahat değildim!

 

Kulaklıktan, "Rahatla deniz gözlü kız kalbinin sesi buraya kadar geliyor," Diye bir ses yükseldi. Hafifçe boğazımı temizledim. Böyle konuşursa bu işimiz zor!

 

Başları olduğunu düşündüğüm kişi konuşmaya başladı, "Evet tanıtın kendinizi önce sen mavi gözlü kız ismin ne ve ne için buradasın?"

 

Neden benim gözlerim mavi? Ayrıca ben ne için burada olabilirim ot kafalı!

 

Kulaklıktan tekrardan ses geldi, "Kandan ve birine zarar vermekten hoşlandığını ve bunu fark ettiğini söyle son olaydan sonra buraya gelmenin mantıklı olduğunu söyle, " Diye bir emir yükseldi.

 

"Ben Ahu Çağlayan on dokuz yaşındayım. Önceden kandan ve birine zarar vermekten hoşlandığımı fark ettim. Hele ki kan dökerken gelen o mutluluk hissini açıklayamam. Son yaşanan olayı görünce buraya gelmeyi planladım buranın bana iyi geleceğini düşündüm çünkü burada fazlasıyla kan dökülüyor."

 

"Sana nasıl inanabiliriz? Hadi içimize sızan biriysen?"

 

Anladı mı?! Anlama lütfen.

 

Kulaklıktan tekrar ses geldi, "Bunu kanıtlayabileceğini söyle," Dedi.

 

"Kanıtlayabilirim," Dedim hızlıca.

 

Allah kahretsin çok fena bittim ben! Hadi önüme birini koyup doğra bunu derlerse ne bok yiyeceğim?! Bartu'nun bana olan bakışlarını görünce tedirginlikle bakışlarımı ona çevirdim ve gülümsedim.

 

Başları olduğunu düşündüğüm kişi başıyla bir hareket yapınca içlerinden biri kalkıp başka bir yere gitti. Allah'ım lütfen bana birini doğratmasınlar.

 

Sarı saçlı mavi gözlü biri elinde bir kuş ile geldi.

 

Donup kalmıştım alık alık kuşa bakıyordum. Ben nasıl yapacaktım bunu? Yapamazdım ki...

 

Sarı çocuk kuşu bana uzattı ardından cebinden bir bıçak çıkardı. Bir bana uzattığı bıçağa bir kuşa birde karşımdaki oğlana bakıyordum. Korktuğumu çaktırmadan kuşu aldım.

 

Kulaklıktan, "Şimdi kapıya vurup kaçacağız ardından hızlı bir şekilde kapıyı açacağız kuşu elinden sal bırak kaçsın gitsin onlara ise korktuğunu bu yüzden bıraktığını söyle," Dedi Barlas. Ardından kapıya vuruldu. Yerimde sıçradım ve elimdeki kuşu saldım. Ardından kapı açıldı ve kuş kapıya doğru uçmaya başladı.

 

"Ne oluyor lan?" Diye sesler yükseliyordu. Rahat bir şekilde nefesimi saldım.

 

Yalancıktan üzgün bir ses ile, "Aaa! Kuş kaçtı ee ne yapacağım?" Dedim hepsinin yüzüne tek tek bakarak. Dışarıya biri çıkmış kimsenin olmadığını gördükten sonra tekrar içeriye girip kapıyı kapatmıştı, "Bu işte bir terslik var abi araştırmalıyız bunu," Demişti

 

Başları olduğu düşündüğüm kişi, "Tamam boşver," Dedi eliyle Bartu'yu gösterdi, "Sen tanıt kendini," Dedi.

 

"Ben Emre Çağlayan yirmi yaşındayım Ahu ile kardeşiz. Zengin bir ailede büyüdük fakat sevgi görmedik sevgi görmediğimizden dolayı kalpsiz biri olduk herkese herşeye zarar verdik. Bu sırada yaptığımız şeyler benimde hoşuma gitmeye başlamıştı. Heleki o acı çığlıklar sebepsiz yere hoşuma gidiyordu. Birgün Ahu gelip böyle bir topluluk var katılalım dedi ben de denemek adına geldim."

 

Karşımızdaki adam arkasına yaslandı, "Size güvendim ama eğerki güvencimi boşa çıkarırsanız yeminim olsun ki sizi liğme liğme doğrayıp ailenize etinizi satarım,"

 

Minik bir öğürme isteği geldiğinde hızla geri ittim.

 

"Lan!" Dedi kumral kehribar gözlü biri elindeki telefona şaşkın şaşkın bakıyordu, "Bugün geceki olacak katliamı öğrenen yetkililer her tarafa dağıldılar İstanbul'un her bir caddesine ve sokağına dikildiler. Ve katliama dur dediler," Diyerek çıkan haberi okudu.

 

Yalancıktan, "Has siktir ya! Nasıl olur böyle birşey? Ne yapacağız ben bunun heyecanını yaşıyordum!"

 

"Sakin ol güzellik," Dedi esmer tenli alnını kaplayan siyah saçlı adam. Yaklaşık yirmi beş yirmi altı yaşlarındaydı.

 

Dudaklarımı büzdüm, "Nasıl sakin olayım yaşanan olaya bak! Nereden gitti bu haber onlara?"

 

Sarı çocuk sinirle, "Heryerden gitmiş olabilir bizim gerizekalılar her yerde acık açık yazıyor," Dedi.

 

Esmer adam, "Önemli bir konu değil üstüne düşmeyin başka bir gün olur haberleri olmadığı bir gün, sabah kalktıklarında en azından sürpriz yapmış oluruz," Dedi bakışları hâlâ benim üzerimdeyken.

 

Bartu konuya sonunda dahil oldu, "Yapamaz mıyız katliam? Yakalanır mıyız?"

 

Başları olduğunu düşündüğüm kişi, "Bugün olmaz. Şimdi bu salaklar cidden her yere dağılmıştır başka bir güne ayarlayalım ve hiçbir yerde söylemeyelim."

 

Herkes onaylayan mırıltılar çıkardı.

 

Kulaklıktan bir ses daha yükseldi, "Şimdi seni arayacağım bozuntuya verme babanın aradığını söyle."

 

Telefonum çalmaya başlayınca yanlarından kalkıp biraz ötelerine gittim.

 

"Efendim baba?" Dedim, Barlas ise, "Telefonu kapattıktan sonra çıkın oradan," Dedi, "Tamam baba," Deyip aramayı kapattım.

 

Yanlarına giderken, "Eğer sizin için bir sorun olmazsa bizim gitmemiz gerekiyor."

 

"Gidebilirsiniz," Dedi başları olduğunu düşündüğüm kişi.

 

Çantamı alırken, "İsminizi öğrenebilir miyim?" Diye sordum.

 

"Bulut," Dedi uzatmadan.

 

Bazı kişiler deponun başka odalarına gittiler içeride onlardan dört kişi kaldı.

 

"Senin," Dedim parmağımla sarı çocuğu gösterirken.

 

"Samet," Dedi tatlı birine benziyordu ama dış görünüşe aldanmamak gerekiyordu sonuçta cani biri olduğunu anlamamak zor değildi. Hafifçe tebessüm ettim ve esmer adama döndüm.

 

"Peki seniin," Dedim harfleri uzatarak. Adamın huyuna gitmeye çalışıyordum anladığım kadarıyla bana ilgili davranacaktı. Bunun sonu inşallah beni öldürmeye gitmezdi.

 

"Batuhan tanıştığıma memnun oldum küçük hanım."

 

"Ben de Batuhan bey, tanıştığıma memnun oldum," Dedim göz kırparak.

 

Kıvırcık saçlı oğlana döndüm, "Senin adın?" Dedim.

 

"Neden herkesin ismini soruyorsun?" Dedi imayla.

 

"Sence? Size nasıl hitap etmemi bekliyorsun? Yani bana kalırsan," Samet'i gösterdim, "Ona sarı çocuk," Bulut'u gösterdim, "Ona başkan," Batuhan'ı gösterdim, "Ona Esmer adam," Ve son olarak kıvırcık oğlanı gösterdim, "Sanada kıvırcık derdim," Dedim.

 

"Sana güvenmemek mümkün değil psikopat olduğun buradan belli."

 

"İsmin?" Diye sordum tatlı tatlı.

 

"Mustafa," Başımı aşağı yukarı salladım. Ardından Bartu ayağa kalktı, "Haydi Ahu gidelim," Dedi.

 

Bulut, "Dur bakalım Bartu bey sana soracağım birşey var," Dedi.

 

Ben ortamdan kaçmak adına duvarda asılı olan aynaya ilerledim. Saçımla uğraşıyor gibi yapıp kalbimi dizginlemeye çalışıyordum.

 

Yanımda yüzüme vuran ılık bir nefes hissetiğim de korkuyla yan tarafıma döndüm.

 

"Korkuttum mu?" Diye sordu Batuhan.

 

Uzak dur sen bundan bizde doğranmayalım.

 

Görevimiz için yakın durmalıyız iç ses.

 

"Ah evet," Dedim elimi kalbime götürdüm.

 

"Neden buradasın?" Dedi ifadesiz bir ifadeyle.

 

"Söylemiştim," Dedim hafif bir tebessümle.

 

"Burada seni yaşatmazlar," Dedi ve, "Ahu Çağlayan," Diyerek ismimi ve soy ismimi bastırarak söylemişti.

 

"Yaşatmazlar derken?" Dedim. Sanki o yaşatacaktı!

 

"Ben de yaşatmam," Dedi ürkütücü bir gülümsemeyle, "Ama," Dedi elini saçlarıma daldırdı, "İlk önce bir şeyler yaşayabiliriz."

 

Tam konuşacağım sırada Bartu yanımıda geldi, "Haydi Ahu gidelim," Demişti.

 

Batuhan önümden çekildi. Bartu ile dışarıya çıktık.

 

"Lan sen ölmek mi istiyorsun?" Diye bana kızdı Bartu depodan çıkar çıkmaz.

 

Anlamayan bakışlar attım, "Ne?" Dedim saf saf.

 

"Ne yanaşıyorsun oğlana gerizekalı?"

 

"Sensin gerizekalı! Oğlana yanaşarak birşeyler yapmaya çalışıyorum işte," Dedim sinirle.

 

"Ne yapmak istiyorsun acaba Asel salağı?"

 

"Of Bartu uzatma belki işimize yarar."

 

Kulaklıktan Barlas'ın sesi geldi, "Nasıl işimize yarayacak deniz gözlü kız? Oğlan seni öldürmekten bahsetti," Dedi.

 

"Merak etme birşey olmayacak," Dedim kendimden emin bir ses ile.

 

Arabalarımızın olduğu yere geldik.

 

Murat yanımıza gelip, "İçinizde harbi psikopat biri yatıyormuş," Dedi gülerek.

 

Küçük bir kahkaha attım ardından herkes arabalarına bindi.

 

"Güzel iş çıkardınız," Dedi Barlas.

 

Merak ettiğim soruyu sordum, "Kapıyı nasıl açıp kaçtınız?" Dedim.

 

"Meslek sırrı çok kolaydı," Dedi övünen bir ses ile.

 

Hafifçe gülümsedim. Çantamdan telefonu çıkarıp saat'e baktım 13.10'u gösteriyordu. Tekrardan çantama koyacağım sırada duraksadım.

 

İçimden bir ses Göktuğ'a mesaj at diyordu ama bir tarafım ise saçmalama senin gururun yok mu? Diyordu ama kendimi bastıramadım içimdeki duyguları susturamadım.

 

Kalbimi dinledim...

 

Asel: Ne haber? Şahsi meseleni hallettin mi?

 

 

Göktuğ'a mesaj attığımda interneti kapalıydı. Nasıldı acaba? Ne yapıyordu şuan? Özel meselesi ney- özel meselesi... Merve... Kahretsin özel meselesi babasının intikamını almaktı bu nasıl şimdi gelirdi aklıma? Bu çok tehlikeliydi ve ona bir zarar gelebilirdi...

 

O tek başınaydı yanında kimse yoktu kimse yardım etmiyordu.

 

Tekrardan Göktuğ'un mesaj kutusuna girdim.

 

Asel: Göktuğ, özel meselen Merve ile ilgili miydi? Şuan babanın intikamını almak için mi uğraşıyorsun? Ama çok zordur Göktuğ tek başına çok zor olur.

 

Yapma Asel yapma... O seni önemsemiyor neden onu düşünüyorsun hâlâ? Seni terslerse ne yapacaksın? Üzüleceksin çok üzüleceksin Asel. Yapma artık bunu kendine yeni bir hayat kur etrafında dönen kişilere bak. Sadece Göktuğ yok senin etrafında en önemlisi Barlas var.

 

 

Saçmalama iç ses. Benim gözüm Göktuğ'dan başkasını görür mü? Görmez! Barlas bir hiç benim için.

 

"Ne düşünüyorsun?" Dedi meraklı bir ses ile Barlas.

 

"Hiç," Dedim anında.

 

"Hiç öyle mi? Emin misin?" Dedi tek kaşını kaldırarak.

 

"Eminim," Dedim hafif bir gülümsemeyle.

 

Barlas beni eve bırakmıştı üstüme rahat birşeyler giyip koltuğuma yatıp saatlerce televizyon izlemiştim.

 

Bir aşk filmi oğlan kıza aşıktı ve kızı kendine aşık ediyordu sonra ise kızı yüz üstü bırakıp gidiyordu. Yıllar sonra kızın karşısına çıkıp kızı öldürüyordu.

 

Hüngür hüngür ağlarken sinirle televizyonu kapattım. Göktuğ'da hâlâ mesajıma cevap vermemişti. Saat 20.35'i gösteriyordu aradan saatler geçmişti. Daha çok ağlamaya başladım yastığa yüzümü gömerek.

 

Kapım tıklatılmaya başlayınca gözlerimi silip kapıya doğru yürüdüm. Önce delikten kimin olduğuna baktım. Eylül, Murat ve Bartu gelmişti. Yavaşça kapıyı açtım.

 

"Hoşgeldiniz," Niye geldiniz? Demek istemiştim ama diyememiştim.

 

"Hoşbulduk," Dedi Eylül harfleri uzatarak sonra elindeki poşeti salladı. Sertçe yutkundum, "Senin neşeni yerine getirmeye geldik bebişim." Dedi.

 

Hepsi içeriye geçerken benim dikkatimi çeken tek şey Eylül'ün elindeki poşette olan içki şişeleriydi. Derin bir nefes verip konuşmaya başladım, "Eylül elindeki şişeleri çöpe atabilir misin?" Dedim. Benim gözümde o şişeler çöpü hak ediyordu.

 

"Ne-neden?" Dedi Eylül şaşırmış bir şekilde.

 

"Evimde böyle bir şeyi kabul edemem," Dedim.

 

Eylül aynı 'yok artık bu ne ki? Sen sanırsın bomba var elimde,' der gibi bir bakış attı. Bartu başıyla bir işaret yaptıktan sonra Eylül, "Atayım tabii çöp kovası nerede?" Diye sordu hâlâ affalamış sesiyle.

 

Tezgâhı gösterdim, "Musluğun altındaki dolabın içinde," Dedim. Eylül mutfağa giderken Murat'ta bana döndü, "Geldiğimize mutlu olmadın sanırım?" Dedi tek kaşını kaldırırken.

 

Gözlerimi büyüttüm, "Ne alaka Murat? Tabii ki de mutlu oldum."

 

Araya Bartu girdi, "Ağladın mı kız sen?" De çenemden tutup başımı sağa sola çevirerek.

 

"Hı," Diye saçma bir cevap verdim.

 

Eylül mutfaktan koşarak geldi, "Sebep?" Diye bağırdı sonra düşünür gibi yaptı, "Dur tahmin edeyim Göktuğ yüzünden ağlıyorsun?" Dedi.

 

Eylül'e dikkatli bir şekilde baktım. Uzun süre önce dökülmeye başlayan saçları şimdi tek tük kalmıştı onu böyle görünce içimde bir şeyler kopmuştu.

 

Gözümün önünde parmağını şıklattı, "Kız Asel nereye daldın?" Dedi.

 

"Bir yere değil," Diye bir yalan uydurdum, "Ayakta kaldınız oturun," Dedim kendimde koltuğa otururken.

 

Murat konudan bağımsız bir şey söyledi, "Asel gruba mesaj atmayı unutma ve birde tabii Barlas'ı almayı," Dediğinde tamamen bunları unuttuğumu fark ettim. Kafam başka yerlerdeydi.

 

"Ne hakkında yazayım?" Diye sordum.

 

"Görevin tamamlandığı hakkında, en kısa zamanda yine depoya gitmek zorundasınız. Bunları şimdi burada konuşmayalım kendini ne zaman iyi hissedersen toplantı alanında buluşup orada konuşalım," Dedi.

 

Başımı ağır ağır sallamakla yetinmiştim.

 

Eylül tekrardan bağırarak ayağa kalktı, "Of! Bu böyle olmaz senin neşeni yerine getirmeliyiz," Dedikten sonra çantasından küçük bir hapörler çıkarmıştı. Ardından telefonuyla bir şeyler yapıp en sevdiğim şarkılardan birini açmıştı.

 

"Aaa!" Dedim mutlulukla. Huzurla şarkıyı dinleyip, "En sevdiğim şarkılardan biri," Diye mırıldandım.

 

Gözlerimi kapatıp sessizce şarkıyı mırıldandım, "Bugün sen çok gençsin, yavrum"

 

Bir görüntü.

 

"Ya amaçları beni size karşı kullanmak değilse? Ya gerçekten beni öldürmek istiyorlarsa?"

 

"Böyle birşey olmayacak olsa bile ben izin vermem."

 

Daha çok kısılan sesimle şarkıya tekrar eşlik ettim, "Hayat ümit, neşe dolu"

 

Bir görüntü daha.

 

Elimde kitap buketi ve kulağıma ulaşan etkileyici o ses, "Kalbini nasıl kazanacağımı çok iyi biliyorum."

 

Hepimiz şarkıya eşlik etmeye başladık, "Mutlu günler vadediyor...Sana yıllar ömür boyu... "

 

Ve bir görüntü daha...

 

Ben seni her zaman koruyacağım. Her zaman arkanda bir gölge olarak seni takip edeceğim."

 

Hem ağlayarak hemde gülerek şarkının en sevdiğim kısmını bağıra bağıra söyledim, "Ne yalnızlık ne de yalan...Üzmesin seni."

 

Eylül yanıma gelip kollarını bedenime sardı, "Ağla diye açmadık şarkıyı cüce."

 

"Özledin mi?" Dedi Murat acı çeker gibi.

 

Başımı salladım, "Özledim... Galiba."

 

Bartu telefonu eline alıp Barış Manço'nun Kara Sevda adlı şarkısını açtı.

 

"Unut o zaman," Dedi Bartu ardından ellerimden tutup beni ayağa kaldırdı.

 

"Ya ben bu şarkıyı da çok severim neden benim sevdiğim şarkıları açıyorsunuz?" Dedim gözyaşlarımı silerken.

 

Murat, "Bu işin sahibinden öğrendik sevdiğin şarkıları."

 

"Bu işin sahi-" Daha bir şey söyleyemeden Bartu'nun bağırarak söylediği şarkı sözümü böldü.

 

"Nasıl anlatsam bilemiyorum, içim içime sığmıyor

O deli dolu, neşe dolu kişi ben değilim sanki."

 

Arkadan ben de, "Sanki, sanki," Diye eşlik ettim.

 

"Dışarısı buz gibi lapa lapa kar var, benim içim yanıyor...

Eksi kırk derece soğuk suda bile yüzerim inan ki."

 

"İnan ki, inan ki," Diye tekrarladım

 

Zıplayarak şarkıya eşlik ettiğimde Eylül'ün bizi videoya aldığını daha yeni fark ediyordum. Kamerayı kendine çevirip o da zıplama başladı, "Kara sevda, kara sevda dedikleri daha ne olabilir ki?" Kameraya eğildim, "Kara sevda, kara sevda," Gelecek kısmı vurgulaya vurgulaya söyledim, "Seni benden kim ayırabilir ki?"

 

Bütün şarkıyı hoplaya zıplaya tamamlamıştık yeri gelmiş değişik hareketler yapmış yeri gelmiş şarkıya uygun danslar uydurmuştuk.

 

Eylül kamerayı kapattığında yüzünü ekşitip kendini koltuğa attı. Yüzünü yellemeye başladı Murat hızla Eylül'ün yanına gittiğinde neler olduğunu anlamaya çalıştım, "Ağrıların mı başladı çimen gözlüm?" Dedi dökülen saçlarını geriye atarken.

 

"Biraz," Dedi Eylül zar zor.

 

Ben hissetmiştim ayakta da zor durmuştu bazen elini benim koluma atmıştı ama asla durmamıştı sırf benim iyi olabilmem için. Hızla yanına gidip oturdum.

 

"İyi misin?" Dedim yüzünü avuçlarımın arasına alarak.

 

"İyiyim bir sorun yok," Dedi sahte bir gülüşle.

 

"Neden bu kadar çok hareket etmene izin verdim ki?" Diye kendime kızdım.

 

"İyiyim diyorum Asel yok bir şeyim. Kendine kızma. Bartu ver bakayım şimdi sıra benim sevdiğim şarkıda," Dedi güçlü durmaya çalışarak.

 

Telefonu eline aldığında hâlâ ağrı çektiği yüzünden belli oluyordu. Bakışlarım Murat'a kaydı içi yanıyordu, kalbi acıyordu hissediyordum.

 

Hapörlerden "Elleri ellerime," Diye bir ses yükseldi fakat şarkı buradan başlamıyordu, "Neden ileriye sardın?" Diye sordum Eylül'e, "Ben hep buradan dinlemeye başlarım," Diye yanıtladı beni.

Evet biz saçma sapan arkadaşlardık. Bir şarkı bitmeden diğer şarkıya geçerdik.

"Gözleri gözlerime

Saçları saçlarıma, karışan

Bir sen olsan ,"Diye bağırdı Bartu tam bu sırada kapım çalındı. Müziği durdurduklarında ayağa kalktım.

 

"Birini mi bekliyordun?" Diye sordu Murat. Başımı her iki yana hayır der gibi salladım ardından kapıya ilerledim. Delikten baktığımda karşımızdaki Rafet amcanın olduğunu gördüm. Kapıyı yavaşça açtım. Açar açmaz, "Kızım bu ne ses? Kulaklarım sağır olacak," Diye bağırdı. İşin absürt olan hâli ise Rafet amcanın zaten sağır oluşuydu.

 

"Rafet amca," Diye bağırdım duyması için. Bartu, Eylül ve Murat'ta yanıma gelmişti, "Sen duyamıyorsun ki? Sesi nasıl duydun?" Diye tekrardan bağırdım.

 

Rafet amca bastonunu yere vurdu, "Demek ki o kadar çok ses çıkarıyorsunuz ki ben bile duydum!" Bastonu yere vurmasıyla irkildim. Adam haklıydı vallahi.

 

"Kusura bakma Rafet amca," Diye tekrardan bağırdım. Ondan sonra ise en alt kattaki Feride ablada geldi merdivenleri çıkarken konuşmaya başladı, "Kızım bu ne ses?! Eve gelir gelmez apartmanı başımıza yıktın."

 

Kollarımı birbirime bağladım, "Aaa yeter ama! Bir kereliğine mahsus ses yaptım onuda başıma kalktınız. Gidin haydi evinize," Diye tavuk kovalar gibi elimle kovaladım.

 

"Edepsize bak edepsize!" Diye bağırdı Rafet amca.

 

"Ne edepsizi be?!" Diye çirkefliğimi takındım zaten moralim sıfırdı, "Sensin edepsiz! Feride ablaya olan bakışlarına bak bir ayağın çukurda kadına yan gözle bakıyorsun. Tabii bulmuşsun kocası ölmüş kadını," Dediğimde Feride abla üstüme çullandı, "Ne diyorsun sen kız ağzını topla valla elimde kalırsın," Dedi yandan yandan Feride ablaya baktım, "Sen hiç konuşma Feride abla sende boş değilsin valla seninde bakışlarını gördüm cilveli cilveli. Öleceksiniz haberiniz yok."

 

Yukarıya çıkan ve aşağıya inen merdivenlerde olan tüm apartman ahalisine şaşkın şaşkın baktım. Beklemediğim bir anda Feride abla saçlarıma yapıştı tüm apartman bir ağızdan, "Aaa!" Diye bağırdı.

 

"Ay! Hoşt bırak," Diye saçımı kurtarmaya çalıştım. Murat araya girip Feride ablayı uzaklaştırdı.

 

"Sen kendine bak çirkef!" Diye bağırdı Feride abla, "Evinde tanıdık olmayan bir sürü erkek var," Dediği sırada tüm sinirlerim hoplamıştı. Feride ablanın yakasına yapıştığımda büyük bir güç ile Rafet amcanın üstüne uçmuştu ve ikisi aynı anda duvara yapışmıştı ellerim havada asılı kalmıştı hâlbuki daha hiçbirşey yapmamıştım. Tüm apartman ahalisiyle bakışlarımız birleştiğinde içeriye girip hızla kapıyı kapattım.

 

Bartu, "Ne yaptın kızım sen? Yaşlı başlı insanlar onlar!" Diye kızdı bana.

 

"Ben birşey yapmadım ki," Diye inkâr ettim.

 

"O birşey yapmadı," Dedi Murat, "Sinirlendiği için özel güçleri devreye girdi gösteremediği sinirini özel güçleri gösterdi."

 

"Vay benim başıma gelenler," Diye yakındım.

 

İlerleyen saatlerde hepsi evlerine gitmişti ben ise evde tek başıma kalmıştım. Yapacak birşey bulamadığımdan dolayı yatağıma ilerledim ve o gün eski evimden Göktuğ'un bana aldığı kitaplardan birini çantama atmıştım. Çantamdan kitabı çıkarıp okumaya başladım.

 

Yazardan

 

Göktuğ Murat'tan gelen videoyu yüzündeki gülümseme eşliğinde izliyordu. Asel'in en sevdiği şarkılardan birini açmış delice dans ediyorlardı ama dikkatini çeken tek şey Asel'di. "Seni benden kim ayırabilir ki?" Dediği kısımda içinde birşeyler kopmuştu vurgulayarak söylemişti belkide bilerek...

 

Telefonu hızla kapatıp yanına koydu. Kalbi acıyordu onun o saçlarına dokunamamak gözlerine uzun uzun bakamamak kalbini acıtıyordu. Ama herşey onun iyiliği içindi.

 

Saatine baktı 02.02'yi gösteriyordu evine yeni gelebilmişti çünkü Merve ile uğraşıyordu. Merve ve Aslı Asel'e yanaşmaya çalışıyorlardı ama Göktuğ ona bir zarar gelmemesini her seferinde engelliyordu.

 

Bir yandan da dokuz ekim akşamını bekliyordu. O gün büyük gündü çünkü Merve'nin babası Cem Çevik ile bir yemeği vardı o gece Cem'in son gecesi olacaktı. Büyük bir operasyon vardı.

 

Asel'den gelen mesaja baktı ve cevap verdi.

 

Göktuğ: İyiyim Asel Kılıç senden ne haber?

 

Göktuğ: Beni hâlâ önemsiyor musun gerçekten? Neden Asel? Unut beni ben seni önemsemiyorum çünkü, boşu boşuna canını yakıyorsun.

 

 

Zorla yazdığı mesajlara karşılık kalbi tekledi. Asel'den daha çok acı çekiyordu ama yapacak birşey yoktu.

 

Murat'ın dediği kafasına yatıyordu Asel Göktuğ'dan ayrı kaldığı sürece aslında başına daha çok şey geliyordu ama artık herşey için çok geçti Asel'i yavaş yavaş kendinden uzaklaştırıyordu.

 

Bütün aşklar can yakardı...

Bölüm : 30.11.2024 22:56 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...