(139) Pembe Tüyün Lanetli Alevi
Gözlerimi açtım ve karşımda onu gördüm. Sanki Basillan da uyandığım ilk gün gibiydi. Bu sefer karşımda sevdiğim adam vardı ve bir başkasının bedeninde değildim. Hükümdarımın kollarındaydım. Görüşümün açıldığını ona aşkla bakan gözlerimden anladığı gibi sırıttı. "Günaydın bir tanem."
Canlılarımın homurdanmasını duymazdan gelip tepemde dikilmesini fırsat bildim ve dudaklarına kapandım. İçimdeki coşku inanılmazdı. Kendimi yeniden doğmuş gibi tasasız ve hafif hissediyordum. Spiral güneş sanki bizim üzerimizde oynuyor gibiyken Antuan elini belime sardı. Yapacağı şeyi önceden anlayıp ağzımı açmamla birlikte "Teşekkür ederiz Bayan Geysis, şükranlarımızla," diyerek teşekkürümün önüne geçti ve bizi aktardı. Bir an sonrasında kimse olmayan evimin odasındaydım.
Antuan ıslak kıyafetimden şikayetçiymiş gibi onları çekiştirirken gülümseyip sadece onu izledim. "Keyfin yerinde bakıyorum?"
"Çok yerinde bir tanem." Tamam, bu ses tonu ve bakışlarla burada kalırsak sonumuz çok başka olurdu. Şimdilik uslu bir kız gibi olup üzerimi çıkarmasını ve beni kurulamasını bekledim. Bunun için elbette büyü yapabilirdi ama havluyla dokunduğu her yeri öpmek istediği için işine gelmiş ve oynamaya başlamıştı.
HHHah! Nihayet geldiniz! Neden bir kardinal kafatasınız olduğunu unutuyorsunuz? Sıkıldım, çok sıkıldım burada tek başıma.
Antuan için tüm büyü bozulmuş gibiydi. Homurdanarak eğildiği yerden kalktı ve son kez gözlerimin üzerini öpüp beni dolabın önüne doğru çekti. Kendime uygun bir kıyafet ararken hala pembe kurdelenin söylenmesini dinliyordum. "Tamam tamam söz sana bir de yeşil kurdeleli arkadaş alacağım."
Antuan bundan pek hoşlanmamıştı. "Neden, daha çok kafa ütülesinler diye mi?"
"Hayır sevgilim, eğlensinler diye."
"Büyüyle yapılmış bir eşyaya bu kadar iltimas gösteremezsin canım." Savaşa hazır bir kostüm giyip kalın derili korsemi üzerime geçirdikten sonra yatakta oturan homurtulu adamın yanına gittim. "Antuan ben büyüyle yapılan her şeyi severim. Nelerden hoşlandığımı en son sana gösterdiğimi sanıyordum ama üzülme yine gösteririm." Onu kendime çekip, elbette havadan itmesi için yardım alıp, ayağa kaldırdım. "Şimdi beni yan eve aktar komşum, kardeşlerimi merak ediyorum."
Aktardı. Ama öncesinde yeniden komşuculuk oynayacağı o anı iple çektiğini söyleyerek...
Aile üyelerim koltuklara sıralanmış aralarında konuşurken hepsinin yüzünde oyalanarak gezindi gözlerim. "Evet sevgili ailem, nerede kalmıştık?"
"Lily!"
"Kızım?"
"Abla! Sen odanda uyuyordun en son ne ara dışarı çıktın ve hey, gözlerin düzeldi mi?"
"Greinner beni kaçırdı ve evet, düzeldi," deyip coşkuyla onlara doğru koştum ve kendimizi sarılma çemberinin içinde bulduk. Sevinç dansı ve zıplama eşliğinde çıldırmış gibi hasret giderirken hepimizin yüzünde bir sırıtma mevcuttu. Antuan ise kapının pervazına yaslanmış bir şekilde yüzünde tebessümle bizi izliyordu.
"Orion, dur sana bir bakayım. Bunun nasıl bir açıklaması olacak acaba? Daha ergenliğini yaşayamadan genç oldun?"
"Büyülerin toprakla tepkimesi olabilir ablacığım."
"Canım, çok seviyorum sizi. Bir şey olsaydı kendimi asla affetmezdim. Gel buraya," dedim bize bakan ikizine. Ardından somurtan Soil'e... Kardeşlik duygusu bambaşka bir olaydı. Kişinin kendisi değildin ama ona olabilecek her şey seni bizzat etkiliyordu. Bayan Petunya ve babam köşede durmuş iç çekerken biraz daha koklaştık. Ardından kısa bir sohbetimiz daha oldu ve sonra Antuan'a döndüm.
"Evet sevgili hükümdarım, nerede kalmıştık?"
"Bizde kaos bitmez, gidelim elementlerin kızı." Elini bir vals yapacakmış gibi uzattı ve yine o şekilde tuttum. Soil kıkırdayarak arkamızdan gelirken babam söyleniyordu. "Elementlerin değil Antuan Efendi, benim o benim, benim kızım."
**
Toplanma alanı olarak akademinin gösteri salonunu seçmiştik. Şimdi bazı profesörler ve yıldızın çoğu buradaydı. Ne yazık ki kayıplarımız vardı ve buna içten bir şekilde üzülmüştüm. Savaşta elbette kayıplar olurdu ama çember yakınlarımıza kadar daralınca canımız daha da acırdı. Tüm kayıplar kalbimizdeydi, bıraksalar günlerce onlar için ağlayıp yas tutabilirdim ama gündemimizin yoğunluğu hiç bitmediği için bencilce olsa bile buna hakkım yoktu. Zaten bilincimi yitirdiğim sırada günler kaybetmiştim. Geri kalanlar tek tek buldukları düşmanı avlamışlardı ama bazıları hala yaşıyor olabilirdi.
Kalbimi derinlerinden sarsan bir kaybımız daha vardı ki o da benim biricik hükümdarımın babasıydı. Bu konudan alelade bahsedip geçiştirmeye çalışsa da kollarımın arasına alıp ona sarıldığımda ruhundaki mutsuzluğu hissediyordum. Bu olayların seyri gün yüzüne çıktığı an yapmak istediğim ilk şey Basillan savaşında verilen tüm kayıplarımız için bir anma töreni ve yas ilan etmek olacaktı. Halkın da bana katılacağına içtenlikle inanıyordum.
"Hah işte geldiler." Kapıdan içeri girer girmez Profesör Mara'nın odağına çarpmıştık. "Biz de sizi bekliyorduk gençler. Lily uyandığın için çok mutluyum."
"Ben de öyle profesör."
"Bizim için yaptığın fedakarlık asla unutulmayacak güzel Lily." Bayan Gabriel'in sözleri de mutlulukla çıkıyordu. Herkesten güzel dilekleri kısaca aldıktan sonra gündem maddelerini tek tek masaya yatırmış ve önemli detayları konuşmuştuk. "Çocuklar hala bulunmadı ve aileler kim bilir ne kadar telaşlıdır, ne yapacağız?"
"Maranlarım her yerde onlardan bir iz arıyor ama net bir sonuca ulaşamadık. Ancak size şöyle güzel bir haberim var. Şahmaran mağarasının derinliklerinden inip diğer maranlarla birlikte senin alt üst ettiğin düşmanların ruhunu emecek. Bunu maranlar yapamaz ama onun önderliğinde artık onlarla uğraşmamıza gerek kalmayacak."
Tüylerim ürperirken onunla yaşadığım ilk ve korkunç anı hatırladım. "Evet eminim ki yapar, elbette bu kez bizden uzak durarak." Mara yaptığı hatadan dolayı gözlerini benden kaçırdı ama verdiği habere de sevinmeden edemedik. Yeraltındaki düşmandan da bu şekilde kurtulduğumuza göre sıradaki maddelere geçebilirdik.
"Umalım da çocukları yaratıkların geldiği yerden geri götürmesinler?" Hughie'nin söylediği şeyin gerçekleşme ihtimalini düşünemiyordum.
"Bence bu mümkün değil çünkü sızıntı Lily'nin büyüsüyle birlikte yeraltına indi. Yani birilerinin gelmesi için o deliğin açık ve ortalık bir yerde olması lazım." Valeri bunu söylerken gergindi ve böyle olmasını umuyordu ama Alex'le göz göze gelince eşinin düşüncesine katılmadığını anladım.
"O zaman ilk gelen yaratıklar nereden geldi? Sızıntıdan sadece savaş anında Lily kılıcı çekince türediler."
"Kılıcı savaştan önce oraya saplamış olamaz mı?"
"Olabilir," diyerek destekledi James.
Victor örgülü saçlarını hırsla geriye doğru itekledi. "Kimse defteri kullanamıyor şu an bu yüzden yerleriyle ilgili net bilgi de alamıyoruz." Aklıma gelen şeyle birlikte Valeri'nin zihnine fısıldadım. "Sana bu konu hakkında bir görü geldi mi?" Başını iki yana sallayınca oflayarak ayağımın altındaki bir taşla oynadım. Ancak ufak bir baskıyla toprak gibi dağıldı.
"Toprak, tabii ya savaş sırasında bazı elementlerin güçlerini hissettim ve belki bu sayede yerlerini bulabiliriz. Hatta belki bunu sana da gösterebilirim Soil." Kardeşim hızla onayladı ve dışarı çıktık. Bana geniş bir alan lazımdı.
TTTara, eğer beni duyuyorsan lütfen zihnime bir ışık yak. Neredesin? Bu büyüyü yaparken yanımdaydın ve belki o yüzden böyle hissettim. Kendimi çaresiz hissediyorum ve bilgeliğine ihtiyacım var, bana kızım demene de öyle.
Zihnimde derin bir sessizlik oldu. Hatta öyle ki sanki diğer canlılarım da bilerek sessizliğe boğulmuş ve iletişim ağımıza duvar örmüş gibiydiler. "Kendi canlından bağlantı için destek istersen sevinirim Soil zira benimki çağrıma yanıt vermiyor."
"İsterim abla, ne yapacağız?"
"Ellerini toprağa bastır sertçe. Şimdi ben zihnimden bir şeyler geçireceğim ve şanslıysak harita benzeri bir çizimle karşılaşacağız. Bunu yaşarken hem toprakla hem de zihnimle durumu sana aktarıp görmeni sağlayacağım."
"Tamam ben hazırım."
"Tarihin en ilginç büyüsünün gözümüzün önünde gerçekleşmesine biz de hazırız," diyen Boreas'ı onaylayan mırıltılar yükseldi.
"Tanrım lütfen beni utandırma," diye içimden mırıldanıp devam ettim. "Yüce toprak, senden gelip sana döndüğümüz tüm evrenlerde bize her daim kucak açtın. Şimdi halkımızın çocukları kayıp. Çocuksuz bir evren gün ışığı görmemiş çiçeklere benzer, açamaz, serpilemez. Lütfen bize bir işaret ver, Basillan halkının çocukları nerede tutsak ediliyor?"
Toprağın altı yılan gibi kıvrıldıktan sonra etrafa yayılan tozlardan dolayı gözlerimi kapattım. Tara burada olsa benimle gurur mu duyardı yoksa yaptığım şeye kahkaha mı atardı bilmiyordum. Gözlerim kapalıyken duyduğum şaşkınlık dolu nida ile araladım ve toprağın üzerine baktım.
Vermişti. Bize bir işaret vermişti.
Dışarıdan sadece kabarık bir mantar yuvası gibi gözüküyordu ama nasıl ki Bayan Geysis elini suya soktuğu an içindekini görüp sezebiliyorsa ben de toprağı öyle görebiliyordum. Taşların çıkıntılık yaptığı bir yerde dağlık bir alan vardı mesela. Yapraklar ve dalların bir araya gelmesiyle ejderha şekli oluşmuştu. Çamurlu bir yuvarlağı göl olarak tasvir etmiştim ve yine taşların arasında kalmış bir noktada çarpı işareti vardı. Ağaç dalları ve yapraklarıyla oluşmuş bir ormanı görebiliyordum. Soil'le göz göze geldiğimde yavru bir yılanın ağaca kıvrıldığını onun da gördüğünü anladım. Burası Liçi meyvesi için girdiğim ormandı.
Ellerimi çektiğim an gelen baş dönmesiyle biraz sendeledim ama arkamda bir dağ gibi durduğundan emin olduğum beden beni kendine yasladı. "İyi misin canım?"
"Susuz kalmış gibi hissediyorum, sanırım toprak gücümü emince böyle oldu." Sadece içsel bir susuzluk değildi. Ellerimin üzeri bile ağaç kabuğu gibi kurumuş ve çatlamıştı. Antuan elinde oluşturduğu bardağı dudaklarıma yaslayınca kana kana içtim. Soil hala şaşkındı. Profesör Gabriel ise yanıma gelip ellerimi ovuşturmaya ve nemimi bana geri kazandırmaya çalıştı. Oysaki şu durumda önemsediğim şey ellerim bile değildi.
"Tekrar yapman gerekirse bu durumdan daha da kötü olabilir, bu sefer kanlı yarıklarla uğraşırız," diyerek başını bir kez eğip sorgulayınca onayladım.
"Liçi meyvelerinin olduğu alanı gördüm. Büyük bir orman, ardından göl ve yanında bir dağ mevcut. Tüm bunların fazlaca ilerisinde birbirine yakın iki büyük dağ var işte tam iki dağın arasında bir işaret mevcuttu. Ah, neredeyse unutuyordum, ejderhaya benzer bir şey de gördüm. Bizimkilerin uçtuğu bir yerden mi bahsediyor acaba?" Diğerlerinin birbirine olan bakışını gördüğüm an sandığım kadar masum olmadığını anlamış oldum. "Ne, ne oldu?"
"Bahsettiğin yer Oblivarax dağı ve ejderhası." Antuan'ın çekimser ses tonundan bizi pek iyi şeyler beklemediğini anladım ve hızlıca öğrenmek adına Greinner'a seslendim.
Oblivarax, yok edici ejderha demek Zambak. Alevinde lanet taşır çünkü yüzyıllar önce atalarından ayrılmış ve bölgeyi işaretlemiş. Bu yüzden yerleşim meydanından bu kadar uzakta ve bu yüzden kimse gitmek istemez.
"E kraliçe nasıl götürdü çocukları?"
Belki de bir anlaşma yapmıştır...
Siktir, zor günler geride kalmıştı ve bizi daha zor günler bekliyordu.
**
Halk kraliçenin düştüğünü anlayınca krala hücum etmiş ve olayı Antuan ele almıştı. Hükümdar arayışa çıkması için kralı gerezada misafir etmeyi teklif etmişti yoksa onu çiğ çiğ yiyeceklerdi. Anladığım kadarıyla kralın çocuk meselesinde bir bilgisi yoktu. Ve asıl bomba yaratacak etki ise Antuan'ın bilgeler eşliğinde kraliçenin artık var olmadığını, yaptıklarını ve ne şekilde yok edildiğini anlatması oldu. Kinini kusmak için bir yer bulamasalar da tüm bunları başlarına açan kadının kendi sonunu kendisinin getirmesine sevindiler. Fakat bir sorunumuz vardı: Basillan yöneticisiz kalmıştı. Bu bazı fısıltılara sebep olurken Antuan duramamış ve onları kurtaran büyüyü yapan ve günlerce bilinçsiz yatan kişinin ben olduğunu açıklamıştı. Bu kez alkışlar benim için kopmuş ve teşekkürlerini iletmişti. Eh bu büyüyü tel elementle yapamayacağımı bildiklerinden dolayı tüm elementlerim ve gücümle ifşa olmuş ve fısıltılar duymazdan gelmiştim.
Daha önemli işlerimiz vardı. Çocukların yeri hakkında ipucu topladığımızı ve gideceğimiz yeri öğrendiklerinde tüm gönüllüler seferber olmuş ateş geçirmeyen bir kıyafet üretmeye başlamıştı. Mesleği dericilik olan bir aile şimdiye kadar elinde biriken ejderha pulları ve dökülen derilerini bir araya getirmiş, bazı özel güçlüler onları geliştirmiş ve son halini çok kişiyle birlikte kalkan olarak tamamlamıştık.
Ekibe ejderhası ve ankakuşu olanlar katılacaktı. Bu durumda Ran'ı kaybettiğimiz için yıldızdan gelemeyen tek kişi Soil olarak kalmıştı. İçten içe o ejderhadan çekiniyordum ve gelmemesi benim için iyi olmuştu. Antuan gereza ejderlerinden birini almıştı. Soil'in açığını erderhası ve özel gücüyle Olivia kapatmak isteyip aramıza katılmıştı. Bunu duyan Violet da gelmek istemişti ama Alex bir aileden üç kişinin katılımın yeterli olduğunu söyleyerek onu geri püskürtmüştü. Alex aynı zamanda ejderlerin de bir bölümüne alfalık yaptığı için Violet'ın ejderhasına sözünü geçirmesi kolay olmuştu.
Şimdi ise Akademinin dışındaki uçuş alanında toplanıp görev için yola koyulmayı bekliyorduk. Biz dokuz kişi, altı ejderha ve üç anka ile tamamlanmıştık. Göreve başlamadan önce kütüphanede sabahlamış ve Oblivarax ejderhası hakkında bulabildiğimiz tüm bilgileri araştırmıştık.
Greinner Valeri'deydi, ben ise Gildor'un üzerine binmiş zırhımdan kolayca alabileceğim hançerlerimi yerleştiriyordum. Yola çıkmadan önce sevdiklerimize sıkı sıkı sarılmış ve bu işin sonucunun her şey olabileceğini anlatmıştık. Chloe'ye sarılmak ise beni bitirmişti. Valeri'ye gelmemesine dair bir teklifte bulunmuştum. Bize bir şey olması dahilince çocuğum ben iki annesinden hem babasından, amcası ve dayısından olacaktı. Ancak Valeri "Çocuğum büyüdüğünde yalnızca bir annesinin değil diğerinin de kahraman olduğunu öğrenecek ve o an hepimiz gururlanacağız. Ayrıca her şey onların geleceği için. Bir gün kafatası ağaçları arasında yerimizi aldığımızda az bir nüfusla değil sağlam bir şekilde yollarına devam etmeliler. Biz bu akademinin coşkulu kalabalığı arasında eğitimimizi aldık, onlar yoksun kalsın istemiyorum," demiş ve beni reddetmişti. Söyledikleri oldukça makuldu ve umarım bunu atlatabilirdik.
"Herkes yerlerini alsın. Ulaşacağımız noktaya kadar düzeni bozmak yok," diyen Antuan oldukça gergindi. Dün gece kollarının arasındayken ya bu gece son sevişmemizse diyerek aklını çeldiğim ve bu sabaha yorgun uyanmasına sebep olduğum adam beni korumak için tam ortaya almış ve diğer tarafıma en güvenilir adamını; Greinner'ı koymuştu.
Yanıma gelip dudaklarını saçlarıma bastırdı. "Kendine dikkat et Lily, kendine dikkat edersin biliyorum ama kelimenin tüm anlamını hissetmen için söylüyorum," dediğinde güldüm. Elinde olsa dikkat yazılı bir neon tabelayla gezdirecekti beni. "Buraya geri döndüğümüzde seni sıradan şeyler bekliyor olmayacak. Bambaşka bir konumda ve daha güçlü bir Lily olacaksın. Hatta belki Lily White North Garcia."
Gülümsedim ve dudaklarına minik bir öpücük bıraktım. Her şey yoluna girdiğinde tüm halk onunla olan mührümüzü bilsin istiyordu. Buralarda düğün işleri nasıl olur pek bilmiyordum ama derdi resmiyette aynı evde yaşamamızdı. Sürekli babamın laflarına da maruz kalmak istemiyor senin kızın benim her anlamda eşim demek istiyordu. İsteğine saygı duyuyordum, yapılacak ne varsa yapılsın ve artık huzur içinde yaşayalım istiyordum. Ölümden dönmüştüm ve bu gerçek bana kaybedecek fazladan bir dakikamız olmadığını açıklıyordu.
"Tamam en aşık sizsiniz ama yola çıkmamız gerekiyor." James haklıydı. Herkes konumuna ulaştı ve aynı anda havalandık. Spiral güneş batmadan önce orada olmalıydık ki karanlıkta iki dağın arasından daha kolay geçerdik.
Zambak bu ejderha Alex'in ejderhası Pearlynine'ın atalarının soyundan. Asıl rengi beyaz ama kirlerinden arındığını pek sanmıyorum bu yüzden derisi benim gibi gözükecektir. Derisi arasında pembe bir tüy var. Şanslıysak sırt kısmında olur, tam o tüyün olduğu bölgeyi çekiştirip okşadığında duygu durumu yavaşlar ve bu onu sersemletir. Bu türdeki pembe tüy sevgiyi ve merhameti temsil eder. Uzun süredir biriyle bağ kurmadığı ve kimse tüyüne dokunmadığı için elbette sevgi beklemiyoruz ama bu bilgi sende kalsın.
"Teşekkür ederim benim yakışıklı ejderham," dediğimde homurdanıp durdu ve yol boyunca ejderha türlerinden bahsedip zihnimi rahatlattı. "Gildor, iyileşme sürenin bitmesini bekleyip benimle gelmemeliydin."
Siz insanlar bir canlıya bağlısınız diye her dilediğiniz olacak sanıyorsanız yanılıyorsunuz.
"Sen bu sıralar Greinner ile fazla takılmış olabilir misin? Bu huysuzluk da nereden geliyor?"
Ben iyiyim bebeğim. Greinner diğer bağlantısıyla yola devam ederken seni tek bırakamazdım. Lütfen artık bu konuyu açma ve keyfini çıkar. Birazdan eşsiz bir manzara göreceksin.
Dediği gibi de oldu. Dev yapraklı çiçekler ejderhaları görünce açılıp kapanmaya ve onları selamlayarak oyun oynamaya başladılar. Sıcağı seven çiçeklere uzaktan alev üfleyen ejderhaları görüne gülümsedim. Çiçekler mest olmuştu ve böyle bir şovdan sonra bunu hak etmişlerdi. Bir bilinmeze giderken bile yolda gördüğümüz güzellikler bize her şeye rağmen hayatın devam ettiğini ve yalnızca karanlığın olmadığını gösteriyordu.
Ankalar ejderhalar kadar hızlı uçamadıkları için yavaş ilerliyorduk. Arada bir ise gördüğümüz tepelerde kısa molalar veriyorduk. Bu Basillan'dan ilk kez bu kadar uzaklara gidişimdi.
Güneşin altında terleyen canlılar için gölün önüne doğru bir iniş gerçekleştirdik. Onlar suya batıp çıkarken ben de elime biraz su alıp ensemi serinlettim. Uçuşup önüme gelmesin diye örüp topuz gibi topladığım saçlarım ensemin yanmasına sebep olmuştu. Elbette aquamı kullanıp serinleyebilirdim ama gücümü harcamak istemiyorum. Ve ignislerin ateşe karşı dayanıklığı güneş yanığını engellemiyordu. Köşeden gelen suyla birlikte zeytinime baktım. Sırıtan yüzü savaş istediğini belirtiyordu ancak su gücümü komple kullanıp gölü dalgalandırdığımda gözlerini büyüterek kaçmaya başladı. Diğerleri kıkırdarken Antuan yanıma geldi. "Yazıktır yapma."
"Elementlerin hepsi o kadar özellikli ki iyi ki hepsine sahibim ve beni seçmişler. Yoksa birinden biri olmasa kahrolurdum inan ki."
"Böylece gövde gösterisi yapamamış olurdun değil mi seni oyunbozan?" Olivia arkamdan gelip sırtıma atladığında birlikte yuvarlandık ve gölün suyu artık tamamen bizi rahatlatmış oldu. Bazı sebeplerden ötürü Valeri ile araları tam olarak düzelmemişti ve onun uzaktan bizi izlemesine gönlüm razı gelmedi. Bu yüzden aramızda olan son kızı da rüzgarla kendime çekip suyun içine savurdum.
"Aer'ım da var işte hepinizi yeneceğim. Hepinizi yiyeceğim," deyip Greinner'ın kükremesini taklit ettim. Bu kez onun kahkahası da zihnime doldu ve sanırım sadece o değil kafasını suya sokup çıkaran tüm ejderhalar gülüyordu.
"Büyüksün, ablamızsın, biz seni yakamayız da," diyen Olivia kendini sağ tarafıma doğru bıraktı.
"Bu kadar güçlü olman kızımın işine yarayabilir diye mutluyum," diyen Valeri ise diğer tarafıma uzandı. Evet kızımızı her şeyden korumak gönlümden geçen büyük isteklerden biriydi. Onları yenmek lafına ve taklidini yapmama dayanamayan Greinner koca ağzına doldurduğu suyu havadan üzerime doğru püskürttü ama Gildor önümden uçarak suyun çoğunu karşıladı.
Ben serinleyememiştim iyi oldu bebek.
İkisinin homurtulu çekişmesini gülerek dinledikten sonra gitme vakti geldi. Artık güneş yavaş yavaş batıyordu. Kuş bakışıyla bakarken renklerin ahengini yeniden hissetmek içimi umutla doldurdu. Buradan o çocukları almadan dönmeyecektik.
Dağa ulaşmamız sandığımızdan daha uzun sürmüştü. Güneş nihayet batmış ve dağın çevresini dolaşmaya başlamıştık. Alex inci beyazı ejderhasıyla en arkadan geliyordu. Boreas kendisini ankasıyla beraber havayla bütünleştirmiş ve ejdere görünmeden daha yakına inmeyi planlamıştı.
"Ses çıkarmamaya özen gösterin, canlılar bizden daha iyi duyarlar." Hughie Pride yanına hemen Olivia'yı almış ve birlikte hareket ediyorlardı.
"Greinner biraz gözlerini kısar mısın? Kırmızı bir fener gibi aydınlatma sağlıyorsun?" Valeri bunu söylediğinde Greinner'ın zihnine homurdandığından emin olduğum için gülümsedim. Oblivarax'ın lanetli ateşine karşı hepimiz zırhlarımızı giymiştik ama savaş kısmı tamamen bilek ve büyü yeteneklerimize bağlıydı. Yerinde ve doğru orantıda kullanmalıydık.
Bu sefer de etraf o kadar karanlıktı ki neredeyse kendimizi görmüyorduk. Havayı gözlerime bir perde gibi indirip onun içinden tüm detayları daha canlı ve kuvvetli görmeye başladım. Dağılıp ikinci ve sessiz turumuzu attığımızda ejderhadan bir iz yoktu.
"Lily, toprağı hissetmeye çalış canım. Hisset ve bana şu köşede gizli bir girişin kapağı olup olmadığını söyle." İşaret ettiği yere bakarken yanımdaki kayaya dokunup oraya kadar bir bağ kurdum ve titreşen toprak sayesinde kapağın üzerindeki kumlar dağıldı.
"Bu işleri iyi biliyor gibisin hükümdarım. Kütüphanenden başka gizli yerlerinde mi var yoksa?"
"Hepsini seninle aktara aktara keşfedeceğime eminim," diyerek sırıttı. Umarım bu aktarmayı keyfime göre algılamamda bir problem olmazdı.
"Birinin gidip kapağın çevresinde bir büyü olup olmadığını öğrenmesi gerekiyor," diyen Antuan'ı, aramızda en yaşlı olan Hughie cevapladı.
"Ben giderim evlat."
"Büyükbaba, kendine dikkat etmezsen yorumlamadığın hiçbir zamador yarışına katılmam ona göre."
"Yapma Olivia, bu büyük bir tehdit," diye fısıltıyla gülen adamın peşinden James gitti. "Ben onu savunurum, kılıç ustam beni bugünler için eğitti ve geride durursam pek gurur duyacağını sanmıyorum."
Dağın iki ucu birbirine yakındı ama yüksekliği oldukça uzun olduğu için arası dar bir şekilde ilerliyordu. Savaşacak olmamız halinde dar alan hiç işimize gelmezdi. "Gildor beni şuraya indirsene, herhangi bir aksilikte toprakla temasta olmak istiyorum."
Bir dağı taşı çatlatmadığın kaldı bebeğim. Basillan senin yararından çok zararını konuşacak bu gidişle.
Gildor haklı olabilirdi ama ne yapayım benim de elementlerim bunlar deyip işin içinden sıyrılasım vardı. Sert bir kayaya tutundum ve dikkatle onları izlemeye başladım. Bu kaya Gildor'un küçük ayaklarını rahatsız ettiği için daha ileride beni bekliyordu. Ejderhalar ise tıpkı birer asker gibi tetikte bekliyor etrafı kolaçan ediyorlardı.
Hughie, eline gömdüğü güç taşıyla kapağı yavaşça okşadı ve kapağı yavaşça açmaya başladı. Ancak kapak bir noktadan sonra yoğun bir gıcırtı sesi çıkardı. Üçümüzde havanın sesi yutmasını sağlamıştık, tek ümidim ejderhanın bunu duymaması yönündeydi. Belki o da Greinner gibi aç karnını doyurmak için büyükbaş aramaya gitmiştir ve buradan biraz olsun uzaktadır. Hatta ve hatta zehirli ot ve meyve yiyen bir hayvanı hemen mideye indirir de biraz olsun sersemler, böylece biz de çocuklarımızı alıp gideriz. İşte en iyi senaryo böyleydi ancak bu asla yaşanmadı.
Altımdaki kayanın hareket etmesiyle daha sıkı tutundum. Kapağın açılması toprağı mı tetikliyor diye düşünürken önümdeki kaya boylu boyunca hareket etti ve çok garip bir şey oldu. Kayanın kırmızı gözleri açılmış ve etrafı inceliyordu.
Tanrım! Bir süredir hareket etmediği için üzeri toprakla dolmuştu ve derisi o kadar sertti ki onu bir kaya sanmıştım. Bir ejderhanın üzerindeydim ve bu sıradan bir ejderha değil yok edici Oblivarax'tı. "Siktir!"
"Lily sakin ol!" Antuan'ın zihnine seslendim. SSSSakinim, derisi o kadar kalın ki sanırım tuttuğumu hissetmiyor.
Başını bu durumun iyi olmadığına dair iki yana salladı. Ejderha kızıl gözlerini kısarak kapağa doğru baktı ve bizimkileri görünce havaya doğru gürültülü bir kükreme gönderdi.
"Çıkın oradan!"
"Olmaz çok yaklaştık!" diyen James'e katılan Hughie kapağı açtığı gibi kendini içeri bıraktı ama James girmedi. Yeşil derili dikenli kuyruğu olan ejderhası Fiora onu pençeleriyle kavradığı gibi havaya fırlattı ve böylece lanetli ateşi kimseye denk gelmedi. Ardından yine James'in altına doğru uçup insanını yakalayınca tuttuğum nefesimi bıraktım.
Zambak sıkı tutun!
Lily seni almaya geliyorum.
"Gildor sakın gelme, kuyruğu o kadar uzun ki sen yaklaşamadan dağın diğer ucuna yapıştırır." O yok ediciydi, yanına birini yaklaştıracağını sanmıyordum. Olivia ejderhasının üzerinde uçarken defterine bir şeyler çiziyordu. Umarım işimize yarar diye düşünürken bir anda ejderhanın üzerine parmaklıklar inmeye başladı. Onu bu şekilde kapana kıstırmak kolay mı diye düşünüyordum ki fena kızdırdığımızı anladım. Olivia kuyruk kısmında ben olduğum için orayı boş bırakarak çizmişti ama Oblivarax şöyle bir gerinip kendini şişirdi ve tüm parmaklıklar kırılıp dağıldı.
"Greinner seni kokun yüzünden yargıladığım için özür diliyorum. Daha fenaları da varmış."
Hadi onu da köpürtmeye çalışsana.
Benimle eğleniyordu sıpa!
Antuan bir köşeye siper almış ejderhaya ok atmaya çalışıyordu ama o okun bunun derisini geçme ihtimali yoktu. Kılıcımı ve hançerlerimi sırtına saplamaya çalışabilirdim, bu sefer de yakalanırsam beni üzerinden inmeme kalmadan un ufak ederdi. Valeri ve Alex iki yandan uçarak büyülü ipi fırlattılar ve hızla karşı karşıya gelip onu bağlamaya çalıştılar.
"Kendi halinde burada yaşıyormuş işte ne diye işlerimize burnunu sokuyor? Kraliçeyle niçin anlaşmış olabilir ki, ona da mı güç verecekmiş?"
Sanmam, burada yaşayan bir ejderha gücü ne yapsın Zambak?
"O zaman belki de laneti kırmanın bir yolunu bulmuştur?"
Bunu vaat etmiş olabilir ama onu öylece salacağını düşünmüşse yanılmış. Ejderhalar zeki yaratıklardır fakat uzun süre sürüden ayrı kalınca inancını yitirip kraliçeye kanmış olabilir.
"Yine de onu öldürmek istemiyorum. Burada kendi halinde yaşasa olmaz mı?"
Peşimize düşerse tüm halkı bir gecede yok eder Zambak! Yılan yuvasına çomak soktuk artık, ya o ya biz.
"Greinner hiç yardımcı olmuyorsun ya gelmezse?"
"Lily, şefkatli gözlerini ondan çek canım." Antuan aklımdan geçenleri cımbızla çekiyor gibi bana bakarken somurttum. Kraliçe nasıl anlaşmışsa biz de öyle anlaşabilirdik belki, hatta ejderhalar aralarında iletişim...
Zambak şefkatli düşüncelerini ondan çek tatlım.
Tamam! Yaşayan her canlıyı kurtaramıyorsam şayet ben de öncelik olarak çocukları kurtarmayı seçiyordum. Acaba Bay Hughie içeride ne yapıyordu? Bir anda sarsılınca Alex ve Valeri'nin ipinin işe yaradığını ve ejderhanın dengesinin bozulduğunu anladım. Ancak boynunu çevirip onlara doğru alev üfleyince diğer tarafa doğru kaçıştılar. Victor ve Olivia sivri uçlu demir sopaları yaklaşıp fırlattı ama bu sadece gül dikeni batması gibi bir şey oldu. Bizim ejderhalardan daha iri ve büyüktü, avantajımız gittikçe azalıyordu.
Havayı gözlerime bir katman daha çekip Boreas'ı görmeye çalıştım ama ne yazık ki göremedim. Belki de ejderhanın önünde kendi çapında eylemler yapıyordu. Kovboy tarzı bir ipi çenesine atmaya çalışan James yakalandı ama ejderhası Fiora hızlı davranıp onu bir kayanın arkasına götürdü.
Tamam, artık hareket etmeliydim. Tutunduğumun farkında değilse üzerinde yürüdüğümün de farkında olmazdı. Sürekli hareket halinde olan uzun kuyruğu bir köprüden geçiyormuş gibi hissettirse de yılmadan diğer sivri çıkıntılı derisine tutunabildim. Greinner ne demişti: pembe tüy ona sevgiyi hissettirir, duyguları değişir. Pembe tüyü bulmalıydım, bu karanlıkta nasıl olacak bilmiyordum. Dikkatli bir şekilde eğilip sol tarafına doğru bakacakken kuyruğuyla arkasında gezinen Victor'a vurmasıyla yerimden kaymam bir oldu.
"Lily!"
Antuan'ın telaşlı sesini duyuyordum ve bedenimdeki adrenalini geri plana atamayacak kadar panik olmuştum. Kuyruğunun ucuna doğru kayarken kendimi havayla biraz ileri ittim ve nihayet derisinden tutunabildim. Zaten bu pullar arasında daralıp terliyordum ve yaşadığımız olay hiç yardımcı olmuyordu.
"Gildor, Boreas'ın ankasına ejderhada pembe bir tüy aradığımızı söyler misin? Görünmüyorken bunu daha kolay yapabilir, tabii hala kaçmadıysa..." Gergin kıkırdamamı yalnızca ben duydum.
Zaten onu aramaya çalışıyor bebeğim ama sürekli hareket etmesi işleri kolaylaştırmıyor.
"Antuan hepimiz büyümüzü kullanıp Oblivarax'ı durduramaz mıyız canım?"
"Büyüyle bir çeşit ağ kurmaya çalışsan bile aleviyle eritir, o yüzden gücümüzü gereksiz yere tüketemeyiz canım." Somurttum. Bu ejderhayı bilmeden de hayatım yeteri kadar karışık değilmiş gibi her gün bir trajediye uyanıyordum. Sakin adımlarla eğilip tüyü bulma umuduyla yeniden bakmaya başladım. Bunda Greinner da olduğu gibi sabitleme büyüsü olmadığından ve sürekli hareket halinde olduğundan dengemi kurmak kolay değildi. Bir çeşit havada kaykay yaptığımı düşünüp kendimi rahatlatabilirdim. Yine de bunun yerine kuşağımın içinden bir ip çıkarıp derisindeki çıkıntılardan en uygun olanına bağladım. Düşersem elbet canlılarımdan biri beni yere çakılmadan yakalardı ama yanma ihtimallerini göze alamazdım.
Hava yoluyla Boreas'ın sesi çınladı kulaklarımda. "Tüyü buldum Lily!"
Gözlerimin perdesini yeniden çektiğimde bu kez aşağıda kalmış bedenini görebildim. "Şimdi tüm dağcılık yeteneklerimi kullanma zamanım," deyince güldü.
"Dağcılık yeteneklerin olduğunu bilmiyordum."
"Yok zaten," deyip homurdandım. Bir o eksikti gerçekten. Kendime ve Oblivarax'a bağladığım ipi yavaş yavaş bırakıp derisinden aşağı doğru inmeye başladım. Boreas'ın gösterdiği pembe tüy o kadar kirlenmişti ki tıpkı beyaz derisi gibi neredeyse gözükmüyordu. Sadece çok dikkatli bakılınca seçilen tüye Boreas sayesinde ulaşmıştım. Ben bulmaya çalışsam feci vakit kaybı olurdu.
Tüye ulaştığımda elime gelen yumuşak dokusuyla birlikte gülümseyip daha çok sevmeye başladım. Havada kaldığı o saniyelik süreyi sadece ben mi fark ettim bilmiyordum ama durgunlaştı ve nihayet ateş saçmayı bıraktı. Sevmeye devam ederken sivri kayaların yanında kendine bir yer bulup inmesini ve mayışmasını bekledim. Gerçekten koca yaratığın bile oyun hilesi gibi hilesi vardı.
"Harikasın Lily!" Sessiz fısıltılar hava tarafından kulağıma dolduğunda rahat bir nefes verebildim. Ancak bu sırada kendimi çekip hızla ejderhaya tırmanmaya çalışıyordum. Kuyruğu bana fayda etmezdi ve tepesine ulaşmam gerekiyordu. Zira bu rahatlık pek uzun sürmedi. Yeraltındaki tozlanmış gizli kapağın gıcırtıyla açıldığını ve James'in oraya gittiğini duyan Oblivarax'ın kükreyerek yerinden kalkması bir oldu. Bu sefer fazla vaktimiz yoktu, o hızla uçarken ben de düşmek uğruna bile olsa koşarak başının arkasına doğru gelip çıkıntılı derilerine tutundum. Artan sıcaklığından bile birazdan ateşini ağzından çıkaracağını biliyordum.
Diğerleri farklı yönde uçup onu düşürmeye çalışsa bile etkili olmadı. "James kaç!" Kapağı açıp içine atlayamadan Oblivarax'ın pençesine takıldı ve üzerindeki zırhı boynundan beline kadar yırtıldı. Zırhın yırtılması demek ateşin direkt tenine değmesi demekti. Kendimi sabitleyip "Hayır," diye bağırırken iki elimle birden hızla çevirip çıkardığım hançerlerimi ejderhanın iki gözüne birden sokmayı başarınca etrafta yoğun ve leş bir koku ve göğe yükselen çığlıklar kaldı.
Ne durumda olduğumuzu ve çoktan yükselmiş olan sıcaklığı anladığımda James'in ensesinde topladığı saçlarının da yanmış olduğu gördüm. Ejderha lanetli ateşini James'e üflemişti ve olduğu yerden iki büklüm bir şekilde havada Oblivarax ile birlikte düşmeye başlayan bana ve diğerlerine baktı. Gözleri siyahlaşmış ve tıpkı sızıntıdan çıkan yaratıklar gibi dumanlar çıkarmaya başlamıştı...
Okur Yorumları | Yorum Ekle |
47.34k Okunma |
4.48k Oy |
0 Takip |
117 Bölümlü Kitap |