51. Bölüm

Kaybolan Yıllar| Özel Bölüm.1

mutlu sonsuz
mutlusonsuz222

🖇️ Herkese selamlar, nasılsınız görüşmeyeli?

🖇️ Umarım severek okuduğunuz bir bölüm olur, keyifli okumalar dilerim...

🖇️ Satır arası yorum yapmayı ve oy vermeyi unutmayın lütfen...

Özel Bölüm.1

Devrim Akyol Arslan’ın anlatımından,

Ankara’dan döneli günler olmuştu. Bir zamanlar canımdan bile çok sevdiğim adamla tanıştığım yerdi Ankara. Sonra ayrılmak zorunda kaldığımız günlerde ona veda ettiğim yerdi. Oradan giderken hiçbir hayalim yoktu. Ama hayat bana kurmadığım hayallerin en güzelini vermişti. Ankara’ya hem sevdiğim adamla hem de oğlumuzla gitmemize olanak sağlamıştı.

Poyraz Arslan, 28 Haziran günü hayatımıza bir güneş gibi doğan oğlumuz şimdilerde 3 aylık olmak üzereydi. Az kalmıştı. Onu kucağımıza aldığımız gün daha dün gibiydi. Pamir’de bende yeni sıfatlarımıza alışmaya çalışıyorduk. Anne ve baba olmak çok ayrıydı, çok güzeldi ve zordu da. Ama el birliği ile üstünden gelmeye çalışıyorduk.

Bugün, Sinem ile Hakan’ın düğünü için kızlarla alışverişe gitmiştik. Sinem’in gelinlik provaları bitmişti, hazır olan gelinlik alınmıştı. Bizde diğerleriyle birlikte kendimize elbise seçmiştik. Artık az bir süre kalmıştı. Onlar da son hazırlıklarını yapıyorlardı. Zaten her şeyleri hazır sayılırdı.

Alışverişe gittiğimiz için Poyraz’ı babasıyla baş başa bırakmıştım. Ben bakarım diyerek kendinden emin bir şekilde konuşmuştu ancak şimdi daha oturduğumuz daireye ulaşmadan apartmanda Poyraz’ın ağlayışlarını duyabiliyordum. Sanırım işler pek istediği gibi gitmiyordu. Kapının kilidine anahtarımı sokup çevirdiğimde sesler daha da netleşti. Poyraz içli içli ağlarken Pamir ise yalvarırcasına konuşuyordu. “Babam, neden ağlıyorsun oğlum?”

Kapıyı kapatıp içeri girdiğimde salona doğru ilerledim. Kapıdan içeri doğru baktığımda Pamir’in ayakta olduğunu gördüm. Poyraz’ı ise omzuna doğru yatırmış sırtını pat patlıyordu. Görüntünün güzelliği karşısında içim erirken gülümsedim. Pamir’in ise arkası dönüktü. “Hadi oğlum, hadi kuzum, hadi babasının aslanı. Bak gazında çıktı.”

Hızlı bir şekilde lavaboya gidip ellerimi yıkadıktan sonra tekrardan salona döndüm. “Yardım lazım mı?” diye seslendiğimde bakışları anında bana döndü. Yalvarırcasına gözlerime bakarken rahatlamış bir ifade belirdi gözlerinde. “Devrim, Allah gönderdi seni.” Çaresizce bana doğru yaklaşırken güldüm haline. Sadece 2 saat yalnız bırakmıştım ama perişandı hali. Uzanarak oğlumuzu kucağıma aldım.

Aynı Pamir gibi omzuma yatırarak sırtını sıvazlamaya başladım. “Geldim annecim.” Sırtını sıvazlamaya devam ederken başımı çevirerek minicik kafasına dudaklarımı bastırdım. Bir yandan da odanın içinde yürümeye devam ettim. “Annesinin birtanesiymiş o, aşkıymış.” Bir yandan sesimi inceltirken Poyraz’ın sakinleştiğini hissettim.

“Şuna bak seni bekliyormuş sıpa.” Pamir sitemli bir şekilde bize bakarken kanepeye oturup derin bir nefes verdi. Sitemli baksa da bakışları hayran olduğunu kanıtlıyordu. Yüzünde küçük bir gülümsemeyle bizi izlerken ben bir süre daha Poyraz’ı pışpışladım. Ağlamasının tamamen durmasıyla birlikte fısıldayarak konuştum. “Uyumuş mu babası?”

Pamir oturduğu yerden kalkarken başını salladı. “Uyumuş.” Aldığım onayla odamıza doğru ilerledim. Yatağımızın yanında duran beşiğine oğlumuzu yatırarak küçük bir tebessümle baktım. O kadar güzeldi ki. Bakmalara doyamıyorduk.

Bebek telsizini ayarlayıp elime alarak odadan çıktıktan sonra direkt olarak salona doğru ilerledim. İçeri girdiğimde Pamir’in ortalığı toparladığını gördüm. Muhtemelen altını burada değiştirmişti. Görevlerini öyle iyi biliyordu ki. Türkiye’de babalığın sadece çocuğun oluşumunda katkı sağlamak olduğunu düşünenlerin yanında Pamir büyük bir nimetti. Altını değiştirir, gerektiğinde karnını doyurur, işe gidecek olmasına rağmen geceleri çoğunlukla benimle kalkardı. Hatta bazen benim uyumamı sağlayıp kendisi ilgilenirdi.

Baba olmayı çok istiyordu ve bu isteğin getirdiği sorumlulukları da yerine getirmekte çok başarılıydı. O gün kulübe evinde bana bir şey söylemişti. Sizden gelen her şey başım gözüm üstüne demişti ve o sözün arkasında çok güzel duruyordu. Hamileyken de şimdi de bu böyleydi.

“Orada dikilip içinden bir çocuğu uyutmayı beceremedi diye düşünmüyorsun değil mi?” Şakavari bir şekilde konuşurken elimi belime yaslayarak kaşlarımı çattım. “Tam olarak öyle düşünüyorum. Baksana ben gelmesem ohoo.” Diğer elimi de sallayarak ciddi bir şekilde yüzüne bakarken Pamir afalladı. Çok uzun zaman olmuştu ona şaka yapmayalı. “Gerçekten mi?” Gözlerini kırpıştırarak yüzüme bakarken gülüşümü bastırarak cevap verdim. “Gerçekten değil tabii ki.”

Pamir söylediğim şöyle derin bir nefes verirken güldüm. “Ya kıyamam ama sana, her seferinde kanıyorsun.” Yanına doğru yaklaşırken Pamir göz devirdi. “Sende her seferinde beni kandırmaktan zevk alıyorsun.” Biraz önce yapmayı kestiği işine devam ederken elimi yanağına götürerek makas aldım. “Seviyorum biliyorsun.”

Pamir bu hareketimle istemsizce gülümserken başını iki yana salladı iflah olmazsın dercesine. Ardından belimden kavrayarak beni kendisine doğru çekti. Aramızdaki boşluğu kapatırken gözlerini bir saniye olsun gözlerimden ayırmadı. Bende ona uyum sağlayarak ellerimi ensesinde birleştirirken Pamir mırıldandı. “Tüm gün görüşemedik, özledim seni.”

“Şimdi anlamışsındır sen işe gittiğinde neler hissettiğimi.” Aynı onun gibi gözlerimi elalarından ayırmadan konuşurken Pamir başını salladı belli belirsiz. “Anladım zaten daha önce de tecrübe etmiştim.” Buruk bir biçimde söylediği şeyle anlık olarak duraksadım. Ardından o tatsız konunun keyfimizi kaçırmaması için mırıldandım. “Şanslısın elbisemi aldım, bir daha sizi baş başa bırakmayacağım.”

“Nasıl bir şey aldın?” merakla bana bakarken dudaklarımı büzdüm. “Kilomun el verdiği kadarıyla bir şeyler aldım.” Diye kaçamak bir cevap verdiğimde Pamir elini yanağıma yaslayarak başını omzuna doğru eğdi. “Yani yine çok güzel olacaksın.”

“Ya Pamir.” Sevecen bir tonda ismini söylediğimde amacım ne kadar mutlu olduğumu göstermekti. Hamilelikten dolayı kilo almıştım. Doğumdan sonra vermiştim ama eski formumda değildim ve bu benim canımı sıkıyordu. Pamir bunu bildiğinden dolayı her seferinde iyi hissetmem için iltifatlar etmeye devam ediyordu ve ne yalan söyleyeyim işe yarıyordu bu çabası.

Pamir söylediğimle hafifçe kaşlarını çatarken şikayetçi bir tonda konuştu. “Oğluna gelince aşkım, birtanem. Bana gelince Pamir.” Söylediği cümle ile şaşkınca ona bakarken anlık olarak duraksadım. Ardından istemsizce gülerek baktım kocama doğru. “Oğlunu kıskanmış olamazsın değil mi?”

“Tüm ilgi alaka onun üzerinde olunca ne yapalım? Çocuk isterken bunu düşünmemiştim.” Pamir trip atarcasına konuşurken elimi iki yanağına yaslayarak yüzünü avuçlarımın arasına aldım. “Benim kocam ilgi mi istiyormuş?” Yüzümde sırıtışla ona doğru bakarken ekledim. “Bak Poyraz hazır uyuyorken ne istersen yaparız.” Dediğimde Pamir tek kaşını kaldırdı. “Ne istersem mi?”

Başımı sallarken Pamir düşünür gibi yaptı. “O zaman şöyle ben senin dizlerinde uzansam, sohbet etsek, birbirimizde dinlensek.” İsteği karşısında yüzümdeki gülümseme epey büyüdü. Başka bir şey ister diye düşünmüştüm ama Pamir en masum olan isteklerinden birini yapmıştı. “Bu kadar mı?”

“Şimdilik bu kadar, sonrasına bakarız.” Tek gözünü kırparken başımı salladım hay hay manasında. Pamir’in elini tutup hemen yanı başımızdaki kanepeye oturdum. Pamir’de kanepeye uzanarak başımı dizlerime yasladığında elim hızla saçlarındaki yerini aldı.

Gözlerini kapatıp huzurla nefes verdi. “Şuna ne kadar ihtiyacım vardı bilemezsin.” Yaşadıklarımızı düşündüğümüzde haklıydı. Kaosların içinde o kadar kalmıştık ki anlatılmazdı. Sürekli bir yerlere koşturmuştuk, birilerini yakalamıştık, birilerinden kaçmıştık. Çok uzun süredir bu huzurdan uzaktık. Ama şimdi huzur yanı başımızdaydı.

“İhtiyacın olduğu her zaman kollarımda dizlerimde emrine amade.” Derken elimi ipek gibi yumuşacık olan saçlarından geçirdim. Pamir gözlerini aralayarak yüzüme doğru bakarken elimi tutarak dudaklarına götürdü ve avuç içimi öptü uzunca. “Bunu elimden geldiğince değerlendireceğim emin ol.”

“Poyraz çok mu yordu?” dedim meraklı bir şekilde. Pamir başını iki yana salladı. “Onunla uğraşmak beni yormaz, aksine oğlumla vakit geçirmek çok iyi geldi.” Dedikten sonra bir an için duraksadı ve devam etti sözlerine. “Ama senin onunla tüm gün bu şekilde ilgilendiğini ve yorulduğunu düşündükçe sana destek olamadığımı, yetemediğimi hissettim.”

Elimle bu sefer yanağını severken inkar ettim söylediklerini. “Asla öyle hissetme, sen bana destek oluyorsun zaten. Oğlumuza iyi bir gelecek sunmak için birimizin çalışması gerekiyor.” Diyerek işi şakaya vurduğumda Pamir’de güldü. Bense devam ettim. “Ama eğer diyorsan ki ben oğlumla vakit geçirmeyi çok sevdim. Yer değiştirebiliriz. Ben seve seve adliyeye giderim.”

Oğlumuza bakmak için ücretsiz izne ayrılmıştım. Hamile kalmadan önce, Pamir ile bu konuda konuştuğumuzda izin almak, adliyeden uzaklaşmak hatta ve hatta bir çocuğumuzun olma ihtimali benim için biraz geri plandaydı. Ama oğlumuz en olması gerektiği zamanda gelerek babasını hayata döndürmüştü. Pamir o gün rüyasını anlattığında da çok etkilenmiştim ve hala da etkilenirdim. İlk öğrendiğimde zamanlamasını yanlış bulmuştum ama o anlardan sonra iyi ki diyordum ve şimdi kucağıma aldığımda da öyle düşündüğüm günler için üzülüyordum. Yani onun için ne izin almak ne davalardan uzak kalmak koymuştu ama özlediğimi inkar edemezdim.

“Cumhuriyet Savcısı Devrim Akyol Arslan sahalara geri dönmek istiyor.” Pamir gururla ismimi zikrederken gülümseyerek onayladım. “Bence suçlularda beni özlemiştir.” Pamir bu söylediğime sesli bir şekilde güldü. “Ne demezsin.”

“Ama hatırlasana sevgilim.” Dedikten sonra devam ettim sözlerime. “Hakkâri’ye ilk geldiğim günler cumartesileri bile çalışıyordum.” Dediğimde Pamir gözlerini benden çekip tavana doğru baktı. “Hatırlamam mı? Seni görmek için emniyeti ve adliyeyi ikinci adresim haline getirmiştim resmen.”

O anları düşündükçe yüzümdeki gülümsemeyi engelleyemiyordum. Çok güzel günlerdi. Pamir’e her ne kadar kızıp laf soktuğum anlar olsa bile onun ilgisinden çok memnundum.

“Çok güzel günlerdi.” Düşüncelerimin arasından kendimi bu sözü söylerken bulduğumda Pamir başını iki yana salladı. “Peşinde az koşmadık. Tabii güzeldir.” Söylediği cümle ile ağzım açık kalırken hafifçe kaşlarımı çattım. “Şimdi evli çocuklu olduk diye bu kadar rahat konuşuyorsun değil mi? O zamanları hatırlatırım.”

“Acı bana güzelim, az çekmedim.” Pamir alaylı bir şekilde konuşurken dudaklarımı büzüp kızgınmış gibi baktım gözlerine. “Aman sende bugünü bekliyormuşsun yüzüme vurmak için.”

Pamir elini yanağıma doğru yaslayarak yanağımdan makas aldıktan sonra göz kırptı. “Şimdi her şeyi konuşurken bunları söylememek olmaz.” Bilmiş bir şekilde konuştuktan sonra ekledi. “Az mı suçlu yakaladık, çatışmaya girdik. Hele ki o topuklu ayakkabıları çıkartıp çocuğun peşinden koşuşun. Aklımı oynatacaktım.”

Hem kızgın hem de o günlere karşı özlem duyuyormuş gibi konuşurken güldüm. “Benim babam asker, abim asker, o zamanki sevgilim asker kanım deli akıyordu ne yapayım?” Pamir söylediğime sesli bir şekilde gülerken mırıldandı. “Senin asker olmadığına şaşıyorum ben zaten.”

“Kabul et sizin kadar iyiyim.” Dedim egoyla. Tabii ki iyi değildim. Onların yaptıklarının yanında benimki hiçbir şeydi ama yine de takılmadan duramıyordum işte. “İyisin güzelim, biraz daha çabalasan bizden iyi olursun.” Pamir kabullenerek konuşurken tebessümle baktım gözlerine. Şöyle sakin, sadece ikimiz varken oturup konuşmayı çok özlemiştim ve çok iyi gelmişti şu sohbet bile.

“Tek korkum Burçe’nin de senin gibi olması.” Pamir’in söylediği şeyle birlikte kaşlarım çatıldı. “Aşk olsun.” Pamir ise yattığı yerden hafifçe doğrulup dudaklarımı öpüp eski haline dönerek söylediğime karşılık yamuk bir gülüşle cevap verdi. “Oldu zaten.” Yaptığı harekete gülüp başımı diğer tarafa doğru çevirirken mırıldandım. “Pamir ya, yumuşatma beni. Ciddi bir şey konuşuyoruz.”

“Ne yaptım ki?” Masum masum yüzüme bakarken kaşlarımı çatıp devam ettim biraz önceki konuya. “Ne demek senin gibi olmasından korkuyorum, ayıp ediyorsun. Benim gibiler olmasa herkes elini kolunu sallayarak gezer.” Trip atarcasına konuşurken Pamir iç çekti. “Biliyorum. Sadece ne bileyim korkuyorum işte bazen. Başımıza gelenler kolay değil. Zor bir meslek.”

Konunun yine kötü günlerimize gelmemesi için son kozumu oynayarak sırıttım. “Onu da Burçe’nin kocası düşünsün canım.” Dediğim anda Pamir’in bakışları ışık hızıyla bana doğru döndü. “Ne kocası?”

“Batuhan’dan bahsediyorum canım. Enişten.” Diyerek damarına bastığımda Pamir gözlerini kapattı ve burnundan sertçe nefes verdi. “Allah’ım duyduklarımı sil zihnimden.” Söylediği cümlenin komikliği ile gülerken mırıldandım. “Yanlış bir şey mi söyledim, enişten işte.” Diye tekrar konuştuğumda Pamir yattığı yerden doğruldu. “Tüm huzurum kaçtı şu an.”

Verdiği tepkiler o kadar komikti ki gülmeme engel olamıyordum. Abimden bile beterdi. Bazen Batuhan’a acıyordum.

“Ama hayatım alışman gerekiyor.” Dediğimde Pamir bana doğru baktı memnuniyetsiz bir biçimde. “Yapma güzelim, tüm tadım kaçtı zaten.” Dudaklarımı birbirine bastırırken Pamir hırsını alamayıp tekrar konuştu. “Ben ona enişte falan demem tövbe yarabbi. Askerime enişte diyeceğim ha? Demem. Damat derim.”

“Damat olduğunu kabulleniyorsun yani.” Sesim içime kaçmış bir biçimde imalı imalı konuşurken Pamir kaşlarını çattı iyice. “El mahkum. Kardeşim seviyor, karım bile onların tarafında. Ben ne diyeyim?” Şikayet edercesine konuşurken güldüm. “Ve bir de aşka olan inancın var. Tabii komutanının kızına aşık olman bir de.” Diyerek fısıldarken Pamir tip tip baktı suratıma. “Sen beni kızdırmaktan da zevk alıyorsun.”

“Şaka yapıyorum tamam.” Diyerek sözlerimi kestim. Gerçekten sinirlenmeye başlıyordu bunu hissediyordum. “Ama o günleri de unutmadım Pamir efendi.” Dedim bilmiş bir şekilde. Ardından ekledim. “Ne çektirdin.”

“Yüzüme vurma.” Dedi utanmış bir sesle. Ardından ekledi. “Ama sende kabul et, haklı olduğum yerler vardı.” Söylediği cümleyi onayladım. Evet, gerçekten haklı olduğu yerler vardı. O an için ikimizde çok sinirlenip bazı hatalar yapmıştık ve düşündüğümüzde doğru yolu bulmuştuk. Şimdi buradaydık.

“Sen benimle uğraşacağına kendine bak, görümce oluyorsun.” Pamir bana takılmak için konuşurken omuz silktim. “Ben halimden çok memnunum. İyi ki diyorum.” Dedim sevinçle. Çünkü abimin mutlu olması beni de mutlu ediyordu.

“Bu kadar sohbet yeter, acıkmadın mı?” diyerek oturduğum yerden kalkarken Pamir cevap verdi. “Senin yanında hayattan soyutlandığım için acıktığımı hissedemedim.” Söylediği cümleyle bir an duraksadım. Nereden buluyordu hiç bilmiyordum. O böyle sözler söylerken ben sessiz kalıyordum. Bu ilişki de romantik taraf Pamir’di.

“Ben gelmeden çalıştın dimi bu sözlere?” dedim dikkatle Pamir’e bakarken. Pamir ise oturduğu yerden kalkıp bana bakarken tebessümle cevap verdi. “Bunun cevabını daha önce de vermiştim güzel karım.” Deyip duraksadığında zihnim o ana gitti. Balayımızda, evlendiğimiz günün sabahı söylemişti bu cümleyi. Pamir ile aynı anda tekrarladım cümlesini. “Bırak şiir gibi olan karıma şair olayım…”

Pamir onunla aynı anda söylememden etkilenmiş olacak ki tek kaşını kaldırdı. “Hatırlıyorsun.” Kollarımı omuzlarının üzerinden ensesine sararken gözlerine bakarak mırıldandım. “Seninle ilgili her şeyi hatırlarım.” Bu söylediğim bu sefer Pamir’in yüzünde gülümseme oluştururken gururla konuştu. “Kapmışsın benden bir şeyler.”

“E ne derler, seven sevdiğine benzermiş.” Pamir bu söylediğimden daha memnun olurken derin derin baktı gözlerime. Dudaklarını dudaklarıma yaklaştırırken ben ondan önce davranıp dudaklarımızı birleştirdim.

Dudaklarımız tadını çıkarta çıkarta, yavaş yavaş bir uyum içinde hareket ediyordu. Onu bu şekilde doya doya öpmeyi seviyordum. Ne olursa olsun ne yaşanırsa yaşansın, araya ayrılıklarda girse günün sonunda onunla böyle olmayı seviyordum. Ben Pamir ile birlikte olduğum her şeyi, her anı çok seviyordum.

Poyraz’ın ağlama sesiyle birlikte dudaklarımız birbirinden ayrılmak durumunda kalırken Pamir homurdandı. “Oğlan dayıya derlerdi de inanmazdım. Şimdi ikna oldum.” Bir ağlamadan bunu nasıl çıkardığını sorgularken söylenmeden edemedim. “Kayınçosuna da takılmadan edemez.”

“Edemem, bir tanecik kayınçom o benim. Onunla uğraşmadan günüm iyi geçmez.” Pamir alaylı bir şekilde konuşarak salondan çıkarken arkasından ilerledim ve mırıldandım. “Eminim o da aynısını düşünüyordur.”

Odamıza girdiğimizde direkt olarak beşiğe yöneldim. “Acıkmıştır.” Diyerek Pamir’e hitaben konuştuğumda Pamir onayladı. “Sen karnını doyur aslan parçasının. Bende yemeği hazırlayayım.”

Pamir odadan çıkarken bende oğlumu kucağıma alıp emmesi için hazırlandıktan sonra dikkatli bir şekilde emzirmeye başladım. Gitmeden önce sütümü sağıp hazırlamıştım ve ben gelene kadar Pamir onu vermişti ama şimdi tekrar acıkmıştı muhtemelen. Dikkatle izlerken masumluğu karşısında tebessümümü tutamamıştım. Minicikti.

Dakikalar sonra tekrardan uyuduğunda yavaşça oturduğum yerden kalkıp tekrardan onu beşiğine yatırdıktan sonra üzerimi düzeltip odadan çıktım. Adımlarım direkt olarak mutfağa yöneldiğinde Pamir’in çoktan hazırlığa başladığını gördüm. Buzluktan çıkardığı köfteleri kızartmaya koyulmuştu.

Hiç beklemeden yanına doğru ilerleyip arkasından sarılırken başımı sırtına doğru yaslayarak kollarımı belinden doğru sarıp karnına yasladım. “Bugün yorgunsun, bir de yemek yapmakla uğraşma dedim. Bu hazırdı.” Fikrini açıklarken onayladım. “İyi düşünmüşsün sevgilim, o zaman bende patatesleri soyayım.”

Ellerimi vücudundan çekerek patatesleri soyarken bir yandan da aklıma gelen şeyle konuştum. “Sinem söyledi bugün, bekarlığa veda yapıyormuşsunuz.” Biz Sinem’e kına yakarken onlar da kendi aralarında bekarlığa veda yapacaklardı. “Siz bekarlığa veda edeli çok oldu Pamir bey unutmayın.”

“Güzelim, bekarlığa veda yapacağız derken dansöz çağırmayacağız herhalde.” Diyen Pamir ile bakışlarım anında ona döndü. “Hele bir çağırın.” Tehditkâr bir biçimde elimdeki bıçağı ona doğrulttuğumda Pamir iki elini havaya kaldırdı teslim oluyormuşçasına. “İndir güzelim şunu, şeytan doldurur.” Pamir dalga geçercesine konuşurken tek kaşımı kaldırdım. “Orası size bağlı, biliyorsun silahımda var.”

“Bir savcıyla evlenirken aklım neredeydi acaba?” diye şikayetçi bir biçimde konuşurken kaşlarım havalandı. Pamir ise yanlış anlamaya müsaade etmeden cümlesi biter bitmez tekrar konuştu. “Ha aklımda onda kalmıştı. Pardon.” Dediğinde gözlerimi kısarak baktım yüzüne. “İyi kurtardın.”

“Şaka bir yana ocak başına falan gideriz ya da herhangi bir mekâna işte. Maksat muhabbet olsun.” Dediğinde onayladım. Bizimkinde de öyle bir şey yapmışlardı. Bir arada olmayı seviyorlardı. “Şaka maka bizimkileri de evlendiriyoruz.” Dediğimde Pamir onayladı. “Evet, baksana bizim evliliğimize bile bir yıl oldu. Zaman hızlı geçiyor, olmaz denilenler oluyor.”

Çok haklıydı. Olmaz dediğimiz çoğu şeyi yaşamıştık. Bir yılı geçmişti bile biz evleneli. Yıldönümümüzü oğlumuzla kutlamıştık. Evliliğimizin en güzel hediyesiydi kendisi.

Patatesleri soymayı bitirdikten sonra salata yapmak üzere malzemeleri çıkarttım ve salatayı yapmaya koyuldum. O sırada Pamir’de patatesleri fırınlamak üzere fırına yerleştirdi. El birliği ile yemeğimizi hazırladıktan sonra iştahla akşam yemeğimizi yedik. Yemeğin sonlarına doğru Poyraz’ın ağlayışı kulaklarımıza dolarken Pamir onunla ilgilenmek üzere odamıza giderken bende yemeğimizin bulaşıklarını makineye yerleştirdim.

Ardından Pamir ile Poyraz’ın odasına gitmek üzere mutfaktan çıktım. Odamıza ulaştığımda Pamir’in oğlumuzun altını değiştirdiğini gördüm. Giydirdiğimiz ayaklı pijamayı çıkarmış yüzünde tatlı bir gülüşle Poyraz’ın oynattığı ayakları izleyip bir yandan da öpüyordu. “Yiyeyim mi senin ayaklarını, hm?” Poyraz bundan hoşlandığını belli edercesine ellerini ayaklarını hareket ettirirken gülüyordu. Baba oğul iyi anlaşıyorlardı.

“Babası yesin o güzel ayakları.” Arka arkaya ayaklarını öptükten sonra zıbının çıt çıtlarını açarak bezini değiştirmeye koyuldu. “Ben değiştireyim mi?” diye teklif sunarak odaya girdiğimde Pamir başını iki yana salladı. “Yok annesi, biz gayet iyi anlaşıyoruz oğlumla.”

Pamir işini hallederken bende Poyraz’ın yanına doğru uzandım. İlgisini bana yönelterek çipil çipil gözlerle gözlerime bakarken gülüşüme engel olamadım. Babasını andırıyordu bakışları. Göz rengi henüz belli değildi ama bakışları benziyordu işte. “Sana benzeyecek bu çocuk, gözleri aynı sen.” Diye keyifle konuşurken elimin tersiyle yanağını sevdim oğlumun. Ardından ekledim. “Eşler arasında kim daha çok severse bebek ona benzermiş derler.”

“Ha bana benziyor diye sen beni daha çok seviyorsun yani.” Dedi Pamir dudaklarını büzerek. Poyraz’ın altına bezi bağlarken ekledi. “Batıl inanç hep bunlar.” Dedikten sonra bana doğru baktı. “E şimdi sana benzeyen bir kızımız olursa da ben mi çok seviyorum oluyor?” sorduğu soruyla birlikte omuz silktim. “Bilemem artık.”

“Kızımızın olması konusunu kabullendin yani?” Pamir bir yandan işini yapıp bir yandan göz ucuyla bana bakarken gözlerimi kırpıştırdım. Pamir’e kalsa oğlumuz daha 1 yaşına basmadan tekrar çocuğumuz olmalıydı. Çocukları çok seviyordu, kendi çocuklarını ayrı seviyordu. Dahası oğlunu çok sevse de bir kızının olmasını çok istiyordu. “Kısmetse olur ama mümkünse en az 4 yıl sonra falan.” Deyip açıklık getirdiğimde Pamir güldü. “Buna da şükür.”

Tepkisi istemsizce gülmeme sebep oldu. Ben en az 2 yıl çocuk düşünmüyordum evlendikten sonra ama bir mucize olmuştu ve oğlumuz en doğru zamanda bize gelmişti. Şimdi de bir çocuğumuz daha olmasına sıcak bakıyordum ama zamanı geldiğinde. Pamir o günleri kastederek bunu söylemişti.

“Tertemiz oldu benim oğlum.” Pamir işini bitirip Poyraz’a doğru eğilerek burnunu boynuna doğru sokup sesli bir öpücük bıraktı. Ardından da bezi çöpe atmak üzere odadan çıktı. Bense oğluma doğru döndüm. Elini bana doğru uzatırken uzanarak avuç içini öptüm. Ardından yatakta doğrularak kucağıma aldım. Ellerini yüzüme doğru götürüp bana dokunurken ilgiyle izledim her hareketini.

Sonra da Pamir gibi bende burnumu boynuna doğru sokarak cennet kokusunu içime çektim. En sevdiğim aktiviteydi artık bu. “Mis kokulum benim.”

“Sizi de yalnız bırakmaya gelmiyor.” Pamir şikâyet eder gibi konuşsa da bakışlarındaki hayranlık görülmeye değerdi. Ben Pamir ile ikisini nasıl hayranca izliyorsam Pamir’de öyleydi. Anne-baba olmak ikimize de yakışmıştı. “Kıskanma babası, kıskanma. Tüm gün sen onunla beraberdin. Özledim oğlumu.” Deyip oğlumuzun tenine küçük bir buse daha bıraktım.

Poyraz’ın yavaştan mayıştığını fark ederken Pamir mırıldandı. “Sadece onu özledin yani.” Söylediği cümleyle dişlerimi göstererek güldüm. “Seni de özledim tabii ki sevgilim.” Pamir istediğini almış olmanın mutluluğu ile yanıma doğru gelip otururken uzanarak şakağımı öptü. “Bende seni özledim güzel karım.” İçim giderek ona bakarken Poyraz’ı pışpışlamaya devam ettim.

Kısa sürede Poyraz’ın uykuya dalmasıyla birlikte Pamir kucağımdan alarak beşiğine yatırdı. Ardından elimden tutarak beni yataktan kaldırdı. Birlikte odadan çıktığımızda konuştu. “Oğlan uyuyorken çayımızı da içelim, sonra bizi ayağa dikiyor malum.” Dediğinde güldüm. Haklıydı. Geceleri sık sık uyanıyordu.

Mutfağa girdiğimizde başıyla balkonu işaret etti. “Hadi sen çık, ben doldurup geliyorum.” Söylediğini yaparak balkona çıktım. Elimi balkon demirlerine yaslayarak gökyüzüne doğru bakarak iç geçirdim. Artık balkonda daha sık oturuyorduk. Hele ki yaşadığımız şeylerden sonra birlikte daha çok vakit geçirmeye başlamıştık Pamir ile. Tabii benim işe gitmememin de katkısı vardı.

Mesela çoğu akşam Poyraz’ı da alıp lojmanın bahçesinde tur atıyorduk. Sonra balkonda daha çok keyif yapıyorduk, oğlumuz uyudukça birbirimize daha çok vakit ayırıyorduk, sohbet ediyorduk, film izliyorduk. Kaostan uzak bir şekilde normal evlilikler nasılsa bizde öyle vakit geçiriyorduk.

Pamir balkona çıkarak elindeki çay bardaklarını masaya doğru bıraktı ve benim yanıma doğru geldi. Arkamdan belime doğru sarılarak çenesini omzuma yaslarken gülümsedim. En sevdiğim hallerimizden biriydi bu ve Pamir’de bunu bildiği için sık sık yapıyordu. Elimi elinin üzerine yaslarken mırıldandım. “Daha evlenmeden burada yemek yemiştik hatırlıyor musun?”

“Hatırlamam mı? Bu evlilik, birlikte yerleştirdiğimiz evimiz her şey hayallerimden bile güzeldi. Zihnimden asla silinmeyecek olan güzel anılarımızdan biri.” Diyerek cevap verdi Pamir soruma. Aynı zamanda dudaklarını da boynuma yaslayarak küçük bir öpücük bıraktı. Başımı omzuna doğru yaslayıp yerimi rahatlatırken huzurlu bir nefes verdim. “Benim de en güzel anılarımdan biri. Hakkari’ye geldiğim ilk gün şu dağlara bakıp burada ne yapacağımı düşünmüştüm. Sen yoktun, ben burada yalnızdım.”

“Aslında yalnız değildin, ilk andan beri ben senin yanındaydım.” Dedi Pamir anında. Kollarını sıkılaştırırken devam etti sözlerine. “Karşına nasıl çıkacağımı bilemedim, ilk defa başımıza gelen bu şeyle bocaladım. Devrim sen o eve abinle geldin, ben karşı dairede kapının arkasındaydım ve ilk camdan gördüm seni.”

İlk defa söylediği şeylerle birlikte ürperdim. O günleri hiç konuşmamıştık. Sadece ben geldiğimde onun da yeni geldiğini biliyordum. O açmadıkça konuyu bende açmamıştım. Bu konuda hala suçlu hissediyordu çünkü. Ancak artık bazı şeyler karşılıklıydı. Benim de ona karşı hissettiğim 3 haftalık bir suçluluk duygusu vardı.

“3,5 yıl sonra fotoğraflar hariç ilk defa kanlı canlı karşımdaydın.” Dedi içli bir şekilde sanki o günlere gitmiş gibi. “Senin orada olduğunu bilip yanına gelememek zulüm gibiydi, vereceğin tepkileri düşünmekte öyle. Öyle çok özlemiştim ki kokun burnumda tütüyordu, kollarım sana sarılmak için karıncalanıyordu. Daha farklı şekilde karşına çıkmayı amaçlıyordum, belki sende olduğu gibi Baran Albay’ın yaptığı açıklamadan sonrası ama olmadı. Hakan tehlikeden bahsedince seni korumak istedim, takip ettim. İyi ki diyorum şimdi.”

O anı düşündüm tekrardan, Pamir’i ilk gördüğüm anı. Yaşadığım şok, hayal kırıklığı, sevinçle karışık öfke… Gerçekten duygularımın tarifi yoktu. Aklımı oynatmadığıma şükretmem gerekiyordu resmen. Gerçi o kıvama gelmek üzere olduğum da bir gerçekti. Ama o günler geride kalmıştı. “İlk söylediğin söz istihbaratı arayıp aracın plakasını vermek olmuştu.” Dediğimde Pamir sesli bir şekilde güldü. “Mesleki deformasyon diyelim.”

“Öyle diyelim.” Dedim onun gibi. Başımı ona doğru çevirirken Pamir göz ucuyla baktı gözlerime. “Devrim değil, sayın savcım diyeceksin demiştin sende. İçime oturmuştu, karşımdaki benim sevdiğim kadın mı demiştim. Sanki benim Devrim’im değil de öylesine emirler yağdıran bir savcı olmuştun bana karşıda.” İlk cümleleriyle güldüm ancak son söyledikleri içime oturur gibi olmuştu. “E ne yapayım, yıllar sonra yaşadığını öğreniyorum. Öyle bir travma ki göreve gittiğini dahi düşünemedim. Doğal olarak sinirliydim, öfkeliydim. Savcı olan birinin leb demeden leblebiyi bilmesini bekliyor insanlar ama işin içine insanın sevdiği girdiğinde mantık devre dışı kalıyor. Zihninden hastalıklı düşünceler geçiyor.”

Çoğu kişi Pamir geldiğinde göreve gittiğini anlamamı beklemişti belki. Ama anlamamıştım. Psikolojim o kadar yerinde değildi ki o anlarda ben savcı kimliğimi bir yere bırakmıştım. Kaldı ki savcı dahi olsam sevdiğim söz konusu olduğunda mantıklı düşünmek imkansızlaşıyordu. O hayal kırıklığı, o acı, onsuz geçen onca gün düşünmeni engelliyordu. Kendi acını düşünüyordun, kendi kandırılmışlığını… Karşısındaki kişinin sebepleri umurunda olmuyordu.

“Haklıydın.” Dedi Pamir yanağımı öperken. Bu konuda zaten Pamir’in desteği olmasaydı atlatmam zor olurdu. O bizden hiç vazgeçmemişti. Ben psikolojimi düzeltmeye çalışırken, ona çatarken hepsini kabullenmişti. Haklı olduğumu vurgulamıştı ve kendince bir şeyler yapmaya çalışmıştı. Ve sonuç aşk kazanmıştı.

“Ben Hakan’ı aradığımda yanındaydın yani?” yan profiline doğru bakarken Pamir başını salladı. Yüzünü bana doğru çevirip gözlerime baktı. “Evet, elim ayağıma dolaşmıştı. Hakkari’ye geliyorum dediğin an inanamadım. Ben sana gelememiştim ama resmen sen bana geliyordun.” O anlar zihninden geçiyormuşçasına buruk bir şekilde bana bakarken ekledi. “Sonra dönem ortasında nasıl gelebildiğin fikri zihnime düştü.”

“Lojmanda kendi kaldığın evin karşısında olmamı da sen ayarlamışsın.” Dediğimde Pamir hafiften kaşlarını çattı. “Ulan Hakan, bunu da mı söyledi?” Kendi kendine yakınırken güldüm. “Söylesin ne olacak sanki?” dedikten sonra aklımdaki diğer soruyu dile getireceğim sırada Pamir benim ne söyleyeceğimi anlamış olacak ki benden önce konuştu. “Evet, buzdolabını da ben doldurdum. Evin eşyalarını da ben hallettim.”

Kollarının arasında dönerek gözlerine baktım direkt olarak. Şaşkın değildim. Bunları onun yaptığından sonrasında emin olmuştum. “Pamir ya.” Dediğimde omuz silkti. “Ne yapayım, rahatından emin olmak istiyordum. Tabii seni yıllar sonra görecek olmanın heyecanı da ağır basmıştı.” Yüzünü yüzüme yaklaştırıp alınlarımızı birleştirirken kollarının arasında huzuru hissederek gözlerimi kapattım usulca.

“İyi ki tekrar bize döndün, iyi ki bizden vazgeçmedin. Bak nereden nereye geldik, aşkımız kazandı.” Dediğimde onayladı beni. “Vazgeçemezdim, vazgeçersem biterdim.” Dedi içi gidermiş gibi. Belimdeki kollarını sıkılaştırırken dudaklarını alnıma yaslayarak küçük bir buse kondurdu. “İyi ki aşk kazandı, biz kazandık.” Hiç beklemeden başımı göğsüne yaslayarak sıkıca sarıldım. Pamir’de beni göğüs kafesine hapsetmek ister gibi sararken gözlerimi kapattım. İyi ki aşk kazanmıştı, biz kazanmıştık…

*****

Yazarın anlatımından,

Günler sonra nihayet Sinem ve Hakan’ın düğünü gelip çatmıştı. Günlerden 20 Eylül olmuştu. Devrim, Işık ve Burçe Sinem’in yanında gelin odasındalardı. Tabii beyler de Hakan’ın yanındaydı. Son hazırlıklar yapılıyordu.

İki gün önce Sinem’in kına gecesi yapılmıştı. Kızlar kendi aralarında eğlenmişlerdi. Beyler de toplu bir yemek yemişler ve sohbet muhabbet etmişlerdi. Sonrasında da hem Sinem’in hem Hakan’ın kınasını yakmak üzere kına gecesine teşrif etmişlerdi. Her açıdan güzel bir gece geçirmişlerdi.

“Dayısının paşası.” Bora, Poyraz’ı kucağına almış hafiften havaya kaldırıp oynarken Pamir köşede onları izliyordu. Devrim rahat bir şekilde hazırlansın diye Pamir almıştı oğlunu. Elden ele tim üyelerinin kucağından geçiyordu ve bu durumdan keyif alıyordu Poyraz.

“Gözleri Pamir komutanımı andırıyor.” Yiğit fikrini dile getirirken Kürşat hızla onayladı. “Vallahi öyle, baksanıza.” Pamir keyifle onlara bakarken bir yandan da göz ucuyla Bora’ya bakıp imalı imalı sırıtıyordu. “Pamir’in nasıl zevk aldığına bakar mısınız?” Hakan arkadaşına takılırcasına konuşurken Pamir güldü. “Bora’nın yüzünü gördükçe keyfim artıyor.”

“İşte böyle seveceksiniz kayınçonuzu.” Dedi Soner gülerek. O sırada Taner araya girdi. “Batuhan bence laf sana geldi.” Bora’yı kurtarmak için Batuhan’ı yakarken bıyık altından güldü Taner. Ortamda büyük bir sessizlik baş gösterirken Pamir ile Batuhan göz göze geldi, o an yutkundu Batuhan. “Ben ne alaka yani?” dedi fısıltıyla Taner’e bakarken.

O sırada Bora yeğenini omzuna doğru yatırıp elini Batuhan’ın omzuna yasladı. “Damat olmak zor aslanım, Pamir komutanın çok deneyimli bu konuda.” Diye Pamir’e bakarken Pamir düz bir surat ifadesiyle baktı Bora’ya. Bora ise güldü. “Yardımcı olur sana.” Diye devam ettirirken Pamir birkaç hızlı adımda Bora’ya ilerledi.

“Gel babacım biz gidelim, burada muhabbet sarmadı beni.” Oğlunu almak için uzandığında Bora geri çekildi. “Ulan her gün yanındasın zaten, bırak biraz sevelim.” Dedikten sonra uzanarak Poyraz’ın başını öptü. “Gayet memnun dayısının kucağında, dile gelse çok mutluyum der.”

Bora’nın söylediği şeyle birlikte tüm tim güldü. “Sizi gördükçe iyi ki kayınçom yok diyorum.” Dedi Hakan memnun bir şekilde. O an Bora ile göz göze geldiğinde Bora sırıttı. “Çok istersen sana yetecek kadar da kayınçoluk yeteneğim var Hakan efendi.” Bora’nın sözleriyle başını iki yana salladı Hakan. “Aman almayayım ben.”

O an Pamir aklına gelen anılarla güldü. Hakan zamanında Bora ile Sinem’in arasında bir şeyler olduğunu düşünmüştü. Pamir’i bu konu için az sıkıştırmamıştı. Şimdi Bora’nın abiliği güldürmüştü Pamir’i. O anların Hakan’ın da aklına geldiğini biliyordu. Göz göze geldiklerinde imalı bir şekilde Hakan’a bakarken Hakan genzini temizledi çaktırmaması için. Ne günlerdi.

“Soner beycim sizde durumlar ne?” Taner alaylı bir şekilde konuşurken Soner ona doğru baktı. Bir zamanlar üçü de sap olduğu için Yiğit, Taner ve Soner beraber gezerlerdi. Ahmet araya girdi. “Çok doğru bir yere parmak bastın Taner, bu işler kısmet gerçi ama aramızda tek sen kaldın.” Dediğinde Soner omuz silkti. “Ben sap kalacağım sanırım.”

“Anneme söyleyeyim diyordun.” Dedi Batuhan merakla ona bakarak. Soner küçük bir tebessümle baktı Batuhan’a. “Söylemedim. Bekarlık sultanlık modundayım.” Bora sırıtarak baktı arkadaşına. “Bir zamanlar bende öyleydim ama öyle olmuyor aslanım. Senin de karşına çıkar biri bak gör.” Dediğinde Soner dudak büzdü. “Kısmet bakalım.”

“Pamir’e bak adam çocuk sahibi bile oldu. Harp okulunda söyleyince yok diyordu. Şimdi aile babası.” Hakan alayla konuşurken Pamir gözlerini kısarak baktı arkadaşına. “Bana diyene bakar mısınız? Sanki onun düğününde değiliz. 6 aya kalmadan baba oluyorum diye gelmezsen bende bir şey bilmiyorum.” Dedi imalı bir şekilde. Hakan ile birbirleriyle bakışırlarken Pamir sırıttı. Bu işler hiç belli olmuyordu çünkü.

“E Batuhan sizin nişanı ne zaman yapıyoruz?” Kürşat meraklı bir şekilde Batuhan’a bakarken Pamir gergince üzerindeki beyaz gömleğin yakalarını düzeltti. Dikkatle Batuhan’a bakarken Batuhan çekingen bir şekilde cevap verdi. “Daha tam olarak konuşmadık aslında, Burçe sınava hazırlanıyor biliyorsunuz.”

Burçe, savcı olmak için sınava hazırlanıyordu. Aralıkta girecekti sınava. Batuhan her daim destekti Burçe’ye. Elinden geldiği kadar yardım etmeye çalışıyordu. Yaz tatili için Hakkari’ye gelmişti ve burada Devrim ile Sinem’in desteği ile sınava hazırlanmaya çalışıyordu.

“Sınavdan önce yaparsınız, sonra zor zaman bulursunuz gibi.” Dedi Yiğit. Soner onu onaylarcasına konuştu. “Aynen öyle, uzarsa ancak adli tatilde yaparsınız. Yoğun olur.”

“Kısmet bu işler.” Dedi Pamir nihayet araya girerek. Batuhan ile birbirlerine bakarlarken ekledi. “Bakalım kızı verecek miyiz? Sonuçta bir kızı bin kişi ister, bir kişi alır.” Dediğinde Batuhan hafifçe kaşlarını çattı. Bir an için aklından başka kimlerin olduğunu geçirdi. Pamir onun her bir hareketini dikkatle izlerken Hakan araya girdi. “Ulan ne korkutuyorsun adamı, Bora sana böyle mi yapmıştı?”

“Hiç yani.” Dedi Bora. Ardından ekledi. “Hiç merak etme koçum, mecbur verecek.” Diye Batuhan’a destek çıkarken Pamir yüzünü buruşturdu.

Taner düğünde bir tatsızlık çıkmaması adına konuyu değiştirircesine konuştu. “Hakan komutanımı da evlendiriyoruz vay be.” Hevesli bir biçimde konuşurken Soner araya girdi. “Operasyonlardan birinde dağın başında sizde biri var mı diye sorduğumuzda yok ne arasın demişti. Bak şimdi düğünündeyiz.” Soner’in cümleleri hepsinin zihnine o günü getirirken Pamir konuşmadan edemedi. “Sinem işte insana ezberlerini bozdurur.” İmalı bir şekilde Hakan’a baktığında Hakan arkadaşının bu bakışını bilerek kaşlarını kaldırdı bombayı patlatmaması adına.

Ama Pamir daha fazla dayanamadan sırıttı. Hakan az mı uğraşmıştı onunla zamanında. Gün intikam günüydü. “Hatta o kadar ezber bozduruyor ki insana düşünmeyeceği şeyleri düşündürtüyor.” Hakan ciddi bir şekilde Pamir’e bakarken Yiğit merakla mırıldandı. “Neymiş o komutanım?”

“Hakan komutanınız hâkime hanımdan hoşlanmaya başladığı andan sonra Bora abisiyle arasında bir şeyler olduğunu düşünmüş.” Abisi kelimesinin üzerine bastırarak keyifle gülerken bu gülüş intikamımı aldım gülüşüydü. Bora ise o an duyduklarıyla şok geçiriyordu. “Ne?” Şaşkınca Hakan’a bakarken Hakan gözlerini kapatarak utanç duygusuyla başını eğdi.

“Ulan Hakan salak mısın oğlum sen.” Dedi Bora hayretle. Ardından hafifçe kaşlarını çatıp aklına gelen görüntülerle konuştu. “Sen o yüzden bizi her yan yana gördüğünde trip atarcasına uzaklaşıyordun yanımızdan. Hayret bir şeysin ya. Yuh diyorum başka da bir şey demiyorum. Kız abi diyordu bana, ben kardeşim. Kardeşimin arkadaşına yan gözle bakar mıyım ben? Olacak şey mi?”

Bora hafif sinirle konuşurken Hakan çıkıştı. “Tamam üzerime gelme, yaptık bir cahillik. Ne yapalım insanın gözü kıskançlıktan görmek istemeyeceği şeyleri görüyor.” Kendini savunurken bakışları Pamir’e döndü. “Rahatladın mı? Söyledin işte.” Kızgın değildi elbette ama yine de çıkışmadan edememişti. Pamir ise yüzünde gülümsemeyle onayladı. “Çok rahatladım, az mı dalga geçtin sen benimle. Dün yediğin hurmalar, gün gelir seni tırmalar Hakan efendi.”

“Alacağın olsun.” Dedi Hakan sitemle. O sırada tim bıyık altından gülmekle meşguldü. “Sizde ne fena çıktınız Hakan komutanım.” Yiğit mırıldanırken Hakan ona doğru dönüp bakış attı. Yiğit bu bakışla gülüşünü kesiyormuş gibi yapsa da bıyık altından gülmeye devam etti. Komikti.

Tam o sırada Poyraz’ın ağlama sesi odada yankılanmaya başladı. “Şuna bak babasını kurtarmak için nasıl ağlıyor kerata.” Hakan takılırcasına konuşurken Pamir gururla gülümsedi. “Ne sandın?”

Sohbetleri bu şekilde kesildiğinde Bora mırıldandı. “Annesini özledi sanırım.” Dediğinde Pamir eğilerek bezini kokladı oğlunun. Herhangi bir kötü koku almazken Bora’ya karşılık verdi. “Acıkmıştır, götüreyim.”

“Ben götürürüm.” Dedi Bora. Ardından beklemeden odadan çıktı. Karşı odaya doğru ilerleyip kapıyı çaldığında Işık tarafından açıldı kapı. Işık hayranlıkla baktı karşısındaki görüntüye. Sevdiği adamı bu şekilde görmek çok hoşuna gitmişti, kucağına çok yakışmıştı bebek. Bir gün kendi çocukları olduğunu düşünüp daha da hayran olurken Bora mırıldandı. “Acıktı sanırım.”

“Getir alayım ben, Devrim lavabodaydı.” Işık uzanarak bebeği aldığında bu sefer hayranlık sırası Bora’ya geçmişti. Işık’tan hoşlanıp onu sevdiğini ve evlenmek istediğini anladığı andan itibaren hayallerinden biriydi zaten çocuklarının olması. Şimdi ikisini bu şekilde görmek içini bir hoş yapmıştı. “Poyraz, acıktın mı sen yengecim.”

Işık ilgiyle kucağındaki bebeğe bakarken bir yandan da pışpışladı sakinlemesi adına. Ardından ekledi. “Sinem hazır sayılır, salona inelim birazdan.” Dediğinde Bora onayladı. “Tamamdır.”

“Hadi kapatıyorum ben.” Dedi Işık kapıyı işaret ederek. Bora ise reddetti. “Bir şey unuttunuz Işık hanım.” Dediğinde Işık kaşlarını çattı ve anlamaz gözlerle baktı sevdiği adama. Bora ise uzanarak hızlı bir şekilde Işık’ın dudağını öperek geri çekildi. Işık bu ani hamle ile gözlerini şaşkınca araladı. “Bora napıyorsun çocuğun yanında?”

“Daha bebek o, görmedi bile.” Dedi kendini savunurcasına Bora. Ardından ekledi. “Hadi kapat kapıyı şimdi.” Dedikten sonra serseri bir gülüşle odaya doğru ilerledi. Işık başını iki yana sallayarak gülerken odanın kapısını kapattı.

İçeri girdiğinde Sinem ve Burçe’nin imalı bir şekilde onlara baktığını gördü. “Anlaşıldı, bizden sonraki düğün Işık ile Bora abinin.” Dediğinde Işık omuz silkti. “Kim bilir?” dedikten sonra Burçe’yi işaret etti. “Belki de onlarınki olur.”

Burçe utanarak başını eğerken Devrim lavabodan çıkarak karşısındaki üçlüye baktı. Ardından da Işık’ın kucağındaki bebeğine. Ona doğru ilerlerken gülümsemesine engel olamadı. “Aşkım gelmiş.” Dedikten sonra Işık’a hitaben konuştu. “Kucağına da yakışmış yengecim. Darısı başınıza.” Dediğinde Işık küçük bir tebessüm etti. “Amin.”

Devrim uzanıp Poyraz’ı aldıktan sonra omzuna yatırdı. “Acıktın mı annem sen?” diyerek bebek çantasına doğru uzandı. Emziremeyeceği için yanında süt getirmişti. “Dur yenge, ben çıkartayım.” Burçe hızlıca yengesinin yanına gidip çantadan sütü çıkartırken Burçe konuştu. “Ben yedireyim mi? Sende Sinem ablaya yardım edersin.”

Burçe hevesle yengesine bakarken Devrim tebessümle başını salladı. “Al bakalım halası.” Diyerek oğlunu Burçe’ye doğru uzatırken Burçe heyecanla kucağına aldı yeğenini. Gelin odasındaki koltuğa otururken dikkatle tuttu. İlk defa yemek yedirecekti bir bebeğe. Devrim’i izlemişti sürekli ama yine de biraz tedirgindi. Çay kaşığıyla küçük küçük yedirmeye başladığında mırıldandı. “Nasıl acıkmış halasının kuzusu.”

Devrim onları baş başa bırakıp arkadaşına ilerlerken ikisi göz göze geldiler. Hukuk fakültesinin ilk günü dersliğin önünde tanıştıkları günden ne güne gelmişlerdi. Fakültede, adliyede birlikte çok vakit geçirmişlerdi. Sonra ilk Devrim gelmişti Hakkari’ye, sonra da Sinem. Yine birbirlerinden ayrılmamışlardı. İlk Devrim evlenmişti, şimdi de Sinem. Bir gün bugünlere gelecekleri akıllarının ucuna gelmezken şimdi o anı yaşıyorlardı. İkisi de sevdikleri adama kavuşmuşlardı.

“Çok güzel oldun canım arkadaşım.” Dedi Devrim duygusal bir biçimde. Eliyle Sinem’in duvağını düzeltirken Sinem tebessüm etti. Devrim ise tekrar ekledi. “Hakan seni gördüğünde şaşırıp kalacak emin ol güzelliğin karşısında.” Dediğinde Sinem’in tebessümü büyüdü. “Ya Devrim.”

Birbirlerine gülümseyerek bakarlarken Devrim, Sinem’in kolyesini, gelinliğinin askılarını düzeltip son dokunuşları yaptı. Tam o sırada kapı çalınıp açılırken odadaki kızlar anında kapıya doğru baktılar. Olcay hanım ve Gökhan beyin geldiğini gördüklerinde derin bir nefes verdiler.

Sinem’in anne ve babası hem hayranca hem gözü yaşlı bir şekilde Sinem’e bakarken Devrim kızlara doğru bakarak mırıldandı. “Hadi çıkalım biz.” Onları son kez baş başa bırakmak adına odadan çıkarlarken Sinem minnettarca baktı arkadaşına. Devrim ise konuştu. “Birazdan geliriz biz, Hakan’a kapıyı tutacağım.” Dediğinde Sinem onayladı.

Dördü odadan çıktığında Sinem, anne ve babasıyla duygusal bir konuşmanın içine daldı. Kızlar ise kapının önündeydi. Devrim oğlunu pışpışlarken Işık çalan telefonuna bakmak üzere onlardan biraz uzağa gitmişti. Tam o sırada damat odasının kapısı açıldı. İçeriden çıkan Batuhan ile Burçe göz göze geldi.

Devrim onları yalnız bırakmak adına oğlunu uyutuyormuş gibi yapıp uzaklaşırken Batuhan sevdiği kadına birkaç adımda yaklaştı. Gözlerini ondan alamazken elini kıza doğru uzattı. Burçe elini tuttuğunda elini havaya kaldırıp kızın kendi etrafında dönmesini sağladıktan sonra mırıldandı. “Ne kadar güzel olmuşsun.”

Burçe kendi etrafında döndükten sonra Batuhan’ın belini kavramasıyla birlikte ellerini Batuhan’ın göğsüne doğru saylayıp tatlı bir tebessümle bakarken cevap verdi. “Sende çok şıksın.”

“Yanınıza yakışmaya çalışıyoruz diyelim.” Batuhan’ın sözüyle gülümsemesi daha da arttı Burçe’nin. Batuhan’a sevgiyle bakarken mırıldandı. “Benim yanıma bir tek sen yakışırsın zaten.” Batuhan bu sözün hoşuna gittiğini belirten şekilde bakarken konuştu. “Burçe hanım bugün formunuzdasınız.”

“Öyleyim, Batuhan bey.” Dedikten sonra uzanarak Batuhan’ın dudaklarına çok kısa bir öpücük kondurdu. Her ne kadar Batuhan’ın hoşuna gitse de bu durum yakalanmaktan çekindiği için bu tarz temaslara girmiyordu. O yüzden fısıldayarak konuştu. “Öyle tehlikeli sularda yüzüyorsun ki.” Burçe tek kaşını kaldırıp baktı Batuhan’a. “Tehlike artık benim göbek adım.”

“Eyvah eyvah.” Dedi Batuhan gülerken. Ardından ekledi. “Bu şekilde yakalanırsak asıl tehlikeyi görürüz.” Dediğinde Burçe dudaklarını büzdü. “Ama aşkım ne zamana kadar kaçacağız? Tamam hoş bir görüntü değil ama abimde kabullenmeli.”

Batuhan tüm bu cümlenin içinde tek bir kelimeye takılmıştı o an. “Aşkım ha?” keyfi ses tonundan bariz anlaşılırken Burçe sırıttı. “Hoşuna mı gitti?” Batuhan başını sallayıp onaylarken elini kızın yanağına götürerek elmacık kemiğini sevdi. “Çok hoşuma gitti…”

Birbirlerine sevgiyle bakarlarken karşı kapının aniden açılmasıyla birlikte birbirlerinden temasları da kesildi. Bakışları kapıya doğru çevrildiğinde tüm timin arkalı önlü çıktıklarını gördü. En başta da Pamir vardı. Pamir çıkar çıkmaz sanki yakalanmışçasına kendine bakan ikiliyle birlikte hafifçe kaşlarını çatmış sorgular bir biçimde bakmaya başlamıştı.

“Vakit geldi Batu, aşağı iniyoruz biz.” Yiğit’in cümlesiyle birlikte Batuhan Burçe’ye ben gidiyorum dercesine bakıp haber verirken Burçe mırıldandı. “Siz inin biz kapıyı tutacağız.” Onun açıklamasıyla birlikte Batuhan arkadaşlarının yanına ilerlerken Pamir ikiliye karşı sessiz kalarak merakla konuştu. “Devrim içeride mi?”

“Yok, buralardaydı ama.” Burçe’nin cevabıyla birlikte Pamir tek kaşını kaldırdı. “Adamın birine o kadar odaklandım ki görmedim demenin başka yolu bu sanırım.” İmalı ve kıskanç bir biçimde konuşurken Burçe gözlerini kırpıştırdı. “Aşk olsun abi yani.”

“Neyse o zaman Devrim gelince söylersin biz aşağıdayız.” Dediğinde Burçe onayladı. Beyler birer birer aşağı inerken Burçe’nin yalnız kalmasıyla hem Devrim hem de Işık yanına geldiler. Üçü buluşmuşken gelin odasının kapısı açılıp Olcay hanım ve Gökhan bey dışarı çıktı. Vedalaşma faslı bitmişti, artık eğlence faslı başlayacaktı.

Onların çıkışıyla birlikte üçlü içeri girdi. Son kez Sinem’in duvağını ve gelinliğini düzeltirlerken kapının tıklanmasıyla birlikte Sinem heyecanla soludu. Kalbi hiç olmadığı kadar hızlı atıyordu. Devrim keyif alarak kapıya ilerlerken mırıldandı. “Kapı açılmıyor damat bey.”

“Hay hay Devrim hanım.” Hakan gülerek hafifçe aralanan kapıdan bir miktar para uzatırken Devrim aldığı paradan mutlu olmayarak tekrar konuştu. “Bak burada üç kişiyiz, oğlumu da sayarsak dört.” Devrim’in sözleriyle birlikte Hakan mırıldandı. “Poyraz daha şimdiden başladıysa yandık demektir.” Kısık sesle söylese de odadakiler tarafından söylediği duyulmuştu. Devrim hızla savunmaya geçti. “Büyüyünce söylediğini anlatacağım ona.”

“Yok yok.” Derken parayı tekrardan kapıdan uzattı Hakan. Devrim parayı alıp içerideki kızlara bakarken gözünü kırptı. “Ne dersiniz, yeter mi?” Sinem kocasını savunmak için hızlıca araya girdi. “Yeter yeter.”

Onun tepkisiyle Işık gülerken mırıldandı. “Birileri çok sabırsız, bekletmeyelim daha fazla.” Devrim onu onaylarken üçlü Hakan ile Sinem’i yalnız bırakmak adına odadan çıktı. Onlar aşağı inerken artık sahne Hakan ve Sinem’indi.

Hakan büyük bir heyecanla içeri girdiğinde ilk önce gördüklerine inanamayacak gibi oldu. Sinem’i her halde görmüştü ama bu hali bir ilkti. Beyazlar içindeki görüntüsü hızlı atan kalbini daha da hızlandırmış, sözcükleri boğazına dizmişti. Dili tutulur gibi olmuştu gördüğü güzellik karşısında. Bazen nasıl olur diye düşünüyordu ama bu hayallerinden bile öte olmuştu.

“Mükemmel görünüyorsun… Hayallerimden bile öte.” Nihayet kendine gelip cümlesini söylerken Sinem heyecanla gülümsedi. Hakan’ı çok defa takım elbiseyle görmüştü ama bu ilkti. Kendi düğünleri için giydiği damatlığın içinde yakışıklılığına yakışıklılık katmıştı. “Sende çok yakışıklısın…”

Hakan aldığı karşılıkla aynı Sinem gibi heyecanla gülümserken dudaklarını yaladı. “O gün gelip çattı ha. Dakikalar sonra karım oluyorsun.” Diyerek kıza yaklaşırken Sinem başını salladı belli belirsiz. “Aile oluyoruz.” Diye devam ettirdi Hakan’ın sözlerini.

Hakan elini kıza doğru uzatarak tutmasını beklerken Sinem hiç tereddüt etmeden tuttu sevdiği adamın elini. Artık salona inme vaktiydi. 20 Eylül onların günüydü. El ele odadan çıktıktan sonra gelin ve damadın giriş müziği ile birlikte salona giriş yapmaya başladılar. Alkış sesleri müziğe karışırken ikisi de heyecanlarını geçirmeye çalışarak ilerlediler. Aileleri, arkadaşları, sevdikleri herkes gururla, hayranlıkla onları izleyip alkışlıyordu.

Nihayet nikah masasına ulaştıklarında Hakan, Sinem için sandalyeyi çekerek oturmasına yardım etti. Ardından kendisi de yerini aldı. Onların masaya oturmasının ardından nikah memuru şahitleri anons etti. “Devrim ve Pamir Arslan.” Alkışlar eşliğinde onlar da nikah masasına ilerleyip yerlerini aldılar.

Devrim ve Pamir’in şahidi, Sinem ve Hakan olmuştu zamanında. Şimdi ise Devrim ve Pamir’di şahitleri. İki çift de çok sevdikleri arkadaşlarına şahitlik ediyorlardı. Bakıldığında çok güzel bir görüntüydü.

Nikah memuru ilk önce Sinem’e dönerek konuştu. “Sayın Sinem Türksoy, kimsenin etkisi ve baskısı altında kalmadan kendi özgür iradenizle sayın Hakan Gediz ile evlenmeyi kabul ediyor musunuz?” Nikah memurunun soruyu bitirmesinin ardından Sinem, Hakan’a doğru baktı büyük bir sevgiyle ve hiç beklemeden gür bir sesle cevap verdi. “Evet!”

Cevabının ardından alkış sesleri yankılanırken sıra Hakan’a gelmişti. “Sayın Hakan Gediz, kimsenin etkisi ve baskısı altında kalmadan kendi özgür iradenizle sayın Sinem Türksoy ile evlenmeyi kabul ediyor musunuz?” Hakan, gözlerini alamadığı eşine tebessümle bakarken aynı onun gibi gür bir sesle cevap verdi. “Evet!”

Alkışların arasından nikah memuru tekrar sordu. “Sizde şahit misiniz?” Pamir ve Devrim birbirlerine bakıp aynı anda cevap verdiler. “Evet!”

“O zaman bende belediye başkanının bana vermiş olduğu yetkiye dayanarak sizleri karı koca ilan ediyorum.” Nikah memurunun sözleriyle birlikte imzalar atılırken Devrim mırıldandı sessizce. “Ayağına bas.” Sinem göz kırparak Devrim’e işaret verirken aynı anda Hakan’ın ayağına bastı. Hakan bundan hiç gocunmayarak güldü.

Hepsi oturdukları yerden ayağa kalkarken nikah memuru evlilik cüzdanını Sinem’e uzattı ve aynı zamanda konuştu. “Gelin Hanım adınızı ve soyadınızı tekrar alabilir miyiz?” Sinem büyük bir mutlulukla elindeki cüzdanı kaldırırken cevap verdi. “Sinem Gediz.” Bu sefer daha güçlü alkışlar yankılanırken aradan ıslıklarda eşlik etti.

Hakan ve Sinem tüm bu alkışların arasında birbirlerine döndüklerinde Hakan nazikçe eşinin yüzünü avuçlarının arasına alarak dudaklarını alnına bastırdı ve öptü. Sinem gözlerini kapatıp bu huzurlu anın tadını çıkartırken bu an en yakınları tarafından ölümsüzleştirildi.

Nikahın ardından ilk dansları için Cem Yenel- Bi Güldün Cenneti Gördüm şarkısı çalmaya başladığında ikili dans etmek üzere sahneye ilerlediler. Sarmaş dolaş bir şekilde, şarkı sözlerini birbirlerinin gözlerine baka baka dile getirirken ikisi de bu andan kopmuş gibilerdi. Artık iki sevgili değil, eşlerdi. Onlar dans ederken misafirlerde hayranlıkla onları izliyordu.

Fulya hanım ve Olcay hanım duygusaldı. Devrim’de aynı duygusallıkla onlara eşlik ediyordu. Arkadaşı evlenmişti ve mutluydu. Devrim’de onun mutluluğu ile mutlu oluyordu.

Gelin ve damadın romantik dansının ardından diğer çiftler içinde dans şarkısı çalmaya başladığında başta Devrim ve Pamir olmak üzere eşlik etmek için sahneye ilerlediler. O sırada Poyraz ile Halide Hanım ilgileniyordu. Burçe-Batuhan, Işık-Bora, Neva-Yiğit, Taner-Dilek, Kürşat-Ahsen, Ahmet-Seray arkadaşlarına eşlik etmek üzere sahnedeydi. Tabii başka misafirlerde vardı sahnede. Hatta Azra ve Hira bile birbirleriyle partner olmuş ve dans etmeye başlamışlardı.

Bakıldığında hepsi çok mutluydular. Öyle olmaya da devam edeceklerdi.

Dansların ardından oyun havaları, halaylar havada uçuşmaya başlamıştı. Herkes kurtlarını dökmek istercesine sahneye çıkmıştı. Gökhan bey bile kendini durduramamış hem damadıyla hem kızıyla karşılıklı olarak oynamıştı. Sonra da dünürüyle eğlenmeye devam etmişti. Fulya hanım ve Olcay hanımda onlardan geri kalmamıştı. Herkesin keyfi yerine gelmişti. Yaşadıkları onca kötü olayın üzerini bu düğünle, eğlendikleri vakitlerle çizmişlerdi.

Pasta kesiminden sonra pastalar dağıtılırken Sinem dinlenmek üzerine yerine geçerken Hakan’ın ceketini çıkarmasıyla birlikte güldü. “Pistin tozunu attıracaksın sanırım.” Şakacı bir şekilde eşiyle konuşurken Hakan güldü. “Evet hem de ne attırmak.”

Tam o sırada salonda yankılanan zeybek müziğiyle birlikte şaşırarak baktı Sinem. İkisi de Egeliydi ama beklememişti bunu. “Şimdi izle kocanı güzelim.” Diyerek göz kırptı Hakan. Tim arkadaşlarıyla birlikte sahneye çıkarken en ortadaki yerini aldı.

Salondaki herkes hayranlıkla onları izlemeye başlarken Sinem’de hem gururla, hem hayranlıkla hem de mutlulukla izlemeye başladı gösteriyi. Ayaklarını yerlere vura vara, gerektiği yerlerde diz çökerek, elleri havada çok güzel bir görüntü oluşturuyorlardı. Hepsi senkronize halde hareketlerini yaparak ortamı coşturuyorlardı ve herkesi kendilerine hayran bırakıyorlardı.

Şarkının bitimine doğru Hakan adımlarını Sinem’e doğru atmış yine aynı naziklikle sevdiği kadının alnını öperek jestini yapmıştı. Bu hareketle şarkı son bulurken coşkulu alkışlar, ıslıklar devam ettirmişti bu güzel gösteriyi. Bu an Sinem’in hiç unutmayacağı anlardan biri olarak zihnine kazınmıştı.

Takı töreni ve birçok oyun havalarıyla birlikte geç saatlere kadar devam etmişti düğün. Yarın yokmuşçasına eğlenmişlerdi hepsi. Bu güzel ve özel günün tadını çıkarmışlardı. Düğün bitiminde konvoy eşliğinde Hakan ve Sinem’i evlerine bırakmışlardı ve sonra da herkes kendi evlerine dönmüştü. Sinem ve Hakan ise tartışmayla başlayan hikayelerini evlilikle taçlandırarak mutlu sona imzalarını atmışlardı…

Bölüm Sonu

✨ Bölüm sorularına geçmeden önce ADAVET isimli yeni kitabımızın ilk bölümünü 23 Şubat Pazar günü yayınlamayı planlıyorum. Şimdiden haber vermek istedim...

‣‣‣ Ay ben özlemişim bizimkileri, yazarken fark ettim. Aslında çok ara vermedik final daha yeni geldi sayılır ama demiştim ya ayrılmak zordu. Yıldönümümüz olduğu için bugün atmak istedim. Geçen sene bugün yani 12 Şubat’ta Pamir ile Devrimle tanıştığımız ilk gündü…

‣‣‣ Bölümümüzü nasıl buldunuz? Özlemiş misiniz bizimkileri?

‣‣‣ Final bölümünde tüm çiftleri okuduğumuz için Devrim ve Pamir’in sahnesi azdı, bunu okuyunca bende fark ettim o yüzden büyük çoğunluğu onlara ayırmak istedim özel bölümde. Beğendiniz mi? Oradan oraya koşarken adam akıllı konuşamıyorlardı. Biraz sakin olsun dedim.

‣‣‣ Sinem ve Hakan’ı de evlendirdik çok şükür, darısı diğer çiftlerimizin başına olsun inşallah.

‣‣‣ Ufak ufak diğer çiftlerimizin de son durumunu okuduk, nasıldı genel manada sahneler?

‣‣‣ İki tane daha özel bölüm atmayı düşünüyorum. Olmasını istediğiniz sahneler neler? Fikirlerinizi belirtirseniz bende ona göre yazmak istiyorum.

Diğer özel bölümde görüşmek üzere, yorumlarınızı bekliyorum…

Bölüm : 12.02.2025 17:01 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...