
Göktuğ nereden bilebilirdi ki başka bir evrende sevdiği kadını öldürdüğünü?
Kütüphaneden çıkıp arabamın yanına ilerledim. Arkamdan biri, "Bekle!" diye bağırdı. Sesin geldiği yöne döndüğümde yine o adamı gördüm; elindeki kitapla yanıma geliyordu. "Al," dedi, elindeki kitabı bana uzattı. İkimiz de yağmurun altında ıslanıyorduk. Elinde tuttuğu kitabı bana uzatan adam, kitaplardan fırlamış gibiydi; sanki bir kitap sahnesindeydik.
Gözlerimi kısıp karşımdaki adama bakıyordum. "Sen okumayacak mısın?"
Omuz silkti, "Benim tarzım bir kitap değilmiş."
Elindeki kitabı çekip aldım. "Bir daha görüşmemek üzere, kalpsiz adam."
"Kalpsiz adam?" diye tekrarladığında birkaç dakika kendimi sorguladım; kalpsiz adam nereden çıkmıştı?
"İyi günler," dedim. Alelacele arabama bindim; hâlâ neden kalpsiz adam dediğimi sorguluyordum, bir an dudaklarımdan kaçmıştı. Elimdeki kitabı inceledim, ardından sayfalarını karıştırdım. Sayfaların arasına sıkıştırılmış kağıdı aldım ve üzerine yazılanı okudum.
"Bu notu okuyan okyanus gözlü kadın... Seni tanımak isterim. Kütüphanede seni bekliyor olacağım."
~Bir garip adam~
Bir garip adam... İyiymiş. Arabayı çalıştırıp evin yolunu tuttum. Yol boyunca ne yapıp yapmayacağıma karar vermeye çalışıyordum fakat karar veremiyordum.
Eve geldiğimde ilk gittiğim yer babamın yanı olmuştu. Odaların hiçbirinde olmadığını fark ettiğimde çalışma odasına gittim; yine çalışma masasının başında çizim yapıyordu.
Çalışma masasının önünde bulunan koltuğa attım kendimi; elimde bir garip adamın verdiği kitap vardı. Babam, bende bir gariplik olduğunu fark etmiş gibi çizimini bırakıp arkasına yaslandı. "Dökül bakalım, Asel Kılıç?" Soyadımı kullandığı için gülümsedim; soyadımı çok seviyordum.
"Bir adam ile karşılaştım," dedim. Babama döndüğümde gözlerini kısarak bana bakıyordu; beni başka hiçbir erkek ile paylaşmak istemezdi çünkü ben onun ilk göz nuruydum... "İlk önce benim okuyacağım kitabı aldı, sonra benim oturduğum masaya oturdu. O kitabı okurken ben de şarkı dinliyordum ama uyuya kalmışım. Kulaklığımın diğer ucunu alıp kulağına takmış ve o da uyumuş. Uyandığımda sinirle oradan ayrıldım ama peşimden gelip kitabı bana verdi ve kitabın içine bir not bırakmış," dedim. Kitabın arasından notu çıkartıp babama uzattım. Babam notu alıp okumaya başladı.
Histerik bir kahkaha attı. "Bir garip adam mı? Olmaz bundan."
Sinirli bir şekilde babama baktım. "Kıskanma!"
"Seni ne kıskanacağım? Cadının tekisin, en azından kurtulurum senden," dedi. Konuşurken sesi titriyordu; sanki gözleri de dolmuştu. Ne zaman bu evden bir gün uçup gideceğime dair bir konu açılsa hep gözleri dolardı. Ben de her zaman ona şunu söylerdim: "Evimizin hemen yanından bir ev tutacağım, babacığım." Dediğim söz ile gülümsedi. "Ama bana şimdi yardımcı ol baba," diye yakındım. "Ne yapacağım ben?"
"Nasıl biri bu bir garip adam?"
"Çok yakışıklı," dedim hiç çekinmeden. "Biraz gıcık biri gibi, çok hoş bir görüntüsü var."
"Tamam kızım, anladık adam yakışıklı," dediğinde babama yandan bir bakış attım. "Senden yakışıklı değil, babacığım orası kesin," dedim. Alttan alttan gülümsedi.
"Gitmek istiyor musun kütüphaneye?"
"Adamın dışı iyi fakat içini bilemiyorum..."
"Bunu da o kütüphaneye giderek öğrenebilirsin."
"Gitmeli miyim sence baba?"
"Bu tamamen senin isteğine bağlı, kızım."
2 Haziran
Dün kütüphaneye gidip gitmeme konusunda çok düşünmüştüm ve gitme kararı almıştım; içten içe o adama karşı yakın hissediyordum. Garip bir şekilde onu tanımak istiyordum.
Babam ve Çiğdem erkenden evden çıkmışlardı. Çiğdem okula giderken babam da işe gitmişti. Annem ile ben de kahvaltımızı yapmıştık. "Ben çıkıyorum anne," dedim ve annemin yanağına uzun bir öpücük bıraktım.
"Nereye gidiyorsun?"
"Kütüphaneye."
"Gizemli çocuğu mu görmeye gidiyorsun?"
"Babam hemen söyledi mi sana?" Babam kendince sır olmayan şeyleri anneme söylerdi.
"Bana söylemeyecek de kime söyleyecek?" Yanıma gelip kolunu omzuma attı, çapkınca göz kırptı. "Nasıl biri bu çocuk?"
"Ultra gıcık ama bir o kadar da yakışıklı. Dışı beni kendine çekti ama içini bilmiyorum."
Yanağımdan makas aldı. "Beni habersiz bırakma."
Yanağına sulu bir öpücük bıraktım. "Bırakmam."
Arabama binip kütüphanenin yolunu tuttum. Dışarıya çıkmadan önce odama gidip bir polisiye kitabı almıştım; şu an yan koltukta duruyordu. Birkaç saniye kitapla bakıştım; bu kitabı ona verecektim. Kendisi benim okumak istediğim kitabı beğenmemişti. Ondan aldığım enerjiye göre polisiye kitaplarını okuduğunu düşünüyordum. Kütüphanenin önünde durduğumda kalbimde bir kıpırtı oluşmuştu. Kitabı alıp arabadan indim.
Kütüphaneye girdiğimde dün oturduğum masada oturuyordu. İlk girdiğim an bakışlarını bana çevirmişti. Elimde tuttuğum kitabı haberim olmadan sıkıyordum. Kapının önünde durmayı bırakıp masaya doğru ilerledim. Kendime bir sandalye çekip karşısına oturdum; elimde tuttuğum kitabı masaya koydum, terleyen ellerimi birbirine kenetledim.
"Demek sen de beni merak ediyorsun," dedi, arkasına yaslandı.
Ben de onun gibi arkama yaslandım. "Sen neden beni merak ediyorsun?"
Kafasını omzuna doğru eğdi. "Açıkçası gözlerinin etkisine kapıldım; böyle güzel gözlü bir kadını merak etmemek elde değil."
"Anladığım kadarıyla çapkın birisiniz," dedim, kollarımı göğsümde birleştirerek.
Yüzündeki gülümseme silindi; önce gözlerini tavana dikti, sonra gözlerime baktı. "Sadece sana özel."
"Efendim?" Gözleri beni yıllardır tanıyormuşçasına bakıyordu; sözleri kalp ısıtıcıydı.
Kollarını masaya yaslayıp önümdeki kitabı işaret etti. "Bu ne için?"
"Senin için," dedim. Kitabı masanın üzerinde sürüyüp önüne getirdim. Sadece kitap değil, içinde bir de not vardı.
"En iyi polisiye kitabı," dedi, kitabı eline alıp incelemeye başladı. "Kuzuların Sessizliği," diyerek kitabın adını okudu. "Küçükken okumuştum fakat yarıda bırakmıştım."
"Neden?"
"O zamanlar sıkıcı gelmişti ama şimdi okumak için can atıyorum."
Yanağımı elime yasladım. "Ben hiç okumadım," dedim. Kitabı satın almıştım fakat hiç okumaya yeltenmemiştim.
"Senin tarzın bir kitap olduğunu düşünmüyorum."
"Nasıl kitaplar okuduğumu nereden biliyorsun?"
Omuz silkti. "Öyle hissettim."
Ellerimi birbirine kenetledim. "Evet, bir garip adam; ismin nedir?"
"Bir oyun oynayalım mı seninle?"
Tek kaşımı kaldırdım. "Ne oyunu?"
"Her gün buraya gelelim ve sırayla birbirimize kitap getirelim. Bu kitapların içine notlar koyalım; bu notlarla birbirimizi tanıyalım."
Keyifle arkama yaslandım. "Anlaştık, kalpsiz adam."
"Bir kalbim olduğunu yakında öğreneceksin," dedi, göz kırptı ve masadan kalktı.
Gülümsediğimi hissettiğimde hemen her zamanki ciddiyetimi takındım.
Bir kafede oturmuş, Asmin ile kahve içiyorduk.
"Okul değil, ailem beni çok zorluyor," diye dert yanıyordu.
"Edinmek istediğin mesleğin çok iyi bir meslek olduğunu neden anlamıyorlar?"
"Neden anlasınlar? Onların istediği mesleği okumalıydım ama okumadım, bu yüzden beni hiçbir zaman anlamayacaklar," kahvesinden bir yudum aldı, "Zaten ne zaman anladılar da şimdi anlasınlar?"
Asmin ile ortaokuldan beri tanışıyorduk; o zamandan bu zamana kadar aramıza hiç soğukluk girmemişti. O okumaya devam ediyordu çünkü edinmek istediği meslek biraz uğraştırıcıydı.
Manzarayı izlerken konuşmaya başladım, "Biri ile tanıştım," dedim. Asmin konuşmamı bekledi, "Daha doğrusu, tanışamadık; birbirimize kitap verip içlerine not koyarak birbirimizi tanıyacağız."
"Ne?" Kocaman gülümsüyordu; bu çok garibime gitmişti çünkü Asmin kolay kolay gülümsemezdi, kendisi oldukça ciddi biriydi. "Senin adına çok sevindim; benim için saçma bir şey ama sen seversin böyle şeyleri."
Yüzümü buruşturdum, "Saçma mı?"
"Bana göre saçma; bilirsin, bana bir erkek ile tanışmakta saçma geliyor."
"Bu senin geçmişteki travmalarından kaynaklı."
Boğazını temizledi ve konuyu değiştirdi, "Bu kişi hayatının aşkı olabilir; hep böyle bir hayal kurardın çünkü."
"Hayatımın aşkı olabilir..."
Göktuğ'dan
Eve geldiğimde ilk işim, okyanus gözlü kadının bana verdiği kitabı okumak oldu; fakat kitabın içinde bir notun olduğunu fark ettim.
"Kimsin sen, kalpsiz adam? Seni tanımak mı istiyorum yoksa... Boşvermek mi istiyorum, bilmiyorum."
~Okyanus gözlü kadın~
Ben onu bir hafta önceden tanıyordum; fakat o beni daha dün fark edebilmişti. Her gün o kütüphaneye gidiyordum, onu görebilmek için. Bazı günler geliyor, bazı günler gelmiyordu. Şu zamana kadar hep onu izledim ama o beni hiç fark etmedi.
3 Haziran
Şeker Portakalı kitabını masaya koyup bir not yazmaya başladım.
"Dün ismimi sormuştun, hatırlıyor musun? Ben Göktuğ Sezgin ama sen bana daha çok kalpsiz adam demeyi tercih ediyorsun. Dilerim ki sana bir gün kalbimin olduğunu gösterebilirim. Peki, senin ismin ne, okyanus gözlü kadın?
Sana şeker portakalını hediye etmek istedim çünkü ablam şeker portakalını okumayı çok seviyor. Ben okumadım ama ablam seviyorsa kesin güzel bir kitaptır.
Buraya bir dipnot düşmek istiyorum. Bir gün senin resmini çizmek isterim; o okyanus gözlerini resmetmek isterim."
~Bir garip adam~
Kitabın arasına notu koydum ve kitabı alıp evden çıktım.
♡
Kütüphaneye yine ondan önce gelmiştim. Her zamanki oturduğumuz masaya oturup onu beklemeye başladım.
Her zamanki gibi kendinden emin adımlarıyla içeriye girmişti. Masaya gelip oturdu; gözleri ilk elimdeki kitaba takıldı, "Asmin çok sever," dedi kendi kendine.
"Arkadaşın mı?"
"Evet," Hafifçe gülümsedi, "Mümkünse kitabı hemen alabilir miyim? Senin hakkında bir şeyler öğrenmeyi sanırım biraz istiyorum."
"Hayret, oysaki notunda çok kararsız gözüküyordun."
"Zaman geçince fikirler de değişir."
Kitabı uzattım ama tam alacağı sırada geri çektim, "Umarım bir gün fikirlerin daha da değişir, okyanus gözlü kadın." Kitabı yine almak için yeltendi fakat tamamen kendime çektim.
Gözlerini kıstı, "Hangi konuda mesela, kalpsiz adam?"
Kaşlarımı bilmem derecesine kaldırdım, "Kitabı verir misin artık?" diye söylendi. Hiçbir tepki vermediğim için yanımdaki sandalyeye oturdu. Elini bana doğru uzattı, "Kitabı alabilir miyim?" Kitabı ona uzattığımda tekrardan geri çektim. Üstüme atladığı için sırtım pencerenin mermerine yaslandı; göğüs kafeslerimiz birbirine değiyordu, sanki kalp atışını duyabiliyordum...
"Benimle oyun mu oynuyorsun?"
"Neden olmasın?" Sanki daha yakınıma girebilme şansı var gibi sokuldu, "Madem kitabı vermeyeceksin, neden beni buraya getirttin?"
"Ben sana kitabı vermeyeceğim demedim." Gözlerinin içine bakarken hiç çekinmiyordum; o mavi gözler bana çok tanıdık geliyordu, sanki önceden tanışıyormuşuz gibiydi.
Üstümden çekildi, "Ver o zaman."
Kitabı verdiğimde alttan alttan gülüyordum, "Beni bu kadar tanımak istediğini bilmiyordum." Çantasını masadan alıp ayağa kalktı, "İnsanlar birbirini merak eder."
"Bir yazar gibi konuşuyorsun."
İçten bir gülümseme sundu, "Belki bir gün karşında yazar olarak dururum."
"Belki o zaman en iyi destekçin ben olurum."
"Benim her zaman için en iyi destekçim babam," yüzündeki gülümseme ile yanımdan ayrıldı.
Asel'den
Kitabın içindeki notu garip bir his ile okuyordum; içim kıpır kıpırdı, küçük bir çocuk gibi heyecanlıydım. Sandalyemde geriye yaslandım, "Beni çizmek mi istiyormuş?" Kendi kendime kaşlarımı çattım, "Ne demek oluyor bu? Güzel bir teklif mi yoksa kötü bir teklif mi?" Kendi kendime bir şeylere karar veremediğim için Asmin'i aradım, "Asmin, sana anlattığım adam var ya," telefon açar açmaz konuşmaya başlamıştım; daha cevap vermeden tekrardan konuştum, "Ha işte, bana yazmış ki seni çizmek isterim."
"Ne?"
"Bana seni çizmek isterim yazmış."
"O kim oluyordu da seni çizmek istiyormuş?" Asmin soğuk sesi ile konuşmaya devam etti, "İbne olabilir, vur kır dök, konuşma sen bu adamla."
"Ya senin bu erkeklere olan sinirin beni öldürecek."
"Ben şimdi kapatıyorum," bir şey dememe izin vermeden yüzüme kapattı.
Akşam yemeğini yedikten sonra babamın yanına gittim. Yanına oturduğumda kolunu omzuma attı, "Ne oldu senin şu çocukla işin? Notu aldın mı?"
"Aldım. İsmi Göktuğ."
"Başka?"
"Başka bir şey yok, şimdilik bu kadar. Sana durum güncellemesi vereyim diye geldim ve şimdi gidiyorum çünkü Göktuğ beye not yazacağım," yanağına öpücük bırakıp yanından ayrıldım.
Onun için Sherlock Holmes'in bir kitabını seçmiştim. Masada duran kitabın içine, çok da güzel bulmadığım yazım ile not yazmaya başladım.
Ne demişler, yazısı güzel olmayanın kaderi güzel olurmuş.
"Göktuğ... İsmin güzelmiş, kalpsiz adam. İsmin ile hitap etmek yerine kalpsiz adam demek sebepsiz yere hoşuma gidiyor...
Bana nasıl bir kalbin olduğunu göstereceksin?
Ben Asel ama Asel Kılıç denmesini daha çok tercih ediyorum; övünmek gibi olmasın ama soyadım çok hoşuma gidiyor. Seninle tanıştığıma memnun oldum mu bilmiyorum ama içimdeki bir ses seni tanımak istediğimi haykırıyor.
Anladığım kadarıyla resim yeteneğin iyi ama beni çizebileceğin bir yakınlığa gelebilir miyiz, onu bilemiyorum.
Ben de bir gün sana tatlı yapmak isterim, kalpsiz adam; yine övünmek gibi olmasın ama elim çok lezzetlidir.
Hani bugün bana 'Bir yazar gibi konuştun,' dedin ya, işte sana bir yazarın dilinde soru sormak istiyorum.
Aşk mıydı insanı öldüren? Yoksa aşk mıydı insanı tekrardan hayata getiren?
Bu soruyu çok nadir sorarım; o da kalbimi kazanabilecek kişilere. Cevabını bilirsen kalbimi kazanırsın ;)"
~Okyanus gözlü kadın~
Yazdığım notu kitabın arasına yerleştirdim. Göktuğ'a sorduğum sorunun cevabı benim için şuydu: aşk insanı hayata tekrardan getirirdi; öyle de olmalıydı, insana yeniden doğmuş hissi vermeliydi. Zaten bir hikâyede aşk insanı öldürüyorsa, o aşk değil, çok güzel gözüken bir çiçeğin dikeniydi...
4 Haziran
Göktuğ yine benden önce gelmişti. Karşısına oturdum, "Ben senin yaptığını yapmayacağım ve kitabı sana hemen teslim edeceğim," dedim. Kitabı yine masanın üzerinde sürükledim.
"Sen ben değilsin, okyanus gözlü kadın."
"Ben sen olamam zaten."
"Neden?"
"Çünkü sen ultra mega güçlü bir gıcıksın."
Ayıplayıcı bir bakış attı, "Senin gibi bir kadına hiç yakışmadı."
"Beni gözünde fazla büyütme," göz kırpıp yanından ayrıldım.
Göktuğ'dan
Eve gelir gelmez ilk işim, kitaplığımda bir yer ayırmak oldu; bu yer, okyanus gözlü kadının bana verdiği kitapları koymak içindi. İşimi hallettiğimde notunu okumak için masamın başına geçtim.
Notunu okuduğumda dalgın bir şekilde sorduğu soruyu düşünmeye başladım; onun kalbini kazanmayı isterdim ama kalbini kazanabilmem için soruyu da bilmem gerekiyordu.
Kağıt ve kalem alıp kendi notumu yazmaya başladım.
"Bir erkeğin bir kadının kalbini nasıl kazanacağını en iyi sen bilirsin, Asel Kılıç ;) Aşk romanları okuyan sensin.
Seni bilmem ama ben seninle tanıştığıma çok memnun oldum.
Biliyor musun, ben bir şeyden çok eminsem o şey gerçekleşir ve ben bir gün seni çizebileceğim kadar yakınlaşacağız.
Senin tatlını yemek isterim ama inşallah zehirlenmem.
Soruna gelecek olursam, çok düşündüm... Aslında cevabım hep belliydi ama senin ne seçebileceğine dair fikirler kurdum kafamda; fakat vereceğim cevap yine aynı olacak.
Aşk yaşatır, okyanus gözlü kadın; aşkın öldürüldüğü nerede görülmüş? Zaten bir aşk bir insanı öldürüyorsa, o aşk aşk değildir..."
~Bir garip adam~
Notu Asel'e aldığım kitabın içine koydum.
5 Haziran
Ben geldikten on dakika sonra Asel gelmişti, yüzünde saklamaya çalıştığı gülümsemesi ile masaya oturdu, "Bir dahakine ben senden önce geleceğim."
"Hiç sanmıyorum."
"Göreceğiz," elini uzatıp kitabı istedi. Bu sefer zorluk çıkartmayıp kitabı verdim, "Bir değişiklik yapıp notu burada okuyacağım," dedi. Kitabın arasındaki notu alıp okumaya başladı; notun sonunu okurken yüzünde güzel bir gülümseme oluştu, "Yani aşk yaşatır?" diye sordu.
"Yaşatmazsa aşık olmanın ne anlamı var ki?" Gözlerinin içine birkaç saniye baktım, "Kalbini kazanabildim mi?"
"Evet..."
Asel'den
Yaklaşık üç haftadır Göktuğ ile birbirimize kitap verip içlerine notlar koyuyorduk. İkimiz de birbirimize aldığımız kitaplar için ayrı bir raf yapmıştık.
Bugün kitap veren o olmuştu. Kitabın içindeki notu alıp yatağıma oturdum.
"Bugün birbirimizi tanıyalı bir ay bir gün oldu... Bana kendi hakkında ne sorsan hepsini cevaplayabilirim. Çünkü artık seni senden daha iyi tanıyorum, Asel. Artık seni çizebileceğim kadar yakınlaştığımızı düşünüyorum; eğer sen de böyle düşünüyorsan altta yazdığım konuma gel."
~Bir garip adam~
Yazdığı konumu okuduğumda başımı yatağın başlığına yasladım; onun da dediği gibi birbirimize artık çok yakınlaşmıştık.
| Okur Yorumları | Yorum Ekle |

| 13.29k Okunma |
1.8k Oy |
0 Takip |
40 Bölümlü Kitap |