***
"Kibir ve inat, bir kişinin kendini önce mükemmel görünmesini sonra da sonunu oluşturur. "
-Lev Tolstoy
-Daril İmparatorluğu'nda bir yerde-
Maskeli adam dün gerçekleştirilen toplantıdan sonra sinirliydi bir avuç aptal ile uğraşıyordu, bir şeyi beceremediler şimdi krala nasıl hesap verecekti. Bu planı kendisi kurmuştu ve son beş yılda iyi ilerliyordu ama aptal bir kaltak her şeyi mahfetmişti. O kızla da sonra ilgilenecekti bir kızdan kurtulmak kolaydı ama benim büyük planım bozulmuştu.
Sinirle bulunduğu masayı dağıttı ayağa kalkıp oda da hızlı hızlı yürürken şimdi ne yapacağını düşünüyordu. Nasıl olurda planı açığa çıkardı o kadar yıl boşuna mı uğraştı yani? Şimdi ne yapmalıydı? Kral bu durumu öğrenmiş olmalı bir kaç güne ulak gelirdi o zamana kadar geçerli bir mazeret bulmalıydı yoksa Kral'ın gözünden düşerdi buna hiç ama hiç niyeti yoktu adamın, düşünmek için kafasını toplamaya çalıştı. Ne olursa olsun kazanan yine kendisi olacaktı.
-Layla'nın Bakış Açısı-
İnsan çoğu zaman telaş içinde yaşar hep bir şeyleri yetiştirmek için çabalar ama niye böyle yaptığımıza gelince soru cevapsız kalır. Ölmek için mi yaşıyoruz? Yoksa yaşamak için mi öluyoruz? Cevapsız sorular. Kendi hayatımı düşündüm nasıl bir gelecek istiyorum? Bunun için ne yapmalıyım her gün ama her gün aynı şeyleri düşünmek beni yoruyordu artık rahat bir gelecek istiyordum, ama gelecekte olacak olan olayları düşündükçe bunun zor olduğunu biliyordum. Daha iyi bir gelecek için şimdi yorulmak iyidi ama bazen insan gerçekten pes etmek istiyor. Ne yapabilirdim ben? Kendi başıma bir yere kadar ilerleyebilirdim yanımda güçlü biri olmalı onunla beraber yapmalıydık O yüzden veliaht prensi seçtim ilk önce onu sınamalıydım, bunun için bugün en iyi fırsat gelmişti ayağıma şuan sevinçten dans edebilirdim ama ortam uygun değildi.
Ortam gerginlikten buz kesmişti. Karşımda ki dört adamın hepside bana bakıyordu Dük ve Leo şaşkınca bakarken iki prens ise beklenti ile bakıyordu bana ve sanırım bu soruya benim cevap vermem gerekiyor ama ne diyeceğimi biliyordum ama o kadar beklenmedik bir durumdu ki ikinci Prens'in bana böyle bir teklifte bulunması gerçekten beklemedik bir şeydi, amacını anlamamış olsamda onu seçmeyecetim zaten, bir kaç saniye hepsiyle göz göze geldim ve sonunda konuşmak zorunda hissettim kendimi.
"Ben majesteleri veliaht prens ile konuşabilir miyim, önemli bir konu hakkında soru sormam lazımdı kendisine."
İkinci Prens'in yüzü düşmüştü böyle bir cevap beklemiyodu sanırım ama onunla hiç muhattap olmak istemiyordum açıkçası çünkü onun yüzünü gördükçe içimde anlamlandıramadığım bir duygu oluşuyordu nefret! Eski Layla ikinci prensten nefret ediyordu bunu biraz olsa Cassian yüzünde olduğunu düşünüyordum sanırım öyleydi.
Cassian'nın yüzünde zafer kazanmış gibi bir gülümse oluştu ve bunu hiçte saklamıyordu onun bu hareketi ile yüzüm kızarırken ne yapacağımı şaşırdım sonunda Dük konuştu ve ben de bu ortamdan kurtulduğum için derin bir nefes alabildim.
"O zaman ikinci prens biz içeri geçelim?"
Biraz garip bir durumdu bizim ailemiz veliaht prensi destekliyordu ama Dük ikinci prens ile içeri geçiyordu. Umarım bir şey olmaz. Leo ise ikimize anlamsız bir bakış atıp ikisini takip etti. Şuan ortamı bozmadığı için ona birazcık minnettardım.
Tamam daha yemek başlamadan rezil olmaya başlamıştım, aman ne güzel...
Dışarıda sadece ikimiz kalınca biraz heyecanlandım ne diyecektim şimdi ben ikinci prens ile görüşmemek için Cassian'ı seçtim ama ne diyeceğimi tam olarak düşünmemiştim. Sakin olmak adına yavaş yavaş nefes alıp verdim kafamı kaldırdım ve karşımda bana derin gözlerle bakan bir prens duruyordu kalp atışlarımda hafif bir çarpıntı olunca gözlerimi kaçırdım hemen.
"Majesteleri o zaman bizde bahçeye geçelim mi?"
Soru sorarken gözlerimi ondan uzak tutmaya çalıştım. Bu durumu anlamıştı sanırım hafif bir kıkırtı duydum, şaşkınca bakışlarımı onun yüzüne çevirdim, gülünce bambaşka bir insan oluyordu ve çok yakışıyordu. Ben şaşkınca bakarken o bana elini uzatmış bekliyordu.
"O zaman izin verirseniz Leydim, bahçeye kadar size eşlik etmek isterim?"
Ellerine baktım çok büyüktü, sanki heykeltıraş yapmış gibi kusursuz bir sanat eseri gibiydi. Ellerimi uzattım umarım titiremezler.
"Tabi teşekkürler majesteleri."
Sesimde iyi çıkmıştı, rahatladım. Bir kaç adımdan sonra bahçeye gelmiştik bile içerisi O kadar güzeldi ki resmen cenneteydim derin bir nefes aldım çiçeklerin kokusu ciğerlerimi doldurunca bedenim rahatlamış biraz da olsa kendime gelmiştim yüzümde ki gülümse ile Cassian'a baktım O da bana bakıyordu.
"Burası çok güzel bir bahçe kral mı yaptırdı?"
"Hayır kraliçe ilgileniyor bahçeyle."
Yüzü biraz düşmüştü ikisinden de nefret ediyordu, ona üzüldüm çocukken kötü olaylar yaşadığı için böyle birine dönüştü anlayabiliyordum. Gözlerimde ki acıyı gören prens bakışlarını çekip bahçeye baktı ve konuştu.
"Siz ne hakkında konuşmak istediniz?"
Ne diyecektim şimdi ben? Aklımdan bir sürü saçma sapan sorular geçti ve en iyi olanı seçmeye çalıştım.
"Öncelikle sizden tekrar teşekkür etmek isterim sizin sayenizde iyim şuan siz olmasaydınız ne olurdu bilmiyorum."
Bahsettiğim konuyu anlamıştı kasları çatılmıştı bana çevirdi bakışlarını.
"Önemli değil kim olsa aynı şeyi yapardı."
Klâsik cevaplar neyse onun için önemi değilse yapabileceğim bir şey yoktu. Şimdi Helen'i soracaktım ama nasıl soracaktım ki.
"Majesteleri size bir şey soracağım ama umarım sınırını aşmıyorumdur."
Kabul etmiş gibi başını salladı.
"Geçen hafta partide bir şeyler oldu mu? Şey farklı birini gördünüz mü?"
Sorduğum soruya bak ne anlayabilir ki bundan düzeltmek için tekrar konuşacaktım ki onun cevabı ile susmak zorunda kaldım.
"Hayır bir şey mi olması gerekiyordu?"
Yani onu görmemiş garip kitapta direkt görünce aşık oluyordu niye böyle oldu acaba? Ya da bana belli etmiyor. Kesin görmüş olması lazım eğer bu durum değiştiyse benim yüzünden ileride ne olacağını da kestiremem. Umarım benden dolayı değildir.
"Hayır tabikide hayır sizi göremedim de partide o yüzden sormuştum."
"Öyle mi? Hâlbuki ben görmüştüm sizi, küçük bir kaza yaşadınız hatta."
Ne! Bardak kırılma olayını diyor o zaman Helen'i de görmüş olmalı ama aşık olmadı mı? Yani sanırım emin olmam lazım.
"Ah o olayı diyordunuz evet küçük bir kaza oldu ama benim bir parmağım yoktu onda emin olabilirsiniz."
Ortalık sessizleşti niye cevap vermiyor bu neyse ben konuşayım tekrar.
"Orada yanımda bir Leydi vardı hatırladınız mı?"
Yüzüne bakarak cevap vermesini bekledim. Hiçbir ayrıntıyı kaçıramazdım eğer yüzünde duyguları değişirse anlardım sanırım sevip sevmediğimi. Biraz bahçeyi taradı ve sorduğum kişiyi hatırlamaya çalıştı kaşları gerginlikle çatıldı. Sanırım hatırlamadı.
"Sanırım hatırlamadınız."
"Hayır hatırladım. Sadece o kızı nereden tanıyorsunuz onu düşünüyordum."
Ah tanıyor yani
"Daha önceden tanımıyordum o partide tanıştık. Adı Helen'di sanırım?"
Kaşlarını hafaya kaldırdı. Şaşırdı mı? Niye ki?
"Adını bilmiyordum. Peki bu kızı niye soruyorsunuz?"
Çünkü benim için çok önemli umarım aşık olmamıştır.
"Sadece çok güzel bir kızdı ve baloda ki tüm beyefendilerin dikkati onun üstündeydi sizin de öylemi diye sormak istedim."
Tam şuan yerin dinine girmek istiyorum tanrım resmen kıskançlık krizine girmiş gibi davranıyorum tüm vücudum utançtan kızarıyordu. Yüzüne bakamıyordum bahçede ki çiçeklere bakarken ne cevap verecek diye düşünmeden duramıyordum bile. Uzun bir süre sessizce bekledik en sonunda bir cesaretle Cassian'a çevirdim bakışlarımı, gözlerim önce geniş ve kaslı omuzlarında oylandı ah vücudu tam benim tipim bir dakika dikkatimi topla aptal! Aklımda ki sapık düşünceleri hızlıca uzaklaştırıp yüzüne baktım. Ve evet tekrar rezil oldum bana bakıyordu düşüncelerim yüzüme yansımış mıydı? Umarım öyle bir şey olmamıştır.
"Bu soru çok beklenmedik geç cevap verdiğim özür dilerim biraz şaşkına uğradım."
"Ah hayır hayır özür dilemeyin lütfen cevap vermeseniz de önemli değil, asıl ben özür dilerim haddimi aştım sanırım."
Şuan ne yapıyorum ben?
"Hayır."
Sesi biraz sert çıkmıştı sanırm beni yanlış anladı buna kızmadım. Ne de olsa daha üç hafta önce adamın peşinde koşuyordum eski ben koşuyordu. Yine aynı şeyleri yaşamak istemediği için böyle konuştu. Bunu düzeltmek istiyordum ama ikimizde ben diyerek cümleye başlarken arkamda ki yabancı birinin sesi ile ikimiz aynı anda oraya döndük.
Gelen bir hizmetçiydi yemeğin hazır olduğunu bizi beklediklerini söylemek için gelmişti. İkimizde konuşmadan içeriye ilerledik önümüzde hizmetçi vardı ben de konuşmak istemedim Cassian da öyle sessizce yürüdük.
Kafam çok karışık olduğu için düşüncelerimi uzaklaştırmak adına sarayı inceledim. İlk defa giriyordum bu tarafa o kadar büyüktü ki her yer beyaz ve altın rengi ile donatılmıştı koridor boyunca değişik şövalye heykelleri bizi karşılıyordu koridorun sonunda kocaman bir tahta kapı vardı oraya ulaşmak yaklaşık olarak on beş dakikamızı almıştı. Kapının iki yanında uzunca mızrak tutan iki muhafız duruyordu bizi görünce içeriye seslendir Kral'ın gür sesini duyduğumda kalbim korku ile çarpmaya başladı. İlk defa bir kral ile konuşacaktım ne yapmam gerektiğini düşünürken Cassian'ın bana baktığını fark ettim. Bakışları iyi olup olmadığımı sorar gibiydi. Küçük bir baş sallama ile açılan kapıdan içeri girdik.
Kelimeler kifayetsiz kalıyordu bu oda için kaç metrekare olduğunu tahmin edemediğim bu oda inanılmazdı pencereler bile kocamandı tavana eski tarihi figürler resmedilmişti o kadar güzel ve ruhani hissiyat veriyordu ki burada insanın ruhu sıkılmazdı. Masa da çok büyüktü baş köşeye kral oturmuştu iki yanına dük Leo, diğer yanında kraliçe ile ikinci prens Caleb oturmuştu. Biz de krala selam verdik. Oturmadan önce kral benimle konuştu.
"Demek Layla sensin ha? Sana teşekkürlerimizi sunalım Dük bana olan her şeyi anlattı, senin sayende casusları bulduk."
"Teşekkürler majesteleri ama bunların hepsi bir tesadüfi bir olay üzerine kurulu."
Kabul etmeyecektim geleceği bildiğimi öğrenmeleri sıkıntı olur bu devirde direkt cadı diye suçlanı yakılırdım. O yüzden mütevazi olmak her zaman iyidir. Kral kahkaha atınca şaşkınca bakakaldım ona.
"Dük kızını çok iyi yetiştirmişsin. O da senin gibi başarıları kabul etmiyor."
Dük sakince kabul etti. Kral sonunda oturmamızı söylemişti sonunda rahatlamıştım tek başıma ayakta durmak bazen özgüven kaybı olabiliyordu. Yemekler gelene kadar Kral ile Dük siyaset konuşuyor prensler de Leo ile konuşuyordu bir tek konuşmayan ben ve Kraliçeydi, sonunda O da sıkılmıştı sanırım çareyi benimle konuşmakta buldu.
"Layla casusları bulmakta çok iyi ettin ülkemizin kaderini değiştirdin resmen ben de bizzat sana teşekkür etmek isterim haftaya çay partisi veriyorum sana da davet göndereceği seni orada görmek isterim."
İşte bunu beklemiyordum. Açıkça diyordu ki o gün geldiğinde biz kadınları eğlendir yani palyaçomuz ol diyor. Kraliçeyi hiç sevmem ama bu daveti reddedemezdim, mecburen kabul ettim. Biraz da sosyetede olan olayları konuştuk May sağolsun bilmediğim bir kaç konuları bana anlatmıştı. Bizler konuşurken yemekler gelmişti herkes yemek yerken az az konuşuyor gülüyorlardı, ben ise gerginlikten yemeğin tadını bile alamıyordum ağzımı bulduğuma şükredecektim.
Yemekleri yemiştik ve şimdi sırada tatlılar vardı onun yanında ise kırmızı ve beyaz şarap getirmişlerdi ben içki içmeyi sevmiyordum o yüzden içmedim. Kral bardağa bıçakla vurup herkesin dikkatini kendine çektiğinde bu günün konuşmasını yapacağını anladım biraz geç kalmıştı ama umrunda da değildi açıkçası.
"Bu gün güzel bir olay için toplandık buraya Dük ve ailesi geçen hafta getirdiği raporlarla bizi ülkemizi kurtardı. Onlara bir teşekkür olarak bu yemeği düzenledim. Eminim hepiniz beğenmişsinizdir."
Sonra sustu hepimizi tek tek İnceledikten sonra tekrar konuşmaya devam etti. Aynı şeyleri tekrar ederken içimde kötü bir his belirdi umarım yanılıyorumdur.
"Dük biliyoruz ki sevgili kızın Layla'nın bir nişanlısı yok ben de karar verdim tabi size de soruyorum umarım kabul edersiniz iki aile için en iyisi olacağını düşünüyorum prens......."
Ağzından çıkan sözlerle başım zonklamaya başladı nişan mı? Kimle Cassian mı? Yoksan Caleb mi? İkiside olamazdı hayır bayılmamak için masanı köşesini tutup sıktım kendime gelmek adına derin derin nefes alıp verdim. Şuan neler oluyordu?
Nişan da ne demek oluyor?
Şaka mı bu??
***
Okur Yorumları | Yorum Ekle |