bu bölümü daha bu kitabı yazmadan çok önce aklımdaydı umarım beğenirsiniz ......
Oysa, şimdi unutulan da benim, unutamayan da...
Ancak, bir kurşun atımı uzaktasın benden, biliyorum ve ciğerlerime saplanmış bir kurşun gibisin hâlâ. Seni çıkarıp atmak da elimde değil, sana gelmek de... Gelebilsem ne değişecekti ki? Beni hatırlayacak mıydın? Hatırlasan da sevinecek miydin gelişimden? Gözlerinin içi gülecek miydi? Hiç konuşmadan, "Ben de seni özledim," diyebilecek miydi ellerin? Hayır, değil mi? Öyleyse hiç gelmeyeceğim sana. Böylesi daha iyi.
Aşka Dair Nesirler
Ümit Yaşar Oğuzcan
Yer: Moskova. Saat: 03.45.
-----------------------------------------------------------------------------------------------------------------
Bars, karşısında elleri kolları bağlı, korku içinde kıvranan adama duygusuz gözlerle bakıyordu. Ne bir acıma hissi vardı ne de pişmanlık. . Derin bir nefes aldı, belindeki silahı yavaşça çekip adamın üzerine doğrulttu. Namlunun ucu, sanki soğuk bir ölümün habercisiydi.
Silah patladı. Bir değil, iki kez. Adamın bacaklarından , kemiği parçalayarak içeri geçti. Çığlıkları, soğuk ve kasvetli depoyu yankılarla doldurdu. Her bir çığlık, Bars’ın yüzünde en ufak bir etki yaratmıyordu. Onun için bu sesler, bir müziğin hoş bir notası kadar bile anlam ifade etmiyordu.
Silahını kenara bırakırken, masanın üzerindeki bıçağa uzandı. Soğuk çelik parçasını eline alırken, hareketlerinde ölümcül bir sakinlik vardı. Yavaşça, adama doğru ilerledi. Adamın gözleri korkuyla büyümüş, başını sürekli sağa sola çevirmeye çalışıyordu, ama nafile. Bars’ın varlığı, onun için kaçınılmaz bir sonun simgesiydi.
Bars, adamın boynuna bıçağı yaklaştırdı. Çelik, deriye değdiği an adam daha şiddetli bir şekilde çırpınmaya başladı, ama bağlarından kurtulması imkânsızdı. İlk kesik, boynunun yanından hafif bir çizik olarak geçti. Çok derin değil, sadece deriyi sıyıracak kadar. Ama her çizik,
"İşte böyle daha iyi," dedi Bars, kendi kendine mırıldanır gibi.
Adamın gözlerinden yaşlar süzülüyordu. Ama bu, Bars’ın umurunda değildi. Merhamet, onun sözlüğünde olmayan bir kavramdı. Bıçak, adamın göğsüne, kalbinin bulunduğu bölgeye geldiğinde, Bars tereddüt etmeden darbelerine başladı. Her bir darbe, adamın acı dolu çığlıklarını daha da büyüttü. Ta ki çığlıklar yerini derin bir sessizliğe bırakana kadar.
Bars, adamın göğsünden kalbini çıkarıp eline aldı. Elindeki kanlı organı uzun uzun inceledi. O kadar uzun baktı ki, sanki bu kalpte geçmişin ya da geleceğin cevaplarını arıyormuş gibi duruyordu. Ama bulduğu tek şey, ona göre sadece işe yaramaz bir et parçasından ibaretti.
"İşe yaramaz bir kalp," diye mırıldandı, yüzünde en ufak bir duygu belirtisi olmadan. Ardından kalbi elinden bırakıp yere attı. O an, yerde yatan cansız bedene, kanla kaplı ellerine Bars, hala sakin bir şekilde ayakta duruyordu. Onun için bu, sıradan bir görevdi.
Depodaki ağır demir kapı yeniden gıcırdadığında, . Bars, kan kokusuna aldırış etmeden, ölü adamın yanına çömeldi. Elinde tuttuğu kalbi incelemeye devam ediyordu; parmaklarının arasında hâlâ sıcak olan bu organ, artık yalnızca işe yaramaz bir et parçasından ibaretti.
Derin bir nefes aldı. Gözlerinde ya da yüzünde herhangi bir duygu izi yoktu. Her zamanki soğukkanlılığıyla sessizliği bozmuyordu.
Kuara içeri girdi. Şık bir takım elbise giymişti, bakışları öldürücüydü.
“Bars,” dedi Kuara, otoriteyle. Gözleri önce yerdeki cesede, sonra Bars’ın elindeki kalbe kaydı. Kısa bir an için sinsi bir gülümseme belirdi yüzünde. “Ölmeden önce konuştu mu?”
Bars, kafasını kaldırmadan, aynı duygusuz tonda yanıtladı: “Evet.”
Kuara memnun bir şekilde başını salladı. “Sana güvenebileceğimi biliyordum.”
Bir parmak şıklatma sesi duyuldu, ve Kuara’nın arkasında bekleyen koruma hemen harekete geçti. Masanın üzerine bir şampanya şişesi ve iki kadeh bıraktı. Kuara, şişeyi açarken keyifli konuşmaya başladı.
“Büyük bir iş başardın, dostum. Bunun şerefine bir kadeh kaldırmayı hak ettin.”
Şampanya şişesinden kadehlere ince bir köpükle dolan sıvı süzüldü. Kuara, Bars’a bir kadeh uzattı. Bars, bakışlarını cesetten kadehe çevirdi, ama ifadesizliği hiç değişmedi. Kadehi aldı ve başını hafifçe eğerek bir yudum içti.
Kuara, bakışlarını Bars’a dikerek alayla karışık bir ciddiyetle sordu: “Yeni görevin için hazır mısın?”
Bars, kısa ve net bir şekilde cevap verdi: “Evet.”
Kuara masanın üzerinde duran bir dosyayı aldı ve Bars’a doğru uzattı. “Eski bir asker,” dedi Kuara, sesinde hem küçümseme vardı . “Ama son zamanlarda işlerime fazlasıyla burnunu sokmaya başladı. Onu biraz… uslandırmanı istiyorum.”
Bars, dosyayı alıp açmadan önce Kuara’ya baktı. “Tam olarak ne yapmamı istiyorsunuz, patron?”
Kuara, cebinden katlanmış bir fotoğraf çıkardı ve Bars’a verdi. Fotoğraftaki kadını işaret ederek, sinsi bir şekilde gülümsedi. “Elimizde bir koz olarak kullanacağız. Kadını kaçıracaksın. Türkiye’ye gidiyorsun. Operasyonun detayları dosyada.”
Bars, fotoğrafa göz ucuyla bile bakmadan başını salladı. “Beni zorlayacak bir iş değil.”
Kuara’nın yüzündeki memnuniyet vardı , “Şimdi git, biraz dinlen,” dedi.
Bars, elindeki şampanyayı masanın kenarına bıraktı. Gözleri bir an için yerdeki cesette gezindi, ardından arkasını dönüp sessiz odadan çıktı. Kapı, ardından bir kez daha gıcırdayarak kapandı ve içerideki sessizlik, cesetle baş başa kaldı.
Kapı kapanır kapanmaz Kuara, hafif bir nefes alıp yanındaki korumaya döndü. . Dudaklarının kıyısında kurnaz bir gülümseme belirdi. “Gurur duyuyorum,” dedi, alçak bir sesle.
Koruma hemen başını hafifçe eğdi, sesinde hem saygı hem de hayranlık vardı. “Evet efendim, sizin sayenizde Bars kendini buldu.”
Kuara, gülümsedi “Ona yeni bir hayat vaat ettim... ve ona yeni bir ruh verdim .Ve karşılığında eski ruhunu aldım.”
Kuara, bu son sözleri söylerken, sesine neredeyse şeytani bir tatmin eklenmişti. Koruma, sessizce bir adım geriye çekildi, sanki patronunun bu karanlık mutluluğu karşısında huzursuz olmuş gibiydi.
Bars gibi bir adamı ipleri elinde olan bir kuklaya dönüştürmüştü.
Bars, ağır adımlarla odasına yürüdü. İçeri girer girmez derin bir nefes alıp kendini yatağa bıraktı. Tavanı izlerken zihninde birbiri ardına beliren görüntüler, onu içine kapanan bir karanlığa çekiyordu. Kan, çığlıklar ve Kuara’nın yüzündeki o tatmin olmuş ifade…
Başını yastığa gömerek gözlerini kapatı . İnsanlar uyuyabiliyordu, değil mi? Ama neden o uyuyamıyordu? Uyku, diğerleri için bir kaçıştı, bir dinlenme… Ancak Bars için yalnızca daha derin bir karanlığa adım atmaktan ibaretti.
Ayaklarının altındaki toprak yumuşaktı; sanki her adımda daha derine batıyordu. Hafif bir rüzgar esiyordu ve bu rüzgar
Aniden önünde bir siluet belirdi. Sırtı Bars’a dönük ince bir kadındı. Uzun sarı saçları rüzgarla hafifçe savruluyor, üzerindeki beyaz elbise dalgalanıyordu. Kadın hareketsiz duruyordu, ama onun varlığı Bars’ın içinde sebebini bilmediği bir ürperti oluşturuyordu.
Bars bir adım attı, ancak her hareketi zorluydu. Ayakları, sanki bataklığa saplanmış gibi ilerlemek için direniyordu. Kadına yaklaştığını düşündükçe, onun daha da uzaklaştığını fark etti. Rüzgarın uğultusu gitgide şiddetlendi
Dayanamayıp bağırdı: “Kimsin sen? Ne istiyorsun benden?”
Kadın durdu. Bars’ın nefesi kesilmişti. Yavaşça başını çevirdiğinde, Bars gördüğü şey karşısında dona kaldı. Kadının yüzü yoktu. Gözlerinin olması gereken yerde karanlık boşluklar vardı. Dudaklarının yerinde ise ince, kapalı bir çizgi…
Seni bekliyorum…”
Kadının sesi, göğsünde daha önce hissetmediği bir duygu yeşerti ....acı .... “
Bir anda yatağında doğruldu. Göğsü hızla inip kalkıyor, alnından ter damlıyordu. Zihni hâlâ kabusun etkisindeydi
Bars, yutkunarak derin bir nefes aldı. Ama bu, içindeki sıkışmayı azaltmaya yetmedi. Uyumak onun için artık bir lükstü. Zihni ve ruhu, bu karanlıkta çoktan kaybolmuş gibiydi.
Bars, derin bir nefes alarak yatağından doğruldu. Karanlığın içinde boğulmak yerine, başka bir şeye odaklanması gerektiğini biliyordu. Masanın üzerindeki dosyayı eline aldı ve içinden Kuara’nın bahsettiği kadının fotoğrafını çıkardı. Sarı saçlar, canlı yeşil gözler… Fotoğrafta masum bir kadının resmi vardı . Ama bu masumiyet, Bars için hiçbir anlam ifade etmiyordu.
. Sessizce mırıldandı, sesi soğuk ve kayıtsızdı: “Kar parsının sıradaki kurbanı olmak için fazla talihsizsin.”
Fotoğrafı elinden bırakıp masanın üzerine fırlattı. Gözlerini bir an kapadı, ama zihnindeki karanlık peşini bırakmıyordu. Kendi dünyasının katı kuralları vardı: kimse kurtulamazdı. Hele Bars’ın ellerine düşmüşse, bu dünyadan kaçış mümkün değildi.
Ayağa kalktı ve pencereye yöneldi. Gecenin karanlığında şehrin ışıklarını izledi. Şehir uyuyordu, ama Bars için bu gece de bitmeyecek gibiydi.
Okur Yorumları | Yorum Ekle |
80.29k Okunma |
3.57k Oy |
0 Takip |
56 Bölümlü Kitap |