48. Bölüm

B.

Berfu
morzamiku

beğenmeyi ve lütfen yorum yapmayı unutmayalım 🌹😍

bölümü yazarken kulaklığım çay fincanın içine düştü ....😥...

 

 

Yollarımız bir kez karşılaştı Fakat ona dair hiç bir şey bilmiyorum .Ne ismini ,ne bulunduğu yeri . Buna rağmen hayalimde onu daima takip edeceğim .
Sayfa 156 -
Kürk Mantolu Madonna Sabahattin Ali

 

-------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------

Hayal gözlü kadına .....B

Alyona, yatak odasındaki loş ışıkta üzerindeki kıyafetleri düzeltti. Çarşafların buruşukluğunu düzeltirken bile eli titriyordu. İç çamaşırlarını giydi, ardından bu gece için özel aldığı, vücudunu zarifçe saran gece elbisesini eline aldı. Onu tekrar giyerken, sırtındaki sürgüyle uğraşmaya başladı. Ancak elleri beceriksizce titriyor, sürgüyü kapatmakta zorlanıyordu.

Tam o sırada, yatak odasındaki banyonun kapısı açıldı. İçeriden Bars çıktı. Vücudu hâlâ buğulu nemle parlıyordu. Alt bedenini örten beyaz havlu, onun mükemmel fiziğini gözler önüne seriyordu. Sanki bu görüntü, Alyona’nın sinirlerini daha da altüst etmek için yaratılmıştı.

“Gitmedin mi hâlâ, Alyona?” diye sordu Bars. Sesi o kadar umursamaz ve soğuktu ki, Alyona’nın içinde bir şeyler daha da kırıldı.

Alyona duraksadı, elindeki fermuarı bırakıp adama baktı. “Gitmedim,” dedi, boğazı düğümlenmiş bir şekilde. “Bunu hak etmedim ben, Bars.”

Bars kaşlarını hafifçe kaldırdı, ifadesi dalgındı. “Neyi hak etmedin? Gayet memnun gibi görünüyordun,” dedi alaycı bir tonla.

Alyona bir adım ileri attı. Gözleri dolmuştu ama ona zayıf görünmek istemiyordu. “Bu kadar acımasız olma, lütfen. Ben seni seviyorum,” dedi, sesi çatallaşarak.

Bars başını yana eğip alaycı bir gülümsemeyle karşılık verdi. “Sana aşk veremem, Alyona. Bunu en başında konuşmadık mı?”

Alyona derin bir nefes aldı, titreyen dudaklarını kontrol etmeye çalışarak. “Biliyorum… ama,” dedi, sesi giderek kısıldı.

“Aması yok,” diye sert bir şekilde kesti Bars. Sesi buz gibiydi. “Anlaşmamız neydi? Sadece ihtiyaçlarımızı gidermek. Seninle başka bir bağ kuramam.”

Alyona’nın gözyaşları yanaklarından süzülmeye başladı. Elleri çaresizce yanına düştü. “Bars… ben… ben sandım ki…”

“Ne sandın?” dedi Bars, sabırsızca.

“Beni seversin sandım,” dedi Alyona, gözlerini ondan kaçırarak.

Bars alayla burnundan nefes verdi. “Kalbimde sevgi yok, Alyona. Hele ki sana. . Aramızda sadece bedensel ihtiyaçlar var. O kadar.”

Alyona, bu sözlerin ağırlığıyla bir adım geriledi. Ama hemen toparlandı, çünkü hala bir şeyleri kurtarabileceğine inanıyordu. “Bars,” dedi, sesini yükselterek. “Ben anne olmak istiyorum. Bir çocuk istiyorum.”

Bars’ın ifadesi değişmedi. Yüzünde hafif bir sıkılganlıkla omuzlarını silkti. “Ol o zaman. Ama benden bir şey bekleme. Başka bir adamla birlikte olabilirsin. Aramızda sadakat yok.”

. Parmaklarını sıkıp Bars’a doğru bir adım attı. “Hayır! Başka bir adam istemiyorum. Seni istiyorum! Senin çocuğunu istiyorum!”

Bars’ın yüzü bir anda karardı. Gözlerinde beliren soğuk kıvılcımlar, odanın havasını dondurdu. “Kes sesini!” diye bağırdı. “Bir çocuk istemiyorum! Çocuk sahibi olmayı istemiyorum! Anlamıyor musun? Sadece ihtiyacımı karşılıyorsun, o kadar. Eğer bu anlaşmaya uymayacaksan, başka birini bulabilirim.”

Alyona, Bars’ın bu sözlerini duyunca deliye döndü. Gözleri öfkeyle parladı. “Asla! Duydun mu beni? Asla başka bir kadına gitmeyeceksin! Sen benim olacaksın. Başkasına ait olamazsın . başka bir kadın senin çocuğunu doğuramaz

Bars alaycı bir kahkaha attı. “Ben kimseye ait değilim, Alyona. Beni sahiplenmeye çalışma. Yoksa olacaklardan ben sorumlu olmam. Şimdi… odamdan çık.”

Alyona kıpırdamadı, onu ikna etmeye çalışır gibi gözlerinin içine baktı. “Bars…” diye fısıldadı.

“Çık dedim, Alyona. Sesini duymak istemiyorum. işimiz bitti,” dedi Bars, yüzünü başka tarafa çevirerek.

Alyona, son bir umutla Bars’a bakmaya devam etti. Ancak adamın soğuk yüz ifadesi, her şeyin bittiğini açıkça söylüyordu. Dişlerini sıkarak, öfkeyle odadan çıktı. Kapıyı arkasından çarparken, kendi kendine fısıldadı: “ Bars’ı kendime bağlamanın bir yolunu bulacağım. Ne olursa olsun!” Alyona, büyüleyici bir güzelliğe sahip bir kadındı. Kumral saçları omuzlarına dalgalanarak dökülüyordu , kahverengi gözleri ışıkta bal rengine çalan sıcak bir ton alıyordu . Ama bu zarif görünüşünün ardında, takıntılı ve karanlık bir ruh saklıydı. Bars, onun dış güzelliğini fark etmiş ve bir süre bu cazibeye kapılmıştı, ancak Alyona'nın derinlerde nasıl bir insan olduğunu görmekte gecikmişti.

Alyona, Bars’ın dikkatini çekmek için her şeyi yapabilecek bir kadındı. Hayatı boyunca istediği her şeyi güzelliği ve zekâsıyla elde etmeye alışmıştı. Çevresindeki herkes onun etkileyici cazibesine teslim olur, ona hayır diyemezdi. Ancak Bars, Alyona'nın bu büyüsüne karşı koyabilmiş tek adamdı. İşte bu, Alyona’yı hem deliye çeviriyor hem de daha da takıntılı hale getiriyordu.

Bars’a olan aşkı, sağlıklı bir duygudan çok, saplantılı bir ihtirasa dönüşmüştü. Alyona, Bars’ın sertliğini, soğukluğunu ve acımasızlığını bile kendine çekici buluyordu. Onun ilgisini kazanmak için sürekli bir mücadele içindeydi. En pahalı kıyafetleri alır, Bars’la buluşacakları her gece için saatlerce hazırlanırdı. Makyajı kusursuzdu; rujunun kırmızısı, tırnaklarının tonuyla uyumluydu.

Alyona için Bars, sadece bir aşk değil, bir saplantının vücut bulmuş haliydi. Onu kazanmak ya da tamamen kaybetmek... Alyona, bu iki uç arasında bir yerde sıkışıp kalmıştı. Ama kaybetmek, onun için bir seçenek değildi.

Bars ise odada yalnız kalınca derin bir nefes aldı. Ama zihni hâlâ o karanlık, bulanık sanrılarda gördüğü kadınla doluydu. zihnindeki o kadın yüzünden kafayı yiyecekti kadını görmemek için farklı kadınlarala birlikte oluyordu ama sanki onunla alay edercesine hala duruyordu zihninde kimdi ve ondan ne istiyordu

Bars, odadaki aynanın karşısında durmuş, göğsünün yanında dövmeyi inceliyordu. “B harfi…” diye mırıldandı alaycı bir şekilde. Kendi isminin baş harfi. Ne zaman yaptırmıştı bunu? Aklında hiçbir şey yoktu. Büyük ihtimalle içip dağıttığı, anılarını tamamen silen bir gecenin kalıntısıydı. Derin bir nefes aldı, dudaklarının kenarı alaycı bir gülümsemeyle kıvrıldı. Kendine bile acımasızdı.

Bir an için ellerini saçlarından geçirdi. Kafasında garip bir baskı vardı, sanki patlamaya hazır bir volkan gibi hissediyordu. Türkiye’ye gitmesi gerekiyordu. Ama işler bir türlü istediği gibi gitmiyordu. Patronu, planlarını bir ay sonrasına ertelediğini söylemişti. Şimdi burada, gereksiz bir bekleyişin içinde, aynı rutine hapsolmuştu.

Tekrar zihninde bir sanrı oluştu
.. Saçları, ışık vurdukça altın gibi parlıyor, . Bars, gözlerini ondan alamıyordu, ama kadının silueti bir an var, bir an yok gibiydi. Her şey giderek daha garip ve yoğun bir hal alıyordu.

Zihni karışıktı ama aynı zamanda kadına doğru çekildiğini hissediyordu. . Kadının gözleri, Bars’ın ruhuna dokunuyordu; o bakışlar gerçekti, ama aynı zamanda gerçek olamayacak kadar imkânsızdı hayal gözlü kadın....
Bars aynadaki yansımasına baktığında, gözleri ona hiçbir şey söylemeyen, boş ve yorgun bir adama ait gibiydi. Zihni karmakarışıktı, duyguları ise hem kontrolsüz hem de keskin bir şekilde hissizdi. Kendine karşı bile yabancılaşmış olduğunu fark etti. "Belki daha fazla kadın, daha fazla içki... Belki bu boşluğu böyle doldurabilirim," diye düşündü alaycı bir ifadeyle. Ancak içten içe bunun yalnızca geçici bir kaçış olduğunu biliyordu. Alyona, aklına istemsizce kazınmış bir isimdi. Onunla yaşadığı her şey, tutku ve kaosun iç içe geçtiği bir girdap gibi Bars’ı içine çekmiş, sonunda da yıkıma sürüklemişti. Ancak bu zehirli ilişkiyi bitirmek bile, içindeki boşluğu dolduramıyordu anlamsızlık içten içe onu tüketiyordu
Aynadan uzaklaşırken derin bir nefes aldı, ardından dolabını açtı. Siyah bir kazak seçip üzerine geçirdi. İçinde taşıdığı kaosu bastırmaya çalışarak odadan çıktı. Gözlerinde yanan o belirsiz bakışla otelin barına doğru yürüdü.
Bar kısmına indiğinde, ortamdaki loş ışıklar ve hafif caz melodileri hemen dikkatini çekti. İçerisi kalabalıktı; yüzler, sesler, bardakların birbirine çarpma sesi… Ama Bars için bunların hiçbir önemi yoktu. Gözleri, bir hedef ararcasına kalabalığın içinde dolaştı. Derken, bir köşede oturan siyah saçlı bir kadın dikkatini çekti. Kadın mavi bir elbise giymişti ve bu kıyafet, ona zarif ama çarpıcı bir hava katıyordu. Uzun boynu ve porselen gibi pürüzsüz teni, Bars’ın gözlerini adeta hipnotize etmişti. Kadının kadehini tutuşundaki rahatlık, onu daha da çekici kılıyordu.
Bars, içinden yükselen o tanıdık sese kulak verdi: “Bu geceyi onunla geçirebilirsin.” Bir viski alarak kadına doğru bir adım yaklaştı, ardından onu izlemeye devam etti. Gözleri nihayet kadınınkiyle buluştu. Kadın, hafif bir gülümsemeyle karşılık verdi. O an, Bars’ın içinde bir kıvılcım yandı. Kadehini barın üzerine bırakıp kararlı adımlarla kadına doğru yürümeye başladı. Ancak tam o anda her şey değişti.
Bars, tam barın ortasında durduğunda, zihni ona oyun oynamaya başlamıştı. Dünya, bulanık ve belirsiz bir hale bürünüyordu. Bardaki insanlar, garsonlar, müzik, ışıklar... Her şey yoğun bir sisin içinde kaybolmuş gibiydi. Bedenini bir ağırlık kapladı, sanki onu gerçeklikten çekip alacak görünmez bir el vardı.
Ve sonra...
Sarı saçlı bir kadının silueti, loş ışıkların arasında beliriverdi. Sislerin içinden süzülerek geliyordu, ayakları yere basıyormuş gibi değildi. Bir gölge mi, bir hayal mi, yoksa gerçek miydi? Bars’ın zihni bulanıktı, ama o yüz... O yüz zihninin derinliklerinde bir yara gibi saklıydı. Tanıdığı, ama ne zaman ve nerede gördüğünü hatırlayamadığı bir yüz...
Bars, hayal ile gerçek arasında gidip gelirken, kadının silueti giderek daha belirgin hale geliyordu. Kadın bir adım attı ve Bars’ın etrafındaki dünya tamamen değişti. Kalabalık yok oldu. Bardaki sesler, kahkahalar, müziğin ritmi... Hepsi bir boşluğa çekilmişti.
Artık yalnızca Bars ve o kadın vardı.
Kadının altın gibi parlayan saçları masallardaki lanetli prenseslerinki gibiydi; büyüleyici, ama bir o kadar da tehlikeli. Bars, gözlerini onun yüzünden ayıramıyordu. Gözlerinde tuhaf bir ışık vardı, sanki geçmişten bir fısıltı taşıyordu. Kadının dudakları hafifçe kıvrıldı, ama bu bir gülümsemeden çok, içinde gölgeler saklayan bir ifade gibiydi.
"Sen kimsin?" diye mırıldandı
Kadın ona doğru bir adım daha attı. O an Bars’ın içini soğuk bir ürperti kapladı. Kadının varlığı, zihninde gömülü bir anıyı zorlamaya başlamıştı. Bir şeyleri hatırlaması gerekiyordu... Ama ne?
Kadın başını yana eğerek, neredeyse fısıldar gibi konuştu:
Unutmaya çalışsan da hatırlayacaksın.”
Bars’ın nefesi kesildi. Bu sesi duymuştu. Bir zamanlar, bir yerde, ama nerede? Ne zaman?
Kadının gözleri daha da karardı, içinde derin bir girdap varmış gibi… Bars bir adım geri çekildi.
“Ben…” dedi ama cümlesi havada asılı kaldı.
Kadın hafifçe başını iki yana salladı. “Benimle vedalaşmadın,” dedi usulca.
Bars’ın gözleri büyüdü. Zihni hızla geriye sarıyordu ama görüntüler flu, anılar eksikti. Kadın ona yaklaştıkça, göğsünde keskin bir acı hissetti. Sanki boğuluyordu, sanki unuttuğu her şey şimdi geri dönüp onu yutacaktı.
.
Kadının gözleri alev gibi parladı. “Hatırlıyorsun.”
Bars’ın başı döndü. Gerçeklik sarsılıyor, barın duvarları eriyor, zaman kırılıyordu. Kadın ona yaklaşmaya devam etti ve soğuk parmaklarını yüzüne doğru uzattı.
-“Beni unutabileceğini mi sandın?”

Kadın, gözlerini Bars’tan ayırmadan başını hafifçe yana eğdi. Zarif bir dönüşle vücudu harekete geçtiğinde, ortamda çalan caz müziği hızlanmış gibiydi. Dünya, loş ışıklar ve müziğin ritminde kaybolmuş, geriye yalnızca onlar kalmıştı. Kadın yavaşça elini Bars’ın omzuna koydu. Aralarındaki mesafe daraldıkça Bars, içindeki karışıklığın daha da yoğunlaştığını hissetti. Ama kadının dokunuşu, bu karmaşanın ortasında ona kısa bir huzur anı sundu.
Bars, kadının yüzünü görmeye çalıştı; ama her defasında sanki bir sis perdesinin ardına gizlenmiş gibi netleşmiyordu. İçini bir acı kapladı. Bu kadın, nasıl olur da böyle derin bir yaraya sebep oluyordu? Oysa dünyada canını bu denli acıtacak bir şey olmadığını düşünürdü. Ama işte burada, hayal gözlü kadın, kalbini hançer gibi kanatıyordu — üstelik elinde hiçbir silah olmadan.
Kadın, Bars’ın hareketlerini zarifçe yönlendirdi. Başlangıçta Bars sendeledi; adımları uyumsuz, zihni ise dağınıktı. Ama kadının ritmi onu içine çekerken, kısa sürede dansa uyum sağlamayı başardı. Kadının her dönüşü, Bars’ı daha derin bir boşluğa çekiyordu. Dünya gitgide bulanıklaşıyor, gerçek ile hayal arasındaki sınır tamamen kayboluyordu. Her kıvrım, her adım onları başka bir boyuta taşır gibiydi.
Sonra, bir anda kadının vücudu sanki yok olmuş gibiydi . Bars’ın kollarında kalan tek şey, soğuk bir boşluktu. Bir adım geriye sendeledi, gözlerini ovuşturdu. Bu yaşadığı bir halüsinasyon muydu? Yoksa çok daha derin bir şey mi?
Dans sona ermişti . Kadın gitmişti, ancak zihninde bıraktığı izler silinmemişti. Onun her dönüşü, her hareketi, Bars’ın ruhunda dans etmeye devam ediyordu.
Bars başını elleriyle ovuşturdu, etrafındaki gerçeklik yeniden yerine oturuyordu. İnsanlar yerli yerindeydi, bardaki müzik aynı tonda çalmaya devam ediyordu. Ancak Bars, o an başka bir dünyadan geri dönmüş gibi hissediyordu. Gözlerini kapatıp derin bir nefes aldı, ardından öfkeyle kendi kendine mırıldandı. . Kendi geçmişine, bu hayalin anlamsız yüküne, her şeye küfretti.
Etraftaki insanlar, Bars’ın yaşadığı bu anı fark etmiyorlardı. Çoğu zaten içkilerin etkisiyle dünyadan kopmuş gibiydi. Bars, kendini toparlamaya çalışarak gözlerini tekrar siyah saçlı kadına çevirdi. Bu sefer hayal ile değil, gerçek bir bağ arıyordu. Bir dokunuş, bir anlık gerçeklik…
Kendini toparladı, derin bir nefes aldı ve adımlarını kararlı bir şekilde siyah saçlı kadına doğru atmaya başladı. Bu hayalin ağırlığından kurtulmanın tek yolu buydu. Zihnindeki boşluğu dolduracak tek şey, gerçek bir dokunuştu. tekrar gerçekliğe döndü bar kısmındaki siyah saçlı kadına yaklaştı
Hiçbir şey söylemeden . Gözleri, kadının yüzünde bir an için durakladı, sonra eğilip dudaklarına doğru yöneldi. Kadın önce bir an irkilir gibi oldu, ama ardından beklenmedik bir tutkuyla karşılık verdi. Bars’ın soğukkanlı ve umursamaz tavrı, kadında bir çeşit büyü etkisi yaratıyordu. Bu tavır, onu daha da çekici kılıyordu.
“Gecenin devamı nerede olacak?” diye sordu kadın, Bars’ın kulağına doğru eğilerek. Sesindeki alçak, tahrik edici ton, Bars’ın yüzünde sinsice bir gülümseme oluşturdu.
“İstediğin yerde,” dedi, sesi alaycı bir sakinlikle doluydu. Ardından kadını belinden kavradı ve birlikte otel odasına doğru ilerlediler.
Kapıyı kapatır kapatmaz Bars üzerindeki kazağı hızlı bir hareketle çıkarıp bir köşeye attı. Kadının gözleri, Bars’ın kaslı vücudunda gezindi. Odanın loş ışığında ikisi de bir süreliğine birbirlerinin varlığına teslim olmuş gibiydiler. Bars, kadını çekip yatağa doğru yönlendirdi. Ancak o sırada bile zihninin derinliklerinde bir huzursuzluk vardı.
Kadın, Bars’ın gözlerine bakmaya çalıştı, sanki onun içine dokunmak ister gibi. Ama Bars’ın bakışları, duygusuz bir boşluk taşıyordu. Orada ne bir yakınlık, ne de bir bağ vardı. Sadece geçici bir arzunun izleri, gelip geçici bir hevesin soğuk gölgesi. Kadın, Bars’ın bu mesafesini hissetti, ama bunu önemsemedi.
Bars, bir an için duraksadı. O an, zihninde sarı saçlı hayalin silueti yeniden belirdi. Bir başka zamanın, bir başka yüzün hatırası… Ama bu düşünceyi hemen kafasından attı.
Başka bir gerçeklik aramaya ne mecali, ne de isteği vardı.
---------------------------------------------------------------------
Kadın uyuyakaldığında Bars sessizce yataktan kalktı. Pencere kenarına geçti, cebinden bir sigara çıkardı ve yavaşça yaktı. Gecenin derin karanlığına baktı ama dışarıda gördükleri, içinde hissettiklerini yatıştırmaya yetmiyordu. Bir kez daha aynı döngünün içinde debeleniyordu. Kadınlar, içki, anlık tutkular... Hepsi gelip geçiciydi. Ama Bars, derinlerde bir yerde, kendisini kemiren başka bir şey olduğunu hissediyordu.
Sigara dumanı, odanın loş ışığında kıvrılarak yükseldi. Bars düşüncelerinden kaçmaya çalışsa da bu çaba boşunaydı. Alçak bir sesle kendi kendine mırıldandı:
“Bu kısır döngüyü kırmam lazım. Ama nasıl?”
Gözleri, göğsündeki "B" harfi dövmesine takıldı. Parmaklarını dövmenin üzerinde gezdirdi. Bu işaret, geçmişinin bir gölgesi gibi üzerindeydi. Alaycı bir ifadeyle içinden geçirdi: Belki de bu bir lanet. Sonra bir an için dalgın bakışlarını pencerenin ötesindeki karanlığa çevirdi, sanki cevaplar orada gizliymiş gibi. Ama hiçbir şey bulamadı.
Sigaranın son külünü küllüğe bastırıp yatağa geri döndü. Kadın, gözlerini aralayıp onu seyrettiğini fark etti. Bars’ın yanında doğrulmuş, sessizce izliyordu. Bars, hiçbir şey olmamış gibi yanına uzandı ve kadının dudaklarına hafifçe dokundu. Ancak o an, kafasına keskin bir ağrı saplandı. Sanki gerçeklikten koparılmış gibiydi. Gözleri bir an boşluğa dikildi ve zihni yoğun bir sisin içine çekildi.
Oradaydı... Sarışın kadın. Yine o bulanık görüntü, netleşemeyen yüz ve ışıkta altın gibi parlayan saçlar. Kadının silueti zihninin derinliklerinde bir fırtına koparıyor, Bars’ın içinde tarifi zor bir karışıklık yaratıyordu. Kalbi hızlanmış, nefesi düzensizleşmişti.
Bu hayali kadın, Bars için bir mıknatıs gibiydi. Onu kendine çekiyor, ama aynı zamanda derin bir acıya sürüklüyordu. Bars, kendini bir uçurumun kenarındaymış gibi hissetti. Sarışın kadın gerçek miydi, yoksa zihninin yarattığı bir hayalet mi? Gerçekle hayal arasındaki sınır tamamen kaybolmuştu.
Bir anda gerçeklik yeniden yerine oturdu. Yanındaki siyah saçlı kadın hâlâ oradaydı. Bars, ona tekrar dokundu, öptü, ama hiçbir şey hissetmedi. Ne tutku, ne arzu... Hayali kadının yoğun duyguları, bu anı tamamen anlamsızlaştırmıştı.
Bars aniden durdu. Dudaklarını geri çekip yerinden kalktı. Soğuk bir sesle, “Git,” dedi.
Kadın şaşkınlıkla başını kaldırdı.
“Ne dedin?” diye sordu, sesi titrek ve ürkekti.
“Git buradan,” dedi Bars, bu kez daha sert bir şekilde. “Hemen!”
Kadın, korku ve kırgınlıkla yatağın kenarına oturdu. Söyleyecek bir şeyler arar gibi dudaklarını araladı ama hiçbir kelime çıkmadı. Hızla kıyafetlerini topladı, tedirgin bir şekilde giyindi ve odayı terk etti. Kapı kapanır kapanmaz Bars, başucundaki bardağı kaptı ve tüm gücüyle duvara fırlattı. Cam parçaları odaya saçılırken yankılanan ses bile içindeki öfkeyi dindiremedi.
Dizlerinin üzerine çöktü, başını ellerinin arasına aldı. Sesi çatallı ve boğuktu.
Yine… Yine aynı şey,” diye fısıldadı, gözlerinden yaşlar süzülürken.
Her şey bir döngüydü. Kadınlar, içki, tutku… Hepsi sonunda aynı boşluğa çıkıyordu. Doktor, bunun bilinçaltının ona oynadığı bir oyun olduğunu söylemişti. Bastırılmış bir travma ya da geçmişten gelen bir kırılma... Ama Bars için bunların hiçbiri anlam ifade etmiyordu. Onu bu kadar derinden etkileyen, zihnini esir alan o sarışın kadın kimdi? Ve neden bu kadar gerçek hissettiriyordu?
Bars, aynaya baktı. Yansımasında gördüğü adam, tanıdığı biri değildi. Gözlerinin altı morarmış, yüzü yorgun ve öfke doluydu. Aynanın kenarına bir yumruk indirmek üzereydi, ama kendini son anda durdurdu.
Alçak bir sesle kendi kendine fısıldadı:
“Her şey fazla… Bu yük fazla…”
Ama sonra o tanıdık görüntü zihninde yeniden belirdi: Altın rengi saçlar, sisin ardında gizlenmiş gözler. Kadının varlığı hem lanet hem de tek teselliydi.
Bars, pencerenin kenarına geri döndü. Derin bir nefes alıp içindeki boşluğa baktı. Alnını soğuk cama yasladı.
“Kim olduğunu bilmeliyim,” diye mırıldandı. Sesi titrek ve çaresizdi. “Sana ulaşmalıyım… Yoksa bu döngü beni tamamen yutacak.”
Aynanın karşısında donup kalmıştı Bars. Parmak uçları titrerken avuçlarının içine bakıyor, sanki bir şeyler hissetmeye çalışıyordu. Zihni, ona her zamanki gibi bir oyun oynuyordu. Gözlerini kapattığında bir halüsünasyon belirdi. Her detay, her renk, her his o kadar gerçekti ki… Ama gerçek olamayacak kadar da uzaktı. . Yatağın kenarında, kadının silueti belirginleşti. Beyaz bir ipek gecelik giyiyordu, ince kumaş, tenine sıkıca yapışmıştı. Omuzları narin ve zarifti, boynu ise uzun ve biçimli... Kadının bedeni adeta bir sanat eseriydi. Ama yüzü... Yüzü bulanıktı, sanki üzerini bir sis perdesi kaplamış gibiydi. Dudaklarının kıvrımı ise netti; o kıvrımlar, Bars’ın içine hem huzur hem de tarifsiz bir acı dolduruyordu.

Bars, kadına doğru uzandı. Elleri, sanki bilinçsiz bir şekilde hareket etti; parmak uçları kadının altın rengi saçlarının arasında gezindi. Kadının saçlarının dokusunu hissedebiliyordu. Yumuşak, ipeksi ve sıcaktı. Saçlarının arasına karışan parmakları, zamanın durduğu bir an yaratmıştı. Kalbinin deli gibi attığını hissetti, ama bu heyecandan çok başka bir duyguydu. Daha derin, daha ilkel ve tanımlanamaz bir şeydi bu.

Kadın, başını hafifçe çevirip Bars’a baktı. görünmeyen sisi yüzünden bir gülümseme mi, yoksa bir hüznün yansıması mı olduğunu anlayamadı. Dudakları bir şeyler söyledi; kelimeler bir fısıltı gibi Bars’a ulaştı. Ama o sözlerin anlamını çıkaramıyordu. Sadece melodisi kalmıştı zihninde. O an Bars, kadına ulaşmak için daha da yaklaştı. Onunla olmak... onun her zerresine dokunmak istiyordu. Ama bu his, tutkudan çok daha fazlasıydı.

Ve sonra birlikteydiler. Kadın ona dokunduğunda, Bars’ın teninde bir ateş yayıldı. O dokunuş, sıcak ve yakıcıydı. Ama aynı zamanda tarifsiz bir huzur veriyordu. Bars, onunla birlikteyken dünyanın geri kalanı silinip gitmişti. Ne şehir ışıkları ne de zaman vardı. Sadece o kadın ve Bars. Onun dudakları, Bars’a hem yaşadığını hissettiriyordu . Her şey bu kadar yoğunken, bir şeyler eksikti. O kadına ne kadar yaklaşsa da, bir parçasının hep uzakta olduğunu hissediyordu. Sanki onun kalbine ve ruhuna asla tam anlamıyla dokunamayacaktı.

Birden görüntü değişti. Kadın, Bars’ın eline dokundu. O narin ellerin dokusu hâlâ parmak uçlarında hissettiği bir hatıra gibiydi. Ama sonra kadın bir adım geri çekildi. Bars, onun elini tutmaya çalıştı, tutunmak istedi. Ama kadın, incecik bir sis gibi Bars’ın parmaklarının arasından kayıp gidiyordu. Kadın yavaş yavaş soldu, silindi, tamamen kayboldu. Ardında hiçbir iz bırakmamıştı.
Bars, bu anının her detayını zihninde tekrar yaşarken, gözlerinden istemsizce yaş geldi ı. Kalbinin sıkıştığını hissediyordu; sanki nefes almak bile acı veriyordu. Zihnindeki görüntülerin etkisiyle dizlerinin bağı çözülür gibi oldu. Aynaya baktı. Kendi yansımasını gördüğünde, gözlerindeki boşluğu fark etti. Kendine ait bir şey gibi görünmüyordu. Gördüğü kişi, bambaşka biriydi.

"O kadın kimdi?

Gözlerini açtı. Zihni gerçekliğe dönerken, alnında biriken ter damlaları yavaşça yüzünden süzüldü. Elleri istemsizce sıkılmıştı. Parmaklarının arasından damlayan kanı fark etti; tırnakları avuçlarını çizmişti.

"Kim bu kadın?!" diye bağırdı birden, sesi odanın duvarlarında yankılandı. "Gerçek mi, hayal mi? Neden bana bunu yapıyorsun?!"

Başını iki eliyle kavradı, dizlerinin üzerine çöktü. Sarışın kadın... Şeytan mıydı, melek mi? Yoksa sadece beyninin ürettiği bir sanrı mıydı? Zihni her geçen gün daha da karmaşık bir hale geliyordu. Bir yandan o kadını görmek istiyor, bir yandan da ondan kaçmak istiyordu. Ama bir gerçek vardı: O kadın, Bars’ın hayatını ele geçiriyordu. Gerçek mi, hayal mi olduğunun bir önemi yoktu. Onu kontrol ediyordu.

"Tanrım..." dedi tekrar, sesi bir dua gibiydi . "Beni koru. O kadın... beni ele geçiriyor." o tıpkı bir Жёлтый цыплёнок (Zhyoltyy tsyplyonok) – "Minik sarı civciv gibi
Bars ayağa kalktı, sendeleyerek yatağın kenarına oturdu. Odanın loş ışığında, sarışın kadının hayali bir kez daha zihnine üşüştü. Dudaklarının kıvrımı, saçlarının parlaklığı, teninin sıcaklığı...
"
"Bir gün seni bulacağım," dedi yeniden, sesi artık bir fısıltıdan çok bir tehdit gibiydi. Gözleri kararmış, nefesi hızlanmıştı. "Gerçeksen... seni bulacağım. İşte o zaman bana yaptığın şeyin bedelini ödeyeceksin. Zihnimi ele geçirdin, ruhumu parçaladın. Ama o gün geldiğinde... her şey bitecek."

Bars, odanın içinde bir aslan gibi volta atmaya başladı. . Gözlerini göremediği, ama varlığını her hücresinde hissettiği kadın. Bütün bu karmaşanın sebebi... Bu cehennemin ateşini yakan kişi.

odanın köşesinde duran aynaya döndü. Yansımasına baktı. Gözlerinin altındaki morluklar, yüzündeki gergin ifade... O eski kendisini hatırlamak bile zorlaşmıştı. "Neye dönüştüm ben? Senin yüzünden.
Ama işte bu düşünceler bile bir çelişkiydi. Kadına duyduğu nefret, içindeki tutkuyu söndüremiyordu. Onu yok etmek istiyordu, ama aynı zamanda bulmak... Yeniden karşılaşmak, ona dokunmak. Bu hislerden kurtulmak mı istiyordu, yoksa kendini tamamen kadının hayaline mi teslim ediyordu, bilmiyordu.

Bars, yavaşça pencereye yöneldi. ; camı açmış, derin bir nefes almıştı. Ama o ferahlatıcı his de geçiciydi. Zihnindeki karmaşadan hiçbir şey onu kurtaramıyordu.
"Peki ya sen gerçeksen?" diye fısıldadı. "O zaman seni bulacağım, beni mahvettiğin gibi seni de mahvedeceğim.


Sonra hızla karar verdi. Bu böyle devam edemezdi. O kadını bulacaktı. Gerçek olup olmadığını öğrenecek, o hayalden ya tamamen kurtulacak ya da onunla yüzleşecekti. Çünkü artık dayanacak gücü kalmamıştı. Kadın, gerçek bir şeytansa bile, bu çarpışmadan kimsenin sağ çıkamayacağını biliyordu. "Beni yakıp kül ettin,"

kapıyı hızla açtı ve otel odasından çıktı. Nereye gittiğini bilmiyordu. Belki bir içki daha, belki bir başka kadın. Ama bildiği bir şey vardı: Bu geceden sonra hayatında hiçbir şey eskisi gibi olmayacaktı. Onu bulma kararı artık geri dönüşü olmayan bir yola adım atmıştı.
Bars, otelin kapısını hızla açtı ve sokağa doğru adım attı. Hava soğuktu, Şu an ne istediğini biliyordu, ama ne yapması gerektiği konusunda belirsizdi.
telefonu çaldı bars derin nefes alarak telefonu açtı "Ты решил?" (Kararını verdin mi?) diye sordu adam, sesindeki alaycı ton hemen dikkatini çekti.
Bars, hafifçe gülümsedi. Ama bu gülümseme, soğuk ve tehditkar bir ifadeye dönüşüyordu. "У меня нет другого выбора." (Başka seçeneğim yok.)
Adam, bir an Bars'ı izledi, ama sonra omuzlarını silkip "Ты знаешь, что она опасна?" (Onun tehlikeli olduğunu biliyor musun?) diye uyardı.

Bars, gözlerini adamın gözlerine dikip bir süre durdu. "Тогда мне будет проще с ней справиться." (O zaman onunla başa çıkmak benim için daha kolay olacak.)

---------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------

Bölüm : 30.01.2025 20:24 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...