Helllü nabersiniz umarım iyisinizdir aşklarım
___________________________________________
Bir Hafta Sonra – Lena’nın Gözünden
Bir hafta önce hayatımın en büyük kâbusundan uyanmıştım. Şimdi ise her şey olması gerektiği gibiydi. Huzurlu, sakin ve sevgi dolu…
Sabah erkenden gözlerimi açtığımda, Agâh’ın çoktan kalktığını fark ettim. Pencereden dışarı baktım. Bahçede Barlas ve Agâh ayakta konuşuyorlardı. Barlas kollarını kavuşturmuş, hafif gülümsüyor ama yine de ciddi bir havası vardı. Agâh ise her zamanki gibi kendinden emin, ama yüzündeki huzur gözden kaçmıyordu.
Gülümsedim. İkisi de beni korumak için neler yapmıştı…
Yanımdan hafif bir kıpırtı sesi geldi. Küçük Aslan, yorganın içine gömülmüş, mışıl mışıl uyuyordu. Kirpiklerinin gölgesi minik yüzüne düşmüştü. O kadar huzurlu görünüyordu ki, kalbim sevgiyle doldu.
"Annem..." diye mırıldandı uykulu bir sesle.
Elini tuttum. “Buradayım, aslanım.”
Aslan gözlerini açmadan, gülümseyerek yorganına daha da gömüldü.
Beni, annesi olarak hissederek uyuyabiliyordu…
Bunun bana verdiği mutluluğu kelimelerle anlatmak zordu.
---
Sabah Kahvaltısı ve Sohbetler
Mutfaktan mis gibi çay kokusu yayılırken, Melek Nine çoktan herkesi ayağa kaldırmıştı.
“Uşaklar, hayde kalkun gari! Sabah sabah tembellik etmek yok, kahvaltı hazır!”
Aşağı indiğimde herkes sofrada toplanmıştı. Lara, uyku sersemliğiyle gözlerini ovuşturuyordu. Bora, kahvaltıya en erken oturmuş, ekmeğini tereyağına bandırıyordu.
Almira Teyze ve Alpay Amca, bir köşede gülümseyerek bizi izliyordu. Safir, Demir, Araf ve Bars, masanın en kenarında oturmuş, ciddi konular konuşuyorlardı. Ama Araf’ın göz ucuyla benim ne yaptığımı kontrol ettiğini fark ettim.
Beni hâlâ koruma içgüdüsüyle izlediklerini görmek içimi ısıttı.
Tam yerime otururken Melek Nine, elindeki kaşığı masaya vurdu.
“Lena, kızum, ye bakayım şunu! Çok zayıfladun, iyice bir toparlan!”
Gülerek önündeki sıcak mıhlamaya baktım. “Nineciğim, zaten yiyorum.”
Melek Nine, başını salladı. “Hep böyledir işte, azıcık kendini iyi hissetti mi yemeyi bırakır! Anca kaşık kaşık yedirirsek yer.”
Bora gülerek ekledi. “O zaman ben de yemeye bırakıyorum, nine. Bana da kaşıkla yedir.”
Melek Nine anında kaşığı kaldırdı. “Sana kaşık değil, sopa ile yedirurum, uşağum!”
Herkes kahkahalarla gülerken, Lara bir şey fark edip gözlerini kıstı. “Bu arada, Barlas abi, senin burada hâlâ olduğunu görmek şaşırtıcı. Normalde çoktan dönmüş olurdun.”
Barlas hafifçe omuz silkti. “Beni burada tutan bir şeyler var.”
Lara gözlerini kısarak şüpheli şüpheli ona bakarken, Bora hemen fırsatı kaçırmadı. “Hadi hadi, itiraf et. Yoksa burada kalmayı mı düşünüyorsun?”
Herkes Barlas’a dönüp bakarken, abim sadece hafifçe gülümsedi. “Burası artık benim de evim.”
Bir an masada bir sessizlik oldu. Sonra Melek Nine, gözleri dolarak Barlas’ın başını okşadı.
“Hele şükür, uşağum! Hepiniz bir arada kalin gari, ben de rahat ölüriim!”
Herkes kahkahalarla gülerken, içimde tarifsiz bir huzur vardı. Aile tamamdı.
Ve kimse bizi ayıramazdı.
---
Öğleden Sonra – At Çiftliği Gezisi
Kahvaltıdan sonra herkes kendi işine dağıldı. Ama öğleden sonra, Agâh bana bir sürpriz yaparak beni at çiftliğine götürdü.
Küçük bir yamacın eteğindeki çiftlikte, temiz hava ve doğanın huzuru vardı. Atların güçlü adımları, havadaki çimen kokusu içimi rahatlattı.
Agâh, atlardan birini göstererek gülümsedi. “Biliyor musun? Seni ilk gördüğümde böyle bir yer hayal etmiştim. Güvende, huzur içinde.”
Gözlerimi ona çevirdim. “O zaman neden beni buraya daha önce getirmedin?”
Agâh kaşlarını kaldırdı. “Çünkü artık burayı gerçekten hak ettiğine eminim.”
Bir an kalbim sıkıştı. Hak etmiş miydim? Gerçekten bu huzuru, bu mutluluğu hak etmiş miydim?
Agâh elimi tuttu, gözlerime bakarak konuştu. “Sen her zaman huzuru hak ettin, Lena. Ama şimdi bunu kabul etmeye de hazırsın.”
Gözlerimi kapattım. Onun sözleri, içimdeki son korkuları da silmişti.
“At binmeyi biliyor musun?” diye sordu hafif bir gülümsemeyle.
“Hayır,” dedim dürüstçe.
Agâh gülümsedi, ellerini belime koyup beni atın üzerine çıkardı. Sonra kendisi de atın arkasına oturdu.
At yavaşça ilerlerken, rüzgâr saçlarımı savurdu. İlk başta biraz tedirgindim ama Agâh’ın elleri belimdeydi. Düşmeyeceğimi biliyordum.
Bir süre sessizce ilerledik.
Sonra Agâh eğilip fısıldadı: “Artık korkmuyorsun, değil mi?”
Başımı salladım. “Hayır. Korkmuyorum.”
Gülümsedi. “O zaman hızlanıyoruz.”
Ve at bir anda hızlandı, rüzgâr tenime çarptı, kahkaham özgürce gökyüzüne yükseldi.
İlk defa, gerçekten hafif hissediyordum.
---
Akşam – Aileyle Geçen Vakit
Akşam yemeğinde herkes bir aradaydı. Melek Nine’nin sofraya koyduğu yemekler tükenirken, sohbetler havada uçuşuyordu.
Lara, Bora ile yine tatlı bir tartışmaya girmişti. Safir ve Bars, bir köşede eski anıları anlatıyordu. Demir ve Araf, her zamanki gibi etrafı gözlemliyor, ama yüzlerinde memnun bir ifade vardı.
Ben ise Agâh’ın yanında oturuyordum. Aslan ise kucağımda uyuyakalmıştı.
Onun minik nefeslerini hissederken, içimde tarifi imkânsız bir huzur vardı.
Barlas bir an bana dönerek sessizce baktı. “Gerçekten mutlusun.”
Başımı salladım. “Evet.”
Gülümsedi. “Bu böyle kalacak.”
Herkes bir an sustu, sonra Melek Nine ellerini açtı. “Rabbim, uşaklarıma her daim huzur ver. Bu sofraları, bu aileyi daim eyle. Nazar değmesin gari.”
Hepimiz aynı anda “Amin.” dedik.
Ve o gece, yıldızlar gökyüzünde parıldarken, hayatımda ilk defa gerçekten tam olduğumu hissettim.
Bundan sonra, her yeni gün bize mutluluk getirecekti.
Sadece İkimiz – Lena & Agâh
Akşam olmuş, evin içi tatlı bir sessizliğe bürünmüştü. Melek Nine ve diğerleri çoktan odalarına çekilmiş, Lara ve Bora bile tartışmaktan yorulup uyumuştu. Sadece rüzgârın hafif esintisi ve uzaktan gelen dalga sesi duyuluyordu.
Salonda otururken, Agâh yanıma yaklaştı. Ellerini belime doladı ve başını omzuma yasladı. “Herkes uyudu.”
Gülümseyerek başımı ona yasladım. “Bu bizim zamanımız anlamına mı geliyor?”
Agâh’ın dudaklarında hafif bir gülümseme belirdi. “Kesinlikle.”
Beni elinden tutarak dışarı, verandaya çıkardı. Ay ışığı denizin üzerinde bir gümüş şerit gibi parlıyordu. Hava hafif serindi ama yanımda Agâh varken üşümek mümkün değildi.
Sandalyeye oturmama yardım etti, sonra karşımdaki sandalyeye oturarak elimi tuttu. Uzun süre hiçbir şey söylemeden, sadece gözlerimin içine baktı.
“Biliyor musun, Lena?” diye fısıldadı.
Başımı hafifçe yana eğdim. “Ne?”
Gözlerini gözlerime dikti. “Sen benim hayatımsın.”
Kalbim yerinden çıkacak gibi oldu. Onun her zaman koruyucu, sert bir tarafı vardı ama en savunmasız anlarında, sözleri yumuşak ve derindi.
Parmaklarını parmaklarımın arasına geçirdi, başparmağıyla avucumu okşadı. “Senin başına gelen her şey için kendimi suçladım. Ama artık anlıyorum ki, sen sandığımdan da güçlü bir kadınsın.”
Derin bir nefes aldım. “Güçlü olmak zorundaydım, Agâh.”
“Artık değilsin.” dedi, gözlerini hiç benden ayırmadan. “Artık tek başına savaşmak zorunda değilsin.”
Bunu duyduğumda içimde bir şeyler çözüldü. Yıllarca yalnız kalmıştım, güçlü olmak zorundaydım, savaşmaktan başka çarem yoktu. Ama Agâh… Beni savaşmak zorunda bırakmıyordu.
O beni koruyordu. Beni seviyordu.
“Elimi bırakma.” dedim fısıltıyla.
Agâh, elimi sıkıca tuttu. “Asla.”
Sonra, yavaşça eğildi ve dudaklarını alnıma dokundurdu. Uzun, huzur dolu bir öpücüktü. İçimde bir sıcaklık yayıldı.
Gözlerimi kapattım. Bundan sonra, tek başıma yürümek zorunda değildim.
Birlikteydik.
Ve bundan sonra ne olursa olsun, hep birlikte olacaktık.
Sadece İkimiz – Lena & Agâh (Devamı)
Agâh’ın alnıma bıraktığı öpücüğün sıcaklığı hâlâ tenimdeydi. Gözlerimi kapatıp o anın içine sığındım. Rüzgâr saçlarımı okşarken, elim hâlâ onun güçlü elleri arasındaydı.
“Bir şey sorabilir miyim?” diye fısıldadım.
Agâh başını kaldırıp bana baktı. “Her şeyi sorabilirsin, Lena.”
Gözlerimi onun gözlerine kilitledim. “Gerçekten hiç korkmadın mı? Beni kaybetmekten?”
Yüzündeki o her zamanki sert ifade yumuşadı. Kendi içinde bir anlığına geçmişe döndüğünü hissedebiliyordum. Elini yanağıma koydu, başparmağımla yüzümü okşarken fısıltıyla cevap verdi.
“Sana bir şey olsaydı… Ben bir daha kendimi toparlayamazdım.”
Boğazım düğümlendi. Sesi her zamankinden daha derindi, daha kırılgandı. Onun her zaman dimdik duran, güçlü haline alışkındım ama şimdi… Şimdi karşımda beni kaybetme korkusunu yaşamış, bunun izlerini hâlâ içinde taşıyan bir adam vardı.
Ellerini yüzüne koyup hafifçe gülümsedim. “Ama buradayım.”
Başını hafifçe eğip alnını benim alnıma yasladı. “Ve hep burada kalacaksın.”
O an, zaman durmuş gibiydi. Sadece ikimiz vardık. Yıldızların altında, denizin sesi eşliğinde…
Gözlerimi kapattım ve o anın içime işlemesine izin verdim.
Gece Boyunca
Saatler ilerledikçe verandada oturmaya devam ettik. Agâh’ın sesi, anlatırken yüzündeki ifadeler, gülümseyişi… Her detay içimi ısıtıyordu.
“İlk tanıştığımızda benden bu kadar etkileneceğini biliyor muydun?” diye sordum, gözlerimi kısarak.
Agâh kaşlarını kaldırdı. “Etkilenmek mi? Ben sana o ilk an aşık oldum, Lena.”
Gözlerim büyüdü. “Gerçekten mi?”
Başını salladı. “Sen farkında bile değildin. Ama ben… O gözlerinde gördüğüm şeyi hiçbir kadında görmemiştim.”
Derin bir nefes aldım. “Ne gördün?”
“Güç, hüzün, ama en önemlisi… Umut.” dedi usulca.
Gözlerim doldu. O güne kadar kimse bana böyle bakmamış, kimse beni bu kadar derin hissetmemişti. Agâh farklıydı. Her zaman farklıydı.
Başımı göğsüne yasladım. “Seninle olmaktan korkuyordum. Ama şimdi… Seninle olmadığım bir hayatı hayal bile edemiyorum.”
Agâh başımı kaldırdı ve dudaklarımı hafifçe öptü. Uzun, sıcak, huzur dolu bir öpücüktü.
“O zaman bir daha korkma.” diye fısıldadı.
Elimi tuttu, parmaklarını parmaklarıma doladı.
“Çünkü bundan sonra ne olursa olsun, hep senin yanındayım.”
Ve ben o gece anladım…
Bu adam, benim için yazılmıştı.
Ve ben, artık hep onunla olacaktım.
Okur Yorumları | Yorum Ekle |
54.27k Okunma |
2.25k Oy |
0 Takip |
41 Bölümlü Kitap |