95. Bölüm

94. Bölüm

Mav Perikal
mavperikal

 

 

 

oy vermeyi ve yorum yapmayı unutmayın öpücükler 😘 😘

 

 

 

 

 

(92) Dört Büyükler

 

 

 

Savaşacaktım!

 

Ölümü, öylece yok olmayı bile göze almıştım ancak henüz son nefesimi vermediğime göre boşlukta savrulup ahlayıp vahlamayı bir kenara bırakacaktım. Ağlayacaksam da gece olduğunda bir yolunu bulur ve duygusal travmamı sakin sakin atlatırdım. Hatta en iyisi denizin dibine çöküp saatlerce ağlamak bile olabilirdi.

 

Antuan fanustaki gözlerle mesaj iletebiliyorsa madem, benim henüz bağını tam anlayamadığım canlıma da iletmesini söylemiştim. İyiydim ve şayet endişeleniyorsa buna gerek yoktu. Karşılık olarak peki canım demişti. Sinir bozucu mu yoksa normali mi böyle bilemiyordum.

 

Kapı tıklandığında Ran'ın geldiğini düşünerek kalktım. Antuan, Alex gittikten sonra odasına girmiş ve bana alan tanımak ister gibi tekrar çıkmamıştı. Belki de uyumuştu bilmiyorum. Karşımda esmer güzeli, siyah saçları arasında mavi dalgalar olan, parlak gözlü, aquanın alfası duruyordu. Kapıyı açınca baştan ayağa çekinmeden inceledi beni.

 

"Merbaha, hükümdar burada mı?"

 

"Merhaba Ran, ben Lily içeri gelsene?"

 

Başını hafifçe salladı ve dağ evinin içine girdi. O sırada nihayet yattığı kış uykusundan uyanan Antuan gelip Ran'ı selamladı. "Siz rahatça konuşun, benim ufak işlerim var. Hissediyorsundur Ran, gerisini sohbet ederek çözebilirsiniz."

 

"Elbette Bay Antuan."

 

Kapıyı arkasından çekip çıkmadan önce bana bir baş selamı verdi. Ran, elbisesinin eteklerini toplayıp odaya doğru yürüdü. "Buraya ilk defa geliyorum, dağ başında bir yer seçmesi hiç şaşırtmadı. Beni çağırdığına göre önemli bir konu olmalı?"

 

"Onu tanıyor musun?"

 

"Evet, ama seni tanımıyorum."

 

"Öyleyse otur ve anlatmaya başlayım, hikayem biraz uzun. Ev bana ait olmadığı için içecek bir şey ikram edemiyorum kusura bakma," dediğim an elini şıklattı ve önümüzde iki bardak ve minik bir atıştırmalık tabağı oluştu. Doğru ya herkes ben değil, büyü yapabiliyorlar. "Seninle daha önce karşılaştık hatta konuştuk Ran."

 

Kaşlarını kaldırarak şaşkınlığını belli etti. "Sendeki yoğun su enerjisini alabiliyorum ama daha önce karşılaşsak mutlaka hatırlardım çünkü hatırlanmaya değer bir siman var."

 

"Bunu iltifat olarak alıyorum," dediğim an gülümsedi. "Daha önce benim yanıma geldin ve bir şeye ihtiyacım olursa seni bulmamı söyledin."

 

"Öyle mi? Bunu tam olarak nerede yaptım peki?"

 

"Akademinin bahçesinde, bedenim Valeri Harvey gibi görünürken."

 

Ağzındaki içeceği yerdeki kilime doğru püskürtmese çok iyi olabilirdi. Antuan beni buraya aldığına belki de çoktan pişman olmuştu ve o yüzden kendini bulduğu ilk fırsatta dışarı atıyordu.

 

Uzun soluklu hikayemi anlatırken yaşananlara inanamaz gibi tepki vermesi beni biraz ürkütüyordu. Dedikleri dört büyüklerin karşısına çıktığımda onlar da mümkün olmayan bir gözle bakarlarsa ne olacaktı? Gerçi Antuan'a aktarabilmiştim ve onlara da aynısını yapabileceğimi düşünüyordum.

 

"Vay canına, vay canına, vay canına." Parlak gözleri iyice açılıp büyüdüğünde daha korkunç olduğu için direkt gözlerine bakmaktan kaçındım. "Ben sende birden bire su enerjisi aldığım için şaşırmıştım. Belki bebek yansıtıyor diye düşündüm ve bununla ne yapacağını bilmezsen bana gelmekten çekinme demek istemiştim. Bunu kim tahmin edebilirdi ki?"

 

"İnan bana ben de edemezdim."

 

"Şimdi çocuğu sen doğurdun ama o geri geldi ne olacak? Daha da kötüsü seni suçluyor?"

 

"Dört büyüklere çıkacağız dedi Antuan, görüşme talep edecekmiş."

 

"Kraliçe çok öfkelenecek, bu durum ondan saklandı diye. Yine de buraya nasıl gelebilmiş olduğunu bulmalılar. Peki dönmek istesen, yani umut vermek için değil ama merak ettiğimden soruyorum döner miydin?"

 

"Elbette dönerdim, orası benim yuvam. Burada kimsem yok, ailem yok, başımı sokacak bir çatım yok. Her şeyi onun bedenindeyken yaşadım ama şimdi yalnızım işte. Naiads bana alfa olduğun için ilk etapta yardımcı olacağını söylemişti, seni aramaya gelirken yakalandım zaten." Chloe vardı evet, kızım olmayan kızım... ona veda etmek can sıkıcı olsa da büyüdüğünde beni mutlaka anlardı.

 

Gözleri şöminenin desenlerine dalıp gittiğinde düşündüğünü anladım. "Bana gelseydin yapacağım ilk şey bunu hazmetmek ve G.G'ye gitmek olurdu. Ondan akıl aldıktan sonra ne yapacağımıza karar verirdik. Aquanın eğiticisi o... Başını sokacak bir çatı," diye mırıldanırken gerçekten evin çatasına göz atıp bana baktı.

 

"Burada o suçluluk duyuyor diye varım. Fazla kalamam, ben nasıl bir yol izlemeyelim? Yani sen de kadınsın halimden anlarsın. Elbette seninle gelmeyi teklif etmiyorum yanlış anlama, geldiğim yerde bazı özel yerler olur konaklamak için." Bu konuyu konuşurken içim sıkılmıştı. Otel gibi bir şey söylese bile ödeyecek param yoktu. Tanrım beş kuruşsuz kalayım diye mi gönderdin beni buraya? "Peki iş kolu nasıl ilerliyor burada?"

 

"Tanımadıklarını birini işe almazlar."

 

"Saklasam bu durumu."

 

"Önce akademide belli bir eğitim görmen gerekir. Öylece çalışamazsın, akademi için ise ihtiyarların kararını beklemek zorundasın. Zihnimizde kaydın yok çünkü."

 

"Yani böyle kafede falan da mı çalışamam? Dokuyucu olarak gelip başlayayım demiyorum ki? Daha açık konuşmamı istiyorsan birilerine sığıntı olmak istemiyorum Ran, mahcup olmak istemiyorum."

 

"Anlıyorum seni ancak bu durum dört büyüklere gittiği an tüm halka yayılır. Bu yüzden onları kandırıp bir iş bulmak bu aşamada zor. Sonuçlanana kadar beklemek lazım ne olacağını görmek için. Bana kalırsa eğitim şart, ama ne tepki vereceklerini bilmiyoruz. Aslında akademinin bir yatakhanesi var ve bunun içinde resmi olarak oraya kayıt olman gerekiyor. Ben de şu an orada kaldığım için sana benimle gel diye teklif edemiyorum, ne olur üzülme."

 

Söylemesi kolaydı, savaşacaktık ama bunun için güçlü olmalıydık. Benim ise mental seviyem yerlerdeydi. "İstemese seni buraya getirmezdi. Gerezanın daha normal odaları var, oralardan birine yerleştirebilirdi seni her şey sonuçlanana kadar. Temiz bir yatağın, yemeğin olurdu ama o seni tutup buraya getirmeyi ve iyileştirmeyi seçmiş. Zaten birçok şeyi büyüyle yapıyoruz o yüzden kimseye yük olduğun yok. Önce bunda bir anlaşalım sonra da ihtiyarların karşısında nasıl bir yol izleyeceğimizi konuşalım."

 

İyi anlatıyordu ama benim içim içimi yiyordu. Greinner'ın verdiği kolye de malikanede kalmıştı. O kadar çaresizdim ki benim için özel olarak yaptığı hediyeyi satmak bile geçti zihnimden. Üçüncü bir adamla aynı evde kalmak istemiyordum, anlamadığı şey buydu. Sürekli aynı şeyi yeni baştan yaşıyor olmak berbat bir duyguydu. Ruddy'nin yanında aylar geçirmiştim, Alex'in yanında bu süre daha da uzamıştı. Farkında olmadan birine alışıyor ve sonra hop diye ortalıktan kayboluveriyordun.

 

Antuan'a alışmamak için elimden geleni yapacaktım. Aynı zamanda burada kalmamak için de. Belki bana büyüyle dışarı çadır yapar ve beni bu zahmetten kurtarırdı. Hatta hayvan falan avlar ateşte pişirir yerdim. Öğğ, bunu yapamazdım. Doğada yaşam bana göre değildi, tamam, belki de canlımın yanındaki su altı şehrine gider ve orada yaşardım.

 

Antuan eve geldiğinde Ran gitmiş ve yalnız kalmıştık. Bakışlarında gördüğüm merak bir şeyleri çözmüş gibi duruyordu. Bir an önce anlatsın diye karşısında dikilirken bakışlarına rağmen sakinliğini kaybetmedi.

 

"Otursana canım, ayakta kaldın."

 

İçim daralmış gibi oflayıp oturduğumda defterindeki ilginç maddelerin birkaçından bahsetti ve artık yorulup esnemeye başladığımda duyduğum son şey şu oldu; "Yarın dört büyüklerin karşısına çıkacağız."

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

(93) Arayış

 

 

 

Başımın altındaki sert ve rahatsız yastığı huysuzlanarak çektim. Ayılar için özel tasarım falan mıydı bu böyle? Tanrım boynum tutulmuş. Gözlerimi açmaya çabaladığımda salonda uyuyakaldığımı anladım. Üzerim kalın bir örtüyle örtülmüştü. Antuan ortalarda gözükmüyordu.

 

Tavanla bakışırken yaşadıklarımı sorgulamaya başladım. Ansızın tutan kahkaha krizim delirdiğimin göstergesi olabilirdi. "Neler yaşadım ya ben? Bu kadarı insanın başına filmlerde bile gelmez. Şimdi ise mahkemeye çıkacağım. Gurbette olmanın ne denli zor olduğunu şimdi anlıyorum." Asker bir komşumuz vardı ve eşi arada annemle dertleşirdi. Bilmediğin bir şehirde kimsesizliğinle baş etmenin ne kadar zor olduğunu anladığı an sarsıcı süreç başlıyordu.

 

Sonra devamında inkar ve ikna süreçleri geliyordu. Eşi göreve gittiği için daha da yalnızlaştığından o da psikolojik açıdan iyi değildi. Ve şu an kendimi o kadın gibi hissediyorum. Gurbetteyim, yalnızım, psikolojim kötü. Üstelik tüm bu felaketin başıma gelmesinin tek suçlusu benmişim gibi heyet karşısına çıkacağım.

 

"Tanrım, beni duyuyorsan lütfen bana yardım et."

 

Yattığım yerde doğrulup elimi saçlarımın arasında gezdirirken derinden ofladım. O sırada kapıyı açıp gürültüyle içeri giren Antuan'la göz göze geldik. Evet dış kapı direkt bu odaya açılıyordu. "Off mu? Acıktığın zaman midenle mi kavga ediyorsun?"

 

"Yoo bizzat hayatla kavga ediyorum, tanımadığım adam."

 

"Yok ya? Daha kaç kere tanışacağız?"

 

Başımı koltuğa doğru atıp bağırarak şarkı söylememi beklememiş olsa gerek olduğu yerde kaldı. "Batsın bu dünya, bitsin bu rüya, ağlatıp da gülene yazıklar olsun. Dolmamış çileler, yaşanmamış dertler, hasret çeken gönül benim mi olsun?"

 

"Hasret çeken bir gönlün mü var? Öyle olsa hissederdim."

 

Şarkı söylediğimi anlamamış olma ihtimali vardı, komikti...

 

"Ben ne yaptım kader sana, mahkum etti beni sana, her nefeste bin sitem var, şikayetim yaratana."

 

"Mahkum mu?"

 

"Şaşıran sen mi yoksa ben miyim bilemedim. Öyle bir dert verdin ki kendime gelemedim. Çıkmaz bir sokaktayım, yolumu bulamadım. Off."

 

"Yolunu bulmana yardımcı olacağım beyaz zambak."

 

Yeniden ofladım. "Bu bir şarkı sözü, geldiğim yerde dertlenenler söyler yani. Hatta rakı balık eşliğinde iyi gider. Gerçi ben hiç rakı içmedim. Alkollü başka bir şey de tüketmedim, bu yüzden nasıl bir deneyim olduğunu söyleyemeyeceğim."

 

"Neden?"

 

"Neden hiç içmedim mi? Doğru sorular sor hükümdar yoksa doğru cevaplar alamazsın?"

 

"Doğru zamanda sorduğum her soruya doğru cevap isterim ama."

 

Yeniden oflayacağım zaman "Oflama!" diye ikaz ediverdi. Sinir bozucu oluyordu evet ama o da öyleydi.

 

"Zihnimin bulanması tercih ettiğim bir şey değil. Geldiğim yerde bunun dozunu kaçırıp kötü şeyler yapanlar oluyor, korkunç şeyler. İnsanlar ölüyor bu yüzden hükümdar."

 

"Bana neden adımla seslenmiyorsun?"

 

"Sen de seslenmiyorsun? Yok zambak bıdı bıdı, yok beyaz bıdı bıdı? Benim ben, Lily'yim ben artık başka bir şey kabul etmiyorum. Herkes beni kendi benliğimle kabul edecek." Alex'e ve Greinner'a olan öfkemi azıcık ona püskürtmüş olabilirdim. Hatta şu an zihnime yüklenen sıcak ve azıcık tehdit boyutunca bir buhar gelsin bile istiyor olabilirdim. Off, Greinner iyi misin acaba? Sana da küsüm gibi ama üzgünüm de.

 

"Tamam sen Lily'sin. Lily White. Ayrıca üzülme çünkü burada içilen içeceklerin içinde özel iksirler var. Yoksa kafası atan sağa sola büyü yapmaya başlar ve bu ölümden bile kötü olurdu değil mi?"

 

"Mantıklı?"

 

"Ağlayacak gibi duruyorsun?"

 

"Canım sıkılıyor sadece."

 

"Gel biraz kahvaltı yapalım o zaman."

 

Beni beklemeden mutfağa gittiğinde önce banyoya gidip elimi yüzümü yıkadım. Saçlarım karışmıştı, dün bana verdiği tarakla şöyle bir taradıktan sonra ördüm ama lastiğim olmadığı için ucu açık kaldı. Peşinden mutfağa gittiğimde bir şeyler hazırladığını gördüm. Patatese benzer bir şeyin içini karnıyarık gibi oymuş ve içine tüm kahvaltılıkları koymuş gibi görünüyordu. Bu kadar karışık şey yemek herkesin hoşuna gitmeyebilirdi.

 

"Sen de ne istiyorsan koyabilirsin. Belki hoşuna gitmeyen şeyler olur ya da ne bileyim alerjin vardır diye dokunmadım."

 

Tamam, düşünce kabalığı iptal. Önden hüküm süren bendim!

 

"Teşekkür ederim, çiğ yumurtanın oradan sarkması midemi kaldırdı," dediğimde burnunu bükerek baktı bana.

 

Garip bir sessizliğin içinde yedikten sonra oraları büyüyle düzeltti ve sırıttım. İşte günün en keyifli kısmı buydu.

 

"Gel bakalım neler konuşacağımızı bir gözden geçirelim."

 

Kenara katlayıp koyduğum örtüyü çoktan oradan kaldırmıştı. Poşetin tekinin içinden başka bir beyaz elbise çıkarıp bana uzattı. "İhtiyar heyeti diye bahsediyorum ama küçümsenecek birileri değiller. Saygıyı tümüyle hak ettiklerini düşündükleri için onların karşısında ölçülü konuşmalı, davranmalı ve giyinmeliyiz."

 

Elbiseyi kat yerinden açıp aşağı doğru açılmasını beklerken her yerinin kapalı olduğunu gördüm. Düğmeleri boğaza kadardı, kolları uzundu. Etekleri yerlere kadardı.

 

"Beyaz renk onlar için berrak ve pürüzsüz olmayı temsil ediyor. Yani tüm saf düşüncelerimle karşınızdayım ve doğruları aktaracağıma yemin ederim demek gibi bir şey."

 

"Garip bir ritüel. Bizde de kravat takana indirim var," dedim dalga geçer gibi. "Valeri de beyaz giyinecek ama doğruları söyleyeceğinden emin değilim."

 

"Orası heyeti bağlar, sen sana düşeni yap." Sesi garip bir biçimde değişmişti. Konuşup, hazırlanıp, güneş tam tepeye geldiğinse ise yola çıkmıştık. Güneşin de toplantı için değişik bir etkisi olduğundan bahsetmiş ama ilgilenmemiştim.

 

"Nerede at arabası?"

 

"Yok."

 

"Yürüyecek kadar yakın mı?"

 

"Hayır değil."

 

"O zaman nasıl gideceğiz, geç mi kaldık hükümdar?"

 

"Geç kalmadık Lily, lütfen koluma gir."

 

"Bu gerekli mi?" Ona ters ters bakmamdan hiç etkilenmemişti.

 

"Evet gerekli," dedikten sonra kolumu kendi koluna dolayıp bırakmamıştı. "Gözlerini kapatsan iyi olur."

 

Offlayıp neden diye soracağım an inanamadığım bir şey oldu. Bedenim rüzgar gibi boşluğun ortasında savruldu ve hız trenine binip aşağı düşer gibi kalbim heyecan ve korkuyla kasıldı. Saniyeler içinde olup biten bu olaydan bir an sonra ayaklarımı yeniden yerin üzerinde hissettim.

 

"Hassiktir! Biz ışınlandık mı?"

 

"Ağzı bozuk bir çiçek? Işınlanmakta nedir?"

 

Şok içinde açılmış gözlerim ve hala soluk soluğa kalmış halimle ona baktım. İnanamıyorum ışınlanmıştım ve bu ejderhaya binmekten bile daha büyük bir olaydı. "Bir yerden başka bir yere saniyeler içinde geldik, uçmadan?"

 

"Evet, geç kalmayacağız demiştim, bana boşuna kızdın!"

 

"İlk defa ışınlandım seni lanet olası bundan daha önce nasıl bahsetmezsin?"

 

"Öyle mi? İnanabilirim çünkü bu gücü herkes kullanamaz, özellikle alfalar hiç kullanamaz. Miden bulanıyor olmalı al bunu iç, ilk olduğunu düşündüğüm için yanımda getirmiştim. Önceden de talaş yapma diye söylemedim, üzgünüm."

 

Hayret eder bir şekilde ona bakakaldım. Ne anlatıyordu bu? Elindeki minik şişenin tıpasını kaşlarımı çatarak açtım ama içmedim. "Ya bunun içinde benim saçmalamamı sağlayan bir şey varsa?"

 

Bu sefer hayret ederek bakma sırası ondaydı. "İçme o zaman sana iyilik edende kabahat."

 

"İçmeyeceğim," dedim ama yine de cebime koydum. Ya doğruları söylememi engeller bir şey varsa ve bunu anlamazsam? Şu an bunu riske atamazdım ve bana kırılıp kırılmaması umurumda değildi.

 

"Işınlanmadık, aktarma yaptık." Yan yana yürürken sessizce söylediği şeye uyum sağladım. Normalde bunun yanına canım eki getirip beni sinir edebilirdi ama etmedi.

 

"Peki."

 

Karşımıza çıkan yeni muhafızlar bize dikkatle baktı. Kemeri olmayan bir kapının altından geçerken bedenime bir şeyin değdiğini hissettim. Ona da aynısı oldu mu diye dönüp baktım ama bana bakmadan açıklama yaptı. "Üzerinde bir büyü ya da tehlikeli madde var mı diye kontrol kapısı." Anlaşılan elini kolunu sallayan giremiyordu ve bu bir güvenlik önlemiydi. Kahretsin, onu kırmıştım...

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

(94) Aktarma

 

 

 

 

 

Derince oflayıp iç daraltıma daha çok daraltı katarak peşinden bir ördek gibi onu takip ettim. Yanımda olduğunu gören herkes kapının önünden kim olduğumuzu ya da ne için geldiğimizi sorgulamadan çekiliyordu. Buraya geldiğimizden muhakkak hepsinin haberi vardı ve hükümdar olması tüm bunların önüne geçiyor olabilirdi.

 

Duvarda ve yerdeki fayanslar o kadar parlaktı ki yansımamı görebiliyordum. Geniş ve uzun koridorda çok az insan yürüyor ve ses çıkarmıyorlardı. Bir tek konuşma ve gülüşme duymadığım ciddi bir merkezdeydik. Girişte gözüme çarpan logonun aynısı önünde beklediğimiz odada da vardı. Dört elementin harmanlanarak iç içe geçtiği, hepsinin eşit ve bir olduğunu mu sembol ediyordu?

 

Antuan kapıyı açtı ve eliyle geçmem için işarette bulundu. Kocaman, ama kocaman bir salondu. Bir an için onlara sesimi nasıl duyuracağım konusunda bile endişelendim. Beyaz her yeri kapalı elbisemin eteklerini düzeltir gibi yaparak yürümeye başladım. Ortada iki tane yuvarlak merdiven gibi yükseklik vardı. Tam karşısında uzun bir kürsü. Kürsü oldukça yukarıda duruyordu. Tam arkasında temsil ettiği elementten parçalar bulunan bir duvar mevcuttu. Ateş gerçek gibi yanıp sönüyor, su toplanıp akıyor ve geri birleşiyor, toprak köklerinin tutunduğu fidanın arada bir yapraklarını sallıyordu. Hayır yanılmıştım, yapraklarını sallayan yanındaki havaydı.

 

Arka tarafa gözlerim değince Harvey ailesini orada tam kadro görmeyi beklemiyordum. Bana bir garip bakıyorlardı ve konuya göre haklıydılar. Garcia ailesi de bana sinirliydi. Valeri'nin ailesi olduğu için kızının yerine geçmeme kızmak için hakları vardı elbet ama bunu isteyerek yapmış olsaydım... Valerinin ateş saçan gözlerini görmek beni şaşırtmadı ama arkamda duran Antuan'a da aynı öfkeyi yansıttı.

 

"Bunu yapamazsın?"

 

Hükümdarın benden yana olmasını sorun mu ediyordu? Buraya yalnızca tek bir kişiyle gelmiştim ve o da hemen gözüne mi batmıştı yani?

 

"Sus ve yerine geç Valeri Harvey. Konsey birazdan gelir."

 

Alay eder bir gülüş sergiledi. "Konsey birazdan gelecek ve senin kolayca çıkardığın o yere bu fareyi geri tıkacak."

 

"Valeri!" Bu ikaz hem Alex'ten hem da Antuan'dan gelmişti. Öfkeyle soluk alıp vermesi buna tahammül edemiyor olduğunun işaretiydi. Konuklar arasında tanımadığım kişiler de vardı. Ama benim gözüm micinik ellere takıldı. Burnumun direği onun kokusunu almak için sızlarken farkında olmadan ona doğru bir adım attım. "Chloe..."

 

Kızın bakışları anında sesine tepki verirken "Sakın ona bir adım daha atmaya kalkışma," diyen annesiyle oraya döndü. İzin vermiyordu, vermeyecekti ama ben almasının bir yolunu bulacaktım. Beni tanımasa bile yine de ona güzelce gülümseyip el salladım. Çıkardığı cıvıltılı sesler hoşuma giderken onunla ilgilenmem utandırdığı için cıvıldayarak başını kaçırdı hemen. Ah, öyle özlemiştim ki onu. Annelik duygusu içimdeydi işte, bebeğim de karşımdaydı ama bir kere bile sarılamıyordum.

 

Çaresiz gözlerim yanımda duran Antuan'a uzanınca elini belime koyup o yuvarlak, tek basamaklı yere çıkmam için ilerletti beni. "Konsey geldiğinde de burada olacağım, yalnız değilsin." Ona başımı sallayıp ilerledim. Kırılmıştı ve buna rağmen yanımda olduğunu söylüyordu. Bunu da suçlu hissettiği için mi yapıyordu? Alex bile ailesinin yanından ayrılıp tek kelime etmemişken daha birkaç gündür tanıdığım bir adam neden bana bu kadar yardım ediyordu? Dediği gibi adaleti yağlayabilir miydi? Onun görevi buydu evet, söylemişti.

 

Derin bir nefes aldım ve basamağa çıktım. Ardından yüksek bir çan sesi duyuldu. Konsey üyeleri ihtiyarlar bir anda masanın kendine ait yerinde beliriverdi. Az önce bizzat kendim ışınlanmasaydım, onların deyimiyle aktarılmasaydım buna şaşırabilirdim. Hepsi kadındı ve hepsi elementinin rengini belli eder gibi giyinmişti. Nasıl ki akademi de buna uygun korse takıyorsak, beyaz gömleklerinin üzerinde omuzlarında duran şal kapıda gördüğüm amblemle birlikte omuzlarından dökülüyordu.

 

Aquanın temsilcisi ellerini öne doğru uzattı ve sanırım ayağa kalktıkları için oturmalarını işaret etti. "Arayışa hepiniz hoş geldiniz. Bugün burada hakkını aramaya çalışan bu iki genç ve güzel bayanı dinlemeye geldik."

 

İgnisin temsilcisi başıyla hepsinin selamını aldı. "Kendi arasında halledemedikleri meseleyi bize taşıyıp adaleti aradıkları için teşekkür ederim. Ayrıca hızlı iletişim ve gerekliliğin acil bildirisi için değerli gereza hükümdarımıza da teşekkür ederim."

 

Terranın temsilcisi olan yaşlı üyenin saçları beyaz değil muhteşem bir kahve tonundaydı. Sanki dalgalanıp ton değiştirip duruyordu. "Bir tarafta öfke, diğerinde dinginlik görüyorum. Öyleyse önce öfkeli tarafla başlayalım. Sen Valeri Harvey, iddianı bize herkesin önünde açıkla."

 

"Bu kadın," diyerek konuşmaya başlamış ama havanın temsilcisi tarafından sertçe kesilmişti. Öyleki temsilcinin saçları öfkeyle havalanıp arkaya doğru esti. "Burada sadece benliklerinizle olduğunuzu unutuyorsunuz. İsim vermemek bir aşağılama tekniğidir ve saygı esastır."

 

"Affedersiniz, efendim."

 

"Bir daha olmasın devam et."

 

"Sayın Lily White," diye başladığında gülecek gibi olsam da kendimi tuttum. İnsanı böyle öttürürlerdi işte... "Yapmış oldum bir büyü sırasında karışıklık çıkararak yerime geçmiş ve yeniden bedenime girmeme engel olmuştur. Süreç içerisinde hamileyken bebeğim bebeğimi bedeninde taşımış, doğurmuş ve büyütmeye kalkışıp ailemi kendi ailesi yapmayı hedeflemiştir."

 

"İtiraz ediyorum!" Ne anlatıyordu bu?"

 

"Sıra henüz sana gelmedi," diye bu sefer havanın temsilcisi tarafından ben susturuldum. Valeri anlattıkça anlattı ve artık beni de öfke tufanına soktu. Fark ettim ki altımdaki yuvarlak basamağın rengi değişmiş ve öfkemin yoğunluğuna göre koyulmaya başlamıştı.

 

Aquanın temsilci bilgesi "Sessizlik!" diyerek öyle bir gürledi ki bunun yalnızca Valeri'ye ait olmadığını anladım. Muhtemelen konuklarla aramızda bir bariyer çekmişler ve başladığımız andan beri onları duyamaz olmuştum. "Hakkımda iddia edilen suçlamaların hiçbirini kabul etmiyorum. Basillan'a kendi isteğimle gelmedim, sayın Valeri Harvey'in bedenine de öyle. Her şey bir kitabı okumamla oldu."

 

"Yanlış anladıysam lütfen düzelt kızım," dedi beyaz saçlarının arasında ipeksi mavilikler dolaşan aquanın bilgesi. "Basillan'a dışarıdan geldiğini ve burada bir kaydın ve hakkın bulunmadığını mı soruyorsun?"

 

Tam anlatmaya başlayacaktım ki Antuan sözü devraldı. "İzninizle ben arayışın sözcüsü gerezanın hükümdarı Antuan, savunmaya devam etmek istiyorum. Bilinen büyük bir gerçeklik var ki o da Basillan'a dışarıdan hiçbir yabancının girmemesi. Asırlardır yalnızca kendi aramızda çoğaldık ve öyle ilerledik."

 

"Devam et hükümdar, sözlerin ilgi çekici."

 

"Bu düzen şimdi bile bozulmamıştır efendim. Özel kaynaklarım sonucu, henüz kendisi bile bilmese de, Lily White soylu bir ailenin üyesidir."

 

***

 

Antuan gördüğü her şeyi kafasına oturttuktan sonra savunma szöcüsü olmaya da karar vermişti. Derin bir nefes aldıktan sonra söyledikleriyle en çok Lily'nin ilgisini çekmeyi başardı. Antuan Lily'nin soluk mavi gözlerindeki şaşkınlığı gördükten sonra gözlerini bileğine çevirdi. Erkeklere evlenmeden önce tanrıça tarafından verilen önemli bir mesaj verilmişti ona. Bileğinde bir eş dövmesi oluşmuştu. Minik bir taç sembolü ve sarmaşıklarla sarılmış tacın üzerine konumlanmış zambak desenini gördükten sonra kalbi bu zamana kadar hiç atmadığı gibi hızla attı. Ancak işi hiç öyle kolay olmayacaktı zira Lily kendisine karşı oldukça kapalıydı ve mevcut durumda bunu ondan istemesinin bir hakkı yoktu. Antuan bu beraberliğe bir sıfır geriden başlamıştı...

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

Bölüm : 14.01.2025 20:45 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...