96. Bölüm

95. Bölüm

Mav Perikal
mavperikal

(95) Gen Aktarımı

 

Arayış salonunda koca bir sessizlik oldu. Soylu bir ailenin üyesi ne demekti? Ah, Antuan bunu beni kurtarmak için mi yapıyorsun yoksa gerçekler mi? Tüm şaşkınlığım yüzümden çıkıp yeni bir beden kazanacaktı neredeyse? Ona baktım ve içimden geçen her şeyi gözlerimle aktardım, nasıl yani?

 

"Sayın element bilgeleri siz duyguları hisseder onları korur ve değer verirsiniz efendim biliyorum. Bu yüzden çok taze öğrendiğim bilgiyi kendisine bile söyleyemedim. Benim dürüstlüğümü ve onun şaşkınlığını kendiniz bizzat hissedin istedim."

 

"Anlat hükümdar kanıtların neler?"

 

Antuan cebinden çıkardığı deri ciltli bir defteri büyüyle onlara doğru savurdu. Bilgelerin hepsi tek tek defterde olan biteni anlamaya çalışıyordu.

 

"Bu şekilde bu işten sıyrılacağını mı sanıyorsun sen?" Yandan gelen Valeri'nin tıslamalarıyla uğraşacak vaktim yoktu. Burada hayatımın şokunu yaşıyordum ama onun tek derdi buydu öyle mi?

 

"Haklı olabilirsin hükümdar bakalım parçaları birleştirebilecek miyiz? Seni dinliyoruz Lily?" diyen aquanın bilgesine baktım. Onların yaptıkları gibi önce gözlerinden duygularını hissetmeye çalıştım. Yumuşak bakışları bana cesaret veriyordu. Sonra terranın bilgesine baktım, ondan da hoş enerjiler alıyordum. İgnisten hiçbir şey hissetmiyor, aerdan ise olumsuz duygular seziyordum. Sanki ne anlatırsam anlatayım onaylamayacak gibiydi.

 

"Sayın bilgeler, geldiğim yerde elime geçen kırmızı deri ciltli kitabın, burada kutsal kitap olduğunu öğrendim. Onu bulup biraz karıştırdıktan sonra gece yatağıma yattım ve sabah gözümü başka bir yerde açtım. Kendi dünyamın zamanında geçmişe gitmiştim. Sonra eve dönmek için yana yakıla o kitabı aradım ve aylar sonra buldum. Ancak oradaki uzun zamanın buradaki saniyeler olduğunu biliyorum."

 

"Bir dakika kızım, şimdi sen kutsal kitabın kendini sana gösterdiğini mi anlatmaya çalışıyorsun?"

 

Evet diye ağzımı açacağım an, yandan alaycı bir gülüş duydum. "Evet efendim, içinde o an baktığımda anlamsız şekiller vardı, alfabeyi bilmediğim için öyle sanmıştım. Sadece kitabın başında geçen o ufacık yazı benim dilimdeydi. İçinde korkunç çizimli görseller vardı, sanki, sanki oluşum gibiydi. Ejder başlı yılanı hatırlıyorum, kuyruğundan ayrılmış denizkızını. Elementlerin hayvanları o kitaptaydı ve bundan korkup kapatmıştım."

 

Bilgeler birbirine baktılar ve kimse konuşmayınca terra düşüncelerini ifade etti. "Kutsal kitap bizlere kendini göstermez, bu çok nadir olur ve içinde anlatılanlara göre senin bahsettiğin oluşumlar mevcuttur."

 

"Kitabı gördüğüm için şaşırmayın çünkü onun sayesinde burada olduğumu düşünüyorum. Asıl soru kitap neden kendi evreninden o kadar uzaktaki bana gelebildi?"

 

"Konuları bağlayacağız elbette, önce şu soylu aile meselesini çözelim!" Havanın bilgesinin deşmek istediği konu buydu, tabii benimde. Sakin kalmak için sonra modumu açmıştım. Yaşadığım şoku sonraya saklayacaktım, denizin derinlerine atlayıp saklanma arzumu sonraya saklayacaktım. Kendimden geçene kadar ağlama isteğimi sonraya saklayacaktım zira özleminden saatlerce gözyaşı döktüğüm ailemin gerçek ailem olmadıklarını öğrenmiştim, öylece, ansızın...

 

"Özel defterimin içinde okuduğum bir madde beni şaşkına çevirdi efendim. Maddede aynen şu yazıyordu; Basillan'ın yaşam borçlu olduğu bir can. Halk arasında yıllar önce yaşanmış ve efsaneleşmiş bir aşk duymuştuk. Dönemin toprak alfasıyla, malikanesindeki yardımcısı hakkında. Bebek doğdu ama gelinin gözyaşlarına dayanamayan toprak onu içine çekti. Elementler bir yaşama son vermeyi sevmezler bilirsiniz. Bebeğin bedeni ve ruhu, birbirine değen evrenlerden birine gönderilmiş. Yaptığım araştırma ve yeteneklerine güvendiğim bazı arkadaşlarım sonucunda gönderildiği ailenin uzun süre evlat hasreti çektiklerini ve bir sabah ansızın kapısının önünde beliren bir bebekle bunun son bulduğunu öğrendim."

 

Güçlü kalamıyordum. İçimde oluşan anlamsız ateşe suyu çağırıp mani oluyor ve beni yatıştırmasını istiyordum. "Yani zaten öz ailem olmadıklarını mı iddia ediyorsun?" Sadece düşünmek yetmezdi, dilden de dökülmeliydi bazı gerçekler.

 

"İddia etmiyorum Lily White, biliyorum ve bildiklerimi aktarıyorum," dedikten sonra konuşmaya devam etti.

 

"Yakın zaman içerisinde Basillan'da değişen dengeler evrene, borçlu olduğu bir yaşamı hatırlatıyor ve kutsal kitap bağlantı için Lily'ye gözüküyor. Ancak o sırada yapılan bazı kan büyüleri neticesinde hak edilen o yaşama kavuşmak yerine bilinçli bir şekilde yapılan bazı müdahaleler yüzünden kendi bedeninde değil bir ignisin bedeninde can buluyor. Buna öfkelenen evren dengelerini iyice şaşırıyor."

 

"Peki başta anlattığı o geçmiş zaman ne olacak?"

 

"Gönderilirken evrenin kendisi tarafından bizzat gönderilmişti ama geri çağrılırken kutsal kitabın yeterli olmadığını ve zamanın karıştığını düşünüyorum efendim. Bu yüzden ona ikinci defa gözüktü ve bu sefer doğru zamana getirdi."

 

"O zaman sen bir terra soyusun öyle mi?"

 

Bilmiyordum kahretsin! Şu an tek destekçim olan Antuan'a baktım. Duygularımı anlıyor gibi gözlerini kapatıp açtı. "Peki buraya gelirken yatkın olduğun element açığa çıktı mı?"

 

"Evet, su grubuna ait hissediyorum."

 

"Öylece su grubuna ait hissediyorum deyince kabul edecek değilsiniz herhalde?"

 

Valeri'nin çılgın çıkışı bilgeler tarafından susturuldu. Ben ise cansız bir şekilde parmağımın ucundan bir su hortumu oluşturdum ve onu büyüttüm. Suyun mavi tonları değişerek bir anda Naiads'ın formunu aldı. "Aqua olmayan kimsenin onu seçen bir su canlısı olmaz diye düşünüyorum."

 

Bilgeler şaşkındı. "Terra soyundan gelip aqua oldun demek."

 

"Efendim gen aktarımı konusunda tartışmalar aramızda hala mevcuttur ve bunun başka örnekleri de vardır. Bunu kanıtlayabilecek çok daha değerli bir kanıtı kendisi bedeninde taşıyor. Dudağının üzerindeki sıradan bir ben değil, inceleyip hissettiğinizde anlayacaksınız. Böyle bir dokunuş saf sevginin dokunuşudur. Hikayede alfa, bebek doğmadan önce annenin alnına ve bebeğin henüz içinde bulunduğu karnına sevgi dolu koruyucu bir öpücük bırakarak iz oluşturmuştur."

 

Alex'in ağzından bir masal gibi heyecanla dinlediğim şeylerin gerçek hayatım olduğunu nereden bilebilirdim. Benimin bile bir öyküsü olduğunu nereden bilebilirdim? Göz ucuyla ona baktığımda bana üzgün gözlerle baktığını gördüm. Orada bu hikayenin yasak aşkı benim derken Alex ve Valeri arasına girmiş olduğumu düşündüğüm içindi. Şimdi ise tam anlamıyla, bizzat yasak aşkın gerçek meyvesi olduğumu öğreniyordum.

 

"Büyük bir kanıtım daha var efendim. Terra alfasının gelini hüzünle toprağa doğru gözyaşı döktükten sonra toprak bebeği çekmişti ve o gözyaşları bebeği besledi. Bilirsiniz bebek gelişim aşamasındayken annenin gözyaşları da bir gen faktörü oluşturabilir. Öz annesi değildi ama o da terraların soyundan olduğu için gözyaşları Lily için de bir gen aktarımı oluşturdu."

 

"Neymiş o gen aktarımı?" Şimdi bu konuyla daha ilgili duruyordu toprağın bilgesi. Sanki arkasındaki promosyon elementin içinden bir şeyler çıkıp can kulağıyla bizi dinliyormuş gibi hissettim. Kımıldayan toprağın rengi değişiyordu çünkü.

 

"Toprak alfasının gelinin yeteneğini; toprakta ne yaşandıysa karşıdakinin zihnine sunmak olduğunu biliyorsunuz. Yani zihin aktarımı yapabiliyor. Bu gen ise Lily'ye şöyle geçmiş; sadece toprakta yaşanan şeyleri değil bizzat kendi yaşadığı şeyleri karşısındaki kişinin zihnine aktarabiliyor."

 

Ne?

 

"Nasıl bu kadar eminsin?"

 

"Onu gerezadan kurtardıktan sonra bana her şeyi anlatırken bunu bizzat gördüm. Başka zihnim mi bana oyun oynuyor dedim ama hayır, durdurdum zihnimi temizledim ve yeniden devam etmesini istediğimde yine oldu. Yaşadıklarını zihin aktarımı yaparak bana gösterdi ve dediği her şey harfi harfine doğru. Çünkü bilirsiniz Eros burcu olduğum için benim de duygularla aram iyidir."

 

Soluğumu tutmuş hayretler içinde kalıp nasıl tepki vereceğimi bilmezken Valeri'nin yandan gelen sesini duydum. "Olamaz..."

 

(96) Ruha Dokunan Öpücük

 

İstediği kadar zeki olsun bugün bütün foyası ortaya çıkacaktı. Ona öfkeyle baktım. İstediğim gibi zafer kazanmış hissetmiyordum çünkü öğrendiğim gerçeklik bedenimi sıkıştırıp duruyordu. Evet Basillan'a dışarıdan biri asla giremezdi çünkü bizzat içeride oluşmuştum.

 

"O zaman bir de bize göstersin şu yeteneğini."

 

Terranın bilgesine bakarak anlatmaya başlamıştım ama durduruldum. "Bende canlanmadı, bir de sende denesin." Bu sefer aquanın bilgesine baktım. Belki su grubunda olanlara işliyordu sadece. O da başını iki yana doğru olumsuzca salladığında Valeri güldü. Sırf beni tahrik etmek için gelmiş gibi hissediyordum.

 

"Duyduklarıyla doğru orantılı olarak enerjisi düştü. Hem bu öyle basit güçte bir büyü değil ve kendisi bedenine yeni kavuşabilmiş hassas biri. Ben kefilim ama size göstermesi için daha uygun bir zaman talep ediyorum."

 

Bilgeler bu durumu kendi aralarında değerlendirirken köşede bir anda beliren kraliçeyle oraya baktım. Hepsi aynı anda elini arkaya koyup hafifçe eğildi. Derince oflamanın tam yeri ve zamanıydı bence. Dik bakışlarına karşılık verdi Lily. "Sizi tanımıyorum ve eğilmeden de saygımı belli edebileceğimi düşünüyorum."

 

Kraliçenin gözlerinde ateş pırıltıları geçti. Bu söylediğim hiç hoşuna gitmemişti. "Arayışı burada noktalıyorum. En başından beri buradaydım ve beni nasıl kandırdığınızı dinledim. Benim bölgemde yaptığınız şey tam olarak bir saygısızlıktı. Bunun için ayrıca bir arayışa çıkacaksınız. İkinci oturumda bahsi geçen terraların hepsini istiyorum," dedi bilgelere doğru dönüp. Sonra omzundaki pelerini çekerek ateşler içinde kayboldu.

 

Bilgelerin hepsi aynı anda ayağa kalktı. "Arayış sonlanmıştır ikinci oturumu bildiririz." Ailem geçmişim geleceğim her şey birbirine karışmıştı ve kraliçenin keyfi için çözülmeyen meseleler kalmıştı. Daha kızım için hiçbir savunma sunmamıştım.

 

Arkama doğru baktığımda Chloe'yi bana gülücük atarken gördüm. Ona zorla da olsa gülümsemeye çalışıp el salladım. Alex tam bana doğru gelecekken elimi Antuan'ın koluna doladım ve "Gidelim," dedim. Bir an sonra dağ evinin içindeydik.

 

Yeniden bulanan midem ve kazan gibi çatlayan başımdan dolayı bana verdiği minik şişeyi tek dikişte içtim. Sağıma soluma döndüm, buraya gelmiştik ve ne yapacağımı bilmiyordum. Ne yapılmalıydı, ayakta mı beklemeli yoksa koltukta mı oturmalıydım. Koltuk ne tuhaf bir kelimeydi? Bir adım atıp durdum, hayır durmadım kayboldum. Ben küçücük odanın içinde her şey birbirine girmişken duygularımın yoğunluğundan dolayı kayboldum.

 

Şöminenin başına geçip postun üzerine oturup bekledim. Üşüyordum, tek üşüyen bedenim de değildi. Ruhum üşüyordu ve şöminenin olmayan ateşinden ruhumu ısıtmasını bekledim.

 

Ben beyaz bir zambaktım, dalından koparılmış...

 

Büyüyle ateşi yaktıktan sonra sanki bu yetmezmiş gibi omuzlarıma ceketini bıraktı. "Önceden söylemeliydim bana kızgınsan eğer,"

 

"Değilim. Sana kızgın değilim. Hayatımın bir kısmında bana ait olmayan bir hayatı yaşadım sanıyordum, meğer diğer kısmı da öyleymiş. Misafirmişim geldiğim yerde. Peki benim annem babam ne olacak, bir ödül gibi onlara verildikten sonra bir ceza gibi hayatlarından öylece kopup geldim. Çektikleri acının karşılığı ne olacak?"

 

"Kalplerinde bir acı olmayacak çünkü zihinlerinden çoktan silindin."

 

"Ne? Hiç mi hatırlamayacaklar beni, bu haksızlık değil mi? Bir an geldim ve bir an sonra yokum öyle mi? Ne için ha ne için? Kim sebep oldu tüm bunlara? Oyuncak mıyım ben ha? Kukla mıyım ben?" Acı çekecek diye üzülürken onlardan tamamen yok olduğumu düşünmek berbat hissettirmişti.

 

Üzerimdeki ceketi hırsla kalktığım için şömineye düşürmüştüm. Bir ucu çoktan tutuşmuştu ama bu umurumda değildi. Bulduğum kırlenti sağa sola fırlatmaya başlarken içimdeki bu hiç dinmeyecek sancıyı dindirmeye çalışıyordum. Bir köşede sakince durup beni izlemesi ve bana karşılık vermemesi daha çok sinirimi bozuyordu. Taş zeminin üzerinde duran büyük fil dişini alıp ona doğru fırlattım. Ancak büyüyle onu saydam bir tabakanın içine hapsedip kendine çekti. "Üzgünüm o benim için özel."

 

"O fil dişi var ya o fil dişi... ahh! Tüm küfürler benden sana gelsin Antuan."

 

"Gelebilir ziyanı yok," dedi oldukça sakin bir tonla.

 

"Çok öfkeliyim, içim ateş gibi yanıyor," dedikten sonra şöminede iyice yanan cekete kaydı bakışlarım. Yangın büyürse ahşap dağ evine de sıçrayacaktı ama hiç müdahale etmemişti oraya. "Neden durdurmuyorsun siktiğimin yangınını?"

 

"Bağırmak ses tellerine zarar verecek canım. İçinin yangını dışarı taşıp bu evi yaktığında öfken dinecekse yanabilir. Ziyanı yok."

 

"Canına tüküreyim senin, ağız tadıyla kavga da ettirmiyor." Homurdanarak elimde bir su topu oluşturdum ve şömineye attım. Artık yangın yoktu. Aynı suyu bizzat kendime de atabilseydim keşke.

 

"Şimdi benim babam..."

 

"Toprağın eski alfası."

 

"Haberi olacak mı?"

 

"Hepsinin."

 

"İkinci oturum ne zaman olacak?"

 

"Yarın olur belki, mektup gönderirler."

 

"Kraliçe bana ceza verir mi?"

 

"Veremez," deyip kaşlarını çattı.

 

"Kafa mı tutuyorsun koca kraliçeye?"

 

"Sen tutarken iyiydi. Buraya ve ona adapte değilsin. Her neyle suçlarsa suçlasın seni savunmanın bir yolunu bulurum. Ayrıca gerezanın hükümdarı benim ve mevcut bir ceza artık senin için mümkün değil."

 

"Nasıl bu kadar eminsin? Güvenebilir miyim?"

 

"Bana yalnızca bir gün ver ve her şeyi ortaya sereyim demiştim. Sözümde durdum. Bu zamana kadar yaptıkların için seni savunurum ama bu zamandan sonra da kafa tutup bizi zora sokma lütfen. Sinirlisin, öfkelisin ve haklısın ama sağa sola çıldırmış gibi hareketler sergilemek bizi haksız duruma düşürebilir."

 

"Biz diye bir şey yok Antuan. Ben varım. Evet haklısın henüz Chloe'yi görmek için izin isteyeceğim ve böyle devam ederse saf değiştirirler."

 

Bir süre gözlerime bakıp bir şeyler aradı sanki ardında. "Ben bize yemek hazırlayayım. Ben buradayım, sen buradasın ve biz burada yemek yiyeceğiz," diyerek yanımdan kalktığında dik dik bakmak dışında bir şey yapmadım.

 

Hazırladığı makarnaya benzeyen ama farklı duran yemeği yerken sessizdik. Sonrasında bulaşıkları büyüyle ortadan kaldırıp yanımdan ayrıldı. Ellerimi yıkamak için banyoyu tercih etmiştim. Küvete doldurduğu suyun içine aroma katarken yakaladım onu. "Affedersin, kapı açık olunca?"

 

"Senin için hazırlıyordum zaten, unuttun mu biz aquayız. Su sana iyi gelecektir. Burada bazı arınma tütsüleri de var kendini iyi hissedeceksen yakabilirsin," dedikten sonra yeni bir büyüyle dolabın üzerine bir poşet bıraktı ve sessizce kapıyı kapatıp çıktı. Ellerimi taşa yaslayıp aynaya baktım. Buradaydım işte bendim, yüzümdeki benin bile bir anlamı vardı.

 

Valeri'nin bedeninde oluşunca, ruh ve beden bütünleşti sanmıştık. Yanılmıştık. Çünkü bu ben, bu iz, bu öpücük benim ruhumda vardı. Ben Lily White, yasak aşkın sevilen meyvesi...

 

(97) Toprak Alfası

 

İnanılmaz olayları sıralayacak olsam listem uzar giderdi. Dün gece suyu hiç soğumayan bu küvetin içinde uyumuştum. Sabah kalktığımda kendimi daha dirençli ve enerjik hissediyordum. Belki de suya döktüğü şeyler beni rahatlatmıştı bilemiyorum. Kendi de ara ara bunu yapıyor olmalıydı ki gece boyu hiç yanıma uğramadı.

 

Hissetmek istemediğim gerçek şuydu; üçüncü bir adamla daha aynı evde yaşayıp ona alışmak istemiyordum. Bu benim için değil her kadın için zor olmalıydı. Ruddy, Vitobria'da tutunduğum daldı. Alex'e burada mecbur kalmıştım, elimde ve bana ait olmayan bir bedeni taşıyordum. Antuan ise bana yardımcı oluyordu fakat kendimi sığıntı gibi hissetmekten geri duramıyordum.

 

Ona maddi açıdan dokunmayabilirdim, beni buraya kendi isteğiyle getirmişti evet ama yaşadığım her şey kendime yeni bir kabuk oluşturmamı sağlamıştı. Büyüyle ya da değil onun evinde kalmak bana kendimi çaresiz hissettiriyordu.

 

Basillan'ın artık benim için risk olmadığını anlamıştım. Yani zaten burada doğmuştum ve burası benim hakkımdı. Öyleyse burada eğitim görmek ve Raegiams Rasa da bir yurt odasına taşınmakta hakkımdı. Kendi kendime alayla gülümsedim. Sahi bedenimden başka taşıyacağım hiçbir şeyim yoktu. Ama yine tanrılara bedenime kavuştuğum için şükranlarımı sunacaktım. Benim her şeyim, varım yoğum bedenimdi zaten ve bunu acı bir tecrübeyle öğrenmiştim.

 

Yeni ve her yeri kapalı beyaz elbisemi giydikten sonra köşedeki tarakla uzun saçlarımı taradım. Onları kurutmayı umursamadan banyodan çıktığımda mutfaktan gelen güzel kokular beni cezbetti. Antuan bu sabah iştahımı açmıştı.

 

"Günaydın hükümdar."

 

"Günaydın Lily, bu sabah nasılsın?"

 

"Daha iyiyim," deyip biraz esneme hareketi yaptım. "Dediğin kadar varmış, su o kadar iyi geldi ki."

 

"Basit bir küvetten daha fazlası o," dedi ve göz kırptı. Sonunda sıradan bir kahvaltı gördüğüm için mutluydum. Patates kızartması ve omlet. Harvey'lerin antin kuntin kahvaltı sofralarına bin basardı.

 

"Bana yardım ettiğin ve yaptığın her şey için teşekkür ederim. Antuan."

 

"Dur biraz, bu bakışlar da ne böyle. Bana minnet duymanı falan istemiyorum. Birçok his besleyebilirsin ama minnet ve zorunluluk bunlardan biri olmamalı." Yanıma geldi ve hiç beklemediğim bir şekilde saçlarıma dokunmaya başladı. "Burada bozulan bir adalet vardı. Ben ve güçlerim ise bu adaleti düzeltmeye çalıştık hepsi bu." Geriye çekildiğinde artık saçlarımın ucundan damlayan ıslak damlalar elbisemin sırtını ıslatmıyordu çünkü büyüyle saçlarımı kurutmuştu. Neredeyse yanlış anlayacaktım... Bakışlarımı kaçırarak başımı salladım. Bu konuyu içimde konuşup durduğum için ona cevap vermeyecektim.

 

Mutfak penceresinde duyduğum tıkırtıyla başımı oraya çevirdim. Antuan gidip pencereyi yukarı kaldırdı ve tatlı bir sincapla karılaştık. Ağzındaki mektubu aldıktan sonra çekmecenin birinden birkaç fındık uzattı ve sincabın başını sevdi.

 

"Aferin oğlum, teşekkür ederim." Sincap uzaklaşmadan gözleri bana değdi ve pencereden aşağı atlayıverdi.

 

"Ayy, düştü mü acaba?"

 

"Düşmez o," deyip arkasından gülümsedi ve mektubu bana doğru salladı. Mühürde arayışın tüm elementlerinin bulunduğu bir sembol vardı. İkinci oturum bugün öğlen saatinde yapılacaktı. Bu hem bildiri hem de davet mektubuydu.

 

"Saat ikide randevumuz var. İkinci oturumu bu kadar çabuk yapacakalrını düşünmezdim açıkçası."

 

"Normalde arayışlar arasındaki süre uzar çünkü tarafların öfkesini biraz olsun dindirmeyi amaçlarlar. Ama senin olayın Basillan'da bir bomba gibi patladı ve bir an önce çözüme kavuşsun istiyorlar."

 

"Sağ olsunlar," deyip yemeye devam ettim. Miskin miskin o kahvaltı sofrasında bir saatten fazla oyalanmıştım. Ben ne kadar durmuşsam, Antuan da o kadar durmuştu. Boşalan bardağını sürekli yeniden doldurmak dışında bir şey yapmıyordu.

 

Nihayet içeri geçip oturduğumuzda dün yaşadığım sinir anı aklıma gelince utandım. "Kusura bakma, fil dişini atmak istememiştim."

 

"Diğerlerini atmak istemiştin yani?" Tek kaşı alayla havaya kalkınca gözlerimi devirdim. "Sorun değil, duygularını anlıyorum, senin için ne kadar zor olduğunu biliyorum ve yanındayım."

 

"Sence Chloe konusunu nasıl çözeriz?"

 

"Beni sürekli şaşırtıyorsun. Açıkçası ailen hakkında bir şeyler sorarsın diye beklemiştim."

 

"Varlığından yeni haberdar olduğum biri yerine doğurduğum çocuk hakkında endişelenmem çok doğal."

 

"Çok garip gerçek bir annelik duygusu bu."

 

"Çünkü ben gerçek bir anneyim Antuan. Anne olmak için içinde bir insan geliştirip, onunla birlikte tüm sıkıntıları çekip, doğurup büyütmen gerekiyor. Ben de tam olarak bunları yaşadım. Bir tek çocuk yapma anı eksik, onu da sayın Valeri bir marifet sanacak işte."

 

"Şu konudan bahsetme lütfen," dedi kötü bir ifadeyle.

 

"Neden çocuk yapma aşaması senin için mide bulandırıcı mı?"

 

Ters bakışlarını üzerimde sabitledi. "Kendi çocuk yapma aşamam elbette midemi bulandırmaz. Ama bir başkasına tahammül edecek değilim."

 

"İyi."

 

"İyi.

 

Kırlenti kucağıma alıp yüzümü çevirdim ve ofladım. "Tamam sor hadi."

 

"Bak istediğim onu alıp ailesinden koparmak değil tamam mı? Beni bilsin, unutmasın istiyorum. Zaman geçirmek istiyorum. Onu ben doğurdum benim de kızım bunu anlasınlar istiyorum."

 

"Anlayacaklarına eminim."

 

"Dediğin yeteneğim işe yaramadı." Başımı arkaya yaslayıp gözlerimi kapattım.

 

"Gergin olduğun için olabilir. Yetenekler zamanla şekil alır üzülme."

 

Ona anlatırken rahat hissettiğimi söylemese bile anlamıştım. Mahkeme salonunda kim rahat olabilirdi ki?

 

"Toprak alfası..."

 

"İşte ilgimi çeken bir konu."

 

"Neden?"

 

"Onunla bazı sürtüşmelerimiz oldu ve şimdi sana destek verdiğimi görünce yüzünün aldığı şekli görmek için sabırsızlanıyorum."

 

Harika, sözde babamla takışmışlardı yani!

 

Zaman akarken ben bir pencerenin önüne, bir koltuğun arkasına geçiyordum. Antuan ise gayet normal bir andaymış gibi köşede kitabını okuyordu. Hayır bizi aktardığı için evden önce de ayrılamıyorduk. Meğer bir yere gitmek için evden erken ayrılmak ve zamanı öldürmek ne kadar güzel bir şeymiş...

 

Akvaryumdaki büyük gözleri incelemek için önüne oturduğumda kalan saatin hemen geçeceğini düşünmemiştim. Onlarla ilgilenmek zaman algımı çürütmüş ve işime gelmişti. Antuan beyaz takım elbisesiyle karşımda oturduğunda ellerini birleştirmiş beni izlerken yakaladım.

 

"Ne, ne oldu?"

 

"Gitme vaktimiz geldi, sabahtan beri oradan oraya dolanacağına en başından onlara bakmanı teklif etseydim keşke."

 

"Asıl numaraları bu mu yani, oyalamak."

 

Güler gibi bir ses çıkardı. "Onlar sıradan deniz canlıları değil canım. Tüm meziyetlerini sana söylemeyeceğim."

 

"Çok meraklıydım meziyetlerine zaten."

 

"İyi, gir koluma ve gidelim öyleyse."

 

"Elbisem biraz kırışmış sorun olur mu?" Sağa sola dönüp tamamını inceleme çalışırken kollarımı tutup beni durdurdu. Ellerimi avucunun içine alıp elbiseme paralel bir şekilde tuttuğunda ne yapacağını merak ediyordum

 

"Şimdi gözlerini kapatıp denizin dibindeki tatlı yosunları düşünebilirsin. Zihninde onları ısıt ve elbisende gezindiğini düşün. Buharı elbisenin kırışıklarını açmaya yardımcı oluyor. Bunu tüm bedeninde hayal et, iyice gezdir yosunu. İşte bu kadar." Gözlerimi açtığımda bu kadar yakın olduğumuz aklımdan çıkmıştı. Ellerini çekip birkaç adım geriye gitti. "Bak bakalım ne durumda?"

 

"Büyü yapmak bu kadar kolay mı yani?"

 

Omuzlarını sildi. "Bunlar basit şeyler, elementini yönet. Suyun içindeki herhangi bir şeyi hayal et ve hayal gücünle elementini birleştir. Bunun için eğitim almana gerek yok. İçgüdülerini kullanmalısın." Başımı salladım, kolaydı. Tüm bu işten sıyrıldığım an denemeler yapacaktım. Tekrar teklif etmeden koluna girdim ve "Gidelim." dedim. Bir an sonrasında arayış salonundaydık.

 

Bu sefer arkadaki gösteri yerinde daha çok kişi vardı. Profesörlerde ciddi duruşlarıyla oradaydı. Bayan Gabriel sanki her şeyin farkındaymış gibi gözlerime bakıyordu ama bu imkansızdı. Ah, Profesör Laith de vardı. Tanrım çilem bitmemişti!

 

Chloe yine gelmişti. Bugün bebeğimi kucağıma alıp sevecektim, evet hissediyordum. Ona el salladığım an yeniden gülüşerek kaçtı. Violet'ın kucağındaydı. Halasının bakışları da merakla beni izliyor ve gülümsüyordu. Gülümsüyordu? Ne yapacağımı bilmediğim için bakışlarımı kaçırdım ve bu sefer başka birine yakalandım. Siyah ruju ve saçındaki çiçeklerden oluşan tacıyla Soil North'a.

 

Siktir o toprak alfasıydı. Bana liçi meyvesini vermediği için biraz gerilmiştik. Bir kere daha siktir! Bahsettikleri soydaki eski alfa onun babasıysa Soil North benim kardeşim mi oluyordu?

 

 

 

 

 

(98) İkinci Oturum

 

Bana olan bakışları son derece sakin olduğu için ne düşündüğünü anlamamıştım. Yanında duran kişilere ise bakmaya cesaretim yoktu. Valeri ile olan davamızı anladığı için o meyveleri bana vermediğini de hatırlamış olmalıydı.

 

Herkesin beyaz giydiği yerde kızıl saçlarıyla kendini belli eden Valeri kızını sevmek için onun yanına gitti. Chloe ağlamadığına göre ona biraz daha alışmıştı. Bu duruma sevinmeden edemedim, aramızda olan şeyleri masum bir bebeğin çekmesine gerek yoktu.

 

Son kez Antuan'a baktıktan sonra dün çıktığım yuvarlak basamağa çıktım. Ardımdan kızıl şeytan da gelip yerine geçti ve taraflar tamamlandığı için yüksek çan sesi duyuldu. Dün olduğu gibi kürsünün arkasında dört büyükler belirdi ve biri söz alıp "Arayışa hepiniz hoş geldiniz. İkinci oturum başlıyor, buyurun," dedi. Yine bir yerde kraliçenin olduğunu hissediyor gibiydim.

 

"Evet Lily White, herkesin konuyu bildiğini düşünerek kısa bir not daha düşmeyeceğim. Kaldığın yerden anlatmaya devam edebilirsin." Suyun bilgesine baktığımda aynı element soyundan geldiğimiz için sanırım içimde yine ufak bir hoşluk oldu. O not düşmemişti ama ben en başından daha dingin duygularla anlatmaya başladım her şeyi. Aquanın bilgesinin gözleri benden bir saniye ayrılmıyordu. Ara ara ayıp olmasın diye diğer bilgelerle de göz göze gelip anlatmaya devam ediyordum. Arka tarafı yine sessiz moda almış olmalılar ki ben duymuyordum ama arada o tarafa uyarı dolu bakışlar atılıyordu.

 

Hepsini anlatmayı bitirmem ne kadar sürdü bilinmez sonunda bir nefes verdim ve yan taraftan Antuan'ın uzattığı suyu alıp kana kana içtim. Valeri'nin hiç müdahale etmemesine şaşırmıştım ama anlaşılan onu da sessize almışlardı.

 

"Sayın bilgeler hiçbir suçum olmadığı konusunda artık anlaştığımızı düşünüyorum. Buradan çıkmanın bir yolu olsaydı geldiğim yere, evime gitmeyi tercih ederdim."

 

Yılmış duygularımın tadını almış gibi hislerime yüzünü düşürerek baktı. Suyun bilgesi üzülüyor muydu? Yüzündeki o kırışıkların içinde kim bilir nasıl dert ve tecrübe sığmıştı ama yine de bana üzülüyor muydu? "Senin evin artık burası Lily, Basillan'a hoş geldin. Yeni gelmedin, geri geldin. Dün senden sonra da gizli bir oturum yapıp eski toprak alfasının gelininden o görüntüleri bizzat iletmesini rica ettik ve bizi kırmadı. Hükümdar doğru söylüyor, tıpkı dediği gibi olmuş. Ve şimdi görüyorum ki gözyaşıyla beslediği o bebek, yani sen, yeteneğin kendine göre olan kısmıyla yaşadıklarını bize bizzat aktardın. O acını, çaresizliğini ve fedakarlığını gördük. Şimdi adalet uğruna bizden talebin nedir?"

 

"Sizden istediğim şeylerden biri; madem Basillan'a aitim, sıfırdan bir eğitime başlamak ve tüm bu süreç boyunca akademide bana ait bir alanda kalmak. Diğeri ise doğurdum çocuğu ara ara görüp vakit geçirmek. Onun öz annesi olmadığımı biliyorum ama aramızda sandığınızdan daha güçlü bir bağ var. Gerçek annesinden ayırmak değil amacım ama," cümlemin devamını söyleyemeden Valeri çıldırmış gibi bağırmaya başladı ve basamağın üzerinden bana doğru koşacağı anda neon ışıklarda dolu parmaklıklar bir anda çevresini sardı. Demek bu yükselti boşuna değildi ve bizi zapt etmek için burada tutuyorlardı. İyi de oldu doğrusu, yoksa bu şeytan kim bilir başka ne büyüler yapacaktı. Bilgeler kendi arasında kısa bir konuşma yapıp bize döndü.

 

"Valeri Harvey, arayışa saygısızlık yapmaktan, arayışı kandırmaya çalışmaktan, yasaklı olan kan büyüsünü yapıp Basillan içinde geri dönülmez bir karışıklık çıkarmaktan, karanlık güçlerle iş birliği yapmaktan, bizim gözümüz önünde bir aquaya saldırmaktan, yine aynı aquayı kendi çıkarların için gücünü kullanarak gerezaya hapsettirmekten tutuklusun ve şimdi gerezaya kendin gideceksin. Her gün belirli süreler boyunca içine sızmış karanlık güçleri aydınlatmak için ritüeller yapacaksın."

 

"Hayır! Hayır!"

 

"Lily White, yeteneğin sayesinde üstüne atılan tüm suçlardan arındın ve arayışın son buldu. Her Basillan gencine tanınan ayrıcalıklar sana da bizzat tanınacaktır. Yarından itibaren ders programın oluşturulacak ve yatakhanede istediğin gibi yerin hazır olacak. Doğurduğun çocuğu belirli gün ve saatlerde, eğer çocuk seninleyken aksi tepkiler göstermezse görmene karar verilmiştir. Aile birliğinin sağlanması için kökleri terra olan ailenle kalmama kararını tekrar gözden geçirmeni bilgeler olarak rica etmek durumundayız. Her şey çok taze olsa da ailen senden bunu diliyor. Aquanın bilgesi olarak seni ve canlını kutsuyor ve yüce gönüllülüğünü tebrik ediyorum."

 

Arayışın son bulduğuna dair bir çan çaldı ve suyun bilgesi bana göz kırptıktan hemen sonra diğerleriyle birlikte ortadan kayboldu. Valeri'nin koluna giren muhafızlara ağza alınmayacaklar şeyler söylemekle meşgulken bir anda bana dönüp tehdit etmeye başladı. Tüm bu süreç boyunca Violet bebeği uzaklaştırmıştı.

 

Regina Garcia öfkeyle yanıma gelirken konuştuğu ilk kişi ben olmadığım için şaşkındım. "Bunu ona nasıl yaparsın? Sen-"

 

"Bayan Garcia," dedi Antuan tek kaşını kaldırarak. "Bu konuyu şu an konuşmak istemiyorum yeteri kadar doldum." Valeri'nin annesi öfkeyle salonu terk ederken kardeşi Adeline bana ve Antuan'a tedirgin gözlerle bakıp ardından uzaklaştı. Salon yavaş yavaş boşalıyordu. Öğrendiğim büyülerden birini denemek için gözlerimi kapattım ve avucumda oluşmasını bekledim. Violet'ın yanına geldiğimde Chloe'yi kucağından indirip yere bıraktı.

 

"Chloe, merhaba bebeğim, ben Lily. Seni çok özledim."

 

Yüzümü tanımadığı için halasının yanında durdu tek bir adım bile atmadan. Onunla aynı boyda olmak için eğildim ve elimdeki zambağı uzattım. "Zambı?"

 

"Evet zambak, senin olsun ister misin?"

 

"Zambı?"

 

"Evet, gel ve al."

 

Bana gelmek yerine babasına doğru ilerlemeye başlayınca kalbimde kocaman bir oyuk oluştu. Tanımadığı birinin yanına gitmediği için içten içe sevinmek beni deli yapar mıydı? Yapmazdı hayır anne yapardı.

 

Ona söylediğim ninnilerden birini söylemeye başladığım an sanki büyük bir insanmış gibi adımları durdu ve bana doğru döndü. Gülümseyerek söylemeye devam ettim. İçim acırken ve gözlerim sızlarken bebeğimin bana doğru gelişine mest oldum.

 

"Zambı?"

 

"Evet zambak, al," dedim hem ağlayıp hem gülerken. Elimden aldığı çiçekle kendi kendine kıkırdadı ve yine onunla gözümden akan yaşı sildi süpürür gibi. Kollarımı açtığım an aramızdaki o güven bariyeri biraz da olsa indi ve sarılmama karşı çıkmadı. İlk günden onu sıkıp bunaltmak istemezdim zaten. Ama sonra Valeri'nin hala uzaklaşmayan sesini duydum.

 

"Bırakın diyorum kızımla vedalaşacağım, bırakın."

 

Beş muhafız etrafı sarılı bir şekilde yanımıza geldiğinde Chloe'yi benim yanımda görünce delirdi. "Arkamı döner dönmez bu kadına mı verdin çocuğumu Alex, bu kadar mısın sen? Bırak onu bir daha kızıma dokunmayacaksın!"

 

Çocuğu benden çekiştirmeye çalışınca öfke damarlarımda hızla yükselmeye başladı. "Yavaş ol Valeri, nerede olduğunun farkına var ve çocuğu korkutma."

 

"Asıl sen korkutma, ver dedim kızımı ver."

 

"Tamam," derken sesim yüksek çıkmıştı bir anda. "Tamam al, çekme kolunu canı acıyacak, tamam." İşte bu an ortamın buz kesen sessizliğine denk geldim ve söylediklerimin farkına vardım. Kolu acımasın diye çocuğunu ona uzatırken o amansızca çekiştiriyordu ne olacağını umursamadan. Bazıları anne olmuyor, anne olarak doğuyordu ve o bendim.

 

Muhafızlar onu alıp götürürken Chloe'ye korkmasın diye gülümseyip yanından ayrıldım. Arayışın büyük kapısını çekip çıkacakken bir anlığına unuttuğum insanların varlığı mıh gibi çakıldı alnıma.

 

"Kızım?"

Bölüm : 14.01.2025 20:55 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...