(87) Solan Zambak
Kimlik kaybı kayboluşların en kötüsüydü. Benden kimliğimi, yüzümü ve sesimi aldıkları o uzun süre yetmiyor gibi şimdi asıl kimliğimi aşağılıyorlardı.
Kirpiklerimi birbirinden ayırmaya çalıştığım süre boyunca ağrılarımın hepsi aynı anda yüklendi? Neredeydim böyle? Doğrulmaya çalışırken sanki saatlerce dayak yemiş gibi kasıldım.
Zihnimde bir tarama yaptığımda korkunç bir şekilde ağaçtan düştüğüm anı hatırladım. Saat kadranı gözümün önünde hala belirmeye devam ederken akrep yelkovanı geri takip etti ve kendimi deniz altındaki o şehirde buldum. Canlımla tanışmıştım, beni seçmişti hem de ruhumu hissettiği ilk andan beri. Öyleyse neden onunla irtibat kuramıyordum? Akrep biraz daha geriye gitti ve Greinner'a atlayıp kaçtığımı gördüm. Öncesinde ise artık Valeri olmaktan çıkmıştım ve onun odasında kocasıyla birlikte olmadığımı kanıtlamaya çalışıyordum. Tek derdimiz buymuş gibi!
Akrep olduğu yerde hızla aktı ve irkilerek yeniden bu kokuşmuş beton yerde olduğumu fark ettim. Burası da neydi böyle? Köşesinde sular birikmiş karanlık bir zindan gibiydi. Zindan mı? Hassiktir! Adamın postalında gördüğüm G harfli baskıyı hatırladım, bunu hepsinde görmüştüm. Beni gerçek bir mahkum gibi gerezaya getirmişlerdi. Basillan'ın meşhur hapishanesine!
Buranın yüksek bir kule olduğunu duymuştum. En tepesine ise, en azılı mahkumları koyduklarını biliyordum. Kirpiklerimi kırpıştırıp gözlerimi hareket ettirdiğimde tavanda ızgara gibi parmaklıklar olduğunu gördüm. Bildiğim bütün küfürler bir araya toplansa şu an yaşadığım bu durumu açıklayamazdı.
"Kimse yok mu? Ben neden buradayım? Hey!"
Çıt bile çıkmıyordu. Okların girdiği yerler öyle çok acıyordu ki doğrulup yaralarıma bakmaya çalıştım. Kolumu çevirdiğimde gördüğüm manzara korkunçtu. "Bari yaramı sarsaydınız? Zaten leş içindeyim. Beni buraya öleyim diye mi getirdiniz?"
Kir içinde kalmış önceden beyaz artık gri renk gömleğimin ucundan bir parça koparmaya çalıştım. Yaralarımı sarmam gerekiyordu. Kolumun acımasına bile şükrederek hareket ettim. Duramadığım bir ağrı olmadığına göre demek ki kırık değildi. Zaten yıpranmış olan gömleği tek hamlede kolayca kopardım. "Su! Su ya, beni buradan kurtarabilir mi acaba?" Parmağımı odaklayarak hafifçe oynadım ama nafile, bir sonuç alamadım.
"E insanları hapse tıkıp bir de büyü gücü kullandırtmayacaklardı herhalde. Benimki de boş heves!"
Su yoksa bu yarayı nasıl temizleyecektim? Köşedeki birikintiye baktım ama eminim içinde cirit atmayan bakteri ve mikrop yoktu. İnce ince kan sızan yaram temizlemediğim müddetçe enfeksiyon kapabilirdi. Suyla donanmış bana verilen en büyük ceza mıydı bu tanrım? Neden hiç sesimi duymuyorsun?
Ne yapabilirim diye düşündüğüm o saniyelerde aklıma gelen şeyle ağlamaya başladım. Bana çaresizliği bu kadar derinden hissettiren herkese öfkeliydim. Köle olarak satıldığımda bile böyle küçük düşürülmemiştim ve bu kadar çaresiz değildim. Hep kaçmanın planını yapabilmiştim ama burada mümkün değildi. Tüm yollarım tıkanmıştı.
Alex şeytanlı karısıyla uğraşmaktan beni düşünecek vakit bulamıyor olabilirdi ama insan şu kadarcık merak ederdi. Gerçekten Greinner'ın yanında mıyım diye kendi ejderhasına sorabilirdi?
"Kimse bir şey yapmayacak işte Lily, kendi yaranın merhemi kendin olacaksın."
Sırtımı duvara yaslayıp kolumu kendime çekebildiğim kadar çektim ve tükürmeye başladım. Kendi tükürüğüm oradaki pis su birikintisinden daha temiz ve güvenilirdi. Gözyaşlarım gözümden süzülürken yüzümdeki çiziklere değdikçe yaktı beni tıpkı yaralanan kalbim gibi. Gömleğin daha az kirli olan iç kısmıyla yarayı temizlemeye çalıştıktan sonra sardım ve elimden geldiğince sıkı düğüm attım.
Aynı şeyi bacağıma da yaptıktan sonra o kadar yorulmuştum ki... Ağzımda tükürük namına bir şey kalmamıştı. Başımı duvara yaslayıp gözlerimi tavandaki ızgaraya diktiğimde boşlukların arasından bana bakan bir çift büyük göz gördüm.
"Hey! Kimsin sen? Bana yardım et ne olur? Buradan kurtulmama yardım et ban suçsuzum."
Çıkardığı homurtuyu duyunca içimdeki umut giderek büyüdü. Tutunarak dengemi sağlayıp odanın ortasına doğru gidince tahminlerimde yanılmadığımı anladım. Bu bir ejderhaydı.
"Merhaba, ben Lily. Beni duyabiliyor musun? Bana yardım eder misin? Sen etmesen de olur, Greinner'ı tanıyor musun? Lütfen onunla konuş, ona Lily'nin gerezada olduğunu söyle lütfen." Beni kurtaracağına olan inancım, yaşadığımız anların hatırına öyle yoğundu ki... ancak beklediğim gibi olmadı. Bunu yapmayacağını ızgaraların arasından bana ateş püskürtmesiyle korkunç bir şekilde öğrendim.
Can havliyle köşeye kaçarken kolumun bir kısmı ne yazık ki bundan etkilenmişti. Her şeyi anladığım o bir saniye öyle büyüktü ki... Bu ejderha bilerek oradaydı, mahkumlar kaçmasın diye de değil üstelik... onları kızartmak için!
Ağlayarak zindanın içindeki demir parmaklıklara koştum. "Kimse yok mu? Biri beni fark etsin duysun sesimi ne olur kimse yok mu? Ölmek istemiyorum, ben hiçbir şey yapmadım. Neden burada olduğumu açıklayın, sizin mahkemeniz falan yok mu? Vicdansızlar, ahlaksızlar, şerefsizler!"
Bir yandan kolumdaki yanan dokuya doğru üflüyordum. Zamanında kaçmasaydım kolumu komple küle mi çevirecekti yani?
"Çok korkuyorum, kimsem yok, yalnızım, yapayalnızım, çok korkuyorum." Bunu fısıltı şeklinde bile olsa dile getirmek sanki biraz olsun rahatlatıyordu. Sesim duvarlara çarpıyor ve Lily burada diyordu. İnleyerek ağlamaya devam ederken parmaklıklardan tutunarak aşağı doğru kaydırdım bedenimi.
"Ağlama, ağlama aptal Lily! Herkese iyilik yaptın da ne oldu? Bak, nasıl aciz hale düştüğüne bak, ne hale geldiğine bak. Buraya geldiğin ilk zaman başına gelen en korkunç şey yaşadıkların sanıyordun bak, şimdi bir ızgaranın arasında mühürlenmeyi bekleyen bir et parçasından başka bir şey değilsin. Ağlama Lily, çünkü vücudunun su oranını düşürüyorsun, Ağlayıp boğazını da kurutma Lily çünkü içecek bir damla suyun yok!" Yerdeki su birikintisine baktım boş gözlerle. Psikolojimin herhangi bir noktasında oradan köpek gibi yalanarak su içmek istemiyordum.
Bu kahrolası yerde adalet denen şeyin varlığından haberleri yok muydu? Birini görsem kraliçe ile görüşme talep edebilirdim. Beni onun önüne çıkardıkları zaman ise her şeyi anlatırdım, o zaman beni böyle kolay kolay kızartıp hiç var olmamışım gibi silemezlerdi.
Kenardan dökülen bir duvar parçasını görünce elime aldım ve cansız bir şekilde duvara şekiller çizmeye başladım. Ben vardım, burada bir Lily vardı! Hatırlanmalı, hafızalardan yok olmamalıydım. Ben burada çürürken belki Alex geldiğim yere dönmüş olduğumu bile düşünebilir bir daha beni aramaya tenezzül dahi etmezdi!
"Ben zambağım, ömrüm uzun olmalı bu kadar kısa değil. Ben beyaz zambağım benim adımın anlamı bile masumiyeti temsil ederken bir hapishanenin en azı suçlularının konulduğu en üst katındayım. Ben bir zambağım ama el birliğiyle yapraklarımı çürütmeye çalışıyorlar. Ben bir zambağım, doğrudan güneş ışığına bile ihtiyaç duymazken bir ejderha ateşiyle kızartılmaya mahkum oldum. Ben bir zambağım ama yapraklarımı yaktılar."
Gözlerim halsizlikten kapanacak gibi olduğu an onun sesini duyar gibi oldum zihnimde; "Zambı..." Ağlamamaya çalışmam buraya kadardı işte.
"Bebeğim, zambağını kökünden koparmaya çalışıyorlar. Belki seni bir kez daha göremeyeceğim bile. O kokladığım bebek kokun son kezmiş meğer."
Gözlerimi yeniden açık tutmaya çalışıp yaslandığım yerden doğruldum ve çeneme biriken damlaları elimin tersiyle sildim. Kir içinde kalmış parmaklarımın arasında duran taş parçasını alıp duvara minik bir zambak daha çizdim. O benimle var olmuştu ve bu duvarda var olmaya devam edecekti. Anılarımızı somut bir delil olarak bu hapishanenin duvarlarına kazımıştım.
Lily White, burada ve yaşıyor/du.
Chloe onun kalbinde yaşamaya devam edecek.
Daha fazla yazmak istemeyip taşı sinirle parmaklıkların ötesine fırlattım. "Lily White burada, burada! Ben varım, öylece yok edemezsiniz. Ben yaşıyorum, buradayım burada!
Bağırdıktan sonra öfkem diri ama yaralı bedenim güçsüz kaldı. Ejderhadan korunmaya çalışıp olduğum yerde cenin pozisyonuna kıvrıldım ve tıpkı bu şekilde annemin karnına dönmeyi diledim. Göz kapaklarım açılıp kapanırken arada akan bir zaman olduğumu farkında değildim ama karanlığın içinde biri sessizliğime ses oldu.
Başımı güçlükle sesin geldiği yöne doğru çevirirken doğrulmaya çalıştığım için ufak bir öksürük krizi atlattım. Arkasından ışık vurduğu için dev bir gölge gibi gözüken adamı net göremiyordum ama onun, benim karanlığın içinde masmavi parlayan acılar içindeki irislerimi gördüğünü biliyorum.
"Burada ne yapıyorsun canım?"
Okur Yorumları | Yorum Ekle |
47.34k Okunma |
4.48k Oy |
0 Takip |
117 Bölümlü Kitap |