Bu bölüm zaman atlaması var, ondan dolayı anlamakta güç çekebilirsiniz😔
YORUM YAPMAYI VE OY VERMEYI UNUTMAYIN LÜTFEN💖
☾𖤓
2 yıl sonra
Masal Ladin'in anlatımıyla
Derin bir iç çekerek, karşımdaki adamın boğazına bıçağı iyice bastırdım, "Bana o şerefsizin yerini söyle!'
Elimin altında korkuyla titreyen bedene zerre acıma duygusu hissedemiyordum.
Hâlâ sus pus olmaya devam ettiğinde, bıçağı çekip omuzundan tutarak sertçe duvara vurdum, sabrımın sonuna gelmişti.
"Söyle dedim sana!"
Kontrolden çıkmış gibi artarda duvara vurmaya devam ederken uyarı dolu bir ikaz ile duraksadım.
"Her kimsen o adamı bana bırak."
Kafamı sağ tarafa hafifçe eğip sesin sahibine baktığımda dudaklarım iki yana usulca kıvrıldı, üniforması üzerinde elindeki silahla fazlasıyla eril duruyordu.
Onu görmeyeli uzun zaman olmuştu.
Bakışlarımdaki değişikliğe anlam verememiş gibi durduğunda beni tanımamış olması fazla normaldi.
Yüzümde gözlerim dışında hiçbir nokta açık değildi, gözlerimde ise kahverengi lens takılıydı.
Üzerimde beni zerre yansıtmayan gri bir sweatshirt vardı, saçlarım ise tanınması en güç noktaydı.
Kapşonu başıma örtmüş olmama rağmen aradan kaçan siyah bir kaç tutam beni ele veremeyecek kadar değişikti.
Omuzundan tuttuğum adamı bir çabada duvara fırlattım, "Bana o adamın yerini söylersen senin canını bağışlarım."
Gözlerimle karşımıza eliyle bize silah doğrultan adamı işaret ettim, "Bana söylemek istemezsen eğer, o zorla söyletir fakat söyledikten sonra beynini patlamasını çok iyi bilir."
Gözlerine öyle bir parıltı akın etti ki saniyelik korku tüm hayatının gözünün önünden geçmesins sebep olmuş olmaydı.
"O-ormanda bulunan yıkık ağaç evin kuzey tarafında bir ağacın arkasında gizli bir sığınak var. Oraya bıraktıkları silahlarını almaya gitmiş olabilirler."
Şimdi düşmüşlerdi elime onları kendim boğacaktım.
geriye doğru adımlarken mırıldandım, "Yaptığın ilk ve son iyilik olacak yazık oldu biraz ama yapacak birşey yok."
İki adım daha geriye attığımda kulağımda takılı kulaklığa dokunup konuştum, "Yok et."
Arkamı döndüğüm an silah sesi yankılandı dönüp bakmasam da yere düşen bir bedeni rahatlıkla algılayabiliyordum.
"Ne yaptın sen?!"
Unuttuğum detay ile yutkunarak arkamı döndüm.
"Sen bir teröristi öylece öldürttüğünü farkında mısın?!"
Hiddetle üzerime doğru yürüdü, hızlı adımlarla geriye kaçmaya başladım.
"Öldüreceğim seni!"
Yakalarsan öldürürsün aşkım.
Koşarak binanın yangın merdivenine çıktığımda Yüzbaşı istikrarlı bir şekilde peşimden koşuyordu.
Aldığı eğitimden olmalı bir hayli hızlı hareket ediyordu.
Çatı katına ulaşana kadar hızla koştum.
"Boşuna kaçıyorsun istesem tek emrimle beyninden vurdurabilirim seni."
Çatı katına geldiğimde etrafımın sarıldığını çok net hissediyordum.
Tökezleyerek çatı katına çıktığımda bundan faydalanarak silahı tam ensems dayanmıştı.
Ayıp oluyor ama ben sana geçen böyle mi yapmıştım?
Çekip direkt karın boşluğundan vurmuştum, daha dürüstüm en azından.
"Kimsin sen ve benim olduğum her alanda neden sende varsın!"
Aşığım ya sana ondandır o(!)
Silahı biraz daha bastırdı, "Dön lan bana!"
Tanımadığı tüm kadınlara böyle mi davranıyordu, iyi en azından üstüme gül koklamamış olur böylece.
Usulca ona dönerek gülümsedim, maskeden dolayı sinirleri bozulmuş gibi elini maskeme uzattı fakat bileğini havada yakaladığım için kaşları ateş gibi yakıcı bir tavırla çatıldı.
Hızla bileğini elimden çektiğinde anlıma yaslı silahı daha da bastırdı.
"O elin bir daha bana yaklaşsın tek hamlemle öldürürüm seni."
Yutkunarak kulaklığıma dokunmaya kalkıştığım da silahı indirip şah damarımın üzerine bastırdı.
"Belki de o teröristleri kurtarmak için yaptırdın!"
Donarak bakakaldığımda yıllar geçse de bazı şeylerin hiç değişmediği kanaatine vardım.
Göğsüm sıkışırken uzun zamandır duraksamamın nedenini anlamamış gibi bakıyordu.
Derin bir iç çekip gözlerinin içine baktığımda yanıma yaklaşan tim arkadaşlarına beni almalarını söyleyip geriye çekilmişti.
Tabi geriye gitmeden hemen önce kulaklığımı söküp ayağının altında parçalamıştı.
Kollarım arkadan sıkı sıkıya bağlamaya kalktıklarında hiçbir kaçma çabası göstermede olduğum yerde öylece durdum.
Kafama bir hayvana bile yapılmayacak şekilde çuvala geçirip sıkı sıkıya bağladılar.
Beni bir yere oturttuklarında nefes almakta o kadar zorlanıyordum ki nereye götürdükleri bile umrumda değildi.
Bagaj gibi küçük bir alanda olduğumu farkındaydım sadece.
Uzun sarsıntılı bir yol sonucunda araba durmuştu, ne zaman beni çıkarırlar diye düşünürken, yüzüme doğru esen soğuk rüzgarın ferahlığıyla çoktan açtıklarını anlamıştım.
Kolumdan çekilip kaldırıldığımda kolum ve kafam bir yere çarpmıştı.
"Lan getirene kadar öldürdün kızı zaten, dua et komutan sadece dirisini istemiyor olsun."
Atlas'ın timinden olduğunu anladığım iki adam kendi aralarında konuşuyordu.
"Saçmalama Keskin, kadının terörist olduğundan bile emin değil ki eğer öyleyse yani sivil biriyse o zaman hapı yeriz."
Beni ayağa kaldırdıklarında biri kafamdaki çuvalı sağa sola çekiştiririken konuştu, "Ulan sivil birinin dağda ne işi var?"
Çuvalı düzeltmeye çalışan askerin eline yanındaki arkadaşı vurmuştu, "Elleme lan boğacaksın kızı. Hem ayrıca daha geçen gün askeriye de yayılan dedikoduları hatırlamıyor musun?"
Sağ tarafımda bir nıçlama yükseldi, "Yok be devrem o kadın bu olsaydı Yüzbaşı fark etmez miydi?"
Sol tarafından yüksek sesli bir sabır nidası yükseliyordu.
"Kadını kimse görmemiş ki hem Albay ne demişti, 'sivil bir örgütün kimliği askeriye de bile bilinmez' demişti."
Albay size boşuna anlatmamış zeki çocuklar sizi.
"Bu kadın eğer oysa yüzbaşı büyük bir mayına bastı demektir Allah yardımcısı olsun, kadının ne kadar katı ve disiplinli olduğunu duyduktan sonra 250 kilometre ötesine bile yaklaşmam."
O kadar korkutucu muydum?
Eğer öyleyse, bu harika birşey.
Beni yavaş yavaş yürütmeye başladıklarında hâlâ kendi aralarında konuşuyorlardı.
"Ya bu kadın oysa bizi görevimizi yaptığımız için yadırgama yapar mı?"
Onaylar bir mırıltı çıktı, "Eğer bilerek onu bagaja koyup öyle getirdiğini bilirse işte o zaman yadırgamakla kalmayabilir."
Sarsıla sarsıla ilerlemeye devam ettiğimiz de kısa süre sonra merdiven olduğunu düşündüğüm bir çıkıntının üzerinde çıktım.
Sonra ise zaten beni bir sandalyeye oturtup bağladıkları pekte yabancı olmadığım bir durumdu.
"Şimdi ne yapacağız Keskin?"
"Yüzbaşına olası durumları söyledik, O da ilk kendisi sorguya çekeceğini sonra ise Albay da gelecek muhtemelen."
"Neden tek başına çekecek ki sorguya o kadını görmek istiyordum."
Tok bir ses yankılandı, muhtemelen kafasına vurulmuştu, "Kadın görünmemek için kılıktan kılığa giriyor Keskin. Eğer Yüzbaşının yakaladığı kadın o ise zaten gizlilik esasını bozduğu için kadının görevi tehlikeye bile girebilir, birde bizim görmemiz onun devlet üzerinden bloklanmasına neden olur."
Malesef ki doğruydu, Albaydan önce Atlas gelirse işte o zaman gizlilik esasını bozduğum için işlem başlatılacaktı.
Umarım ki Albay ondan önce gelirdi, onun komutası bilgilendirmesi altında olduğum için yüzümü görmesi birşeyi değiştirmez idi.
"Madem öyle dışarıda bekleyelim Yüzbaşı geldiğinde öğrenebilme şansımızı deneriz..."
Bir kapı açılma kapanma sesi boş bir şekilde yankılandı, panikle ne yapacağımı düşünmeye çalışıyordum fakat nefes alamadan bunları yapmam pek mümkün değildi.
Üstelik çok susamıştım.
Kısa sayılmayacak bir zaman diliminden sonra sert bir sandalye çekiş sesi duyduğum da daldığım yerden irkilerek geriye kaçmaya çalıştım.
Kollarım ve ayaklarım bağlı olduğu için pek rahat hareket edemem yetmezmiş gibi omuzundan bastırılarak olduğum yere iyice sabitlenmiştim.
"Tepinmeyi kes artık!"
Sert sesi bedenimin durmasını sağlarken kafamdaki çuvalı çekip çıkardı.
Anlık gözüme hücum eden ışıkla gözlerimi sımsıkı kapattım.
"Aç şu gözünü yoksa hiç kapanmayacak şekilde sökerim o gözlerini."
İnsan gibi davransa öldürdü zaten...
Gözlerimi aralayıp ilk etrafa bakmaya çalıştım karanlık bir depoydu, gözlerine baktmak için döndüğüm de yüzümde hâlâ kar maskesi bulunuyordu.
"Senin benimle derdin ne?"
Önüme çektiği sandalyeyi ters çevirmiş bir şekilde oturuyordu.
Cevap vermeyerek başımı eğdim.
Ne diyebilirdim ki eski sevgilim olduğunu için sana musallat oldum mu?
"Tam altı ay içinde aldığım her darbe senden kaynaklı!"
Sevgimi böyle gösteriyorum ben ne yapayım.
Senden başkasını vursam mutlu mu olurdun?
Çenemi havaya kaldırıp sert bir şekilde sıktı, "Cevap vermezsen o dilini sökerim."
Çenemi biraz daha sıktığında kafamı sağıma yatırıp kaçmak istedim ama müsade etmedi.
"Her seferinde farklı bir lens takınca tanınmayacağını mı sanmıştın?"
Bu defa nıçlayarak kafamı geriye attım, bırakmak zorunda kalmıştı.
Yüzümdeki maskeyi tutup hışımla konuştu, "Gizlilik için yüzünü görmemen gerekirdi," homurdanarak devam etti, "Ama sana zerre kadar sabrım kalmadı."
Hızlı bir şekilde yüzümden sıyırıp maskeyi köşeye fırlattı, saçlarım serbest kalıp omuzlarıma dökülürken yüzümdeki yara bereden dolayı rahattım.
Beni tanısaydın lens yokken tanırdın canım, lens ile hayatta tanıyamazsın.
Gerçi o zaman biraz sarhoştun ama neyse.
Tanımayacağını düşünüyordum fakat o beni şaşırttı.
İlk yaptığı şey açıkta kalan boynumdaki dövmeye bakmak oldu ardından gözlerime baktığında içten içe bir küfür ettim.
Gözlerime bakıyordu çünkü lensimin biri aşağı kaymıştı...
Dudakları yukarı kıvrılırken öfkeli bir şekilde kalktığı sandalyeye ölüm sakinliğiyle geri oturdu.
Sessizce beni izlerken gözleri sürekli saçıma kayıyordu.
Kısa bir süre ardından yüzünü buruşturarak, "Siyah saç sana hiç yakışmamış." Dedi.
Gözlerimi kırpıştırarak baktım, ilk bunu demesini hiç beklemiyordum.
Bozuntuya vermedim.
"Eski sevgililerimin çoğu böyle zevksiz malesef."
Ayrılmadık seninle desene ya...
Kaşları havaya kalktı, "Böyle dediğine göre yenisi zevkli galiba."
Ayrılmış olmamıza birşey dememişti.
Bilmişçe sırıttım, "Hayır canım ama benim sevgilim zevke yön veriyor en azından."
Bir homurtu ağzından kaçtığında ufakça kıkırdadım.
Aklıma gelen şeyle minik duraksadım.
"Onu bırakta beni nasıl tanıdın?"
Baktığı ilk şey şah damarımın üzerine yaptırdığım ay ve güneş dövmesi olmuştu.
Bakışları koyulaşırken yutkunarak bakışlarını boynuma dikti.
"Dövmenden." Dedi açıkca.
Dövmemi daha bu sene yaptırmıştım bunun imkanı var mıydı ki?
"Yaa", dedim kafamı yana eğerek.
Ondan tam iki sene boyunca uzakta kalmıştım, bu süre zarfında o bilmese de ikimizin imkansızlığının uyumunu belli eden bir dövme yaptırmak istemiştim.
En azından bunu ,dövmenin anlamını, bilmediğini düşünüyordum.
"Bu dövmeyi yaptırdığımı kim söyledi sana?"
Bakışlarını kaçırarak başka yere baktı.
"Hiç kimse. Ben kendim öğrendim."
Meraktan çatlatmasana be adam.
"Nasıl öğrendin?"
Bakışlarını gözlerime çevirdiğinde söyleyip söylememek arasında gidip geliyordu.
"Çelik'in sosyal medya hesabından öğrendim. Sen dövme yaptırdığında hikaye paylaşmıştı."
Sosyal medya hesabı vardı ve ben bilmiyordum!
Şaşkınca gözlerim açıldı, "Senin sosyal medya hesabın mı var?"
Kafasını olumsuz anlamda iki yana salladı.
"Hesabım yok sadece sen yurtdışına gittikten sonra Çelik'in paylaşımlarından nasıl olduğunu bakmak için indirdim."
Dişlerimi birbirine geçirdim şu an düşündüğüm tek şey kimleri takip ettiğiydi.
"Kimleri takip ediyorsun sen?"
Sorguya çekiyormuşcasına bir bir tüm sorularıma cevap verdi.
"Çelik'i tek, senin hesabını bulamamıştım..."
"Kim takip ediyor seni?"
Omuz silkti, "Tanımadığım bir kaç kişi ama hesabı sadece şey için kullanıyorum-"
"Bunların kaçı kız?"
Cevap vermesine izin vermeden çenemi kaldırdım, "Bir tane kadın göreyim o hesapta Yüzbaşı falan dinlemem oyarım o gözünü!"
"Ne?" Dedi şaşkınlıkla.
Kıskançlıktan kuduracaktım umarım kendini paylaşmamıştır.
"Kaç kız takip ediyor seni diyorum."
Üzerindeki şoku atlatmış gibi dudakları iki yana kıvrıldı, "Yeni sevgilin eski sevgilini bu kadar merak ettiğini bilmese daha iyi yoksa yazık olur çocuğa."
Afalamış gibi duraksadığımda bunu fırsat bilerek saçımdaki tokayı tutup çekti.
Engel olmaya çalışmak istedim fakat kollarım bağlıydı.
"Açık daha iyi durur belki."
Önüme düşen saçlarımı geriye doğru attı.
"Saç diplerin gelmiş sarı sarı."
Ne alakaydı şimdi bu?
"Ne?"
Derin bir iç çekip saçımın tepesini işaret etti, "Saçlarının yarısı siyah yarısı sarı diyorum."
Yani ne demeye çalışıyordu?
"Eve gidince boyarım biter."
Yüzüme olabildiğince yaklaştığında ani bir içgüdü ile geriye kaçtım, "Ne yapıyorsun-"
Lafımı tamamlamama izin vermeden çenemi yavaşça kavrayıp, gözümdeki lensi tutup aldı.
Diğer gözümdeki lensi de aldığında uzaklaştı.
Nasıl tek hamlede almıştı ki? ben yirmi kere deneyip alamıyordum.
Asker olmanın faydaları falan...
"Teşekkür ederim."
Karşımda bu defa ciddi bir şekilde oturdu öylesine boş sohbeti bir kenara bırakıp benim neden burada olduğumu sorgulamaya karar vermişti.
Dudaklarını araladığında daha ona fırsat vermeden demir kapı pat diye kırılırcasına açıldığında işte şimdi herşey bitti diye düşünüyordum.
BÖLÜM SONU
BU BÖLÜMDE ZAMAN ATLMASI OLDUĞU İÇİN BİRAZ KAFANIZ KARIŞMIŞ OLABİLİR AMA ZAMANLA OTURACAKTIR BALLARIM
YORUM YAPMAYI VE OY VERMEYI UNUTMAYIN LÜTFEN💕💖
Okur Yorumları | Yorum Ekle |