
Overthink saatim ile bölüm yazma saatim çakıştı Allah yardım etsin gerçekten😔(en çokta size)
YORUM YAPMAYI VE OY VERMEYI UNUTMAYIN İYİ OKUMALAR DILERİM BALLAR💕
☾𖤓
Dudaklarım aralanırken nefes alamadığımı hissediyordum, boğuluyomuş gibi hızla bileğimi geriye çektiğim de Çelik fark ettirmeden beni sol tarafına çekti.
Mihra Karvis.
Sen Atlas ile evli olamazsın değil mi?
Yaşı çok küçük duruyordu.
Genç ve çıtır işte yaşını da belli etmiyor...
Göğüs kafesimin sıkıştığını sırtının titremesinden anlayabiliyordum.
Başka neden bizi terk etsin ki hayatında başka bir kadın önceden de vardı. Seni kullandı ve attı bunu yüzüne de söylemişti?
Kullandı ve attı...
Neyim ben tek kullanımlık ıslak mendil mi?
Belki o kadar bile değerimiz yoktur Masal emin ol.
Aksu'nun gözleri saniyelik bana kaydığında bakışlarını Mihra ve Atlas'tan o da çekemiyordu.
O fotoğraftaki kadın Mihra'ydı.
Ruhumu bir ürperti ele geçirdiğinde daha fazla burda durmam saçmalıktı, ne yapacaktım biraz daha izleyip kendime acı mı çektirecektim?
Eski ruhsuz halime dönmeden önce arkamda bıraktığım enkaza bakmaya cesaretim bile yoktu.
"İçeri girebilir miyiz artık çok soğuk hava."
Gerçekten hava mı soğuk sadece Masal.
Kalbim buz gibi Lana.
Bana eskisi gibi mi hitap ettin sen!
Mihra, Atlas'ın boynundan çekilip küçümseyici bir bakışla bana baktı, "Başımıza bela mı oldun sen, ne o görgü tanığı o mı yok edeceksin?"
Egolu bir tavırla kendini gösterdi.
"Gerçi beni yok etmen pek mümkün olmaz gibi."
Gözlerimi devirerek Çelik'e yönelik konuştum, "Şu minik ergeni sustur yoksa konuşacak bir ağız bırakmayacağım ona."
Atlas'a göz ucuyla bakıp tiksintiyle mırıldandım, "Karvis soyadına sahip her canlı lüzumsuz galiba yoksa bu dünya kendi etrafların da dönüyor, herkesi kullanabiliriz mantığının başka açıklaması olamaz."
Aksu, gülümseyerek kapıdan geriye çekildiğinde bedenimi içeri attım ne yapacağımı bilmeden afallayarak durduğum da, ardımdan içeri giren Çelik, elini omuzuma atıp beni ilerletmeye başladı.
Bana eskisi gibi seslendin değil mi?
İçimde ufak bir kabulleniş ile başımı olumlu anlamda aşağı yukarı salladım, inkar etmeyeceğim seni çekeceğim tüm acıları çektim. Bana daha ne kadar zarar verebilirsin ki?
Görmek ister misin?
Ani huzursuzlukla kaşlarım çatıldı.
Tüm kontrolü bana bıraktın.
Öyle birşey demedim.
Demene gerek bile yok, günlerdir bu anı bekliyorum ben!
Ne saçmalıyorsun sen?
Çelik bir odanın kapısında durduğunda birşeyler dedi fakat pek dinlemiyordum.
Bunu fark etmiş gibi hafifçe eğilip elini omuzuma yasladı, "İyi misin Masal?"
Gözlerindeki boşluğu fark etmiş gibi öne atıldığında bir adım geriye kaçarak anlımı ovaladım.
"Susmak bilmiyor ki dışarıdaki olayları algılayayım!"
Çelik, gözlerini büyüterek bana baktı, "Şimdi mi söylüyorsun bunu eğer merkezdeyken söyleseydin ilaçlarını yanıma alabilirdim."
Lafını tamamlar tamamlamaz merdivenlerden hızlı hızlı çıkan Atlas ile hızla odanın kapısını açtım, onunla karşılaşmak istemiyordum.
"Sonra konuşalım Çelik, onu buraya sokma!"
Merdivenin son basamağını çıkarken öfkeyle soludu, "Masal bekle!"
Odadan içeri kendimi atıp kapıyı sertçe kapattım kilitlemek için elimi attığımda bir anahtarın olmadığını görmemle bir küfür savurdum.
"Çelik, çık önümden konuşmam lazım!"
Kapıya yaslanan bir beden hissettiğimde nefesi koyuverdim.
Çelik, ben istemediğim sürece izin vermezdi.
"Yalvarırım çık şuradan, sadece annesi olacak kadın yüzünden bu hâle düştüğümüzü söylemek istiyorum!"
Nutkum tutuldu ne yapmıştı ki benim annem?
Senin annen mi hani nerede göremiyorum?
Karnıma sıcak bir sancı saplanırken nefesimi boğularak verdim, neden öyle demişti?
Aç kapıyı ve saklandığın gerçekleri dinle Masal kaçmak sadece bize zarar veriyor.
Ellerim titrerken dizlerime bastırdım, hayır açmazdım.
Tamam açma o zaman annenin, sen herşeyi unut diye verdiği haplardan hatırlatmaya seve seve başlardım bende.
Yapma sus.
O hapları seni satmak için verdiğini de hatırlatayım mı?
Sus.
İki dizimin üstüne çökerken boğazımı çekiştirdim kusacak gibiydim.
Yine birşey unuttun değil mi?
Dayanamıyorum.
Sen Çelik'i de unuttun Masal, o fotoğrafı görünce sığındığın limanın kapısından girmeden önce nereye gittiğini bile bilmiyordun, Vuslat'ı da unuttun adı geçtiği an aklına ilk gelen varlığını sorgulamak oldu.
Kendini unuttun Masal.
Ayağa kalkıp hırsla duvara elime geçen vazoyu fırlattım.
"Yeter sus!"
Elime ne varsa duvara fırlattığım da gücüm bitmiş gibi iki dizimin üzerine tekrar düştüm.
Yeni hayat kurmak istemedim Masal, annenden kaçmak istedin, sana yeni hat alıp getiren annendi. Sen hiç o sokaklara inecek kadar özgür olmadın.
"Kes sesini!"
Hıçkıra hıçkıra ağlarken bastırılmış seslere rağmen susmuyordu.
Titrerken başıma sanki, o seslerin kesimlesini sağlayabilirmişim gibi sertçe vuruyordum.
"Unuttum unuttum yine unuttum kahretsin!"
Bağırarak ağlamaya başladığım da birinin beni omuzlarımdan tutmasıyla korkuyla bağırdım.
"Sustur şunu, unutturcak yine!"
Neyi unuttuğunu söyleyeyim mi?
"Sus!"
Yerdeki vazo kırıklarını avucuna doldurup sertçe yumruğumu sıktım o da benden bir parçaydı onun da canını acıtabilirdim.
Benim canım yok Masal.
Elimdeki vazo kırıklarını büyük bir hüsranla fırlattım, "Öldürmek istiyorum seni, katil olmama bile sen sebep oldun, o gün sıksaydım kafama şimdi bunları yaşamazdım!"
Bağıra bağıra ağlamaya başladığımda birinin bana sımsıkı sarıldığını hissettim, ondan kurtulmak için çırpınırken hâlâ susmuyordu.
Bizi senin annen hasta etti Masal! defalarca bir sokak köpeğine vurur gibi vurdu sana, onunla alakalı güzel çocukluk anıların yok, hepsi senin beyninin bir kurmacası annen sana hiç kelebekli bir elbise almadı!
"Aldı, hiçbir şeyi ben kafamda kurmadım!"
Seni akıl hastanesine kapattırdı! Her gün iyleşmediğin her dakika kan revan içinde kaldım hepsi annen yüzündendi!
Avucumun içi yanıyorken artık bir görüş alanım yoktu.
Aksa'yı unutturdu sana!
Aksa'yı!
Seni öz babandan bile mahrum etti!
Sen karanlık bir bodrumda uyurken yukarıda kızının yatağında hikaye okuyarak uyuttu onu!
Anlımı bana sarılan her kimse onun göğüsüne yasladım.
"Canım çok acıyor..."
Beni sıkıca sarmalayan kolların uykusunda acıdan bayılmadan son kez fısıldadım, "Annem Kartal için beni heba etmesiydi belki onunla daha düzgün bir hayatım olurdu..."
Kiminden bahsediyorsun hâlâ sen?
Aksa'dan.
Benim Aksa'm.
Bilincim tamamıyla işlevini yitirdiğinde başım yana düşmüştü.
Masal'ın anlatımıyla on iki saat sonra
Saçlarımda dolanan bir el ile huzursuzca yan tarafa kaçmak istedim fakat bedenimi hareket ettirebilecek halim yoktu.
Kapalı göz kapaklarını oynatmak adına gözlerimi aralamaya çalıştığım fakat tuz basılmış kadar ağırlaşmıştı.
Daha ne olduğunu anlamadan gözlerimin üstü pamukla silindi.
Nefes alışverişinden yanımda Atlas'ın olduğunu anlamıştım.
"Güzelim benim."
Pamuğu çekip dudaklarını şakağıma yaslayan Atlas ile derin bir nefes çektim içime.
Saçlarımın arasında dolanan elini geriye çekti, belimi kavrayıp sımsıkı sarıldı.
Gözlerimi açıp onu görmek istiyordum, gözlerimi bir kez daha zorladığımda birbirine yapışan kirpiklerim ağır ağır aralandı.
İlk başta bulanık görmeyi yadırgamadım, aksine boğazımın kuruluğu daha çok dikkatimi çekmişti.
Öksürmeye çalışarak hafifçe elimi boğazıma bastırdım, ne olmuştu bana öyle çok mu bağırmıştım?
İki elimi bastırıp doğrulmak için bir hamlede bulunduğumda Atlas benden önce davranıp belimden tutup beni dikeltti.
"İç bakalım şu suyu."
Dudaklarıma yasladığı bardaktan bir yudum alıp kafamı geriye yasladım, görüş alanıma giren Atlas ile huzurlu bir iç çektim.
Özlemiştim.
Bakışlarım onda dolanırken yeni pansuman yapıldığı belli olan yarasına korkuyla baktım.
Üstüne tişört yoktu ama sargı bezi göğüs kafesine varana kadar kapatıyordu.
Hafif kan olan sargı bezine baktığımı fark edip gülümsemekle yetindi.
Odanın kapısı açıldığında bakışlarım oraya döndü gelen bizim üçlüydü.
Vuslat, Çelik ve abim.
Bakışları ilk bana sonra Atlas'a değdiğin de aynı koroda görev yapmış gibiydiler.
Aynı anda gelip karşımızda durdukların da Atlas yatağa oturup başımı göğsüne yasladı.
"Nasılsın bakalım çitlembik?"
Gözlerim şaşkınlıkla daha fazla açılırken Vuslat'ın garip lakaplarına artık sadece şaşırmakla yetiniyordum.
"Yeni bir lakap mı bu?"
Vuslat, sorumu tehditkâr algılamış olamlı ki elini kaldırarak gülümsedi.
"Şaka yaptım kızma."
Gülerek halsiz bir şekilde kafamla onayladım, "Tamam kızmam..."
Hepsinin bakışlarına yer edinen hüzün ile bir iç çektim ben neler yapmıştım.
"Çok mu hayal kırıklığı oldum?"
Sorum karşısında hepsi donup kalırken bana sarılan Atlas'ın bile yutkunamadığını hissediyordum.
"O nerden çıktı ki şimdi?"
Çelik'in sesiyle gözlerimi kapatıp başımı daha fazla Atlas'a yasladım.
"Çok zarar verdim size."
En çokta Aksa'ya.
Umutsuz bir şekilde gözlerimi açıp sadece Çelik'e baktım, "Ben böyle yaşamak istemiyorum."
Çelik kafasını olumlu anlamda salladı, "Elimden geleni yapacağım-"
Lafını tamamlamasına izin vermedim.
"Ben böyle acı çekerek yaşamak istemiyorum değil, ben böyle acıyla ölmek istemiyorum, ötenazi istiyorum."
Hepsi nefesini tutarken Atlas homurtuyla dikeldi.
"Çelik getir şu arkanda ki az önce karşı çıktığım sakinletiriciyi, aktar gitsin seruma gidik bir Masal ölmek isteyenden kat kat daha iyidir."
Çelik, yutkunarak kafasını iki yana salladı, "İlacın yan etkisi bu zaten Yüzbaşı, susturursun artık sen yapacak birşey yok."
Kaşlarımı çattım, "Ciddiyim ben."
Atlas bana bakmadan elini ağzımın üstüne örttü, "Uyu biraz daha bebeğim sen."
Kurtulmak için kafamı çevirdiğimde izin vermeden beni uzanır pozisyona çekti.
"Az önce oturduğun kiraz ağacının yanına git bak bende geleceğim şimdi."
Bir dakika rüyamı nerden biliyordu o?
"Öyle bakma bana uyku da konuşan sensin."
BÖLÜM SONU
PERTİM ÇIKTI...
AMA ÇOK TATLU DEĞİLLER Mİİİİ🥲🥲
BUNU KARŞILIĞI OY VERMEYİ VE YORUM YAPMAYI UNUTMAYIN LÜTFEN🥺
| Okur Yorumları | Yorum Ekle |