beklettiğim için üzgünüm .....
Geçmişinde büyük hayal kırıklıkları olan insanlar, kendilerini ruhsal açıdan korumak için kalın ve yüksek duvarlar örerler...
Beyhan Budak
Korkut, direksiyon başında içindeki öfkeyi dizginlemeye çalışıyordu. Gözleri yola odaklanmış gibi görünse de, zihni sürekli Kardelen’in inatçı tavırlarına takılıp kalıyordu. Kadının dediğim dedik halleri, sabrını zorlamakla kalmıyor, adeta damarlarında öfke patlamaları yaratıyordu. Onunla mücadele etmek, düşmanlarıyla giriştiği en zorlu çatışmalardan bile daha yorucuydu.
Kardelen’i konuşturmak için bir istihbarat teşkilatını harekete geçirmek gerekse, bu ona daha kolay gelirdi. Ama Kardelen, karşısına dikilip durmaktan asla geri adım atmıyordu. Kadın, inatçı bir keçiyi bile utandıracak kadar kararlıydı. Korkut, her seferinde onu köşeye sıkıştırdığını düşündüğünde, Kardelen bir yolunu bulup elinden kayıp gidiyordu.
“Keçiler bile onun yanında inatçı kalmaktan vazgeçmiştir, elini alıp kalbime koydum daha ne istiyorsun vicdansız kadın ” diye mırıldandı kendi kendine, dudaklarında belli belirsiz bir gülümseme belirirken ama sonrasında gülümsemesi buruk bir tebesüme dönüştü
dikkatini çeken bir şey vardı; Kardelen’in gözlerinde derin bir hüzün, onu sadece Mihri’ye gülümserken görmekle sınırlıydı. Küçük kıza her baktığında dudaklarına yerleşen o kısacık tebessüm
Kardelen, çevresine bakmıyordu; baksa bile gördüklerinden kaçar gibi, yalnızca önüne odaklanıyordu .
kendini suçluyordu serdar kendisi yüzünden kardelen ve mihri yi kaçırmıştı onları korumaya çalışırken daha çok tehlikeye atmıştı
Korkut’un içinde derin bir ses, “Keşke hayatlarına hiç dahil olmasaydım ,” diye fısıldıyordu.
kardelen kadar küskün bir ruhu daha önce hiç görmemişti. Kardelen’in vücudu, sanki taşıdığı yükün altında ezilmiş gibiydi; gözlerindeki o eski neşe çoktan kaybolmuştu. Yerini derin bir yalnızlık ve anlatılamayan bir acı almıştı.
Korkut, aralarındaki duvarın gün geçtikçe daha da yükseldiğini hissediyordu. Kardelen’in ruhuna ulaşmaya çalışmak, kelimelerle imkansız bir savaşa dönüşüyordu. Ne kadar uğraşırsa uğraşsın, sanki ikisi de aynı dili konuşamıyordu artık...gerçi ne zaman aynı dili konuşmuşlardı ki kavga etmek kardelen ve kendisi için rutindi artık fiziksel olarak değil ama ruhsal olarak yaralamaya başlamışlardı birbirlerini
Korkut, arabayı sürerken gözlerini yoldan ayırmadan kendi kendine söylenmeye başladı. “Hayır yani... varsa yoksa Mihri! Biraz da bana baksa ama yok! Mihri, Mihri, Mihri! Şu an bile Mihri’yi öpüyordur, eminim. Bana gelince? Öpüp suratıma tokadı basıyor resmen! Kadın beni kullanıp attı...”
Bir an sessizlik oldu. Ama Korkut’un zihni susmak bilmiyordu. , Acaba dava mı açsam? Evet, dava... Avukat Bey, beni daha fazla öpmesi için dava açıyorum! Adalet sistemi böyle bir şeye hazır mı bilmiyorum ama denemeye değer!”
Saçma sapan bir şey işte! Gerizekâlı herif, saçmalama!”
. Gözlerini yoldan ayırmadan direksiyonu bir an için bıraktı ve yüzüne hızlı bir tokat attı. “Mal herif! Kendine gel!” diye bağırdı, sesi arabanın içinde yankılandı.
Tokadın ardından elini direksiyona geri koydu, ama yanaklarında hafif bir yanma hissi vardı. Dikiz aynasından kendine bir an baktı ve kaşlarını çatarak kendi yansımasına söylendi: “Şimdi de kendine saldırmaya mı başladın? Tebrikler, Korkut! Kendinle kavga eden adam olarak tarihe geçeceksin.”
Derin bir nefes aldı ve sakinleşmeye çalıştı. Ama Kardelen’in yüzü, aklının bir köşesinde hâlâ belirmeye devam ediyordu. O inatçı, o burnu havada, ama bir o kadar da... baş döndürücü kadın.
Gözlerini yoldan ayırmadan gülümsemeye başladı. Ne kadar inkâr etmeye çalışsa da . Ama kendi düşüncelerine bile hakim olamıyordu , bunu Kardelen’e nasıl anlatacaktı?
.
Sözleri kendi kendine söylenmek gibi dursa da içinde hafif bir hayal kırıklığı vardı. Kaşlarını çatıp gözlerini yola dikti, Mihri’yi öpünce belki canım çekiyor,” “Güzelim... Kiraz çiçeği gibi kokuyor dudakları ama bana , laf yetiştirmekten başka bir işe yaramıyor.”
Kafasını hafifçe sallayıp bir iç çekti. kardeleni mihri den kıskanıyordu . Kendine inanamıyordu. Mihri ya! Kendi yeğenini... Dünyanın en rezil dayısıydı, bunu biliyordu. Ama içindeki o kıskançlık duygusuna engel olamıyordu. .
Belki de en iyisi, sınırda kalmaktı. Birbirlerinin canını yakmak yerine duvarların ardına saklanmak… Korkut’un zihni, bu düşünceyle dolup taşarken sanki kendini bir hapishaneye kapatmış gibiydi. Ne ileriye gidebiliyordu ne de olduğu yerde kalabiliyordu
Sevgiyi hissettirme yolları neydi ki? Sanırım yanlış yollardan yürüyordu. Kardelen’in sessizliği ve küskünlüğü, Belki de farkında olmadan onu daha da uzaklaştırıyordu. .
“Gerçekten doğru olan ne? Belki de en iyisi, bu duvarların ardında saklanmak ve hiçbir şeyi zorlamamaktı…”
-------------------------------------------------------------------------------------------------------------
Güney’in mekânına vardığında Korkut, derin bir nefes aldı. İçindeki öfke ve çaresizlik, sanki onu daha büyük bir tartışmaya hazırlıyordu. Ancak bu sefer, kendini kontrol etmek zorunda olduğunu biliyordu. Kapının önünde bir an durdu; zihninde dolaşan karmaşayı susturmaya çalıştı. Derin bir nefes daha alıp, Güney’in odasına doğru ilerledi. Kapıyı çalmadan içeri daldı.
Güney, masasının başında oturuyordu ve Korkut’un yüzündeki gerginliği anında fark etti. “Neden bu kadar gerginsin ?” diye sordu, sesi her zamanki gibi meraklı ve alaycıydı.
Korkut, ofisteki koltuğa kendini bıraktı. Ellerini şakaklarına götürüp, derin bir nefes aldı. . Güney ise onu göz ucuyla izliyor, yüzünde hafif bir alayla gülümseyerek bekliyordu.
“Ne oldu, Korkut? Mihri’yle vakit geçirmeni mi engelledi kardelen ?” diye sordu sonunda, gülümsemesini saklamaya bile gerek duymadan.
Korkut, derin bir nefes aldı. “Vakit geçirdik, ama Kardelen çok suskun, çok mutsuz. Hiçbir şey anlatmıyor bana. Tamamen içine kapanmış.”
Güney omuz silkti, aldırmaz bir tavırla konuştu. “Neden anlatsın ki? Yenge hanım maşallah, her şeyi kendi başına hallediyor. Sana ihtiyacı yok gibi duruyor. Açıkçası bu kadarını beklemiyordum.”
Bu sözler Korkut’un yüzünü buruşturmasına yetmişti. “Olsa güzel olurdu, mesela,”
Güney, bu tepkiye daha da alaycı bir ifadeyle karşılık verdi. “Sana yakıştıramadım beklenti içinde olmayı .
Korkut, bu sözlere cevap vermedi. İçinde bir yerlerde Güney’in haklı olduğunu biliyordu.
Korkut, sert bir ifadeyle yanıtladı. “Sadece fazla sert ketum , Güney. Ben hastaneden çıktığımdan beri bambaşka bir Kardelen var. O eski Kardelen’i bulamıyorum yada ulaşmama izin vermiyor vermemekte haklı
Güney, bu durumu alaycı bir şekilde değerlendirdi. “Yani bir zahmet değişsin . Ayrıca Kardelen’i fazla düşünme, o biraz manyak. Polat Alemdar gibi; Serdar’ın iki adamını indirmiş, Serdar’ın kafasına şişe kırmış. Kendine dikkat et; sıradaki sen olabilirsin. Tetikte ol.”
Korkut, Güney’in sözlerini umursamaz bir tavırla dinleyerek başını salladı
“Serdar bulundu mu?” diye sordu, sesindeki soğukkanlılık dikkat çekiciydi.
Güney, başını olumsuzca salladı.
Güney, önündeki bilgisayarı Korkut’a çevirirken yüzündeki alaycı ifade dikkat çekiciydi. “Serdar’ın mekanındaki locanın görüntüleri,” dedi. “Ellerimizden nasıl kaçırdık hala anlamış değilim, Korkut.” Ekranda yansıyan görüntüler , Korkut’un içindeki öfkeyi yeniden kabartmıştı.
Korkut, Kardelen’in ağlayan görüntüsüne odaklanmaya çalıştı ama başaramadı. O an, Serdar’ın Kardelen’in kollarından tutup ona ne söylediğini tahmin etmek zor olmadı. Serdar’ın dudak hareketleri, Korkut’un içine bir bıçak saplamış gibi oldu. “Şerefsiz,”
Kardelen, gözyaşları içinde çaresizlikle Serdar’a yaklaşıyordu. O an Korkut’un kaşları çatıldı; “Ne yapıyordu bu kadın?” diye düşündü. Görüntüler ilerledikçe, Kardelen’in Serdar’ın kafasında içki şişesini kırdığını görmek, Korkut’u daha da tedirgin etti
Sonrasında, Kardelen’in locaya giren adamı gözünü kırpmadan öldürmesi Korkut’u derinden etkiledi. O an üzerindeki ona ait bir gömleğin bulunması , Korkut’ta daha önce hissetmediği bir duyguyu uyandırmıştı. Bu görüntü, içindeki ateşi daha da körüklüyordu. Hem tahrik olmuştu...
.
Korkut’un içinde derin bir kıskançlık ve koruma içgüdüsü kabarıyordu. Kardelen, Serdar’a karşı sadece nefret ve öfke bile duymamalıydı o şerefsiz, hiçbir duyguyu hak etmiyordu.
Yavaşça yaslandığı koltuktan doğrulup yüzündeki kararlılıkla, “Geri al, beş saniye,” dedi, gözlerini ekrandan ayırmadan.
Güney, Korkut’un isteğini yerine getirip görüntüleri geri sardı. Kardelen’in silahı adama doğrulttuğu sahne yeniden oynadığında, Korkut’un öfkesi daha da kabardı. “Bir kez daha geri al,”.
Güney, sabrını zorlayarak yeniden oynattı. Ancak arkadaşının bu sahneyi tekrar tekrar izlemek istemesi onu rahatsız etmeye başlamıştı. “Korkut, ne yapıyorsun lan? Zevk mi alıyorsun?” .
Korkut’un gözleri ekrana kilitlenmişti, yüzünde garip bir tatmin ifadesi vardı. “Çok güzel... Öldürmemiş, mi?” diye mırıldandı. İçindeki karanlık bir tatminle devam etti. “Biraz daha sağ tarafa sıksaydı, Milimetrik farkla kaçmış. Acı çekerek ölebilirmiş o şerefsiz.”
Güney, şaşkınlıkla Korkut’a baktı. “Korkut, fazla doz sende kafa yapmış galiba,” dedi alaycı bir sesle. “Lan kadın bildiğin çakıra döndü, sen hâlâ ‘çok güzel öldürdü’ diyorsun. Bu görüntülerden sonra, bence Kardelen’den uzak durmalısın. Kendine zarar vereceksin. Kızı baksana, sanki bipolar. Şu gözlere... Kenafir gibi. Tövbe tövbe!”
Biraz durakladıktan sonra, esprili bir tonla ekledi: “Bence şu Günce sana daha uygun. Geçen gün seni soruyordu geri dönmüş ... Daha sakin, daha normal bir kız. Ne dersin?”
Korkut, Güney’in alaylı sözlerini duyduğunda yüzündeki sert ifade hiç değişmedi. Gözlerini Güney’e dikerek, sesi buz gibi bir soğukkanlılıkla, “Güney, haddini aşıyorsun,” dedi. “Kardelen hakkında konuşurken sözlerine dikkat et. Diline hâkim ol!”
Güney, Korkut’un çıkışına karşı daha sakin bir tavır takındı, ama öfkesini gizleyemedi. “Günce seni seviyor, değer veriyor. Bence onu dene,” dedi, sesindeki sertlik kaybolmuş, yerine bir tür uyarı tonu gelmişti. “Seni üzen biriyle olmaktansa, sana düşmanca bakan birine ilgi duyman zayıflık. Günce iyi bir seçenek. Şu kenafir gözlü kadına mı kaldın?”
Korkut, gözlerinde bir kıvılcım belirdi ve sesi giderek sertleşti. “Güney, kendi deneyimlerinle bana akıl verme. Sana son uyarım.”
Güney, Korkut’un kararlılığını gördükçe sinirli ama soğukkanlı bir şekilde devam etti: “Bu kadın saatli bomba,” dedi, Kardelen’i kastederek. “Dengesiz, seni üzer.”
Korkut derin bir nefes aldı Üzebilir güney üzmekte haklı bende ona karşı pek dengeli davranmadım ilk başlarda ....... ancak beni üzmesi kalbimi kırmıyor ....fazla tuhaf ama beni üzmesin de talibim. Bana hissettirdiği her duyguyu seviyorum,” dedi, sert bir şekilde. Kardelen’in mükemmel biri olmadığını biliyorum “Mükemmel olsaydı, büyük ihtimalle asla karşılaşmazdık zaten,” dedi.
“Bazen diline hâkim olamıyor ama sadece söylüyor. Sözlerini çok ciddiye almıyorum çünkü kalbinde bana nefret yok, dilinde var. Görüyorum, bana her zaman merhametli kalbiyle yaklaştı, ben de merhamet gösterdiğine pişman ettim.”
Güney başını olumsuzca salladı; artık Korkut’a karışmayacaktı. Ne anlatsa boş, Kardelen’in onu üzeceği gayet açıktı. Bu teslimiyet, onun için bir tür aptallıktı.
Sonrasında Kardelen locadan çıktıktan sonra, kameralar tarafından görüntü alınmamıştı. Ekranda siyah bir ekran belirmişti. Güney, bu durumu düşündü ve “Görüntüler burada bitiyor,” dedi. “Tahminen biz mekânı bastığımız sırada ortadan tüymüş Serdar iti.”
Korkut, kin dolu bir sesle yanıtladı, “Serdar’ı bulduğumda yaptıklarının bedelini ödeyecek. Ona öyle bir acı yaşatacağım ki, ölmeyi dileyecek. Ben bedelleri ağır ödetirim.”
Güney, “Bulacağız, merak etme,” diye yanıtladı
“Belgelerle ilgili Serdar sana ne söyledi, Korkut?” diye sordu Güney, dikkatle Korkut’un yüzüne bakarak.
“Yanlış kişiye güvendim,” dedi Korkut. “Verdiği belgeler sahteydi. Üstüne Kardelen ve Mihri de tehlikeye girdi.”
Güney, Korkut’a dikkatle baktı. “Korktu bence. Belgeler Serdar’a da hiç bir zaman değildi, çünkü onlar da belgeleri arıyorlar, bizim gibi.”
Korkut derin bir nefes aldı, kafasındaki düşünceler çelişkiliydi. “O zaman belgeleri Yıldırer operasyon esnasında sakladı mı diyorsun?”
“Evet, aynen öyle kardeşim ,az çok bu işlerden anlarım. Onlar da peşindeler,” .
“Serdar’ı bulana kadar bir şeyler yapmalıyız! Zamanımız yok, Korkut! Eğer o ipuçlarını birleştirmezsek, her şey sona erer!”
Korkut, nefesini tutarak bakışlarını masaya çevirdi. “Güney, ben... O günü hatırlamıyorum! Her şey çok karışık, zihnimi zorluyorum ama hiçbir şey bulamıyorum.”
Güney, bir adım daha yaklaşıp Korkut’a gözlerini dikerken sesini alçaltarak, "Hiç mi bir şey yok? Bir ipucu, bir anı? Belki bir şey hatırlarsın!" diye çıkıştı.
Korkut, öfkeyle başını salladı. “kafam karışıktı ki, kimseyi hatırlamıyorum! O gün, biri bana bir şey yaptı..hiçbir şey hatırlamıyorum.”
Güney sabırsızlıkla adımlarını hızlandırarak, “Sadece düşün, Korkut! Eğer sen Yıldırer in yerinde olsaydın, ne yapardın?” dedi. “Belgeleri nereye saklardın? 5 dakika, 7 saniyen olsa ne yapardın? Başka bir çıkış yolu var mıydı?”
-Korkut, masadaki stres topunu öfkeyle sıkarak derin bir nefes aldı. Her şey zihninde karmakarışık olmuştu, ama toparlanmak zorundaydı. “Belgeleri saklamak için zamanım olsaydı, göz önünde bir yere koyardım . Eğer bir çıkış yolu yoksa, her şeyi imha ederdim. Ama…” Bir an durakladı,
. “Yıldırer asla böyle bir şey yapmazdı.”
Güney, kaşlarını çatarak Korkut’un gözlerine dik dik baktı. “Başka biri var mıydı içeride?”
Korkut, zihnini zorlarken dişlerini sıktı. “Vardı… Ama operasyondan bir hafta sonra…” Sesi alçaldı, yüzünü buruşturdu. “Bedenini tanınmayacak halde buldular.”
Güney’in gözleri kısıldı. “Başka kim vardı?” diye bastırdı.
. “Bir adam daha vardı. Yaşlı… Bölgeyi iyi bilen biri. Hareketlilik olduğunda haber verirdi. Ama…” Sesinde belirsizlik vardı. “Yıldırer’in ölümünden sonra bir daha görmedim. Sanki yer yarıldı içine girdi. Ulaşamadım, izini sürmek mümkün olmadı. Hatta… sanki hiç var olmamış gibiydi.”
Güney, şüphe dolu bir ifadeyle başını yana eğdi. “O adam ölmüş müdür peki?”
Korkut, dişlerinin arasından derin bir nefes vererek başını iki yana salladı. “Bilmiyorum. İsmini bile bilmiyorum. Yıldırer’in onunla ilişkisi daha iyiydi. Ben öyle adamlarla muhatap olmayı pek sevmezdim, ama Yıldırer severdi. belirsiz kişilerle çalışmayı,” dedi, gözleri uzaklara dalarak.
Güney, düşünceli bir şekilde Korkut’a bakıp, “Yıldırer belgeleri ona vermiş olamaz mı?” diye sordu.
Korkut hızla döndü ve öfkeyle bağırdı, “Belge mi? O kadar önemli bir belgeyi , paragöz yaşlı bir adama mı emanet ederdi? Sen kafayı mı yedin, Güney?! imkânsız!
Güney soğukkanlı bir şekilde omzunu silkerek yanıtladı, “Yıldırer gibi düşün, Korkut.”
Korkut’un sabrı iyice taşmıştı. Stres topunu öfkeyle masaya fırlatıp dişlerini sıktı, ardından hızla ayağa kalktı. Gözleri kararmıştı “O adamı bulmalıyım,” dedi, sesi gergin ve sertti. “Ne kadar süremiz var? Sahte pasaport ve yurt dışı... Ne kadar sürede halledersin
Güney kaşlarını çatarak bir süre düşündü, sonra başını kaldırıp cevap verdi. “Pasaport? Onu çıkarmam en az bir hafta sürer. Daha kısa sürede bu imkansız, biliyorsun.”
Korkut, masaya sertçe yumruğunu vurdu. “Bir hafta mı? Zamanım yok, Güney! O adama ulaşmalıyım, hem de hemen! Ne gerekiyorsa yapacağız, gerekirse sınırdan yürüyerek geçerim ama o adamı bulacağım!”
Güney, Korkut’un öfkesine kayıtsız kalmaya çalışarak, derin bir nefes aldı. “Peki, tamam,” dedi. “Ama başına ne gelecekse, artık bana kızma. Bu işin sonunda ya adamı bulacaksın, ya da kendini yakacaksın.”
Korkut, Güney’e aldırmadı “Yanmayı göze alacak bir adam varsa, o benim!”
Güney, omzunu hafifçe silkerek alaycı bir şekilde gülümsedi. “Zihnini zorlasaydın, bu kadar zaman kaybetmezdin! Gözden kaçırdığın ne varsa şimdi patlıyor işte,” dedi, sesindeki ince alayla.
Korkut, derin bir nefes alarak öfkesini bastırmaya çalıştı. Kaşlarını çattı, gözlerindeki yorgunluk belirgindi. “Zor zamanlardan geçiyordum, Güney. Sadece iki saatlik uykuyla operasyon yönetiyordum. Ne yaptığımı sanıyorsun.
Güney, bu kez daha da rahat bir tavırla elini cebine sokarak yanıt verdi. “Sakin ol şampiyon. Yeter ki ayık gez bu sefer.
Korkut, kaşlarını daha da çatıp sertçe baktı. “Ayık gezmediğim zamanlar oldu, tamam. Ama azalttım. Bunu sen de biliyorsun.” Derin bir nefes aldı ama şimdi dikkatli olmam lazım, Güney. Kardelen ve Mihri’nin güvenliğini sağlamak zorundayım. Bir hatam, onların hayatına mal olabilir.”
Güney, alaycı gülümsemesini kaybedip başını yana eğerek, ciddi ama hala iğneleyici bir tonda konuştu. “Bak bak, ne kadar sorumluluk sahibi bir adam olmuş bizim Korkut.
Korkut, gözlerini Güney’e dikerek sakin ama tehditkâr bir ses tonuyla konuştu. “gerekeni yap, . Kardelen’e, Mihri’ye bir şey olursa bu dünyayı dar ederim. Özellikle de bana akıl vermeye çalışanlara.”
“Tamam, tamam! Artistlik yapna . Neyse, o yaşlı adamı bulmak için ne gerekiyorsa yapacağız,”
Korkut, yüzündeki öfkeyi ve sabırsızlığı saklamaya çalışarak, “Şimdi ne yapacağız?” diye sordu, sesindeki gerginlik barizdi.
Güney, sakin bir tonla yanıtladı: “Bekleyeceğiz. Bir hata yapmalarını bekleyeceğiz.”
Korkut, bu yanıtı duyduğunda içindeki gerginlik daha da arttı. “Hata yapmalarını bekleyecek zamanım yok benim, Güney. Bu iş bitsin artık,”
Güney, yüzünde bir ciddiyetle, “Sabrını koru. Şu an yapacak başka bir şey yok,” dedi.
Korkut’un elleri sıkıca yumruk olmuştu. Gözlerini yere dikti, derin bir nefes aldı, ama sakinleşmek kolay değildi
“Bu iş bittikten sonra ne yapacaksın?” diye sordu Güney, göz ucuyla ona bakarak. ses tonu hem meraklı hem de hafif endişeliydi.
“Gitmeyi düşünüyorum,” dedi Korkut, sesinde hiçbir tereddüt olmadan.
Güney kaşlarını çattı. “Gitmek mi? Nereye peki? İstersen sana iş ayarlayabilirim. Biliyorsun, eski hayatına dönmen imkansız ama…”
“Gerek yok,” diye araya girdi Korkut. “Birkaç plan var aklımda.”
. Güney, biraz daha üstelemek istedi. “Tek mi gideceksin?” diye sordu, bu sorunun altında daha fazlasını öğrenme arzusu vardı.
Korkut bir süre cevap vermedi. . Bu sorunun cevabını kendisi de bilmiyordu. Gitmek istediği bir yer vardı, evet. Ama yanında götürmek istediği bir kişi daha vardı. ..ama imkansızdı ...tek gitmek gerekliydi birlikte gitmek ise sadece fazla umut dolu bir beklentiydi birlikte gitmek diye bir şey yoktu ........ o zaman işte gitmek olmuyordu
Bu olanlar sona erdiğinde...yapabileceği tek şey gitmekti. ablası .. mihri onların rahatça nefes alabilmesi için uzaklaşması gerekiyordu.
Güney, Korkut’un sessizliğini bir süre daha izledi ve sonunda omuz silkti. "Her ne düşünüyorsan umarım bu defa kendini harcamazsın." Ama Korkut, onun söylediklerini duyacak hâlde değildi. . O, hep gitmek isteyen biriydi. Ama şimdi... gitmek istemiyordu. Gitme fikri onda derin bir hüzün uyandırıyordu, çünkü bu defa arkasında bir iz bırakacaktı.
“Gitmek fikri seni üzüyor, değil mi ” dedi Güney, dikkatle ona bakarak.
Korkut, derin bir nefes aldı ve gözlerini uzaklara dikti. “Sadece... olasılıkları düşünüyorum,” dedi, sesi kısık ve dalgındı. “Gitmediğimde neler olabileceğini.”
Güney kaşlarını çattı, daha sert bir tonda konuştu. “Bu bir cevap değil, Korkut. Sana basit bir şey soruyorum: Gitmek mi kalmak mı istiyorsun?”
Bir süre sessizlik hâkim oldu. Ardından Korkut, gözlerini yere indirerek fısıldar gibi konuştu. “Gitmek istiyorum.”
“Öyleyse git,” dedi Güney, sesinde sabırdan eser kalmamıştı. “Ama anlamadığım şu: Gitmek istiyorsan, neden o kadına yakın davranıyorsun inkar etme
Korkut, dişlerini sıkarak gözlerini kapattı. “Kötü davranmak istemiyorum,” dedi. “Sadece... sadece zihninde beni güzel hatırlamasını istiyorum.”
“Ne iyi ne de kötü davran,” dedi Güney, sesinde keskin bir netlik vardı. “Ona bir hiç gibi davran. Yokmuş gibi. Böylelikle sen de o da daha az yara alırsınız.”
“Bunu yapamıyorum,” diye itiraf etti Korkut, gözlerinde çaresizliğin izleri vardı . “Anlamıyorum... Onu anlamıyorum. Kendimi de anlamıyorum.”
Güney, hafif bir tebessümle başını iki yana salladı. “Bence gayet iyi anlıyorsun, ama kabul etmiyorsun. Kardelen’e iyi davrandığında ne olacağını ikimizde iyi biliyoruz. İkiniz de birbirinize karşı boş değilsiniz. apaçık ortada. Ama sen gittiğinde, onun ne hissedeceğini düşündün mü? Geriye koca bir hayal kırıklığı bırakacaksın. Eğer hayatından çıkacaksan, bunu ona söylemeden yapamazsın. İzni olmadan böyle bir şey yapamazsın.”
Korkut, gözlerini sımsıkı kapattı ve derin bir nefes aldı. “Çıkarım,” dedi kararlılıkla. “Çıkmam gerekiyor. Bu, gerekli.”
Güney ona doğru bir adım attı, . “Çıkmak için haklı nedenlerin olabilir, ama bu onun hislerini yok sayman anlamına gelmez. Eğer gidersen, yalnızca kendini değil, onu da harcamış olursun. Ve biliyorum ki, sen bunu istemezsin.”
Korkut, ellerini saçlarına götürüp gözlerini sıkıca kapattı. Sanki zihnindeki fırtınayı durdurmaya çalışıyordu. “Güney, bunu anlayamazsın. Ben zaten çoktan raydan çıktım. Ne yaparsam yapayım, sonu hep acı olacak,” dedi, sesi kırılmış ama kararlıydı.
Güney derin bir nefes alarak Korkut’a baktı. Onun bu hali, yıllardır gördüğü en savunmasız haliydi. .
Korkut, eğer gitmeyi seçersen, onunla arana bir sınır koy. Öyle bir sınır ki, ne sen ne de o, bir daha o sınırı geçmeye çalışmasın. gittiğinde ne sen üzülürsün, ne de o.”
Korkut, gözlerini açmadan, derin bir nefes aldı. Güney’in sözleri, bir tarafıyla mantıklıydı, ama diğer tarafıyla… dayanılmazdı. Kardelen’le arasına sınır koymak? Bu, onu hayatından tamamen çıkarmak demekti. Sınır koymak demek imakansızlık demekti
“Ya o sınırı koyarsam ve bir gün dönmek istersem?” diye mırıldandı Korkut, gözlerini hala açmadan. Bu soruyu daha çok kendine sormuştu, ama Güney’in yanıtlayacağını biliyordu.
Güney, bir an sustu. Sonra derin bir iç çekti. mecburiyet korkut mecbursun .....
Şimdi karar zamanıydı. Gitmek mi, kalmak mı? Sınır koymak mı, yoksa sınırları tamamen yıkmak mı? Korkut, ellerini başına koyup sessizce oturdu.
“Engel olamıyorum,” dedi Korkut, kelimeleri zorla ağzından çıkarken. “Sadece onunla güzel anılar biriktirmek istiyorum... En azından bunu hak ediyorum... Hak ediyoruz!
Güney, Korkut’un bu çaresiz savunmasını duyar duymaz kaşlarını çatıp sert bir tonla karşılık verdi. “Bu, senin bencilce bir hayalin, Korkut. Farkında mısın? Onu da, kendini de yavaş yavaş yakıyorsun. Bak, Kardelen’den pek hoşlandığım söylenemez ama şu an onun tarafını savunuyorum. Çünkü senin yaptığın ona haksızlık.”
Korkut bir anda başını kaldırdı ve Güney’e öyle sert bir bakış attı ki, odanın havası birden değişti “Sözlerine dikkat et,” dedi, sesi kontrolsüz bir öfkeyle yükselmişti. “Senden onu sevmeni isteyen oldu lan? Kardelen hakkında konuşurken dikkatli ol!”
Güney, arkadaşının kıskançlıkla dolu bakışlarını gördüğünde, yalnızca hafifçe gülümseyip alaycı bir şekilde omuz silkti. “Sakin ol, o kadar şerefsiz miyim ben?
Ama Korkut’un içinde bir yer, Güney’in söylediği bu alaycı sözlere bile tahammül edemiyordu. Güney’e güveniyordu, elbette. Ama artık kıskançlık öyle derin bir yara açmıştı ki, bir erkeğin Kardelen’i sevme ihtimali bile aklını kemiriyordu
Ama Güney, sözlerine devam etti. Korkut’un uyarısı onu durdurmaya yetmemişti. “ dikkatli konuşmamı söyleyemezsin Korkut. Çünkü yaptığın şey tam bir kazık! Gitmeyi kafana koymuşsun, ama hala onun yanında olmaya çalışıyorsun. Bunun ne anlama geldiğini biliyor musun? Giden kişi neden gittiğini bilir; ama kalan, neden kaldığını hiçbir zaman anlayamaz. Ona bunu yapmaya hakkın yok!”
Korkut, daha fazla konuşamadı. Güney haklıydı, bunu biliyordu, ama bir şeyler söylemek istiyor, kelimeleri bulamıyordu. Ellerini yeniden başına götürdü, başparmaklarıyla şakaklarını ovmaya başladı.
“. “Sanki... sanki bir raydayım,” dedi, sesi kırık ve umutsuzdu. “İki yön var, iki yönden de tren geliyor. Ne yaparsam yapayım, çarpışmaktan kaçamayacağımı biliyorum. Kalırsam yanarım, gidersem de... Ama hangisi daha az acıtır, bilmiyorum.”
Güney, başını iki yana sallayarak Korkut’a baktı. Korkut’un bu kadar savunmasız olduğunu görmek, ona hiç de kolay gelmiyordu. Ama bildiği tek şey vardı; Korkut’un bu çıkmazdan kurtulması gerekiyordu.
“Rayda kalmak isteyen sensin Korkut,” dedi, gözlerinde hafif bir sertlik vardı. “Mantıklı olan, nötr kalmak; bir şey yapmamak, hiç olmamış gibi davranmak. Rasyonel olarak en mantıklısı bu. Ama sen bunu beceremiyorsun, değil mi? Ona yaklaşıyor, ardından gitmeyi düşünüyorsun. Bu, her ikinizi de daha fazla yaralayacak.”
Korkut, cevap vermedi. Çünkü bir tarafta kalmak, diğer tarafta gitmek... İkisinin de acısı vardı. Ama ne olursa olsun, bir karar vermek zorundaydı.
Korkut, gözlerini yere dikti. Ne söyleyeceğini, ne yapacağını bilemez bir haldeydi. Güney’in sözleri bir tokat gibi yüzüne çarpıyordu. Çıkmaz bir sokağın tam ortasındaydı ve yolun sonunda onu neyin beklediğini bilmiyordu.
“Bilmiyorum,” dedi. “Gerçekten... bilmiyorum.”
Aralarındaki sessizliği, Korkut’un telefonundaki zil sesi bozdu. Ekrana baktı, arayanın Kardelen olduğunu gördü. Hızla telefonunu açtı
“Ben Özlem,” dedi, sesi ağlamaklıydı. “Şu an hastanedeyiz. Kardelen bayıldı, Mihri de onu o şekilde gördü. Durmadan ağlıyor, seni istiyor. Ne yaptıysam sakinleştiremiyorum.”
kalbi, bu kötü haberi duyduğunda hızla atmaya başladı. Bugün, ne olursa olsun bir şeylerin yanlış olduğunu hissetmişti. Ama bir türlü ne olduğunu anlayamamıştı. Hisleri ona, bir şeylerin yolunda gitmediğini, bir şeylerin eksik olduğunu söylüyordu. Ama hiçbir şey yapamamıştı, bir türlü adım atamamıştı. O an, Kardelen'e ne kadar uzak olduğunu hissetmişti. Kendini bir yabancı gibi hissediyordu. Kardelen'in gözlerine bakıp, "İyi misin?" diye sorduğunda ne yaptıysa Kardelen hep uzak durmuştu. "Seni ilgilendiremez," diye cevap vermişti. O an, belki de ısrarcı olmak gerekiyordu, ama ona ait sınırları aşmanın doğru olmadığını düşünmüştü
her şeyden önce kendine ait sınırları vardı. ne kadar kabul etmese de Bu sınırlar, onun güvenli alanını oluşturmuş, kendini korumasını sağlamıştı. Ama şimdi, o sınırlar hiçbir anlam ifade etmiyordu. Kardelen’in içindeki duvarlar nedense tanıdıktı . Sınırlarını aşıp, Kardelen’in duvarlarına ulaşmalıydı.
Telefonu elinde sıkıca tutarak Kardelen’in durumunu öğrenmeye çalışıyordu. . “İyi mi? Durumu nasıl?” diye sordu Ama karşısında bir sessizlik vardı. Korkut, bir an telefonu daha yakın tuttu,
Bir süre, tek bir ses bile çıkmadı. Korkut, telefonu elinde sıkıca tutarak. Kalbi hızla çarpıyordu ama bir türlü kelimeler ağzından çıkamıyordu. Onun ismini bile diline alamıyordu. Harfler, ağzında kayboluyor, bir türlü telaffuz edemiyordu. Hissettiği duygu tamamdı, ama o duygunun getirdiği sorumluluk işte o farklıydı .
İsmini biliyordu, ne kadar derinde, ne kadar gerçek olduğunu... Ama o an, kalbinin içinde bir şeyi fark etti. Bu, sıradan bir duygu değildi. Bu, aşkın gereklilikleriydi. Eğer aşkın her bir şartını yerine getiremezse, o duygu yok olacaktı, eriyecek ve hiç tamamlanmamış bir şey olarak kalacaktı. silik bir hatıra olarak kalacaktı
“Duymuyor musun beni? Durumu nasıl, dedim sana!” , telefonu biraz daha sıkı tutarak
.
Özlem’in sesinde panik ve korku vardı. “Bağırma bana! Bil... bilmiyorum! Doktor bilgi vermedi!” dedi, gözyaşları içinde
Korkut’un sabrı taşmaya başlamıştı, “Geliyorum hemen,” dedi Korkut, başka hiçbir şey düşünemez hale gelmişti
Güney, Korkut’un yüzüne dikkatle bakıyordu. “Ne oldu?” diye sordu, merakla.
-“Kardelen şu an hastanede… derin bir iç çekti
- bayılmış,” dedi Korkut, içindeki kaygıyı belli etmemeye çalışarak.
Güney, her zamanki sinir bozucu, umursamaz tavrıyla omuzlarını silkti. Alaycı bir gülümsemeyle,
“Sakin ol, Korkut. Bir şey olmaz. Duyanda kurşunlandı sanır, kadınların numaraları bunlar. Dikkat çekmek için yaparlar,” dedi.
Güney’in pervasız sözleri, bir kibrit gibi Korkut’un içinde yanmakta olan öfkenin fitilini ateşledi.
Korkut, o an hiçbir şey söylemedi. Sessizliği, Güney için en büyük tehlike işaretiydi. Ve bir sonraki saniyede, Korkut’un yumruğu, hiç beklenmedik bir hızla Güney’in çenesine indi. Güney geriye doğru sendeledi. Yumruğun şiddetiyle neye uğradığını şaşırmıştı.
“Ne yapıyorsun lan? Delirdin mi sen?” diye bağırdı Güney, yüzünü eliyle ovuşturarak.
Korkut, öne doğru bir adım daha attı. Sesini alçaltarak, ama bir o kadar da tehditkâr bir tonla, “Seni uyardım, Güney,” dedi dişlerinin arasından.
Mehlika sana ihanet etti diye tüm kadınları suçlayamazsın! Hele Kardelen... Kardelen hakkında ağzından bir kelime daha çıkarsa seni harbiden mezara yollarım, anladın mı?”
“Kadınlara güven olmaz sonra gelip yanıma zırlama sakın,” dedi Güney, sesi alaycı ve sertti.
Korkut, derin bir nefes aldı ve buz gibi bir sesle cevap verdi:
“Benim yanıma gelip zırladığın gibi mi? Sevdiğin kadın senden nefret ediyor, değil mi? Bunun acısını da gördüğün her kadından çıkarıyorsun. Sen o nefreti hak ettin, Güney.”
- sözlerine dikkat et kardelenin hayatını ve şu küçük yeğenin hayatını bana borçlusun ben olmasam kim bilir neler olurdu
Korkut, kaşlarını çatarak, soğukkanlı bir ifadeyle yanıt verdi. “Ödeştik o zaman. Mehlika’yı da ben kurtarmıştım. Unutmuş olamazsın.”
-Güney’in yüzü anında sinirle gerildi. “Ulan, senden kurtarmanı isteyen oldu mu? Bıraksaydın, ölseydi diye öfkeyle bağırdı.
-Ölmesini gerçekten ister miydin, Güney? Bunu kalpten mi söylüyorsun?”
-Güney, öfkeyle yumruğunu sıkarak arkasına dönüp bir iki adım attı. Sonra aniden durup Korkut’a bakarak, dişlerinin arasından fısıldadı: “Kapat şu çeneni, Korkut. Kes sesini!”
Korkut, başını hafifçe eğip, onu kışkırtırcasına sakin ama tehditkâr bir sesle devam etti: sözlerine dikkat et pişman olmaya belki de vaktin kalmaz.”
Güney, Bir şeyler demek istedi ama sesini çıkaramadı. Korkut’un sözleri onu çileden çıkarıyordu
korkut hızla güneyin ofisinden ayrılmıştı
. Arabası ile hızla yola koyuldu. Korkut, gözleri kararmış, her şeyi göz ardı ederek direksiyonun başına geçmişti. .
Trafikteki diğer sürücüler, çaldıkları kornalarıyla onu uyarmaya çalıştı. Ama Korkut, hiçbirine kulak asmadan pedalın gazını sonuna kadar bastı.
Öndeki araç aniden fren yapınca, Korkut’un çenesi kasıldı. Sanki içinde bir volkan patlamak üzereydi. Direksiyonu öfkeyle sağa çevirdi ve fren yapmak yerine gaz pedalına daha sert bastı. Korkut’un sinirinin tavan yaptığı belli oluyordu. Camı ani bir hareketle açtı, öfkesini kontrol edemeyerek bağırdı:
"Lan gerizekalı! Yolun ortasında fren mi yapılır?! Sür şu lanet arabayı! Yirmiyle gitmeye utanmıyor musun?! Hangi akılla trafiğe çıktın
Adam hiçbir şey yapmayınca, Korkut’un siniri daha da alevlendi. Direksiyonu yumruklayarak bağırmayı sürdürdü:
"Araba sürmeyi bilmiyorsan, git bisiklet sür lan! Beyinsiz herif! Senin ehliyeti pazardan mı aldılar?! Trafiği rezil ettin şerefsiz!"
Öfkesi taşmış, küfürler diline yapışmış gibiydi:
"Ulan bir de adam diye geziyorsunuz! Allah belanı versin, kör müsün lan?! Gerizekalı! Dangalak!"
. Eliyle direksiyonu öfkeyle sıkarak derin bir nefes aldı, ama bu nefes bile sinirini yatıştırmaya yetmemişti. Dudaklarının arasından hala küfürler mırıldanıyordu
Korkut’un aklında tek bir soru vardı: Kardelen iyi miydi?
. Ne tarafa gideceğini, hangi yolu seçeceğini düşünürken, bir tek bu soruyu soruyordu.
----------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------
yorum yapmayı ve oy vermeyi unutmayalım
Okur Yorumları | Yorum Ekle |
80.29k Okunma |
3.57k Oy |
0 Takip |
56 Bölümlü Kitap |