21. Bölüm

2.1

i̇kli๓☾𖤓
meylscherry

 

 

Görüşmeyeli nasılsınız, başladım bir tanelerim canım okurlarımm... Doğum günü, dershane, deneme derken bölümleri düzenlemeye fırsatım olmadı e hayliyle sizinle de çok az görüşebildik... bu yüzden bölüm atmam biraz gecikmiş olabilir bunun için özür diliyorum(bölümü yayınlayabilmek için dershaneye gitmedim...)

 

 

Şimdi gelelim asıl olay örgüsünün bulunduğu ikinci kitabın ilk bölümüne bu bölüm biraz Masal'ın içsel yaşantısının yanında kaldığı ortamı gözlemleme deneyimine sahip olacağız, çok konuşmadan başlıyoruzzz kemerlerinizi sıkı bağlayın Lav'ın ikinci kitabı hepimizi savuracak derecede güçlü bir aurası var☺️

 

 

 

Oy vermeyi ve yorum yapmayı unutmayın lütfen iyi okumalar💓💙

 

 

 

 

 

 

 

Masal Ladin

 

 

Oturduğum yerde öylece camdan dışarıya bakıyordum, haftalardır bir kere dışarı çıkmama izin verilmiyordu.

 

 

"Yapma güzelim, seni korumak için izin vermediğimizi biliyorsun."

 

 

Özlemle derin bir iç çektim, yavaşça camdan bakışlarımı uzaklaştırıp ona baktım.

 

 

"Beni korumak için buraya hapsettiğinin farkında olmalısınız bence."

 

 

 

Meriç, her zaman ki gibi sarı saçlarını geriye doğru eliyle yatıştırıp bakışlarını kaçırdı. Birşey anlatmaktan kaçındığı zaman bu hareketi sık sık tekrarlardı.

 

 

 

Gözlerimi üzerinden çekmediğimi fark ediyordu bu yüzden bana bakmaya çekiniyordu, sert tavrımdan ödün vermeyerek elimle kapının arkasındaki tekerlekli sandalyeyi işaret ettim.

 

 

 

"Biraz olsun iyi bir adam olup beni aşağı indiremez misin?"

 

 

 

Bıkkın bakışları her ne kadar bunu istemiyormuş gibi izah etse de onunda en az benim kadar istediğini anlayabiliyordum, beni burda tutmaktan o da rahatsız gibiydi.

 

 

 

"Eğer bunu yaparsam kahvaltıyı benimle yapacak mısın?"

 

 

 

Gözlerim odanın içinde zik zak çizmeye başladığında, son derece keyifli bir edâyla bakışlarını üzerimden çekmiyordu.

 

 

 

"Pekâlâ o halde kabul etmediğini varsayıyorum."

 

 

 

Kahretsin her seferinde beni oyuna getirmeyi başarıyordu!

 

 

 

Kapıdan çıkacağı zaman ani bir cesaretle arkasından bağırdım.

 

 

 

"Tamam kabul!"

 

 

 

Dilimin kemiğini...

 

 

 

Az önce keyifli bir gülümseme sunan dudaklarında bir şaşkınlık peyda oldu, yarı bana dönük çehresi olanları kabullenmemin farkındalığıyla şaşkın bir gülümseme sundu.

 

 

 

Bu kararımdan pişman olmuş gibi yutkunduğum da kararımı değiştirmeme izin vermeyecek gibi duruyordu.

 

 

​​​​​​"Tamam... şey..."

 

 

 

Tamamiyle bana dönüp tekerlekli sandalyeyi kapının arkasından çıkardı, beni bindireceğini düşünsem de o beni şaşırtmaya devam ediyordu.

 

 

"Amca."

 

 

Amcası, bir kaç seslenişte yanımıza vardığında Meriç'in mutlu çehresine o da pek anlam veremiyor gibiydi.

 

 

 

Bir bana bir Meriç'e bakıp durdu, "Ula noldi söylesene?"

 

 

 

Meriç bakışlarıyla beni işaret etti, "Hanımefendi bizimle kahvaltı yapacak indirmeme yardım edeysun."

 

 

 

​​​​Konuşurken kayan şivesi bir yana, ateş gibi kızaran yanaklarım yüzünden yüksek sesle nefes alamıyordum.

 

 

 

"Uyy demek sonunda ikna ettun helal yiğenum sağa."

 

 

 

Konuştukça Muhsin abinin de şivesi kayıyordu.

 

 

 

Vazgeçtim de bitsin!

 

 

 

Kendi iç sesime karşı kafamı olumsuz anlamda iki yana salladım, iki aya yakındır burdaydım ve bir kere bile onları bu denli mutlu görmemiştim.

 

 

Vazgeçtiğimi söyleyeceğimi düşünmüş olamalılar ki daha ağzımı açmadan Meriç beni kucağına almıştı.

 

 

 

İmdat diye çığlık atacağım şimdi!

 

 

 

"Amca sen indireysun arkamızdan arabayi biz ineyruz."

 

 

 

Aylardır bu denli utandığımı hissetmemiştim, yürüyemediğim için kendimi bir odaya kapatmıştım kusurlu olduğum için kimse beni görmese daha iyi olacağını düşünmüştüm hatta herkesin benimle aynı şeyleri hissettiğini sanmıştım.

 

 

Ama yanılmışım...

 

 

Benim onlarla kahvaltı yapmaya inmeyi kabul etmem onları sebepsiz yere mutlu etmişti, onlara göre bir yabancı gibi hissettirdiğimi düşünüyordum beni bu denli kabul etmeleri alışılmadık bir şeydi benim için.

 

 

"Tamamdır yeğenim."

 

 

 

Muhsin abinin sesiyle kendime geldiğimde, tekerlekli sandalyenin boyunu masaya göre ayarlamıştı.

 

 

 

Meriç, beni sandalyeye oturttuğunda tedirgin bir şekilde bakışlarım etrafta döndü, aslında kendime itiraf edemesem de görmek için hazır olmadığım biri vardı.

 

 

 

"Evde değil."

 

 

 

Meriç'iç sesiyle ona döndüğümde sandalyeyi çekip yanıma oturdu, "Evde değil bugün dokotorunla görüşmeye gitti ama keşke burda olsaydı..."

 

 

 

Lafını tamamlamadan gözlerimin içinde baktığında her defasında nasıl bu kadar sıcak bakabildiğini sorgulamaktan kendimi alamıyordum.

 

 

 

"Anladım..."

 

 

 

Zoraki bir kaç cümle kurabiliyordum aslında bu son iki aydır en çok konuştuğum gün olabilirdi.

 

 

 

Meriç, masadaki kahvaltılıklardan tabağıma doldururken kendimi acayip mahçup hissediyordum.

 

 

 

"Muhsin söyleyince hemen işi bırakıp geliverdim, inanamadım!"

 

 

 

Gülçin abla evin aşçısıydı ve çok tatlı bir kadındı yaşını ellilere dayanmış olsa da o hâlâ burda çalışmaktan memnun olduğu için bırakmayacağını söyleyip dururdu, zamanında o da benim odadan çıkmam için türlü türlü oyunlar sergilemişti ama sonunda pes etmişti.

 

 

 

Heyecanlı tepkisi karşısında benden çok yanımda oturan Meriç'e bakıyordu.

 

 

 

'Nasıl' temalı bakışları aramızda dolanırken, beni sıkmamak için sormaktan çekiniyor gibiydi. Meriç de konunun açılmasından ve benim odaya geri çıkmak istememden korkuyordu.

 

 

 

"Gülçin abla sen o güzel poğaçalarından mı getirsen acaba belki Masal'ın da hoşuna gider."

 

 

 

Ellerimi önümde birleştirmiş bakışlarımı dizlerimden çekemiyordum, utanıyordum hemde fazlasıyla...

 

 

 

Çenemin tutulup havaya kaldırılmasıyla çekindiğimi o ana kadar fark etmemiştim.

 

 

 

"Burası senin evin güzelim, başını öyle yere indirme etrafa bak incele istediğini sor ama artık susma yalvarırım, çocuklaş saçma şeyler sor sevdiğin şeylerden bahset ama konuş."

 

 

 

Üşüyordum ve fazlasıyla eksik hissediyordum, nefes alamayacak cinsten bir yanma boğazıma dolanıp duruyordu ama izin vermek istemiyordum, güçsüz durmak, omuzlarımdaki yükü kaldıramamak canımı daha çok yakacaktı biliyorum.

 

 

 

Minikte olsa bir tebessümle etrafıma bakmaya başladım.

 

 

 

Bej renginde döşenen ev bir sarayı aratmayacak cinstendi, oturduğumuz masa en az yirmi kişilik bir masaydı, etrafta asılı duran tablolar burayı tarihi bir yapıt zannedebilirdi.

 

 

 

Yemek masasının hemen karşısında boydan boya cam vardı, camın ardında ise günlerdir özlemle baktığım bir bajçe vardı.

 

 

 

Bahçe bana göre evden kat kat daha heybetliydi, bahçesinin en özel yerlerinde şakayık çiçekleri vardı, minimal diyeceğim bir şömine ve arka taraflarda fazla görünmeyen beyaz tonlarında bir çardak vardı. Hayallerimin bile üstünde olan bahçeye çıkmak için can atmakta haksız sayılmazdım.

 

 

 

Bu eve ilk getirildiğimnde bu denli detaylı incelememiştim ama ona rağmen heybetli bir ev olduğunu biliyordum.

 

 

 

"Bahçede en çok ilgini ne çekmiş olabilir günlerdir isteyecek kadar?"

 

 

 

Meriç'in sorusuyla irkilip ona döndüm, "Hı?"

 

 

Gülümseyerek çatalı yumurtaya batırıp bana uzattığında elini tutup yavaşça indirdim, "Yumurtaya alerjim var."

 

 

 

Gülümsemesi genişlediği de bazen ona anlam veremediğimi fark ediyordum.

 

 

 

"Neden gülümsüyorsun?"

 

 

 

Çatalı peçeteyle temizleyip peynire batırdı ve uzattı bu defa geri çevirmedim.

 

 

 

"Yumurtaya alerjin olduğunu biliyorum senden duymak istedim."

 

 

 

Anladım dermişcesine kafamı aşağı yukarı salladım.

 

 

 

Bir dilim ekmek alıp bal sürdüp uzattığında çekinerek elinden aldım.

 

 

 

Bal fazla sevmezdim.

 

 

 

Ama o uzattığı için yiyorsun...

 

 

 

İç sesim yüzünden boğazıma kaçtığında hafifçe öksürmek zorunda kaldım.

 

 

 

Meriç su uzatarak söylenmeye başladı, "O kadar büyük ısıtmadan kendi boğabilmen büyük başarı."

 

 

 

Sırtıma destek olup içmemi sağladığında teşekkür etmemek kabalık olur diye düşündüm.

 

 

 

"Teşekkür ederim..."

 

 

 

Dikkatli bakışları arasında sıkışıp kalmış gibiydim ne yapsam korumacı bir tavırla hemen müdahale ediyordu.

 

 

 

Bir kaç dilim peyniri de zorla yediğimde uzattığı domatesi geri çevirdim.

 

 

"Doydum teşekkür ederim..."

 

 

Zorlamak yerine çatalı bırakıp bardağa yeni doldurduğu portakal suyunu uzattı, "Sen bunu bitirene kadar benim ufak bir işim var bekle olur mu?"

 

 

 

Sıkılmıştı değil mi benden? herkes gibi o da bırakıp gidecekti...

 

 

Üstüme derin bir hüzün çöktüğünde bunu fark etmemiş olduğu düşünmüştüm ama beni şaşırtacak bir şekilde bardağı elimden geri aldı.

 

 

"Seni zorluyormuş gibi mi hissettiriyorum? istemiyorsan öyle surat asmana gerek yok ne istediğini söylemen yeterli güzelim."

 

 

Ellerimi dizlerime yaslayıp yumruk yaptığımda cesaretle kafamı yere eğdim, onu merak ettiğimi onunla gitmek istediğimi söylemek istiyordum.

 

 

"Seninle... gelebilir miyim? burda durmak istemiyorum."

 

 

Bölüm Sonu

 

 

Herkesin aklında şimdi tek soru:

 

 

Bu Meriç kim?

 

 

jkslslsöslsl

 

 

Haksız değilim okurken hepimiz düştük ama herkes bu kim ki ya diye tepki verdi...

Bölüm : 23.02.2025 10:57 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...