29. Bölüm

👩🏻‍✈️🎖️🪖 ÖZEL BÖLÜM

Nathalie Pall
nathaliepall

 

Özel bölüme hoş geldiniz.
Özledim be sizi, valla.

 

Nasılsınız? Umarım iyisinizdir, iyi değilseniz de iyi olun, boş verin üzülmeyin. Umarım bu bölüm suratınıza bir minik tebessüm kondurur.

 

Baştan bir minik bilgi, Demir Dide'ye bir isim verse Birce olur diye Birce Dide ama zaten herkes Dide diyecek aklınız karışmaz.

 

Yazım yanlışlarım olmuşsa kusuruma bakmayın.

 

 

Oy ve yorumlarınızı bekliyorum, keyifli okumalar diliyorum.


 

***

 

 

 

👩🏻‍✈️🎖️🪖


 

SARP: Dönünce bir tatil yaparız.

DİDE: Sen bir dön de...

Hâlâ görülmemişti, bir cevap yoktu, bir işaret yoktu. Sarp'tan bir haber yoktu. Evde öylece oturmak istemiyordu, sıkılmıştı artık. İçinde bir ses vardı ve hiç hoş şeyler söylemiyordu. Kucağında uyuyan minik kızına baktı, hafif terlemiş saçlarını geriye yasladı. Minik burnunu, hafif açık dudaklarını, yeşillerini gizlemiş, kapalı gözlerinde sergilenen uzun kirpiklerini izledi.

Saçları kıvır kıvırdı, burnu küçük, kiraz rengi dudakları, al yanakları tıpkı annesi gibiydi. Yeşil gözleri, kirpikleri, açık teni, saçlarının sarı rengi babası gibi. Sessiz sessiz nefes alıyordu. Henüz iki yaşında olmasına rağmen boyu uzundu, tombul ellerinden biri annesinin yakasını sıkıca tutarken diğer elinde emziği vardı.

"Yok ben daha fazla bekleyemeyeceğim. Ben bir gideyim bir de oradan takip edeyim. Belki bir şey olmuştur. Sen bakarsın Bade'ye değil mi anne?" Aylin'e baktı. Evde sadece ikisi vardı, Demir de karargahtaydı.

"Bakarım miniğim. Bir şey olsa baban, abin, amcan haber verirdi. Stres yapma." Aylin, Dide'nin yanına adımladı. Bade'ye uzandı.

"Uyanır, biraz salla uyur yine. Anne çok ağlarsa bana söyle ben gelirim." Bade'yi verir vermez Bade uyandı, minik ağlama sesi yavaş yavaş yükseliyordu. Dide annesinin kucağında duran kızına yaklaştı. Sıcacık yanaklarından öptü. "Anne belki sana gökyüzünden yıldız toplar miniğim, gidip geleceğim tamam mı? Babayı alalım gelelim." Bade'ye biraz daha göründü, sakinleştirip uyumasını bekledi. Yerde duran oyuncaklarından birini aldı. "Bunu çok seviyor, bununla susturursun anca anne. Ben çıkıyorum." Aylin'in yanağından da öptü.

"Dikkat et."

"Emredersin annem..." Kapıdan fırladı.


***


 

"Komutanım bence buradan direkt Muğla akar. Bir Bodrum, Fethiye..." Onat aracı sürerken yanında oturan Sarp'a konuşuyordu. "Orası şimdi sıcacık, deniz, kum, güneş. Anasını sikeyim artık halüsinasyon görüyorum. Önümde deniz var, arabayla dalacağım şimdi."

Dönüş yolunda ilerleyen timi durduran arabanın kapısına çarpan mermi sesiydi. Önde, içinde Ediz, Yunus ve Kıraç'ın olduğu araba durdu. Telsizden konuştular. "Komutanım sağ taraftan geliyor." Gece karanlığında nereden geldiği çözülemeyen bir durumda öylece kalmışlardı.

"Sürmeye devam edin ama yoldan değil. Aracı bir yere çekeceğiz, sola doğru kırın." Sarp yanında duran Onat'a döndü. "Şu kayalığa. Arkasına." Aracın yönü değiştiği an ateş sesleri başlamıştı. Bu kez sadece bir mermi değil birçok mermi çarpıyordu araca. Hepsi büyük bir kayalık alanda saklanacak bir yere gitmeyi başarmışlardı. "Dolusunuz değil mi?"

"İdare ederiz komutanım." Hepsi araçlarından indiği an ellerinde kalan son mermileri düzgün harcamaları gerektiğinin bilincindelerdi. Gece görüş gözlükleriyle bakıldığında sayıca fazla olan karşı taraftan korkmadılar.

"Gerekirse bir merminiz iki kişiyi delecek, bombanız o kalabalığı uçuracak. Hiçbirinizi buradan yaralı götürmek istemiyorum. Duydunuz mu?" Sarp aklımdaki iki ismi hatırladı. Dönmesi gereken bir ailesi vardı, verdiği sözü tutmalıydı.

Timin hemen yakınına EYP infilak etmişti. Karşı tarafın elindeki silahları çeşitli ve fazlaydı. Yere çöken tim sarsıntıya uğramıştı. "Herkes iyi mi?" Sarp'ın sesi yüksekti, herkesten 'evet' cevabı beklese de bir kişi veremedi cevabını.

Mert yerde kulaklarını tutuyordu, sessizce yerden kalktı, dengesini kaybediyordu. "Kulaklarım duymuyor!" Sarp'a bakmaya çalıştı. Etrafına bakmaya çalıştı, gece karanlığında görüşü net değildi. Diğerlerinin gördüğü o az görüntü de yoktu Mert'te. Başı fazla dönüyordu, eliyle gelişi güzel, bilmeden, belki ihtimaliyle yanına attığı an Ruhi'nin omzuna tutundu.

"Mert kalkma yerden, çök oğlum!" Sarp, Mert'in yanına koştu. Yere yavaşça oturttu. "Duyuyor musun beni?"

"Az. Çok az komutanım."

"Bitince seni de alıp gideceğiz. Kalkma, tamam mı?"

"Emredersiniz komutanım." Sarp'ın dediğini anlayabilmişti. Oturdu, gözlerini ovuşturdu, etrafına bakındı, gözlerindeki o bulanık görüntü yavaş yavaş gidiyordu ama duyma yetisi henüz eskisi gibi gelmemişti. Toz, toprak karışmıştı havaya, toprak da toz da onlarındı.

"Çok fazlalar komutanım." Onat'ın mermisi yavaş yavaş bitiyordu. "Altı mermim var."

"Ne kadar silersen kâr Gözcü. Devam et." Sarp da bir tarafa ateş ediyordu ama o da farkındaydı durumun. Kabullenilmeyecek bir şey yoktu, umut sıfıra yakındı, son mermilerinde atış yapmadan önce durdu. Gökyüzüne baktı. Şehit olmak güzeldi, her askerin duasıydı. Şehit olmaktan korkmuyordu, geride bırakacaklarından korkuyordu. "Hava desteği isteyeceğim."

Çalışmayan telsizle merkeze ulaşmaya çalıştı, olmuyordu. Tekrar denedi. Bir başka telsizi aldı. Çıkan ince cızırtından sonra telsizden ses geldi. "İmha-1, burası Ana Komuta. Geri dönüş rotanızda sıcaklık artışı var. Destek ister misiniz?"

Kaya parçasında hala siperdeydi, PKM aralıksız tarıyordu. Teröristler yakındaydı. "İmha-1, Kato eteklerinde yoğun temas altındayız. Tim olarak dağılmak üzereyiz. Koordinatlar: 37°23'K, 43°52'D." Diliyle dudaklarını ıslattı, ağzında toprak karıştı. İlk kez kaybetmekten haz etmiyordu. "Yakın hava desteği talep ediyorum. Taktik CAS. Anka unsurları mümkünse acil çıkış." Bir cevap gelmedi, o an sesinin gidip gitmediğini bile bilemedi.

Yanında duran Kıraç'a baktı. En gençleri oydu. "Komutanım gelecekler mi?" diye sorduğunda öylece baktı. "Gelecekler oğlum."

***


 

"Senin ne işin var?" Oltan içeriye giren yeğeni Dide'ye baktı.

"Duydum. Acil destek istediler. Gideceğim." Dide az önce Sarp'ın sesini duymuştu. Ama bu hiç hoşuna gitmedi, içini rahatlatmadı. Sarp'ın sesi çaresizdi. Onu ilk kez bu sesiyle duyuyordu.

"Duygusal yaklaşıyorsun yüzbaşı! Seni göndermeyeceğim. Toygan üsteğmen gidecek." Oltan o an albay moduna girmiş, ağır basıyordu.

Ama başaramadı. Dide duramadı. "Sen de duygusal yaklaşıyorsun şu an. Oradaki adam benim kocam. Onu orada bırakamam. Bu görevde başkası olsaydı beni gönderirdiniz. Sarp orada, tim orada. Yardıma ihtiyaçları var." Dide çoktan uçuş tulumunu giyinmiş kendisine verilmiş F-16'sına ilerliyordu.

"Mesafe yakın Dide..." Oltan'ın bu sözü Dide'yi durdurmaya yetti. "Kendi ellerinle kocanı öldürme ihtimalini düşün. Oradan senin de geri dönemeyeceğin ihtimalini düşün. Sonra da Bade'yi getir aklına. Ne olacak sonra? O küçük elleri daha idrak etmeden iki bayraklı tabuta değemez, izin vermem." Dide'nin gözleri doldu. "Ya Sarp? Onu kurtarmak için gittiğinde sadece sana bir şey olursa? Sarp ne yapar? Onu sen biliyorsun şu an senin gittiğini duysa ne yapar?" Fazla içine işliyordu.

Dide elinin tersiyle gözyaşlarını sildi. "Oyalıyorsun beni." Tüm her şeyi zaten buraya gelirken düşünmeye başlamış hala da düşünmeye devam ediyordu ama kendine güveniyordu. Sarp'ı çekip o savaşın içinden alması gerekiyordu. Sessizce ilerledi. Adım adım F-16'nın içine girdi. Uçağın içinde yalnız kaldığı an elini karnına attı. Sessizce mırıldandı. "Bugün annenle gökyüzüne çık, ablana yıldız topla, babanın kahramanı ol bebeğim. Gökten in, babana sürpriz ol, beni bugün de idare et olur mu?"

Henüz iki aylık hamileydi, yeni öğrenmiş kimseye söylememişti. Önce Sarp'ın bilmesini istiyordu, telefondan haber vermek istemiyordu. Bir an Sarp'ın son anları olduğunu düşünüp söylemek istese de bunu yapamadı, Sarp şu an öğrenip bir de onun için uçuş yaptığını öğrenirse daha çok kızardı. Bir de Sarp'ı kaybetme düşüncesini düşünmek istemedi. Kendi kafasında Sarp'ın ömrünü uzattı. "Anneye sıkı tutun, sakın beni bırakma."

"Anka-1 konuşuyor. CAS için yükseliyoruz. Tespit tamam." Dide çoktan göğe çıkmıştı.

Telsizden gelen sesle Sarp kendine geldi. "Dide? Sen değil! Sen değil Dide. Başkası gelsin." Karısının bu alana gelmesini istemiyordu. "Geri dön!"

"Yüzbaşı Birce Dide Dinçer. Termal hedefleme başlatıldı. Timinizden uzak 20 metre güneyine işaret bırakacağım onay verin."

"Saçma sapan işler yapma. Dön diyorum sana! Dön!" Sarp'ın eli ayağı kitlenmiş gibiydi. Yaptığı tek şey telsize bağırmak olmuştu.

Dide, kocasının sesinin altında nelerin yattığını biliyordu. Gözlerini yumdu kısa bir an, bir nefes aldı, bir eli karnında durdu. Sesini stabil tuttu. "Görev üzerindeyim. Destek gecikirse tim kayıp verir. Koordinatlar sabit. Lazer aktif."

Tim gökte süzülen, hızlı Dide'yi gördü. "Öldürtmek mi istiyorsun kendini! Seninle konuşmuştuk bunları Dide!" Sarp hala canını, karısını, düşünüyordu.

Uçuş görevlisinin konuşması Dide'yeydi ama Sarp da duyuyordu. "Yüzbaşı Dinçer, orası sıcak bölge. Taktik IR görüntüleme net değil. Düşman anti-air bulunduruyor olabilir, dikkatli olun."

"Kara birliklerinde kocam var. O bölgede net olacağız." Elini karnından çekti, şimdi daha bir toparlanmış, ciddiydi. Yüksek irtifada Dide, FLIR sistemiyle görüntü aldı. Sarp'a konuştu bu kez. "Anka-1 konuşuyor. Lazer designate yapılacak. Timden uzak 20 metre güneye işaret bırakacağım izin verin." Tekrarlamıştı.

Hala cevap gelmemişti. Fazla yakın olması Dide'yi panik bir hale soktu. Tekrardan soracaktı ki soramadı. AN/ALR-56M radar inkaz sisteminden bir sinyal aldı, kilitlenme vardı. Düşman MANPADS sistemi-12 km kuzeybatı, füze kilitlenmiş durumdaydı. Kendi kendine söylendi. "Yapma bunu bana şimdi, yapma..."

Flare bıraktı. Radar karıştırıcı sistemi aktive etti ve ani barrel roll manevrası yaptı. Sarp'ın telsizden duyduğu tek şey Dide'nin uçağın içinde cebelleştiğinde çıkan mekanik sesti. Ne olduğunu bilmiyordu. 'Missile Lock!' Uyarı tonunu duydu. Panik oldu. "Dide cevap ver!"

Dide bir cevap veremedi. O an odaklanmadı gereken ciddi bir işi vardı. Karada bıraktığı kocası, kızı, ailesi vardı. Gökte herkesten habersiz içinde yeşerip ona bir ağacın toprağa tutunduğu gibi karnına tutunan yeni küçük canı vardı. Kimseyi bırakmaya niyeti yoktu.

Dide'nin yaptığı manevra roketten kaçmaya yaramıştı. Füzenin kendi yönünden çıkıp' miss distance' yönüne ilerlemesi, hesap etmediği şekilde yönlendirip mesafeye uygun atışla saldırı düzenlemesine neden olmuştu. Hedefi yok etmişti, hem de time zarar vermeyecek uzaklıktan.

"Dide!"

"Görev tamamlandı. CAS görevi başarıyla bitti. RTB'ye geçiyorum." Dide'nin dudaklarında yayılan minik gülümseme ve rahat bir nefes vardı. Sarp da öbür taraftan rahatlamıştı.


***



 

"Kurtardık, şimdi babaya haber verelim miniğim." Dide piste indiğinde çoktan dönen timde Sarp onu bekliyordu. "Baba bize kızabilir sen aldırma tamam mı?" Dide iç çekerek uçağından indi, Sarp'ın karşısına dikildi. Bir şey diyemedi, sadece melül melül baktı.

"Bakma hiç öyle. Dide sen ne yapıyorsun? İkimizi de bitirmeye mi çalışıyorsun, ben gidersem en azından arkamda karım var Bade annesiyle diye rahatlıyorum bakıyorum havada sen varsın? Niye çıktın göreve?" Çok sarılmak istiyordu ama tuttu kendini, hala çok sinirliydi.

"Sarp empati kurar mısın? Ben senin yerinde olsa-" Dide'nin lafını kesti Sarp. "Yapardım ama aynı şey mi? Dide bir bebek babasız yaşamayı öğrenir de annesizliğe hiçbir zaman alışamaz. Anne ağır basar ayrıca bir daha böyle bir şey yapmayacaksın, söz ver!"

"Ya ama işim bu benim! Bu görev benden daha az tecrübeli birine bırakılamazdı. Sarp oldu bitti işte ya." Sarp'a kollarını açtı. Hala ona sarılmadığı için mutsuzdu. "Sarılmayacak mısın bana? Senin için endişelendim."

Sarp iki uzanmış kolu tutup kendine çekti, Dide'ye sıkı sıkı sarıldı, gövdesinde sakladı. "Ödümü kopardın Dide, bir gün beni kalpten götüreceksin... Hızını kestin birkaç yerde." Kalbi o kadar hızlı ve güçlü atıyordu ki sesini duymak için yaklaşmaya gerek yoktu.

"Kızma işi bitti mi?" Bedeni hala Sarp'a yaslıyken başını kaldırıp Sarp'a baktı. "Yani daha kızmayacaksın değil mi? İçini boşalttın?"

Sarp ona bakan gözlere kilitlendi. "Bir şey daha olmuş anlaşılan?" Tek kaşı havalandı, emindi bir şeyin daha olduğundan, kızacağı bir şeyin olduğundan.

"Kızma işi bitti Sarp tamam mı?" Dide de kendini sağlama almaya çalıştı.

"Ne oldu söyle hadi?"

"Bugün ben tek çıkmadım uçuşa, gökyüzünde minik bir yolcum vardı... Babasını kurtarmak isteyen bir savaşçı... Henüz iki aylık ama kalbi benden hızlı atıyor." Sustu, sarılmayı bırakıp biraz geri çekildi, elini karnına attı. Sarp'ın gözlerinin içine baktı. "Miniğin babasına haber vermek için bir babasına ihtiyacı vardı, seni orada bırakamadım, o da bırakamadı..."

Sarp'ın yüzündeki ifade sekteye uğradı, suratı kızardı. Şaşırmıştı. "Hamile misin sen?" Sesi fısıltıyla çıkmıştı, elini Dide'nin karnına attı, dudaklarında minik bir tebessüm, gözlerinden çoktan oluşmuş iki damla gözyaşı vardı, artıyordu. Dide başını salladı. "İki aylık..." Dide'yi kucakladı. "Allah be! Baba oluyorum ben yine, baba!" Pistte kucağında Dide'yle koşuşturmaya başlamıştı.

"Sarp... Kusacağım şimdi dur." Bir yandan da gülüyordu. Sarp'a tutundu. "İndir beni..." Bade'yi ilk öğrendiğinde de böyle olmuştu. İkinci bebek heyecanını azaltmamıştı, sanki ilk gibi yaşıyordu yine. Dide'yi yere indirdi, dizlerinin üstüne çöküp başının karnına yasladı. Dide de bir süre sonra yere çöktü, alnını Sarp'ın alnına yasladı.

"Bu saatten sonra öyle her göreve atlamak yok. Başka kim biliyor?"

"Sağlık kontrolünde doktordan öğrendim. Bir o biliyor, bir ben, bir de sen... Gerçi artık bağırışından askeriye de biliyor."

"Öğrensinler." Yine sesini yükseltti. "Yine baba oluyorum!"

"Sarp tamam bağırma." Yanağına, boynuna, omzuna kondurduğu öpücüklerle susmuştu Sarp. Dide rahatladı, başını omzuna yasladı. "Ailemiz büyüyor..."

"Büyüyecek. Sen hayatımda gördüğüm en güzel annesin, bir çocuğa denk gelecek en güzel şeysin sen. Bade, şimdi de bu minik bezelye..." Yerden kalktılar. "Ama kontrol ettirelim. Uçuşta bir şey olmuş olabilir."

"Bade'ye annem bakıyor ama çok geç kalmayalım yine de." Yanındaki büyük ele sıkıca tutundu.

Diyarbakır Askeri Hastanesi-Kadın Hastalıkları ve Doğum Ünitesi'ne ilerlerken Sarp şimdi daha panikti. Yeni öğrendiği çocuğunu şimdi de kaybetmeye korkuyordu. Dide'nin yaptığı uçuşta bir şeyler olmuş olabilirdi. "Kalbim duracak..." Stresten midesi çoktan bulanmıştı, pek belli etmek istemese de Dide'nin elini sıkıca tutup endişesini belli ediyordu.

"Beni de geriyorsun." Dide'nin üstünde hala uçuş tulumu vardı. Saçları hala toplu, alnında kaskın izi, hamilelikten dolayı çoktan gelmiş uykusuyla ilerlemeye devam etti.

Gece nöbetinde olan Uzman Dr. Tezene doğrudan acil kadın doğuma çağrılmıştı. Bir not geçilmişti; Yüzbaşı Birce Dide Dinçer, Hava Kuvvetleri Pilot Birliği, Gebelik: İlk trimester, uçuş sonrası muayene.

Sarp tüm iç kemirmelerine rağmen bir buz gibi bakıyordu. Doktorun karşısına oturdu. "Manevra yaptı, G kuvveti yedi. Düşük riski yaratır mı? Sarsıntıya bağlı yani..."

Doktor elindeki raporlara baktı. "Uterus şu an pelvis boşluğuna konumlanmış durumda. 8 haftalık embriyo ortalama 1.6 cm boyutunda. Bu evrede dış travmalara karşı bir miktar korunaklıdır ama G-kuvvetine uzun süre maruz kalmak... rahimde ani kasılmalara neden olabilir. Koryon tabakasında ayrılma riski yükselir. Ama..."

Dide konuşmuyordu sadece dinliyordu. Sarp'ın aklı sorularla doluydu, yenisi eklendi. "Ama?"

"Pilotumuzun tansiyonu normal. Tüm değerleri referans aralığında. Kan basıncı stabil, fetal gelişim haftasına uygun. En küçük bir tehdit yok şu anda."

"Şu anda derken? Yani olabilir ama?" Eliyle sakallarını kaşıdı. "Fibrin seviyesi? D-dimer kaç çıktı? RH uyuşmazlığı riski var mı? Hematokrit oranı normal mi?"

Doktor duraksadı. "Doktor musunuz? Asker mi?" Sarp'ın Bade'den öğrendiği çok şey vardı, tıp biliyor gibi soruyordu her şeyi.

"Fark eder mi? Eşi için endişelenen bir koca, çocuğu için endişelenen bir babayım."

"Bakın şu an plasenta henüz oluşmadı. Uçuş, teorik olarak erken dönemde daha az risklidir. Yani hamile olup bu şekilde karşımıza çıkan bir pilot literatürde çok değil... ama kondisyonu güvenilir. Bedeni dayanıklı, nabız tepkisi mükemmel." Dide'ye baktı doktor. "Ultrasonla da iyice kontrol edelim."

Dide sırttan destekli pozisyonda uzanırken, ekran açıldı. Doktor probu ultrason jeline bastı, karnın alt kısmına bastırdı. "Gestasyonel kese yerinde. 8 haftalık ölçümle uyumlu. CRL 1.7 santimetre. Kalp atımı var..." Ekranda kalp atışı yeniden beliriyor, sesi duyuluyor. 174 bpm. "Fetal kardiyak aktivite pozitif. Dakikada 174 atım. Gayet iyi."

"Bu hız... fazla değil mi? Anormal olmasın? Hani normal 120-160 arasıydı?" Sarp yine tedirgin konuşuyordu. Dide çoktan bu hallerine alışmış, yeniden hatırlıyordu. Sessizdi.

Doktor güldü. "İlk trimesterde 170'lere kadar çıkabilir. Bu hız onun ne kadar güçlü olduğunu gösterir. Her şey normal endişelenmeyin."
"Ama pilotluk? Rahim içi basınca zarar vermiyor mu?"

"Bakın, Yüzbaşı Hanım'ı tanıyan herkes biliyor ki bu kadının kas yapısı, refleksi ve fizyolojisi standart bir bireyden farklı. Asıl mesele şu: Kendini ne kadar zorladığı. Ve artık o karar... yalnız ona ait değil. Bebek büyüdükçe aldığı kuvvet etki eder tabii ki ama takip edeceğiz. Fiziksel olarak sürekli yaptığı bir işte direncini standart bir birey gibi sayamayız. Bebek gayet iyi, keyfi yerinde, uçuş onun için sanki çok normalmiş gibi devam ediyor. Minik bir pilot asker daha kazandık sanırım..." Sarp'ın endişesini doktor da anlıyordu. Hiç sıkılmadan açıklayarak Sarp'ın istediği şeyleri duymasını sağlıyordu.

Sarp o an eşine döndü. "Niye çıktın ki bu uçuşa?"

"Çünkü aşağıda bir tim vardı. Ve o timde biri vardı... sen vardın Sarp." Dide yaptığından hiç pişman değildi, bir kez daha karar verecek olsa yine aynı şeyi yapardı.

"Ben seni kaybetmeye hazır değilim. Seni kaybetmek demek... Bade'yi annesiz bırakmak demek. Karnındakini hiç tanıyamamak demek."

Ekranda hala o minik canın kalbi atıyordu. O küçük şeyin kalbinin sesi o kadar kuvvetli ve hızlıydı ki Sarp'ın kalbi gibiydi... hatta onunkinden bile hızlı. Sarp bu ritimle panikken miniğin keyfi yerindeydi.

İkisi de çok savaş görmüştü, çok ses, çok patlama duymuşlardı ama hiçbiri bu ses kadar yüreklerini hop ettirmemişti. Patlama sesi kesilirse, mermi sesi susarsa bayramdı ama bu tam tersiydi. Ya bu ses bir daha duyulmasaydı? Kesilmemesi gereken en mühim ses buydu; evladın kalbinin atışı.

Dide hala dalgın olan Sarp'a baktı. "Ben de askerim Sarp. Sadece anne değilim ki. Savaş pilotuyum ben." Elini Sarp'ın yanağına uzattı. "Hem seni kurtarmak istedim. Hem de..." Sarp'la göz göze geldi. "Ona bir gün anlatabileceğim bir hikaye yazmak istedim. Babasını onun da kurtardığını bildiği bir hikaye..."

"Ve anlatırken diyeceksin ki: 'Annen seni içinde taşırken bile gökyüzünü bırakmadı.' Ama ben de diyeceğim: 'Baban o gün nefes alamadı.' Geberecektim ben seni izlerken. Seni çok gördüm gökyüzünde ama hiç bu kadar isteksiz olmamıştım Dide. Bu farklıydı sen de kabul et." Dide'ye sarıldı. "Sen iyiysen, Bade iyiyse iyiydim ben Dide. Şimdi benim iyi olmam için üçünüz de iyi olması gerekiyor."

Yarım saat sonra bir rapor kâğıdı geldi.
"Uygun takip ile gebelikte risk saptanmamıştır."
Ama Sarp'ın içindeki risk hala devam ediyordu. O hala orada varlığını sürdürüyordu, hiç gitmeyecekti. Anne-baba olmak bu demekti.

Önce gebelik, sonra doğum, bebeklik, çocukluk, gençlik... Ölene kadar sürecek o endişe hep olacaktı. Dide'nin karnındaki jeli sildi, kalkmasına yardım etti.

"Korktun mu?" Sarp'ın koluna girdi, omzundan öptü.

"İki defa. Biri senin için, diğeri henüz adı bile olmayan, o minik ama güçlü atan kalp için..." Dide'yi saçlarından öptü. "Seni nasıl çıkardılar uçuşa? Yasak değil mi?"

"Yasak."

"Yani?" Sarp durdu.

"Bir tek doktor biliyor, o da uçuşa çıktığımı bilmiyor..." Sarp'ın bu cevaptan sonra ağzını açacağını anladı, konuştu. "Tamam, risk aldım, baya büyük risk aldım," Sarp hala konuşacak, itiraz edecek gibiydi. "Tamam çoook risk aldım ama sorun yok. İyiyiz işte, hem seni de aldım yanıma," konuyu değiştirdi. "Tatile nereye gidiyoruz?"

"Tatili hak ettin mi emin değilim, sana bir ceza vermek lazım, akıllanmıyorsun sen başka türlü."

"Abart. Zaten deli gibi bağırdın herkese afiş olduk, amcam beni gebertecek uçuşa çıktım diye. Zaten artık masa başına kaldık." Omuzları düştü Dide'nin.

"Ne güzel işte yorulmazsın." Sarp memnundu bu masa başı işten, Dide yorulmuyordu.

"Tabii... Zaten yeni çıkmıştım havaya." Bade doğduktan sonra da masa başı olarak bir süre daha devam etmiş yeni yeni havaya dönmüştü. Şimdi tekrar masa başına dönmek üzücüydü, onun işi göklerdeydi.







***






 

"Aaa çok sıcık." Bade uyanmış çorbasını içmeye çalışıyordu. "Anane çok tekkekür edim." Aylin başında oturuyor onun yemeye çalışmasını izliyordu. "Afiyet olsun bir tanem."

Bade bir kaşık daha aldı, minik dudaklarıyla çorbasını üfledi. "Anne havada mı?" Bir eli kalktı, beş parmağını gösterdi.

"Evet miniğim anne sana yıldız toplayacak." Telefonunu çıkarıp Dide'ye yazdı.

AYLİN: Bu sefer beş tane yıldızla gel. Çorbasını içiyor şimdi.

"Çobaya baaak." Parmağını sokmaya çalıştı, çorba olan minik parmağını yaladı. "Eline saağlık..." İnce sesiyle konuştu.

"Afiyet olsun miniğim." Kendi canının canını izlemek ayrı hoşuna gidiyordu.

"Bız bız yaptın mı?" Kendi kendine söyleniyordu. "Bız bız bız..." O an şarkı söylemeye başladı. "Yas geldi çiçekle açtı." Soluklandı. "Ayılar hep çalıştı." O an bağırmaya başladı. "Ayı bız bız bız!"

Kapı çaldığı an Bade çığlıkla kahkaha attı. "Anne geldi!" Aylin kapıyı açtığında Bade'nin beklediği kişi yoktu, onun yerine dedesi Demir gelmişti.

"Dede olsa olur mu?" Demir içeriye girmişti. Mama sandalyesinde oturan Bade'ye ilerledi. "Dede seni bir öpsün, koklasın ya." Bade'yi öptü.

"Dede şişmek çaktı ya? Anne gördü mü?" Minik elleri dedesinin yanaklarını okşuyordu.

"Annen topladı yıldızları." Aylin'e baktı, elini gördü. "Hem de beş tane toplamış."

O an kapı açıldı, önde Dide vardı arkasında da Sarp. Bade annesini gördü, elinin dolu olduğunu da görünce heyecanlanıp gülümsedi. Annesi ona yıldız toplamıştı. Hemen arkasından babasını gördü, başını sağa eğip nazlandı. Ayakları mama sandalyesinde sallandı. İçli bir sesle Sarp'a bakarak seslendi. "Babam..."

Sarp da gülümsedi, başını eğdi kızına. "Bir tanem..." Bade'yi almadan önce durdu. "Baba ellerini yıkasın gelsin bebeğim." Koştura koştura ellerini yıkadı, Bade çoktan yere inmiş annesinin kucağındaydı. "Yıldız geldi?" Ellerini açmış yıldızlarını bekliyordu.

Dide'nin elinde beş tane yıldız sticker vardı. Bade doğduktan sonra ne zaman uçuşa çıksa hep elinde yıldızla geri dönerdi. Beklemek zordu, yetişkin birinin bir asker beklemesiyle bir bebeğin asker bir anne-babayı beklemesi ayrı bir zordu. Bade'ye bunun bir endişeli bekleyiş olmasını istemedi. Konuşamadığı zamanlar kendi dilediği gibi yıldızlar alır gelirdi eve ama Bade artık büyümüş sayı veriyordu. Yıldızları görünce heyecanlandı, Dide'nin kucağına zıpladı. "Takalım anne..." Bade'nin odasına girdiler. Dide'in önceki getirdiği yıldızlar tavanda yapışmıştı, ışığı açmadan baktıklarında parlıyorlardı. O beş yeni yıldız da diğerlerinin yanına eklendi. Bade'nin gökten geldiğini düşündüğü yıldızlar odasının tavanında çoktan ona ait bir gökyüzü oluşturmuştu.

Sarp geldi odaya. Bade'yi kucakladı, öptü. Boynundan, yanaklarından, tombul kollarından, minik tepeli göbeğinden, saçlarından. "Oh." çekti.

Bade babasının sakallarından huylanmıştı, kahkaha attı. Minik elleri Sarp'ın sakallarına değdi. "Batıyor baba!"

"Baba duş alsın, sakallarını kessin, senin gibi mis koksun olur mu?" Bir kez daha öptü kızını. İçeridekilere de haber verip hızlıca duşa girdi.

Dide içeride Aylin ve Demir'in yanında oturuyordu. "Hemen ayaklanmayın, oturun biraz daha."

"İkiniz de görevden geldiniz. Yarın geliriz." Aylin'in cümlesine güldü Dide. "Biz yarın gidiyoruz..."

"Nereye?" Demir sordu soruyu.

"Tatile gideceğiz. İzinliyiz. Bade de biraz denize girsin, yoksa bize bu gidişle izin mizin olmayacak. Ben de yine masa başına geçeceğim."

İkili şaşırdı. "Sarp gelince konuşuruz." dedi konuyu kapattı. "Çay demliyorum?" Mutfağa girdi. Sarp'a söylemek heyecan vericiydi, ama şimdi anne ve babasına söyleyecek olmak da heyecanını yeniden hissettiriyordu. Bade de öğrenecekti, henüz ne olduğunu tam anlamıyla idrak edemese de kardeş demenin ne olduğunu biliyordu. Sarp'ın sorduğu sorularından kesin bir cevabı da vardı. Bade pek kardeş taraftarı değildi.

Arkasında hissettiği sıcaklıkla arkasına döndü. Aylin'i görünce rahatladı. Aylin'in onu incelediğinin farkındaydı. "Ne oldu anne?"

"Hiç... Bana değil zaten sana olmuş bir şeyler." Aylin gülümsedi. "Acaba mı dedim, sen şimdi masa başı deyince biraz daha emin oldum. Sen hamile misin annem?"

Bu kez şaşırmamıştı Dide. Çünkü Bade'ye hamileyken de anlayan ilk Aylin olmuştu. "Yine mi suratım parlıyor?"

Aylin başını salladı. "Hamileliğin ayrı bir güzelliği vardır, o var üstünde... Kaç aylık."

"İki." Dide ona gülümseyen Aylin'e baktı gözleri doldu. "Hamileliğin ayrı hormonları, duygusallıkları da var anne. Bunu neden hiç söylemiyorsunuz bana ya..." Ağlamak üzereydi. Aylin'in gülüşü büyüdü. Kızına sarıldı.

Demir içeride olan bitenden habersiz Bade için yerde at olmuş gezdiriyordu.

Sarp da mutfağa girdi. Dide'nin gözyaşlarını görünce kaşlarını çattı, bir şey olduğunu düşünüp panikledi. "Ne oldu?" Aylin'e baktı. "Anne bir şey mi oldu?" Dide'nin dibine girdi.

"Bir şey yok oğlum, öyle anlık gelen şeyler. Daha çook olur." Aylin, Sarp'ın omzuna hafifçe vurdu. "Ben içeriye geçiyorum siz de gelirsiniz."

"Güzelim?" Sarp, Aylin mutfaktan çıkar çıkmaz Dide'ye yanaştı, Saçlarını geriye attı boynundan öptü. "Neye üzüldün sen?"

"Hiç. Sadece zırlama dönemim biraz erken başladı." Bunu söylerken hem ağlayıp hem de gülüyordu. Elleriyle gözlerini sildi. "İyiyim, sorun yok. Annem anladı babama da haber verelim. Bir de Bade var. Bakalım o ne diyecek?"

Sarp işleri Dide'ye bırakmadı, çayları alıp içeriye geçtiklerinde Dide hızlıca ultrason kağıdını cebine attı. Herkes sessiz sakin oturmaya devam ederken Demir meraklanıp konuyu açmak için öksürdü.

"Heh... Babacım benim masa başına dönmemi konuşacaktık. Şöyle ki artık uçuşa çıkmam tehlikeli." Demir araya girdi. "Her zaman olan tehlike gibi..." Dide devam etti. "Yok ondan biraz farklı bir risk var artık. Şöyle ki..." Dide bir iç çekti.

Sarp dayanamadı. "Şöyle ki... Biz hamileyiz." Demir daha çok Sarp'ın kelimelerine takılmıştı. "Yani karım, yani Dide... Komutanım, ay baba. Bade'ye kardeş bize evlat geliyor." Son kez kelimelerini seçti. "Dide iki aylık hamile, başka bir torun daha geliyor." Derin bir nefes verdi. Dide'ye eğildi. "Keşke sen söyleseydin..."

"İzin verseydin tam söyleyecektim aşkım ama lap diye atladığın için. Zaten her ley birbirine karıştı ben bile tam anlayamadım. Anlattığına göre sen de hamilesin sanırım." Gülümsedi. "Ama sonda iyi düzelttin gibi." Sarp kaş göz yapmaya başladı. "Ne?" Sarp hala gözlerini belertmeye devam ediyordu. "Anlamıyorum."

Sarp'ın elleri nazikçe Dide'nin çenesini tuttu. Çevirdi. Demir tam karşısında ayaktaydı. "Sarılalım kızım." Dide o an ayağa kalktı babasına sarıldı. Aylin de Sarp'a sarıldı. "Çok sevindik, hayırlı olsun oğlum."

"Sağ ol anne."

"Ee sen uçuşa çıktın? Bir şey olmamıştır değil mi?" Demir de Sarp gibi başladığında onu ancak bir kişi sakinleştirebilirdi; Sarp. Her şeyi, kontrolde söylenen kelimeleri atlamadan tek tek anlatmıştı Demir'e. İkisi de hala endişeli duruyordu.

"Ben iyiyim, bebek de iyi. Sorun yok." Dide kurtulup Aylin'e sarıldı. Bu biraz farklıydı, ikinci kez anne oluyordu ama sanki bilgisi sıfırlanmış gibi hissediyor annesine sığınıyordu. Az önce sorun yok diyen beyni şimdi her şeyi annesine sormak istiyordu.

Aylin tüm bunları anlamış gibi sadece Dide'nin duyacağı sessizlikte konuştu. "Her şey çok güzel olacak miniğim. İlk değil, hem ben buradayım ne sormak istersen sor bana. Her şeyi biliyorsun, çok iyi bir annesin." Kızının saçlarından öptü.

Bade bir köşede sessiz sessiz otururken sessizliğini bozdu. İki kolunu göğsünde birleştirmiş küs gibi bakıyordu. "Ben kardeş istemiyorum!"

Dide o sesi duyduğu an üzüldü. En korktuğu şey olmuştu. Bade'nin yanına gitti, yere çöktü. "Neden öyle diyorsun bebeğim?"

Bade omzunu kaldırıp indirdi. "İstemiyorum, öyle şey istemem!" Bunu söyledikten sonra kardeşin gitme ihtimali yoktu. Dide'nin suratı düştü. Bade çok kesin konuşuyordu.

"Babacığım ama kardeş sana arkadaş olacak. Hem hemen de gelmeyecek biraz daha var, o zaman istersin kardeş..." Sarp araya girmişti. Ortamı yumuşatmaya çalışıyordu.

"İstemem!" Bade'nin gözleri Dide'nin karnına döndü. "Orada mı ki?" Minik parmağı annesinin karnına değdi.

"Evet. Daha çok küçük, minicik, büyüyecek, doğacak, sana kardeş olacak, birlikte büyüyeceksiniz, abla olacaksın miniğim." Sarp anlatmaya devam ediyordu.

Bade duruldu ama durumu hala kabullenmiş değildi. Suratı hala asıktı.

"Hoş geldin kardeş, hoş geldin iki yaş sendromu, hoş geldin hamilelik hormonu, hoş geldin sabırlı baba dönemi..." Demir konuştu.

"Ağlayacağım..." Dide'nin gözleri doldu.

"Ben de!" Bade de keyifle atladı.

"Ben de ağlarım o zaman. Kimse ağlamasın lütfen. Durun..."






***







 

 

BİRCE DİDE DİNÇER

Biraz durgundum. Bade'nin halleri beni sanki ben suçluymuşum gibi hissettiriyordu. Onun istemediğini çok net duymuştum. Sanki fikri hiç değişmeyecekmiş gibi hissediyordum. Sarp, Bade'yi uyutmuş yatak odasına girmişti. "Uyumamışsın." Yanıma uzandı.

"Uyumadım." Düşünceli hallerimin farkındaydı. Ona da fazla yansıtmak istemiyordum, çünkü bu sefer o benden daha çok takıyordu. "Bade nasıl?"

"İyi." Elleri karnımı buldu, okşadı. "Her çocuk böyle yapar bir tanem. Ben de Doruk'u istemiyormuşum ama annemin karnı büyüdüğünde Doruk gelsin diye gün sayıyormuşum. O da öyle olacak, abla olduğunu anlayınca sevinecek ben eminim."

"Her çocuk aynı değil. Ben onu ilk defa bu kadar sesi çıkarken gördüm. Gerçekten istemiyor Sarp." Yine aklıma gelmişti. Gözümün önünde kollarını kavuşturup kaşlarını çatışı.

"Ama oldu. Kardeşi var Dide. Ne yapacağız geri mi göndereceğiz? Alışmak zorunda. Öğrenecek." Boynuma sokuldu, sıcak dudaklarını boynumda hissedince gözlerim kapandı. Başımı ona yasladığım an sanki üstümden bir yük kalkmış gibi hissettim. Ona döndüm, gövdesine saklandım. "Üzülme." Bir anlık doğruldu, karnıma eğildi. "Sen de üzülme babam, ablan çok tatlı bir kız, sadece ikinci plana düşeceğinden korkuyor. Siz annenle keyfinize bakın, sen sağlıkla büyü de aramıza gel." Karnımı öptü, defalarca.

Yine yanıma geldi sıcaklığı. Sardı beni bedeni, kolları üstüme bir örtü gibi kapandı. Kulağımı dayadığım bedenin altında onun sakin kalbinin sesini duydum. Bebeğimiz benim kalbimin sesiyle sakinleşiyordu, ben de Sarp'ın kalbinin sesiyle.

Daha fazla dayanamadım, çok uykum vardı, uyudum. En son kulağımın seçtiği silik sesi duydum. "İyi geceler güzelim..." Sesinin tonuna istemsizce tebessüm ettim.

 

***

 

Sabah olduğunda duyduğum ilk şey yine Sarp'ın sesiydi. "Annenin üstüne artık atlamak yok bebeğim. Ben seni yatağa çıkarayım, uyandırma anneyi uyusun tamam mı?" Çoktan uyanmıştı beynim ama gözlerim açılmıyordu. Bade'nin bedenini hissettim, kollarım onu bulduğu gibi sarıldım. Şen kahkahasını duydum. Bir süre yanımda hareket etmeden yattı, sarılmıştı ama sanırım merakı onu artık durmaktan vazgeçirmişti.

Saçlarını karnımda hissettim, sonra parmaklarını, başını kulağıma koydu. Bir süre bekledi. Sondu dudaklarını dayadı karnıma. "Ben ablayım." Gözlerim açıldı, çaktırmadan baktım. Göbek deliğimden karnımın içini görmeye çalışıyordu. Bir an başını kaldırıp bana baktı, gözlerimi kapattım. Dudaklarını yeniden hissettim. "Konuşmayı bilmez misin?"

Gülmemek için kendimi zor tuttum. Karnım bir minik titredi gülmekten. "Ayyy!" dediğinde tutamadım kendimi. Uyandım. "Annee!" Korkarak bana sokulduğunda ben gülmeye devam ediyordum. "Bana vurdu..."

"Kim vurdu miniğim?" Sorundan sonra parmağıyla karnımı gösterdi. "O vurdu."

"Hayır bebeğim ben güldüğüm için karnım hareket etti. Kardeşin henüz hareket etmiyor, sana da vurmaz o. Seni çok seviyor." Hala korkar gibi karnımdan uzak duruyordu, gözleri kilitlenmişti, karnımın bir daha hareket edip etmediğini görmeye çalışıyordu. Korkmasın diye elimle karnımı sevdim. "Böyle sev anneciğim sen de."

Elleri göbek deliğimdeydi. "Ama gözükmüyo."

"Görmek mi istiyorsun?"

Başını sallayınca ultrason fotoğrafını gösterdim. Pek görmez, anlayamazdı ama inat biriydi, görmek istiyorsa görmek zorundaydı. "İşte burada." Parmağımla minik bebeğimizi gösterdim.

"Bu mu bebek?" Anlayamamıştı. Kağıdı alıp çevirip durdu. Bebeğe benzetmeye çalışıyordu ama yapamadı. "Hani anne?"

"Şimdi o kadar küçük ki böyle gözüküyor, sonra büyüyecek, karnım büyüyecek. Sen de öyle olmuştun. Sen de böyle mini minnacıktın. Sonra bak büyüdün. Şimdi de abla olacaksın..."

"Minicik..." Şimdiden kendini kocaman saymaya başlamıştı. Başımı salladım. "Ben onu sevmezsem üzülür mü?"

"Üzülür bir tanem."

"Çok mu, az mı?"

"Çok..."

Çok içten olmasa da elleriyle karnımı okşadı. İçim biraz daha rahatladı. "Baban nerede?" Sarp'a bakındım.

"Mutfaktayım! Hadi kalkın kahvaltı hazır."

Biz biraz daha nazlandık, yatakta kalmaya devam edince Sarp geldi gözümüzün önüne. "Ohoo. Uykucular hadi kalkın doyurun karnınızı yola çıkacağız. Ne yapsam ki? Su mu getirsem döksem?"

"Hayıırr!" Bade çoktan yanımdan kaçmıştı. Ben hala yataktayken Sarp'la göz göze geldim.

"Vay vay vay. Demek sen hala yatakta kalmayı tercih ediyorsun?" Başımı salladım. "Kalmıyorsun da hala?" Başımı salladım. "Su dediğimi duydun?" Yine başımı salladım.

Su falan gelmedi. Yanıma yaklaşıp beni kucakladığında kollarımı boynuna sardım. "Sen de tercihlerini değiştirmeyi seçiyorsun?" O da başını salladı. Dudaklarımı öptüğünde iyice kucağına yerleştim.

"Sana kıyar mıyım ben hiç?"

"Tabii tabii. Baktın ıslak nevresimleri değiştirecek kişi sen olacaksın vazgeçtin değil mi?" Gülüşünü yakaladım. "Yoksa beni ıslatmak senin için ne kadar eğlenceli ben biliyorum."

"Konu çok başka yerlere çekiliyor, bence bu konuşmayı şu an durduralım..." Dediğini yeni yeni anladığımda omzuna vurdum. "Edepsiz..."

"Kim? Ben mi? Aşk olsun." Kendine laf söylettirmiyordu.

"Ne yaptın kahvaltıda?" Konu uzamasın diye değiştirdim.

"Senin için çok seçenek var. Yumurtanı da yiyeceksin hiç söylenme." O an başımı geriye attım. Bayılır gibi yayıldım.

Karnımdaki minik fasulyeme konuştum. "Anneciğim keşke alman gereken vitamin yumurtada değil de patates kızartmasında olsaydı. Neyse elbet tadacaksın, işte o zaman bana hak vereceksin ve yumurtanın tadının berbat olduğunu anlayacaksın." Ofladım. "Gerçekten bana yumurta yediren iki kişi var..." Biri Bade biri de bu minik veletti. Bol kusmalı günler geliyordu, hissediyordum.

"Şimdilik iki güzelim." Duyduğum şeyle başımı kaldırdım.

"Bir dur Sarp. Daha bu doğmadı, yavaş."

"Bir şey demedim yavrum. Sen kaç dersen o, ben her şeye tamamım."

"Şey olsun mu? Kız olursa Yeter, erkek olursa Dursun?" Gereken mesajı vermiştim sanırım. Güldü.


***



 

İki haftalık bir tatile gelmiştik. Ben otel odamızda Bade'nin mayosunu giydirirken Sarp plajda bizim için şezlong ayarlamaya çalışıyordu. "Güneş kremini de sürelim." Bade'ye güneş kremini de sürüp kucakladım odadan çıktık.

Plaja yürürken Sarp'ın yanında iki kadının gülüşerek Sarp'la konuştuğunu gördüm, kadınların ifadesine zıt bir ciddiyetteydi Sarp. Bir tarafın çok ciddi durduğu yerde karşının samimi gülüşü biraz garipti. Arada kalan mesafede benim sakinleşmem için Bade'yi yavaşça yere indirdim. "Koş kızım babaya." Minik yavrum olimpik koşucu gibi tüm hızıyla Sarp'a koşmaya başlayınca ben de yavaş yavaş yürüdüm.

"Baba!" dediğini bu mesafeden bile net bir şekilde duymuştum. İçim rahatlamaya başlamıştı. Kadınlara baktım, ifadelerine... Gülüşmeler yoktu artık, sırıta sırıta ailemin yanına ilerledim. Bade çoktan Sarp'ın kucağındaydı, Sarp kadınlara değil de Bade'ye bakıyordu tamamen. Yanlarına yaklaştım.

Kadınlar bana daha yakındı artık. Sarp'a bakıyorken seslerini duydum. "Uğraşma hiç kucağındaki kızıymış, evli yani." Dönüp biraz daha süzdüler kocamı. "Yüzüğü de varmış zaten."

"Takmış mı yüzüğünü? Aferin kocama. Siz de üzülmeyin, bekar bir sürü erkek var bulursunuz. Ama bence ablama taktiğini değiştirin." Başka bir şey demeden Sarp'ın yanına gittim. "Bu kadınlar ne iş?" diye sordum.

"Şezlong ayağına iş atıyorlar, siktir et." O da sinirlenmişti belliydi. Ben de dediğini yaptım, konuyu uzatmadım. Fena trip doluydu içim ama kıyamadım. Daha yedi ay daha ömrünü yiyecektim, biraz tatil iyi olurdu ona. Keyifle kuruldum şezlonga. "Bade'ye krem sürdün mü?" Başımı salladım.

"Hadi, deniz." Bade olduğu yerde zıplamaya başlamıştı. Kolluklarını tuttu, Sarp'a uzattı. "Şişir baba."

"Hadi otur sana da güneş kremi süreyim..." Sarp'ı önüme çektim. "Zaten süt gibisin ıstakoza dönme sonra." Bir bakış yakaladım, sustum. Sessizce, hazır o da söylenmeden onu da kremledim. Bade'nin kollukları şişmişti, bana döndü. "Sen? Sen krem sürdün mü?"

"Hayır ama ben biraz güneşleneceğim sonra sürersin. Siz girin hadi, yoksa kafayı yiyecek çocuğum."

"Sen iyisin?"

"İyiyim, bebek zaten 7/24 yüzüyor, siz de girin ben de gelirim sonra."

Emin olduktan sonra Bade'yi kucakladı. Ben de uzandığım yerden onları izledim. "Baba! Kolluk!"

"Ben varım bebeğim." Onların bu hallerini gülümseyerek izledim. Bade babasına düşkündü, çoğu kız çocuğu gibi. Bazen bir minik kıskançlık oluyordu aramızda. Babasının kucağında boynuna sarılmış kahkahası taa buraya kadar geliyordu. İnsan bunları görünce anlıyordu ne kadar doğru bir seçim yaptığını. Ben bu dünyada bana göre en iyi seçimi yapmıştım, hem en iyi eş, hem de en iyi babaydı benim gözümde.

Gözü ara ara bana kayıyor her şeyin yolunda olup olmadığından emin olmaya çalışıyordu. Üstümü çıkarıp ben de güneşlenmeye başladım, karnım hala çıkmamıştı ama içimdeki o annelik duygusu sanki bebeğimin içimde kapladığı her yeri hisseder gibiydi. Gözlerimi kapatıp biraz rahatladım.

Dünyanın günden güne daha acımasız oluşuna şahit oluyordum, Sarp'ın benim tüm gücümü bilmesine rağmen bana göz kulak olmaya çalışmasını alıyordum. Önüme düşen gölgeyle gözlerimi açtım, elinde iki birayla gelen adamın hiç çekinmeden yan şezlonga oturuşunu gördüm. Doğruldum. "Buyur?" Sesim tersti. İfademi dışarıdan gören birinin isteksiz ve istemediğim bir şeyle karşı karşıya olduğumu anlayabilirdi. Ama karşı taraf anlamıyordu.

Bir birayı bana uzattı. "Güneş vurduğu yeri iyi seçmiş, soğuk bira iyi gelir."

"Kalk o oturduğun yerden!" Bakışlarım anlık Sarp'a kaydı. Surat ifadesi sertti, biraz da Bade'nin kolluklarını almadığı için kendine sövüyor gibi bir hali vardı. Adama geri döndüğümde hala bira uzatmaya devam ediyordu, ortalıkta tartışma çıkarmak benim için sorun olmazdı ama işler farklıydı, aile olarak gelmiştik, yanımda bebeğim vardı, karnımda bir can daha taşıyordum. "Al o kokuşmuş biranı siktir git." Şezlongdan kalktım. Benimle birlikte o da kalkmıştı. Mevzu adamın fazla istekli olmasıydı, burada yatan ben değil de bir başkası olsaydı işler çok daha büyük olurdu, bir kız çocuğum vardı. Ben kendimi savunmaya artık hazırdım ama beklediğim şey olmadı.

Kocam tam anlamıyla artık adamın dibindeydi. Bade benim arkama saklanınca onun önünü tamamen kapattım. "Hayırdır?" Sarp'ın bu sesini sadece yüzbaşı sıfatındayken duyuyordum, şimdi ondan da beter olmaya hazır gibiydi. Adamı kavrayacak bir yer bulamamıştı, kedi yavrusu taşır gibi ensesinden tuttu, olmadı boynunu kavradı kaldırdı.

Bana değen gözleri sakinleşti. "Siz oturun ben geleceğim." O an ne yapacağını az çok tahmin etmiştim. Adamı tuttuğu gibi denize taşıdı, girdiği an adamı suya batırıp iyice derine ilerledi. Bade'yi arkamdan çekip kucağıma aldım, sırtını denize verdim, görsün istemiyordum.

Sarp denizin içinde adamı suya batırıp çıkarıyordu, boğuk, sert sesi ne dediği anlaşılmasa da tonunu belli ediyordu. Bade babasının bu hallerine pek alışık değildi. Başını göğsüme yasladı. Tüm bunlar yaşanırken kızıma bir kez daha kendi özel alanlarını anlattım, tekrar tekrar tembihledim, babasının şu an bizi korumak için yanımızdan ayrıldığını ama geleceğini anlattım. Onun kendini güvende hissetmesi için yanında olduğumu hissetmesini sağladım, sarıp sarmaladım.

Bir süre sonra Sarp yanımıza geldi. Bade'nin korkmaması için sesli dile getirmese de ben gözleriyle sorduğu soruyu anladım, iyi olduğumu gözlerimle anlattım. Adam yoktu, kendi şezlongunda bile yoktu, plajdan atmıştı Sarp.

Bade de biraz daha iyi hissedince konuyu eğlenceye çevirmeye çalışıyordu, Sarp da durumu iyice kavramasını istiyordu. "Ben şimdi yabancı biriyim... Dondurma yemek ister misin?"

"İstemem." Bade beklemedi bile.

"Çikolatalı dondurmalarım var, bir sürü, seninle paylaşabilirim." Sarp nereye kadar devam edeceğini merak etti.

"Sevmem!"

"Ama tadı çok güzel, en güzel dondurma bunlar. Birlikte yeriz?"

O an yumuşadı. Daha fazla bir yabancı olarak göremedi babasını. "Ama şu kadarcık yeyim mi baba?" işaret parmağıyla baş parmağı arasında minik bir boşluk bıraktı, küçüklüğünü göstermeye çalışıyordu. Yabancı adam mevzusunu unutmuş tamamen dondurmaya odaklıydı. Gülmeye başladık.

"Kızım hayır diyeceksin. Ben başka biriyim." Bade'nin kafası karışınca Sarp'ı durdurdum. Şu an Bade'nin her anında yanında olacağımız için biraz daha bekleyebilirdi bu konu. "Hadi denize girelim?"

"Krem süreyim sana." Sarp arkama geçmişken Bade de önüme geçmiş bana krem sürüyordu, sürdüğünün yarısını kendine sürüyordu daha çok ama önemli değildi. Sarp atlamıyordu hiçbir yerimi. Ayağa kalktığımda denize yürüdük, bu kez Bade'nin kollukları da takılıydı.

Suya ayağım değdiği an suyun soğukluğunu hissettim. "Soğuk."

"Allah Allah. Neden acaba?" Sarp'la göz göze geldik. Benim geri çekileceğimi anladığı an kaçmama zaman kalmamıştı, saniyeler içinde omzuna atılmıştım.

"Sarp! Soğuk soğuk, çok soğuk. İndir!" Dinlemedi beni.

Deniz'in içine doğru ilerlemeye başladığında ben suya değmemek için çırpınıyordum. "ne? İndireyim mi?"

"Hayır! Sarp buz gibi su."

"Alışırsın. Bak Bade'me, nasıl yüzüyor?" Bade'ye baktığımda keyfi yerinde benim düşmemi bekliyordu, suratında sırıtışı, güneş vurduğu için kısılmış gözleri, büzük duran burnuyla bekliyordu. O an gerçekten beni bıraktı, suya düştüğümde ikisinin gülüşünü duydum. Sudan çıktığımda suratımdan dolayı ikisi de gülmeyi kesti.

"Neydi bu?"

"Şaka yavrum." Aniden durdum, bacak arama baktım ciddi ciddi, elimi atıp baktım, kanamam var mı kontrol ettim. Sarp'ın yanıma gelişini izledim. "Ne oldu? Ben mi bir şey yaptım? Niye öyle durdun aşkım, sancı mı var? Dide?"

Baktım ki bayılacak gibiydi, rengi gitti, yanağından makas aldım. "Şaka yavrum."

"Yaptığın şakaya..." Bence komikti, gözümün önünde duran iki surat da aynıydı, Sarp'ın paniğinin yanı sıra Bade'nin ne olduğunu anlamadan babasına ortak olması sonucu oluşan bu görüntü fazla komikti. "Bu konuda şaka yapma bana Dide! Yemin ederim çıkarır saat başı doktora kontrole götürürüm seni."

Omzumu salladım, yüzmeye başladım. "Ben alıştım, sen de alışırsın." Tatilim güzel geçiyordu.











***







 

 

7 AY SONRA

Bebeğimiz kırk iki haftalıktı, hala tık yoktu. Bade uyumuş biz salondaydık, hala uykum yoktu, Sarp'a baktım. O da benden farklı değildi. "Kalk! Hadi yürüyelim biraz. Bu böyle olmayacak aşkım bu bebek niye gelmiyor?"

Koca karnım artık patlayacak gibiydi. Ellerimden tutup beni koltuktan kaldırdı. Gözümün önünden kaybolduğunda bir şey demedim, benim de aklıma takılan şey oğlumuzun bulunduğu yeri fazla benimsemesiydi. Annem sürekli arıyordu, abim 'doğur artık' demekten usanmıştı. Sarp kafasına estikçe yürüyüşe çıkarıyordu. Muhtemelen yine Bade'yi hazırlıyordu. Derken Bade çoktan bebek arabasına bindirilmiş, hala uyuyorken Sarp karşıma dikildi. "Çıkalım." Her defasında çıkıp elimiz boş geri geliyorduk. Bu kez içimden bir his bir şeylerin olacağını söylüyordu.

"Yürümeyelim." dedim sessizce.

"Niye? Geldi mi? Sancı mı geldi?" Gelmemişti, hiçbir şey yoktu hatta. Oğlumuz gerçekten rahattı, tüm ultrason görüntülerinde uyuduğu ana denk geliyorduk, sadece geceleri hareketli oluyordu.

"Gelmedi. Ama bak gelirse kalırız yolda..." Dinlemedi. Evden çıktığımızda o Bade'yi sürüyordu ben de kaldırımda bir ayağım, diğeri yerde aksak yürüyordum.

"Hadi be oğlum, bu ne rahatlık ya?" Yaklaşık kırk beş dakika süren yürüyüşten yine elimiz boş döndük, kapıyı açtı. Ayakkabımı çıkarmaya çalıştığım an suyum geldi. İkimiz de sessizce yerdeki göle baktık, bakışlarımız kesişti sonra. "Ne oldu?" Biliyordu ne olduğunu ama hazırlıksız yakalanmıştık.

"Açtın ağzını suyum geldi..." Hala bir sancım yoktu.

"Tamam. Tamam... Tamam." Dediği başka bir şey yoktu, yaptığı bir şey de yoktu olduğu yerde dönüp duruyordu.

"Ne tamam yardım et de içeriye geçeyim." Elinden tuttum.

"Hastaneye gidiyoruz."

"Üstüme bir şey giyeyim, çantaları al. Bade'yi uyandır." Telefonumu çıkarttım, annemi aradım, haber verdim. Hızlıca koşturmaya çalıştım, üstümü giyinmeye başladığım an sancım gelmeye başladı. "Sarp!" Yatak başlığına tutundum. "Doğuruyorum şu an!" Sancıdan inledim. Sarp geldiğinde panik suratını gördüm. "Senin yüzünden!"

"Ben ne yaptım?" Eliyle alnındaki teri sildi, yanıma geldiğinde çantaları kollarına takmaya çalıştı.

"Bok var çıktık yürüyüşe! Ben mutluydum böyle!" Yine bir inleme.

"Aşkım zamanı gelmişti ama..." Kucaklamak için eğildiğinde durdurdum.

"Yürüyeceğim, kucağına alma. Annemler geldi mi? Bade korkacak."

Babamı gördüm. "Geldik geldik. Hadi çıkın artık şu evden."

"Annem nerede?" Acıyla çığlık attım.

"Bade'yi aldı, Mete kapıda sizi bekliyor hadi." Yürüyerek arabaya geldik, arkaya bindiğimizde Bade bizimle değildi, annemle babamın yanında ayrı arabayla geliyordu.

"Bu kez geliyor sonun-" Suratımı görünce sustu.

"Sür şu arabayı!" Acıdan dişlerimi sıkıyordum. Sarp bana destek olmaya çalışsa da hiçbir yardımı dokunmuyordu. Odaklandığım tek şey sancımdı. "Doğuracağım lan bas şu gaza!"

"Sakin ol, nefes al aşkım." Kulağımın dibinde nefesini hissediyordum, zaten acım vardı, ter içindeydim bir de Sarp'ın sıcak nefes beni mahvetti.

"Ben alayım sen alma! Abi çok varsa çek sağa! Ah!" Bir elim Sarp'ın elini, diğer araba koltuğunun başını sıkıyordu. Nefes de alamıyordum. "Arabaya bırakacağım çocuğu şimdi diyorum! Alooo! Duyuyor musunuz?" Abimin kafasın vurdum. "Otuzla mı gidiyoruz sürsene şu arabayı artık!"

"Sürüyorum Dide, Yüz yirmiyle gidiyoruz, sen nefes almaya çalışsana."

"Sen doğurmuyorsun ya rahatsın! Gel sen doğur! GEL!" Sarp'ın omzuna dayandım, hala fikrimce onun yüzünden doğuruyordum. "Senin yüzünden! Dedim sana yürümeyelim diye? Gece gece bari uykumu almış olurdum! Ah!" Sarp'ın elini sıktım. "Bak! Bu sondu!" Araba durduğunda Sarp kapıyı açıp beni kucakladı. "Bana bak sen de geliyorsun içeri!" O anki acıyla omzunu ısırdım, Sarp da inledi. "Sen de gel yanıma Sarp..."

"Geleceğim güzelim, seni yalnız bırakır mıyım ben hiç?" Ben ne olduğunu idrak edemeden çoktan giyinmiş doğumhaneye girmiştim, Sarp hemen olmasa da gelmişti, yanımdaydı. Elimi tuttuğu an tüm sinirlerim boşalmış gibi bu acının içinde ağlamaya başladım.

"Yorgunluk yok Dide. Aç gözlerini, ben ıkın dediğimde ıkın tamam mı? Biliyorum çok acıyor, canın çok yanacak zaten sen de biliyorsun ama bitecek. Çok az kaldı, gelmiş bile bizim oğlan." Doktorun konuşmasını dinlemeye çalıştım ama duyduğum tek şey acı kısmıydı, çektiğim acıyı biliyordum, daha önce de yapmıştım.

Son nefesimle konuştum. "Bu ilkten daha kolay olmalı ama değil mi?"

"Kesik atmayacağım Dide. Önceki nasılsa bu da öyle olacak. Gücünü topla ıkın." Herkes hazırdı ama ben değildim. Aldığım nefes bana yetmiyordu ki gücümü toplayıp ıkınacaktım. Sarp dibimde pür dikkat bana bakıyordu.

"Aşkım az kaldı, sık benim elimi, kır gitsin." Terli olup olmadığımı umursamadan dudakları alnımda gözleri bebeğimizin gelişindeydi.

Gücümü toplamaya çalıştım, ıkınmaya başladığımda sanki hiçbir şey olmuyor gibiydi. Boşa ıkınıp canımı daha çok yakıyor gibi hissediyordum. "Yok! Yapamıyorum ben! Olmuyor!"

Doktorumla göz göze geldik. "Sezaryen ihtimalimiz yok Dide, açıklığın var gerçekten çok az kaldı, canının daha çok acımasının sebebi bebek geldi, bak başı dayandı az kaldı. Benim dediklerimi yap beş dakikaya bitireceğim çıkaracağım sizi. Hadi."

Sarp'ın suratı benim suratımdan daha kötüydü, acı çektiğimi bildiği için şu an kendinden nefret ediyor olabilirdi. Ondan destek alıp ıkınmaya devam ettim. doğumhaneyi benim çığlıklarım dolduruyordu. "Bu çocuk gelmek istemiyordu ya!"

"Gelmek istiyor Dide. Son kez hadi!"

Dediğini yaptım, son kez ıkındım, daha çok acım oldu, kısa bir süre yine ıkınmaya devam ettim. Doğumhanede duyulan yeni bir ses vardı, oğlumuzun ağlama sesi. Benim çığlıklarım kesilmişti. "İşte geldi!" Gözümüzün önüne tombul, ağlayan bebeğimiz geldiğinde ikimiz de ağlamaya başladık.

Sarp'a baktım. "Doğdu, yaptın güzelim. Yaptın..." Dudaklarımdan öptü. Bir an için yanımdan ayrıldı, oğlumuzun göbek bağını kesti. Ağlayan bebeğim kucağıma gelip yanağı yanağıma değdiği an susunca ben fazla duygusallıktan ağlamaya başladım.

"Doğum saati 02.46" Doktorun sesinden sonra bebeğimizin kontrol edilmesi için kucağımdan alınmasını izledim. "Hemen vereceğim sana oğlunu annesi..." Fazla uykum vardı ama onu izlemekten kendimi alamıyordum. Yine ağlamaya başlamış boğazını yırtacak gibi sesli çırpınıyordu. Saçları kanla karışık olduğu için pek seçemesem de bu da Bade gibiydi, sarı bir şey olacaktı. Gözlerini açmamıştı hala.

Odaya alındığımızda en merak ettiğim şey Bade'nin ne yapacağıydı. Bebeği gördüğü an heyecanlandı, yanına gitti, güldü. "Annesi nerde bu bebeğin?" dediği an bir nefes çektim. Sarp cevap verdi. "Kardeşin bu işte miniğim. Annesi senin annen. Babası da benim."

"Ben?"

"Sen de bizim miniğimizsin anneciğim." Bade yanıma geldiğinde öptüm onu. Bebek bir kardeşe sahip olması onun için ikinci plana atılmak gibi gelmesin diye uğraşıyordum. Hala şiş karnıma dokundu. "Bir tane daha?"

"Hayır anneciğim ordaydı kardeşin doğdu bak, orada. Uyuyor." Yavaş yavaş alışacak gibiydi. Bade yaklaşınca oğlumuz Tan ağlamaya başlayınca Bade korktu, bana gelecekken yatakta yorgun yatışımı görünce kafası karıştı, Sarp'a koştu.

"Ağlıyo. Baba ağlıyo." Herkes odadan çıktığında bir biz vardık, benim çekirdek ailem.

"Evet babacığım acıkmış."

"Süt içcek." Tan'ı emzirmeye başladığımda Bade'nin sessizce bizi izlemesini izledim ben de. Tan gözlerini açtığında Bade'yi yanıma çağırdım.

"Bak uyandı. Dokunmak ister misin?" Başını sallayıp hafif hafif eline dokundu, pek hoşlanmamıştı dokunduğu elini Sarp'ın üstüne sürüp temizlemeye çalışınca güldük. Tan'a döndüm, göğsümde uyuyordu, elleri göğsümde duruyordu. Bade de çok dayanamadı. İki bebeğimiz de uymuştu.

"Ağrın var mı?" Sarp yanıma oturdu.

"Biraz..."

"Uyu güzelim." Elleri saçlarıma dolandı, dokunuşlarına dayanamadım. Mayışırken dudaklarımda tek cümle çıktı. "Hoş geldin lohusa dönemi." Gözlerim kapanırken güldüğünü gördüm. O halinden memnun gibiydi.

"Senin her haline bayılıyorum. Seni seviyorum, çok seviyorum." Öptüğünü hissettim. Mırıldandım. "Ben de..." Ailemizdeki o eksik tamamlanmıştı. Yapbozumuzda boş olan parça yerine oturmuştu. Ailem tamamdı, hepimiz iyiydik, birlikteydik, mutluyduk...

Ve ben bir kez daha anne olmayı başarmıştım.

***

 

Özel bölüm sonu...
Daha uzun olabilirdi, daha çok şey yazılabilirdi ama yazmadım.

 

Vardır bir sebebi diyerek konuyu kapatıyorum.

 

Umarım beğenmişsinizdir ballarım.

 

Oy ve yorumlarınız için tişikkürler.
😘😘😘

 

Kendinize cici bakın sizi seviyorum.

Bölüm : 28.06.2025 01:39 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...