43. Bölüm

Kaybolan Yıllar| 41

mutlu sonsuz
mutlusonsuz222

🖇️ Herkese selamlar, nasılsınız?

 

🖇️Umarım severek okuduğunuz bir bölüm olur, keyifli okumalar dilerim.

 

🖇️Satır arası yorum yapmayı ve oy vermeyi unutmayın lütfen...

 

41.Bölüm

Devrim Akyol Arslan’ın anlatımından,

Uyanmıştı, sevdiğim adam gözlerini aralamıştı. O elalarıyla bize bakmaya çalışmıştı. Dayanmıştı, bizim için dönmüştü. Onun uyandığı andan itibaren ortamda bir bayram havası hâkim olmuştu. Nasıl olmazdı ki? Burada olan herkes onun uyanmasını beklemişti. Şimdi uyanmışken nasıl sevinmezdik.

“Annem… kuzum benim.” Halide teyze oğlunun saçlarını okşayarak mutluluk gözyaşlarını akıtırken benle Burçe yan yana dikilmiş onları izliyorduk. Pamir kendine gelmişti, normal odaya alınmıştı. İlk uyandığı ana göre daha dinç duruyordu. “Elleri kırılsın onların.” İçten ettiği duaya âmin derken Serhat babamın sesini duydum. “Oğlanın yanında yangına körükle gitme.” Dedikten sonra Pamir’e baktı. “İyisin değil mi aslanım?”

Pamir başını salladı olumlu manada. “İyiyim baba.” Sesinden bitkinliği belliydi. Nasıl bitkin olmasındı ki? Zor bir ameliyat geçirmişti. Serhat babam elini omzuna doğru koyup sıktı. “Daha da iyi olacaksın.” Şu an en ihtiyacı olan şey büyük bir destekti Pamir’in ve etrafında ona destek olmak isteyen onlarca kişi vardı.

“Olacak tabii, oğluma misler gibi bakacağım.” Dedikten sonra duraksayarak ekledi Halide teyze. “Bakacağız.” Elbette bakacaktık. Onu el birliğiyle kaldıracaktık tekrardan. Halide teyze oğluyla hasret gidermeye çalışırken Pamir’in elaları itinayla bana doğru baktı. Kahvelerimle elaları tekrardan birleştiğinde Allah’a şükrettim. Bu gözleri göremeyeceğim diye çok korkmuştum ama korktuğum gibi olmamıştı. Elaları yine içime akmaya devam etmişti.

Bana hasret dolu, yoğun yoğun bakan gözlerine karşılık kalbimdeki ferahlamayla tebessüm ettim. Pamir sanki bunu bekliyormuşçasına içli bir nefes alıp verdiğinde gülümsemem büyüdü.

“Abi…” Burçe çekimser bir şekilde abisine bakarken Pamir’in bakışları ona doğru kaydı istemsizce. Aralarında kısa bir anlığına sözsüz bir bakışma geçti. Bu bakışmayı sadece ben anlıyordum. Halide teyzenin de haberi vardı Batuhan’dan anladığım kadarıyla. Ama Serhat babam bilmiyordu. Pamir sağlam olan kolunu hafifçe kardeşine doğru açtığında Burçe hiç beklemeden abisine yaklaşıp kollarının arasına girdi. “Çok korktum sana bir şey olacak diye…”

Burçe ağlayarak konuşurken Pamir tek eliyle kardeşinin saçlarını sevdi. “İyiyim, merak etme fıstığım.” Sakinleştirici bir tonda konuşurken Burçe onaylayan bir mırıltı çıkarttı dudaklarının arasından... “Çok şükür iyisin.” Pamir kırgınlığını bir kenara bırakmış kardeşini sakinleştirmeye çalışırken iç çekmeden edemedim. Bu olaydan sonra herkes için bir şeyler değişecekti belki de. Herkes birbirinin kıymetini anlamıştı.

İki kardeş birbirine sıkı sıkı sarılırken abimle kendimi gördüm sanki. Gözlerimin ne zaman dolduğunu anlamadan bir damla yaş yanağıma doğru süzüldü. İnsan böyle anlarda kardeşinin kıymetini daha da anlıyordu. Hızla yanağıma doğru süzülen gözyaşını temizlerken burnumu çektim. Bu süreçte o kadar yıpranmıştık ki, artık duygularımı anlatacak kelimeleri kaybetmiştim.

Pamir’in bakışları bu hamlemle bana doğru kaydığında kaşları hafiften çatıldı. Serhat babamın bakışları oğlundan bana doğru kayarken utandığımı hissederek başımı yere doğru çevirdim. O sırada Serhat babam konuştu. “Halide, Burçe hadi biz doktorun yanına gidelim bir.” Bunu bizi yalnız bırakmak için yapıyordu. Gerçekten çok düşünceli bir adamdı.

Burçe abisinden ayrılırken Halide hanımda oturduğu yerden ayaklandı. “Ben geleceğim biraz sonra annecim, bir şey olursa hemen gelirim.” Halide teyze çıkmadan önce Pamir’e hitaben konuşurken Pamir başını salladı belli belirsiz. Serhat babam eşinin kolundan tutarak mırıldandı. “İki adımlık yere gidiyoruz, karısının yanında adam. Bir şeye ihtiyacı olursa Devrim halleder.” Elbette hallederdim, bu saatten sonra Pamir’e gözüm gibi bakardım.

Halide teyze odadan çıkmadan evvel bana doğru baktığında iç geçirdim. Oğlunu çok seviyordu, çok korkmuştu. Şimdi de başka birine emanet etmeyi istemiyordu ama ben başkası değildim işte, karısıydım. Bir şey söylemeden odadan çıkmaya yöneldiğinde arkasından baktım.

Üçü birlikte odadan çıktıktan sonra bakışlarım direkt Pamir’i buldu. Elalarıyla kahvelerim buluştuğunda tekrardan şükrettim. Ne kadar şükretsem azdı... Hiç beklemeden adımlarımı ona doğru attığımda Pamir her hareketimi itinayla izliyordu. Özellikle yüzümdeki her noktaya hasretle bakarken gözlerinde özür diler gibi bir ifade vardı. Bunu bize yaşattığı için üzgün olduğunu belli eden bir ifade ama bu onun suçu değildi.

“Çok korkuttun bizi…” Yatağın boş olan kısmına otururken elini tuttum sıkıca. Bu sefer tuttuğum el, elimi kavrarken yüzümde duygu dolu bir gülümseme oluştu. “Gelsene…” Kolunu biraz önce Burçe’ye açtığı gibi açarken itiraz etmek istedim. Ama Pamir bunu anında anlayarak yalvarırcasına konuştu. “Buna çok ihtiyacım var güzelim, kırma beni.” Çocuk gibi benden bir şey isterken isteğini kırmayarak başımı omzuna doğru yasladım. Eli direkt olarak enseme doğru yaslanıp kaçıp gitmemden korkarcasına sıkıca sarılırken gözlerimi kapattım.

Pamir burnunu saçıma yaslayarak derin birkaç nefes çekerken mırıldandı. “O kadar özlemişim ki, kokun burnumda tütüyordu.” Tek koluyla beni sararken sıcaklığını hissetmek tüm duygularımla oynadı. Nefesini hissediyordum, kokusunu soluyordum, kalp atışlarını hissediyordum. Bu o kadar paha biçilmezdi ki. Gözyaşlarım istemsizce akıp onun üzerindeki mavi önlüğe damlarken daha da sokuldum.

“Güzelim...” Pamir içi giderek bana seslenirken ağladığımı fark etmiş olacak ki ekledi. “Yapma böyle birtanem, iyiyim ben.” Beni sakinleştirmeye çalışırcasına konuşurken yutkundum. İyiydi, çok şükür ki iyiydi. Bizi bırakmamıştı, dayanmıştı. “Bende seni çok özledim.” Dedim kendimi toparlamaya çalışarak. Ama elimde değildi hem sinir boşalması yaşıyordum hem de allak bullak olan hormonlarım kendimi durduramaz hale getiriyordu beni.

Daha fazla canını acıtmamak için omzundan kalkarken Pamir’in eli yanağıma doğru uzandı. Başparmağı itinayla yanağımdaki gözyaşını temizlerken elini bileğinden tutup avuç içini öptüm uzunca. Onun dokunuşlarını hissetmek bile o kadar iyi gelmişti ki. Odada sesimiz çıkmazken bakışlarımız birçok şey anlatıyordu. Özlemimizi, korkularımızı, burukluğumuzu…

“Ağrın var mı?” dedim merakla. Bakışlarım vücudunda gezinirken Pamir cevap verdi. “Var ama dayanamayacağım bir şey değil.” Dediğinde hüzünle baktım gözlerine. Canı çok yansa bile ben üzülmeyeyim diye acımadığını söylerdi. Bakışları yüzümde dolaşmaya devam ederken sertçe yutkundu. “Gözlerindeki o acıyı çekip alabilsem keşke…” Fısıltı şeklinde söylediği cümleyle içimden bir şeyler akıp gitti gibi hissettim. Hasta yatağında yatan oydu, canı yanan oydu ama hala benim acılarımı almaktan bahsediyordu.

“Sen uyandın, bana böyle baktın ya tekrardan. Benim içimde acı falan kalmadı.” Dedim sevgiyle gözlerine bakarak. Ardından elimi usulca yanağına götürüp ona doğru eğildim. “Asıl ben seninkileri biraz olsun alabilsem keşke.” Pamir söylediğimle gülümsedi. “Sen yanımda olsan yeter güzel karım. Bana böyle aşık aşık baksan, gülümsesen emin ol tüm acımı alırsın.”

“Ömrümün sonuna kadar yanında olacağım.” Dedim kendimden emin bir şekilde. Pamir gözlerini aheste aheste açıp kapayarak bana bakarken yorgunluğunu hissettim. Uyuyup dinlenmesi, güç toplaması gerekiyordu. Ama ondan önce onu kapıda bekleyen kardeşleri vardı ve görmek için sabırsızlardı.

Oturduğum yerden ayaklandığım sırada bileğime sıcacık parmaklar sarıldı. “Gitme…” Pamir sanki bana muhtaçmış gibi çıkan ses tonuyla içim giderek ona doğru baktım. “Gitmiyorum, gidemem zaten.” Diyerek elimi eline yasladıktan sonra ekledim. “Sadece kardeşlerinde seni çok merak etti, onları içeri çağıracağım.” Pamir söylediğime ikna olduğunda bileğimi bıraktı nazikçe.

Bileğimi bırakmasıyla birlikte adımlarımı odanın kapısına doğru atıp kapıyı açtım. Kapıyı açtığım an kapının önünde dikilen tim üyelerini ve abimi gördüğümde gülümsedim. Hepsi merakla bana bakıyordu. “İçeri gelebilirsiniz.” Kapıdan geri çekildiğimde hepsi sırayla içeri girmeye başladı. Sinem ve Işık en arkadan gelirken Sinem ile göz göze geldik. Onunla da konuşup aramızdaki sorunları halletmemiz gerekiyordu.

“Geçmiş olsun kardeşim, korkuttun bizi.” Hakan direkt olarak Pamir’in yanına ilerlerken eliyle kardeşinin omzuna dokundu. Hakan’ın ardından Kürşat girdi lafa. “Bir an şehit olacaksınız sandık.” Dediği an ortamda ölüm sessizliği oluştu ilk önce. Sonradan benim de odada olduğumu fark ederken abimin sesini işittim. “Senin söyleyeceğin şeyi si-“Bakışları beni, Işık’ı ve Sinem’i bulduğunda lafını yutarak ekledi. “Seveyim Kürşat.”

“Aslan gibi benim komutanım, iki güne toparlanır.” Dedi Taner kendinden emin bir şekilde. Ardından Yiğit ekledi. “Aynen öyle, sonra yine bize kök söktürmeye devam eder.” Dediğinde Ahmet abi araya girdi. “Kaşınmayın oğlum, komutanım şimdi zihnine yazıyor bunları. Sonra hesap kabaracak.” Soner onayladı. “Aynen öyle, kendiniz kaşınıyorsunuz bak.”

Pamir onları gülerek dinlerken keyfi yerinde gibi duruyordu. Bakışlarım hepsinin üzerindeyken Sinem’in sesini duyduk. “Enişte aklımızı aldın vallahi.” Şakavari bir şekilde konuşurken Pamir güldü. “Sizden kaptık bir şeyler.” İma ile hem bana hem Sinem’e bakarken göz devirdim. Hasta haliyle bile benimle uğraşıyordu. Işık araya girerek ekledi. “Geçmiş olsun.” Pamir başını salladı samimi bir şekilde. “Teşekkür ederim.”

Abim, Pamir’in diğer tarafına ilerleyerek elini omzuna doğru attığında Pamir aynı abim gibi mırıldandı. “Hayırdır, bana bir şey olacak diye korktun mu kayınçom?” dediğinde abim başını salladı. “Çok korktum be damat, sorma. Sana bir şey olsaydı ben kiminle uğraşırdım.” Şakacı bir tavırla konuşurken Pamir sırıttı. Onların bu hali çok komikti.

Pamir’in bakışları abimden sonra duvarın kenarına geçmiş düşünceli bir biçimde bakan Batuhan’a kaydığında Yiğit bunu fark ederek Batuhan’ı dürttü. Batuhan düşünceli halinden sıyrılıp hızla omuzlarını dikleştirirken Pamir’e doğru baktı. Odadaki herkes durumu bildiği için film izler gibi onları izliyordu. Buna bende dahildim. Batuhan nihayet konuşmaya karar verdiğinde genzini temizledi. “Geçmiş olsun komutanım…”

Çekimser bir tonda söylediği cümle ile Pamir yutkundu. “Sağ ol.” Dedi sakin bir sesle. Samimi değildi ama kızgın da değildi sanki. Bakışlarını Batuhan’ın üzerinden çektiğinde benimle buluştu gözleri. Hala daha söylediklerimi düşünüyordu belki de.

Bakışlarını benden çektikten sonra aklına yeni gelmiş gibi merakla konuştu. “Çocuk?” sorduğu soru hepimizin içini yakarken bakışları birer birer askerlerinde gezindi. Kimse ne cevap vereceğini bilmiyordu elbette. Küçücük bir can melek olmuştu. Pamir bunu anlamış gibi başını salladı. Gözlerinden hüzünlü bir ifade oluşurken sanki zihnini kurcalayan başka bir şeyler var gibi duraksadı bir süre. O sessizleştiğinde odadaki herkeste sessizleşti. Zaten ne denirdi ki?

“Hasta ziyaretinin kısası makbulmüş, Pamir biraz dinlensin.” Işık’ın sözleriyle birlikte herkes onu onaylarken Pamir hepsine birer birer teşekkür etti. Odadan sırayla çıkarlarken bende peşlerinden çıktım uğurlamak için. Pamir gibi hepsine yanımızda olduğu için teşekkürlerimi ilettim…

 

 

◔◔◔

Yazarın anlatımından,

Bora ve Işık yan yana hastane koridorunda ilerlerken ikisi de sessizdi. Uzun bir gün geçirmişlerdi ve yorgunlardı. Işık’ın aklına Bora’nın yaralandığı zaman gelmiş ve bir kez daha o anları yaşar gibi olmuştu Devrim’i gördüğünde. Bora ise hem mutlu hem de şaşkındı. Dayı olacağı haberini hala daha sindirebilmiş değildi. Pamir uyandığı için, yeğeni babasız büyümek zorunda olmayacağı içinde ayrı sevinçliydi. Öyle bir şey olması durumunda da yeğenine gözü gibi bakardı.

“Bir günü daha atlattık…” Bora aralarındaki sessizliği bozarken Işık bakışlarını sevdiği adama çevirdi. “Çok şükür mutlu bir şekilde bitti bu işin sonu.” Dedi rahatlamayla. Pamir ve Devrim için o da çok sevinmişti. Ama Devrim’in korkularını hissetmiş biri olarak da bunun sonuçlarını merak ediyordu.

Bora, kolunu Işık’ın omzuna doğru yaslayıp kendine doğru çektiğinde Işık buna karşı çıkmadı. Bora’nın göğsüne yaslanırken rahat bir nefes verdi. Bora, Işık’ın durgunluğunun sebebini bilerek varlığını ona hissettirirken dudaklarını kızın saçlarına yaslayarak uzunca öptü. Işık’ın durgunluğu uçup giderken yüzünde güzel bir gülümseme oluştu. “Bu o kadar iyi geldi ki.” Dediğinde Bora muzip bir şekilde konuştu. “Madem sarılmaya ihtiyacın vardı, neden sevgilinin kollarına gelmedin?”

“Kardeşin kocasının yolunu gözlerken karşısında sevgi gösterisi mi yapalım?” dedi Işık sitemli bir şekilde. Bora bir an bu ince düşünce karşısında kalakalırken ilk önce onaylayan mırıltılar çıkarttı, ardından ekledi. “Onun yanında olmazdı elbette ama kollarım her daim senin için açıktı, korkunu tekrardan görür gibi oldum ameliyathane önünde beklerken.” Dediğinde Işık başını salladı. “Korktum çünkü…”

Bora tahmin ettiği şeyi duyduğunda iç geçirdi. “Keşke korkunu geçirebilecek sözü verebilsem.” Dediğinde Işık sıkıntılı bir iç çekti. Söz veremeyeceğini çok iyi biliyordu. Sonsuza kadar yanındayım dese, seni hiç bırakmayacağım dese belki bu sözü tutamazdı. Bunun bilincindeydi ikisi de. O yüzden üstelemedi Işık. “Veremeyeceğini biliyorum ama elimde değil kötü hissettim işte.” Dedikten sonra alttan alttan Bora’ya doğru baktı. “Merak etme, birkaç saate geçer.”

“Boş veremem.” Dedi Bora kararlılıkla. Ardından ekledi. “Kendini nasıl daha iyi hissedersin bilmiyorum…” deyip duraksarken Işık onun sözlerini devam ettirdi. “Bana böyle sarıldığın sürece iyi hissederim.” Bora’ya daha sıkı sarılıp başını göğsüne yaslarken Bora kıkırtı şeklinde güldü. “Seve seve sarılırım, bana böyle şeylerle gel güzelim.” Kollarını daha da sıkılaştırıp başını kızın saçlarına yasladı.

Birbirlerine sıkı sıkı sarıldıktan sonra Bora merakla mırıldandı. “Eve ne zaman geçeceksin?” dediğinde Işık kolundaki saate baktı. “Aslında bugün burada kalmak istiyorum ne olur ne olmaz. Belki ihtiyaçları olur bana.” Dediğinde Bora gülümsedi. “Desene bu gecede beraberiz.” Çünkü onun da gitmeye niyeti yoktu. Hele ki kardeşinin hamile olduğunu öğrenmişti. Şimdi onu hiç yalnız bırakamazdı.

“Şikayetçiyiz sanırım…” Işık hafifçe kaşlarını çattığında Bora kolunu kızın omzuna doğru atıp güldü. “Şikayetçi olur muyum hiç? Benim işime gelir.” Dediğinde Işık’ta onun gibi güldü. “Bende öyle tahmin etmiştim.”

“O zaman bir kahve içeriz.” Dedi Bora koridorda Işıkla birlikte ilerlerken. Işık başını salladı olumlu anlamda. “İçeriz, içerken de senin dayı olmanı konuşuruz.” Diye dalga geçerken Bora sevdiği kadına doğru baktı sitemle. Aklından istemediği düşünceler geçerken Işık, Bora’nın yüz ifadesine gülmeden edemedi.

İlerlemeye devam ederlerken tanıdık bir sesle adımları duraksadı. “Abi?” Bora tanıdık sesle adımlarını duraksatırken ona doğru seslenen Taner’e doğru döndürdü başını. Işık’ın omzundan kolunu çekip yönünü tamamen Taner’e çevirdiğinde Taner koşar adımlarla yanlarına doğru ilerledi. Bora merakla ona bakarken mırıldandı. “Hayırdır aslanım, bir şey mi oldu?”

“Bir şey soracaktım…” deyip duraksadığında Işık işle ilgili olduğunu düşünerek araya girdi. “Ben kafeteryaya gideyim…” dediği sırada Taner karşı çıktı. “Yok yenge gitme, sana bir şey soracaktım müsaaden olursa.” Işık aniden duyduğu hitapla afallayıp utansa da belli belirsiz başını salladı. Merak etmişti Taner’in sorusunu. “Tabii, sor.”

Bora’da merakla Taner’e bakarken Taner birkaç saattir aklını kurcalayan şeyi dile getirdi. “Burada çalışan bir doktor var, ismini bilmiyorum. Ama mavi gözlü bir hanımefendi.” Diye sözlerine başladığında Işık gözlerini kısarak kimden bahsettiğini düşünmeye çalıştı. Taner ise devam etti sözlerine. “Benim yaşlarımda…” deyip durdu. Daha fazla inceleme şansı olmamıştı. Daha doğrusu kıza o kadar süre bakmamıştı bile.

“Dileği mi söylüyorsun?” dedi Işık meraklı bir şekilde. Mavi gözlü, Taner’in yaşlarında olan bir tek Dilek vardı aklına gelen. Başka da kimse yoktu bildiği. Işık’ın sözü ile Bora imalı bir şekilde konuştu. “Hayırdır?” Taner, Bora’nın iması ile hızla itiraz etti. “Öyle düşündüğün gibi bir şey değil, sadece ismini öğrenmem gerekiyordu.” Dedi olanları anlatmayı es geçerek. Bora tabi tabi dercesine bir yüz ifadesi takındığında Işık devam etti sözlerine. “Pratisyen hekim kendisi, başka da biri gelmedi aklıma.”

“Teşekkür ederim yenge… İyi akşamlar size.” Taner başka bir şey söylemeden yanlarından uzaklaştı. Biraz daha durursa olayı deşeceklerini biliyordu. Ama aslında deşilecek bir şey yoktu. Sadece kızın kim olduğunu, neden yanına geldiğini öğrenmek istiyordu. Dahası kız Taner’in ismini bilecek kadar onu yakından tanımıştı ve bu Taner’i rahatsız etmişti ister istemez. Bu yüzden bir daha denk geldiklerinde konuşmak istiyordu…

Taner’in koridorda ilerlediği sırada Sinem, Hakan ve Devrim’de kafeteryadalardı. Devrim tüm tim üyelerini uğurladığında Sinem biraz daha kalmak istemişti. Hakan’ın da gitmeye niyeti olmadığından kafeteryaya geçmişlerdi. Üçü de sessizlik içinde otururken Sinem ve Devrim’in bakışları kaçamak bir şekilde birbirindeydi. Hakan’da aradaki soğukluğu fark etmişti. Sinem’i sıkıştırdığında ağzından zorla soruşturma işini öğrenmişti ve Devrimle soğuk olduklarını fark ettiğinde bunun ortak dava ile ilgili olabileceğini düşünmüştü.

Oturduğu yerden kalkarken Sinem’in de Devrim’in de bakışları ona doğru kaydı. “Nereye gidiyorsun?” Sinem merakla sevdiği adama doğru bakarken Hakan ellerini Sinem’in omzuna doğru yasladı destek verircesine. “İkinizin oturup adam akıllı konuşması gerekiyor.” Dediğinde ikili birbirine doğru baktı. Hakan ise ekledi. “Böyle kaçamak bakışlar atarak anlaşamazsınız, neyse sorun oturup halledin olmaz böyle.”

İki kadın sessiz kalırken Hakan ilk önce Sinem’in saçlarının üzerini öperek mırıldandı. “Tamam mı sevgilim?” nazik ve itiraz kabul etmeyecek bir sesle söylediği şeyle Sinem’den bir cevap bekledi. Sinem başını olumlu anlamda sallarken bakışları Devrim’e döndü. “Anlaştık mı yenge?” diye şakacı bir tavırla konuştuğunda Devrim istemsizce güldü. “Anlaştık enişte.” Hakan duyduğu hitapla sesli bir şekilde güldü. “Hoşuma gitti bu, arada kullanırsan sevinirim.”

Sinem’de Hakan’ın sözüne gülerken aradaki soğukluk hafiften kırılmıştı. Hakan ikiliyi yalnız bırakarak kardeşinin odasına doğru ilerlerken karşılıklı oturan iki kadın birbirine baktı ve aynı anda gözlerini kaçırdılar.

Tam o sırada Devrim’in telefonunun çalmasıyla birlikte ortamdaki sessizlik bozuldu. Arayan kişinin Cenk olduğunu görerek hızlıca telefonunu açtı Devrim. “Efendim?” Cenk haberi Mesut ve Engin’den almıştı. İlk iş olarak başsavcıya haber vermiş sonrasında da direkt olarak Devrim’i aramıştı. “Savcım, yeni duydum olanları. Çok geçmiş olsun. Pamir bey iyi mi?” diyerek konuya girdiğinde Devrim nazik bir sesle cevap verdi. “İyi çok şükür, teşekkür ederiz.”

“Ben başsavcıya bilgisini verdim savcım, siz onu düşünmeyin.” Cenk’in nazik düşüncesi ile gülümsedi Devrim. “Sağ ol komiser, benim aklımdan tamamen çıkmış.” Dediğinde Cenk’te aynı onun gibi nazik bir sesle karşılık verdi. “Ne demek savcım, ihtiyacınız olursa lütfen arayın beni. Ben geleceğim zaten.” Dediğinde Devrim o görmese bile başını salladı. “Ararım, düşünmen bile yeterli.”

“Tekrardan çok geçmiş olsun.” Dedi Cenk daha fazla tutmamak için.

“Teşekkürler, iyi mesailer.” Devrim, Cenk’in teşekkürünü duyduktan sonra telefonu kapatıp kulağından indirdi.

Karşısındaki arkadaşına bakarken iç geçirmeden edemedi. Sinem’de Devrim’den farksız değildi. Nereden başlaması gerektiğini kestiremiyordu. Yine de aralarındaki sessizliği bozmak adına konuştu. “Her şey yoluna giriyor şükür.” Dediğinde Devrim başını salladı belli belirsiz. “Evet.”

“Kendini nasıl hissediyorsun?” dedi Sinem tekrardan. Meraklı gözlerle arkadaşına bakarken aslında içi içine sığmıyordu. Yıllarca arkadaşlık, kardeşlik yaptığı kişi şu iki gündür kötü şeyler yaşıyordu. Sinem onun yanında olmak istiyordu ama bir yandan da kendini geri çekiyordu. Bu kötü haberlerin yanında iyi bir haber de almışlardı ama sevinçlerini tam olarak yaşayamamışlardı. Devrim’de Sinem gibi düşünüyordu. O Sinem gibi çekinmiyordu ama arkadaşı için üzgündü.

“İyiyim… Pamir kendine geldi ya, artık çok daha iyiyim.” dedi nihayet Devrim. Ardından ekledi. “Sen iyi misin? Soruşturma nasıl gidiyor?” Sinem’le çok fazla irtibatta olmadıkları için soruşturmanın gidişatını öğrenememişti. Çok merak etmişti ama sormamıştı da. Detayları Mert’in avukatı Ali beyden almayı seçmişti. İnadı tutmuştu bu konuda. Sinem duyduğu soru ile iç çekti. “İncelemeler iyi gidiyor, nasıl bir sonuç çıkacak bilmiyorum ama içim içimi yiyor.”

Devrim arkadaşının mimiklerini izlerken ne kadar gergin ve endişeli olduğunu anında anlamıştı. Bu yüzden ona destek olmak adına konuştu. “İyi sonuçlar çıkacak ben eminim, senin de için rahat olsun.” Samimi çıkan sesi karşısında Sinem gülümsedi. Arkadaşıyla böyle oturup konuşmayı özlemişti. “İnşallah.” Dedikten sonra dayanamadan tekrar konuştu mahcupça. “Devrim… Ben o gün için gerçekten çok özür dilerim. Sana öyle çıkışmamam gerekiyordu.”

Bu konuda gerçekten pişman olmuştu Sinem. Mesleğini kullanarak üstünlük taslamak hiç ona göre değildi. Hatta kardeşim dediği birine bunu yapmak hiç huyu değildi ama yapmıştı. Bu konuda çok üzülmüştü sonradan.

Devrim aynı Sinem gibi mahcup bir şekilde baktı arkadaşına. Tek suçlu Sinem değildi. Kendisinin de belli yerlerde suçu olduğunu biliyordu. “Bende özür dilerim. Odana öyle girmemeliydim, arkadaşlığımıza sığındım. Ama dava konusunda hassastım.” Diyerek kendini açıkladı. Sinem başını salladı olumlu anlamda. “Evet, hassas olmakta haklıydın. Yanlış bir karar verdim. Beni uyarmaya geldiğini biliyorum, keşke konuşabilseydik ama bunun ceremesini çekiyorum şimdi.” Dedi Sinem güler gibi bir sesle. İçindeki sıkıntıyı gülüşünün arkasına saklarken Devrim bunu çoktan anlamıştı bile. “Olan oldu, dediğim gibi ben soruşturmanın güzellikle tamamlanacağına inanıyorum. Başarılı bir hakimsin.” Dedi onu rahatlatmak için.

Sinem aldığı iltifatla istemsizce gülümserken karşılık verdi. “Sende tuttuğunu koparan bir savcısın şimdi hakkını yemeyelim.” Dediğinde Devrim’de güldü istemsizce. “Sağ ol ya.” Birbirlerine gülerek bakarlarken Sinem tekrardan konuştu. “Seninle böyle gülüşmeyi özlemişim. Bir daha böyle uzun süre konuşmamazlık yapmayalım.” İçten bir şekilde arkadaşını bakarken Devrim onayladı onu. “Bende özledim, sen olmayınca adliye çok sıkıcı.”

“Hayatına neşe kattığımı biliyordum.” Dedi Sinem keyifli bir tınıda. Devrim buna sırıtarak cevap verdi. “Bu nasıl bir egodur yarabbi.”

Birlikte gülüşürlerken ikisinin de içi rahatlamıştı. İlk defa bu şekilde uzun süreli konuşmamışlardı ve bu ikisinin de içine dert olmuştu. Ancak şimdi her şey yoluna girmişti. Aslında birbirlerinden özür dileyip eski hallerine dönebilecekken ikisi de bu adımı atmamıştı. Ancak şimdi her şey değişmişti. Sinem’in aralarındaki tartışmayı umursamadan Devrim’e destek olmaya gelmesi, Devrim’in her şeye rağmen yine onda teselli bulması aralarındaki buzu eritip atmıştı. Yine her şerden bir hayır çıkmıştı…

 

 

◔◔◔

Devrim Akyol Arslan’ın anlatımından,

Sinem’le karşılıklı özür dileyip aramızdaki sorunu halletmemizle birlikte içimin biraz daha rahatladığını hissetmiştim. Arkadaştık biz, yıllarımızı beraber geçirmiştik. Şimdi tek kavgamızda birbirimizi silemezdik, silememiştik de zaten. Birlikte Pamir’in odasına ilerlediğimizde kapıyı tıklatarak içeri girdik. Hakan ve Pamir gülüşürlerken Halide teyze ve Serhat babamda onlara eşlik ediyordu. Odaya girmemizle beraber bakışları bize doğru döndü.

“Hallettiniz mi?” Hakan meraklı gözlerler bize bakarken Sinem ile aynı anda cevap verdik. “Evet.” Hakan onaylayan bir mırıltı çıkartarak güldü. “Belli belli.”

“Hadi o zaman Devrim, sen Sinemlerle eve geç kızım ben kalayım Pamir’in yanında.” Serhat babam bana yönelik konuşurken hızlı bir biçimde reddettim. “Ben kalayım baba, sen gidip dinlen. Yol yorgunusun.” Dediğimde Serhat babam onaylamaz bir biçimde baktı bana. Bense ekledim. “Halide teyze de yalnız kalmasın.” Onun da tansiyonu oynamıştı, zaten tansiyon hastasıydı. Evde yığılıp kalsa Burçe panik olurdu. Serhat babam yanlarında olduğunda hepimizin içi rahat ederdi.

“Senin de dinlenmen gerekiyor.” Sinem bana doğru kaş göz yaparken kolumu dürttüm çaktırmaması için. Sinem gözlerini belertip bana bakarken başka bir ses duyduk. “Ben kalayım.” Hakan araya girdiğinde bakışlarım ona döndü. “Gerçekten teşekkür ederim ama ben kalayım bugün, sonra tekrar konuşuruz.” Bugün eve gitsem aklım onda kalırdı, burada kalmam her açıdan daha iyi olurdu. “Sende iyi değilsin kızım.” Dedi Halide teyze üzgünce. Hamile olduğumu bilmiyordu, kanamam olduğunu da söylememişlerdi. En azından abim öyle söylemişti. Timdekilere de bir şeyler uydurmuştu. Sadece tansiyonla ilgili sıkıntı olduğunu düşünüyorlardı.

Hepsi bana tereddütlü gözlerle bakarken Pamir’in sesini duydum. “Neler oluyor?” Meraklı bir şekilde bize hitaben konuşan sevdiğim adamla dikkatimiz ona dönerken Pamir kaşlarını çattı. “Ben uyurken bir şey mi oldu?” Gözünden bir şey kaçmayacağını bilmemiz gerekiyordu, yanında konuşarak onu da endişelendirmiştik. “Bir şey olmadı sevgilim.” Dedim ona hitaben. Ardından ekledim. “Gerçekten ben iyiyim, bir sorun yok.” Dedim bizimkilere doğru.

Konunun uzayacağını hissederken nihayet Serhat babam son noktayı koydu. “Tamam madem Devrim kalmak istiyor, bugün o kalsın. Sonraki günleri konuşuruz.” Ona minnettarca bakarken Halide teyze kabullenerek oğluna doğru yaklaştı. “Güzelce uyu dinlen annecim, ben yarın erkenden gelirim.” Diyerek oğlunun iki yanağına öperken Pamir onayladı. “Merak etme ben iyiyim.”

Odadaki herkes birer birer bizimle vedalaşıp odadan çıktığında bakışlarım sevdiğim adama kaydı. “Kaldık mı baş başa?” diye şakacı bir şekilde konuşurken Pamir gülümsedi. “En sevdiğim şey biliyorsun.” Dedikten sonra ekledi. “Ama keşke hastane odasında değil de evimizde olsaydı.” Hüzünlü bir sesle dile getirdiğinin ardından iç çekerek gülümsedim. “Olsun, buna da şükür. Sonuçta yan yanayız, göz gözeyiz.”

“O zaman yanıma gel de bedenlerimiz de yan yana olsun.” Dediğinde kaşlarımı çattım hafifçe. “Olmaz, yaralısın.” Dediğimde Pamir başını omzuna doğru eğdi ve sıkkın bir sesle mırıldandı. “Olabilir ama canımın yanmadığını, dahası senin benim ilacım olduğundan bahsetmiştim.” Dedikten sonra elini bana doğru uzattı. “Ayrıca aylardır sana hasretim ben, bırak hasretimi gidereyim.”

O böyle konuşurken, hasretle gözlerime bakarken reddetmesi zordu. Dahası bende onu çok özlemiştim ve kollarının arasında girmek için sabırsızlanıyordum ama bir yandan da canını yakmaktan çok korkuyordum. Pamir gözlerini kırpıştırırken elimi avcuna doğru uzattım. Gücünden hiçbir şey kaybetmemişçesine beni kendine doğru çekerken güldü. “İşte böyle.”

Başım omzundaki yerini alırken o da bana sıkıca sarıldı tek koluyla. Ardından şikayetçi bir tonda tekrar konuştu. “Ulan şu alçı yüzünden karımıza bile adam akıllı sarılamıyoruz.” Bu tepkisine istemsizce gülerken mırıldandım. “Şikâyet etme, daha kötüsü de olabilirdi.” Dediğimde Pamir iç çekti. “Benim için biraz önce söylediğim şey en kötüsüydü zaten.” Evet, kolunun kırılması kötüydü hem de çok kötüydü ama uyanamayabilirdi bu da bir ihtimaldi ve benim için en kötü ihtimal buydu.

“Uyanmayacaksın, bizi bırakacaksın diye o kadar korktum ki…” düşüncelerimin arasından zorlukla söylediğim cümleyle Pamir’in omzumda duran eli daha sıkı sarıldı bedenime. Sanki ben buradayım demeye çalışıyordu. Söylediğime ilk önce bir şey söylemezken sonradan mırıldandı. “Bir rüya gördüm biliyor musun?” Duyduğum cümleyle kaşlarım çatılırken başımı hafifçe kaldırıp yüzüne doğru baktım. Pamir bana bakmak yerine duvara doğru bakmaya devam etti. “Şehit olan arkadaşlarımı gördüm, kurtarmaya çalıştığım erkek çocuğunu gördüm.” Söylediği cümleyle büyükçe yutkundum. Çocuğun şehit olduğunu öğrendiğinde o yüzden gözlerinden düşünceli bir ifade geçmişti. Şimdi anlamıştım.

“Beni çağırdılar.” duyduğum cümle ile düşüncemden sıyrılırken kalbimde kocaman bir ağrı hissettim. Sadece bunu duymak bile boğazıma yumru olup otururken yutkunamadım. “Sonra sizi gördüm. Seni, annemi, babamı, kardeşimi, sizde beni çağırıyordunuz.” Bakışlarım onun gözlerindeyken onunkiler sanki rüyayı hatırlıyormuşçasına tavandaydı. Birkaç saniye söyleyip söylememek arasında kalırken bakışlarını tavandan çekip bana doğru çevirdi. “Kime gideceğimi biledim ilk önce. Ama başka bir ses duydum Devrim, bir çocuk sesi.”

Sözleri şaşkınlık oluştururken tepkimi gizlemeye çalıştım ancak kalbim hızlı hızlı atmaya başladığında Pamir devam etti sözlerine. “Baba bırakma bizi diye seslendi, baktım ama göremedim.” Düşünceli bir biçimde söylediği sözlerle nutkum tutulmuştu resmen. Baba olacağını hissetmişti, ona yoğun bakımdayken söylemiştim ve hissetmişti. Bu nasıl bir şeydi böyle?

Gözbebeklerim titreyerek ona doğru bakarken Pamir yutkundu. “Ondan sonra size gelmek istedim. Ama o an yaşadığım duyguyu nasıl anlatacağımı bilmiyordum. Baba dedi, bana seslendi eminim.” Gördüklerinin gerçekliğini kendi içinde sorgularken ne diyeceğimi bilemedim.

Ona nasıl söylemem gerektiğini düşünmüştüm. Sürpriz mi yapsam, yoksa öylece söylesem mi bilmiyordum. Dahası şu an doğru zaman mıydı emin de değildim. Ama saklamak istemiyordum. Duygusallığımdan belki bir şey anlamazdı ama zeki bir adamdı, mide bulantılarımdan, içtiğim ilaçlardan bir şeyler sezecekti. Tavırlarımdan anlayacaktı eninde sonunda, hele ki bana karşı o kadar dikkatliyken anlamaması imkansızdı.

Başımı omzundan tamamen kaldırdığımda hoşnut olmayan bir şekilde baktı bana. Bunu bir hastane odasında söylemem güzel olmayacaktı. Ama mecburen burada öğrenecekti. Nihayet karar verdiğimde büyükçe yutkundum. “Pamir…” dediğimde zaten bende olan bakışları seni dinliyorum dercesine baktı gözlerime. Gergince gözlerine bakarken derin bir nefes aldım. “Ben bir şey söyleyeceğim sana.” Dediğimde Pamir kaşlarını çattı hafifçe. “Söyle güzelim.” Temkinli gözlerle beni izlerken gözlerinin en içine doğru baktım. “Bunu böyle öğrenmeni istemezdim ama saklayamam senden.”

“Neyi?” Sorgular bir biçimde bana bakarken kaşları daha da çatıldı. “Devrim, neler oluyor güzelim?” Hem meraklı hem de merakın yanında tereddütlü gözlerle bana bakarken yerimde kıpırdandım. “Pamir…” diye tekrardan ismini zikrettiğimde beklenti dolu gözlerle baktı bana. “Ben hamileyim…” Nihayet dudaklarımın arasından o iki kelimeyi çıkardığımda bakışlarımı Pamir’den çekemedim tepkilerini kaçırmamak için.

İlk önce söylediğim cümleyi algılamazken boş gözlerle baktı bana. Sonra algıladığı cümleyle hafiften çatılı olan kaşları eski haline gelirken gözbebeklerinin büyüyüşünü izledim. Ani bir hamle ile yattığı yerden doğrulduğunda dudaklarının arasından acıyla karışık inlemeyle birlikte şaşkınlık emaresi içeren kelime döküldü. “Ne?”

Sağlam olan elini karnındaki yaraya bastırıp yüzünü buruştursa da bakışları hala benim üzerimdeydi. Acısını umursamayıp bir şeyleri algılamaya çalışırken bense onun canının yanmasına dayanamayarak sitemle konuştum. “Ne yapıyorsun, kalkmasana.” Elimle onu yatırmak için koluna hamle yaptığımda beni engelledi. “Devrim doğru mu duydum ben?” Şaşkınlığına heyecan bulanmış bir sesle bana bakarken hala daha duyduklarına inanamamıştı. “Yanlış duymadım ben, değil mi? Hı?” Bundan korkarmışçasına bana doğru bakarken gözlerindeki mutluluk pırıltılarını gördüm.

Titreyen gözlerle bana bakarken cebimde taşıdığım ultrason fotoğrafını çıkardım cevap olarak. Ancak bu şekilde inanırdı bana. “Doğru duydun, hamileyim…” dedim tekrardan. Pamir elimdeki ultrasonu alıp dikkatle bakarken an be an dolan gözlerini gördüm. Sonra bakışları karnıma düştü, karnımdan tekrar ultrasona baktığında yanağına doğru kayan gözyaşını gördüm. “Allah’ım…” Öyle içten çıkmıştı ki sesi, devamını getirmese bile şükrettiğini duymuştum.

“Baba oluyorum!” Heyecanından titrekçe çıkan sesine gülüşü de katıldı. Hevesle elindeki ultrason fotoğrafına bakarken birkaç damla daha gözyaşı gözlerinden akıp sakallarına doğru karıştığında dayanamayarak elimi yanağına götürdüm. Akan gözyaşlarını temizlerken benim de dolu olan gözlerimden istemsizce yaş aktı. Bu tepkiyi göremeyeceğim için öyle korkmuştum ki.

Kahkaha atarken dişlerini dudaklarına bastırarak heyecanını bastırmaya çalıştı. Mutluktan akan gözyaşlarının vermiş olduğu parlaklıkla bana bakarken minnettar sesini duydum. “Devrim… Devrim’im sen bana o kadar güzel bir haber verdin ki.” Aramızda olan o kısacık mesafeyi elini enseme doğru atıp beni kendine çekerek kapattığında ağlayarak güldüm. Tüm duygularım birbirine karışmıştı. Arka arkaya saçımı, yanağımı öperken gülüşlerim eşlik etti ona ve tabii onun mutluk kahkahaları da dahildi buna. Sanki yaralı değildi, öyle bir enerji yükselişi yaşıyordu.

Yavaşça benden ayrıldığında heyecanla parıldayan gözleri itinayla dolaştı yüzümde ve hevesle konuştu. “Ne zaman öğrendin? Kaç haftalıkmış?” dedikten sonra aklı daha yeni başına geliyormuş gibi duraksadı. Yüzündeki gülüş saniyeler içinde soldu. “Bir dakika, kesin değil mi?” tereddütlü gözlerle bana bakarken aklından geçeni biliyordum. Aynısını bende düşünmüştüm çünkü. O yüzden beklemeden cevap verdim. “Doktor korunsak bile bazen böyle şeylerin olabileceğini söyledi, kesin.” Dediğimde tekrardan yüzünde çocuksu bir tebessüm oluştu. “Allah’ım şükürler olsun sana.”

Bu tepkileri göremeyeceğim diye o kadar korkmuştum ki. Şimdi onun bu heyecanlı halleri beni bitiriyordu. Elimi karnıma doğru yaslayarak gülümsedim. Babası onu daha şimdiden o kadar çok seviyordu ki, onun sayesinde bize dönmüştü. Bakışları yüzümden karnımda duran elime kaydığında istekli bakışlarını gördüm. Hiç beklemeden elini bileğinden tutup avuç içini karnıma bastırmasını sağladım. “Sen yoğun bakımdayken de böyle yaslamıştım elini, hissetmişsin.” dedim ağlamaklı bir sesle.

“O bizden bir parça, nasıl hissetmem? Canımız o bizim.” dedi o da benim gibi duygu dolu bir sesle. Ancak içi içine sığmıyordu sanki, kıpır kıpırdı. Başparmağını aşağı yukarı yaparak severken elimi elinin üzerine yasladım. Nasıl öğrendiğimi, ne zaman öğrendiğimi bilmesi gerekiyordu. Var olan tehlikeyi de. Ondan bir şey saklamayacağıma dair söz vermiştim. Ama şu an söylersem de panik olurdu. Mutluluğunu gölgelemek istemiyordum. Benimki yeteri kadar gölgelenmişti. Onunki böyle olsun istemiyordum.

Düşüncelerimin arasında kaybolmuşken Pamir tereddütlü bir şekilde gözlerime baktı. “Neden mutlu olmadığını hissediyorum?” Duyacağı cevaptan korkarcasına bana bakarken yutkundu. Bu konuyu konuşmuştuk daha öncesinde. O da biliyordu aslında benim düşünceli halimin sebebini ama mutsuzluğum bundan kaynaklı değildi, korkularımdan kaynaklıydı ve erken olmasından tabii ki. “Konuştuğumuzdan erken oldu biliyorum, en azından senin için erkendi.” Diye sıkıntılı bir şekilde konuşurken gözlerime bakmaya devam etti. Pamir her zaman baba olmayı istemişti. Onun için erken değildi, aslında istediği olmuştu ama benim düşüncemi bildiği için bu kadar karamsardı.

Sessizliğimden korkmuş olacak ki oturduğu yerde gerildi. “Devrim, istiyorsun değil mi?” söylediği cümlenin altında yatan imayı sezdiğimde iç çektim. Aldırmayı bir an bile düşünmemiştim. Nasıl yapardım, bir cana hatta kendi canıma buna nasıl yapardım? “İstiyorum…” dediğim anda bedeni gevşedi. Bakışları yumuşarken devam ettim sözlerime. “Ama tereddütlerim var Pamir, iyi bir anne olabilir miyim? Ona bakabilir miyim, yetebilir miyim? Bilmiyorum. Kendimi hazır hissetmiyorum ve tüm bunlar beni çok korkutuyor.” Dedim itiraf ederek.

Pamir ilgiyle beni dinledikten sonra bakışlarını karnıma indirdi. “Allah onu bize şu an nasip ettiyse bir bildiği vardır…” Öyleydi, şimdi Pamir’in rüyasını düşündüğümde bile onun bize gelmesinin bir sebebi olduğunu daha iyi anlamıştım. Bakışları gözlerime çevrilirken elini de karnımdan çekerek yanağıma yaslandı. “Çok iyi bir anne olacağından o kadar eminim ki. Evet, hazır değildik ama hiç kimse hazır olmuyor. Birlikte öğreneceğiz, birlikte hazır olacağız. Önümüzde koskocaman 9 ay var, öğreniriz.” Hem beni hem kendini inandırmak istercesine konuşurken gözlerime baktı uzun uzun.

İnanıyordum ona elbette, ikimizde elimizden geleni yapacaktık. Aradaki hüzünlü havayı dağıtmak için küçük bir tebessüm ettim. “Aslında yedi buçuk ay var, 6 haftalıkmış babası.” Söylediğim hitap hem beni hem de Pamir’i duygulandırırken gözlerinin daha da parladığına şahit oldum. Elaları öyle güzeldi ki, heyecanıyla birlikte çok güzel bir görüntü oluşturmuştu.

Ona doğru bakarken yatakta doğrulmaması gerektiğini daha yeni hatırlayarak hızlıca oturduğum yerden kalktım. Heyecanıyla yarasını acıtmıştı. “Uzanman gerekiyor artık sevgilim.” Dediğimde Pamir beni dinlemedi. Hatta kolunu kalçama doğru sararak beni kendine daha da yaklaştırdığında ne yaptığını anlamaya çalışırcasına baktım gözlerine.

Pamir ise bakışlarımı umursamadan elini kalçamdan çekip karnıma yasladı avuç içini. Başı karnımla aynı hizadayken mırıldandı. “Babacım…” Öyle içten, öyle güzel telaffuz etmişti ki bu kelimeyi içimin eridiğini hissetmiştim. Tüm mutluluğunu, heyecanını katmıştı sanki. Yüzümde onunkine benzer bir gülümseme oluşurken gözlerimde eş zamanlı olarak doldu. Elimi saçlarına yaslayıp severken devam etti sözlerine. “Hayatımıza hoş geldin canımın içi. İyi ki geldin. Annen bugün hayatımın en güzel haberini verdi bana. Senin varlığını söyledi…”

“Beni affettiğinde, bana evet dediğinde beni dünyanın en mutlu adamı yapmıştı ama şimdi sen geldin ve ben mutluluğun en uç noktası ne demek bunu anladım…” dediğinde başını hafifçe kaldırdı. Onun da gözlerinin dolu dolu olduğunu gördüm. İkimizde sulu göz olup çıkmıştık resmen ama bu duygu ağlanmayacak gibi değildi. Tekrardan bebeğimize doğru döndüğünde devam etti sözlerine. “Seni kucağıma almak için sabırsızlanıyorum…” dedikten sonra dudaklarını kazağın üzerine doğru bastırdığında içimin erdiğini hissettim. O kadar güzel bir baba olacaktı ki. Daha şimdiden bundan emindim.

Pamir yavaşça geri çekilirken elimi omzuna doğru yasladım. “Uzanman gerekiyor artık.” Nihayet beni dinleyerek sırtını yastığa doğru yaslarken yüzünü buruşturdu tekrardan. “Doktor çağırayım ben, biraz önce de zorladın yaranı.” Endişe ile konuşurken Pamir hızla reddetti. “Hayır, gayet iyiyim ben. Keyfim o kadar yerine geldi ki, acı namına bir şey hissetmiyorum.” Birazda olsa haklıydı, haberi verdiğim andan itibaren daha da dinçleştiğini hissetmiştim. Ancak canı acıyordu.

“Ağrın olursa söyle o zaman.” Diye tembih ettiğimde Pamir onaylayarak elimden tuttu ve oturmam için çekiştirdi. “Otursana sen, ayakta dikilme daha fazla.” Dedikten sonra hafifçe kaşları çatıldı. “Babamlar bu yüzden mi iyi değilsin dedi sana. Yoruldun tabii, uykusuz kaldın, ağladın.” Kendince çıkarımlarda bulunurken devam etti sözlerine. “Haklılar, keşke gitseydin be güzelim. Haberim olsaydı senin kalmanı istemezdim.”

“Onların haberi yok henüz. Daha doğrusu abim, Sinem ve Işık hariç kimse bilmiyor.” Dediğimde kaşları çatıldı daha da. Aklını kurcalayan sorular olduğunu gözlerinden anlarken derin bir nefes aldım. Pamir ise bunları gidermek istermişçesine konuştu. “Haberleri yoksa… Ben uyurken bir şey mi oldu?” hafif gergin bir şekilde bana bakarken tekrar sorguladı. "Ne zaman öğrendin? Telefonla konuştuğumuzda haberin var mıydı?" Merakla aklındakileri sıralarken ses tonundan içi içine sığmadığı belliydi. "Hayır, haberim yoktu o zaman. Dün sen ameliyattan çıktığında öğrendim." Son kelimeler ağzımdan çıktığı an pişmanlıkla gözlerimi kapattım. Nasıl olduğunu sorgulayacaktı.

"Nasıl yani?" Sorgularcasına yüzüme bakarken iç çektim. Gözlerimi aralayarak gözlerine bakarken artık geri dönüşüm olduğunu düşünmüyordum. Bunu söyleyip söylememe konusunda hala kararsızdım. Pamir’in acısıyla uğraşırken bir de bebeğimin acısı eklenseydi ben o acıyla nasıl başa çıkardım hiç bilmiyordum. Bu ihtimal şimdi yüzüme çarpmıştı. Elim istemsizce onu korumak istercesine karnıma giderken Pamir bakarken yerinde kıpırdadı rahatsızca. Sanki duyacağı şeylerin rahatsızlığı çökmüştü üzerine. “Benden bir şeyler saklama lütfen, neler oluyor?”

"Sakin olacağına söz verirsen anlatacağım.” dedim tereddüt ederek. Pamir bu söylediğimle kaşlarını daha da çattı. "Biraz daha lafı uzatırsan sakinlik namına bir şey göremeyeceksin güzelim.” Çoktan sakinliğini kaybedip tatlı sert bir biçimde kendini ifade ederken panik olmuş haline bakıp iç çektim.

Tam konuşacağım sırada Pamir araya girerek konuştu. "İlk önce yatağı kaldırabilir misin? Yüzünü daha rahat görmek istiyorum." Gergin bir şekilde isteğini dile getirdiğinde içime sinmeyerek konuştum. "Daha yeni ameliyattan çıktın sayılır, böyle kalman daha iyi olmaz mı? Zaten biraz önce ani hareket ettin, yaran hırpalanmıştır." dediğimde Pamir itiraz kabul etmeyecek şekilde konuştu. “Hadi güzelim, kaldır şu yatağı.” Sabırsızca konuştuğunda bakışlarındaki çaresizliği gördüm. Bu şekilde yatmaktan hoşlanmıyordu. Onu ikna edemeyeceğimi anlayarak oturduğum yerden kalktım ve kumandaya uzandım.

Yatağı istediği gibi ayarlayıp kumandayı yerine bıraktıktan sonra eski yerime geçerek oturdum tekrardan. Pamir dikkatli gözlerle gözlerime bakarken derin bir nefes aldım.

Üzülecekti, panik yapacaktı, kendini suçlayacaktı. Bunların hepsini biliyordum. Ama bir şey saklamanın başıma açtığı işleri de biliyordum. Bir de bu mesele ikimizi de ilgilendiriyordu. O yüzden söylemen en doğrusuydu.

“Devrim, korkutuyorsun beni.” Pamir sıkıntılı bir şekilde gözlerini yüzümde gezdirirken sözlerime başladım.

"Sen ameliyattan çıktıktan sonra duyduklarımın etkisiyle sanırım..." diye duraksadım. O anı gerçekten anlatmak çok zordu. Pamir ilgiyle yüzüme bakarken tedirginliğini almak için elimle elini tuttum. Anında elimi kavrarken devam ettim sözlerime. "Şiddetli bir sancım ve kanamam oldu.” Dediğim anda elimi tutan eli sıkılaştı, gözlerinde endişe pırıltıları ve panik peydah oldu. Gerginlikle yarasını umursamadan yerinden doğrulduğunda tekrar yüzü buruştu ancak buna rağmen konuştu. “Ne kanaması?”

“Pamir, uzanır mısın lütfen. Bak yaranı zorlamaman gerekiyor.” Kızgın bir şekilde konuşurken Pamir gözlerini kapatıp sert bir nefes verdi dudaklarının arasından. “Başlarım yarasına, ne kanaması dedim?” Hem sinirli bir şekilde hem de korkarak sorduğu soruyla birlikte hızla devam ettim sözlerime. “Ama şimdi iyiyim gerçekten, hiçbir sorun yok. Bebeğimizde iyi." dedim panik olmasını önlemek için. Ama boşunaydı. Çoktan panik olmuştu. Endişe seviyesi yükselmişti. Korku gözlerine yerleşmişti bile.

"Devrim…" can havliyle ismimi zikrettiğinde endişesini ne kadar arttığını gördüm. "Korkma, gerçekten şu an iyiyim. Sadece tansiyonum yükselmiş. O zaman haberim oldu, yani doktor o zaman söyledi hamile olduğumu." dedim sakinleştirmek için. Pamir ikna olmayarak bana bakarken devam ettim. "Her şey yolunda yemin ederim, sadece senden saklamayacağıma söz verdiğim için söyledim. Yoksa korkulacak bir şey yok. Dikkat ettiğim sürece bir sorun olmayacağını söyledi doktor."

Elimi sıkıca tutmaya devam ederken sertçe yutkundu. "Sancın var mı şimdi?" dedi tedirgin bir biçimde. Yerinde kıpırdanırken başımı iki yana salladım. "Hayır." Pamir başını salladı ve ardından hızlıca konuştu. "O zaman eve gidiyorsun Devrim, dinleniyorsun. Mümkünse yataktan kalkmıyorsun." diye emrivaki bir şekilde konuştuğunda kaşlarım çatıldı. "Hayır Pamir, seni bırakamam burada." İtirazıma karşılık Pamir de benim gibi kaşlarını çattı. "Dinlenmen gerekiyor, burada dinlenemezsin. Size bir şey olmasına izin veremem. Hadi, ben şimdi babamla Hakan’ı arıyorum. Seni almaya gelsinler.”

Yatakta dönerek telefonuna doğru uzanacağı sırada hızlıca engelledim onu. “Yatar mısın şuraya? Ani hareketler yapma.” Sinirli bir şekilde konuşurken Pamir reddetti. “Yatamam, özellikle şimdi hiç yatamam.” Derken bile acı seviyesinin arttığını alnındaki terden anlayabiliyordum... O acısını umursamıyordu ama benim canım acıyordu. Omzundan tutup yatağa yatırmaya çalışırken baskın bir şekilde konuştum. “Pamir, yaranı kanatacaksın.”

“Devrim, yara şu an umurumda bile değil. Telefonu ver.” Dediğinde kaşlarımı çattım. “Senin umurunda değil ama benim umurumda.” Dediğimde Pamir’in acısı artmış olacak ki boğuk bir ses çıkartarak nefes verdi dudaklarının arasından. Onun yüzü buruşurken benimki de buruştu. “Uzan artık, ben doktor çağıracağım.” Dediğimde daha düzgün bir pozisyona geçti ama aynı anda beni reddetti. “Hayır, doktora gerek yok. Sen telefonu ver.”

“Hala telefon diyor ya.” Sinirle gülerken yorgun sesini işittim. “Hadi güzelim yorma beni, eve gidip dinlen.” Dedi beni ikna etmeye çalışırcasına. Sesini yumuşatmış ve güzelim diyerek kalbime oynamaya çalışıyordu ama bana sökmezdi, özellikle bugün hiç olmazdı.

Üzgün ve yorgun gözlerle bana baktığını gördüğümde bende bakışlarımı yumuşatıp direkt gözlerinin içine baktım. "Ben senin yanında dinleniyorum zaten..." Öyleydi o buradayken ben eve gitsem dinlenemezdim ki aklım onda kalırdı. "Biz babamızın yanında kalmak istiyoruz. Onunla dinleniyoruz." dediğimde Pamir’ bir an için duraksadı. Endişeden kasılan vücudu gevşedi anında, yüzünde ister istemez tatlı bir tebessüm oluştu. Söylediğimden hoşnut olsa da bundan hiç hoşnut değilmiş gibi şikâyet ederek konuştu. "Hiç adil oynamıyorsun, ben zaten sana dayanamazken şimdi bir de bebeğimizi ortaya sürüyorsun.” Sitemle konuşurken zaferle gülümsedim. "Buna alışacaksınız Pamir bey."

"En güzel alışkanlığım olacaksınız hiç şüphem yok." Kendinden emin bir şekilde konuşurken içimin eridiğini hissettim. Hasta yatağında olsa dahi romantikliğinden bir şey kaybetmiyordu. Ona aşkla bakarken Pamir yüzündeki gülümsemeyi silerek ciddileşti tekrardan. "Burada kalmak istiyorsun tamam.” dedi kabullenmişle. Ardından ekledi. “O zaman şurada yatıp dinlen, gözlerinin hali uykusuzluğunu, ne kadar çok ağladığını gösteriyor." dedikten sonra iç çekti. "Hastanede olmamız bir şey olması durumunda müdahale etmek için daha iyi olur, öteki türlü benim de aklım sende kalır."

Hevesle başımı sallarken Pamir tek kaşını kaldırdı. “Ama sancın olursa haberim olacak ve direkt doktora gideceğiz.” Dediğinde onayladım. “Anlaştık.” Pamir gözlerime bakarak benden emin olduğunda tuttuğu nefesini verdi ve az da olsa rahatladı. Korkusunu anlıyordum, bende çok korkmuştum ama şükür ki her şey yolundaydı.

Elimi yanağına götürüp yaslarken Pamir gözlerini kapattı ve huzurlu bir nefes verdi burnundan. Ona böyle temas etmeyi o kadar çok özlemiştim ki. "Ama sende böyle ani hareketler yapmaktan kaçınacaksın, yaralısın hala." Dediğimde Pamir iç çekti. “Tamam ama sana daha doğrusu size sarılmamam gerektiğini söyleme.” Dediğinde yüzümde muzip bir gülümseme oluştu. “Söylemem.” Çünkü bende ona sarılmadan duramazdım. Pamir söylediğim cümle ile gözlerini aralayarak aheste aheste gözlerime baktı. Yine sevgisi yüreğinden taşarcasına bakıyordu ve ben bu bakışı çok seviyordum.

O yoğun bakımdayken aklımdan geçen cümleler şimdi zihnimde yankılanırken Pamir’e yaklaştım. Dudaklarımı önce karşındaki yaranın üzerine bastırdım. Pamir bu hamleyle iç çekerken mırıldandım. "Sen öylece içeride yatarken aklımdan hep bu geçti. Yaralarını öperek iyileştirmek istedim." dedikten sonra dudaklarımın hedefi sağ elmacık kemiğindeki hafif morluk oldu. İtinayla orayı da öperken Pamir’in keyifli sesini duydum. "Beni bir tek sen iyileştirebilirsin zaten."

Bu cümleye gülümserken yanağını öptüm uzunca. Uzayan sakallarıyla dudaklarım karıncalanırken bu hissi ne kadar özlediğimi fark ederek dudaklarımı çekmedim bir süre. İçim gidiyordu onun bu haline. Kim bilir canı ne çok yanıyordu. Sonra dudaklarımı yanağından çekerek dudağının kenarına getirdim. O sırada Pamir sabırsız bir şekilde konuştu. "En çok dudaklarımın merhemine ihtiyacı var." dediğinde gözyaşları eşliğinde güldüm sesli bir şekilde. Bu fırsatçılığını özlemedim diyemezdim.

Dudaklarımızı nihayet birleştirdiğimde büyük bir açlıkla karşılık verdi Pamir. Benim kadar o da beni özlemişti. Aylar sonra olan bu birleşmeye gözyaşlarımın vermiş olduğu tuzlu tat karışırken itinayla dudaklarını öpüp emmeye devam ettim. Pamir dudaklarımızı yavaşça ayırırken elini yüzüme getirerek gözyaşlarımı temizledi. Hüzünle bana bakarken mırıldandı. "Ağlama, ne olursun." Yalvarırcasına söylediği şeyden sonra ekleme yaptı. "Zaten şuradan kalkamıyorum, gözyaşlarını silerken zorlanıyorum. Daha da üzme beni." İçinin gittiğini belli edercesine konuşurken burnumu çektim.

"Buna alışman gerekiyor, hormonlar..." dediğimde yüzünü buruşturdu Pamir. "Doğru ya." Yaptığı hareketle kaşlarım çatılırken mırıldandım. "Hani başım gözüm üstüne diyordun, iş ciddiye binince korktun bakıyorum." Ciddi bir şekilde yüzüne bakarken Pamir afalladı anlık olarak. Sonra elimi sıkıca tutup konuştu. "Olur mu öyle şey, ben halimden çok memnunum. Hem dediğim gibi başım gözüm üstüne."

Verdiği cevapla gülümserken Pamir mırıldandı. "Güzelim, omzuma doğru gelsene." dediğinde itiraz etmeden sarıldım ona. Çünkü benim de ihtiyacım vardı buna. Yarasının göğsünde olmaması da işime geliyordu. Pamir yine sağlam olan kolunu omzuma sararken dudakları alnımı buldu. "O kadar huzurluyum ki..." diye iç çektikten sonra bir kez daha öptü saçlarımı. "Bana bu huzuru tattırdığın için teşekkür ederim hayat arkadaşım."

Elimi göğsüne yaslayıp düzgün bir ritimle atan kalbiyle huzura erişirken gözlerimi kapattım. Hayat arkadaşım, çok güzel bir tamlamaydı. Biz bu hayatta her konuda birbirine destek olacak hayat arkadaşıydık.

"Hep böyle huzurlu olalım hayat arkadaşım..." dedim aynı onun gibi huzurlu bir şekilde. Umuyordum ki bebeğimizle birlikte hep böyle güzel ve huzurlu günlerimiz olurdu.

 

 

◔◔◔

1 hafta sonra...

Devrim Akyol Arslan’ın anlatımından,

Bir haftadır olduğu gibi bugün de gözlerimi büyük bir mide bulantısıyla açmıştım. Kendimi lavaboya zorla soktuktan sonra midemden yükselen asitli sıvıyı çıkardıktan sonra rahatlamıştım. Hiç sevmiyordum bu durumu ama katlanmam gerekiyordu bebeğim için. Onun için değerdi.

Lavabodan çıktıktan sonra Pamir uyanana kadar kantine gidip bir şey atıştırmak istiyordum. Sonrasında ona bir pasta alarak geçmiş doğum gününü kutlayacaktım. Geçtiğimiz günlerde yarası hala taze olduğu ve Pamir’in de yorgun, halinin olmadığını hesaba kattığımda bu isteğimi yerine getirememiştim. Ama şimdi iyiydi, daha dinçti. Gözlerindeki heyecan artmıştı, mutluluk artmıştı. Yine de şu hastane yatağında yatması gerektiği için, tabura gidemediği için mutsuzdu. Sadece karnında dikiş olsaydı sorun olmazdı ama kırık olan kolu moralini daha da bozuyordu. Bana belli etmemeye çalışıyordu ama bende artık onun tek bir bakışından her şeyi anlıyordum. En azından böyle bir sürprizle belki morali düzelirdi.

Lavabodan çıktığımda Pamir’in uyandığını görmek ufak bir hayal kırıklığı yarattı ancak o odada beklerken de ben işimi hallederdim. Gözlerinde ufak bir endişe kırıntısı vardı. Her sabah böyle olmasına alışamamıştı belli ki. Mahcup bir şekilde ona bakarken mırıldandım. "Ben mi uyandırdım?" Başını iki yana salladı hızla. "Hayır, uyanmıştım. Seni izliyordum." dedikten sonra şikayetçi olduğunu belli eder bir sesle ekledi. "Bu böyle devam mı edecek?" Merakla bana bakarken başımı omzuma doğru eğdim. "Bir süre daha evet." dediğimde Pamir dudaklarını büzdü. Yanına doğru adımlayarak yatağa oturduğumda cevap verdim. "Ben halimden şikayetçi değilim, anne olmanın zor yanlarından birisi bu. Ama alışılmayacak gibi değil."

"Sen öyle diyorsan." dedi Pamir mecburen. Böyle demek zorundaydı çünkü elinden başka bir şey gelmezdi. "Doktor randevun ne zaman?" Uzanıp elimi tutarken dile getirdiği cümleye karşılık verdim. "Haftaya." Doktor kalp atışlarını duymak ister misin diye sorduğunda Pamir’in de duymasını istemiştim. Ama haftaya kadar toparlanır mıydı bilmiyordum. Durumu iyiydi, yarası iyileşiyordu ama bilemiyordum şimdilik. "Bende gelmek istiyorum." dediğinde dudaklarımı büzdüm. "İzin verirler mi bilmiyorum."

"Verirler, ben iyiyim." dedi kararlı bir şekilde. Bense ekledim. "Doktor kalp atışlarını duyabileceğimizi söylemişti." Heyecanımı dile getirdiğimde Pamir yerinde doğruldu ve aynı benim gibi gözle görülür bir heyecan ve hevesle konuştu. "Harbiden mi?" Heyecanlanınca verdiği bu tepki yüzümü gülümsetirken başımı salladım. "Harbiden."

Pamir eliyle yüzünü sıvazlarken sanki içi içine sığmıyormuş gibi mırıldandı. "Devrim bana hala şaka gibi geliyor. Gerçekten anne baba oluyoruz biz değil mi?" Ses tonu bu ihtimale çok mutlu olduğunu ancak gerçek olmama ihtimaline karşılık ufaktan tereddütlü olduğunu gösteriyordu. "Evet, gerçekten anne baba oluyoruz." dedim onu inandırmak için. Ardından ekledim. "Muhteşem bir baba olacaksın, bundan hiç şüphem yok." Pamir içi giderek gülümserken aheste aheste baktı gözlerime. Sevgisini ikimize de hissettirircesine bakarken mırıldandı. "Benim de senden hiç şüphem yok, bu bebek mutlu büyüyecek. Bir aşk çocuğu olduğunu iliklerine kadar hissedecek."

Öyle olacaktı. İkimiz birbirimizi bu kadar severken zaten böyle olmaması ihtimal dahilinde değildi. Şanslı bir bebekti bizim gibi. Anne ve babası onu çok sevecekti.

Kapının tıklanmasıyla birlikte oturduğum yerden kalkarken kapı açıldı. Elinde bir çiçek buketiyle içeri giren güvenlik görevlisini gördüğümde hızlı adımlarla ona doğru ilerledim. "Bu size gelmiş." deyip çiçeği bana uzattı. Çiçeği elime alırken konuştum. "Teşekkür ederiz." Güvenlik görevlisi bana küçük bir tebessüm ettikten sonra Pamir’e dönüp baş selamı verdi. Pamir’de ona selam verirken görevli odadan çıktı.

Onun çıkmasıyla çiçeği koklayarak güldüm. "Geçmiş olsun çiçeğin sanırım." dediğimde Pamir'den cevap vermedi. Bense üzerindeki kartı açarak göz gezdirdim. Pamir’e geldiğini düşünmüştüm ancak değildi. Benim içindi bu çiçek. Hem de Pamir tarafından gönderilmiş bir çiçekti. Üzerindeki notta şöyle yazıyordu: "Dünyanın en güzel annesine..."

Notu okuduğum anda gözlerim buğulanırken bakışlarımı Pamir’e çevirdim. Onun tatlı bir tebessümle itinayla tüm tepkilerimi izlediğini gördüğümde başımı omzuma eğdim. "Pamir..."

"Güzelim..." dedi kalbinden sökülüp gidercesine. Ardından ekledi. "Güzel karım, dünyanın en güzel annesi..." Her hitabı kendimi daha da güzel hissettirirken gülüşüm gözyaşlarımla eş zamanlı olarak büyüdü, arttı. "Ya sen nasıl bir adamsın..." dedim sesimin titremesine engel olamadan. Bu hasta haliyle bile bana çiçek sipariş vermişti. "Karısına aşık ve baba olacak olan bir adam." Söylediği şeyle istemsizce sesli bir şekilde güldüm. Baba olmaya o kadar hevesliydi ki bunu sözleriyle de hareketleriyle belli ediyordu. Gözyaşlarım gülüşümle eş zamanlı akarken hızlıca elimin tersiyle temizledim.

"Ağlaman için almadım ama." dedi şikâyet eder gibi. Yattığı yerden hafifçe doğrulduğunda yanına doğru ilerledim. "Şöyle ani hareket etmesene." diye kızarken Pamir omuz silkti. "Böyle yatarken gözyaşlarını silemiyorum..." dedikten sonra elini hızla yanağıma götürüp itinayla yaşları sildi. "Teşekkür ederim... Hasta yatağında bile beni düşünüyorsun." dediğimde Pamir güldü. "İyileştim diyorum da inanmıyorsunuz." dedikten sonra ekledi. "Ayrıca teşekkür etme, bu senin verdiğin hediyenin yanında bir hiç."

Böyle düşünceli olması, etkilenmek için yer arayan beni daha fazla etkiliyordu Pamir’e karşı.

Biz birbirimize güzel duygularla bakarken kapı tıklandı tekrardan. Bakışlarımız kapıya doğru döndüğünde açılan kapıdan Halide teyze, Serhat babam, Burçe ve babamın girdiğini gördüm. Babam geçtiğimiz hafta, haberi alır almaz gelmişti. O zamandan beridir de buradaydı.

Oturduğum yerden ayağa kalkarken elimdeki çiçeği komodinin üzerine bırakıp notu cebime koyarken bir yandan da konuştum. "Hoş geldiniz." Onlara doğru yaklaştığımda ilk önce Halide teyze kucakladı beni. "Hoş bulduk kızım." dedikten sonra oğluna yönelirken bende Serhat babamla, Burçe ile sarıldıktan sonra babamın yanına ilerledim. Babam kollarını sıkıca bana dolarken içimin huzurla dolmasını engelleyemedim.

"Size börek yaptım, kahvaltı yapmış mıydınız?" Halide teyze bize doğru bakarken Pamir hevesli bir biçimde cevap verdi. "Şu hastane yemeklerinden çok sıkılmıştım, ellerine sağlık anacım." Halide teyze tatmin olmuş bir ifadeyle oğluna baktıktan sonra saklama kabının kapağını açtı. Pamir direkt olarak bana imalı bir bakış atarken mırıldandı. "Hadi güzelim al, daha fazla aç aç durma." Ufak bir tebessüm ettikten sonra börekten bir parça aldım. Aynı zamanda Pamir’e çaktırmaması için kaş göz işareti yapmayı da ihmal etmedim. Her zaman üzerime titrerdi. Ama şimdi daha bir fazlaydı.

Börekten yerken damağıma yayılan tatla gülümsedim. Gerçekten çok güzel olmuştu. "Çok güzel olmuş, ellerine sağlık Halide teyze." dediğimde Halide teyze içten bir tebessüm etti. "Afiyet olsun annecim."

"Nasıl oldun aslanım?" Serhat babam Pamir’in yanına giderek dikkatle ona bakarken Pamir cevap verdi. "İyiyim baba, hatta artık çıksam ya." dediğinde hafifçe kaşlarım çatıldı. O sırada babamın sesini duydum. "Tamam böyle diyorsa kesin iyileşmiştir. Işıkla konuşup çıkartalım seni." Babamın sözleri Pamir’in gözlerinde büyük bir ışıltı oluştururken sitemle konuştum. "Baba sende yangına körükle gidiyorsun. Henüz iyileşmedi. Biraz daha istirahat etmesi şart." dediğimde Burçe bana katıldığını belli edercesine konuştu. "Evet, daha bir hafta oldu."

Serhat babam bize gülerek oğluna doğru baktı. "Emir büyük yerden aslan parçası, biraz daha buradasın." Pamir yüzünü asıp böreğini yerken Halide teyze araya girdi. "Baba oğul aynılar, Serhat’ta böyleydi. Mızmızlanır dururdu." dediğinde babamın bıyık altından güldüğünü gördüm. Kendisi de öyleydi çünkü. Serhat babam ise mahcup bir şekilde bir bana bir Burçe’ye baktıktan sonra eşine döndü. "Hanım ayıp oluyor."

“Canım yabancı mı var sanki. Turan kaç yıllık dostun ki kendisi de aynı, odadaki diğer kişilerde evlatların.” Dedi Halide teyze. Ardından oğluna yönelerek yatağındaki boşluğa oturdu. “Hadi yavrum, biraz daha ye.” Pamir’in ağzına börekten tıkıştırırken gülmeden edemedim. Buradan bakıldığında komik duruyorlardı…

*****

Halide teyzeler akşama kadar hastanede kalmıştı. Bu süre zarfında bende birkaç saatliğine eve kadar gitmiştim. Duşumu almış, Pamir ve benim için kıyafet hazırlayarak geri dönmüştüm. Beni geri dönmemle birlikte Halide teyzeler gitmeye karar vermişti. Onları kapıdan uğurladıktan sonra ilk işim kafeteryaya gitmek olmuştu. Sabah uyandığımda kafamda kurduğum planı yapamamıştım. Şimdi yapmak istiyordum. Eve kadar gitmişken de aldığım hediyemi de yanıma almıştım. Pamir Fenerbahçeli olduğu için yeni dönem forması almıştım ve babamın desteği ile birkaç oyuncuya da imzalatmıştım.

Şimdi aldığım küçük çikolatalı pasta ile odasına doğru ilerliyordum. Kapısına ulaştığımda üzerine yerleştirdiğim tek mumu yakarak odanın kapısını araladım. İçeri girmemle birlikte sevdiğim ela gözler bana doğru döndüğünde neşeyle şarkıyı söylemeye başladım. “İyi ki doğdun Pamir, iyi ki doğdun Pamir…” Ona doğru yaklaşırken yattığı yerden doğrularak keyifli bir şekilde beni izledi. “İnanmıyorum sana.” Gözlerinde şaşkınlık olsa da yüzündeki gülümseme büyümüştü.

Yanına yaklaşarak pastayı ona doğru uzattığımda elalarını gözlerimden çekmeden bir süre duraksadı. Dilek dilediğini anlayıp hevesle ona bakarken muma doğru üfleyerek söndürdü. “İyi ki doğdun sevgilim, iyi ki beni buldun. İyi ki o gün o kafeye geldin.” Dedim sevinçle. Sonra devam ettim sözlerime. “Musmutlu yılların olsun!” Neşemi ona da yansıtırken Pamir içten bir şekilde cevap verdi. “Üçümüzün birlikte olduğu musmutlu yıllarımız olsun.” Bebeğimizi de dileğine kattığında yüzümdeki gülüş daha da büyüdü.

“Nereden aklına geldi?” diye bana doğru baktığında omuz silktim. “Doğum gününde beraber değildik, ta geldiğin gün sürpriz yapmayı aklıma koymuştum. Biliyorum zamanlaması ve yeri belki kötü oldu. Ama daha fazla ertelemek istemedim, keyfimiz yerine gelir diye düşündüm. Sonuçta benim kocam 31 yaşına girdi.” Diye güldüğümde Pamir muzip bir şekilde güldü. “Alttan ima sezdim gibi oldu, yaşlandın mı diyorsun?”

Sorduğu soruyla elimdeki pastayı komodinin üzerine bıraktım. “Olur mu? Hala daha dünyanın en yakışıklısısın benim için.” Dedikten sonra uzanarak dudaklarına kısa bir öpücük bıraktım. Kısacık bir an bile olsa Pamir gözlerini kapatmış ve anın büyüsüne kaptırmıştı kendi. Söylediğimle dudakları kıvrılmış yoğun gözlerle bana bakarken devam ettim sözlerime. “Ayrıca ömür boyu demedik mi? Yaşlansan da ömür boyu yanındayım.”

“İyi ki…” dedi Pamir derinden gelen sesiyle birlikte. Bense oturduğum yerden kalkıp getirdiğim poşetlerden birine yaklaştım. “O zaman hediye zamanı.” Dediğimde Pamir’in meraklı sesini duydum. “Bir de hediye mi aldın?” dedikten sonra ekledi. “Sen zaten bana en güzel hediyeyi verdin…” dediğinde poşeti elime alarak ona doğru döndüm. O hediye biraz beklenmedik olmuştu. “Ben bunu doğum gününde almıştım. O zamanlar haberim yoktu.” Dedikten sonra poşeti ona doğru uzattım. “Bakalım beğenecek misin?”

Pamir poşeti alıp içinden hediye paketini çıkartırken yamuk bir gülümsemeyle bana baktı. “Senin almış olman beğenmem için yeterli bir sebep.” Dediğinde beklentiyle baktım gözlerine. Pamir ise hiç beklemeden açtı hediye paketini. Formayı çıkartırken imzalara gözü takıldı ilk önce. Şaşkınlıkla bana doğru bakarken gülümsedim. “Bir fanatiğe en iyi hediye bu olur diye düşündüm.”

Gözleri parlayarak formaya bakarken gülmeden edemedim. Bir erkek için tuttuğu takım her zaman kıymetli oluyordu. Pamir’de fanatik sayıldığı için hediye seçimim yerinde olmuştu belli ki. Gözlerinden bile bunu anlamak zor değildi. “Gerçekten inanamıyorum, bir de imzalatmışsın.” Hayretle formaya bakarken misilleme yaptım. “Bana bakarken bile gözlerin böyle parıldamıyor.”

Pamir bakışlarını formadan çekip gülüşünü büyütürken benim gibi cevap verdi. “Senin yerin ayrı, onun yeri ayrı hayatım.” Verdiği cevapla gülerken Pamir keyifli bir tonda tekrar konuştu. “İlk derbi de giyeceğim bunu. Hatta maça mı gitsek? En yakın Beşiktaş’tı sanırım.” Dediğinde tek kaşımı kaldırdım. “Farklı tribünlerde oluruz, bende Beşiktaş formamı alır gelirim.” Dedim elimi havaya kaldırıp kartal pençesi hareketini yaptığımda Pamir kahkaha attı.

Onun kahkahası içime akıp giderken gülümsemem büyüdü. Böyle mutlu görmek, kahkahalarını işitmek o kadar güzeldi ki. “Ben babamları alıp giderim güzelim, rakip olmayı gözüm yemedi şimdi.” Dediğinde kahkaha atma sırası bana geçti.

Pamir aynı benim gibi gülüşümde takılırken minnettar bir biçimde bana doğru baktı. “Teşekkür ederim, o kadar güzel bir hediye ki.” Dedikten sonra tekrardan hevesle baktı formaya. Ardından kollarını benim için açtığında hiç beklemeden kollarının arasında girdim. “Gülüşün için değerdi sevgilim, üzerinde görmek için sabırsızlanıyorum.” Diyerek kollarımı ona daha sıkı doladım.

Pamir burnunu boynuma yaslamadan evvel nabzımın üzerinde dudaklarını bastırıp uzunca öptü. Ardından çenesini omzuma yaslayıp burnunu boynuma doğru yaslayıp iç çekti. Birbirimize sarılırken bakışlarım pastaya doğru kaydı istemsizce. Ağzım sulanırken sertçe yutkundum ve mırıldandım. “Pastayı yesek mi artık?”

Pamir söylediğim cümle ile kıkırdarken kollarını belimden çekmeden başını omzumdan çekti. “Yiyelim güzel karım.” Dedikten sonra pastaya uzanırken onu engellemek istedim ancak buna müsaade etmeyerek tekrar ekledi. “İştahın açılmış, sevdim bunu.” Dediğinde başımı omzuma doğru eğerek ona baktım. “Pastayı sevdiğimi biliyorsun.”

“Bilmez miyim?” dedi Pamir keyifle. Ardında eline aldığı pastaya çatalı batırdıktan sonra bana doğru uzattı. “Sen yesene, ben yerdim kendim.” Dediğimde gözlerini kısarak yüzüme baktı. “Ben yedirmek istiyorum güzellerime.” Dediğinde içim giderek baktım gözlerine. Pamir ise küçük bir gülümsemeyle devam etti. “Hem annesi bence bebeğimizde ister babasından yemeyi.” Dediğinde yoğun duygularla baktım gözlerine.

Uzanarak uzattığı pastayı aldığımda cevap verdim. “O zaman babamıza da biz yedirelim.” Diyerek diğer çatalla pastadan alıp ona doğru uzattım. Pamir keyifle pastadan alırken ikimizin de keyfi yerindeydi. Nasıl yerinde olmazdı ki. Her şey geride kalmıştı. Kötü günler geçirsek de Pamir’in iyileşmeye başlamasıyla ve aramıza katılan mucizemizle birlikte mutluluğumuz artmıştı…

 

 

◔◔◔

1 hafta sonra…

Yanımdaki sandalyede oturan adama baktığımda hafifçe dizlerini titrettiğini gördüm. Bu yüzümde küçük bir gülümseme oluştururken Pamir bakışlarını duvardaki afişlerde gezdirmeye devam etti. İtinayla bebeklerle ilgili olan şeyleri okurken hayranlıkla izledim onu. İki gün önce taburcu olmuştu hastaneden. İlk önce onun pansumanını yaptırmıştık, sonra da bebeğimizi görmek için randevumuza gelmiştik ve doktorun bizi çağırmasını bekliyorduk.

Kolundaki saate bakarken iç geçirdi. Elimi dizine yaslarken direkt olarak elimi tuttu sıkıca. Ardından bakışlarını bana doğru çevirdi. “Heyecandan kalbim yerinden çıkacak gibi hissediyorum.” Sesinden bile o kadar belli oluyordu ki heyecanı. “Sakin ol sevgilim, gireceğiz şimdi.” Dediğimde Pamir başını iki yana salladı. “Sakin olmak mı? Ben en tehlikeli operasyonda bile bu kadar heyecanlı olmadım. Ne sakin olması.”

Söylediği şeye gülerken ismimin seslenildiğini duydum. “Devrim Arslan.” Oturduğum yerden kalkarken Pamir’de benimle ayağa kalktı. Elimi bırakmadan doktorun odasına ilerlerken kapıdan girmeden evvel derin bir nefes alıp verdiğini duydum. Heyecanını az da olsa bastırdığında odadan içeri girdik birlikte.

Doktor hanım bizi ayakta karşıladı. “Hoş geldiniz.” Hem benim hem de Pamir’in elini sıktıktan sonra eliyle ultrasonu işaret etti. “Buyurun sizi şöyle alalım Devrim Hanım.” Doktorun dediğini yaparak sedyeye yaklaşırken pantolonumun düğmesini ve fermuarını açarak karnımın muayene için hazırlanmasını sağladım. Sedyeye uzandığımda Pamir yanı başımdaki yerini almış, elimi tutmaya devam ediyordu.

Doktor direkt olarak jel sıktığı ultrason aparatını karnımda gezdirmeye başladığında bakışlarım ultrason aletinin monitörüne kaydı direkt. İlk aldığımız ultrason fotoğrafında olduğundan daha net bir şekilde görebilirken gözlerim istemsizce doldu. Bakışlarımı Pamir’e doğru çevirdiğimde dudaklarında gizleyemediği bir gülümsemeyle ekrana baktığını gördüm. Öyle sevgi dolu öyle güzel bakıyordu ki daha karnımdayken bu şekildeyse doğduğunda ona olan bakışını hayal dahi edemiyordum.

Doktor gerekli ölçümleri yaparken mırıldandı. “Gelişimi gayet iyi görünüyor, bir sorun yok.” Söylediği şeyle rahat bir nefes verdim. Pamir benim gibi rahatlarken bakışlarını monitörden çekip bana çevirdi. Aynı güzel bakışları kendi üzerimde de hissederken doktorun sesini duyduk tekrardan. “Kalp atışlarını dinleyelim bir de.”

Heyecanla onaylarken birden odada hızlı ama güçlü bir şekilde atan sesi işittiğimizde Pamir ile nutkumuz tutulmuş gibi kalakalmıştık. İlk defa yaşadığımız duygular, anne baba olmanın verdiği heyecan, bebeğimizin varlığını ilk defa bu kadar net bir şekilde hissetmemiz öyle yoğun duygulara neden olmuştu ki kalbimizde. Gözlerim dolup gözyaşlarım taşarken ne söyleyeceğimi bilemez bir hale gelmiştim. Bakışlarım Pamir’e doğru kaydığında gözlerinin dolmaya başladığını ancak ağlamamak için dişlerini sıktığını gördüm. Bu ses o kadar güzeldi ki, sürekli dinlesek bıkmazdık. Konuşmuyorduk, susuyorduk çünkü duyduğumuz ses tüm cümlelerimizi alıp götürmüştü. Bakışlarımız her şeyi anlatıyordu.

Pamir’in elini sıkarken doktor ultrason fotoğrafını çıkartıp bizi yalnız bırakmak adına yanımızdan uzaklaşırken Pamir’in sesini duydum. “Bu nasıl bir mucize, nasıl bir duygu?” Yaşadığı şeyleri anlatamayacağını belirtir bir şekilde konuşurken benim gibi birkaç gözyaşı aktı yanağına doğru. Hemen duvarda bulunan peçetelikten peçete alıp karnımdaki jeli silerken güldü. “Hayatımda duyduğum en güzel melodi.” Ardından hiç beklemeden sildiği yere dudağını bastırdı. Sonra da kalan her yeri temizleyerek kalkmama yardımcı oldu. Tek kolu alçıdaydı ama buna rağmen bana yardımcı olmaktan vazgeçmiyordu. Gerçekten çok düşünceli bir adamdı.

Üzerimi düzeltirken elini yanağıma götürüp gözyaşlarımı temizlerken kendisi burnunu çekip kendine gelmeye çalıştı. İkimiz de toparlandıktan sonra doktorun masasının karşısına geçerek oturduk.

“Her şey yolunda değil mi?” diyen kişi Pamir oldu. Doktor elindeki ultrason fotoğrafını bana doğru uzatırken Pamir’i onayladı. “Evet, merak etmeyin. Kalp atışları, gelişimi her şey normal görünüyor. Siz nasılsınız Devrim Hanım?” diyerek bana baktığında cevap verdim. “İyiyim, mide bulantıları hariç her şey yolunda.” Dediğimde doktor hanım nazik bir biçimde gülümsedi. “Onlar da zamanla azalacak, hamileliğin en yoğun döneminden geçiyorsunuz. Vücudunuz yavaş yavaş alışacak.” Dedikten sonra ciddileşerek ekleme yaptı. “Tekrar sancınız oldu mu? Ya da lekelenme?”

Pamir’in dikkatli bakışları bendeyken cevap verdim. “Hayır, olmadı.” Her dakika Pamir’in yanında olsam da yine de vereceğim cevabı dikkatle dinlemişti. Zaten sürekli sancım olup olmadığını sorguluyordu, bakışlarıyla beni takip ediyordu. O kadar dikkatliydi ki ben söylemesem bile anlardı eminim ki. Benim üzerime her zaman titrerdi ancak şu bir haftadır bu daha da artmıştı ve atmaya devam da edecekti.

Doktor hanım söylediğim cümleyi onayladı. “Bu iyi bir şey, tekrarlanması durumunda istemediğimiz şeyler olacağından bahsetmiştim. İlk üç ay düşüklerin en sık olduğu aylardır. Biz 2. Ayımıza girdik, bu şekilde devam ettiğimiz sürece sağlıklı bir gebelik geçirmemen için bir neden yok.”

“Yani düşük riski hala devam ediyor?” Pamir sorgular bir biçimde konuşurken gerildiğini oturduğum yerden bile hissetmiştim. Tedirgin bakışları doktorun üzerindeyken doktor hanım tebessüm etti ona karşı. “Endişelenmeyin, dediğim gibi her hamilelikte böyledir. Devrim hanım için risk biraz daha fazla evet ama stresten uzak durduğu, beslenmesine dikkat ettiği, kendini çok fazla yormadığı sürece risk azalacaktır.”

Benim durumumda stressiz olmak zordu. Tek mutluluğum Pamir belli bir süre daha evdeydi. O evdeyken stres seviyem azalacaktı. İşte de kendimi strese sokmayıp dikkat edecektim.

“Beslenmem için diyetisyene başvurdum, sağlıklı bir beslenme planı oluşturduk birlikte.” Diye araya girdiğimde doktor hanım onayladı. “Profesyonel bir destek almanız sizin yararınıza olacaktır.” (Kamu Spotu:))

Ardından devam etti sözlerine. “Yalnız Devrim Hanım tansiyonunuz hala daha yüksek seyrediyor, korkulacak bir yükseklik değil ama bu ilerleyen süreçlerde sıkıntı oluşturabilir bebeğin beslenmesi açısından. Her kontrolde ölçüm yapacağız elbette ancak siz evde de ölçüm yapın lütfen.” Doktor sözlerine devam edemeden Pamir’in endişeli sesini duydum. “Yükselirse hastaneye mi gelmemiz gerekiyor?”

“Çok yüksek seyretmediği sürece gelmenize gerek yok, dinlendiğiniz takdirde düşecektir. Ve diyetisyeninize bu durumdan bahsedin, beslenmenizi ona göre düzenlesin. Çok yükselirse gelirsiniz, gerekli müdahaleyi yaparız. Dediğim gibi korkulacak bir boyutta değil. Ancak dikkat edelim yine de.” Dediğinde bende içimde oluşan sıkıntıya engel olamadım. Şu an kendimi iyi hissediyordum. Ama böyle bir ihtimalin olması canımı sıkmıştı.

“Hiç merak etmeyin çok dikkat edeceğiz.” Dedi Pamir kendinden emin bir şekilde. Bana doğru baktığında bu bakışı tanıyordum. Doktorun söylediği endişesine endişe katmıştı, daha da evham yapacaktı biliyordum. Şu an bakışlarında bunu gizliyordu ama ben anlıyordum.

Bir süre daha konuştuktan sonra odadan çıktığımızda ikimizin de keyfi biraz kaçmıştı ancak yine de bebeğimizin kalp atışlarını duyduğumuz için heyecanlı ve mutlu sayılırdık. El ele hastaneden çıktıktan sonra arabaya ulaştığımızda şoför koltuğuna ben geçtim. Tek kolu hala daha alçıda olduğu için ben kullanıyordum arabayı. Aslında otomatik olduğu için Pamir’de çok rahat kullanırdı ama bizi tehlikeye atmak istemediğini belirtmişti.

“Bundan sonra sürekli dinleneceksin, annemlerde birkaç güne kadar giderler zaten. Onlar gittikten sonra daha da dinlenirsin.” Dedi Pamir düşünceli bir şekilde. Onlar beni yormuyordu ki. Aksine yardımcı oluyorlardı. “Annenler yük olmuyor ki sevgilim, ben halimden memnunum.”

“Ama ben değilim.” Dedi Pamir. Verdiği cevaba iç çekerken ekledi. “Doktoru duydun güzelim, dikkat etmemiz gerekiyor. Bundan sonra bende daha dikkatli olacağım. Elimden geldiğince sana yardımcı olacağım. Ev işleri için falan da yardımcı tutalım, işe gitmediğinde sürekli dinlenirsin. Yemekleri falan da akşam ben hazırlarım.” Kendi kendine plan yaparken dikkatle dinledim onu.

“Yardımcı tutmamıza gerek yok ki, kendimi yormadan hallederim ben.” Dedikten sonra ekledim. “El birliği ile her şeyi hallederiz, sakin ol lütfen. İyi düşünelim iyi olsun.” Dediğimde Pamir iç çekti. “Sakin olamıyorum, onu yeni bulmuşken kaybetmek istemiyorum. Hele ki böyle bir tehlike geçirdikten sonra. Gerekirse seni cam fanusta saklarım ama mümkün değil.” Gülerek söylediği şeyle birlikte güldüm bende. Yapardı, tanıyordum ben kocamı. Ardından ekledi. “Elimden başka bir şey gelmiyor ki, sadece destek olabiliyorum.

Arabayı çalıştırıp hastane otoparkından çıkarken biraz önce söylediğine cevap verdim. “Senin desteğin her şeyden önemli zaten, yanımda olman bile kendimi iyi hissetmem için bir sebep. O yüzden bunu düşünüp canını sıkma, her şey güzel olacak. Bizi bir kere bırakmadı, artık bırakmaz.” Dedim içimdeki inançla. Pamir pek ikna olmasa da onayladı beni.

Bir süre sessiz bir şekilde ilerledikten sonra aklıma gelen fikirle konuştum. “Bir bebek mağazasında duracağım.” Dediğimde Pamir şaşkınlıkla bana baktı. “Cinsiyetini bilmiyoruz.” Dediğinde onayladım. “Alışveriş için değil zaten.” Dedikten sonra açıkladım. “Annen şüpheleniyor bir şeylerden. Onlara da bu haberi verelim. Birer patik alıp hediye kutularının içine koyalım. Öyle haber verelim.”

“Güzel fikir.” Dedi Pamir.

Birlikte bir bebek mağazasına girdiğimizde ilk dikkatimizi çeken elbette küçücük bebek kıyafetleri olmuştu elbette. Bir gün o kıyafetlerin içine bebeğimizin girecek olması düşüncesi içimi kıpır kıpır ederken bu düşünceler içerisinde babama, Serhat babama, Halide teyzeye ve Burçe’ye birer tane patik alarak mağazadan çıktık. Akşam yemeğinden sonra verirdik muhtemelen.

Eve geldiğimizde Burçe karşılamıştı bizi kapıda. Abisiyle arası iyi sayılırdı. En azından artık görmezden gelinmiyordu. Gitmeden önce abisiyle konuşursa her şeyi halledeceklerdi bundan çok emindim.

"Hoş geldiniz, doktor ne söyledi?" diye merakla abisine baktığında Pamir ilk önce kendi üzerindeki siyah kabanı çıkartıp portmantoya astı. Ardından bana yönelip kabanımı çıkartırken bir yandan da kardeşine cevap verdi. "Her şey yolunda, bir sorun yokmuş. Yavaş yavaş iyileşiyormuş." Burçe abisinin hareketlerini hayranlıkla izlerken benimde ondan kalır yanım yoktu. "Siz ne yaptınız?"

Pamir’in sorusuna daha cevap alamadan Halide teyzenin sesini işittik. "Geldiniz mi yavrularım?" Dedikten sonra direkt olarak oğluna yaklaşıp endişeli gözlerle baktı ona doğru. "Ne söyledi doktor?" dediğinde Pamir güldü. "Sorguya çekiliyorum sanırım." Bende bu söze istemsizce gülerken Halide teyze hafifçe kaşlarını çattı. "Eşek sıpasına bak dalga geçiyor bir de." Kullandığı hitap daha da komik gelirken Pamir’in yüz ifadesi sesli bir şekilde gülmeme neden oldu. "Anne ya gitti tüm karizmam, eşek sıpası ne?"

Pamir şikâyet ederken Halide teyze umursamadı. "Senin karizman bana sökmez annecim." O ikisi konuşurken mutfağa doğru ilerledim su içmek için. Ancak mutfağa girdiğim anda burnuma dolan yeni pişmiş yemek kokusu midemi ağzıma getirmeye yetmişti. Su bile içmeyip direkt mutfaktan çıkarken yüzümü buruşturmadan edememiştim. Pamir’in endişeli bakışlarıyla karşılaştığımda bir şey yok dercesine yüz ifadesi yaparak banyoya doğru ilerlemeye başladım. Gerçekten koku hassasiyeti dayanması zor bir şeydi.

İçeri girip yüzümü yıkarken derin bir nefes aldım. Ben daha çıkmadan kapının çalınmasıyla eş zamanlı olarak sevdiğim adamın sesini duydum. "Devrim, iyi misin güzelim?" Endişe etmemesi için hızlıca onayladım. "İyiyim, çıkıyorum şimdi." İyi olduğuma kanaat getirip banyonun kapısını açtığımda kapının yanındaki duvara omzunu yaslamış olan Pamir ile karşılaştım. Endişeli gözlerle bana bakarken sormak istediği soruyu gözleriyle soruyordu. "Her şey yolunda, endişelenme."

Kolunu omzuma doğru sarıp beni kendine doğru çektiğinde dudakları şakaklarımdaki yerini aldı. Kısa ama kendimi daha iyi hissetmeme neden olan bir öpücük bıraktığında gülümsedim. "Sen yine de kendini iyi hissetmezsen söyle." dediğinde başımı ona doğru çevirip parmak uçlarımda yükselerek sakallarını öptüm cevap niyetinde.

Birlikte salona doğru ilerlediğimizde sofranın çoktan hazır olduğunu gördüm. Sonra da Serhat babam, abim ve babam görüş açıma girdi. Bizim salona gelmemizle beraber masaya geçtiğimizde uzun süre sonra ilk defa bu kadar güzel vakit geçirdiğimi hissetmiştim. Yemeklerin kokusu yine midemi alt üst etse de o kadar lezzetli olmuştu ki kendimi yemekten alıkoyamamıştım. Tabii bu herkesin dikkatini çekmişti. Özellikle beni çok iyi tanıyan babamın. Bakışlarını üzerimde hissetmiştim ama göz temasından kaçınmaya dikkat etmiştim.

Yemeğin ardından Halide teyzeyi oturtmuş Burçe ile el birliği ile masayı toplamış ve bulaşıkları makineye yerleştirdikten sonra Burçe içeri geçmişti. Bende bizim için kahve yapmak üzere mutfaktaydım. Kahvenin ardından da çay içileceğini bildiğim için bir de çay suyu koymuştum.

Fincanları hazırlarken mutfağa giren abimin sesini duydum. “Devrim?” Bakışlarımı ona doğru çevirirken mırıldandım. “Efendim abi?” Bir şeye ihtiyacı olup olmadığını anlamaya çalışırken abim yanıma doğru geldi. “Bugün kontrole gittiniz değil mi? Ne dedi doktor? Yine bir sıkıntı olmadı değil mi?” Meraklı gözlerle bana bakarken gülümsedim. Çok çabuk kabullenmişti bu durumu. “Her şey yolunda, kalp atışlarını dinledik biliyor musun? O kadar güzeldi ki.” Dediğimde abim sertçe yutkundu. Yüzünde ufak bir tebessüm oluşsa da duygulandığını anlamamak imkansızdı.

“Benim kardeşim büyümüşte anne mi oluyormuş?” Elleriyle yüzümü avuçlarken alnımı öptü. Yüzümdeki gülümseme büyürken kolumu abimin beline doğru sardım. “Çok sevindim bir sıkıntı olmamasına. Korkuttu ufaklık.” Dediğinde sesli bir şekilde güldüm. “Ufaklık mı?” dediğimde abim başını salladı. “Ufaklık tabii, cinsiyeti belli olsun ona göre hitap değişikliği yaparız.”

Abime sıkıca sarılırken içim içime sığmıyormuş gibi hissettim. Çok garip duygular içerisindeydim. Duygu seline kapılmamak için konuyu değiştirdim hızlıca. “Senden de güzel haberler bekliyoruz.” Dediğimde abim gözlerini kırpıştırdı. “O haberlere var biraz daha.” Dediğinde onayladım. Haklıydı. Daha yeni birbirlerine açılmışlardı. Ama onun da bir yuva kurmasını her şeyden çok istiyordum. “Ama evlenme teklifi edeceğim zaman ilk sana söylerim.” Dediğinde hızla onayladım. “E bir zahmet. Pamir teklif edeceğinde bile ilk sana söylemiş, bana söylemezsen bozulurdum.”

“Aman bozulma sen.” Dedi abim şakacı bir tavırla.

Tam o sırada kahvenin hazır olduğunu anlamamızı sağlayan bip sesi yankılandı mutfakta. Abimle temasımızı keserek ona doğru yöneldiğimde abim konuştu. “Çay mı demlenecek? Ben demleyeyim. Sende kahveleri sunduktan sonra otur, yorulma daha fazla.” Dediğinde sırıttım. “Yeğenini de düşünürmüş.”

“Düşüneceğim tabii, dayıyım ben.” Dediğinde gülmeden edemedim. “Kırk yıldır bu anı bekliyormuşsun sanırım.” Dediğimde abim yandan bir bakış attı bana doğru. Bu sus Devrim demekti. O yüzden fazla üstelemeden kahveleri alarak mutfaktan çıktım.

Salona girdiğimde abimin de peşimden geldiğini hissettim. Kahveleri sunmaya başladığımda babamın sesini duydum. “Abi kardeş nereye kayboldunuz yine?” diye merakla bize bakarken abim cevap verdi. “Mutfaktaydık baba, nereye kaybolacağız?” Pamir’in karşısındaki yerine otururken bende onun kahvesini sundum. Sonra da Pamir’in, Burçe’ninkini ikram ettikten sonra kendi kahvemi alarak Pamir’in yanındaki yerimi aldım.

“Şöyle oturmayalı ne kadar çok zaman olmuştu.” Dedi Halide teyze keyifli bir şekilde. Serhat babam ona katılırcasına devam etti. “Aynen öyle, her şerde bir hayır varmış.” Babam, Serhat babamı onayladı. “Öyle dünürüm.” Birbirleriyle o kadar iyi anlaşıyorlardı ki çok güzeldi bu.

“Yengoşum sen ne zaman başlıyorsun çalışmaya?” Burçe meraklı bir şekilde bana bakarken odadaki herkesin bakışları üzerime doğru döndü. Başsavcımla bizzat konuşup iki haftalık izin almıştım ancak haftaya başlamam gerekiyordu artık. “Haftaya pazartesi işbaşı yapıyorum.” Dediğimde Pamir’in sesini işittim. “O zaman bende başlarım seninle.” Çatık kaşlarımla ona doğru döndüğümde ekledi. “Boş evde ne yapacağım? Bende giderim tabura.”

“Gel gel, dosya işleri seni bekler.” Dedi abim pis pis sırıtarak. Kendisi yaralandığı için dosya işlerini yapmak zorunda kalmıştı. Gerçi hepsini kendisi yapmamıştı eminim ki. Oradaki erlere yaptırmıştı. Pamir sırıtarak baktı abime. “Merak etme yapmaya gönüllü olacak birini tanıyorum.” Dediği an Burçe ile bakışlarımız buluştu. O da kim olduğunu anlayarak şaşırırken bir şey diyemedi. Pamir göz ucuyla ona bakarken Serhat babam konuştu. “Şu iki hergele bizi hatırlatıyor bana.”

“Özellikle de dosya kısmı değil mi devrem?” dedi babam keyifle. Anlaşılan onların da böyle anıları vardı. “Babalarımızın izinden gidiyoruz işte ne güzel.” Dedi Pamir keyifli bir tınıda.

“Bizde hafta sonuna dönelim diyoruz.” Dedi Halide teyze ortaya doğru. “Hem Burçe okulu daha fazla ihmal etmemiş olur hem de sizde işe başlayacaksınız, bir de misafir ağırlamakla uğraşmayın.” Dediğinde itiraz ettim. “Olur mu hiç, her zaman kapımız açık size. Ayrıca misafir değilsiniz, burası sizin de eviniz.” Halide teyze söylediklerimle memnun olmuşçasına içten bir şekilde konuşurken cevap verdi. “Sağ ol yavrum, sizin de Ankara’da bir eviniz var.”

“İzin alabilirseniz tatilde siz gelsenize Ankara’ya. Gezeriz.” Dedi Burçe hevesli bir biçimde. Pamir ise araya girerek konuştu. “Sen Hakkâri hasretine dayanabilecek misin Burçe Hanım?” dediğinde kastettiği şeyi ben, abim, Burçe anlamıştık. Babamlar kendi aralarında konuştukları için anlamamıştı ama Halide teyze de muhtemelen sezmişti. “Dayanırım abi.” Dedi Burçe üzerine bastırarak. “Pek sanmıyorum.” Dedi Pamir sakince.

O sırada abimin bıyık altından güldüğünü gördüm. Ona doğru kaş göz hareketi yaparken abim beni umursamadı. Çok keyif alıyordu. Pamir’in kendisini anlamasından o kadar memnun olmuştu ki anlatamazdım.

Kahvelerimizin bitimiyle aklıma gelen şeyle Pamir’e doğru döndüm. Babamları dinlediğini görerek elimle bacağını dürttüğümde bakışları bana doğru döndü. Başımla bizimkileri işaret ederken ne söylediğimi anlayarak gözlerini kırpıştırdı. Oturduğum yerden ayağa kalktıktan sonra arabadan getirdiğimiz poşetlere ilerledim. Aldığımız paketleri alıp tekrar salona doğru döndüğümde bakışları üzerimde hissettim.

“Onlar ne yavrum?” Halide teyze merakla bana doğru bakarken gülümsedim. “Sizin için bir hediyemiz var.” Halide teyze söylediğimle şaşırırken ben aldığımız hediye kutularını teker teker onlara doğru uzattım. Tabii verirken tembihlemeyi de unutmadım. “Aynı anda açın olur mu?” Babam merakla bana doğru bakarken mırıldandı. “Bakalım ne çıkacak içinden? Büyük hissediyorum.” Diye şaka yaparken abim cevap verdi. “Çok büyük baba inan bana.”

“Sen biliyor musun?” dedi babam şaşkınca. Abim başını salladı. “tabii ki biliyorum, hatta bazılarından önce öğrendim.” Diye imalı bir şekilde Pamir’e bakarken Pamir göz devirdi. “Neden acaba?” Bu söylediğini kafama takmak istemediğimden es geçerken Burçe’nin sitemli sesini duydum. “Bora abimin haberi var, benim yok. Olmadı ama.” Dediğinde cevap verdim. “Ama şu an öğrenmek seni daha mutlu edecek inan bana canım benim.”

Burçe anlamaz gözlerle bana bakarken daha fazla merakta bırakmamak için heyecanlı bir nefes alıp vererek Pamir’e doğru baktım. Bakışlarımızla anlaşıp aynı anda konuştuk. “Açabilirsiniz.”

Heyecandan kalbim yerinden çıkacak gibi atarken Pamir’in de benim gibi heyecanlı bir nefes verdiğini işittim. Bakışlarım babamın üzerindeyken kutuyu açtığı anda ağzı şaşkınlıktan açıldı hafifçe. Burçe durumu ilk anlayan olarak bir çığlık koparttı. “Ay inanamıyorum! Hala mı oluyorum?” Heyecanlı bir şekilde patikleri eline alıp bize doğru hızlı adımlarla yaklaşırken kollarını ikimize de doladı. Onun tepkisine gülerken bakışlarım hala daha babamın üzerindeydi.

“Allah be torun geliyor torun!” Serhat babam sevinçli bir şekilde gür sesiyle konuşurken oğluna doğru yaklaştı. “Aslanım benim!” İlk önce Pamir’e sarıldıktan sonra bana doğru yöneldi. “Tebrik ederim güzel kızım, Allah analı babalı büyütsün inşallah.” Onunla sıkıca sarılırken tekrar sesini duydum. "Bizim oğlanın neden sürekli sırıttığı, ayakları havada gezdiğini de öğrenmiş olduk." diye babacan bir şekilde gülerken Pamir cevap verdi. "Seninde gözünden bir şey kaçmıyor." Serhat babam oğlunun omzuna elini atarken mırıldandı. "Ee iki çocuk babasıyım, hallerine çok alışığım aslan parçası."

Pamir ile ikisinin konuşmasını dinlerken Halide teyzenin ağlayarak bize doğru geldiğini gördüm.

İlk önce bana sarıldığında şaşırsam da bunu belli etmeyerek bende ona sarıldım. “Annecim o kadar güzel bir haber verdiniz ki bize.” Diyerek bana doğru bakarken ağlamalarının arasından güldü. “Ama ben anlamıştım, yüzüne bir güzellik gelmişti.” Dediğinde istemsizce gülümsedim. Pamir ise ortadan cevap verdi. “Karımın her zamanki hali.” Beni utandırırcasına konuşurken kolumla dürttüm. Halide teyze ise oğluna sarıldı sıkıca. “Sağlıkla kucağınıza alın annem.”

Onlar sarılırken babama baktım tekrar. Bir şeyler demesini istiyordum artık. Bakışları bana doğru döndüğünde gözlerindeki mutluluk parıltılarını, heyecanını gördüm. Hafiften de dolmuştu gözleri. Annemin ölümünde görmüştüm ağladığını. Bir de beni evlendirirken gözlerinin dolduğunu. Şimdi tekrar görüyordum. Kollarını benim için açtığında hızla girdim kollarının arasına. Eli saçımı okşarken kısık sesini duydum. “Daha dün kucağımdaydın, şimdi kendi bebeğini kucağına alacaksın ha?”

Söylediği cümle gözlerimi doldurmaya yeterken daha sıkı sarıldım babama. “O kadar mutlu ettin ki beni kızım. Sen benim biriciğimdin. Son göz ağrımdın.” İçli içli konuşurken saçlarımı öptü. Ardından benden ayrılıp yüzümü avuçlarının arasına alıp yanağıma doğru süzülen yaşı sildi itinayla. “Güzel kızım benim…”

“Aman baba hormonları fena haberin olsun.” Abim takılırcasına konuşurken kaşlarımı çatıp koluna doğru vurdum. “Uğraşma benimle.” Aslında aramızdaki duygusallığı bozmak için yaptığını biliyordum.

Abim kolunu benim için açarken sıkıca sarıldım ona da. O sırada babamın Pamir’e sarıldı. “Hayırlı olsun oğlum, sağlıkla kucağınıza alın.” Pamir’de içtenlikle cevap verdi ona. “İnşallah baba.”

“Ay ben ona oyuncak almaya başlayayım.” Dedi Burçe hevesle. Onun ardından Halide teyze konuştu. “Ben ona küçük küçük patikler örerim. Oy yumuk yumuk elleri, ayakları olacak.” Heyecanlı bir şekilde konuşurken gülümseyerek dinledim onları.

Şimdi annem de burada olsaydı diye içimden geçirdiğim sırada belime sarılan kolu hissettim. Pamir beni kendine doğru çekerken sanki aklımdan geçenleri hissetmişçesine bana destek oluyordu. Şakağımı öperken belimden karnıma doğru uzanan elini tutarak ondan destek almaya devam ettim. Annemin yokluğunu görmüştüm, eksikliğini tatmıştım ama bebeğime bunu yaşatmamak için elimden geleni yapacaktım. Ona aynı benim sahip olduğum gibi mutlu bir aile verecektim. Tabii babasıyla birlikte…

 

Bölüm Sonu

‣‣‣ Bölümü nasıl buldunuz? Beğendiniz mi?

‣‣‣ Pamir bebeği öğrendi, tepkisini nasıl buldunuz? Ailelerimiz de öğrendi..

‣‣‣ Devrim ve Pamir sahneleri nasıldı? Bol bol onları okuduk. Özlemişim:)

‣‣‣ Sinem ve Devrim aralarındaki sorunu hallettiler, sahneyi beğendiniz mi?

‣‣‣ Genel olarak sahneler nasıldı? Hoşunuza gitti mi?

‣‣‣ Bu bölüm hariç 6 bölümümüz kaldığını söyleyebilirim planlamalarım doğrultusunda. Yavaş yavaş sona doğru yaklaşıyoruz, haber vereyim dedim soranlar oluyor:)

Diğer bölümde görüşmek üzere, yorumlarınızı bekliyorum…

Bölüm : 07.12.2024 14:01 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...