21. Bölüm

21. Bölüm

Merve Sena
mervesenahikayeler


Yaşamak zordu.
Üzgünken yaşamak çok daha zordu.
Üzgün ve yalnızken yaşamak daha zordu.
Üzgün, yalnız ve terkedilmiş olarak yaşamak daha da zordu.
Ama en zoru şuydu.
Üzgün, yalnız, terkedilmiş ve sınav öğrencisi olarak yaşamak... İşte bunu anlatmaya kelimeler yetmezdi. Yetmiyordu da o yüzden
konuşmuyordum. Ve Efsun çıldırmak üzereydi. Tamam, tamam, hani yalnızdın, diyeceksiniz. Efsun sayılmaz. Efsun benim kankam. Ben Ceyhun gelene kadar hep yalnız hissedeceğim.
Her neyse, şu konuyu kapatıyorum.
“Kankaaağğğğ!”
“Efsun artık bağırmayı, hatta böğürmeyi keser misin?”
“Kızım içim şişti. Allah aşkına dışarı çıkalım.”
“Sen çıkabilirsin, benim canım istemiyor.”
“Ama hayat böyle geçmez. Bak vallaha, daha kimler gelir kimler
geçer, unut şu Ceyhun’u.”
İşte bu pek mümkün değildi. Birleşme umudum yoktu ama unut-
mayı şu an için düşündüğüm söylenemezdi.
“Efsun Allah aşkına, bıdı bıdı yeme beni. Bak zaten hâlim yok!”
Efsun yatakta tepetaklak yatıyordu. Duruşunu düzeltti ve bana bakarak oldukça sert bir şekilde konuştu. “Bak söylemeyecektim ama artık yetti. Kızım bir erkek için ne hâllere düştün, kendine gel artık. Annen hamile hâliyle perişan oldu. Baban desen adamın omuzları çökmüş. Ayrıca şu an ders çalışıyor olmamız gerekirdi, biz burada oturmuş nelerle uğraşıyoruz.”
İçimde aniden bir sinir patlaması beliriverdi. “Bak, bana akıl verme- ni istemiyorum, Efsun. Bunların ben de farkındayım. Toparlanıyorum, tamam mı? Zaten okulların açılmasına birkaç gün kaldı, stresliyim. Ayrıca belki anlamak istemiyorsun ama benim tek üzüldüğüm şey Ceyhun değil. Onunla birlikte giden heveslerim. Ne bileyim işte... Bu kadar güzel davranan, benim ona güvendiğim gibi bana güvendiğini düşündüğüm birisi tarafından bu şekilde yüzüstü bırakılınca mahvol- dum. Yani konu oradan bakınca sadece erkek mevzusu gibi gözükebi- lir ama değil. Konu benim Ceyhun’u kendi gözümde koyduğum yer ve onun beni itam ettiği şeyler!”
Efsun şöyle bir saçını savurdu. “Yani sen bu Ceyhun’a gerçeği ispat edebilsen rahatlar mısın?”
“Yani en azından kendimi haklı çıkardığım için bir tık sakinleşirim. En azından geçmişi geçmişte bırakmayı denerim.”
“Hayır, hayır. Şimdi bana söz vereceksin. Senin haklılığını ispatla- yınca bu, Ceyhun depresyonu bitecek!”
Gözlerimi kıstım.
“Efsun sen ne biliyorsun, Allah aşkına? Desene bana!”
“Bak kankacım. Söz vermezsen olmaz.”
“Söz veremem ama şunu söyleyebilirim ki elimden geleni yapaca-
ğıma yemin ederim.”
Efsun sevinçle ellerini çırptı.
“Bak şimdi. Sana Ceyhun’la sevgili olduktan sonra notlar gelmeye
başlıyor. Seni sevdiğini söyleyen şeyler yazıp gönderiyor. Sonra tam siz aşkınızın en tepesindeyken bunu Ceyhun öğreniyor. Önceki notlar birazcık gizli ama bu son not oldukça açıkta bırakılıyor. Sadece senin görmen istenmiyor, herkesin görmesi isteniyor.”
Efsun’un söyledikleri dikkatimi çekmişti. Ellerimi göğsümde bağ- layıp öne eğildim.
“Eeee!”
“Sonra ilanı aşkı herkes duyuyor ama ne hikmetse Ceyhun’la okul- da ayrıldığınızdan beri kimsecikler sana ulaşmaya çalışmıyor. Sence de bu işte bir tuhaflık yok mu? Meydan boş. Sevgilinle ayrıldın. Seni bu kadar çok seven birisi neden bunca zamandır karşına çıkmadı?”
Efsun’un söyledikleri mantıklıydı. “Yani sen diyorsun ki birisi, bana birinin âşık olduğuna beni inandırdı. Benim de korkup bu olayı saklayacağımı biliyordu. Çünkü Ceyhun’un ne kadar kıskanç olduğu- nu bilen biliyor. Buna inandırdıktan sonra, sonunda her şeyi Ceyhun’a duyurdu ve bizi ayırdı.”
“Aynen öyle diyorum, kankacım!”
“Kim lan bu! KİM LAN BU ŞEREFSİZ! ULAN BEN BU OYUNA NASIL GELDİM! YAKARIM GEZEGENİİİ! YAKARIMMMMM!”
Efsun panikle beni ayağa kalktığım yatağa geri oturttu. Bir yandan da ağzımı kapatmaya çalışıyordu.
“Lan manyak, sakin ol!”
“Olamam Efsun, olamam. Benim burada evim dağılmış. Gelecekteki bebeklerimin babası olacağını düşündüğüm adamdan ayrılmışım. Dünyam başıma yıkılmış. Ben nasıl sakin olayım!”
“Kız dur şimdi Türk filmi triplerine girme hemen. Daha on sekiz olmamışız, gelmiş burada bana şekil yapıyorsun.”
Efsun’un ciddi bakışları altında kendimi toplamaya çalıştım. Ama birden aklıma gelmişti.
“İyi de Efsun bundan nasıl emin olabiliyorsun ki? Baya baya bunu sen de kafanda kurmuş olabilirsin.”
Efsun bakışlarını devirip ağzını büzdü.
“Sen beni hiç tanımamışsın kızım. Bizim de kendimize göre bir bildiğimiz, bir kanıtımız var herhâlde. En azından kuvvetli bir şüphe- miz var diyelim.”
“Anlat kız anlat, hepsini anlat. Incını, cıncını!”
Efsun kahkaha attı. “Bakıyorum da hemen enerciiiii yerine geldi!”
Saçlarımı bileğimdeki tokayla hızlıca tepemde topladım. Bu bir kız için savaş boyalarını sürmekle eşdeğerdi.
“Sen bana kendimi haklı çıkarmam için umut veriyorsun, nasıl heyecanlanmam, Efsun. Tamam birleşmeyelim yeniden ki bunu söylemek bile beni çok üzüyor ama en azından Ceyhun’un yüzüne onun haksız olduğunu vurmak istiyorum. Beni dinlemediği ve bana inanmadığı için onu perişan etmek istiyorum. Ayyy, yok çok perişan olmasın, kıyamam. Ama bir sarsılsın yani. Ahh, ahhh, biz neler çektik. Günlerdir ağzıma bir lokma çilek vurmadım ben. İçim öldü, içim. Cenazemi bile kendim kaldırdım en delikanlı hâlimle. Kimsecikler yoktu yanımda, yollara düştüm, perişan oldum, kendimden...”
“Zehraaaa!”
“Ay tamam, özür dilerim! Yine çok konuştum.”
Efsun şoklar içinde bana bakıyordu. Tabii uzunca bir aradan sonra
bu kadar konuşmam onu da şaşırtmıştı. Valla ne yalan söyleyeyim, ben de şaşırmadım diyemezdim.
“Hadi söyle bakalım neymiş şüphelerin!”
“İrem!” dedi başını usulca sallarken. “Diğer şubedeki İrem. Hani şu eşit ağırlık okuyan! Hani şu...”
Elimi anlıma vurdum!
“HANİ ŞU CEYHUN’A AŞIK OLDUĞU DEDİKODUSU ÇIKAN!”
Yataktan zıplayıp volta atmaya başladım.
“Ulan İrem! Yaktım senin çıranı. Eğer bu gerçekse var ya kimse seni benim elimden alamaz!”
***
“Zehra!” Efsun arkamdan koştururken nefesi kesik kesik alıyordu. “Kanka Allah aşkına yavaşla biraz. Yemin ederim şimdi öleceğim.”
Efsun’un haykırmalarına kayıtsız kalamadım ve durup onu bekledim. “Kızım vatanı kurtarmaya mı gidiyoruz? Ne bu hırs!”
“O önden önden giden ben değilim, Efsunum, benim gururum, gururum.”
Efsun’la evde birkaç plan düşünmüştük ve en sonunda en iyisinin kaleyi içten fethetmek olduğuna karar vermiştik. Efsun İrem’in en yakınlarını tanıyordu. Onlarla bir buluşma ayarlamıştı.
Gideceğimiz kafe bizim eve çok uzak değildi. Beş dakika sonra orada olacaktık.
“Bak gidince orada gevezelik yapma sakın. İnsanların planımızı anlamamaları lazım.”
“Sen boş lafları bırak da bana şunların isimleri söyle.”
“Zehraa!” Efsun uyarır bir tonda konuşunca gözlerimi devirdim. “Tamam be kızım, ne bıdı bıdı yaptın.”
Efsun saçını savurup konuşmaya başladı. “Gamze en yakın arka-
daşı ve en sinsi olan. Tabii İrem’den sonra. Seda onlara nazaran daha sakin biridir ama o da fena değil. Son olarak Ahmet var. Onun bunlarla tek takılma sebebi Seda. Kıza yıllardır âşık.”
“Tamamdır asker, ben anladım.”
“Hadi be oradan burada bir asker varsa o da sensin. Ben olsam olsam senin komutanın olurum.”
“Ay Efsun, hiç altta kalmıyorsun, yemin ediyorum.”
“Hak etsem eyvallah ama benim kodumda yok o dediğinden.” Nihayet kafenin önüne gelmiştik.
“Nasıl görünüyorum?”
Efsun önce saçımı sonra da çilekli gömleğimi düzeltti. “On numa-
rasın, kankacım”
Bizi kafede İrem hariç grubun diğer üyeleri bekliyordu. İrem’in
şehir dışında oluşu ekmeğimize çilek sürmüştü anlayacağınız.
“Ulan, acaba ben normale mi dönüyorum? çilekli gömlek giyme-
ler, yok efendim, ekmeğime çilek reçeli sürmeler.”
Kafeye girdiğimizde gözler hemen bize döndü. Efsun gayet rahat
bir şekilde yanlarına gitti ve selam verdi.
“Ay, merhaba!”
“Hoş geldiniz, şekerim!” bunu söyleyen Gamze’ydi.
“Ay ne iticiii,” diye düşünmeden edemedim.
“Tanıştırayım, bu Zehra. Zaten okulda yanımda illaki görmüşsü- nüzdür.”
Gamze ağzını açamadan Seda atlayıverdi.
“Ay gördük, tabii gördük!”
Gamze Seda’ya dikkatli bir şekilde baksa da Seda’nın pek umursa-
dığı yoktu. Anlaşılan grubun gevezesi oydu.
“Ne iyi ettik de buluştuk. Yemin ederim evde otur otur içimiz şişti.
İnsan okulu özler mi ya? Biz özledik resmen.”
“Sorma tatlım, biz de aynı durumdayız. Sınav bizi mahvetti. Ancak
evde oturup ders çalışıyoruz.”
“Allah Allah!” dedim dişlerimin arasından. “Ben sizin başka işle-
riniz olduğunu duymuştum.”
“Ne gibi?” Gamze korkusuzca bana bakınca ona daha fazla kıl
oldum.
“Keşke birkaç da erkek çağırsaydık, kaldım ben böyle tek başıma.” “Ne çabuk sıkıldın ya bizden! İstiyorsan çağıralım birilerini.” Efsun araya girip ayağıma tekme vurunca susmak zorunda kalmış-
tım.
“Eee, anlatın bakalım çifte kumrular, neler yaptınız?”
“Tutmayın beni ben bu kıza dalıyorum abi.”
Efsun benim aksime oldukça sakindi.
“Ya inan hep evde oturduk. İnsan yüzü göremedik. Varsa yoksa
Zehra bize, ben onlara!”
Gamze gevşek bir şekilde güldü.
“Eee, sizin yanınızda korumalarınız vardı. Onlara ne oldu?” “Aaaa!” dedi Seda şaşırmış bir biçimde. “Siz ayrılmadınız mı
onlardan?”
“Kimlerden?” dedim gözlerimi Seda’nın üzerine dikerek. “Ceyhun’dan!” dedi saf bir şekilde. Anlaşıldı, bu kızın ağzından laf
almak kolay olacaktı.
“Gözlerimizle gördük, okulun bahçesinde tartıştınız. Sonra da Ceyhun seni terk etti!”
Şimdi kalkıp çığlık atacaktım. Ulan bu ne arsızlıktı.
“Sizin de orada olduğunuzu bilmiyordum.”
“Oradaydık!” dedi Seda saf bir şekilde anlatmaya devam ediyor-
du. “Zehra’ya not gelince...” Gamze dayanamayıp araya girince Seda susmak zorunda kaldı.
“Olayı duymayan mı kaldı, canım? Sadece biz değil tüm okul öğrendi.”
“Allah Allah! Halbuki çok ani oldu ayrıca sadece bizim sınıf vardı bahçede.”
Ahmet tekrardan araya girerek garsonu çağırdı ve herkes siparişle- rini vermeye başladı.
“İrem nerelerde, Gamze?”
Efsun sıcak çikolatasını yudumluyordu.
“İrem şehir dışında. Akrabalarını ziyaret etmek için İstanbul’a gitti!” “Gelmese bari!” dedim kendimi tutamayarak. Gamze bana döndü. “O niyeymiş?”
“Yazık yani kıza, özler insan akrabalarını!”
“Eee madem bu kadar içli birisin sen dönsene Ankara’na!”
“Yok. Benim gitmeye hiç niyetim yok. Alıştım ben Balıkesir’e.
Burada bir sürü dostum var. Hatta inanmazsın...” elimi Gamze’nin koluna koyup arsızca güldüm. “Bir sürü düşmanım bile oldu! Herkesin hakkını vermeden hiçbir yere gitmem!”
“Dikkatli ol, şekerim! Bizim burası sizin oralara benzemez!”
“Korkma şekerim!” dedim aynı iticilikte, “bizim oralar seni senden alır beni bana bırakmaz!”
“Ulan, heytt be! Zehra Alemdar be!”
“Yani siz hâlâ Ceyhun’la sevgili misiniz?”
Şaşırtıcı bir şekilde Gamze, “Seda sana ne, niye sorup duruyorsun?
İster ayrılırlar ister barışırlar!” dedi.
“Ne demek bize ne Gamze!” Seda kendince gizli olduğunu sanarak
Gamze’ye kaş göz yapıyordu.
“Yedim ulan sizi! Siz kimsiniz bizim arkamızdan iş çevirirsiniz lan.” “Ahmet sen neler yapıyorsun?” Bunu soran Efsun’du.

“Bildiğin gibi devam, Efsuncum ya!”
“Hayat tek düze diyorsun yani?”
Efsun Ahmet’e cilve mi yapıyordu yoksa benim gözlerim yanlış mı
görüyordu! Ahmet Efsun’un imasını anlamıştı.
“Tekiz valla güzelim ya. Sende ne var ne yok? Vedat bıraktı mı
peşini?”
Efsun’un içtiği çikolata boğazında kalınca herkes şaşırdı. Mecburen
araya girdim.
“Onlar sevgili değiller. Hiç de olmadılar.”
“Ben demiştim ama size!” dedi Seda yine rahatça.
“Ne demiştin, canım?” Fırsatı kaçırmadan ağzından laf almaya
çalışıyordum.
“Şey sizi izlerken hep onları da görüyorduk da arada açılıyordu
konusu. Ama ben sevgili olmadıklarını anladım. Vedat çekilir dert değil. Tipinden belli!”
Efsun su içerken gözlerini Seda’ya dikmişti. “Bizi neden izliyor- dunuz ki?”
Seda tam bir şeyler söyleyecekken Gamze araya girdi. “Seda sen gidip kendine pasta seçsene canım.”
“Yok aşkım ya sağ ol canım istemiyor.”
Gamze siniri bozulmuş bir şekilde güldü. “Keşke o canın istese...” Efsun aynı kaleye doğru koştu. Anlaşılan kendine Ahmet’i kurban
seçmişti.
“Sevgilim yok benim. Tekim yani. Vedat...” yutkundu, “sadece
arkadaşım...”
“Yaaa...” dedi Ahmet uzatarak, “Eee takılalım o zaman bir ara.” “Ulan ne şerefsiz çocuk çıktı bu, Ahmet. Yüzüne bakan da saf
sanır.”
“Olurrr!” dedi Efsun ve o anda Seda’nın yüzü düştü. “Ne demek olur?”
Ama Ahmet hiç takmadı. Al işte erkeklerin aşkı, bir başkası onlara ilgi gösterene kadardı.

“Zehra sen arasana Ceyhun’u. Vedat’ı da alıp buraya gelsinler. Hem Ahmet yalnız kalmamış olur.” Seda kıskançlıktan söylüyordu bunu ama bilmeden bizi köşeye sıkıştırmıştı. Ben medet umar gibi Efsun’a bakınca o hemen araya girdi.
Bu kız çok profesyoneldi.
“Ya şimdi Ceyhun’u arayacağız hemen yanında Vedat da gelecek. İnan hiç çekemem onu şimdi. Böyle, biz bize iyiyiz.”
Masada sohbet oldukça durağandı ama öyle ya da böyle dönüyordu işte. Sürekli ortaya yem atarak ağızlarından laf almaya çalışıyorduk.
“İrem’in sevgilisi var mı ya?”
“Yok yok!” dedi Seda bizi şaşırtmayarak. “O başkasından hoşla- nıyor.”
“Aaa ciddi misin?”
“Ciddiyim tabii. Hatta o kadar kafaya taktı ki planlar yapıp duruyor.” Efsun bir yandan Ahmet’i oyalıyordu ben de Sedayla konuşuyor-
dum ama Gamze’nin gözü üzerimizdeydi.
“Bayılırım böyle takıntılı âşıklara!”
“Ay ne tuhaf, siz İrem’le çok iyi anlaşırsınız o zaman.”
“Yaaaa,” dedim kahvemi içerken, “niye tuhafmış?”
Gamze tam araya girecekti ki Efsun’un masada duran peçeteliği
yanlışlıkla masadan düşürüverdi. Dikkati dağılan Gamze’nin boşlu- ğundan hemen yararlandım.
“Eee ne diyordun, Seda?”
“İrem’le iyi anlaşırsınız ama şöyle bir düşününce aslında tuhaf da değil. Sonuçta ikiniz de aynı...”
Gamze deli gibi öksürmeye başlayınca herkesin dikkati dağıldı. Gıcık kız bilerek yapmıştı, aslında hiçbir şeyi yoktu.
“Aaa kız ölüyor vallahi. Gamze iyi misin?” Seda Gamze’ye su uzattı ama Gamze suyu almadı.
“Bence o suyu sen iç Seda. Kendine gelirsin!”
“Yok canım sağ ol. İyiyim ben böyle!”
Masada duran beş telefon vardı. İkisi Efsun’la benimdi, diğer üçü
onlara aitti. Birdenbire aynı anda hepsine mesaj geldi.

Bir BİP sesi...
Ardından ikinci BİP sesi...
Ve hemen ardından üçüncü BİP sesi...
Hepsi aynı anda telefonlarına sarıldı. Çok geçmeden Gamze’nin
telefonu çaldı. Arayanı tahmin etmek zor değildi.
Hepsine aynı anda bir mesaj geliyorsa bu muhtemelen bir wattsap
grup mesajıydı ve şu an bu grupta eksik olan tek kişi İremdi. Gamze telefonu alıp ayağa kalkarken ekrana kısaca gözümü değdirdim. Ekrandaki İrem yazısı midemin bulanmasına sebep olmuştu.
Gamze apar topar kaçarken ben önce sinirlendim ama daha sonra meydanın boş kaldığını fark ettim. Seda tamamen kucağıma düşmüş- tü. Efsun bana sırıtıp hemen Ahmet’i oyalamaya başlarken saniyeleri- mizin olduğunu biliyordum. Gamze birazdan gelecekti.
“Sedacığım!” dedim tatlı tatlı ama beni duymuyordu elinden kayıp gitmesini istemediği Ahmet’i seyrediyordu.
Ay kız milleti ne fenaydı. Sen yıllardır çocuğa yok de şimdi biri- siyle konuştuğunu görünce de hemen kıskan.
“Seda baksana tatlım!”
Ama Seda adeta karşıya kitlenmişti.
“SEDA!” diye bağırarak onu dürtünce nihayet dikkatini çekebil-
miştim. Bakışları şaşkınken hemen lafa girdim.
“Canım benim ya. Ben seni çok sevdim. Sohbetin pek bir akıcı.” “Övünmek gibi olmasın ama öyle derler. Hatta bazen annemden
azar bile yiyorum bu yüzden, neymiş efendim çok konuşuyormuşum. Allah aşkına Zehra ben geveze biri miyim?”
Gülümserken başımı salladım. “Allah var, hiç değilsin.”
Seda söylediklerimden memnun olmuştu.
“Bak sana ne soracağım. Şu İrem... Onunla da tanışmayı çok
istiyorum hatta dönünce direkt buluşalım ama biraz çekincelerim var. Sonuçta İrem dikkat çekici birisi, anladığım kadarıyla sizin gurubun başı da o!”
Seda yarı memnuniyetsiz başını salladı.
“Senin anlayacağın beni sevsin istiyorum. Şu hoşlandığı çocuğun ismini bana söylesen de ben de aralarını yapmaya çalışsam. Belli mi olur, belki de tanıyorumdur.”
Seda gözlerimin içine bakıyordu. Ona tatlı tatlı gülümsüyor ve bana inanması için elimden geleni yapıyordum.
“O iş yaş bence. Sana kim olduğunu söylesem hayatta inanmazsın.” “Aaa bence hiç imkânsız değil.”
“Bence imkânsız!” dedi Seda limonatasını höpürdetirken. Şu an o
kadar sinir olmuştum ki o pipeti bardaktan çıkarıp bin parçaya bölmek istiyordum. Ama zamanım daralıyordu. Gamze’nin İrem’le konuşması büyük ihtimalle birazdan bitecekti.
“Bak, şekerim!” dedim onlar gibi, “mesela Ceyhun da beni ilk gördü- ğünde imkânsız diye düşünmüş ama sonra sevgili olduk.” Usulca başını salladı. “Tamam Allah var, Ceyhun hoş çocuk ama ben bu ara ondan biraz soğudum. Ayrılmayı düşünüyorum. Yani olmuyor böyle, anlaşamıyoruz.”
İşte şimdi Seda’nın dikkatini çekmiştim. “Gerçekten ayrılacak mısın?”
Bu kadar heyecan boşa olamazdı. “Ayrılmalı mıyım sence?”
“Kesinlikle!” dedi kendini zeki sanarak. “Yani zaten artık sevmi- yormuşsun, ne gerek var uzatmaya, değil mi?”
Kendimi çok zor tutuyordum. Aslında her şey ortadaydı. Ama emin olmalıydım.
“Anlayacağın, ayrılacağım. Neyse ne diyorduk biz. İrem’den bah- sediyorduk. Kimdi şu hoşlandığı çocuk?”
Seda önce dudağını ısırdı ve şöyle bir düşündü. Destek vermek ister gibi kolunu sıvazladım. Bu kız gerçekten problemliydi. Yani bu saflık değildi, bu kızda zekâ sıfırdı.
“İsmi Ce...” kalbim gümbür gümbür çarparken ve beklediğini düşündüğüm cevap gelecekken Gamze haykırarak araya girdi.
“Cevdet. Onun hoşlandığı kişi Cevdet!”
“Hangi Cevdet?” Seda neye uğradığını şaşırmıştı.
“Seda hadi dışarı çık bir hava al. Bak mosmor olmuşsun. Sıcak
geldi herhâlde burası sana!”

Ayağa kalkıp Gamze’yle burun buruna geldim.
“Biz iyiydik. Hatta sohbet de pek koyuydu. Aşk, meşk, intikam!” Kafam atmıştı, hem de öyle bir atmıştı ki şu an burayı ateşe vermek istiyordum. Ulan bunlar kimdi de benim arkamdan kuyu kazıyorlardı!
“İntikam öyle kolay bir şey değildir. Bence çok havalanma!” dedi Gamze arsızca ama alttan altta ellerinin titrediğini görebiliyordum.
“Zehra, hadi biz gidelim.”
“Yoo iyiyiz böyle!” dedim gözlerimi Gamze’den ayırmadan. “Arayan kimdi Gamze? İrem mi? Keşke selamımı söyleseydin.
Onunla da görüşeceğim ne de olsa!” “Zehra!”
Efsun beni çekiştirirken kendimi zor toparladım. Kafeden çıkıp köşeyi dönene kadar konuşmadık.
“Ya yeter Efsun ya! Dur Allah aşkına. Duymadın mı Seda’nın dediklerini? Resmen ne planlar çevirmişler!”
“Tabii ki duydum, Zehra. İnan bana o salak Ahmet’in sohbeti oldukça iticiydi.”
“O zaman ne diye durduruyorsun beni. Ne güzel alacaktım façasını aşağı!”
“Saçmalama, Zehra. İntikam öyle hemen alınmaz. Soğuk yenir!” “Ben soğumasını falan bekleyemem, efendim.”
Geri kafeye dönmeye çalışırken Efsun beni durdurdu.
“Kız dursana. Şu an için sadece şüphelerimizin gerçek olduğunu
anlamış olduk ama hâlâ elimizde kanıt yok.”
Kollarımı göğsümde bağlayarak somurttum. “Eee, nereden bula-
cağız o kanıtı?”
Efsun saçını savurup koluma girdi. “Şu bizim sokaktaki kırtasiye
de satılıyormuş.”
“Ne saçmalıyorsun Efsun, Allah aşkına? Hâlâ boş boş konuşuyorsun!” “Onları kendi kazdıkları kuyuya düşüreceğiz, diyorum kızım.
Kanıtın resmen imzalısı olacak elimizde!”
“Yemin ederim ne dediğini anlamıyorum, Efsun!”
“Sen boş ver şimdi bunu. Söyle bakalım bana, aşk mektubunda
kalpler mi olsun yoksa kelebekler mi?”

Bölüm : 03.03.2025 09:42 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...