113. Bölüm

112. Bölüm

Mav Perikal
mavperikal

 

 

 

Aşklarım selam nasılsınız umarım iyisinizdir. Depremden etkilenen herkese geçmiş olsun dileklerimi iletiyorum. Mental olarak da iyi olmak dileğiyle.

 

Bölüm içerisinde tetikleyici şiddet ve vahşet unsurları bulunmaktadır. Hassas olanların dikkatine!!!!!

 

Oy vermeyi ve bolca yorum yapmayı unutmayın.

 

Bölüm aralığı hiçbir zaman net olmadı ne zaman yazarsam o zaman yayımlıyorum. Sizi çok bekletmeyi ben de sevmiyorum ama bazen durumlar karışabiliyor. Anlayışınıza sığınıyor bolca öpücük gönderiyorum.

 

 

 

 

 

 

 

 

(135) Alt Üst Olmak

 

 

"Gücümü kullanma zamanı. Antuan, sen bir hükümdarsın, hayır, hayır Antuan sen hiçbir şey değilsin. Şu an olman gereken tek şey; deliler gibi sevdiğin kadının çılgın aşığı olmak. Toparlan, gücünü çağır, daha önce yaptın, kan kaybediyor. Zor ama başarabilirsin, boğazının parçalandığına odaklanma, bu işi düzelt ve öpücüklerinle taçlandır. Zihninin en ücra köşelerinden bile böyle bir görüntü geçmemişken karşına çıktı, şimdi onu kurtarma zamanı. Aptallığı bırak, kilitlenmenin şoka girmenin zamanı değil, ruhunun kadınının gözlerindeki o acı dolu ifadeye tutun. Ona bir tek sen iyi gelebilirsin."

Antuan arka planda onu sarsan ve harekete geçmesini söyleyen sesleri duymayıp içinde bunu aşmaya çalıyordu. "Bunu hazmedecek kadar vakti yok aptal, başla artık ne yapacaksan. Antuan yemin olsun hem kendi alfalığımı hem de senin hükümdarlığını yakarım." Soil haykırıyor, Olivia çaresizce onu kendine getirmeye çalışıyordu ama Antuan ellerindeki kana odaklandı. Sanki hükümdarlık ona bir şey olduğu müddetçe çok da sikindeydi. O artık Lily'ye kadar vardı. Kalbine, ruhu ondan sonra üflenmiş gibi hissederken, o ruh geri çekilirse kendinden geriye hiçbir şey kalmazdı. Hayatı Lily'den önce ve sonra diye ikiye ayrılıyordu. Ona bir şey olursa benliği artık eskisi gibi kalamazdı, Lily'yi tatmak diye harikulade bir his vardı artık kalbinde. Ne adil bir insan olurdu ne de görevini hakkıyla yapardı. Bazı duygular gün yüzüne çıkmamalıydı bu yüzden.

Tüm bunlar birkaç saniye içinde gerçekleşirken başını iki yana sallayan Antuan iki eliyle birden boğazını sıkıca kavradı ve büyülü sözleri söylemeye başladı. Bu büyük yarayı geri alabilirdi. Yaralanan kişi hala hayattayken zamanı tersine akıtabilirdi ancak bu çektiği bütün acılarla birlikte bütünleşecek demekti. Antuan için bu konunun hiçbir önemi yoktu. "Keşke çektiğin acıları içinden söküp alabilsem ve ben çeksem," sözünün ayaklı bir örneğiydi. Kadınının canının acımasındansa o bu işkenceye saatlerce katlanabilirdi. Söylediği her sözle birlikte tek gözündeki mavi ışık büyüdü büyüdü ve ikisini de içine alan bir köpüğe dönüştü.

Boğazının deşilmesinden sonra bu hareketle birlikte gözleri kocaman açılan kadın derin bir nefes almaya çalışırken boğulur gibi acıyla inliyordu aynı zamanda. Antuan büyüye başlamadan önce aquasıyla kendi bileklerine kelepçe yapmış ve acıdan dolayı ellerini çekmemesini sağlamıştı. Şimdi Lily'nin parlayan tek gözüyle ışıkları ortada buluştu ve acı aktarımı gerçekleşmeye başladı. "Bunu nasıl kaldırabildin," diye dişlerinin arasından zar zor konuşan adam acıyı çektikçe nefesi kesilmeye başladı. Köpüğün içinde onları kimse görmese de artık havada süzülüyor ve saat kadranı gibi geriye doğru döndükçe dönüyorlardı. Agatha pençelerine aynı zamanda bir zehir sürmüştü, sadece yaranın acısı değildi bu, zehrin vücuda sinsice karışmasıydı da aynı zamanda.

Lily acısı azaldıkça gözlerinin odağını daha net kazandı ve ilk yaptığı şey sevdiği adama seslenmek oldu. "Antuan?" O gece kadının kulağına fısıldadığı büyü gücü gerçekleşiyordu ama kimse acısının ona geçeceğinden bahsetmemişti. Ellerini hareket ettirip şiddetten akan gözlerindeki damlaları sildi ve dudaklarına getirip öptü. Boncuk boncuk terleyen alnındaki birikintiyi de sildi. Şu an onun yanaklarını öpebileceği bir pozisyonda değildi. Antuan nefesi kesilecek haldeyken bile kendini zorlayıp duraksayarak ruhunun kadınına o kelimeyi söyledi. "Canım..." Boş bir kelime değildi onun için. Lily'den önce kimseye kullanmamıştı. Canıydı onun, cananıydı, kolu kanadıydı artık. Birine canım demek onu kendi canı kadar değerli gördüğünü izah etmek anlamındaydı. Sen benim canımsın, aldığım nefesimsin, yaşadığım bu hayatsın demekti. Sen cansın, nasıl ki insanın yaşama sebebi öncelikli olarak canıysa benim de yaşama sebebim sensin. Kendimle bir tutuyorum seni demekti.

Antuan tüm acıyı son kez içine çekerken Lily'nin boğazındaki kesikler büyüye ve mucizeye uyup kapanıyor ve vücuduna süzülen kanı geri içine çekiyordu. Yarası olmayan Antuan ise bu acıyı içten içe yaşarken kökleri kurumuş bir ağaç gibi kuruyan boğazını oynatıyordu. Lily onun yaşadığı bocalamayı bildiği için aquayı çağırıp ferahlık vermesini diledi.

Köpük havada süzüldü, döndü, acılar harmanlandı ve en nihayetinde yere düşüp patladı. İkisi de yere düştüğü an hali hazırda çemberdeki o bedenlerinin içine girdiler. Lily sarsıldı ve elleri titremeye başladı. Duraksadığı için ona dönen yüzler sayesinde okuduğu kehanetin yarım kaldığını hissetti. Yaşadığın bir anı yeniden yaşamak çok garip bir histi. Bacakları dejavuyla titrerken ana odaklanmayı hemen yapamadı. Havayı kullanıp onun titreyen bedenini ayakta tutmasını istedi.

"Size bir şey göstereceğim. Greinner saklandığı yerden onu bul ve bunun yaşanmasını engelle." Tüm canlılarının zihnine yaşadığı o anı aktarırken dışarıdan bir göz olarak görmek iyi hissettirmemişti. Antuan'ın tedirgin bakışları kadının üzerindeydi. Kendi de bizzat acı çekmişti ama bedeni büyülere daha hakim olduğu için etkisini üzerinden atması çabuk olmuştu.

Biliyordum, hain, deyip kükreyen Greinner savaşın ortasında onun açığa çıktığı yere doğru uçarken Gildor diğer taraftan kaçmasın diye sıkıştırmıştı. Olivia, Lily'nin boşta kalan arkasını hemen doldurdu ve Naiads'la sırt sırta verip savaşmaya başladı. "Sen de kimsin?"

"Uzun hikaye."

Gerçekten uzun bir hikayeydi, zira bir insan başka bir insanın canlısı olamazdı ve Olivia bu adamın neden canla başla arkadaşını koruduğunu anlamamış fakat işine gelmişti. Diğer yanında Tara ona yaklaşan dev koçbaşlarının bacaklarına dolanıyor ve çatal diliyle etkisiz hale getirmeye çalışıyordu. Meydanda ise kurbağalar yumurtalarından çıkmış düşmanın yüzüne tek hamlede sıçrayıp yapışmış ve onları etkisiz hale getirmişti. Minik yumurtalar o kadar fazlaydı ki onların yüzüne yapışıp görüş açılarını kapatması Basillan halkını bir süre rahatlatmıştı. Birçoğu kendi yüzünü yaralayıp deşerken kendi kendine zarar verip yere serilmişti.

Çember tamamlanmaya başladığında Agatha harekete geçti ve Greinner hamlesini yaptı. Tam üzerinde gölge gibi uçarken kadının o kadar odaklandığı için kanat sesini bile duymamasına kibirle gülümsedi. Agatha'nın boynunun mor pullarına dişlerini geçirdiği gibi onu başka bir alana sürüklemeye başladı. Yere fırlatıp attığında uçmaya yeltenmesin diye Gildor hızla kanadına uçup pençesiyle zarar verdi. Şimdi göğe doğru yükselen çığlıklar onundu.

Kendi sonunu kendi yazan aptal insanlar vardır, örneğin sen.

"Defol git başımdan, defol. Sen ne cüretle bir profesöre zarar verirsin?"

Ölü profesör. Savaşlarda her zaman kayıplar olur Agatha, üzülme kimse seni anmayacak.

Agatha zarar gören kanadına rağmen uçmaya çalışıp zarar vermeyi ve kendini savunmayı düşündü. Kuyruğundaki sivri boynuzu Greinner'ın boğazına saplamaya çalıştı ama ejderhanın ağır kuyruğuyla ezilen bacağının acısıyla kaldı.

Ayrıca artık kuyruğunda bir boynuz yoktu, Gildor sivri pençe darbesiyle anında bedeninden ayırmıştı. Lily'ye yaptıkları karşısında onunla kedinin fare avı gibi oynamak istiyorlardı. "Hayır!" Agatha'nın haykırışını duymazdan geldiler.

Artık boynuz kuyruk değil, kesik kuyruksun ölü profesör. Ama asıl soru şu, kuyruğun insan bedeninde hangi organına denk gelip onu yok ettiği?

Bunu öğrenemeyecek olması çok acı bebeğim. Çünkü bu formda sıkıştı ve işkenceyle gözlerini kapatacak.

"Sizi pişman edeceğim, yok edeceğim." Greinner gözlerindeki kararlılıktan bir büyü kullanacağını anladı. Pençesindeki zehirden haberi olduğu için çift taraflı uçup anında pençelerini de bedeninden ayırdılar.

Bir haykırış daha koptu... Agatha az önce yaşanılanları hatırlamıyordu. Lily zihinlerine aktarmasa canlıları da hatırlamazdı.

"Greinner, Gildor neden bu kadar uzun sürdü?" Lily'nin zihinlerine dolan telaşlı sesine sivri dişlerini göstererek gülümsedi.

Yemeğimi pişmiş tercih ederim Zambak, sorun yok.

"Hazmedemeyeceğin şeyler yemeyi kes ve yanıma gel. Size burada ihtiyacım var. Birde hiç yanık kokusu çekecek kıvamda değilim!"

Lily kehaneti okumayı bitirip ana odaklanmaya çalıştı. Birazdan bu çile bitecek ve herkes rahat bir nefes alacaktı. Yıldızın parıltılı çizgisi büyüdü, büyüdü ve büyü nihayet gök kubbeye doğru büyük bir patlama yaşadı. Başını kaldırıp etrafa baktıkları zaman patlayan büyünün yalnızca koçbaşının ilk halini etkisiz haline getirdiklerini gördüler. Büyük bir hayal kırıklığı yaşayan Lily öylece bakakaldı. "Ne yani sadece bu mu?"

Antuan saatine bakıp derin bir nefes verdi. "Zaman akmaya devam ediyor, hep beraber büyüyü kırdık."

"Evet, güzel. Bu savaşa devam edeceğimiz anlamına mı geliyor yani? Ben hepsini ortadan kaldırırız sanmıştım."

"Zaman büyüsü basit bir şey değildi güzelim. Şimdi önümüzde yirmi dört saat gibi bir sınırlama yok. Bu çok büyük ve önemli bir büyüydü ve bunu kırmayı başardık. Hepinizin eline sağlık."

"O zaman yıldız bozulabilir," diye fısıldadı ve parıltılı çizgi toprağın içine doğru çekilip kayboldu. Artık özgürce savaşma zamanıydı.

 

***

Koç başlarının ilk hali artık delikten sızmıyordu. Daha büyük formu ve devler gelmeye devam ederken hayvanlar Basillan halkı ile iş birliği içerisinde diyarlarını savunuyordu. Büyük kartallar, gece baykuşları, ejderhalar ve ankalar havadan saldırırken, gereza canlıları ve maranlar topraktan saldırıyordu. Yine de sayı o kadar fazlaydı ki yeterli gelmiyordu. Bir kişi daha nereye kadar üç dört kişiyle savaşacak belli değildi. İksir stokları tükenmek üzereydi. Çantasında var olanlar ise almaya ve içmeye ayıracak zamanı bulamıyorlardı.

"Antuan, neden hala azalmıyorlar?"

"Çemberi yeniden kuramayız, tek seferlikti. Bize avantaj sağladı ama kraliçe ve emrindeki adamlar buraya gelmediği için hala cebelleşiyoruz. Oysaki şimdiye kadar çoktan galip olmuştuk."

"Mağlup olmayalım da süre uzarsa uzasın."

"Ben bu hayatta bir tek sana mağlup olurum, bu da tüm yaşamım boyunca en güzel yenilgim olur güzel zambağım. Mis kokunu özledim, yaklaş da kokun essin burnuma."

"Burnun yaklaşıp kılıcımın kanlı tadını almak istiyor sanırım." Keyifle güldü genç çift. Az önce yaşadıkları korkunç an, hayatlarının bir evresinde açığa çıkacaktı elbette ama o gün bugün değildi. Naiads tüm bilgisini Lily'yi kurtarmak için kullanıyor ve bundan oldukça gurur duyuyordu. Tek gözünün turuncuya dönmesi boşuna değildi, ateş oraya sıçramıştı ve şimdi uzun uzun baktığı herkesi yakıyordu.

Antuan'ın Lily'yi kucaklamasıyla karşıdan gelen yetişkin koçbaşına bir tekme savurması bir oldu. Ardından biraz ittirmeyle Lily devin sırtına çıktı ve koca kulağını tuttuğu gibi kafasını koparması bir oldu. Damarından sıçrayarak akan kana midesi bulanarak baktı. Yerinde zıplayıp devin düşmesinden hemen sonra üzerine bir iniş yaptı ve yanına gelen başka varlıkla savaşmaya devam etti. Tara ve yavruları iş başındaydı, zehrinin kendini toparlaması gerektiği her an düşmanın boynuna sarılıyor ve var gücüyle sıkıp nefessiz bırakarak yere yığılmasını sağlıyordu.

Olivia ejderhasından ayrılmak gibi bir hata yapmış ve şimdi iri koçbaşının avı haline gelmişti. Defterine çizim yapıp onları etkisiz hale getirmesinin mümkünü yoktu. Büyüsünü kullanıyor ama idareli olmadığı için yeterince işe yaramıyordu. Koç başı çirkin dişleriyle gülümseyip boynuzunu tek darbeyle Olivia'nın kolunun içine itti ve acı dolu çığlığından zevk aldı. Viktor ejderhasıyla birlikte yükseldiği için bu görüntüyü görüp yardım edemedi. Ancak bu durumu fark eden James diğer bir gücüyle yön değiştirmeyi devreye soktu. Koç başının boynuzu yer değiştirdiği için anlık olarak Olivia'yı kurtarmış ama kendine saldıran devi görememişti. Şimdi o da tehlikedeydi.

Valeri, Alex'in başındaki üç kişiyi görünce onlara doğru yaşlaştı. Greinner burada olmadığı için savunmasız kalmıştı ama kocasını bu aptal tenekelere yem etmek istemiyordu. Alex'e odaklandığı için yandan gelen darbeye hazırlıksız yakalandı. Devin her tarafı sivri uçlu sopası derisine batmış ve anlık olarak onu nefessiz bırakmıştı. Havaya kalkan sopayı ateşiyle yakmıştı ama yeterli güç halinde olmadığı için tekme darbesine karşı koyamadı.

Ran, gönderdiği sivri uçlu sarkıtlardan sonra takati kalmadığı için dizlerinin üzerine çöktü. Koca dev yalnızca birkaç sivri buzla yıkılmadığı gibi teninden kılıç gibi çekip çıkardığı buzu gerisin geri Ran'a doğru fırlattı ve tek hamlede kalbine hedef aldı. Kalbine işlenen buzla birlikte Ran'ın parlak mavi gözleri bir buz gibi soldu ve tek solukluk bir nefes çekti dudaklarının arasından son kez. Siyah uzun ve dalgalı saçlarının arasındaki mavi tutamlar açık kalan ama kımıldamayan göz bebekleri sayesinde çürümüş bir dal gibi karardı. Yere yığılan aquanın alfası o an kimsenin dikkatini çekmedi ama deniz erkeği suyun içinde feci acı çekti. Canlısının formuna dönüşebildiği için aralarında bir gönül bağı vardı ve Kai bunu hisseder hissetmez kendini dibe doğru bıraktı. Savaş başlamadan önce gelmiş dudaklarına tutku dolu bir öpücük bırakarak vedalaşmıştı ama bunun gerçek bir veda olmadığını düşünmüştü ikisi de.

Kai'nin acı dolu haykırışını duyan Sapphire ona destek olmak için yanına gittiğinde her şey için geç kaldığını gördü. Deniz erkeği Kai, insanının hayattan yok oluşunu kabullenmek istemeyip kendi varlığını da reddederek kuyruğunu kesmişti. Zedelenen bağlarından dolayı çektiği acı iki katıydı ve bu onun için dayanılmazdı. Kai için ya hep ya da hiçti. Ran'sız bir var oluş istemiyordu. Ayrı bir yere savrulan kuyruğa doğru bakıp gözyaşı döken Sapphire'nin duygu durumunu anlayan Antuan neler olduğunu öğrenip Ran'a doğru baktığında her şey için çok geçti. Yaralanmış olsaydı onu iyileştirirdi ama ruhu bedeninden çoktan ayrıldığı için yapabileceği bir şey yoktu. Üzüntüyle baktı ondan tarafa.

 

***

Henri Garcia, kızı Adeline için sahaya çıkmış ne pahasına olursa olsun onu korumak istemişti. Son zamanlarda çöken ruh halini anlamıyor olsa da yaşadıklarına veriyordu. Eşi hayat neşesiyle dolu olmayan bir insandı ve zamanla sürekli tartışmaktan yorulmuş sessizliğin huzuruna doğru çekilmişti ama şu an susamazdı. Evlatları burası için savaşırken kendi evinde oturup keyif çatamazdı.

Adeline, Violet'tan kopalı çok olmuştu ve güçsüz bir şekilde savaşmaya devam ediyordu. Elindeki buzlu kırbacı karşısındaki koçbaşına dolayıp etkisiz hale getirecekti ama arkasını güvene alamadığından sinsice yaklaşan düşmanı göremedi. Elindeki sivri mızrağı kızın boynuna doğru saplayacak olan yaratığın karşısına çıkan babası onunla birlikte yere yıkıldı. Dev bir yaratıkla ancak büyüyle baş edebilirdi ama bunu yapacak zamanı olmadı çünkü mızrak bir anda yüzüne doğru saplandı ve göz yuvalarından akan kanla kızının ayaklarının ucuna düştü. Soluğu titreyerek alırken kızının acı dolu çığlığını duydu.

"Ü-zül-me kızım," diyebilecek kadar kendinde kalıp ona üflenen ruhunu dudaklarının arasındaki boşluktan geri göğe doğru yükseltti. O yaşayacağını yaşamıştı, kızının gencecik haliyle bir savaşta yitip gitmesine gönlü razı gelmezdi. Kendini feda etmek Henri Garcia için sorun değildi, bu yüzden son kez kızına gülümseyebildiği kadar gülümsemeye çalıştı.

Hades bu gece ölülere hükmettiği yeraltı dünyasının kapıları belli ki hiç kapamayacaktı. Savaş tanrısı Ares ise kaostan beslenmenin aurasıyla oldukça iyi hissediyordu. Athena barıştan yana olduğu için araları açılıyor ve birbirleriyle çatışmaktan Basillan'la ilgilenecek boşluğu bulamıyorlardı. Poseidon ise ruhu aquayı seçmiş insanlarının bir bir Hades'in dünyasına gitmesine öfkeleniyor ve bu öfkeden deniz de payını alıyordu. Tanrılar bozuşuyordu... Denizin kıyısında olan bir grup yaratık Poseidon'un hiddetinden kurtulamamış ve taşan suyla beraber nefessiz kalıp boğulmuştu.

Pencerenin arkasında elinde dürbünle savaş meydanını izleyen Regina Garcia birden fenalaştı. Dürbün titreyen ellerinden düşüp tuzla buz olan camı etrafa saçıldı. Aniden gelen halsizliğe ve üzerindeki ağırlığa anlam veremedi. "Birine bir şey mi oldu?" diye kalbini tutarak soruşunu yalnızca sessiz duvarlar duydu. Kadın yatağın kenarından tutunarak suya ulaşmaya çalıştı. Ona iyi gelecek bir şey varsa elementiydi. Tutunduğu duvardan fark ettiği eliyle bir çığlık attı. "Hayır, bu olamaz. Yanlış görüyorum," diye fısıldayıp banyonun aynasına doğru ulaşmaya çabaladı. Öncesinde suyu açmış ve derisiyle temasa geçip iyi hissetmesini sağlamıştı. Gözlerini kaldırıp aynaya diktiğinde ise korkunç gerçekle karşılaştı. Henri Garica ölmüştü ve böylelikle ondan çaldığı enerjiyle kendisine yaptığı gençlik iksiri de bozulmuştu. Şimdi gergin, dik, parıltılı ve genç duran derisi büzüşmüş ve sarkmıştı. Adamın çöküşünün ardından kadının parlaması bundan dolayıydı. Buna dayanamayan Regina çığlıklar eşliğinde aynaya doğru saldırdı ve kollarından lavaboya doğru kanlar süzülmeye başladı...

 

***

Valeri, Alex'i kurtarmış ama tam bu sırada gözlerine inen görü yüzünden Lily'nin peşine düşme kararı almıştı. "Ne yaşarsak yaşayalım, kızımın manevi annesine zarar veremeyeceksiniz. Chloe onu çok seviyor ve onu bu hayatta en iyi Lily koruyabilir." Görünün gerçekleşmeme ihtimaline rağmen devlerin arasına dalan Valeri birini çoktan haklamıştı. Devlerin gözünden yayılan siyah duman geceyi iyice karanlığa boğarken zorda olduğunu gören kişi profesör Laith Gladius'tu. Sürmeli kara gözleri inisiyesine odaklanmış ve kılıç ustası olmanın hakkını vererek ona doğru yaklaşmaya başlamıştı.

Savaş anı kaostan ibaretti. Bu yüzden anlık verdiğin mantıklı olduğuna emin olduğun o karar aslında senin için saçmalıktan ibaret olabilirdi. Genç Valeri kendisine tuzak kurmuş olsa bile aralarında bir şey geçmemişti. Üstelik kadın şimdi evli ve çocukluydu. Beden değişimi esnasında bir takım şüphelere düşmüş ve bunun yersiz olduğunu sonradan anlamıştı. İşinden olmamak için onu hiç tanımıyormuş gibi davranmak zorundaydı. Ancak şimdi göz göre zarar görmesine izin vermeyecekti. Bir profesör sadece bilgi anlamında kendini inisiyelerine adamazdı.

Valeri'nin aralarından geçmeye çalıştığı devlerin birini daha indirdi. Asıl darbeyi vurması gereken yeri çoktan görmüştü. Ancak Val'in bazı sesleri kontrol edebildiğini bilmediği için orada sandığı kadar tehlikede olmadığını anlamadı. Etrafını saran devler çoğaldıkça iki eliyle birden kullandığı kılıç hızlandı ama etrafı kontrol etmekten havaya bakmaya odaklanamadı için sızıntıdan duman şeklinde yeni çıkan bir koçbaşı, arkadaşlarına zarar veren adamın kellesini bedeninden ayırdı. Boynuzuna taktığı başı gülerek karşılayan ve sevinç vidası atan grup yüzünden onlara dönen yüzlerden biri Valeri'ydi. Şok ve korku içinde profesörün peşinden gelmesine bile odaklanamadan kılıçta asılı kelleyi görüp bağırmaya ve haykırmaya başladı. Elleri yüzünü tutup ağlamaya başlarken onunla tanıştıkları an ve oynadığı küçük oyun geldi gözünün önüne.

Gözündeki şeytanın ruhu yalnızca devin hamlelerini ona söylediği için kendini bir şekilde kurtarıyordu ama profesörün geldiğini görmüyordu. Duraksamak için yalnızca birkaç saniye bulduktan sonra haykırarak koçbaşına koşmuş ve hançerini hırsla göğsüne saplamıştı. Midesi bulanıp ağlamaya devam ederken yere yığılan varlığın boynuzları arasından kılıcıyla profesörün kellesini iteklemiş ve bir ağacın köşesine ittirmişti.

Greinner meydandan inerken Valeri'nin perişan halini hissettiği gibi onu pençeleriyle kapıp havaya doğru uçurmuştu. Uçarken fırıldak gibi dönen gözü yerde cansız yatan Ran'ın ve diğerlerinin bedenini gördüğü gibi bağırmaya başladı.

Sakinleş Valeri, acının gittikçe kötüleşen bir tadı oluşmaya başladı artık.

Greinner çok yükselmeyip kurtarabildiği kadar kişiyi kurtarıyor onlara alev püskürtüyordu. "Kaybedeceğiz, şu hale bak kaybedeceğiz! Nerede o kraliçe? Kaltak bunlar başımıza açılırken sarayında kahve mi yudumluyor? Hiçbir muhafız yok nerede?" Bağırarak içindeki öfkeyi ve üzüntüyü atmaya çalıştıktan sonra "Lily'yi bul Greinner, bir şey gördüm zarar görmesini istemiyorum."

Onu koruyan çok kişi var, ona bir şey olmayacak sen kendine bak. Ortalıkta şaşırıp duracak vakti buluyorsan kızına doyamadan bu sefer temelli çekip gitmek istiyorsun demektir!

"Hayır elbette istemiyorum."

Kendine gel Val, sen ezik biri değilsin! Kontrolü eline almazsan sana verilen şans koca bir hiçlik olacak!

Valeri kendine üç derin nefes alma süresi tanıdı. "Tamam, alçal..." Greinner düşmanın üzerine doğru alçalıp bir bölgeyi ateşe verirken Val üzerinden eğilip diğerlerini kılıçtan geçiriyordu. Şimdi sarsılma anı değil saldırma anıydı...

Violet'ın kılıç sallamaktan kolları ağrımıştı. Arkasını kollayan Adeline nerede hiç bilmiyordu ama sürekli arkasında birileri değişiyordu. Daha önce hiç konuşmadığı insanlar birlik olmuş ve Basillan'ı birlikte savunuyorlardı. Tüm inisiyeler bunun için hazır olduğundan herkes cesurca davranıyordu. Violet havanın titrediğini ve ardından Boreas'ın belirdiğini anladı an gözleri ona takıldı. Onu görmeyeli uzun zaman olmuştu ve karşısına çıktığı ilk an bir savaş meydanıydı. Adamın kendisine neden öfkeli gözlerle baktığını anlamıyordu. Daha da şaşırdığı şey ise belinden bir hançer çıkarıp ona doğru fırlatması oldu. Çatık kaşlarıyla kendine çoktan ateşten bir koruma sağlamıştı ama hançer arkasında bir yere saplanınca yavaşça yutkundu.

Zaten neden ona hançer fırlatsındı ki? Hayal küresinde Valeri sandığı Lily ile oturduğu an ona imkansız aşkından bahsetmişti. Kavuşmaları ancak başka bir evrende olabilirdi ona göre. Boreas ondan biraz büyüktü, ailesine uygun bir ignis değil aerdı. Daha da imkansızı kendisini sevmiyordu. Violet ona bir mektup yazmış ve duygularını ifade etmişti. Ancak o zaman olduğu halinden daha gençti ve Boreas henüz bir alfa olmamıştı. Onu o an bile istememişti alfa olduğu haliyle hiç istemezdi. Kim bilir peşinde kimler koşuyordur diye düşünürken anlık olarak gözleri doldu. Bu durumda bile adamın arkasından ona yaklaşmakta olan koçbaşını gördü ve hançerini ateşle büyüleyip tıpkı onun yaptığı gibi fırlattı. Tüm bunlar saniyeler içinde gerçekleşmişti. Borcunu ödediğini düşünen Violet gözünden düşen tek damlayla arkasını döndüğü an kolundan tutulması bir oldu.

Boreas havayla kendini bütünleştirdiği gibi rüzgara kapılıp hızlanmış ve aradaki mesafeyi kapatıp Violet'ın dudaklarına yapışmıştı. Bu hızlı darbeyle birlikte tuzlu göz yaşı ikisinin de dudakları arasına sızmıştı. Boreas bu aşkın tadını şimdi dudaklarıyla alıyordu. Yalnızca tuz yetmezdi, kendini ateşe verse Violet'ın kalp kırıklığı anca geçerdi.

Hayır geçmezdi, her ne olursa olsun ilk aşkının canının acısına razı gelmezdi. Onu reddetmiş bile olsa. Boreas o mektubu gözlerinin içine bakarak havaya kaldırmış ardından havayla bütünleştirip ceketinin iç cebine koymuştu, kalbinin denk geldiği yere. Elbette herkesin bunu görmesini istemezdi, içinde ne yazdığını az çok tahmin ediyordu zira bakışlar kendini ele veren yegane şeydi. Ancak küçüktü, hem Violet bir ilişki için küçüktü hem de kendinin yapacağı işler vardı. Bunun için zaman geçmesi gerekiyordu. Belki genç kızın büyüdükçe fikri değişirdi, bu yüzden mektubu yok ettiğini düşünmesine izin verdi.

Violet'ın fikri değişmedi. Onu ara ara uzaktan takip ettiğinde hatta kendi kendine konuşurken yakaladığında bundan emin olmuştu. O zaman vakti değildi peki şu zaman? Aer olduğundan mıdır bilinmez kalbinin bir ağırlığı olduğunu hissetmiyordu ama Violet'ın az daha bir darbe alıp yere serileceğini düşünmek göğüs kafesinin içini ağırlaştırmıştı. Hayat keşkelerle belkilerle geçecek kadar uzun değildi. İhtimalleri bir bir kafanızda elemeliydiniz. Onu kaybetme düşüncesi fitili ateşlemiş ve harlanan ateşiyle kızın dudaklarına kapanıp ikisini birden havayla bütünleştirmişti.

Violet ise yaşadığı şeyin kendi hayali olduğunu düşünüyordu. Darbe yedi, son saniyelerinin keyfini güzel bir düş kurarak çıkarıyor. Bu yüzden hayalini ısıtıp taçlandırmak için dudaklarını araladı ve bu öpücüğe karşılık verdi. Alt dudağı Boreas tarafından kıstırılırken bir eliyle belinden çekilmesiyle içindeki arzu giderek tutuştu. Kimsenin onları görmemesi Boreas'ın işine geliyordu. Savaşın ve onca arbedenin arasında yaşanan bu güzel şey yere serilen bir ağacın içinden yeni bir filiz oluşmasını sağladı.

Boreas dişlerini Violet'ın dudağına geçirince firar eden inlemesiyle bunun bir hayal olmadığını anladı. Kendini güç bela ondan kopardı ama hala teması kesmediği için gözükmüyordu. "Sen, sen ne yüzle? Hangi cesaretle?"

"Bir daha seni göremeyecek olmanın cesaretiyle. Kendimi anlatamadan onu kaybederim düşüncesinden bulduğum yüzle. Bir anda yok olursak farkındalığıyla." Boreas yeniden kıza yaklaştı ama Violet çenesini geriye doğru çekti. "Bu yıllar önce göstermen gereken bir cesaret örneğiydi sayın alfam. Az önce olan şeyi unut, hayal görüyorum sandım."

"Bunu hayal etmen bile-"

"Sakın! Benim hislerim senin korkularının oyuncağı olamaz. Bir daha karşıma çıkma." Dudaklarının üzerine doğru bunu fısıldaması onu süründüreceği anlamına geliyordu. Bir adım geriye doğru attığında yeniden tutulacağını anladı ama buna izin vermediği için bedeninde gezdirdiği ateşle Boreas'ın elini yaktı.

"Bu zalimliği hak ettim ama geçerli sebeplerim vardı. Senden bana kalacak ilk iz bu olacaktı demek," deyip çarpık bir şekilde gülümsedi. Gülüşünü gören Violet'ın kalbi yumuşasa da renk vermedi. Donuk ve soğuk suratlı Boreas olarak kalacaktı şu an. Şayet evine ve sıcak yatağına gidebilirse hatta hayal küresine, zihninden defalarca geçireceği bir anıya sahip olmuştu.

 

**

 

Savaş ve barış, yaşam ve ölüm, sevgi ve nefret her zaman var olmaya devam edecekti. Lily kayıplarına baktığı an kalbi yırtılıyormuş ve yerin dibine giriyormuş gibi çaresiz ve berbat hissediyordu. Yıldız zamanı kırmış, akışı sağlamıştı ama üstünlük onlarda gibi gözüküyordu. Naiads'a sırtını vermiş savaşırken güçten düşmemek için kaç tane iksir içti hatırlamıyordu. Antuan aktarma yaptığı için düşmana karşı avantajlı bir halde olduğundan desteğe pek ihtiyacı olmuyordu. Çaprazında kalan Soil'le birlikte aynı anda toprağa vurdu ve çatlaklardan yeni maranlar çıkmasını sağlarken düşmanı da aynı deliklere itmesine yardımcı oldular. Ancak bu kez toprağa dokununca farklı bir şey hissetti, değişik bir güç onu içine çekerken Gildor, Naiads ve Tara etrafını kolluyor ve kimsenin ona yanaşmasına izin vermiyordu. Lily'nin elinin altında bir harita oluştu. Haritanın işaret ettiği yerde kraliçe ve muhafızları vardı.

"Diyarını savunmak yerine öylece bekliyor musun yani? Neden bu zamana kadar kimse saraya saldırmadı? Tara neler oluyor?"

Toprak sana yeni bir yetenek iletiyor olmalı. Düşündüğün kişinin yerini görebiliyor musun kızım? Sana söylediğim diğer detayları unutma, onu nasıl şekillendirebildiğini biliyorsun.

Başını salladı genç kadın. Kraliçeye bunun hesabı sorulacaktı elbette. Şöyle bir gözlem yaptığında herkesin bitik halde olduğunu gördü. ne kadar savaşırsa savaşsın bunlar son bulmayacak mıydı yani? Neden bu kadar çoklardı, yoksa sürekli aynıları yeniden mi canlanıyordu? "Gildor beni yukarı çıkar ve neler olduğuna bakalım? Greinner rapor ver."

Diğer akademiler canlılarıyla birlikte geldiler ama hiç bitmeyen bir düşman herkesin sabrını sınıyor Zambak. Kayıplarımız var.

Lily havada şöyle biz süzüldü Gildor'la beraber. Bu şekilde nereye kadar dayanabileceklerini bilmiyordu. Onlarca muhafızın işini yapmıyor olması büyük sorumsuzluktu. Kraliçenin artık bunu bilinçli olarak yaptığını anladı. Kurtulmak istediği neydi, kazanmak istediği neydi diye düşündü Lily.

Hayır henüz çıldıramazsın bebeğim. Sana öğrettiğim ve üzerinde defalarca çalıştığımız o son hamleyi yapmanın zamanı geldi. Başka çaren yok Lily, sen Basillan'ı kurtarmak için buradasın ve görevini yerine getirmelisin.

"Bunu hiç yapmamayı ummuştum," gözleri ağlamamak için kızarırken babasının yerde yattığını ve üzerinde bir yaratığın olduğunu gördü. "Gidor," demesine kalmadan Rafael yaratığın üzerine çıktı ve onu toprağın içine doğru gönderdi. Ayağa kalktığında kızının ona yardım etmek için geldiğini anlayıp göz kırptı ve Petunya'ya desteğe gitti. Derin bir nefes alan Lily bir an önce bir şey yapmazsa kötü sonuçlar doğuracağını anladı. Gildor'da onun kararlılığını anladı. "Beni yere indir Gildor." Bu sırada Antuan'ın zihnine kendi düşüncelerini gönderiyordu. Az önce topraktan gördüğü yeri bildirmesi iyi bir fikirdi çünkü biraz sonra olacakların sonu kim bilir ne olacaktı?

Gildor kalabalıktan en uzak yere doğru konumlanmaya özen gösterdi. Lily bu sırada kehanetin sonunu tekrar edip duruyordu. "Küllerinden doğmazsa eğer kaybolur dengenin anahtarı karanlıkta. Ve kaos hüküm sürer yerin kalp atışında. Unutma; her seçim bir kader mühürler kehanet ışığı tamamlandığında."

Derin bir nefes daha aldı ve tüm üzüntüsüyle beraber ankasının sırtından indi. Alnını ona yaslayıp biraz destek almaya çalıştığında sıcak kanatlar tarafından sarmalanmıştı. "Küllerinden doğan şeyin ankalarla ilgili olduğunu sanmıştım Gildor ama yanılmışım. Konu aerlar ve onların canlıları değil konu; Basillan. Küllerinden doğması gereken o. Bu büyüyü bu yüzden bana öğrettin hem de her detayıyla. Bunu yapmazsam karanlığa boğulacağız, baksana gözlerinden yayılan siyah sis her yeri yavaş yavaş sarıyor. Bunu yapmazsan yerin kalp atışı olan toprakta kaos hükmedecek. Kaybedeceğiz değil mi Gildor? Her seçim bir kader mühürler kehanet ışığı tamamlandığında. Ben şu an bir seçim yapmazsam ışık sanılan karanlık mühürleyecek her tarafı."

Sıra senin güzel Lily, yapmalısın. Zararından çok yararını göreceksin ve bazılarının bir şansı olacak.

Çocukların, kızının ve sevdiklerinin şansı... Lily'nin kalbi acıyor ve yapacağı şeyin sonucunda ne olacağını kestiremiyordu. Yine de her belirsizlik en kötü sondan daha iyiydi. Hüzünle doldu taştı Antuan'ın zihnine onu ne kadar sevdiğini fısıldadı. Sevdiği herkes için bunu yaptı. Son olarak çocukların zihnine gönderdi kelimelerini ve sakın oradan çıkmamaları gerektiğini. En kötü halinde bile kurtuluş onlarlaydı.

"Greinner, Naiads, Tara lütfen gelin yanıma. Hazır mısınız son vuruşu yapmaya?"

Şiir gibi konuşma, bir şey olmayacak kendine güven.

Bir şey olacaktı ama ejderhasıyla bunun savaşına girmeyecekti.

"Hepinizi çok seviyorum ve en güzeli de bunu zaten hissediyor olmanız. Siz var oluşum boyunca tanıdığım en güzel şeylerden birisiniz. Tara sana minnettarım toprakla beni güçlendirip kurtuluşa eriştireceğin için. Biliyorum çok zaman geçirmedik ama-"

Kızım, bilgeliğimi seninle paylaşmam benim tercihimdi. Gönlünde hep var olacağımı ve olacağını biliyorum. Gücüm seninle olsun, kendini bu kadar hırpalama, bazı görevler yaralayıcıdır ama gereklidir. Bazı anların yaşanması gerekir bunu sakın unutma. Bu bir son değil, başlangıç.

Lily onun duygu yüklü bir konuşma yapmasını anın rehavetinden buldu ama asıl gerçeği tüm canlılar biliyordu. Tara buna yalnızca ön ayak olmuştu, yerin kalp atışına en uygun maran oydu. En güçlü kadının maranı, her anlamda...

Derin bir nefes alan Lily zihninde tüm iplikleri topladı ve onları kolayca harmanlayıp bir araya getirdi. Öğrettikleri gibi yükseltti, kabarttı ve güç hali dışına çıkmaya hazırdı. Aralarındaki parlak bağ geceye güneş gibi saçıldı. Artık hazır olan kadın yere eğildi ve iki elini birden toprağa bastırdı. Yapması gereken şeyleri haykırarak her söylediğinde toprağa biraz daha bağlanıyor ve canı yanıyordu. Toprağın tüm katmanlarını avucunun arasında hissettiği için heyecanlandı. Eğer ignis olmasaydı yer çekirdeği onu çoktan yakardı. Eğer dört elemente sahip olmasaydı buna zaten kalkışamazdı.

Son olarak "Alt üst ol," dedi ve Basillan'daki yaşamın altını üstüne getirdi. Düşman toprağın gürültüyle çatlayan yarıklarından içeri inmiş ve Hades'in yer altı ateşiyle baş başa kalmıştı. Kaos'un, çırpınışın ve kurtuluşun sesini her zerresiyle hisseden Lily beyninde büyük bir savaş veriyordu. Açılan yarıklara yalnızca düşman girmiyordu Basillan halkının bazıları giriyor, bazıları ise daha önce girmiş olduğu toprağın dibinden canlanıp yeniden çıkıyordu. Yaşam alt üst olmuştu ve bakalım bekleyenleri bir felakete mi yoksa kurtuluşa mı sürükleyecekti...

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

Bölüm : 26.04.2025 22:27 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...