52. Bölüm

30 Bölüm

Melisa Mis
melisamelisa248

Nabersiniz umarım iyisinizdir aşklarım

 

__________________________________________

 

Yıldızların Altında – Lena & Agâh

 

Gece gökyüzü, milyonlarca yıldızla bezenmişti. Denizin kıyıya vuran dalga sesi, uzaktan gelen hafif bir müzikle karışıyor, geceye büyülü bir atmosfer katıyordu. Hava serindi ama rahatsız edici değil, tam aksine huzur veren bir serinlikti. Yasemin çiçeklerinin kokusu, rüzgârla birlikte havaya karışıyor, ortamı daha da büyüleyici bir hâle getiriyordu.

 

Sahilin biraz ilerisinde, ince işlenmiş ahşap bir masa özenle hazırlanmıştı. Üzerinde zarif mumlar titrek bir ışık yayıyor, masanın tam ortasında taze çiçeklerden yapılmış küçük bir aranjman duruyordu. Kristal kadehler ışığı yansıtıyor, gümüş çatal bıçaklar parlıyordu. Masaya baktıkça, bu anın ne kadar özel olduğunu daha iyi anlıyordum.

 

Agâh, elimi nazikçe tutarak beni masaya doğru yönlendirdi. Beni izlerken yüzünde o alışık olduğum, hem koruyucu hem sevgi dolu ifadesi vardı.

 

“Sürprizimi beğendin mi?” diye sordu, sesi her zamanki gibi derin ve sakindi.

 

Gözlerimi etrafa gezdirirken, kalbim heyecanla attı. “Beğenmek ne kelime, Agâh… Bu mükemmel.”

 

Gülümsedi, sandalyemi nazikçe çekerek oturmama yardım etti. “Sen de öylesin.”

 

Sözleri içime işledi. Onun bu kadar az ama etkili konuşması, her zaman kalbime dokunurdu. Masanın diğer tarafına geçti ve karşıma oturdu. Mum ışığında gözleri daha da koyu, daha da derin görünüyordu.

 

Bir garson, zarif bir şekilde şarap kadehlerimizi doldurdu. Agâh, kadehini kaldırdı ve gözlerini benden ayırmadan konuştu.

 

“Bu gece, sadece sen ve ben varız, Lena.”

 

Ben de kadehimi kaldırdım, camların hafifçe birbirine çarpmasıyla çıkan ses, geceye fısıldayan bir tını gibi yayıldı. “Ve her zaman.”

 

İlk lokmamı alırken, Agâh beni izliyordu. Gözlerinde, her zaman olduğu gibi, beni ezberlemek ister gibi bir bakış vardı. Yüzünde hafif bir gülümseme belirdi.

 

“Beni böyle izlemeye devam edersen, utanacağım.” dedim hafifçe gülerek.

 

Agâh, elini uzatıp parmaklarını nazikçe elimin üzerine koydu. “Beni en çok büyüleyen şey, her seferinde seni ilk defa görüyormuş gibi hissetmem.”

 

Sözleri, kalbimde derin bir sıcaklık bıraktı.

 

Bir süre yemeklerimizi yedik, konuşmadan da birbirimizi anlayabiliyorduk. Yıldızlar gökyüzünü süslüyor, deniz usulca kıyıya vuruyordu. Sanki dünya durulmuştu.

 

Yemeğin ortasında, Agâh aniden sandalyesinden kalktı, elini bana uzattı. “Benimle dans eder misin?”

 

Şaşırdım ama gülümseyerek elini tuttum. “Tabii ki.”

 

Beni kendine çekti, belime sarıldı. Ben de ellerimi boynuna doladım. Müziğin ritmine kendimizi bırakırken, başımı göğsüne yasladım. Kalp atışlarını hissettim.

 

“Biliyor musun?” diye fısıldadı.

 

“Ne?”

 

“Seninle geçen her an, hayatımın en güzel anı.”

 

Gözlerimi kapattım, içimdeki sıcaklık bütün vücuduma yayıldı. “Ben de aynı şeyi hissediyorum.”

 

O gece, ay ışığının altında dans ederken, yıldızların bizi izlediğine yemin edebilirdim.

 

Ve o an, aşkın sadece kelimelerle değil, sessizlikte de yaşandığını bir kez daha anladım.

Sonsuzluk Gibi – Devam

 

Sabaha karşı, denizin serin esintisi tenimi okşarken Agâh’ın elini biraz daha sıktım. Kumların üzerinde, yan yana yürüyorduk. Sessizlik vardı ama o sessizlik her zamankinden daha anlamlıydı.

 

Gecenin derinliği içimize işlerken, Agâh aniden durdu. Gözleri ufuk çizgisine takılıydı. “Biliyor musun Lena,” dedi, sesi alışık olduğumdan daha derindi. “Bazı anlar var… Hiç bitmeyecek gibi gelir.”

 

Başımı ona çevirdim, gülümseyerek. “Bu an da öyle mi?”

 

Gözlerini bana çevirdi, parmaklarını avucumun içinde biraz daha sıktı. “Evet. Ama aynı zamanda sonsuza kadar sürmesini istediğim bir an.”

 

Kalbim yerinden fırlayacakmış gibi hissettim. Agâh, duygularını böyle açıkça ifade eden biri değildi. Ama bunu söylediğinde, gözlerinde öyle bir kesinlik vardı ki… İçimdeki tüm huzursuzluklar dağılıp gitti.

 

Sahildeki küçük bir kayanın üzerine oturduk. Ay ışığı yüzüne vurduğunda, sanki zaman bir anlığına durdu. Beni inceler gibi baktı.

 

“Ne oldu?” diye sordum.

 

Parmaklarını saçlarımın arasına daldırıp, başımı nazikçe kendine yaklaştırdı. “Sadece seni izliyorum.”

 

Gülümsedim. “Her zaman böyle bakıyor musun?”

 

Başını eğip, alnını benimkine yasladı. “Senin yanındayken başka bir şey yapabilir miyim?”

 

Ellerim farkında olmadan göğsüne kaydı. Kalp atışlarını hissedebiliyordum. Güçlü, ritmik ve her zamanki gibi güven verici.

 

Bir anda, Agâh kollarını belime doladı ve beni kendine çekti. Göğsüne yaslandığımda, başparmakları sırtımda hafifçe dolaşmaya başladı.

 

“Benim için ne ifade ettiğini biliyor musun, Lena?”

 

Başımı kaldırıp ona baktım. “Ne?”

 

Gözleri ciddileşti. “Her şey.”

 

İçimde bir şeyler titredi. Bu kelime o kadar güçlüydü ki… Agâh’tan duymak, dünyadaki en değerli şeydi.

 

Gözlerimi kapattım, kollarına biraz daha sokuldum. “Sen de benim her şeyimsin.”

 

Birkaç saniye boyunca hiçbir şey söylemedi. Sonra beni biraz geriye çekti, gözlerimin içine bakarak konuştu. “O zaman, sonsuza kadar yanımda kalacağına söz ver.”

 

Hiç düşünmeden cevap verdim. “Sonsuza kadar.”

 

Ve o gece, yıldızların altında, denizin melodisi eşliğinde, birbirimize bir kez daha ait olduğumuzu hissettik.

 

Bu aşk, sadece bir hikâye değildi.

 

Bu aşk, bizim sonsuzluğumuzdu.

 

Sonsuzluk Gibi – Devam

 

Sabahın ilk ışıkları ufuktan yavaşça yükselirken, denizin üzerinde gümüş bir yansıma oluştu. Kumların üzerinde oturmuş, sessizce dalgaların ritmine kendimizi bırakmıştık. Agâh’ın kolları hâlâ belimdeydi, başımı göğsüne yaslamıştım. Onun kalp atışlarını duymak, içimde huzurun en saf halini hissetmemi sağlıyordu.

 

“O kadar rahatladın ki uyuyakalacaksın,” dedi fısıltıyla.

 

Gözlerimi hafifçe araladım ve gülümsedim. “Eğer uyuyakalacaksam, burası en güvenli yer.”

 

Parmaklarını saçlarımın arasından geçirirken hafifçe güldü. “Bunu seviyorum.”

 

Kaşlarımı kaldırarak ona baktım. “Neyi?”

 

Gözlerini benimkilerle kilitleyerek başını hafifçe yana eğdi. “Bana böyle güvenmeni.”

 

O an içimde bir sıcaklık yayıldı. Yıllar boyunca hayatımda kimseye gerçekten güvenmemiştim. Ama Agâh… Onun varlığı, yanında olmak, sesindeki kararlılık… Tüm korkularımı unutturuyordu.

 

“Çünkü sen bana güvendin,” dedim usulca. “Ve ben de sana güvenmeyi öğrendim.”

 

Bir an sessiz kaldı. Sonra parmaklarını çeneme götürerek başımı hafifçe kaldırdı. Yüzüme uzun uzun baktı, sanki her detayımı hafızasına kazıyormuş gibi.

 

“Bunu asla unutma, Lena,” diye fısıldadı. “Ne olursa olsun, seni hep koruyacağım.”

 

Gözlerim doldu. Çünkü onunla ilgili her şey gerçekti. Ne söylese, ne yapsa, içinde en ufak bir şüphe yoktu.

 

“Elini bırakmayacağım, Agâh.”

 

Yüzüne hafif bir gülümseme yayıldı. “İyi. Çünkü ben de bırakmayacağım.”

 

Yeni Bir Başlangıç

 

Eve döndüğümüzde, Melek Nine’nin sesi bahçeyi dolduruyordu. “Ula uşağum, neredesunuz! Güneş tepeme çıktu, siz hâlâ ortada yoksunuz!”

 

Agâh kahkaha atarak kapıyı açtı. “Nine, geldik.”

 

Melek Nine gözlerini kısıp bizi süzdü. “Gece geze geze sabah ettunuz gene. Evli barklı adamlarsunuz, uşah gibi gezmeyin.”

 

Lara mutfaktan başını uzatıp kıkırdadı. “Nine, aşk diyoruz, romantizm diyoruz.”

 

Melek Nine gözlerini devirdi. “Romantizminize kurban olun da aç karına laf etmeyun, kahvaltı hazır.”

 

Masaya geçtiğimizde herkes bizi bekliyordu. Aslan, Agâh’ı görünce hemen kucağına tırmandı. “Babiçim, annemle nereye gittiin?”

 

Agâh oğlunu sıkıca sarıp başından öptü. “Denizi izlemeye, aslanım.”

 

Aslan başını kaldırdı. “Ben de izleyiim!”

 

Gülerek başını okşadım. “Bir dahaki sefere seni de götürürüz, tamam mı?”

 

Aslan hemen gülümsedi. “Tamam!”

 

O sabah kahvaltı masasında, herkes neşeliydi. Araf ve Demir sessizce sohbet ederken, Safir ve Bora birbirlerine laf atıyorlardı. Lara, benimle göz göze geldiğinde hafifçe göz kırptı.

 

“Mutlusun.”

 

Başımı salladım. “Evet, hem de çok.”

 

Ve o an anladım.

 

Ben artık hiçbir şeyden korkmuyordum.

 

Çünkü Agâh vardı.

 

Çünkü bir ailem vardı.

 

Ve en önemlisi, sonunda gerçek anlamda hayattaydım.

 

Yeni Bir Sabah – Devam

 

Kahvaltı masasından kalktıktan sonra herkes kendi işine koyulmuştu. Lara, Melek Nine’nin peşinde dolaşıp yeni tarifler öğrenmeye çalışırken, Bora ve Safir bahçede Aslan’la oynuyordu. Evde tatlı bir huzur vardı. Ama ben, verandada oturmuş, elimdeki kahve fincanıyla denizi izliyordum.

 

Sessizliği bozansa her zamanki gibi Agâh oldu.

 

“Beni yalnız bırakacağını düşünmemiştin, değil mi?” diye fısıldadı, sandalyemi hafifçe geriye çekerek.

 

Gülümsedim ama başımı kaldırmadım. “Sadece anın tadını çıkarıyordum.”

 

Yanıma oturdu, fincanı elimden aldı ve bir yudum aldı. “Bu, benim kahvem değil ama idare eder.”

 

Kafamı ona doğru çevirdim. “Paylaşmayı öğreniyorsun, farkında mısın?”

 

Kaşlarını hafifçe kaldırdı, dudağının kenarı kıvrıldı. “Seninle paylaşmak zorunda değilim Lena. Çünkü zaten sen benim parçam oldun.”

 

Gözlerimi kırpıştırarak ona baktım. Ne zaman böyle şeyler söylese, kalbimde kelebekler kanat çırpıyordu. Onun bu sakin ama derin sözleri, bana her seferinde yeniden aşık oluyormuşum gibi hissettiriyordu.

 

“Bu söylediklerini not alayım,” dedim, gülerek. “Bir gün romantik olmadığını iddia edersen hatırlatayım.”

 

Agâh gülerek başını iki yana salladı. “Seninle her şey farklı Lena.”

 

Kahvemi geri alıp bir yudum daha aldım. Hafif rüzgar tenimi okşarken içimi tarifsiz bir huzur kaplamıştı.

 

Ama bu huzurun fazla uzun süreceğini sanmıyordum. Çünkü bu evde her zaman bir şeyler oluyordu.

 

Ve yanılmamıştım.

 

Beklenmedik Bir Misafir

 

Tam o anda, bahçeye giren siyah bir araba dikkatimi çekti. Arabanın içinden çıkan adamları gördüğümde, içgüdüsel olarak gerildim. Agâh da hemen toparlandı, yüzü ciddileşti.

 

Bora, elindeki topu bırakıp adama dikkatle baktı. “Kimi bekliyorduk?”

 

Demir ve Araf da hemen yanımıza geldi. Adamları tanıyorlardı, bu belliydi. Ama kimse bir şey söylemiyordu.

 

Sonunda içlerinden biri adım attı. Uzun boylu, sert bakışlı, gri takım elbise giymiş bir adamdı. Onun buraya gelmesi, sıradan bir ziyaret olmadığını gösteriyordu.

 

Adam doğrudan Agâh’a baktı. “Konuşmamız lazım.”

 

Agâh ayağa kalktı. “Benimle konuşman gereken bir şey varsa, burada konuş.”

 

Adam etrafına bakıp hafifçe başını eğdi. “Herkesin içinde konuşulacak bir şey değil.”

 

İşte yine… Huzurun fazla uzun sürmesine izin vermeyen hayat.

 

Agâh bana kısa bir bakış attı. “Ben halledeceğim. Sen burada kal.”

 

Ama ben onu tanıyordum. Bu iş düşündüğümüzden daha ciddi olabilirdi.

 

Ayağa kalkarken fısıldadım. “Dikkatli ol.”

 

O sadece hafifçe başını eğerek beni rahatlatmaya çalıştı ama gözlerindeki o gölge, içimi huzursuz etmişti.

 

Bu, düşündüğümüzden büyük bir meseleydi.

 

Ve eğer bir şey öğrendiysem, o da şuydu: Ne zaman geçmiş peşimize düşse, fırtına yakındı.

 

DEVAM EDECEK…

 

________________________________

 

Arkadaşlar okuyorsunuz ve oyluyorsunuz da neden yorum yapmıyorsunuz hiç o kadar emek veriyorum emeğimin karşılığı bu mu yani sadece okuyup geçmeniz mi yani

 

Neyse oylarınızı ve yorumlarınızı bekliyorum canlarım

 

Bölüm : 01.03.2025 14:17 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...