(136) Taşların Şekilleri
Kar yağıyordu.
Uzun süredir uğramayan kar yağışı bugün Basillan'a lapa lapa yağmış ve savaşın izleri silmek ister gibi toprağı boyayan kızıllıkların üzerine yeni ve temiz bir sayfa açar gibi örtülmüştü.
Tara toprağın içindeki yarıklara girip yok olmuştu. Bu büyünün kullanım amacının asıl elementi topraktı ve büyüyü kullanan canlısını feda etmek zorundaydı. Tara biliyor, insanı bilmiyordu. Lily bilseydi bunu tereddüte düşmeden yapamazdı ama insanlığın kurtuluşu için bunu yapması şarttı. Başta türlü karanlığın sonsuz canavarlarıyla baş edemezlerdi, üstelik destek olmadığı için yıkılmaları an meselesiydi. Basillan büyülü bir diyardı ama büyünün bile bir sınırı vardı. Ne kadar büyüye erişirsen tükenmen de o kadar çok olurdu.
Olmuştu.
Lily tükenmişti.
Toprak parçalanırken hazırlıklı olmadığı için bedenine ekstra darbeler almış, çizikler ve kanlar içinde yere yığılmıştı. Çok fazla güce eriştiği için ruhsal dengesi bozulmuş ve benliği kapanmıştı.
Her yeri saran gürültü bir toz bulutuna karışmış ve şaşkınlığın doruklara ulaştığı bir sessizlik olmuştu. Gökten yağan büyük parçalı kar, savaşanların yüzüne değdikçe savaş izlerini temizleme çalışmıştı. Herkes bunun imkansız olduğunu düşünüyor ve öylece kar yağışını izliyordu. Blanet yani kara delik ayı bitmişti. Burcu Hades olan bu ay görevini hakkıyla yerine getirmiş ve yeraltındaki ölülerin tanrısı bu gece ziyafet çekmişti. Önce havadaki gümüş halka parıldadı. Ardından yavaşça büyüyerek ışığını gösterdi ve gökteki tüm karaltıyı aldı götürdü.
Güneş spiral bir şekilde gökyüzünde belirdi ve ışığını herkese saçtı. Gelen mars ayıydı, burcu Afrodit'ti. Güzellik ve aşk tanrıçasının yaşam dolu ayı savaşın üzerine en güzel şekilde doğmuştu. Karların arasından filizlenip tanrıçanın mucizesi olarak uzayıp büyüyen güller başta beyazdı ancak ardından kırmızıya boyanmıştı. Toprakta sudan ve nemden çok kan olduğu için gülleri besleyen ve renk veren şey de bu olmuştu.
Geneli düşmanın kanı olan kızıllarla Basillan'a çiçek açmış, kış herkese baharın yenilenmiş ruhunu taşımıştı.
Tüm bunlar uzun gelse de saniyeler içinde oluşmuştu. Antuan gülümseyen yüzüyle etrafta Lily'yi aramış ama bulamayınca gülüşü hemen solmuştu. Canlılarından hiçbiri ortada yoktu. Bu büyüyü yapması için onu daha uygun bir alana götürdüklerini anlayıp koşmaya başladı. Ne tarafa bile gideceğini bilemediğinden boşlukta bir anlığına öylece savruldu.
"Lily neredesin güzelim? Yorgun düşmüş olmalı. Sapphire, Naiads'la iletişime geçip öğrenir misin?"
Sapphire ona duygularını açtığı an denizkızının içindeki o kasveti hissetti. "Ne oldu, neden ağlıyorsun gümüş kuyruğum?"
Antuan, Ran öldü ve Kai kendini bedeninden ayırdı. Denizde yas var. Bu yüzden havadaki tezatlığa rağmen karın düştüğü denizin tabakası buzla dolmaya başladı. Bir süre hiçbir canlı başını dışarı uzatmak istemiyor.
"Çok üzgünüm. Ölüm Ran'ın seçimi değildi ama Kai'nin yaşamını boşluğa bırakması kendi seçimiydi Sapphire. O ardından bu kadar üzülmeni ve karalar bağlamanı istemezdi. Elbette arkadaşın için bir şeyler hissetmeni anlıyorum ama kendini kapatma lütfen. Çok ama çok üzgünüm, olanlar çılgıncaydı."
Evet. Antuan iyi ki sana bir şey olmadı ben Kai kadar cesaretli değilim ve bir ömür boyu yas tutabilirim. Seni çok seviyorum.
Gözyaşları eşliğinde ağlayarak konuşması Antuan'ın canını iyice sıktı. "Ben de seni çok seviyorum. Sen benim kıymetli denizkızımsın ve kendine böylesi dehşet dolu bir zarar vermeni hiçbir koşulda kabul edemem. Beni üzmek istemiyorsan tek yapman gereken kendine nazik ve sevgi dolu olmak."
Ufak inleme sesleri ve ağlayış gürültüleri olduktan sonra Sapphire derin bir nefes alma ihtiyacı hissetti.
Lily güçten düşmüş. Ormanda aktarma yaptığın kapaklardan birinin yanında. Yanında uzun sivri ağaçlar var, canlıları başında ama git ve onu kurtar. Naiads endişeli. Ve Antuan, Lily'nin büyüsü Tara'yı yok etmiş.
"Siktir! Bir arada olan elementlerin böylesi tehlike saçması sürpriz değil ama ihtimal vermemiştim yine de." Derin düşünceler eşliğindeyken beklemeden denizkızının tarif ettiği yere doğru aktardı ve yerde yatan sevgilisini gördü.
"Ah! Lily, benim güzel zarif ve masum zambağım. Başından beri böyle mi?" Canlılara sorduğu soru Gildor'un başını sallamasıyla cevaplandı. Onu bilerek bir yere götürmemiş hükümdarın gelmesini beklemişlerdi. "Bu durum uzun sürer mi? Kendinde değil gibi görünüyor?" Nabzını yoklamaya giden parmakları bile titremişti adamın. Gildor yeniden başını aşağı yukarı salladı. Sıkıntılı bir nefes aldı Antuan. "Elementlerin bu kadar çetrefilli olduğunu düşünmüyordum. E ben nasıl iletişime geçeceğim seninle şimdi, bir sürü sorum var." Kızgınlık dolu sesine Greinner'ın kükreyişi karıştı ve zaman kaybetmeden kadını kollarının arasına alıp aktardı. Uyanınca Tara için çok üzülecekti.
Evine girdiğinde yaptığı ilk iş küveti doldurmak ve aquanın genç kadının ruhuna iyi gelmesini sağlamak oldu. Ardından profesör Gabriel'in şifacı annesini bulmak için hemen evden çıktı. Valeri ve Adeline'ı merak ediyordu. Mavi kan ve alfaları da merak ediyordu... herkesin iyi olduğu temennisini dileyip şifacı kadının evine gitti. Olağanüstü bir durumda randevu diye diretemezdi ve onları kurtaran kadın için bir şeyler yapmak zorundaydı.
Kapının üzerindeki kuşa baktı. "Git söyle hadi, hükümdar geldi. Bayan Geysis açın kapıyı size ihtiyacım var. Bayan Geysis, eşim yaralandı benliği kapalı lütfen yardım edin." Kapıyı yumrukladı, seslendi ama özel mülkün içine aktaramadı. Evde olmadığını düşünüp Gabriel'i bulmaya çalıştı, belki annesini şifahaneye yönlendirmiştir diye düşündü.
Aktardığı bir yerde sırtı ona dönük olsa da koyu renk parlak saçlı kız kardeşini tanıdı. "Adeline, tanrı aşkına iyisin." Kızın arkasından gidip sarıldı ve saçlarını öptü. Titreyen bedeninden ne kadar korktuğunu anlayabiliyordu. "Sakin ol canım, geçti, bitti. Yaralandın mı?" diye sordu ve yan tarafına geçip dikkatle inceledi. O sırada yanında duran gereza kaplanları dikkatini çekti. Ardından kızın önünde durduğu beden. Sarıldığı kolları kasıldı, idrak etmek istemedi. Yerde yatan adamın gözlerine mızrak saplanmış ve üzerine kar yağmıştı ama kardeşi hala başında oturuyordu. Elini yavaşça uzatırken çenesi kasıldı. Yüzündeki karları temizlerken sarkık yanaklarını, kel kalmış üç beş tel saçı yerine canlanmış saçlarını gördü. Bunun nasıl mümkün olduğunu anlamadı. "Baba." Fısıltısıyla irkilen kız bir anda ağlamaya başladı. Yalnızlığını bölen ve desteğini hissettiği abisi yanında olunca kendini koyuvermişti.
"Tuttum onu abi, öylece boşlukta yok olmasına izin vermedim. Buna alışamadım bile ama zayıf ve cansız kollarım onu var gücüyle sardı. Gitmesine izin vermedim ama buradaymış gibi de hissetmiyorum. Abi, babam öldü abi."
Antuan'ın çenesi sıkılmaktan tuzla buz olacaktı. Eğer görmüş olsaydı ona engel olurdu, belki de tam o sırada Lily'i kurtarmakla meşguldü. Babasının gözlerine saplanan mızrakla canının ne kadar yandığını ve kendinin o sırada ne yaptığını hatırlamıyordu. Gülümsüyor muydu yoksa bir kelle mi alıyor bilmiyordu. Bir anda hissizlikle doldu içi. Kar dolmuş saçlarını yeniden sıyırdı ve dudaklarını bastırdı. "Baba, seni çok seviyorum. O kadar üzgün ve çaresiz hissediyorum ki." Babasının başını kafatası ağaçlarına götürmesi gerekiyordu. Varlığını sonsuza kadar saklamalı ve ağacından çıkan meyvelerle çeşitli hayvanlara besin verip şifa olmalıydı. Ruhu ancak o zaman iyi hissederdi.
Onu kollarına alıp uygun bir yere götürmek isterken karşıdan ona doğru gülümseyen birini gördü. Ardından o gülüşün buz gibi dağıldığını... Valeri adamı görünce bir feryat döküldü dudaklarından. "Baba! Hayır, hayır hayır. Baba..." Her zaman onlara destek olan hem de annelerin gölgesine rağmen bunu yapan adam Henri Garcia artık hayatta yoktu. Antuan çevreyi taradı ama annesini göremedi. Bir yerle saklandığına emindi. Elini kirletmeyi sevmezdi ama zihni hep kirliydi Regina Garcia'nın. Valeri olanlardan sonra kendisini açıklayacak ve ailesinden de af dileyecekti ama bu mümkün olmamıştı. Birine veda bile edemeden çekip gitmesi en yaralayıcı şeydi.
"Alex, onunla ilgilenir misin?" Tek hamleyle başını salladı.
"Kaybınız için çok üzgünüm." Üzüntü kelimesi her zaman kalpteki o duyguyu anlatamazdı. Kötü olmak, kahrolmak, çığlık çığlığa bağırmak ve organların deşilmiş gibi bir acı hissetmek birleşse yine de bazı hisleri ifade edemezdi. "Benimle gelmek ister misin güzelim?" Val'i kocası toparlardı ama annesinin küçük kardeşini toparlayabileceğini sanmıyordu. Ağlamaktan gözleri kızaran kız babasına son bir kez sarıldı ve abisinin yanına gitti.
Eve aktardılar. "Lily'nin benliği kapalı, küvete bıraktım aquası iyi gelsin diye şifacıyı Geysis'i bulmaya gidiyorum. Ben gelene kadar sakince otur tamam mı?" Ses tonu kontrollü bir şekilde çıksa da Antuan'ın içinde dev bir ateş gürlüyordu ve en korkuncu kendi aquasının bile bu sefer onu serinletmeyeceğiydi. Babasını kaybetmişti. Sakin ve soğukkanlı davranıp hala yaşama tutunan kadına yardım etmeliydi. Şimdi çökme zamanı değildi.
"Akademinin revirine gideceğini duydum." Sessiz soluğuyla derin bir nefes alıp veren adam kardeşini yeniden öptü ve gitmeden Lily'e bakıp yeniden aktardı. Bu sefer nereye gittiğini bildiği için kadını eliyle koymuş gibi buldum.
"Bayan Geysis, Lily bu büyüyü yaptığı için kötü durumda. Lütfen yardım edin." Yaralıları diğer şifacılara teslim eden kadın başını usulca salladı ve eline aldığı özel çantasıyla birlikte adamın koluna tutundu. Antuan'ın kalbi hiç olmadığı kadar korkuyla çarpıyordu. Bu büyünün getirisini tahmin ettiğinden en çok yardıma ihtiyacı olanın bu kız olduğunu düşünüp itiraz bile etmedi kadın. Küvetin içindeki solgun bedeni görünce iç geçirmesi adamı sıkıntıya sokmuştu.
"Çok mu kötü sence, iyileşmesi uzun mu sürer?"
"Doğru soru iyileşir mi olmalı evladım!" Yaşlı kadının sakin sesi nasıl bu kadar rahatsız hissettirebilirdi? Gergin bir gülüş döküldü dudaklarından sanki aksi mümkün olabilirmiş gibi.
"İyileşmek zorunda. Herkesi kurtarıp kendi hayatından vazgeçecek hali yok. Değil mi güzelim, lütfen ben buradayım ve senin bir an önce iyileşmeni bekliyorum. Basillan'ın sana hayat borcu vardı canım, öylece eriyip gitmesine izin veremeyiz." Telaşlı sesini hisseden kadın kaşlarını çattı.
"Gergin bir enerji istemiyorum sussan iyi olur."
Antuan kadının elini sudan çıkardı ve yanaklarına yasladı. İçinden bildiği güzel enerjileri gönderiyordu. "Bu küvet dar, odasına geniş bir küvet istiyorum. Süreç belli olmadığı için rahat bir şey olmalı." Hızla ayağa kalktı. Kardeşi başını kapının pervazına yaslamış boş gözlerle onları izliyordu. Nereye yeteceğini şaşırmıştı Antuan. Yalnızca parçalanmamış aynı zamanda dağılmışlardı. Geniş odasına geçti ve özel camdan geniş ve dikdörtgen bir küvet oluşturdu büyüyle. İçine özel delikli bir raf, üzerine yine suyu emip yukarı taşıyan özel tüylü ince bir tabakadan oluşan yatak oluşturdu. Bu sayede düz bir zeminde yatıyor gibi gözükecekti ama suyun içinde olacaktı. Kızı kucaklayıp oraya bırakırken doldurduğu suyun göğüslerinin üzerine kadar çıkmasını sağladı ve başını rahat, uygun bir pozisyona getirdi.
"Saçlarının kirli olmasına tahammül edemez, onları temizlemeliyim. Uyandığında iyi hissetmeli." Mırıldanışı bu sefer kadının şefkatle ona bakmasını sağladı. Aşk, fedakarlık ve sadakat ne güzel bir duyguydu. Koskoca hükümdar kedi yavrusuna dönmüştü gözlerinin önünde. Heybetiyle yeri göğü sarsıyordu ama sevgilisinin karşısında boynu kıldan inceydi işte.
Bayan Geysis, önce tütsü yakmaya başladı. Antuan ise asma yaprağıyla Lily'nin bedeninki tüm savaş izlerini yavaş ve hasret dolu bir bakışla temizledi. Temizlediği her yeri öpüp iyileştirmeye çalışıyordu.
"Hasar bedeninde değil oğlum, ruhunda. Bu büyük bir güç, büyük gücün getirisi de götürüsü de ağır olur." Bu cümle de adam için ağırdı. Hazmetmek için alnını Lily'nın koluna yasladı ve bir süre soluklandı. Babası artık hayatta yoktu, Lily benliğini kapatmıştı. Savaş kim bilir kaç kayıp vermelerine yol açmıştı. Kurulun toplanması gerekiyordu ve tonla yapılacak iş vardı. Ancak hiçbir zaman bu kadar isteksiz olmamıştı. "Ben ekstra karışımlar hazırlayacağım bir süre rahatsız edilmek istemiyorum," diyerek odadan çıkıp kendine karanlık bir alan aradı yaşlı kadın. Etraf karanlık olmalıydı ki kalbinin ışığı ve şifasının sevgisiyle özel bir karışım hazırlayabilsin.
"Sevgilim, senin uykun bu kadar ağır değildir biliyorum. Beni duyabiliyor musun? Hiç olmadığım kadar ihtiyaç duyuyorum sana." Derin bir nefes verdi. "Lily, sen benim bir uzvum, uzantım olmuşsun meğer. Savaşta bedenimden bir yer kaybetmişim gibi hissediyorum. Evet, görünürde bir şey yok ama kalbim kayıp, lütfen onu yerine geri koy." Boynundan bir nefes alıp rahatlamaya çalıştı. Orada kaç dakika durdu bilmiyordu ama bedeni gevşemiş ve boşlukta süzülüyormuş kadar rahatlamıştı. Huzur ruhunun kadının koynundaydı. Onu görmek, onu sevmek, onu solumak hepsi birer şifaydı adam için.
Ona göre dakikalar süren ama aslında saatler geçen bir süreden sonra Bayan Geysis odaya girdi. Elindeki tahta kabın içinde cıvık karışımlar duruyordu. "Senin görevin yok mu hükümdar?"
"Şu an tek görevim-"
"Şu an tek görevin eşinin başlattığı büyünün arkasında durup neler olduğunu kontrol etmek. Her şey çığırından çıktıktan sonra onun burada yatmasının ne anlamı var. Git ve hakimiyeti eline al. Savaşsa, düşmanla savaştık. Şimdi içimizdeki hainleri bulma zamanı. Evladım, o varlıkların buraya öylece girebileceğini sanmıyorum. Biri ya da birileri yardım etmiş olmalı. Yardım etmek demişken saray muhafızlarının yardımlarını da bir düşün."
"Olmayan yardımın neyini düşüneceğim?"
"Neden olmadığını? Sen mantıklı adamsın, sarsılmanı yalnızca bu odanın sınırları içinde gösterebilirsin. Şimdi dışarı çık ve sen onları sars. Gabriel sizi akademide bekliyor."
Lily'nin alnını öptükten sonra son kez cam küvete baktı. "Sana emanet Geysis," dedi ve odadan çıktı. Adeline için evde bulunan iksirlerden birini suyuna karıştırıp içirdi. Biraz sakinleşip uyumasını sağlardı.
Akademiye aktardığında burada bile savaşın izlerin olduğunu gördü. Etrafta derin yarası olan gözükmüyordu, bu yüzden direkt profesörün yanına gitti. Kemerden geçerken ıslanması, suyla yıkanması ona iyi hissettirdi. Başını sallayıp yüzüne düşen damlalardan kurtulduktan sonra önüne baktı. Bazı profesörler ve ekip buradaydı.
"Nihayet Antuan'da geldi. Valeri ve Alex-"
"Henri Garcia öldü, onunla ilgileniyorlar." Sessizlik oluştu, ardından "Kaybın için üzgünüm," mırıltıları dolandı. Antuan yalnızca bir kez başını salladı. Gabriel suya atlayıp elini salladığında nilüfer yaprakları büküldü ve sarayın şeklini oluşturdu. Eliyle dokunduğu yeri dağıtarak onlara baktı. "Sarayın yalnızca bu kısımları hasar görmüş. Etrafta bir yangın çıkmış ama fazla büyümemiş."
"Yani göstermelik bir saldırı düzenlemişler öyle mi?"
"Kraliçenin bu saldırıda payı var Antuan." Mara'nın onlarca örgü dolu olan saçları dağılmıştı. "Laith Gladius öldü, Agatha öldü, alfalardan Ran ve daha birçok inisiye artık yok. Tüm bunları hükmettiği Basillan için bilerek yapmış olması korkunç."
"Dahası kraliçe ortada yok, kraliçe yok demek çocuklarımız da yok demek." Hughie Pride kızıla boyanmış beyaz sakallarıyla oldukça öfkeli duruyordu. Antuan'ın aklına hemen kütüphanesindeki çocuklar geldi, onlar güvendeydi ama diğerleri değildi.
"Ve bir karışıklık var," dedi Boreas. "Toprakta açılan yarıktan sadece içeri düşenler olmadı..." Sözünü Mara tamamladı. "Dışarı çıkanlar da oldu."
"Hassiktir, ölü insanlar mı var etrafta yani?"
Hızlı bir değerlendirme yaptıktan sonra dört bir tarafa dağılıp neler olup bittiğine ve çocuklardan bir iz aramaya çıktılar.
***
Bayan Geysis odayı tütsüledikten sonra özel tılsımlı çubuklarını yaptığı karışıma batırdı. Küvetteki su bile bu karışımı dağıtamazdı. Bir koluna ateşi temsil eden üçgeni çizdi, büyüyü söyledi. Diğer koluna suyu temsil eden çizgiyi çizdi. Kıyafetlerini kesip bacağına ulaştığında havayı temsil eden yuvarlağı ve diğer bacağına ise toprağı temsil eden kareyi çizdi. Yeni tütsüler yaktı. Tanrılara yakardı. Yanında getirdiği kitapları karıştırdı. En sonunda bir elini kendi kalbine diğerini Lily'nin kalbine koyup enerjisini hissetmeye çalıştı. Gözleri kapalı olduğundan görmüyordu ama dakikalar sonra karışım işe yaradı ve odaya bir parlaklık yayıldı. Elementler genç kadına şifa vermeyi o ulaşmıyorken bile kabul etmişti.
Yaşlı kadın pencerenin kenarındaki pençe izini duyunca ejderhasının geldiğini fark etti. Canlıları onu yalnız bırakmamıştı. Naiads, Greinner'ın sırtında ve Soil'in yılanı da destek için Gildor'un boynundaydı. Ona enerji verecek her elementten bir canlı yine vardı.
Aşağıdan gelen gürültü North ailesinin geldiğini gösteriyordu. Bayan Geysis pencereyi açtı. "Hepiniz içeri sığabilir misiniz bilmiyorum ama aranızda kapalı bir alan kalsın istemiyorum çocuklar," dedikten sonra kapıyı kapatıp aşağı indi.
"Kızım nerede şifacı?"
"Bay Rafael rica ediyorum sakin olun! Odasını tüm olumsuz enerjiden arındırdım. Bu şekilde katiyen yanına çıkamazsınız. Dinleniyor. Büyük bir büyüyü yapmayı başarabildiği için güç dengesi sarsılmış, şimdi onu yeniden kazanabilmesi lazım. Burada gürültü çıkaracaksanız gitmenizi istemek durumunda kalacağım."
"Sakinleşiyoruz Bayan Geysis, kızımızın iyiliğini istiyoruz elbette. O iyi olsun daha sonra da görebiliriz." Petunya ve Rafael koltukta oturdular. Yan tarafta uyuyan Adeline'a kimse dokunmadı.
***
Antuan ilk iş olarak çocukların yanına gitti. Farklı yerlere aktarma yapıp oldukça gizli bir konumdan girdiği gizli kütüphanesinde bir hüzün vardı. "Çocuklar ben geldim."
"Antuan abi?" Soleil ağlarken koşar adımlarla gidip adama sarıldı. Chloe yerde oyuncaklarıyla oynuyor ve Rayna da bir köşede mutsuz duruyordu. "Çok sıkıldık çok, Orion neden seninle gelmedi?" Adamın içindeki kötü his giderek büyürken burada dönen şeyi anlamaya çalıştı. Kaşlarını çatmamaya gayret ederek oldukça yumuşak bir ses tonuyla sormaya çalıştı. "Orion nereye gitti çocuklar? Size buradan çıkmamanız gerektiğini altını çizerek söylemiştik."
"Ama ablam çağırdı Antuan abi. Yardıma ihtiyacı varmış o yüzden gitti. Önce ablamı sonra da bizi koruyacakmış. Yoksa ablam çağırmadı mı?"
Kötü bir olayın içindeydiler. Orion'un nasıl kandırıldığını merak ediyordu. "Ablanla aynı yerde değildim bu yüzden bundan emin değilim güzelim. Gidip bakayım olur mu? Tam olarak nasıl seslendiğini duydu?"
"Biz terralar bazen topraktan fısıltılar duyarız. Onun gibi bir şey olduğunu düşünüp sormadım. Ablam çağırıyor yardıma ihtiyacı varmış dedi. Bende onun gücüne ihtiyacı olabileceğini düşündüm." Soleil bunu söylerken çekinmişti. Kardeşinin gücünü henüz açık etmek istemiyordu.
"Onun gücüne hangi anlamda ihtiyacımız olabilir güzelim?" Antuan eğildi ve çocuğun boyuna indi. Yardımcı olması için anlatması gerekiyordu zira mavi kanıyla deftere her şeyi soramazdı; savaştan çıkmış yorgundu.
"Taşların üzerindeki rünleri çözebiliyor." Fısıldayan kız çocuğuyla birlikte derin bir nefes aldı. Kadın bunu nasıl öğrenmiş olabilirdi. Sinsi yılan, diye geçirdi içinden. Kadim zamanlardan gelen tılsımlı taşlar bulunurdu. Buna taş şifreler ya da jeo rünler denirdi. O dönemde yaşayan insanlar bazı büyüleri ya da özel büyülü alanları taşlara ya da kayalara kazıyarak bir sembol oluşturur ve zamanı gelince neyin, nerede, nasıl işlendiği bilerek kullanırdı. Bu semboller bazen patlar, iyileştirir ya da tuzağa düşürürdü.
Bu bilimle ilgilenen bazı insanlar vardı ama dışarıya bilgi sızdırmaz kutsal yeminler üzerinde çalışmaya devam ederlerdi. Oranın güvenli bir alan mı yoksa karanlığa ait çürümüş bir bölge mi olduğunu orada bulunan rünle kolaylıkla anlayabilirlerdi. Yani rün yalnızca bir sembol, hangisi kullanılır kimse bilemezdi; çözebilenler dışında... Orion bunlardan biriydi. Bunu yalnızca ikizi biliyordu. İkizler aynı zamanda birbirleriyle iletişime geçebiliyordu ama Orion bir süredir zihninde sessizdi. Tıpkı canlılara bağlanmak gibi birbirine bağlıydı ikizler. Biri güneşi biri yıldızı temsil eder. Soleil güneşi temsil ediyordu ve gökte oluşan spiral güneşle birlikte orada kalmıştı. Gecenin kara deliği gümüş halkası ve yıldızları kayıplara karışırken, kaybolan bir yıldız da Orion'du. Bu bilgiyi ailesine nasıl verecekti?
Antuan biraz çocuklarla ilgilenip rahatlattıktan sonra diğer kapıyı açıp kütüphaneye girdi ve kilitledi. Özel hançerini çıkarıp koluna attığı kesikten sonra yerdeki sembolün üzerine damlamasına izin verdi. Ardından defterini ve kalemini alıp mürekkebe batırdı ve tek sorunun içine birden fazla cevap alabileceği gibi sorusunu yazdı. Mürekkep defter tarafından emilir emilmez cevabını yazmaya başladı. Antuan okuduklarıyla birlikte şaşırmaktan kaşları havaya kalkmıştı.
"Bu kadın buna nasıl cüret eder? Şimdi seni bulma ve düşürme zamanı hain kraliçe!"
Kraliçenin asıl amacı karanlıkla iş birliği yapıp daha çok güçlenmekti. Daha önce Mara ile geçirdiği vakitlerde bazı sorular sorup ağzını aramış ve birbirine değen evrenlerle ilgili teorisini dinledikten sonra sarayda kimsenin ulaşamayacağı kitapları karıştırmıştı. Kimsenin bilmesini istemediğinden bunu her gece yalnız başına saatlerce yapmıştı. Nihayet bulduğu ipuçlarıyla ise toplayıp kendi çıkarımlarına ulaşmış, ardından büyüle bağlantı kurmaya çalışmıştı.
Agatha, Greinner'ın değerli taş ürettiği nadir ve savunmasız anların birinde onu büyülemiş ve bu zamana ait olmayan mektubu ve içindeki yazıyı anlamış didiklemişti. Bunu kraliçeye anlattığında ise kraliçe gerçekten doğru bir bağlantı kurabilirse başka evrenlerle haberleşebileceğini anlamış ve şuh bir kahkaha atmıştı. Başka varlıklara hükmedebilir, kendini başka bir forma sokabilir ya da akla hayale sığmayacak şeyleri görüp yalnız kendi bilebilirdi. Ancak düşündüğü gibi olmamış sert bir kayaya çarpmıştı. Onun amacı kendi büyüleriyle bulunduğu konumu etkilemek ve oradan da güce hakim olmaktı ama karanlığın ruhunun değdiği bir evrene çekilmişti.
Sızıntıdan çıkan koçbaşları onlara baş yöneticilerinin mesajını iletmiş bir şekilde kraliçelerini kabul edeceklerini söylemişti. Onlara genç kanlar kurban etmeliydi. Ne kadar fazla kurban verirse o kadar daha çok güce sahip olur ve yenilmez olurdu. Şeytan uzun zamandır kraliçenin kulağına fısıldayışlarının sonucunu alıyordu. Onu kendi safına çekmiş ve durdurulamaz bir noktaya sürüklemişti. Aslında insanoğlu böyleydi; birazcık dürttükten sonra içinde gizli kalmış tüm duygular açığa çıkar ve bir anda bambaşka bir kişi olurdu.
Kraliçe tüm güzel duyguları ve zekasıyla beraber kraliçelik yarışını kazanmış ve buna layık olmuştu. Başlangıçta yaptığı oldukça güzel işler ve yenilikler de mevcuttu ancak gittikçe beğenemez olmuştu. Yenisini ve daha çoğunu isteme arzusu bir türlü son bulmamıştı. Bilgeleri bile kıskanmaya başlamıştı.
Bu savaşla birlikte gücüne güç katacak, güçsüz ve anında yenilen insanlardan kurtulacaktı. Geriye en özel güçleri kalan ve işine yarayacak bir yığın askeri kalacaktı. İnisiyeleri ondan güç sakladığına pişman edecekti.
Antuan karanlığın yaratıklarının binlerce olduğunu öğrenmişti. Lily'nin yaptığı büyüyü yerin kalp atışının altını üstüne getirdiğini öğrenmişti. Bu sebeple kılıçtan gelen sızıntılı çatlaktan başka kimse gelememişti ama tek bir hamlede yeniden aynısı olabilirdi. Dahası bu kılıcı kraliçeye onlar göndermişti ve kraliçe tılsımlayıp orayı işaretlemişti. İşaretlediği yeri yalnızca bir kraliçe bozabilirdi.
Hepsinin yerini öğrenmişti Antuan. Başta bahsedilen yere geçebilirler diye korksa da önceden yapılmayan hiçbir hamle büyüyü aktif edemez ve bir anda geçemezlerdi. Çocuklardan bazıları yanında olmadan bunu yapması da mümkün değildi bu yüzden bulduğu ve işaretlediği başka bir çatlaktan kendilerinin de sızıntı gibi geçmesi mümkündü.
Tüm sayfayı yalayıp yuttuktan sonra öfkeyle sıktığı yumruğunu masanın üzerine geçirdi. Öfkesiyle içindeki buz harekete geçtiği için ahşap masada çatlaklar oluşmuştu. Odadan çıktıktan sonra sıkıntılı suratıyla çocuklara gözükmek istemediği için yapabildiği kadar yüzünü düzletti.
"Antuan abi Lily abla nerede?"
"Ablam ne zaman gelecek?"
"Zambı, zambı?"
"Lily iyi çocuklar, biraz fazla büyü kullandığı için yoruldu, dinleniyor. Size bir sır vereyim: çiçek yapraklarıyla dolu bir küvetin içinde sıcacık bir suyla keyif yapıyor. Burnuna da bir köpük değmişti en son," dediğinde çocuklar kıkırdadı. Zihinlerine gönderdiği güzel görüntü onların rahatlamasını sağlarken biraz daha sohbet edip, Chloe'yi sevip çıktı kütüphaneden. Çıkmadan önce ne olursa olsun buradan çıkmamaları gerektiğini kimsenin onlara seslenmeyeceğini ısrarla söyledi. Eğer çıkmayı aklının ucundan bile geçiren sürprize ulaşamaz hatta ceza alırdı. Bu onların biraz daha durulmasını sağladı.
**
Orion ablasının ona toprak aracılığıyla fısıldadığını duyduğu için bir şekilde oradan çıkmayı başarmıştı. Ancak kendini gizlediği için çıkış kapısı gözükmüyordu. Antuan tüm bu detayları fazlasıyla ayarlamıştı. Toprağa elini basan çocuk "Abla," diye fısıldadı ama bu kıskıvrak yakalanmasına neden oldu. Karşısında yabancı bir kadın duruyordu. Kraliçe tarafından güç verileceği yönünde kandırıldığı için özel gücü olan ses kontrolünü onun keyfine göre kullanıyordu. Orion bu yüzden ablası onu çağırıyor sanmıştı. "Bırak beni, sen de kimsin?"
"Kes sesini çocuk, bize lazımsın. Akıllı olur dediklerimizi yaparsan kardeşin zarar görmez."
Orion onun zaten zarar görmeyeceğini biliyordu. Soleil oradan çıkamazdı ve bilmeyen başkası da içeri giremezdi. Uslu uslu başını salladığında onu nereye götürdüklerini seçmeye çalıştı. Bir atın üzerinde hareket ederken ileride gördüğü yıkık dökük bir yer dikkatini çekti.
"Koskoca kraliçe bu harabede mi beni bekliyor yani?" Kadın alaylı bir nefes verdi.
"Bu sadece görünüm, kraliçe elbette böyle bir yerde duramaz. İçi güzel korkma kimse yemez seni öcüler yok."
"Sizden ala öcü mü olur," diye mırıldandı çocuk ama kadın onu duymadı. Oraya gireceği kesinleşince ve kraliçenin orada olduğunu öğrenince ablasının ona hediye ettiği kolyeyi çaktırmadan boğazından çıkarıp yere bıraktı. Bunu yaparken toprak çıkan sesi yutsun diye büyü yapmıştı. Hiç zorluk çıkarmadığı için kadın ondan şüphelenmedi bile. "Salak," diye geçirmeden edemedi Orion.
"Korkuyor musun, yoksa söz dinlemeyi seven bir çocuk musun?" Sus diyen kendisiydi ama söz konusu çocuklar olunca buna ihtimal vermemişti.
"Hep bir maceraya atılmak istemiştim. Hiç korkmuyorum." Aldığı yanıt yalnızca kahkaha oldu. Attan inip güneşin altında terlediğinden boynuna üfledi. Ay dönümü olmuştu ve hava hiç olmadığı kadar berrak ve sıcaktı.
"Efendim çocuğu getirdim." Ellerini arkasına bağlayan kadın eğilip kraliçeye selam verdi ve geri çekildi. Orion kadını görünce şaşırmadan edemedi.
"Gel bakalım Orion North."
"Güzel bir diyet listesi uyguluyor olmalısınız. Görmeyeli epey kilo vermişsiniz."
"Nasıl, güzel buldun mu yeni bedenimi?"
"Ablamın anlattığı masaldaki gibisiniz şu an. Ayna ayna söyle bana var mı benden güzeli bu dünyada?" Sesini alçaltıp dalga geçince kraliçe sinirlendi ama renk vermedi. Çocuk ona sağ lazımdı. Verdikleri büyük güçlerden biri görünüm değiştirmekti. Yüzü aynıydı ama inceydi, boynu uzundu, bedeni zayıflamış ve biraz da uzamıştı. Gözlerinin beyazını yarı yarıya siyahlık kaplamıştı.
"Harika bir fikir çocuğum, konuşan bir ayna yapacağım kendime." Orion masaldaki kraliçenin sonunu hatırladığı için sırıttı. Kötü kalpli kraliçe zehirli elmayla ablasını zehirleyemeyecekti. Prensi Antuan onu hep kurtarırdı.
Masaldan bağımsız Lily'nin cam küvetin içinde yatıyor olması tamamen evrenin şaka anlayışı olmalıydı. Etrafında cüceler yoktu ama farklı boyutlarda canlıları vardı. "Şimdi şuraya otur ve seni biraz test edelim. Bilirsen ödül alırsın."
"Neden sarayınızda değilsiniz kraliçe?"
"Sarayım işgal altında ve benim Basillan'ı kurtarmam gerekiyor. Sen de bir kahraman olmak istersin değil mi Orion? O yüzde işe bu taşların üzerindeki şekillerden ne anladığını söyle bana?"
Orion baktı, bunlar tehlikeli bir taş değildi. Üzerindeki rünü oldukça basitti ancak bunu onlara söylemesi ne kadar doğruydu? Babasının öğütlerini hatırladı zihninde, önce kendini kurtaracaktı sonra duruma göre çılgın bir plan yapacaktı. "Sağdaki yağmurdan kurtulmak için hazırlanmış bir rün."
"Nasıl yani bir şemsiye mi oluyor?"
"Hayır efendim, bunu koyduğunuz bölgenin üzerindeki bulut suyunu size salmıyor ve yağmurdan korunmuş oluyorsunuz demek." Kraliçe düşündü ardından bunu denemeye kadar verdi. Köşede evi koruyan birkaç koçbaşı vardı Orion onları görür görmez tedirgin olmuştu. "Endişe etme çocuğum, onlar orman yaratıkları bizi korumak için buradalar." Toprakta gezinen çoğu yaratığı odaklanırsa hissedebilirdi, denedi ama onların adımlarının toprağında hiç yeri yoktu. Yani bir yalan daha yakalamıştı.
"Ablam nerede?"
"Ablan derin bir uykuda, bize yardım edersen seni sonra ona götürürüz. Buraya geldin ve sana hiç kötü davranmadık değil mi, yine davranmayız. Yeter ki sen uslu bir çocuk ol!" dedi ve çenesini sıkarak okşadı. Götürmeyecekti, genç kanları kurban etmesi gerekiyordu. Çocuğu söylediği rünü denediğinde doğru olduğunu anladı ve sevinçten dört köşe oldu.
Harabe görünen ama aslında içinin muntazam olduğu evin odalarından birine geçti ve eline aldığı şarap kadehiyle güzel bir keyif yaptı. Biraz güç aldıktan sonra yeni rünler sordu, denedi ve hepsi doğru çıktı. Şimdi sırada daha tehlikeli olanlar vardı, çocuk onlara inanmıştı ve artık o da çocuğa inanıyordu. Bir kafatası büyüklüğünde taşı ve üzerindeki sembolü gördüğü an içi karardı Orion'un. Şimdi kurnaz olma sırasıydı. Kraliçe ona en iyi hissettiği taşı sormuştu. Savaşın izlerini silip yeni ve güzel bir bölgede yeniden yaşamı sürdürmek istiyordu. Elinde iştah açan yemekleri içeri getirttiğinde çocuğa yemesi ve iyi düşünmesi için süre tanıdı. Orion yaşına rağmen o kadar olgun ve soğukkanlı davranıyordu ki kimse ondan şüphelenmiyordu. Bu yüzden afiyetle yemeğini de yedi. Yapacağı büyü için kendini hazırlaması gerekiyordu, güçlü olmalıydı.
"İşte buradaki taş sizin hayaliniz gibi kraliçem. Bu taşı koyduğunuz alanın hemen çevresine güzel enerji yayılmaya başlar ve giderek artar. Aynı zamanda istemediğiniz hiçbir büyü size ulaşamaz."
"Nasıl ulaşamaz."
"Çünkü göremezler. Atalarımız bu rünleri savaş için hazırlamışlar. Görmediğin bir düşmana saldıramazsın ama siz gördüğünüz taktirde avantaj elde etmiş olursunuz. Yeni bir yaşam için harika bir rün. Güzel enerjinin yanı sıra çekim alanına giren kişileri ilk saniyeden etkiler," dedi çocuk sessiz bir şekilde.
"Nasıl yani, detay ver?"
"Başlangıçta ne yaptıklarını anlamadıkları için kontrolü siz ele alırsınız. Ama bunu yalnızca ilk saniyelerde yapabilirsiniz ve getirebildiğiniz kadar insan getirmek durumundasınız. Ne kadar çok varlık o kadar çok etki." Kraliçe güçle kafayı bozduğu için çocuğun söylediklerinden şüphe duymadı ve aklında olan koçbaşı varlıklarına hüküm sürmek vardı. Emrindeki herkesi o boş bölgeye çağırdı. Aksi bir durumda karanlıkla savaşması gerekse bile kendi yaratıkları onun tarafında olacaktı. Gerekli her şey hazırlandı ve yaratıklardan bir ordu yığıldı bölgeye. Ardından büyü sözleriyle birlikte heyecanlanan kraliçe hepsinin hakimi olmak için saniyeleri saydı. Güneş üzerlerinden çekildi, hava sersemledi ve etrafta toz bulutu uçuşmaya başladı. Bir anda renkler soluyormuş gibi hissederken orada bulunan herkes rün tarafından pipetle tüm paketi bitip sıkılmış bir meyve suyu kutusuna döndüler. Havası alınmış gibi şekilsiz bedenleriyle ayakta kalırken gözlerindeki şokla beraber heykel gibi taş kesildiler anında. Rün farklı bir büyüyle çalıştığı için kenarda duran tek kişi olan Orion'u etkilenmediğinden toprağın altına doğru aldı. Geriye etkisiz hale getirilen bir ordu düşman, toprağa giren Orion ve küvette her şeyden habersiz bilinçsiz bir Lily kaldı...
Okur Yorumları | Yorum Ekle |
47.34k Okunma |
4.48k Oy |
0 Takip |
117 Bölümlü Kitap |