117. Bölüm

117. Bölüm

Mav Perikal
mavperikal

 

Oy verip yorum yapmayı ve takip edip destek olmayı unutmayın bebekler öpücükler

 

 

(138) Tüylü Bir Şifa

Su dolu küvetin içinde Lily boğulur gibi ıstırap içinde bir nefes alarak göğsünü şişirdi ve nihayet gözlerini açtı.

***

Derin bir nefes alma ihtiyacı hissederken gözlerim kapalı mı yoksa açık mı bilmiyordum. Can havli ve el yordamıyla bir yerlere tutunmaya çalıştıkça her yerime sıçrayan suyla birlikte sakinleşmeye çalıştım. Etraf neden bu kadar beyazdı? Kör olsan sanırım aydınlık yerine bir karanlıkla karşılanıyor olurdum. Ölmüş müydüm? Diğer alem dedikleri yer burası mıydı? Beyaz ışığı görüyorduk çünkü kalp gözümüz mü açılıyordu neydi?

Eğer ölmüşsem ve saçma adetlerine benim kellemi de alet etmişlerse yerimden hortlar ve o Antuan'ı rahat bırakmazdım. Kafatası ağacı olma düşüncesi tüm bedenimi yeniden ürperttiğinde suyun içinde ellerimi yeniden gezdirip aquanın beni dingin bir ruh haline sokmasına izin verdim. Parmak uçlarımdaki suyu göz kapaklarıma değdirip rahatladım. Ancak aydınlık hala rengini bırakmıyordu.

En son neler olmuştu? Neler olmamıştı ki... savaşıyorduk. Korkarım ki kaybetmeye çok yakındık ama Gildor'un bana öğrettiği o büyüyü yapmış ve her şeyin altını üstüne çevirmiştim. O sırada bana bir şey olsa bile umarım Basillan ve tüm sevdiklerim kurtulmuş ve büyüm bir işe yaramıştır.

Başım ağrıyordu... feci ağrıyordu. Ellerimle yokladığım bu şey bir küvet olamayacak kadar rahattı ama bir tabut olabilecek kadar dardı. Antuan beni dikmeyi bırakıp bir kutu da saklamaya karar vermiş olmalıydı. Düşüncelerim eşliğinde kafayı yemeden hemen önce adım sesi duydum. Başımı hafif bir açıyla sesin geldiği yöne doğru çevirdim. "Kim var orada? Seni duydum, kimsin?"

"Günaydın canım, uykuyu bu kadar çok sevdiğini bana söylemeliydin." Sesini duyunca rahatlamış gibi omuzlarım gevşedi ama hemen sonra onun nasıl burada olduğunu sorguladım. "Antuan?"

"Söyle kalbim?" Sesi neden endişeli geliyordu.

"İkimiz birden mi öldük?" Gözlerimin önünde bir gölgenin geçtiğini gördüm. Sanırım tam olarak ona bakıp bakmadığımı tespit etmeye çalışıyordu.

"Bu da nereden çıktı, tanrılar adına bana geri döndün. Buradasın, uyandın."

"Uyuyor muydum? İçim hüzünle kaplı gibi."

"Büyü senden çok güç götürdüğü için benliğin kontrol dışı kaldı ama neyse ki toparladın canım."

"Sesin neden endişeli geliyor öyleyse? Antuan biz neredeyiz?" Elimi ona doğru uzatmaya karar verdiğim gibi kaptı ve yanağına yasladı. Elimin üzerine damlayan damlalar üzerinde durduğum sudan gelemeyecek kadar sıcaktı. Ağlıyor ve o inci tanelerini tenime doğru bırakıyordu. "Her şey çok aydınlık, seçemiyorum. Yardımcı olmaya ne dersin yakışıklı? Beni bu karmaşadan çıkar."

"Güzeller güzelim, benim bir tanem," deyip tüm bedenimi kendine doğru çekti ve ıslak olup olmamamı umursamadan sıkıca sarıldı. "Oh, mis kokulum benim. İyi ki, iyi ki Lily uyandın. Aksi bir ihtimali hayal bile edemiyorum. Şu an benim evimde ve odamdasın canım. Aquan sana iyi gelsin diye sana rahat bir küvet yaptım ve onun içinde yatıyorsun. Bu aydınlığın sebebi de seni uyandırmak için bir büyü kullanılmış olması. Bu büyü etrafa parlak bir ışık saçtı ve sanırım göğsüne bir iz bıraktı."

"İz mi ne izi, yanık gibi değildir umarım?" dedim kıkırdayarak. Üzgün ses tonundan sıyrılsın istiyordum çünkü.

"Muhteşem bir iz. Spiral bir güneş. Sen büyüyü yaptıktan sonra düşmanın büyük bir çoğunluğu topraktaki sızıntıdan dibe doğru indi. Bu da blanet ayını bitirdi, Basillan'a bir güneş doğurdu ve bu güneş spiral bir şekilde."

"Desene oldukça havalıyım. Henüz izimi göremiyor bile olsam."

"Endişelenme, ışık gözlerinden yavaşça çekilecektir. O sıra da seni yıkamama ne dersin?"

Derin bir nefes alıp işi dalgaya vurmaya çalıştım. "Harika olur, ellerinin bedenimde gezinmesini özledim." Saçlarıma bir öpücük bıraktı ve beni alıp banyoya kadar kucağında taşıdı. Büyüyle kapattığı kapının çarpma sesini duyunca kıkırdadım. "Peki son durum nedir? Yani her şey yolunda mı?"

"Savaşı soruyorsan kazandık. Bazı belirsiz noktalar var ama bir süre onları düşünmeden idare edebiliriz." Beni rahat bir yere oturttu ve çıkardığı seslerden hoş kokulu bir tütsü yaktığını anladım. Keza burnuma dolan kokular da bu yöndeydi. Uyurken sanıyorum ki Bayan Geysis ile fazlaca vakit geçirmişti. Varlığını hissetmeye çalışıp ışık dolu gözlerimi ona doğru çevirdim ama sessizce belime dolanan kollarla yanıldığımı anladım. Arkamdaydı, beni kucağına oturtmuştu ve suyu ayarlıyordu. Sanırım bu gerginlikten biraz olsun sıyrılmak ve aquanın içinde olmak ona da iyi gelecekti.

Eline aldığı güzel kokulu bir jeli vücuduma sürerken hafif ürperdim. "Şartları eşitlemeye ne dersin canım?" Onun hitabıyla ona seslenişime güldü.

"Tam olarak hangi açıdan eşitlemek istiyorsun bakalım?"

"Senin de gözlerini kapatırsam bunu bir çeşit oyun haline getirebiliriz."

"Biraz daha detaylandırmak ister misin?" Sakin bir sesle soru sorarken bir yandan elleri kollarımda dolanıp köpüklemeye devam ediyordu.

"Antuan, acıktım. Sanırım durumu lehime çevirmem gereken bir noktadayım." Yeniden büyü yaptığını hissettim. Görmesem bile çevrede olan biteni duymak diğer duyularını iki kat dikkatli yapıyordu. Bir saniye sonra dudaklarımın arasında soğuk bir şey hissettim. Bir üzüm tanesi. Kıkırdadım. Amacım pek bu sayılmasa da üzüm mideme iyi gelmişti. Küçük oyunlarımla üzümü alacağım sıra onun da parmağını ısırıyor ve türlü numaralar yaparak dikkatini çekmeye çalışıyordum ama başarılı olamadım. Konsantre olmuş bir halde bir eliyle beni besleyip diğer eliyle yıkıyordu.

Havayı çağırıp Antuan'ın gözlerinin üzerine yavaş bir baskı yaptım. "Lily?" Daldığı bir yerden çıkan sorgu dolu ses tonuna üzülsem de dile getirmedim.

"Eşit olmak istiyorum demiştim. Şimdi senin de gözlerin bağlı ve yalnızca benim gibi hissedeceksin. Bedenimi yıkarken biraz masaj fena olmazdı doğrusu..." Sessiz kabullenişini omuzlarımı ovmaya başlamasıyla anladım. Neler olmuşsa kafası çok doluydu. Tam şu an bizimdi, bize aitti ve bu banyodan daha rahatlamış ve kaygısız bir zihinle çıkmamız gerekiyordu. Hala belirlenememiş o noktalar üzerinde uğraşmaya devam etmemiz lazımdı belki ki. Omuzlarımı ovarken öne doğru eğilmemle birlikte eli belime doğru düştü ve oralara da masaj yapmaya başladı. Tenimde dolaşan elinin baskısını tüm iliklerime kadar özlemiştim. Biraz daha aşağı kaydım ve kalçalarıma düşen elleri bu kez orada oyalandı. Yeniden yukarı çıktı ve kollarımda gezindi. Ardından bir şampuanın saçlarımın arasında gezindiğini hissettim. Küçük oyunlarımı umursamayıp beni yıkamaya şiddetle devam etmişti. İşini bitirmesini bu kez uslu bir kız gibi bekledim ve saçlarımı duruladığı an el yordamıyla suyun içine yan tarafta bulduğum köpüğü döktüm.

Ani bir hamleyle arkamı dönüp bacaklarımı iki yana açarak kucağına oturduğumda ellerinin beni tutmak için hareketlendiğini ama havada kaldığını hissettim. Düşmemden endişeleneceği bir yerde değildik ama koruma iç güdüsünü bir kenara bırakmalıydı. Havayı kullanarak hayali bir düğümle ellerini bağladım. Ardından onun yaptığı gibi köşeden bir şampuan bulup saçlarını köpürtmeye başladım. Omzuna dokunan parmaklarım ne kadar kaskatı olduğunu görünce şaşırdı. "Gevşe aşkım, buradayım, uyandım. Seninleyim, yanındayım ve bize bir şey olmayacak, gevşe." Omuzlarına yaptığın masajdan dakikalar sonra daha da rahatlamış bir vaziyette olduğunu hissettim.

"Acıktım demiştim ama söz konusu açlık üzümlere değildi."

"Biliyorum sadece mideni bastırsın diye-" demesine izin vermeden kucağında oturduğum yere kendimi biraz bastırdım ve sesini kestim.

"Söz konusu açlığım sanaydı. Şu an göremiyorum ve yaşanılan şeyleri düşünmek istemiyorum. Kendimize ait birkaç dakikanın tadını çıkarmama izin ver. Gözümü ilk açtığım an aklımdan bile geçirmeye korktuğum şey seni tekrar göremeyecek olduğumdu. Şimdi burada, kollarımın arasındasın ve ben bu hisse bayılıyorum."

"İzin verirsen kollarımı sana dolayıp ben de bu hisse bayılmaya çalışacağım," dediğinde ellerinin bağını çözdüm ve bana sarılmasına izin verdim. Şimdi ben onun yüzünün her bir noktasını öpüyor ve dokunuyordum. Onu hissetmek, göz çukurlarının nerede bittiğini kulağına ne kadar uzaklıkta olduğu bilmek bambaşka bir duyguydu. Dakikalarca sardık birbirimizi. "Hiç aklıma getirmek istemediğim o korkunç ihtimalde gözlerin kapalı öylece yatıyordun." Sesindeki çaresizliği hissettim. Başı boynumda öylece konuşurken bu durum ikimiz içinde kolay değildi. "Uyanmıyordun Lily ve bu hissin ne kadar sik gibi bir şey olduğunu sana anlatamam. Uyanacak diye içimden tekrarlarken bir günün daha batması fikri rezaletti. Aksi halde kendini feda etmiş olmanı hiçbir şekilde kabul edemezdim. Hayır bu mümkün değil." Konuştu, konuşmaya devam etti. Sırtımdan aşağı süzülen gözyaşlarını hissetmediğimi düşünüyorsa bir kor gibi yakıp geçiyordu düştüğü yeri.

Bu kez alnını omzuma dayadı ve aynı yaşlar göğüs boşluğumdan kalbime doğru süzüldü. Antuan sessiz bir şekilde ağlıyordu. Dili çözüldükçe ne kadar berbat hissettiğini ve bensiz bir Basillan'da yaşamak istememesinden bahsetti. Sözcüklerinde bir tane titreme yoktu ama kalbime akan yaşların sıcaklığını çöldeymiş gibi hissediyordum. Her seferinde ensesindeki saçları okşayıp ona dokunarak onu rahatlamaya çalıştım. Nihayet biraz daha durulduğunda hafifçe geri çekildi ve elleri yanaklarımı bulurken hızla dudaklarıma kapandı. Sıcaklık şimdi dudaklarımı istila etmişti.

Kalbimin tuzlu hali heyecandan nasıl atacağını şaşırmışken omuzlarına daha sıkı tutundum ve talebine karşılık verdim. Onu özlemiştim, benim olduğunu bilmeyi, sıcaklığını, verdiği güven duygusunu ve yanımda olduğu hissini tepeden tırnağa özlemiştim. Artık emindim, kalan zaman kapının ardında bekleyene daha zordu. Biri bilinci olmadan bir yatakta yatıp hiçbir şey hissetmezken, onun hissedemediği tüm duyguları diğeri fazlaca hissediyordu.

Dudakları dudaklarımı yediği son yiyecek gibi açlıkla öperken elimden geldiğince ona karşılık vermeye çalışsam da yetişemiyordum. Çok korkmuştu ve şimdi bu korkuyu çıkarma vaktiydi. Sakince bekledim, uzayan saç tutamlarımı elime doladım ve bıraktım. Omuzlarına yeniden hafif baskılarla rahatlattım ve soluklanmak için yavaşça ayrıldığında kızardığına emin olduğum dudağımın dolgu yapmış gibi şişliğini hissettim.

"İyi ki gözlerimi kapattın ve son durumu göremiyorum. Biraz acımasızca mı oldu bu?"

"Hayır, bu hırçın haline bayıldım. En kısa zamanda yeniden görmek isterim, bir şey deneyeceğim de..." Nefeslenirken güldü. Baş parmağı dudağımın üzerinde dolaştı ve acıttığını düşünüp hafifçe okşadı. Ardından minik bir buse daha bırakıp küvette geriye doğru yaslandı. Sakinleşmiştik, ikimiz de... Kollarının rahatlığından dolayı günlerce güzellik uykusuna yatan ben değilmişim gibi bir ara utanmadan mayıştığımı hissettim. Hatta bir süre uyuduğumu...

İrkildiğimde elleri sakince sırtımda geziniyordu. Bu yakınlık hasretimizi ve yaşadığımız sıkıntılı dakikaları biraz olsun düze çıkarmıştı. Yerimde kıpırdandığımda yüzüme gelen saçlarımı çekti ve dudaklarını alnıma bastırdı. "Kalkma vakti küçük kurbağa, o kadar uyudum demedin yine uykuya yenildin," dedi keyifli bir ses tonuyla.

"Bu sefer ki uykum en tatlı ve rahat olandı, yerimi sevdim çünkü beni buna sen alıştırdın."

"Haklısın, her hücreni hissetmeden uyuyamıyorum bu yüzden seni komple üzerime çekip yatıyorum. Doğal bir ısıtıcı gibisin, deliksiz uyku hormonu veren bir morfin gibisin sen. Ve aşksın, aşkın her halisin." Bu zamana kadar hiçbir şey yapmamışız gibi son söylediklerine yanaklarıma toplanan kanı hissettim. Bir şey dememe izin vermeden beni tek hamlede oradan kaldırdı ve ayağa basmamı sağladı. Islak bir nokta kalmayana kadar kuruladığı bedenimi öpücükleriyle de taçlandırdı. Karnımın altından öptüğünde ise huylanmıştım. Kıkırdayınca bunu daha çok yaptı ve önlenemez bir kahkaha krizine girdim.

"Antuan tamam dur, lütfen."

"Bu ses tonunu duymak için kaç gün bekledi bu kulaklar. Senin eşsiz sesinden başka kimseyi duyup kirlenmesinler diye neredeyse tıpa takıp gezecektim." Söylenirken üzerimi giydirdi ve beni yine kucağında taşıyarak odadan çıkardı.

"Bari yanımda kızımı kucaklayıp benim sinirimi bozma!" Babamın sesini duyunca gülümsedim. Sahi ya tek telaşı Antuan yapmamıştı.

"Üzgünüm efendim kızınızı bir süre daha kollarımdan indirmeyeceğim, hatta ömrüm yettiğince. "

"Sen yine ağaç olmak istiyor gibisin... Fena olmaz değil mi güzel kızım, meyvesini yeriz."

"Hiç fena olmaz babacığım ancak bu kez ağaç olacaksa kolları olan bir ağaç olsun zira ona sarılmayınca özlüyorum," dedim ve kıkırtılar işittim. Antuan beni yavaşça yere bıraktı.

"Nasıl hissediyorsun kızım?"

"Tazelenmiş gibi." Kısa bir sessizlik olduğunda ona doğru bakmadığımı anladım.

"Lily sen? Kızım..."

"Büyü sırasındaki ışık patlaması geçici olarak gözlerine inmiş. Beyaz ışık gördüğünü söylüyor."

"Peki bu ne zaman geçecek? Şifacıyı çağıralım."

"Burada değil mi zaten? O yapmadıysa bana bu büyüyü kim yaptı? Antuan hayatımı kim kurtardı?" İşte şimdi tamamen bir sessizlik oluşmuştu. Sanki kimse yokmuş ve duvarlarla birlikte oturuyormuş gibi gerildim.

"Anılarının içinde buna ulaşacaksın yavrucuğum," diyen babamın kollarını bana doladığını hissettim. O da ağlıyordu niye ağlıyordu? Beni kim kurtarmıştı da hemen söylemiyorlardı. İçime düşen koca bir soru işaretiyle öylece durup babama sarıldım. Elbet öğrenirdim ama şimdi daha önemli bir konumuz vardı: Basillan.

***

Rafael kızına bakmak için odasına çıktığında kapı aralığından duyduğu seslerle içeride birinin olduğunu fark etti. Başta panik olup ona zarar vereceğini düşünerek tedirgin olsa da ses tonunu duymaya devam edince kapının ağzında kalakaldı. Cesaret edip kapı aralığından baktığında ise nefesini tuttu. Bu Olesya'ydı. Lily'nin onu doğururken ölen ve yavrusuna bir kez olsun sarılamayan annesi. Rafael'in kalbine gömdüğü en büyük aşkı, imkansızı.

Kalbinde olan saf özlemle kadının solgun yüzünü izledi. Gözlerinin çekilmiş ışıltısı kızına baktıkça artıyordu. O konuştukça adamın da gözleri doluyordu.

Olesya öldüğü yaşında kalmış ve hiç yaşlanmamıştı ama buraya ait değilim diye bağırıyordu. Üzerinde bezden eskimiş ve kirlenmiş beyaz bir elbisesi vardı. Canlılığını yitirmiş uzun saçların bir ara nasıl ışıldadığını biliyordu, şimdi ise onlara dokunmaya hakkı bile yoktu. Bu anı, anne ve yavrusunun hasretle kavuşma anını bozamazdı. Artık kimse aynı bile gözükmüyorken aynın duyguları da taşımıyordu. İkisinin o büyük aşkı yalnızca o zaman dilimde kalmış ve bitmişti, dahası olamazdı. Rafael yaşlanmış, kırışıklıkları çıkmış; Olesya ise aynı yaşta kalıp cansızlaşıp soluklaşmıştı. Buraya ait olmadığından teninin rengi de giderek soluyordu. Annesinin kızına olan cümleleri kapının ardındaki adamın tam kalbinden vuruyordu.

Lily annesine de benziyordu, bu gerçeği bir gün o da fark edecekti. Kapı aralığından biraz daha baktı adam, bir gün güçlerini genişletebilirse başkasının anılarını da kendine aktarabilirdi. İşte o anda annesiyle yaşadığı bu anı görmesini istiyordu babasının zihninden. Buruk bir tebessümle ikisini izledi bir süre. Aşkları zaman aşımına uğramıştı. Kalbinin bir köşesinde yine güzel bir anı ile kalacaktı ama büyük sevgisi Petunya'ya aitti. Zaten Olesya'nın da kızından başka bir şeyi görmek istediğini sanmıyordu. Sarıldı, öptü ve onca yıllık hasreti birkaç gözyaşıyla birlikte içinden akıttı. Başka bir alemden taşıdığı nesne geçmişte buraya ait olduğu için boynundaki kuş tüyü sembollü kolyeyi de kızının boynuna geçirdi. Anka kuşu küllerinden yeniden doğmasıyla bilinirdi ve Lily'nin durumu bundan iyi özetlenemezdi.

Olesya'nın fedakarlığını takdir edip en içten şükranlarını sunarken bir anne ve babanın evladı için yapamayacağı şey olmadığını biliyordu. Onun sızıntıdan buraya gelmesinin tek görevi çocuğunu iyileştirmek olarak düşünüp şifasını ona dokundurup hiç var olmamış gibi kaybolup gidecekti.

Olesya'nın gençliği zor geçmişti. Ailesini kaybettikten sonra yakınları tarafından zorbalanmış ve Zonda Hava Akademisi'nden ayrılmak durumunda kalmıştı. Büyükannesi bir bilgeydi ve bazı kadim büyü ve şifaları ondan öğrenmişti. Ancak o da artık yaşamadığı için giderek yalnızlaştı. Çevrede iş ararken North ailesinin evine sığınmış ve çalışmaya başlamıştı. Yeniden kendini topluma nasıl kazandıracağını bilemezken bu ev onun yuvası olmuş ve kalbini bir şekilde attırmaya başaran Rafael ile tanışmıştı. Rafael egosu ve kibri olmayan bir genç olduğu için her çalışanla muhakkak sohbet eder arkadaşlık kurardı. Olesya ile de birlikte hoş vakitler geçirmiş ama günün birinde onu aklından hiç çıkaramamasıyla birlikte aşka düştüğünü anlamıştı. Annesi bu durumu sezdiğinde işlemleri hızlandırmış ve oğlunu soylu biriyle evlendirip iki genç aşığı birbirinden sonsuza kadar ayırmıştı.

Ne var ki Olesya hayatı boyunca mutluluğu, hüznü, aşkı tatmış ve en sonunda en büyük ukdesi gerçekleşerek evladına sarılmanın verdiği huzuru da tadıp Basillan'dan sonsuza kadar göçmüştü.

***

"Tamam son durum nedir?"

"Topraktaki sızıntının içine girmeyen bazı düşmanların olduğuna eminiz. Büyük bir çoğunluğunu Orion tarafından yakalayıp sonsuza kadar yok ettik, onlar için endişelenmene gerek kalmadı güzelim."

"Orion mu?" Lily oturduğu yerden hızla kalkarak bağırmaya başladı. "Antuan bu nasıl olur? Ben onu en son özel yerimize göndermiştim. Ona nasıl ulaşırlar ve Orion hepsiyle birden nasıl mücadele edebilir?"

"Kardeşinin muazzam bir yeteneği varmış canım. Bir şekilde oradan çıkmasını sağlamışlar ve kendi lehlerinde kullanacaklarmış ama Orion zeki davranıp olayı kendine çevirmiş."

"Ah, benim canım kim bilir nasıl korkmuştur? Küçücük çocuklardan ne istiyor bu Orospu?" Birkaç boğaz temizleme sesi duysam da umurumda olmadı. "Benim kardeşim nerede Antuan?"

Kıkırtı sesi duymamla birlikte Soil'in kollarını dolaması bir oldu. Onu kokusundan tanımıştım çünkü saçlarında her daim taze çiçekler olurdu. "Bu kadar kızmakta haklısın ablam. Ona istediğini demek serbest, artık suç sayılamaz neticede." Güzel saçlarını okşayıp kendime biraz sarılma süresi verdikten sonra ayrıldım.

"Bu da ne demek oluyor?"

"Kraliçe artık yok demek oluyor."

"Nasıl?"

"Sevgili kardeşimiz onu bir kurdele eşliğinde bize sundu ve biz de hükümdarımız yetkisinde gerekeni yaptık. Artık bunları sorma çünkü gündemimiz kalabalık."

Derin bir nefes alıp el yordamıyla koltuğu bulup oturdum. "Tamam kraliçe artık yok, savaşı kazandık ama bazı düşmanlar kaldı, Orion bize yardım etti ve hala nerede dediğinizi duymadım. Üstelik kraliçeyle birlikte giden çocukların ne durumda olduğunu da bilmiyorum. Kim beni daha fazla aydınlatmak ister? Tabii bu kez de fazla aydınlatıp duyma organımı elimden almayın," deyip güldüm ama şakamı yalnızca ben komik bulmuşum gibi sessizlik oldu.

"Orion kayıp, çocuklar da öyle."

"Nasıl kayıp?"

"Toprakla bir çeşit iş birliği yaptığından şüpheleniyoruz-"

"Ne demek bundan şüpheleniyoruz baba? Toprak onu da mı içine aldı. Ya benim gibi bambaşka bir evrende gözlerini açarsa? Ya o da her şeyi unutursa, kim olduğunu, nereden geldiğini bilmeden yaşarsa ne olacak? Peki hiç geri gelmezse? Antuan, Antuan kardeşimi geri istiyorum. Ailemi yeni kazanmışken kayıplar vermek istemiyorum. Hayır, Orion'u istiyorum, Soleil'i de istiyorum. Getir onları bana."

O sırada kapının açılma sesini duydum. Neler olup bittiğini göremiyor olmak berbat bir duyguydu. "Sen zahmet etme abi, ablam beni istiyorsa emir sayarım. Herkese merhaba güzel ailem."

"Orion?" Şaşkınlık dolu nidalar her kafadan çıkarken neler olduğunu anlamadım. Ancak bir koluma dolanan minik koldan bunun Orion olduğunu düşünmüştüm fakat uzun saçları ikizi olduğunu gösteriyordu. Sonra bir kol daha dolandı bedenime, öyle koluma da değil boynuma. "Günaydın abla," deyip yanağımdan öptü sonra.

"Ne? Sen Orion musun?" diyerek elimle yüzünü yokladım. "Seni son bıraktığımda şu boylarda bir şeydin, şimdi nasıl böyle sakız gibi sünebildin? Beni mi kandırıyorsunuz?" Sesi de daha olgun çıkıyordu ve kafayı yemek üzereydim. Orion kayıp değil diyerek kör halimle dalga geçecek halleri yoktu! Daha neler...

"Oğlum sana ne oldu böyle?" Annesinin sesi de an az benim kadar karışık çıkıyordu.

"Ne kadar uyudum ben öyle? Yoksa bu da çocuğun mu?" diyerek koluma yaslanan saçı sevmemle Soleil'in kıkırdaması bir oldu.

"Abla asıl sana ne oldu? Gözlerin neden sabit bir yerde, göremiyor musun?"

"Evet oldu öyle bir şeyler."

"Bana da oldu öyle bir şeyler."

Oturup bize en ince detayına kadar anlattığında her şeyi ağzım açık dinledim.

***

Uyanmamın üzerinden iki gün geçmişti. Valeri ve Alex, Chloe'yi bana göstermek için getirmişlerdi ama ne yazık ki bu konuda pek işlevli değildim. Yine de onunla temas ederek bir şeyler oynamayı başardım ve kollarımda ninni söyleyip uyuttum. Tüm Harvey'ler beni merak ettiği için topluca gelmişti. Ardından yıldızımızın parçaları ve nihayet zeytinim gelmişti. Herkes bu durumdan dolayı çok üzgün olsa da yaşlı Geysis düzeleceğinden emindi. Beni yeniden tütsülerle kendince kutsamış ve evden ayrılmıştı.

Olivia odamda saçlarımı örerken sessizdi. Biraz önceye kadar birçok durum değerlendirmesi yapmıştık zaten. "Birkaç saçma arkadaş sohbetine ayıracak dakikan var mı? Biliyorum tüm bu şeylerin ortasında bu konu ne alaka diyeceksin ama-"

"Hey hey hey, Olivia lütfen kafamı dağıtacak olan her ne varsa onu söyle. Beynim kazan gibi sürekli kaynıyor."

"Tamam, sanırım bir sevgilim var."

"Ne?" diye çığırdığımda ağzımı kapatmak durumunda kaldı.

"Biraz sakin olmazsan Antuan seni büyülediğimi düşünebilir."

"Tamam tamam kiminle, nerede, ne zaman? Hepsinin cevabını istiyorum Olivia. Çok heyecanlandım aman tanrım!" Saçlarımın örgüsünü bitirir bitirmez ellerinden tuttuğum gibi yanına oturttum ve anlatmasını istedim. O anlattıkça ses tonunun titremesinden nasıl heyecanlı olduğunu anlayabiliyordum ve görebilseydim kesin esmer tenindeki kızarmış yanaklara şahit olurdum.

"Çok kibar ve nazik biri..."

"Tamam bunu neredeyse on kez falan söyledin. Şimdi kim olduğunu söyle, tek seferde Olivia uzatma çatladım burada."

"Tamam o bir ignis-"

"Aa hala aynı şeyi yapıyorsun!" diye soludum kızgınlıkla. Tek derdi beni meraktan öldürmek olabilirdi. Büyünün yapamadığını bizzat kendi başarırsa ona bir madalya verecektim. Bir yandan da zihnim akademideki bütün genç ignisleri tarıyordu.

"Victor Simon."

"Nee?"

"Sana bağırmamanı söylemiştim Lily, neredeyse herkes duyacak."

"İnanamıyorum iki saattir o donuk suratlı adamdan bir iyilik meleği gibi bahsediyorsun. Nasıl seni bu kadar etkisi altına alabilir." Ağzımdaki elimi çekip rahat bir nefes aldım. "Tamam herkes ikili ilişkilerinde farklıdır ne de olsa. Eminim ki Antuan da kanatlı biri gibi görünmüyordur," deyince kıkırdamaya başladı. Sadece çok şaşırmıştım. Olivia savaş anında birbirlerini koruduklarından uzun uzun bahsetti.

"Güçlü, cesur ve gözü kara olması seni vurdu demek ki. Peki nasıl sevgili oldunuz, hangi anda yani? Olivia ne zaman öpüştünüz?" Heyecanlı sorularımı el kol hareketlerimi sabit tutarak savuşturuyordu. Bu esnada birkaç tüylü kıvırcık tutamlarıyla baş etmek zorunda kalmıştım.

"Öpüşmedik ne saçmalıyorsun?"

"Tamam öpüşmediniz o zaman sevgili olduğunuz kanısı yalnızca senin tarafından düşünülüyor olabilir mi acaba?"

"Lily ne kadar acımasızsın."

"Hayır hayatım acımasız değilim. Sadece en yakın arkadaşımın aşkıyla birazcık kafa bulup ikimizin de rahatlamasını sağlıyorum. Senin adına çok sevindim ve biriyle kalbini paylaşmanın güzelliğini tattığın için çok mutluyum."

"Teşekkür ederim, iyi ki varsın." İşte şimdi kız kardeş sarılması yapıyorduk. "Ben pek dışa dönük bir insan değilim ve biriyle hemen duygusal bir ilişki kuramam Lily. Bu yüzden bana sordu; sevgilim olur musun dedi, ben de kabul ettim. Gayet netti."

"Bak sen şu bizim alfa koluna. Kaçak oynamayıp direkt dalıyor mevzuya demek. İyi iyi, bu her anlamda güzel."

"Ben sen uyanmayınca Borteaux ile birlikte pencerene kadar geldim ama içeri giremedim. Korktum işte seni kaybetmekten. Sonra bir uçurumun yamacına gittim ve o da beni görüp peşimden geldi. Sonra üzerime gelip duygularımı açığa çıkarmamı sağlayınca yanında dakikalarca salya sümük ağladım. Aslında bu pek hoş değildi. Yine de o halimden sonra bile bana bunu sorması hiç önemi olmadığını düşündürüyor."

"Benim bebeğim, elbette önemli değil. Çünkü sen dişi bir savaşçısın. Bir iki damla gözyaşı akıttın diye bu seksi ve güzel suratından bir şey kaybedecek değilsin ya." Kahkahalarımız havada uçuşurken kendimizi geriye yatağa doğru bıraktık ve bu kız neşesinin biraz da olsa tadını çıkardık.

***

"Greinner ve Gildor kanat seslerinizi duyup sizi hissedebiliyorum. Neden benimle konuşmaya gelmiyorsunuz. Naiads ve Tara siz neredesiniz? Lütfen biri bir şey söylesin artık. Yoksa bana küstünüz mü?"

Kanat çırpma sesi durdu ve pencerenin demirlerine değen pençe tıkırtıları duyuldu. Öylece pencere olduğunu düşündüğüm yere doğru bakarken homurtu duydum. Huysuz ejderham buradaydı.

Zambak bir adım sağa at ve dümdüz gel.

Söylediğini sevinçle yataktan kalkıp yaparken ellerim öndeydi. Hiçbir şeye çarpmadım çünkü Antuan odayı en sade haline getirmiş ve köşeleri büyüyle zımparalamıştı. Yüzüme çarpan sıcak nefesinden sonra pençesinin biriyle beni yavaşça kavradı ve üzerine oturttu. Burada özel büyü olduğu için düşme riskim zayıftı ama yine de sımsıkı sarıldım. "Nereye gidiyoruz?"

Fazla uzağa değil senin bahçene.

Burnuma garip bir koku geliyordu. Bu garip kokunun ondan geldiğini biliyor ama dile getiremiyordum. Huysuz ejderham beni diğer canlılarıma götürüyor olmalıydı. Aksi halde koktuğunu söylersem bu görmez halimle havada ışık hızında uçmak istemezdim. Nihayet nazikçe yere bıraktı ama sessizdi.

Nasılsın Zambak?

"Körüm." Bu sıra şakalarıma kimse gülmüyordu. "Bedenen iyi ama ruhen yorgun. Yapılacak bir sürü şey var ama duyularımdan birini kaybetmem buna engel oluyor. Antuan ve ekip hala çocukların peşinde. Geleceğin belirsiz olması beni yoruyor sanırım. Başımda bir uyuşma mevcut."

Şanlısın Lily seni için bir çiğnenmiş ekmeğim var.

"Naiads? Neredesin?"

Havuzun içindeyim. Yaklaş da başını ovayım, seni özledim.

"Ben de sizi özledim," diyerek el yordamıyla ilerledim. Havuzun kenarında olduğumu anlayınca ayakkabılarımı çıkartarak ayakları mı da sokmuştum. Diz üstü bir tayt giymem işe yaramıştı. "Şifa yöntemlerin biraz çağ dışı değil mi sence de?"

Şaka yaptım yosun bu. Özel tarifim elleme, baş ağrını hafifletir.

"Bikinimi giyseydim şurada güneşlenirdim mayıştım şimdi."

Teninin kavrulmasını istiyorsan söylemen yeterli Zambak, bu kadar zahmete girme.

Greinner yine bildiğimiz gibiydi. Burnundan üflediği sıcak dumana karşı ellimi havaya kaldırıp gülümsedim. "Hayır hayır bu kötü bir fikirmiş." Onlarla eğlenmenin buradaki en güzel hislerden biri olduğunu düşünürken sırtımı da koca adamım ejderhama yasladım. Ne de olsa biraz branzlaşayım diye beni yakmaya kalkmazdı! "Gildor nerede?"

Devriye geziyorlar. Tek tük bir yerden çıkanı da anında indiriyorlar.

"Ankalar daha kibar canlılar gibi duruyor oysaki." Savaştaki halleri de gözümün önüne gelince bunu düşünmek beni ürpertti.

Senin gözünde sadece ben birini parçalayabilirim demek?

"Sakin ol koca adam o sivri dişlerin yerinde kalsın," dedim derisini okşayıp. "Baksana sen en son ne zaman yıkandın?"

Yıkanmak mı? Bir hafta önce uçuş esnasında denize dalıp çıkmıştım.

"Dalmak ve yıkanmak arasında fark var Greinner. Fırça getirin bana seni fırçalayacağım."

Yüzümün çok yakınına bir uyarı kükremesi yolladı.

Ben evcil bir tek toynaklı değilim Zambak.

"Evcil misin tartışılır ama benim canlımsın sonuçta." Sudan ayaklarımı çıkardım ve elementlerimi kullanıp derisini temizlemek için birkaç büyü yaptım. Bu sırada sürekli söylenip durdu.

Son yediğim bufalo zehirli bir hayvan yemiş ve daha midesindeyken ikisini de kızartıp yeme gafletinde bulunmuşum. Yani midemi bozdum ve bedelini derimin içine işleyen kokusuyla çıkartıyorum.

"Peki neden bir kuçu kuçu gibi usluca durup burada seni yıkamamı izliyorsun?"

Hiçbir işe yaramadığını duyunca suratında oluşacak olan o ifade için.

Naiads'ın gülüşüyle birlikte ikisine de su balonu gönderdim. Artık ne kadar denk geldi bilemiyorum. Onu yıkamama izin vermesi bile beni gıcık etmek içindi. Ancak asıl amacının kafamın dağılmasına yardımcı olmak olduğunu biliyorum. Bir güzel temizledikten sonra Greinner'ın pulları arasında kıvrılıp yattım ve bir süre sonra huzurlu bir uykunun kollarına atıldım. Bilincim bulanıklaşmadan düşündüğüm şey ise Tara'ydı. Onun hakkında hiç konuşmamış ve dikkatimi dağıtmış gibiydiler...

***

"Sakin ol kırmızı gözlü, beni anlayabildiğini biliyorum. Aqua lütfen ona söyle kötü bir niyetim yok. Aer canlısı anka kuşu bana bir tüyünü getirdi ve onun için yeni bir iksir hazırladım. Bu iksirin gözlerine iyi geleceğini umuyorum. İzin ver de uygulayım."

Gözlerim kapalıyken duyduğum seslerle birlikte yerimde kıpırdadım ama Greinner o kadar rahat ve güvenilir bir yataktı ki uyanasım yoktu. Eh, bu söylediğimi Antuan duymasa iyi olurdu. Kükremesini işittiğimde mırıltılarımla birlikte ona kızıp azarladım.

"Hah, Antuan gel lütfen, kırmızı gözlü ateşin yaratığı, Lily'ye yaklaşmama izin vermiyor." Antuan gelince Greinner'ın homurtusu kesilmişti. Bana zarar vermeyeceğini bildiği için kuyruğunu yavaşça üzerimden kaldırdı. Kuş kadar hafiflemememin tek sebebi buydu demek. Antuan'ın kolu yanında Greinner'ın kuyruğu taş niteliğinde sayılırdı.

"Lily uyan canım. Bayan Geysis senin için yeni bir şifalı karışım hazırladı." Kocaman esnedim ve kollarımı açtım. Naiads'ın gülüşünü hissediyordum.

"Antuan, neredesin?"

"Buradayım güzelim," deyip elimi tuttu ve beni ayağa kaldırdı. "Bu işlemi suyun içinde yapmalıyız çünkü biraz acı verecek ve aqua bu acıyı minimuma indirecek. Gözlerinin açılması için zorunda kalmasam bunu asla tercih etmezdim biliyorsun değil mi?" Başımı salladım. Benden çok acı çekeceğini biliyordum. "Hazır mısın?"

"Hazırım hadi bitirelim şu işi. Bir an önce seni yeniden görmezsem bu yakışıklılığın heba olacak gibi hissediyorum," deyince erkeksi bir gülüş sundu kulaklarıma. Ardından yanağımdan sıkıca öptü ve kucağında benimle birlikte havuza atladı. Bayan Geysis'in elementi de aqua olduğu için bir problem olmayacaktı.

"Gözlerini kapat kızım, elementlerini kontrol altına al. Deniz erkeği diğer elini de sen tut. Bu acı verecek ama karşılığını alacaksın güven bana," diyerek damla damla gözlerime bir sıvı dökmeye başladı. Başlangıçta suyun içinde bile biraz sıcak gelse de sonradan gözlerime kor gibi düşmeye başladı. Sanki kaktüs dikenleriyle dolu bir yere düşmüşçesine her yerimi dikenler sarıyor ve beynim uyuşuyor gibi hissettim.

Çığlıklar eşliğinde kolumu kurtarmaya çalışırken elementimi koruyamayıp havuzdan taşırdığımı hissettim. Acı çekerken benden bu sikik işi nasıl yapmamı bekliyorlardı? Her şey bu kadar zor olmak zorunda mı tanrım?

"Aaaaa! Antuan yardım et. Naiads ekmek getir, çiğne lütfen dayanamıyorum imdat!"

Canım felaket bir şekilde yanarken havuzun içinde dönüp duruyorduk. Ellerimi bıraksalar gözlerimi ovuşturacaktım ama buna katiyen izin vermediler. Bağırmaktan başka yapacak bir şeyim olmayınca ses tellerimi zorlayabildiğim kadar zorladım.

"Dayan canım az kaldı. Söz veriyorum Lily o kirpiklerinin her birini öpüp iyileştireceğim sonra seni." Antuan'ın dıştan, Naiads'ın içten müdahalesiyle bir süre sonra durulmaya başladım. Zihnimden beni sakinleştirmesi en sonunda işe yaramış gibiydi. Hala acıyordu ama katlanılabilir seviyedeydi. Tepinip durmaktan yorulduğum için kendimi serbest bıraktım ve onlar da artık beni tutmadılar. Sırt üstü bir şekilde havuzda yükseldikten bir müddet sonra tanrılara dualarımı göndererek gözlerimi açtım ve nihayet tepemdeki tuhaf şekilli güneşi görebildim.

Hemen kollarımın arasından başını çıkaran sevgilimin güzel gözlerini yeniden görmek ise her şeye bedeldi. Bir müddet seyrettiğim koyu gözleri içimi tıpkı havadaki güneş gibi ısıttı. Ardından ise dudaklarıma kapanan dudakları tüm benliğimi ısıttı.

O an bunun tadını en dibine kadar çıkarıyordum ancak Gildor'un tüyünün kendiliğinden düşmediğini ve onu çıkarttırmak, beni iyileştirmek için çektiği acıları öğrenecektim...

Bölüm : 28.05.2025 23:42 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...