Saatler süren yolculuğun ardından sonunda İtalya'ya iniş yaptım. Ozan Kara da yanımda uyukluyordu şerefsiz. Elinde kaç kadının kaç çocuğun kanı var, kim bilir? Uçağın iniş yapmasına rağmen hala uyanmadı, hiç istemesem de görevin ilk aşaması başlasın: Ozan Kara'ya yakınlaşma; bu ilk görevde Ozan'a yakınlaşıp güvenini kazanmam gerekiyor, sonrasında ise evine girip almam gereken bilgileri alıp Türkiye'ye, vatanıma geri döneceğim. Başlasın görev; Ozanı yavaşça dürterek uyandırmaya denedim ama öküz öyle bir uyuyordu ki bomba patlasa duymaz herhalde, "beyefendi!!" tekrar tekrar çağırmama rağmen uyanmadı, o zaman benden günah gitti. 'ya hak' diyerek suratına tokat attım. Yerinde birden zıpladı şaşkın gözlerle etrafını incelemeye başladı, "beyefendi, iyi misiniz? uyandırmak istemiştim ama korkuttum galiba." Elleri ile yüzünü sıvazlayarak derince nefeslendi, "evet biraz korktum aslında, siz neden çağırdınız bir şey mi oldu?" üstten çantamı alarak etrafı gösterdim, "uçak indi de bir biz kaldık içeride, bence artık inmeliyiz." Eşyalarını alarak beraber uçaktan indik, o kendisini almaya gelen araca giderken ben de taksi aramaya başladım, tam önümde duran taksiye binecekken arkadan bizim köpek çağırdı beni. "Hanımefendi bekler misiniz?" Sanki bunu beklemiyormuş gibi arkamı döndüm ve kendimi işaret ettim. "Bana mı dediniz?" Hızlı adımlar ile yanıma geldi, "evet size dedim. Tanışmadık da ben James." Uzattığı elini es geçerek arabanın kapısını açtım, "tanışmak istediğimi kim söyledi?" Arsızca sırıtarak elini cebine soktu, bana yaklaşarak parmakları ile çenemi kavradı, "aslında tüm kadınlar benimle tanışmak için can atarlar ama" Elini ittirerek arabaya bindim, "ben öyle bir can atmıyorum aksine bir daha bu şekilde bana dokunmaya çalışırsanız misli ile karşılığını veririm beni buna zorlamayın derim." Camı kapattım, havaalanından ayrılıp Ozan beyimizin kaldığı otelin adını verdim şoföre ve yola çıktık. Taksi şoförüne parayı verip, valizimi aldım, valizimi sürükleyerek yavaş adımlarla topuklu ayakkabımdan çıkan tok sesler ile otele adımladım, resepsiyondan oda kartımı alarak görevli ile beraber asansöre bindik, odamın katına çıkınca görevliye bahşiş verip onu gönderdim. Hızla odama geçerek üzerimi değiştirdim, rahat giysiler giyerek telefonumu elime aldım. 'Nişanlım kişisinden elli üç cevapsız arama' çüş ama bir insan bu kadar da çok aranmaz ki. Tamam ben o da göreve gidince aramalarım yüzü geçiyor ama neyse orasını karıştırmayalım. Volkanı geri aradım ikinci çalışta hemen açtı. "Güzelim ne yaptın, geçtin mi otele?" yatağımın içine girerek yorganımı göğsüme kadar çektim. "Şimdi geldim aşkım, yatıyorum şu an, sen ne yapıyorsun?" Arkadan gelen kapı tıklatma sesi ile karargahta odluğunu anladım. "Ben seni arayacağım bebeğim beni bekle." Ben daha cevap vermeden telefonu suratıma kapattı. Annemler ve Alp ile de konuştuktan sonra yattım. Gece çalan telefon sesi ile hiç uyanmak istemediğim uykumdan uyandım, telefonu alarak arayan kişiye baktım ve tabi ki Volkan. Görüntülü arıyordu, hızla kendime çeki düzen vererek telefonu açtım. "Bebeğim uyandırdım mı?" hızla kafamı salladım "yok uyandırmadın hem uyandırsan ne olacak ki? ayrıca üsteğmenim seni çok özledim." Telefonu bir yere sabitleyerek üzerini değiştirmeye başladı, anlaşılan daha yeni gelmişti eve. Her zaman ki gibi o eşsiz vücudunu bana sundu. Tam üzerini giyinecekti ki. "Dur volkan giyinme" garip garip bana baktı, "neden bir şey mi var sırtım da, ne oldu?" telefonu iyice kendime yaklaştırdım, "hm, kaslarını görmem gerek özledim onları bakim onlara." Kahkaha atarak telefonu karın kaslarına yaklaştırdı, şu kaslardan bile etkilenip kendimden geçmeye başardım. Ama şimdi şu kas dememek lazım herkes de yok böyle bir nimet Mehir ona göre kıymetini bil bence bunların. İç sesimi pas geçerek biraz daha izledim. "çok baktın bebeğim sıra ben de" Telefonu kaslarından ayırarak kendisine çevirdi, "sen ne görmek istiyorsun bakalım?" tek kaşımı kaldırarak dikkatlice ona baktım. Sesli bir soluk verip kafasını geriye doğru attı. "Mehir." Seslice yutkundu, "şu an yanımda olman gerekiyordu senin neden oradasın?" Gerçekten bunu soruyor muydu? "görev aşkım." Biraz salağa yatmaktan bence zarar gelmez. Böyle diye diye hep sonunuz yatakta bitiyor Mehir haber vereyim de ben önceden. Verdiğim cevaba gülerek telefonu tekrar eline aldı. "Görevini en kısa sürede bitir, dönünce düğünümüz olacak ona göre." Volkan ile biraz daha konuştuktan sonra kapattık telefonları. Sabah saat altıya geliyordu, daha fazla uyumama gerek yoktu, kısa bir duşun ardından hazırlanmaya başladım, teşkilata durum raporu geçerek kahvaltıya indim. Tam tahmin ettiğim gibi bay James oturmuş kahvaltısını ediyor. Boğazında kalsın inşallah değil mi Mehir? inşallah iç sesim, inşallah. Kahvaltılık bir şeyler alarak boş bir masaya geçip oturdum. O da bende sakince kahvaltılarımızı yapıyorduk, ta ki ayyaşın biri masama gelene kadar. Aslında gelmesi iyi oldu, bunun yüzünden James yani Ozanın dikkatini çekebilirim. Adam bir anda karşımda ki sandalyeyi çekerek oturdu. İtalyanca bir şeyler diyordu ama anlamıyordum. Ben cevap vermeyince birden ayaklandı ve bağırarak bana İtalyanca bir şeyler söylüyordu. Tam o anda James'in bakışları bize döndü. Adam kolumdan tutarak birden beni çekiştirmeye başladı. Oyunculuk yeteneğimi ortaya koyarak bende yalandan ağlamaya başladım, adam tam bana vuracaktı ki başka bir el onu durdurdu. Ve sürpriz gelen James. Bende korkmuş gibi James'in arkasına geçtim. Adama İtalyanca bir şeyler söyledi ve adam arakasına dahi bakmadan koşarak uzaklaştı. James beni kendi masasına götürerek sandalyeye oturttu. "Daha iyi misin?" Uzattığı suyu alıp bir kaç yudum içtim. "Evet iyiyim sadece korktum biraz, ne olduğunu da anlamdım." Beni kendine çekip sıkıca sarıldı. "Tamam daha fazla korkma ben buradayım." Sizi şu şeklide Volkan görse her halde oteli bombalayıp üzerine beton dökerdi. James'ten ayrılıp peçete ile göz yaşlarımı sildim, "bu arada teşekkür ederim ve dünkü kabalığım için özür dilerim biraz canım sıkkındı." Beni kafası ile onaylayarak karşıma oturdu. "İstersen tekrardan tanışabiliriz." Mahcup bir şekilde gülümsedim, daha doğrusu gülümsemeye çalıştım. Bana elini uzattı "ben James Ozan Kara. Fizik mühendisiyim." Yalandan şaşırmış gibi elini sıktım. "Ne kadar da muhteşem bir meslek, bu arada bende Derin Çakır. Sizin ki kadar havalı bir mesleğim yok, ilk okul öğretmeniyim bende." Elimi sıkıca sıkarak elimin üzerini öptü. "Çok memnun oldum Derin hanım." Kahvaltılarımızı yaparak ikimizde asansöre bindik. "Hangi kattasınız Derin hanım?" Sekize bastım, memnunca gülümsedi. "Bende sekizinci kattayım. 403. oda." Şaşırmış gibi yaparak yine Ozana baktım. "Gerçekten mi bende 404. odadayım, nasıl birbirimizi görmedik acaba?" Oyunculuk desen var Volkan daha ne istesin be kızım. Asansör durunca ikimizde gideceğimiz odalarımızın önünde durduk. "O zaman iyi günler James bey." Bana el sallayarak odasının kapısını açtı, "iyi günler Derin hanım." Ve odalarımıza girdik. "Başkanım balık oltaya geldi. Sabah benimle kahvaltı etti ve bayağı yakın davrandı büyük ihtimalle de beni akşam yemeğine ve ya içmeye davet edecek." Aziz başkan ile uzun uzun planlar yapıp bilgisayarı kapattım. Telefonuma gelen mesaj ile sıkılan canım iyice sıkıldı.
Gelen Mesaj: Nişanlım: Güzelim birazdan göreve çıkacağız, annen ve kardeşin güvende merak etme. Seni çok seviyorum. Sağ salim bana geri gel seni bekliyorum bebeğim.
Giden Mesaj: siz: Dikkatli olun aşkım. Ayağınıza taş değmesin, Allaha emanet olun. Seni seviyorum. En kısa zamanda geri döneceğim.
Mesajıma görüldü attı ama geri dönmedi. Daha fazla oyalanmadan üzerimi değiştirerek odadan çıktım. Sözde biraz etrafı gezecektim. Odadan çıktığım an da James de odadan çıktı. sıfatına tükürdüğüm köpek. Mehir bu herifi yakalayınca benim yerim de döv. İç sesimi boş verip James'in bana gelmesini bekledim. "Derin hanım ne kadar da güzel olmuşsunuz. Valla dışarıda sizin gibi kadınları avlamak için bekleyen çok çakal var." Bu salak şimdi bana iltifat mı etti? gerçekten tam bir salak oğlu salak yani. Dediklerine nazikçe gülerek asansöre bindik yeniden. "Acaba bir yere mi gidiyorsunuz?" Tamamen ona döndüm. "Hayır, sadece etrafı gezeceğim. Pek bir yer bilmiyorum buralar hakkında." Hadi yemi yut. Yut yemi yoksa ben yumruğum ile boğazına sokarım. "Benim bugün çok önemli bir davetim var. Ve diğer misafirler hep sevgilileri ve ya eşleri ile gelecekler. Dilerseniz sizde benimle gelir misiniz?" Ve tekrar o müthiş oyunculuğumu konuşturdum. Alnımı kaşıyarak derince nefes aldım, "yani daha beni tanımıyorsunuz, tanımadığınız birini davet ediyorsunuz James bey. Ayrıca çok önemli dediniz emin misiniz, size sorun çıkarmayayım." Bana kolunu açarak kolumu kendi koluna doladı, "Emin olun sorun çıkarsa orayı onların başına yıkarım." Beraber asansörden çıkıp arabaya geçtik. Yarım saate yakın süren yolculuğun ardından baya lüks bir mekanın önünde durduk. "Buyurun Derin hanım" Elini tutarak arabadan indim. "Derin. hanımı ve sizli bizli konuşmayı bence kaldırmalıyız artık." Tekrardan koluna girdim, "Sen nasıl istersen yavrum." Sana yavrum dedi. Bunu sadece Volkan diyebilir sana Mehir ona göre davran. James ile birlikte girişe geldiğimizde korumalar bizi durdurdu. "James bey yalnız hanımefendi davetli listesinde yok içeri alamam." James cebinden çıkardığı bir deste parayı adamın cebine koydu, bana göstermeden yapmaya çalıştı ama çoktan gördüm. "Bence sorun olmaz değil mi Alex?" Alex denen adam hızla kafasını salladı "Hayır efendim asla, buyurun siz içeri masanızı size gösterecekler." Vay be para sen nelere kadirsin, ne kapılar açıyorsun be. James ile bize gösterilen masaya geçtik. Ne kadar o masada boş boş oturduk bilmiyorum, etrafı incelemem lazım. James'in kulağına yaklaşarak fısıldadım. "Tuvalete gitmem lazım." Ve yavaşça ensesine üfledim. İrkilerek ve kararmış gözlerle bana baktı, "geç kalma geri gelince otele geri dönelim zaten çok sıkıcı burası değil mi?" Çantamı alarak yaka kameramı taktım, kulak içi kulaklığımı takarak Alp ile bağlantı kurdum. "Alp şu an içeride gezintiye çıktım." Bir kaç tuş sesi sonra Alp konuşmaya başladı. "Mehir çok karanlık bir şey göremiyorum, ne yapıyorlar orada?", tuvaletin içine girip içeri kontrol ettim. Kimse yoktu, "sözde iş adamlarına ödül gecesi ama altında ne var bilmiyorum, biraz daha bakacağım etrafa. Üst katta bir yer var korumalar devamlı oraya gidiyorlar. Ozan bana toplantı var dedi ama ödül gecesi nasıl oluyorsa." İçeri biri girince sustum, kadın işini halledip ellerini yıkarken bileğinde ki dövme dikkatimi çekti. Bu dövme burada ki herkeste ya bileğinde ya ensesinde ya da başka bir yerinde vardı. Kadın çıkınca kapıyı kapattım. "Burada ki herkeste bir dövme var. Dövme kelle kesen bir kılıç" Alp araştırmaya başlarken bende hızla dikkat çekmeden üst kata çıktım. Asıl sorun ben bu korumaları nasıl geçecektim. İçeri kart ile giriyorlardı, korumalardan ikisi gidince bir tane kaldı. Kameralara dikkat ederek onu kameranın tam kör noktasına gelince bayıltıp kartı aldım. Kimseye gözükmeden hızla içeri girdim. Yavaşça koridorda ilerleyerek gittim. Büyük bir kapının önünde bitiyordu koridor. Şansıma kapı aralıktı ve içeride olup biteni hem görüyor hem de duyuyordum. "James proje ne zaman bitecek. Türkler akın akın geliyor, on üç kampı yerle bir ettiler geri de sadece bir avuç adam kaldı, sen ne yapıyorsun peki?" Adam Ozanın yüzüne yumruk attı, Ozan bir kaç adım gerileyerek durdu. "Efendim biliyorum ama en son patlatılın dağın içinde ki kamp bizim gizli bölgemizdi proje ile alakalı her şey oradaydı ama maalesef Türk askerleri orayı da patlattı." Karşı da ki adam her kim ise elebaşları da oydu ya da bir aracı da olabilir. "Aptal hiç bir şey beceremiyorsun sadece kadın peşinde koş, buraya getirdiğin kadın kim peki güvenilir mi?" James sanki hissetmiş gibi kapıya baktı ama beni göremezdi. "Duruyu bu işe karıştırmayın efendim." Adam histerik bir kahkaha atarak acı ile baktı James'e " o çoktan bu işe karıştı James ozan kara. O kadın yeni kargomuz olacak zaten güzel bir hatun iş görür, hem Suriye dekiler aylardır kadın yüzü görmüyorlar." Pislikler. Allah belanızı versin sizin. Gerçi verdi, ama beni. Onlar konuşmalarını bitirince hızla geri masaya geçtim. "Alp duydun değil mi her şeyi?" bir kaç dakika sonra da James yanıma geldi. "çok bekletti mi güzelim?" Kokteylimden içerek ona döndüm. "Yok da senin toplantın yok muydu neden buraya geldik?" Beni arkasından sürükleyerek mekandan çıktık. "James ne oluyor neden bu kadar telaşlısın?" James arabaya beni bindirerek otele yola çıktık. “ Derin hızla buradan gitmemiz lazım. Sen hızla ülkene sön bende geleceğim yanına tamam mı?” Kulaklığımı kapatmamıştım hala beni duyuyorlardı, “ James bana bir şey söylemek zorundasın. Ne oluyor ben neden ülkeye dönmek zorundayım sen kimsin ya?” Otele gelince hızla odalarımızın katına çıktık, “ James lütfen bana bir şey söyle korkuyorum.” James elimden beni tutarak odasına çekti, yatağa oturtarak karşımda durdu. “ Derin seni korkuttuğum için özür dilerim yarın ilk uçakla Türkiye’ye dön sana her şeyi anlatacağım tamam mı?” Jamesi onaylayarak yatağa sırt üstü yattım, bana çapkınca gülümseyecek iki kadeh kırmızı şarap koydu. Ama Mehir bu Volkan ile sizin içeceğiniz olmaz olamaz . James kadehlerin birini bana vererek diğerini de kendisi içti. Belki beş bellide on dakika sonra James uyuya kaldı. Biz davete gittiğimizde burada ki MİT ajanları odaya girerek tüm içicem ve yiyeceklere uyku ilacı koydular. James’i yatağa yatırttık diğerleri Jamesi hazırlarken bende hızla odada araştırmaya başladım. Hızlı bir araştırmanın ardından bütün bilgileri bir hard diske koymuştu, yapacağı projeler, alınan silahlar ve daha nicesi. Bilgisayarımı Alp ile paylaştırarak hard diskteki bilgileri Alp kopyalayıp aldı. Odada işimiz bitince bende çıktım. Hızla odama gidip eşyalarımı toparlarladım, görev sandığımdan da kısa sürmüştü. En az iki hafta yada daha uzun sürmesi gerekiyordu ama sürmedi. Otelden çıkarak taksiye binip havaalanına yola çıktık o sırada Aziz başkanı aradım. Üçüncü çalışta açtı, “ Başkanım Ozan Kara görevi başarıyla sonlanmıştır. Şimdi uçağa binip geleceğim.” Taksinin aynasına baktığımda takip edildiğimizi anladım, bunlar o davette olan korumalardı, “ başkanım takip ediliyorum ve büyük ihtimalle kaçırılacağım, kendi isteğim ile bana bir süre ulaşamazsınız ama ben size ulaşırım.” Telefonu kapattığım an arabaya kurşun yağdırmaları bir oldu, daha ne olduğunu anlamadan araba kaza yapmıştı. Duvara çarpmıştık, şoförü nişan alarak vurmuşlar, Allah kahretsin. Arabadan inerek bana doğru gelen on kişi, hayır on yedi, ah gittikçe sayılıları artıyor. “ Derin Çakır, bizimle geliyorsun.” Arkamdan gelen sesle bana seslenen adama dönmüştüm ama ensemde hissettiğim küçük bir acıyla kendimi istemesemde bıraktım, en son gördüğüm bana çok tanıdık gelen o bal rengi gözlerdi…
Uyandığımda bir evdeydim, buraya ev denilmez aslında malikane denir. Ellerim ayaklarım yatak kenarlarına bağlıydı, ve üzerimde koyu renkli gecelik vardı. Neredeydin ben burası neresiydi, kim kaçırmıştı beni? Kilit sesi duyduğumda içeri geleceklerini anlamam uzun sürmedi, kapı yavaşça açılarak içeri ellerinde değişik aletler olan Nuh ve babam olacak o iki şerefsizi kesinlikle beklemiyordum. Ve tam şaşkınlığım geçti derken Gülseren de arkadan çıkageldi. “Sevgili kızım özledin mi beni?” Hala pişkin pişkin karşıma geçip konuşuyordu ya Allahım ölmüyorda pezevenk. “ Ben senin kızın değilim tamam mı bu pisliklerinde hiç bir şeyi değilim ben.” Gülseren yanıma gelerek geceliğimi karnıma kadar açtı, “ Sevgili kardeşim biraz canını yakacağız ama Volkan zaten çok yakmıştır canını senin.” Alayla gülerek kilodumu da çıkardı, şu an alt tarafım full çıplak karşılarında duruyordum, Nuh parlayan gözlerle yatağımın kenarına oturarak bacaklarımı okşamaya başladı “ Sakın bana dokunma sakın öldürürüm seni yemin ediyorum öldürürüm.” Nuh bana hiç bir tepki vermeden Gülserene döndü “ Siz çıkın gerisini ben halledeceğim, hem biraz da eğleniriz.” Saçımın bir tutamını alarak öptü, Gülseren ve babam olacak o şerefsiz odadan çıkınca Nuh üzerimi giydirdi hızla. “ Mehir fazla zamanımız yok hemen çıkacağız buradan.” Kafam allak bullak olmuştu, “ neden bana yardım ediyorsun Nuh sen kimsin, hain değil misin sen?” Nuh bana bakarak gülmeye başladı, “ değilim Mehri hiç biri değilim, senin bilmediğin daha çık şey var lütfen karıştırma oraları.” Nuh gelen poşeti alarak lavaboya döktü poşeti de yanan şöminenin içine attı. “ Mehir şimdi sen bu poşet senin içimdeymiş gibi hareket etmelisin tamam mı bak buradan çıkacağız be Suriye’ye gideceğiz, seni orada karşılayacaklar ama orada tek olacaksın kendini kurtarman lazım bir şekilde.” Hala hiç bir şey anlamamıştım aslında aklıma bir şeyler geliyordu ama işte Nuh’un bu yaptıklarından sonra imkansız gibi geliyordu. Nuh beni kucağına alarak odadan çıktı, “ kız hazırdır baba, hemen yola çıkalım yoksa halimiz vahim.” Yedi araba ile yola çıktık, hızla bir helikopter pistine geldik, helikoptere binerek havalanmaya başladık, kaç saat uçtuk bilmiyorum ama gözümü açtığımda bir mağaranın içimdeydik ve yine yanımda Nuh vardı, “ Nuh ne oluyor, burası neresi?” Nuh hemen yanıma gelerek beni durdurdu, “ Mehir bak ben sandığın o vatan haini olan bir yüzbaşı değilim aylardır gizli görevdeydim, sana yaklaşmam veya taciz etmem hepsi bir plandı, ve seninde MİT ajanı da olduğunu biliyorum şimdi sorularını sonraya sakla buradan çıkınca istediğin kadar sorarsın ama şimdi buradan kaçmamız lazım. ” Nuh yüzbaşıyı onaylayınca yanımdan gitti. Dakikalar sonra elinde silahlar ile geri geldi. “ Nuh ne oluyor ya anlamıyorum sen” Elini ağzıma kapayarak beni susturdu, “şimdi değil sonra.” Nuh ile mağaradan çıkarak temkinli bir şekilde oradan çıktık, belki yarım saat ya da bir saat yürüdük. “ Burası buluşma noktası.” Hala hiç bir şey anlayamıyordum ne oluyordu beynim artık hiç bir şey almıyordu ve başım dönüyordu sanki kusacak gibiydim, duyduğum adım sesi ile birden nefes almayı bıraktım, sesin geldiği yere yoğunlaştım, sessizce silahım ile ilerlerken birden bacağımdan tutularak yere düştüm, “ Mehir burada senin ne işin var?” Duyduğum tanıdık ses ile yerden kalktım, şu an Turan timi tüm heybeti ile karşımda duruyordu ama Volkan o yoktu. Tam arkamı döndüğümde Volkan yumruğunu kaldırmış Nuh’a vuracaktı, hızla yerden kalkarak Volkana gidecektim ama bir şey beni durduruyordu bir anda bacaklarımdan güçler tükendi ve ben kendimi yere bıraktım, Volkan beni görünce Nuh’u geriye doğru savurdu ve hızla bana geldi. Her şey artık kesik kesik geliyordu bana, ve gördüğüm son şey helikoptere binmemizdi…
Okur Yorumları | Yorum Ekle |