22. Bölüm

22. Bölüm

Merve Sena
mervesenahikayeler

Uyandım!
Ama uykumdan değil!
Tamam, tamam, uykumdan uyandım ama tüm arkamdan çevrilen
işlere de uyandım.
Aydınlandım resmen!
“Bak valla, şimdi kırıp atıcam seni! Ay ne pis bir sesin var! Zır zır
zırrrr, çalıp duruyorsun.”
Telefonuma kötü kötü bakıyordum. Okulun ikinci dönemi başla-
mıştı ve ben uzun bir süre sonra sabahın köründe kalkıyordum. “Zaten tadımız yok. Zaten düşmanlarla aynı ortama gireceğiz, bari
sen şöyle güzelce çalsan ölür müsün yani!”
Yatakta yorganımı üzerimden tekmeleyerek uzaklaştırdım ve
dediklerime hiç aldırmayan telefonuma doğru depar attım.
“Aman tamam be ağlama, al kapattık alarmını! Hain telefon. Hiç iyi bir haber için ötme ama böyle tamam mı? Ancak kötü kötü haberler vermek için zırla dur! Ben senin şarjını bitirmesini bilirim de kıya- mıyoruz işte!” Gözlerimi ovalarken sabahın köründe kendi kafamı
ütülediğimi fark ederek sustum.
Patır patır zeminde ses çıkararak lavaboya koşturdum. Hızlıca
hazırlanmam gerekiyordu çünkü birazcık geç kalmış olabilirdim.
Efsun iyice tembihlemişti, harika görün kimse depresyonda oldu- ğunu anlamasın, diye ama içimden hiç gelmiyordu.
Ayrıca Efsun’la yapacağımız plan için çok gergindim.
Elimi yüzümü yıkadıktan sonra aynaya uzun uzun baktım. Birazcık gözlerimin altı mı çökmüştü? Ayrıca oldukça solgun görünüyordum.
“Şu hâle bak! Biz bu hâllere düşecek delikanlı mıydık be! Kilo verdik, kilo! Tövbe haşa doğduğumdan beri hep kilo almış biriydim ben. Bu ne hâl Zehraaaa!”
Banyodan çıkarken bir şarkı mırıldanmaya başladım.
“Çekmediğimmmm dertleeeee çileeee kalmadığğğğ. Feryatsız gündüzümmmm gecem olmadıııı!”
“Kız sabah sabah ne oluyor böyle! Biraz sessiz olsana!” Annem saçları dağınık, göbeği kocaman bir hâlde uyanmış karşıma dikilmişti.
“Ne oldu, Işıl Hanım! Çocuk mu uyandı yoksa?”
“Yok, Zehra Hanım. Çocuk uyuyor ama koca bebek sesine uyanır- sa koşarak kaçarsın bu evden!”
Babamı ima ettiğini anlamıştım.
“Babamdan korksaydım evladı olmazdım, Işıl Sultan! Gel baka- lım, bir makas ver prensesine!”
Annem kıkırdayıp yanağını uzatınca şakk diye makası alıverdim bal yanağından.
“Kız kilo yakıştı sana! Maşallah pofuduk pofuduk oldun!” “Anneyle dalga geçme Zehra...”
Annem lafını tamamlamadan ben devam ettirdim. “Biliyorum
Allah çarpar!”
Odama doğru koşarken annem de arkamdan bir şeyler söyleyip
mutfağa girdi. Anlaşılan bana yiyecek bir şeyler hazırlayacaktı. Onu bu sıralar çok üzdüğüm için elimden geldiğince mutlu görünmeye çalışıyordum. Ayrıca sık sık da düşünüyordum, keşke eski enerjime dönebilsem diye ama içimden gelmiyordu. Yoksa ben de sıkılmıştım bu durumdan.
Hızlıca giyinip mutfağa annemin yanına gittim. “Hadi otur bakalım sana yumurtalı ekmek yaptım.”
“Çok geç kaldım anne, saklama kabına koyup okula götüreyim. Orada yerim.”
Annem önce inanmayarak durdu ama sırf onu inandırmak için yumurtalı ekmeklerin bir tanesini alıp ısırdım. Kadıncağız el mecbur yaptığı yumurtalı ekmekleri kaba doldurdu.
Babam ben kapıdan çıkarken uyanınca onunla da selamlaştık.
“Oooo evimizin direği uyanmış. Baba var ya ikimiz şöyle bir dışarı çıksak, seni benim manitam sanırlar.”
“Bak yine açtı motorunu. Sabah sabah bu ne hız!”
Güldüm. “Hadi hadi nazlanma senin de hoşuna gitti dimiğğğ!” Babam çarpık bir şekilde gülünce ben de güldüm.
“Hadi ben kaçtım!”
“Dur nereye!” Babam içeriye giderken bir yandan beklemem için
söyleniyordu.
“Ay baba, sonunda beni okutmaktan vazgeçtin, değil mi? Allah
senden razı olsun. Ben gidip uyuyayım bari!”
Babam elinde pantolonu yanıma gelirken baba bakışları atıyordu.
Tehtidkâr ama faydasız bakışlar yani.
“Maalesef hâlâ senden kurtulmanın tek yolu okul olduğu için git-
mek zorundasın.”
Babam gol attım dercesine bana bakarken onu duymuyormuş gibi
yaptım.
“Al şu parayı da okulda yemek ye! Aç kalma.” Babam haddin-
den fazla para vermişti bunun altında yatan nedeni biliyordum. Ama irdelemedim. Babam yemek yemediğim için belki okulda yerim diye veriyordu.
“Hayırlı günler, benim güzel ailem. Haydi, kalın sağlıcakla!”
Montuma sıkı sıkı sarınarak okul yolunu tutturdum. Hava gerçek- ten soğuktu. Ya da ben güçten düştüğüm için haddinden fazla üşüyor- dum. Çok düşünmemeye çalıştım.
Okula giderken yolda kafamı hiç yerden kaldırmadım. Okulun önüne gelince de direkt içeriye girdim. Sınıfa kadar aynı hızla devam ettim, sanki baksam hemen vazgeçecektim.
226

Ben hızımı biraz fazla abartmış şekilde yürümeye devam ederken birine çarpınca çığlık atıp durmak zorunda kaldım.
“Ulan, hep de bizim başımıza gelir böyle klasik hıyarlıklar!” Başımı tutarken bir yandan da söyleniyordum.
“İyi misin?”
İşte bu ses! Bu ses! Ulannn, bu sessss!
“Ceyhun!” dedim yutkunurken.
Böyle gıcık bir durum ancak benim başıma gelirdi. Aynen aferin
böyle devam...
“Zehra!” dedi o da benim gibi.
Ortalık iyice yıllar sonra karşılaşılan âşıkların olduğu Türk filmine
dönmüştü.
“Bir şeyin var mı?”
Var ulan varrr, diye bağırmak istedim ama tabii ki tek diyebildiğim
sakince, “Yok,” oldu. Ve başka bir şey demesine fırsat bırakmadan sınıfa kaçtım. Söylene söylene sırama gidiyordum.
“Kankaaaa, hoş geldin!”
“Heee aynen, çok hoş geldim, Efsun!”
“Nolduuu?”
“Başıma taş düştü!”
Efsun anlamadı, tabii ki. Ben de söylediğimdeki ironiye bakarak
sırıttım. Doğruydu valla Ceyhun taş gibi çocuktu. Bu sefer de böyle düşündüğüm için kendime kızmıştım. Sonuçta taş demiştik ama bağ- rımıza basmak zorunda kalmıştık.
“Kızlarrrr! Yeni dönemden günaydınlar!” Tabii ki okulun başladı- ğına bu kadar sevinecek tek kişi Vedat’tı.
“Vedat adamın sinirini bozuyorsun ya!” Sinirle soludum.
“Ulan ne oldu, daha iki kelime ettim.”
“Sus Vedat, Allah aşkına ya! Bıdı bıdı!”
Vedat tabii ki asla beni umursamadı çünkü onun huyu buydu.
“Neden susacakmışım? Ayağımdaki alçı çıktı. Full enerji doluyum. Milletin içinden geçeceğim bu dönem. Yattığım tüm zamanı ders çalı- şarak geçirdim, korkun benden!”
Efsun imalı imalı güldü. “Sanki normalde ders çalışmaktan başka vasfın varmış gibi sadece ders çalıştım demez mi! Öldürüyor yani beni!”
Biz üçümüz didişmeye başladığımızda uzaktan bir gözün bizi izle- diğini fark ettim. Ceyhun Anıl’la birlikte sınıfın ucunda konuşuyordu ama gözü üzerimizdeydi.
Bakışlarımı kaçırdım.
Aptal çocuk! Senin yüzünden geldiğimiz şu hâllere bak. Düşman aşiretlere döndük.
“Bunlar kimin?”
Vedat saklama kabını eline alırken, “Benim,” dedim. Tabii ki başka soru sorma gereği duymadan yumurtalı ekmekleri yemeye başladı.
“Bana da versene, görgüsüz çocuk!” Bunu diyen de Efsun’du.
Vedat Efsun’un kendisine öyle demesine takılmadan kutuyu ona uzattı ve birkaç dakika içinde hepsini yediler. Üzülsem mi sevinsem mi bilememiştim.
“Ayyy kanka, ne iyi ettin de getirdin bize!” Efsun parmaklarını yalarken konuşuyordu.
“Yaaa değil mi size getirdim, evet!”
Tabii hiçbiri benim evden yemeden çıkmış olacağımı düşünemi- yordu. Sonuçta ben dünyaları yiyen biriydim.
Öğretmen sınıfa girerken çilek adam da onunla birlikte girdi. Hocayı daha ilk dakikadan yormaya başlamıştı. Tüm bunlara katlan- maya, insanlarla uğraşmaya hiç gücüm yoktu. Aklım fikrim Efsun’la yaptığımız plandaydı. Resmen bir gram gücüm de kaldıysa onu inti- kam duygumdan alıyordum.
“Efsunnn!” dedim fısıldar gibi. Hoca bu dönemin nasıl ilerleyece- ğini anlatıyordu.
“Söyle kanka!”
“Plan ne oldu!”
“Her şey tıkırında, sen merak etme. Birinci sınıflardan bir çocuk
buldum. Bizim apartmanda oturuyor. Para için yapmayacağı şey yok. Ayrıca elimde çok pis tehditlerim var. Eğer mektubu götürmezse yedi- ği naneleri ailesine anlatacağımı söyledim. İnandı salak!”
228

Pis pis sırıttım. “Sence işe yarayacak mı?”
“Yüzde yüz kanka. Sen kaygısız ol. Ayrıca hâlâ Ahmet safıyla mesajlaşıyorum. Çocuk bana düştü. Ağzından laf almama çok az kaldı!”
“Kızlar eşşek mi konuşuyor burada! Ne fısıldaşıyorsunuz? Ya daha ilk ders ya ilk? Bıktım sizden, sizin gibi bir şube daha ömrümde görmedim. Saçlarım beyazladı ya! Bakkk, evladım hâlâ devam ediyor- sunuz! Bu dönem acımam yok bilin! Bir daha sınıfta çıt çıkarsa direkt disipline gidersiniz!”
Öğretmenin söylediği şeyleri gram takmıyordum çünkü geçen dönem de aynı yalanı atıyordu. Kendisi konuşmak isterse ders bile işlemiyordu ama biz bazen öksürsek gırtlağımıza sarılıyordu.
“Başladı yine!” dedi Efsun tıpkı benim gibi gözlerini devirerek.
Bir başkası o malum şakayı yaparak, “ÇIT!” diye bağırdı ama sesin kimden geldiğini anlamak mümkün değildi.
“Siz benimle dalga mı geçiyorsunuz? Yakarım, bu sınıfı!”
Ve işte koca ders, tam olarak sınıfın öğretmenle, öğretmenin de bizimle uğraşmasıyla geçti. Benim aklımda olansa plan, Ceyhun, inti- kam ve Ceyhun’du.
Ay pardon, onu söylemiştim, değil mi? ***
Kantin sırasında bekliyorduk. Oldukça gergindim. Efsun’un ayar- ladığı çocuk bizi kantin sırasında bulacakmış. Böylece yakalanma ihtimalimiz olmayacakmış.
İyice polisiye filmlere döndü hayatım.
“Oooo çilek kız, hoş geldin!”
“Hoş bulmuş gibi oldum say, pos bıyık abi!”
“O ne demek kız öyle?”
“Tadımız tuzumuz yok demek oluyor be pos bıyık abim!”
“Ben şimdi sana çilekli süt vereyim bak bakalım, nasıl canlanıyor- sun!”
“Yok yok, istemem çilekli bir şey sen bana sakız ver ama naneli olsun, bir de su ver yeter!”
“Kızım, yavrum, sen iyi misin?”
“İyiyim abi, ne oldu?”
“Kız sen su mu içeceksin? Sen ilk dönem çilekli müdür olsa onu
bile alacak kıvamdaydın. Çileği nasıl reddedersin?”
“Hayat bize tokat attı abi, o tokat da biraz zorumuza gitti, böyle
yemeden içmeden kesildik.”
Pos bıyık abi dudaklarını büktü ama bakışları sertti. “Dur bakalım
sen burada!”
Ben pos bıyık abiyi beklerken Efsun’u unutmuştum şöyle bir
etrafıma bakınca bir tane çocuğun eline mektupları sıkıştırdığını fark ettim. Kimsenin dikkatini çekmiyordu. Gerçekten de Efsun baya akıllı bir kızdı.
“Al bakalım sen bunları. Müesseseden!”
Pos bıyık abinin elindekilere baktım. “Abi bunlar ne? Muzlu mu bunlar? Ama ben muz sev...”
“Bak Zehra bazen hayat elimizden sevdiğimiz şeyleri alabilir. Bu bize gerçekten zor ve aşılması güç gelir. Ama önümüze bakmak, farklı şeyler deneyimlemek, güçlü olmak bize bir şey kaybettirmez. Ayrıca geçmişimize ihanet etmiş de olmayız. Sadece yaşama tutunmak için çabalıyor oluruz. Ve inan bana bu gereklidir. Yaşamın iplerini gevşet- meye gelmez.” Elime muzlu sütle, muzlu kek sıkıştırırken içtenlikle gülümsedi.
Gözlerim dolmuştu. Haftalardır bu hâldeydim ama ilk defa içim ısınmıştı. Bu bana çok değişik gelmişti.
“İstediğin kadar farklı şeylere yönel. İnan bana özün neyse yeniden ona evrilirsin. Sen her zaman çilek kız olarak kalacaksın!”
Sıradan elimdekilerle uzaklaşırken kendimi çok tuhaf hissediyor- dum. Ama Efsun gelip koluma girerek sevinçle zıplamaya başladığın- da dikkatim ister istemez dağılmıştı.
“Kankaaaaa! Oldu bu iş, olduuuu!”
Cevap veremedim.
“Kızım heyecanlansana biraz.”
“Süper olmuş, Efsun. İnşallah sorunsuz devam eder.”
Efsun benim modumun değiştiğine aldırmadan devam etti. Zaten
son zamanlarda buna alışmıştı. “Bak öyle bir tıkır tıkır işleyecek ki inanamayacaksın!”
Efsun’la birlikte bahçeye çıkıp tur atmaya başladık. Canım hiç istemese de muzlu sütümü içiyordum. Tadı fena değildi. Muzlu keki Efsun’a vermiştim.
“Hay ben senin...”
“N’oldu?”
“Kanka, Ahmet bize doğru geliyor, sakın çaktırma.” Anında kendi-
mizi toparlayıp lafı değiştirdik. “Kızlarrrr!”
“Selammm,” dedi Efsun yapay bir cilveyle.
“Nasılsın, balım?”
Iyyy, balım mı demişti? Ancak bu kadar çirkin durabilirdi... Bu
çocuk kesinlikle çok gıcık bir tipti. İlk başta neden o cazgır kızlarla takılıyor diye sorgulamıştım ama şimdi anlıyordum.
“İyiyim, Ahmetciğim. Sen nasılsın? Ne o arkadaşların yok mu?”
“Onlar kendilerince takılıyorlar, sıkıldım zaten onlardan. Artık bana yeni kan lazım.”
“Kan mı?” dedim bu sefer cidden midem bulanırken.
“Yani yeni arkadaşlar, yeni insanlar...”
“Neyi ima ettiğini anladım, Ahmet. Sadece söylemin... Aman yok
bir şey, aferin böyle devam.”
Ahmet bana göz devirdi ve Efsun’a döndü.
Ah Efsun’um ah, sen normalde bu salağı laflarınla döversin ama
işte benim için yanıyorsun. Rahat gibi gözükse de ne kadar rahatsız olduğunu anlayabiliyordum.
“Efsun hafta sonu aradım ama açmadın. Bir şeyler yapalım diye- cektim.”
“Aaaa, öyle mi hiç fark etmedim inan. Biraz yoğun geçiyordu da günlerim.”
Ahmet Efsun’u dinlemiyordu. Hedefine giden robot gibiydi. “Neyse, neyse. O zaman okul çıkışı bir yerlere mi gitsek? Mesela sinema falan.”
“Sinema mı?” Efsun’un dudakları gerildi. “Yani nasıl olur, bilmem ki!”
Bana medet umar gibi bakıyordu ama şu an aklıma bir bahane gelmiyordu.
Efsun Ahmet’i eğer mektup planı işe yaramazsa diye ikinci plan olarak elimizde tutuyordu. Amacı çocuğa her şeyi itiraf ettirmekti ama çocuğun aklı fikri başka yerlerdeydi.
“Aslında gelmek isterim ama...”
Ahmet Efsun’a cevap veremeden tepemizde kocaman bir gölge belirince hepimiz bakışlarımızı çevirdik.
“Vedat!” Bunu söyleyen Efsundu.
“Sen mi geldin?” Bunu söyleyen de bendim.
“Kim lan bu?” İşte bunu söyleyen de Vedat’tı.
“Ahmet canım! Ne oldu beğenemedin mi?”
“Efsunnn!” Vedat sinirle burnundan soluyordu.
“Dur, sakin ol, yok bir şey!”
Ahmet sıkkınlıkla üfledi. “Eee, gidiyor muyuz okul çıkışı sinema-
ya?”
Efsun Ahmet’i susturamadan Ahmet konuşunca Vedat şok geçirdi. “Siz sinemaya mı gidiyorsunuz? Ne... neden?”
Vedat gerçekten de ŞOK geçiriyordu. Yani öyle bilişsel değil baya
baya fiziksel... çocuk kekelemeye başlamıştı.
“Hayır gitmiyorum. Yani şu an değil, yani inan bildiğin gibi değil.”
Efsun her iki tarafı da kaybetmemeye çalışıyordu. Plana sadık kalma- ya çalıştıkça batıyordu adeta.
“Beni böyle oyalama kızım. Kim bu, eski sevgilin falan mı?”
Ahmet’in şöyle ağzını yüzünü kırmak geçiyordu içimden ama tabii yapamıyordum.
“Hayır, hayır, hiçbir şeyim değil.”
Vedat’ın kaşları havaya kalktı.
“Hiçbir şeyim değil mi?”
“Öyle demek istemedim, Vedat! Dur açıklayacağım.”
Vedat uzun uzun yüzümüze baktıktan sonra aniden okulun içine
yürümeye başladı. Efsun’un telaşı giderek artıyordu. “Aman iyi oldu, gitti dallama!”
“Sen ne dedin?”
“Dallama dedim, yer cücesi!”
“Ulan sen bana yer cücesi mi dedin?”
“Alınma ya, şaka şaka!”
Süt kutusunu öyle bir sıktım ki tüm süt çocuğun üzerine gitti. “Lan ne yaptın?”
“Dur bakalım daha neler yapabileceğimi görmedin! Tutmayın lan
beni!”
Ahmet daha ne olduğunu anlamadan üzerine öyle bir atladım ki
anında yerle yeksan oldu cıvık insan abidesi!
“Lan dur. Ağğğğğğ. Kulağım kulağımı ısırdı! Ağğğğğğ!”
Efsun çığlık çığlığa durmam için bağırırken ben hızımı alamayıp
tırnaklarımı boynuna geçirdim.
“Allah belanı versin! Her yerimi parçaladı bu canavar!”
“Demek arkadaşıma dallama dersin ha! Demek bana yer cücesi
dersin ha! Demek Efsun’u kötü emellerine alet etmek istersin ha! Ulan ben adamı ne yaparım biliyor musun? Lan seni haritadan silerim!”
Ben yeniden üzerine atılmaya kalkışacakken arkamdan birisi geldi ve elini belime atarak beni gerisin geri çekmeye başladı.
“Kim lan bu vatan haini? Bıraksana beni! Bir yüzünü görürsem, bak bakalım nasıl yumruğumun tadına bakıyorsun.”
Efsun beni sakinleştirmeye çalışırken onu duymuyordum adeta. Beni tutan kişi nihayet bırakınca döndüm ama yumruğum havada asılı kaldı.
“Ceyhun!”
“Zehra sen kafayı mı yedin?”
“Ben...” dedim ama devam edemedim.
Beni bırakıp Efsun’a döndü.
“Efsun, n’oluyor Allah aşkına?”
“Şimdi sana açıklayamam, Ceyhun. Sen Zehra’yı kolla, benim aci-
len Vedat’ı bulmam lazım.” Ve anında koşarak uzaklaştı.
“Efsun bekle ben de geliyorum.”
Tam koşup Efsun’un peşine takılacaktım ki Ahmet’i hatırlayıp
arkamı döndüm. Parmağımı ona doğru sallarken dişlerimi sıkıyordum. “Bak eğer bir daha karşımıza çık nasıl hayatını kaydırıyorum.”
Ahmet yere çökmüş kötü kötü bakıyordu ama gözünün korktuğu belliydi. Ama bunda onun kulağını ısırmam kadar şu an yanımda Ceyhun’un da olması olduğunu fark ettim.
Ceyhun kaşlarını çatmış Ahmet’e bakıyordu. Gerçekten sinirli olduğu belliydi. Bu şekilde yanımda duruyor olması kalbimin çarpma- sına ama aynı zamanda kırılmasına da neden olmuştu.
Ben koşarak merdivenlere yönelirken Ceyhun da peşimdeydi. “Senin işin yok mu?”
“Yok, hanımefendi!”
“Bana öyle deme!”
“Olur demem! Ne de olsa her şeyin en iyisini sen biliyorsun!” Kantine baktım ama kimse yoktu, koşarak yukarı çıkmaya başladık. “Bana laf vuracaksan ne diye yanımda duruyorsun ki?”
Az önceki hareketini ima ettiğimi anlamıştı.
“O zaman öyle gerekliydi çünkü!”
Sınıfa bakmıştık ama orada da yoklardı.
“Bak sen,” dedim yüzüne bakmadan, “demek ki sen de her şeyin
en doğrusunu biliyormuşsun!”
Ceyhun bozuldu ama sesini çıkarmadı.
Verecek cevabı yoktu ya da ben öyle sanıyordum. Çünkü tam sus- tuk derken Ceyhun bombayı patlattı.
“Maalesef her şeyin en iyisini bilmiyorum. Bilseydim sana öyle davranmazdım.”
Olduğum yerde durmuş, âdeta şok geçiriyordum.
“Ne dedin sen?”
“Aslına bakarsan tam olarak ne diyeceğimi bilmiyorum ama bildi- ğin bir şey varsa, yanlış yaptığım şeyler olduğu.”
“Şu an bunu diyemezsin, Ceyhun! Buna hakkın yok!”
“Ama böyle düşünüyorum!”
“Düşünme o zaman! İstediğin zaman istediğin şeyleri söyleyip
çekip gidemezsin. Bak oradan bakınca oduna benzeyebilirim ama değilim. Üzülüyorum.”
Bir adım yaklaştı.
“Farkındayım. Çok kilo vermişsin. Ayrıca o muzlu süt de neydi?” “Sen beni mi takip ediyorsun?”
“Yoooo sen karşıma çıkıyorsun o kadar.”
Gözlerimi devirdim. “Çocukları bulmalıyız.” Yeniden yürümeye
başladım.
“Bir şey demeyecek misin?”
“Aslına bakarsan muzlu süt hiç de kötü değilmiş.”
İma ettiğim şeyi anlamıştı.
“Hayır, kötüdür.”
“Hayır, değildir!”
“Kötüdür!”
“Değildir!”
“Bunu öylece söyleyemezsin, Zehra!”
“Sen bana öylece çok güzel şeyler söyledin ama Ceyhun! Arkana
bile bakmadan çekip gittin hem de!”
“Yanlıştı diyorum!”
“Ben de sana, artık umurumda değil diyorum!”
Bunun üzerine daha fazla konuşmadı. Ama yanımdan da ayrılma- mıştı. Ona çaktırmıyordum ama kalbim güm güm atıyordu. Dikkatimi toplamaya çalıştım. Tüm katları aramıştık ama ikisi de yoktu. Hatta tuvaletlere bile bakmıştık.
“Nerede ya bunlar?”
Tam Ceyhun’la göz göze gelmiştik ki resmen başımızın üzerinde bir ampül yandı. İkimiz de aynı şeyi düşünüyorduk.
“Kesin sığınaktalar!”
Koşarak en aşağı kata indik. Merdivenleri o kadar hızlı iniyorduk ki az kalsın düşüyordum. Ceyhun kolumdan tutunca dengem yerine geldi.
Teşekkür etmedim.
“O çocukla neden kavga ettin?”
“Seni ilgilendirmez!”
Yine sustu.
Nihayet aşağı inebilmiştik. Gerçekten de tahmin ettiğimiz gibi
buradalardı.
“Vedat, sakin ol diyorum!”
“Bunu yaptığınıza inanamıyorum. Nasıl bana söylemezsiniz? O
aptalla baya baya flörtleşiyordun yani!”
“Oha!” dedi Ceyhun ve bana döndü.
“Hemen şaşırma öyle. Yerinde olsam dinlemeyi öğrenirdim. Sonra
malum, pişman oluyorsun. Ama fayda etmiyor.”
Bunun üzerine uzun uzun gözlerimin içine baktı ve Vedat’ın yanına
gitti.
“Abi, n’oluyor burada?”
Vedat Efsun’dan bakışlarını ayıramıyordu. Yanlarına gittiğim-
de Efsun’un neredeyse ağlamak üzere olduğunu fark ettim. Vedat Ceyhun’a bakmadı ama bana döndü.
“Aferin size, Zehra! Eğer denk gelmese asla bana söylemeyeceksi- niz. Hadi Ceyhun’u anladım ama neden benden saklıyorsunuz?”
Ceyhun kızardı ama sesini çıkarmadı. Dışlanmayı hak ettiğinin farkındaydı.
“Bilmiyorum, Vedat. İnan bilmiyorum. Tek istediğim kendimi temize çıkarmaktı.”
“Neye yarar ki? Ceyhun senin sözüne inanmıyorsa ne anlamı ola- caktı?”
“Birisi bana neler olduğunu anlatsın artık!”
Ceyhun yine isyan etmişti ama Vedat umursamadan devam etti.
“Bilmiyorum. Yani demek istediğini anlıyorum ama onun yaptığı canımı çok sıktı. Ben günlerdir yemek yemiyorum be! Kalbimi kırdı, anladınız mı? Sana söylemedik belki de bizi durdur istemedik. Çünkü sen...” Yutkundum. “Çünkü söylediklerin doğru Vedat. Haklısın. Ortaya çıksa bile tatmin olmayacaktım. Zaten Ceyhun bana inanma- mıştı. Beni umursamamıştı. Konuşmama ona anlatmama bile izin vermemişti.”
Ceyhun duydukları yüzünden iyice gerilmişti. Aniden Vedat’ın boynuna sarılıp kendine çevirdi.
“Bak oğlum ya bana neler olduğunu anlatırsın ya da şimdi sana yumruğu çakarım.”
Vedat sakince Ceyhun’un gözlerinin içine baktı. Ceyhun’un ona vurmayacağını zaten biliyordu. Ceyhun’un tek istediği neler olduğunu anlamaktı.
“Zehra’ya birisi kumpas kurmuş. Sizin aranızı bozmak istemiş.” Ceyhun yavaşça elini Vedat’tan çekerken dişlerini sıkıyordu.
“Ne oyunu?”
“Senin ne derece kıskanç olduğunu bilen biri aranızı bozmak için
Zehra’ya notlar yollamaya başlamış. Zehra başta şaka sanmış ama iş ciddileşmiş, daha sonra notu sen yakalayınca aranızın bozulacağın- dan emin olan kişi notu senin görmeni sağlamış. Ki sen de onu haklı çıkararak anında kızı yüzüstü bıraktın. Yani bunu yapan şerefsizin ekmeğine yağ sürdün!”
Ceyhun elini saçlarına götürdü.
“Kim? Kim lan bu? Ayrıca niye yapmış bunu?”
Vedat konuşmadan araya girdim.
“Söylemenizi istemiyorum. Kimse kim! Artık bir önemi yok!” “Zehra bunu saklayamazsın, buna hakkın yok!”
Ceyhun önüme gelmiş dikilmişti.
“İnan bana benim her şeye hakkım var Ceyhun. Sen bana sırtını
dönüp gittiğinde benim birçok şeye hakkım oldu. O yüzden sana söy- lenmesini istemiyorum. Artık umurumda da değil. Vedat haklı. Sen zaten beni umursamadın ki. Öylece açıklamama izin vermeden anında beni suçlayarak gittin. Şimdi ben kendimi aklamışım neye yarar. Ben
yapmadığımı biliyordum. Arkadaşlarım bana inanıyordu ve...” Derin nefesler aldım. “Ve bana güvendiğini düşündüğüm çocuk bana aslında güvenmiyorsa ona kendimi inandıracak değilim.”
Ceyhun sarsılmıştı. “Sana inanıyorum. Bunları duymadan önce sana da söyledim. Pişmanım. Bak, fevri biri olduğumun farkındayım. Ayrıca biraz gururluyum. Bu yüzden bunca zaman yanına gelemedim ama inan bana o bahçeden ayrılıp daha eve varmadan pişman olmuş- tum. Ama senden özür dilemeye yüzüm yoktu.”
“Bunları duymak istemiyorum.” Efsun’un yanına gittim “Sınıfa çıkalım.”
Efsun başını salladı ama daha bir adım atamadan Ceyhun yeniden yanımıza geldi.
“Zehra, yalvarırım gitme!”
“Ya istemiyorum diyorum. Ne diye yaz dizisindeki erkek karakter gibi beni darlıyorsun!”
“O nasıl betimleme lan!” Vedat araya girince ona kötü kötü baktım ama arsızca bana başını salladı. “Bana hiç öyle bakma. O Ahmet ola- yını sindirmiş değilim. Hesabını soracağım.”
Vedat, Efsun’la bana kötü kötü bakarken kolkola girip köşeye sindik.
“Ayrıca!” dedi Vedat ayağa kalkarken, “intikamımız alınacak. Belki uzaktan bakınca sadece sizin aranızı bozmak için yapılan bir hareket gibi gözükebilir ama şu geldiğimiz hâle bakın. Hepimiz birbi- rimize girdik.”
Efsun sırıttı.
“Yaşa Vedatttt!”
“Kızım bak sana çok sinirliyim. Şu an sus, konuşma! Vallahi gidip
o itin yüzünü gözünü dağıtırım. Hatta ona elimi bile sürmem bakışımla yığarım onu oraya. Seni sinemaya çağırıyor. Neler döndüğünü biliyo- ruz o sinemalarda. Ulan ben şimdi bunun...”
Vedat konuştuğu yerde tekrar sinirlenince Efsun yanına gitti. “Vallahi tövbe, Vedat. Bir daha yok öyle, senden habersiz plan yapmak.” Offf abi bunlar baya baya aşıktı. Ama itiraf edemiyorlardı. Gerçi itiraf etmelerine gerek yoktu. Bizden daha iyi anlaşıyorlardı. En azından Vedat Efsun’u dinlemiş ve ona inanmıştı. Yani birbirlerine itiraf edemeseler bile bizden çok daha önde oldukları bir gerçekti.
“Artık olanları bana da baştan sona anlatacak mısınız?”
“Öncelikle yukarı çıkıp çantalarımızı alalım. Ben artık derse falan giremem. Ayrıca o Ahmet’i görmesem iyi olur! Bize gidelim. Orada konuşuruz.”
Efsun’la ben usulca başımızı salladık. Ceyhun’la Vedat önde, Efsun’la ben arkalarında merdivenlerden çıkıyorduk.
Ceyhun’la Vedat fısır fısır bir şeyler konuşuyorlardı ama ne konuş- tuklarını duyamıyorduk. Büyük ihtimalle Vedat olanları Ceyhun’a anlatıyordu.
Efsun dibime daha fazla girebilirmiş gibi yaklaştı.
“Kanka!”
“Efendim!”
“Başımız belada biliyorsun, değil mi?”
“Oğlanların bunu duyması hiç iyi olmadı, Efsun!” dedim onu des-
tekleyerek.
“Keşke hiç kalkışmasaydık!”
“Hepsi benim suçum,” dedim üzgün bir şekilde.
“Yok be kanka, sonuçta tüm planı ben yaptım.”
“Ama benim için yaptın, Efsun!”
“Tabiii yaparım. Şimdi olsa yine yaparım!”
Tam sınıfın olduğu kata gelmiştik ki durdum ve Efsun’a sarıldım. “Seni seviyorum, Efsun!”
Efsun’un sırıttığına emindim. “Ay ben de seni kanka!”
Biz öylece sarılıp duygusallaşırken Vedat durup bize döndü. “Sarılmanın sırası mı şimdi? Ayrılın da gelin hemen buraya! Çabuk
dedim!”
Efsun benden ayrılırken ciddileşmişti. Tekrardan koluna girer-
ken eğilip kulağına fısıldadım. “Bu Vedat da iyice kendini Kurtlar Vadisi’nde sanıyor.”
“Ya Ceyhun’a ne demeli?” Efsun’la kıkırdadık.
“Salak be bunlar!”
“Erkekler çok saflar ya. Saman alevi gibiler.”
“Şimdi Vedatlara gideceğiz ama akşama tekrar bir araya gelelim...” Efsun’un ne demek istediğini anlamıştım.
“Bize kalmaya gelsene. Sana anlatacaklarım var!”
“Allahhh Ceyhun hakkında mı?”
Başımı salladım.
“Benim de sana!” dedi ve sınıftan içeriye girdik.
Çantalarımızı omzumuza geçirip hızlıca çıktık. İçimde bir şeyler
ayaklanmıştı. Birazcık sessiz kalıp dinledim.
Bu küçük şeytan Zehra’nın ayak sesleriydi. Sanırım ayaklanmış
geliyordu.
O ölmemiş miydi?
Hayır, sanırım ölmemişti.
Ve saklandığı yerden koşarak bana doğru geliyordu.

Bölüm : 03.03.2025 09:45 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...