(88) Gerezanın Hükümdarı
"Burada ne yapıyorsun canım?"
Yumuşak ve kadifemsi ses sanki üzerimi örten hoş dokulu bir yorgan gibi yeniden yerimde kıvrıldım. Zihnimde gerçekliğini sorgularken loş ışığa alışan gözlerim, gözlerine tutundu ve yutkundum.
"Sen gerçek misin?"
"Hayal gibi gözüken yakışıklı bir yüzüm olduğu doğru ama daha önce böyle bir iltifat duymamıştım."
"Ben de varım, buradayım, gerçeğim."
"Görebiliyorum canım, benim sorum neden burada olduğun yönünde olacak?"
"Sen kimsin?" Zihnim karışıktı, sabahtan beri ejderhanın tırnaklarının demirlere değerken çıkardığı o metalik ses kulaklarımda çınlayıp duruyordu. Canım yanıyordu ve bu acı hiç kesilmezken normal kalmak mümkün değildi. Yorulmuş, acıkmış, susamış ve yılmıştım."
"Ben Antuan, gerezanın hükümdarıyım ve sen de," dedikten sonra gözleri duvara yazıp çizdiğim şeylerde oyalandı. "Beyaz bir zambaksın..."
"Beni buraya sen mi getirdin?"
"Hayır."
"Öyleyse kim neden getirdi?"
"Ben de bunu merak ediyorum."
"Hani buranın hükümdarıydın, daha kodesine kimi tıktıklarını bilmiyorsun?"
"Yanılıyorsun canım, burada benden habersiz kuş uçamaz."
"Ama bir çiçek konar öyle mi?" diye sorduğumda adamın dudaklarından güldüğünü belli eder sesler çıktı.
"Evet, biraz solmuş bir zambaksın, sanırım suya ihtiyacın var."
Gözlerim biraz daha canlı bakarken başımı omzuma doğru eğdim. "Bana yardımcı olacak mısın? Beni buradan kurtarır mısın?" Başımı kaldırırken yerdeki pis çamurlar saçlarımın ucundan süzüldü ve tenime doğru damlamaya başladı. Gözleri bunu takip ederken kaşları çatılıydı.
"Elbette, seni buradan kurtarırım, önce bir derdini anlayalım. Burası uzun zamandır kullanılmazken bir anda neden doldu çalışanlarıma bunu bir sorayım?" Sesi o kadar kibar çıkıyordu ki sanki kızar gibi değil onları över gibi konuşacaktı. Eliyle parmaklığın önündeki hazneyi tuttu ve birkaç kez şifre gibi sağa sola çevirdi. Ardından çıkan ses kapının açıldığını anlatıyordu. İşte özgürlüğün sesi bu kadar basit ve güçlüydü. Dizlerimin üzerinde kalkmaya çalışırken bir elimle duvara tutundum. Ancak o içeri girip gözlerini bir saniye bile benden ayırmadan kollarını uzattı. Bir an sonra hiç tanımadığım bir adamın kucağında parmaklıklar ardından kurtulmuştum.
Göğsünün yanında küçücük kaldığım için yine gülünç bir şeymiş gibi güldü ve "Gel bakalım yaka çiçeği, seni bu esaretten kurtaralım," dedi. Ben Lily White, kısa süreli tutsaklığım bir adamın ceketinin yakasına konar gibi son bulmuştu. Artık sıradan bir zambak değil, bir yaka çiçeğiydim...
"Beni nereye götürüyorsun?"
"Güvenli bir yere."
"Ama nereye?"
"Her yer buradan iyi değil midir? Daha korkunç bir yere gitmeyeceksin korkma!"
"Ya ben gerçekten suçluysam?"
"Hiç sanmıyorum," dedikten sonra başını diğer tarafa çevirdi. "Çiçeklerin tek suçu güzel güzel açmaktır," diye mırıldandı. Saatler içinde bu kadar hırpalandığıma inanamıyordum ki aklıma orada saatin normal işlememiş olabileceği geldi.
Bir alt kata kucağında indiğimizde etrafımızı anında saran muhafızlarla birlikte gerildim. Bedenimin kasıldığını anlayan hükümdarın adımları duraksar gibi olsa da "Yaklaşma," diye güçlü bir tonda konuştu. "Bu kadın neden burada?" Verecekleri cevaptan korkarmış gibi gözlerimi kapattım. Muhafızların sessizliği onun sinirini bozuyor gibi öyle bir yeniledi ki sorusunu neredeyse duvarlar bile korkudan sindi gibi geldi. "Bu kadın neden o katta tutuluyor?"
"Efendim alfanın eşinin bizzat kendisinden şikayet aldık." İşte korktuğum cevap başıma gelmişti. Bu kadar mı güçlüydü yani bu kadın? Ben onun bedenindeyken hiç böyle hissetmemiştim. Bir lafımla istesem herkesi hapishanenin en azılı katına tıkabilir miydim yani?
"Alfanın eşi de kim oluyor? Bu ne cüret ha? Siz kimsiniz de benim bölgemde benden habersiz ve böylesine uygunsuz bir iş yapıyorsunuz?"
"Efendim Valeri Hanım alfanın adını verip-"
"Alfanızı sikerim sizin de aldığınız soluğu zehrederim. Alfaymış, alfa kim alfa? Burası benim. Gereza benim! Buranın hükümdarı benim ve başka kimsenin sözü geçemez. Ne alfanın ne de o kaçık karısının duydunuz mu? Buna cüret eden herkes hesabını verecek. Bu kadın ne kadar süre kalmışsa, hepsi tek tek kalacak o çatı katında!"
Sessizlik duvarlara gerginlik olup yansırken ben bulduğum en rahat yatakmış gibi hakkımı arayan bu adamın kucağına iyice yerleştim. Önceliğim buradan kurtulmaktı, sonrasında hak ettiğini düşünürsem ona da anlatabilirdim. İstediğim adalet bizzat hükümdar olarak ayağıma gelmişti. Daha önce alfanın bir alfalığını görmemiştim ama gerezanın hükümdarı borusunu öttürmeyi iyi biliyordu.
***
Rüzgarı tenimde hissetmek hiç bu kadar özgür gelmemişti. İnsanın elinden özgürlüğünü bir saat bile alsan neyi kaybettiğinin farkına vardığında anlıyordu asıl gerçekleri. Bedenim kir içindeydi ama rüzgarın beni temizlemek için estiğini düşünmek hoşuma gidiyordu. Yorgunluktan o kadar usanmıştım ki kolumu kaldıracak dermanım olmadığı için, hiç tanımadığım kurtarıcımın kolları arasında öylece kaldım.
Gözlerim kapalı olsa bile ne yaptığımızı biliyordum. Beni bir süre taşıdıktan sonra faytona bindirdi. Arada ofladı, yüzüme düşen çamurlu saçları çekti. Üzeri de beni taşıdığı için batmış olmalıydı ama bunu o an umursayamadım. Sonra arabadan indiğimizi ve çiçek kokulu bir yerden geçtiğimizi anımsıyorum. Beni kolları arasından nihayet daha rahat bir zemine bırakınca içten içe mutlu olduğumu hissettim.
Bedenim yattığı yerde kıpırtısız dururken içeriden gelen tıkırtı seslerine bakamadım. Bir süre sonra koluma soğuk ve jel kıvamlı bir şeyler sürdüğünü hissettiğimde irkildim.
"Ştt, iyisin, güvendesin. Şifana kavuştun, artık korkmana gerek yok." Yıllarca bu ses tonundan masal dinliyormuş gibi yine öyle sakinleştim. Kolumdaki kendi imkanlarımla sardığım sargıyı açtığı an istemsizce inledim. Feci acıyordu. Ancak bir an sonra üflemeye başladı. Ardından onaylamaz bazı sesler çıkardı ve başka kıvamlı bir şeyi kolumda hissettim. Kahretsin ki solucan gibi bir şey kolumun üzerinde kımıldıyordu. Ağlar gibi sesler çıkarmaya çalıştığımda bebek eyler gibi yeniden şşt demeye başladı.
Bir sonraki adım da bacağımdaki yaraya geçti. İçten içe tiksinerek duruyor ama asla hareket edemiyordum. Sonra yeniden bir şeyler sürdü ve o sıra zihnim de bulanıklaşmaya başladı. Artık neler olduğunu hissedemiyordum da. En son hissettiğim şey üzerime bir örtünün örtülmesi burnuma değen o ferahlatıcı koku oldu...
***
Sanki akşama kadar spor yapmış ve sabaha kadar uyuyup dinlenerek tadını çıkarır gibi uyandım. Elimi ağzıma götürüp esnediğimde derin bir nefes aldım. Kirpiklerim aralanıp perdeye takıldı ve gülümseyerek Chloe'ye bakmaya çalıştım. "Günaydın uykucu çiçek, bugün nasılsın?" Ancak beklediğim gibi cıvıltılı bir ses gelmedi. Acaba yataktan mı düştü diye hızla gözümü açıp etrafı taradım. Ne Chloe vardı ne beşiği... ne de ben aynı odadaydım.
Karşımdaki geniş koltukta ellerini başının altında birleştirmiş adam çatık kaşlarıyla bana bakıyordu. "Günaydın uykucu zambak, nasıl olduğunu sana soralım," dediği an kaşlarını çatan kişi bu kez ben oldum. Aynı zamanda yeniden ağzını kocaman açıp esnemeye çalışanda...
En son neler olduğunu hatırlayınca pencereden esen soğuk havayla birlikte ürperdim. Kendi bedenimdeydim, Valeri gelmişti ve geldiği gibi ilk işi beni şikayet etmek olmuştu. Artık Chloe yoktu ve ben uyanır uyanmaz onu aramıştım.
"Sen de kimsin?"
"Baştan mı alalım, pekala. Ben Antuan gerazanın hükümdarı ve seni de kısa süreli mahkumiyetinden kurtaran o adam."
Antuan... Zihnim uyumadan önce yaşadığım anlara gittiğinde beni buraya kadar kucağında getirdiğini anımsadım. Gerçekten de kurtarmış ve muhafızlara öfkelenmişti. Karşımda siyah saçları karışık durduğu için alnına bir iki tutam düşmüş saçıyla ve koyu renk gözleriyle oturup tüm keskinliğiyle bana bakıyordu. Ne yapmam gerektiğini bilmediğim için yutkundum. Varlığı oldukça iri olduğundan kanepeye zor sığıyor gibi duruyordu. Üzerinde buraya özgü olduğunu anladığım bir üniforma mevcuttu. Omuzunda zırh gibi kalın şeyler asılıydı. Kendinden bir hükümdar olarak bahsettiğinde komutan gibi göründüğünü düşünmemiştim.
"Yeteri kadar inceledin mi canım?" dediğinde yüzümü bir sıcaklık bastı. O manada incelememiştim ve o manada sormadığına emindim ama yine de onu merak ediyordum. Yüzsüzlük gibi mi oldu bilinmez başımı salladığımda hafifçe gülümsedi. "Öyleyse iki günlük uykunun ardından güzellik uykunu aldığını düşünüyorum, şimdi temizlenmek istersen banyoyu kullan ve sonrasında neler olduğunu en başından konuşalım."
Siktir! İki gündür uyuyor muydum yani?
Okur Yorumları | Yorum Ekle |
47.34k Okunma |
4.48k Oy |
0 Takip |
117 Bölümlü Kitap |