***
“Hüzün, kalbin derinliklerine inen ve ruhu saran bir sis gibidir; bazen yalnızca içindeki sessizliği dinlemeye ihtiyaç duyarsın."
***
~Geçmişten Kesit~
Layla pazar günleri meydana gider ve yeni gelen eşyalara bakmak için gezinti yapardı yine her zamanki gibi dışarı çıkmak için hazırlanıyordu. Dün yine babası ona kızmış ve ceza vereceğini söylemişti ama unutmuş olmalıydı çünkü dışarı çıkmıştı ve meydana ulaşmasına onbeş dakika kalmıştı.
Sakince kötü düşüncelerini uzaklaştırdı ve arabacıya burada durmasını istedi. Üç saat sonra aynı yerden almasını isteyerek kalabalığa karıştı.
Saatlerdir keyifle gezen genç kız biraz yorulmuştu o yüzden güzel bir kafeye gidip soluklanmak istedi. Gideceği yolun üstünde ıssız olmasada fakir insanların bulunduğu bir sokak vardı bu da genç kızı biraz tedirgin etmişti. Ama derin bir nefes alıp yoluna devam etti. Sokağa yaklaştıkça kalp atışı hızlanmıştı sakin olmaya çalışarak nefes alıp verdi. Tam yolun yarılamışken kısık bir ses duydu. Normalde ses duysa bile umrunda olmazdı genç kızın, ama bu ses çok tanıdıktı. Kafasını hızlıca sokağa çevirdi ve gördükleri onu şaşkına çevirmişti.
Yerde üstü kanlar içinde oturan bir Cassian duruyordu. Telaş ile ona koştu genç kız.
"Ekselansları iyi misiniz?"
Bu soruyu sorarken etrafına bakıyordu Layla kötü adamlar hâlâ burada mı diye veya Prens'in yardımcıları var mı diye ama kimse yoktu telaş ile ne yapacağını şaşıran kız adama seslendi tekrar.
Adamın bilinçli biraz da olsa yerindeydi buna sevinen kız hızlıca eteğinin bir parçasını yırtıp kopardı ve yaralarına bastırdı bir kaç yerinde derin kesikler vardıvbu yaparken adama dikkât etmemişti ama prens ona değişik gözlerle bakıyordu.
Genç kız kafasını kaldırıp adama bakınca gözleri buluştu ve o an ikisi içinde zaman durmuş gibiydi birinin kalbî korku ve endişe ile atarken diğerinin ise şok ve anlam veremediği bir duygu ile atıyordu...
~Kesit Sonu~
Ülkenin kuzeyinde ormanın içinde büyükçe bir ev bulunuyordu. Tam okyanusun dibinde bulunan bu evde özel bir toplantı yapılıyordu. Yaklaşık on beş kişi gelmişti bu toplantıya, hepsi uzun bir masada toplanmış yüksek sesle konuşuyorlardı, en sonunda kapı açlıdı ve bütün sesler kesildi. Gelen kişi yüzüne maske takmış arkasında üç koruma ile içeri gitmişti bile masada oturanlar hemen ayağa kalktı ve hepsi birden o kişiyi selamladı. Gelen kişinin kimliği çok önemli biri gibiydi. Sessizlik bir kaç saniye sürdü en sonunda büyük sandalyeye geçip oturan adam herkesin oturmasını işaret etti.
Oturan herkes karşısında ki maskeli adama bakıyordu. Maskeli adam ise masanın üstüne dikmişti gözlerini. Kısık bir sesle konuştu en sonunda.
"Planlar neden hâlâ İlerlemiyor?!"
Bu soru üzerine herkes bakışlarını birbirlerine çevirdi ama konuşmak isteyen kimse yoktu. En sonunda masada en başta sağda oturan kel kafalı şişman bir adam hafif öksürük ile söze girdi.
"Her şey güzel bir şekilde ilerliyordu ama bir ajanımız açığa çıktığı için tüm ajanlarımızı öldürmüşler."
Maskeli adam elini masaya koyup parmaklarını vurmaya başladı bir kaç dakika ve sakin tutmaya çalıştığı sesi ile konuştu.
"Kim bulmuş?"
Kel adam cevap verdi hemen.
"Dük Reinhardt' ın kızı bulmuş efendim."
Adamın sesi sonlara doğru kısılmış ve kaybolmuştu.
Maskeli adam sesli bir şekilde güldü.
"Şimdi sen bana o ajanı hiçbir siyaset bilmeyen basit bir dük kızının bulduğunu mu söyledin?."
En sonunda adam bağırmış ve elini masaya vurmuştu.
Masade oturan adamlar korku ile titredi.
Görünüşe göre bu toplantı uzun sürecekti. Orada olan herkes bunu anlamıştı ve kaderlerine razı olup içlerinde ki korku ile sessizce oturmaya devam ettiler.
-Layla'dan Devam
Hüzün, insan ruhunun en derinliklerine işleyen, karmaşık ve yoğun bir duygudur. İnsan sevilmek ister, sevmek ister ama bunların karşılığı her zaman üzüntü ve hüzün olur. Her birimiz hayatımızın belirli anlarında hüznün o soğuk ve karanlık kollarında kaybolmuşuzdur. Bazen içimizdeki üzüntüyü ifade etmekte zorlanabiliriz. Bu yüzden de zaman zaman ağlayarak, işe dalarak ya da sinirle bir yerlere vurarak ve en kötüsü de yanımızda olan insanları kırarak duygularımızı dışa vurmak isteriz. Bu çok normal bir durum. Hayat bir sınav ise zor bir sınavın sorular da karşımıza çıkan insanlardır.
Kalbim kırık, aklım karışık, ruhum yorgundu, bedenim ise boş kabuk gibi bir oyna bir bu yana savrulmaya devam ediyordu. Ama ne yapmam gerektiğini zorda olsa bulmuştum, başarıyordum. Benim kırgın olan yarım bu olan yanım birazda olsa iyileşmiş gibiydi. Kendimi daha iyi hissediyordum. Hani insanlar hep der ya değişim kendinde başlar diye bu çok doğru bir yorumdu. Kendimi değiştirerek çevremde olan insanları değiştirmiştim. Bu benim için büyük bir başarıydı. Ne de olsa kendimle başlayarak herkesi değiştirmiş gibi hissediyordum bu güzel bir duyguydu.
Odamdan kaç gündür çıkmadığım için sıkıntı ve sinirden patlıyordum. Ne zaman bir bahane uydursam kapıdaki muhafızlar beni durdurup çıkmama izin vermiyorlardı, şaka gibi resmen iki hafta ev hapsi yaşadım o yüzden sinirden köpürüyordum. Şükür ki sonunda bu gün her şey bitiyordu. Evde ki casusların hepsi tututlanmıştı Leo şoktan bir kaç gün hayalet gibi gezmiş sanırım oh iyi olmuştu ona! Mayi etrafta gezip ne olup bittiğini anlatması için göndermem iyi olmuştu o olmasa hiçbir şeyden haberim olmazdı. Sabah kalkmış kahvaltı yaparken dışarı çıkmak için planlar kuruyordum ki uşak gelmişti ve akşam yemeği için yemek salonu'nda yiyeceğimizi söyledi. İlk önce itiraz edecektim ama Dük emir vermişti önemli konuları hakkında konuşma yapacakmış sanırım bu yaptığım son olaylardan dolayı büyük bir ödül beni bekliyordu o yüzden kabul ettim. Para varsa kaçırmazdım.
Akşama daha saatler vardı dışarı çıkıp biraz hava almak en fikirdi o yüzden için May ile hızlıca hazırlanıp yola koyuldum şehre inmeyecektim, zaten gidersem baya geç kalırdım bahçede yürüyüş yapmayı düşündüm ne de olsa diğer günlerim boş olacağı için bu fikir cazip geldi ama görmek istemediğim insanlarla karşılaşmak istemediğim için orman doğru gidecektik fazla uzaklaşmayacaktık zaten yanımızda iki tane muhafız da olacaktı. Her şey tamamdı.
Ormana gelmiştik ve etrafı izlerken May ile günlük güzel konular hakkında sohbet ediyordum üç adım arkamızdan ise muhafızlar geliyordu.
Dük son olanlardan sonra bana üç muhafız vermişti her yerde benimle geleceklerdi çok geç oldu ama hiçbi şey demeden kabul ettim.
Bir saat gezdikten sonra sorunsuz bir şekilde eve geri döndük.
Akşam yemeğine dakikalar kala kendime çeki düzen verip yemek odasına doğru ilerledim. May'i göndermiştim bir kaç gündür yoğun çalıştığı için beş günlük izin vermiştim, o da ailesini görmek için gitmişti. O gelene kadar bana yeni gelen çalışanlardan genç bir kız yardım edecekti. Biraz tetikte olsam da iyi bir kıza benziyordu ama benden çekindiğini anlamıştım o yüzden kızın pek fazla üstüne gitmedim.
Yemek odasına yaklaştıkça nefesim daralıyordu o ikisini göreceğim için şimdiden bunalmıştım. Adımlarımı her ne kadar yavaş atsam bile odaya gelmiştim, kapıda duran iki hizmetçi hızlıca açtılar ben de beklemeden içeri girdim. İkiside gelmişti bir an geç kaldım sandım ama yüzlerine baktığım zaman bir şikayet izi yoktu ben de sorun olmadığına sevinip koltuğuna oturdum hemen.
Yemekler gelmişti herkes yemeğini yerken ben de zorla bir kaç lokma alıyordum ama bu ortamda yemek benim için gerçekten biraz zordu. Gözlerimi masadaki yemekten hiç kaldıramadığım için kimse ile konuşmuyordum. Eğer göz göze gelirsem konuşma başlayacaktı ve ben bunu hiç istemiyordum. Pişmanım, özür dilerim vs. Gibi sözleri duymak istemiyordum hiç, hoş bu sözleri söylemeye cesaret edemezlerdi ama yinede insan bekliyordu. İnsanı beklenti üzerdi o yüzden böyle bir şey düşünmek bile istemiyordum.
Ana yemek bitmiş sıra tatlılara geldiğinde dük hafif öksürük ile dikkatimizi çekti Leo ile ben Dük'e bakarken dük ikimizede bakarak söze girdi.
"Yarın akşam yemeği için saraya davet edildik. Ailece."
Dük'ün her sözü ile gözlerim büyüdü aile derken beni de mi kapsıyor bu? Diğer konu hakkında kimse konuşma yapmayacaktı sanırım. Bu yemek davetinin casuslardan dolayı olduğunu elbette tahmin ettim ama aile ne alâkaydı onu anlamamıştım. Sakince sordum.
"Ben de mi katılacağım?"
Bu sorum ile ikiside bir kaç saniye hareketsiz kaldı ve gözleri acı ile doldu görmemiş gibi yaptım ve soru dolu gözlerimi Dük'e çevirdim.
Dük derin bir iç çekti ve konuştu.
"Layla, sana büyük bir özür borçluyuz çok büyük bir hata yaptım seni görmezden gelmek büyük bir hataydı bunu şimdi anlıyorum biliyorum bunun için çok geç ama yinede üzgün ve pişman olduğumu bilmeni isterim. Ve bundan sonra hiçbir şekilde böyle durumlarda kalmaman için elimden geleni yapacağım buna emin olabilirsin."
Bana acı ve pişman gözlerle bakan Dük'e ne cevap vereceğimi bilmiyordum tabikide affetmeyecektim. Bunca yıl ne acılar çektim bir çift söz ile her şey bitse keşke ama hayır sözlerin hiçbiri kırılan, yok olan kalbimi eski sağlam olan kalbe çeviremeyecekti, bir kaç dakika tabağım ile bakıştım onlardan bir tepki gelmeyince konuşmaya karar verdim.
"Bu sözler anlamsız Dük, asıl konuya gelebilirseniz sevinirim."
Sesim istediğim gibi soğuk çıktığı için kendime içten bir şekilde tebrik ettim, sözlerim duyan dük üzgün bir şekilde kabul edip diğer konuya geçti.
"Kral özellikle seninle görüşmek istiyor Layla."
Ne? Neden ben ya işi yapanlar dük ve loncaydı. Kral neden bir anda benimle ilgilendi ki?
"Neden benimle görüşmek istiyor ki?"
"Çünkü casusları sen buldun. Krala bunu anlattım o yüzden seninle bizzat kendisi görüşmek ve teşekkür etmek ve hediye vermek istedi."
Şaka mı bu ya ben bu olayın böyle gelişeceğini hiç düşünmemiştim...
Bir dakika ailenin hepsini çağırdı yani bu demek oluyor ki kraliçe ve prensler de orada olacak. Cassian'ı tekrar göreceğim demek bu en son Parti'de bir kaç saniyeliğine görmüştüm uzun bir aradan sonra tekrar göreceğim için kalbim de değişik duygular oluşurken kendime şaşırdım neden onu göreceğim için heyecanlıyım ki anılarım geldikçe ona olan hayranlık sevgi karışımı duygular da gün yüzüne çıkıyordu ama onun gerçek yüzünü bilen diğer tarafımda korku ile isyan ediyordu.
Ben ne yapacaktım şimdi günler geçtikçe sorunlarım bitmek yerine artıyordu.
Yemek faslı bitince odama geçtim yatağa uzanıp yemekte olanları ve içimde oluşan duyguları düşündüm çıkmaza girdim ve yolumu kaybetmekten korkuyordum. Ne yapmalıyım bu ülkede kalmaya karar verdim evet ama en büyük sorun da veliaht prensdi onun kötüye dönmesini engellemek için ne yapmalıyım kadın kahramandan uzak tutmak dışında baloda aşık olmuş muydu acaba? Bu düşünce kalbimi sızlattı nedense.
Neden canım sıkıldı ki benim bana ne olduğunu anlamıyorum eski Layla'nın duyguları daha ağır basıyordu sanırım. Onu çok sevmiş....
Keşke o da seni sevseydi.....
Kafamı sallayıp aptal düşüncelerden uzak durmak için yarın akşam için plan hazırlamaya başladım.
Öncelikle düzgün giyinip makyajı abartmamam gerek.
İkinci olarak bu prenslere fazla yakın olmamak (ölüme götürürler)
Pekâlâ şimdilik bu kadar sanırım yarın çok erken kalkacağım için uyumaya karar verdim.
***
Okur Yorumları | Yorum Ekle |