32. Bölüm

29. BÖLÜM

_mymerl
meryem8498

"Onu çok sevdim. Çünkü sadece ona sarılınca yuva kokuyordu tenim"

 

***

-Layla'nın Bakış Açısı-

Küçükken çok yalnız bir kızdım ne ailem vardı ne arkadaşım ne de aşık olduğum birileri. Sevgiyi aşkı bilmiyordum. Benim bildiğim duygular acıydı, üzüntüydü ve nefretti bunlardan başka duygular bilmiyordum. May ile yakınlaşınca arkadaşın ve sevginin ne demek olduğunu anladım, Cassian benim aşık olduğum adam, onunla konuştukça aşkın ne olduğunu öğrendim. Bu duygular çok güzeldi artık yaşmak o kadar zor değildi benim için mutluydum.

Beni öptüğü gece kalbimin patlayacağını ve öleceğimi düşünmüştüm. Ama öyle bir şey olmadı tabikide içimde binlerce kelebekler kanat çırpmaya başlamıştı ve gerginlikten midem ekişimişti onun güzel kokusunu içime çektikçe bütün bedenim ve ruhum nefes almış gibiydi o kadar güzel bir andı ki ellerimi koyacak bir yer bulamadan benim ellerimi kendi ellerine sarmıştı.

Ne kadar zaman geçti bilmiyordum o durunca kendime gelmiştim. Sakin olmaya çalışarak derin derin nefesler alıp verdim.

 

Bana o kadar duygu dolu gözlerle bakarken sakin olmak çok zordu ama yine de başardım. Yüzüm kızarmış olabilirdi çünkü yanaklarım utançtan yanıyordu.

Bir kaç dakika geçti ve konuşmaya karar verdi. Ben ise onu izliyordum hala şaşkındım duygularım karşılıklıydı.

"Layla, seninle konuşmak istediğim önemli bir konu var."

Kalbim endişe ile sıkıştı. Kötü bir haber olduğunu anlamıştım. İçimde kötü hisler dolmuştu bile yüzümde endişe belli miydi bilmiyordum ama kendime hakim olmaya çalıştım konuşması için ona soru dolu gözlerle baktım.

 

"Senin güvende olmanı istiyorum o yüzden benim sarayıma taşınmanı istiyorum."

 

Şok geçirdim. Böyle bir şeyi beklemiyorum burada kendi evimde bir yabancı gibi hissederken orada nasıl yaşardım ki hem de sarayda? Bilmiyordum ama bu dünya da sadece Cassian ile birlikte iken güvende hissediyordum sanırım başım beldayken sürekli onun kurtarması yüzünden olabilirdi. Ama daha fazla düşünmek istemiyorum o yüzden direkt kabul ettim beni bu evde bağlayan birileri yoktu kaldı ki dük ile Leo'yu affetmiş olsam bile onlarla birlikte bir hayat hiçbir zaman düşünmedim. Ben kendi hayatımı yaşayacaktım ve sanırım bunlar benim ilk adımlarımdı.

Sakince kabul ettim. Benim onayımı alan Cassian sevinçle yüzüme baktı. Onun gülen yüzünü görünce bende kocaman bir gülümseme ile karşılık verdim.

Saatler ilerlerken biraz daha güzel şeylerden konuştuk ama sonunda kaçamadığım O konuya geldik. Savaş.... O da gidecekti bunu biliyordum zaten onun görevi buydu ama içimde kötü duygular yeşermesine engel olamıyordum. Korku endişe içimi daha O girmeden başlamıştı O gidince ne yapacaktım ben?

 

Gözlerimde ki endişeyi fark eden Cassian yüzümü ellerinin arasına alıp alnımı öptü. Gözlerimi kapattım an dolu olan göz yaşlarım akmaya başlamıştı bile.

 

"B-ben bilmiyordum içimde büyük bir korku var ya sana bir şey olursa daha yeni beraber olduk ve şimdi sen gidiyorsun?"

 

"Şşt sakin ol Layla bana bir şey olmayacak ben seni asla bırakmayacağım. Ne kadar uzun sürerse sürsün ben senin yanına geleceğim. Sana döneceğim."

 

Göz yaşlarımı silip kollarına aldı ve sımsıkı sarıldı, ben de hızlıca beline sardım kollarımı ne kadar zaman geçti bilmiyordum en sonunda kollarında uyuya kalmışım hayatımda ki en güzel uykusuydu.

Sabah uyandığımda yanımda kimse yoktu biraz hayal kırıklığına uğramış olabilirdim ama onun çok meşgul olduğunu bildiğim için hiçbir şey yapamadım. Her zamanki rutinleri hallederek odamda otururken May geldi ve yanında bir kaç hizmetçi ile muhafızlar vardı ilk önce şaşırdım ama sonra dün Cassian'ın söylediği konu aklıma gelince anladım, demek bu kadar hızlı gidiyordum. Neyse benim için daha iyiydi. Bu soğuk ve yalnızlık dolu evden kurtulmam en iyisi olurdu.

Gelen insanlarla May ilgilenecekti o yüzden bir şey yapmadan çıktım hemen aşağıda araba beni bekliyordu geriye kalan tüm işleri diğerleri yapacaktı bu güzel bir duyguydu biraz mutlu olmuştum ki karşımda duran ikiliyi görünce yüzümde ki gülümseme silindi.

 

Yüzünü sakin tutarak ikisine baktım kısaca konuşmalarını bekledim zira ben onlarla muhattap olmak hiç ama hiç istemiyordum.

 

İlk önce dük bana baktı ben de ona baktım dağınık durumdaydı ama pek umrumda değildi. Onları affettiğim doğru ama artık hayatımdan tamamen çıkaracaktım ki öyle de oldu varlıkları ile yokken artık varlıkları bile bana önemsiz bir şeydi benim için.

Dük söze girdi.

 

"Layla sana gerçekten güzel bir hayat veremedim. Ne kadar üzgün olduğumu bilemezsin çok ama çok özür dilerim beni affet diyemem çünkü affedilmeyecek bir hata yaptım ömrümün sonuna kadar pişmanlık içinde yaşayacağım bunu bilmeni isterim. Gerçekten özür dilerim kızım."

 

 

Kızım derken sesi o kadar kısık çıkmıştı ki biran yanlış duyduğumu düşündüm ama demişti ve bu ilkti ama hiçbir duygu hissedemedim. Cevap vermek bile istemiyordum o yüz sustum.

 

En sonunda söze Leo girdi.

 

"Ben de özür dilerim Layla çok ama çok pişmanım sadece öfkem gözümü kör etti ve seni bu koca evde yapayalnız bıraktım çok üzgünüm biliyorum bizi hiç affetmeyeceksin ama ben de çok pişmanım."

Kalbim eskisi gibi acımıyordu onlar beni sevmiyordu evet ama artık ben de onları sevmiyordum. Rahatlamış bir şekilde ikisinede son kez baktım ve sadece iki cümle kurdum.

"Bir daha görüşmeyelim. Benden uzak durun ikinizde."

 

Ve yavaşça konaktan çıktım.

Daha fazlasını haketmiyorlardı. İçimden büyük bir yük kalkerken kendime gelmiş gibi hissettim. Mutlu bir şekilde arabaya binerek konaktan uzaklaşmaya başladım geriye bile bakmadım. Artık bu ev insanları benim için bitmişti.

***

Bir hafta sonra.

Cassian'ın sarayına yerleşmiştim ve sarayda ki işlerle uğraşmaya başlamıştım. Cassian gitmişti. Savaş başlayalı bir hafta olmuştu bile ben gelirken o gitmek için hazırlık yapıyordu onu fazla göremeden gitmişti. Üzgündüm korkuyordum sarayda kimseyi tanımıyordum. İkinci prens buradaydı ama aklı burada değil gibiydi onunla fazla konuşmadım bile ama Helen ile ilgili bir şeyler olduğunu tahmin etmek zor değildi.

Onunla bir muhabbetim yoktu o yüzden direkt soramıyordum ama baya kötüydü onun için üzüleceğimi hiç düşünmemiştim bile ama hayat işte olmaz dediğimiz şeyler oluyordu hep.

Kral ve kraliçe ise ilk geldiğim gün beni yemeğe davet etmişti o günden sonra ise hiçbiri şekilde konuşmamıştık zaten savaş yüzünden herkes korku içindeydi bana pek dikkât etmiyolardı bu uzun daha rahattım.

Yine her zaman ki gibi bahçedeki güllerle uğraşıyordum ki May elinde mektup ile koşarak geldi Cassiandan geldiğini anlamıştım çünkü gitti günde beri iki gün arayla yazıyordu mutlu ve korku ule mektubu alıp bahçenin köşesinde masaya ilerledim ve herkesin gitmesini istedim sonunda sessizce ve yalnız okuyabilirdim.

 

Heycan ile mektubu kesip katlamış kağıdı çıkardım ve okumaya başladım.

 

Sevgilim Layla,

 

 

Bu satırları yazarken gecenin ortasındayım. Etrafımda sessizlik hüküm sürüyor ama kafamın içinde fırtınalar var. Kamp ateşi sönmek üzere. Adamlarım uyuyor, yorgun ve yaralı… ama benim gözümde tek bir suret var. Sen.

 

 

Senin gülüşünü hatırlıyorum. Sessizliğinde saklı duran o derin sıcaklığı. Ellerinin avuçlarıma bıraktığı izi. Bu savaşta bedenimi kılıçlar yırtabilir, ama en derin yerimi yalnızca sen işaretledin.

 

 

Layla…

 

Her sabah gözlerimi açtığımda senin ismini fısıldıyorum. Her karanlık gecede, yıldızlara baktığımda dudaklarımda yine sen varsın. Ve her çatışmadan önce, içimden “Onun yanına dönmeden ölme,” diyorum kendime.

 

 

Savaş acımasız. Toprak kana bulanmış, gökyüzü dualarla dolu. Ama bil ki, ben hâlâ ayaktaysam… bu, senin içimde yanan ışığın sayesinde. Beni hayatta tutan şey, seni bir kez daha görebilme ihtimali. Ellerini yeniden tutabilme, gözlerinde yeniden ev bulabilme umudu.

 

 

Sana söz vermiştim.

 

Döneceğim.

 

 

Kırık, yorgun, yaralı bile olsam… o saray kapısından içeri girerken gözlerim seni arayacak. Ve sen oradaysan… savaş benim için kazanılmış sayılacak.

 

 

Beni unutma. Her gece benim için bir mum yak. Ve gökyüzüne baktığında bil ki… aynı yıldızı ben de görüyorum burada, seninle aramda bir bağ gibi.

 

 

Seni seviyorum, Layla.

 

Bir prens gibi değil.

 

Bir adam gibi.

 

Bir hayatı, bir ruhu, bir sonsuzluğu sever gibi.

 

 

– Nişanlın Cassian.

 

 

Zarfa dokunurken ellerim titredi.

Cassian’ın el yazısıyla yazılmış satırlar gözlerinin önünde dans etmeye başladı. Her kelime, kalbime dokundu… nazikçe, ama derin güzeldi.

 

Okudukça, yavaş yavaş gözlerimden yaşlar süzülmeye başladı. İlk başta sessizdim. Sadece bir damlaydı… ardından ikinci… sonra tutamadım. Omuzlarım titremeye başladı. Kağıdı göğsüme bastırdım, sanki onu sarıyormuş gibi geldi bana kendime söz verirken iyi olmasını umdum ona bir şey olmasın tanrım sen bizi ayırma daha yeni yaşayama başlarken onu benden alma.

Ne kadar ağladığımı bilmiyordum bile ama gözlerim artık ağrımaya başlanmıştı o yüzden kendimi durdurdum. Mendil ile gözlerimi silerken May geldi elinde sıcak çay ile karşıma geldi. Ona kırık bir gülümseme verdim ve çayı alıp içtim. Birazda olsa iyi gelmişti. O iyidi kalbim korku ile çarparken sakin olmaya çalıştım O geri gelecekti bizim hikâyemiz mutlu bir sonu hak ediyordu.. .

“Seni seviyorum, Layla.”

O cümle yankılandı kulaklarında.

Defalarca. Ve belki sonsuza dek.

Cassian çok uzakta, bir savaşın ortasındaydı ama onun kalbi... burada, tam benim ellerimin arasındaydı.

Gökyüzü aydınlıktı güneş tepemde mutlu mutlu parlıyordu bu güzel manzara beni daha da iyi hissettirdi. Kalbim biraz daha sakindi artık.

Fısıldadı:

“Döneceksin, Cassian. Çünkü seni bekleyen bir kalp var burada. Ve o kalp sadece senin için atıyor.”

 

Mektubu özenle katladı. Göğsünün sol yanına, kalbinin üstüne koydu. Sonra elleriyle oraya bastırdı, sanki Cassian’ı içine alıyor gibiydi.

 

O gece, saray ilk kez bu kadar sessizdi. Ama o sessizliğin içinde, iki kalp birbirine dokunuyordu. Kilometrelerce uzakta… ama aynı duayı fısıldayarak.

***

-Helen'in Bakış Açısı-

Bir hafta iki gün Caleb'in ayarladığı askerlerden kaçtığıma bir hafta iki gün geçmişti o günden beri yürüyordum hava bazen soğuk bazen sıcak olurken kendimi koruyacak bir mağara bulmak çok zordu ama yinede başarıyordum. Koca Orman'da ben ve vahşi hayvanlardan başka kimse yoktu korku ve dehşet içinde yürümeye zorluyordum kendimi. Haritam olmadığı için sadece kendi iç güdüme güvenerek yürümeye devam ediyordum.

Açtım desem yalan olurdu sonuçta Orman'da olduğum için bir tavşan ya da balık bulup yiyiyorum o da bana tüm gün yetiyordu zaten önceden dilenciye olduğum için açlık ve susuzluk bana pek işlemiyordu.

 

Sonunda beşinci gün bir kasabaya ulaşmıştım. Heyecan ile girişe doğru koştum kapıyı koruyan bir tane asker vardı, umarım beni içeriye almayı kabul ederdi çünkü daha fazla yürümek istemiyordum.

 

Üstüne baktım biraz dağınık duruyordum ama yinede bulduğum hikayeyi ona inandırabilirsem çok daha iyi olurdum. Temkinli bir şekilde askere doğru yürüdüm. Yüzüme korku ve panik dolu bir ifade yerleştirip askerin önünde kendimi yere bıraktım.

Asker panikle bana doğru geldi ve telaşla sorular sormaya başladı.

 

"Hanımefendi iyi misiniz? Neyiniz var? Neden bu haldesiniz birileri size mi saldırdı?"

 

Gözlerim yaşla dolmuştu bu yalan değildi ağlamak istiyordum ve ağladım çok üzgündüm Caleb'in bana son yaptığı kalbimi o kadar kırmıştı ki kendimi öldürmek bile istemiştim ama en sonunda kendime hakim oldum ve bu fikirden vazgeçtim. Beni istemeyen bir adam yüzünden ölmek bana göre değildi her ne kadar onu seviyor olsam bile artık bunun bir önemi bile yoktu onun için o yüzden ölmem için bir neden bile yoktu. Yaşayacaktım. Mutlu olacaktım ben, bunu hak ediyordum.

 

Daha fazla düşünmeden kurduğum planı uygulamaya başladım.

"Sör haydutlar vardı buraya gelirken soyuldum sadece ben kaçmayı başardım arkadaşlarım onlar... O-onlar... "

 

Yüksek sesle ağlayıp bayıldım. Evet gerçekten bayıldım vücudum en sonunda pes etmişti. Bilincim yavaş yavaş giderken en son düşündüğüm şey hikayeme inanıp inanmadığıydı.

 

Umarım inanmıştır. Ve bilincim tamamen kapandı.

***

Bölüm : 16.06.2025 18:09 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...