112. Bölüm

111. Bölüm

Mav Perikal
mavperikal

(134) Pençelerin Sancısı

 

 

Savaş başlıyordu...

Belirsiz bir gelecek ve bilinmezlik içinde olmak onları hem korkutuyor hem de heyecanlanıyordu. Damarlarında gezinen adrenalin artık bu kadar çalışmanın boşa gitmeyeceğini söylüyordu. Savaş için hazırlanmışlardı ve savaşacaklardı. Basillan'ı kurtarmak için hepsi hırsla bekliyordu.

"Önce ekibi toplayın," dedi Antuan Victor ve Alex'e bakarak.

"Bizim ufak bir işimiz var," diye bilgilendirdi Lily. "Ardından buraya gelelim çağrı yapalım ve şu kılıcı yerinden çıkaralım." Kibarca Anruan'ın koluna girdikten sonra North ailesinin malikanesine ışınlandılar. Rafael ve Petunya esen fırtınadan dolayı uyuyamamışlardı ancak Lily'yi bu saatte kapıda görünce anladılar.

"Orion ve Soleil hazır mı?"

"Hazır kızım," dedi ve kollarını doladı Lily'e. "Onlara iyi bak."

"Güvende olacaklar," diye fısıldadı kulağına. İkizler uykudan uyansalar da hemen çantalarını sırtlanıp üzerini değiştirdiler. Görev bilinciyle kendilerini bir maceraya atılıyor gibi hissedip coşkuyla karşılıyorlardı. "Abla biz hazırız." Çocukların neşesine baktı ve onlara sıkıca sarıldı. Ailesine veda eden ikizlerden sonra Rafael'de Lily'yi çekip sarılmıştı. "Hayatta kal kızım."

"Toprak bugün beni yeniden içine çekemeyecek baba, idmanlıyım unuttun mu?" Gerginliği kırmak isterken daha çok gerildiklerini fark etmişti. Antuan hepsiyle birlikte Lily'nin evine aktardı ve içeri girdiler. Duvarları korunaklı olan evin temeline, gizli mabedine açılan bir geçit daha oluşturmuştu. Takip edilme ihtimaline karşılık evden geçmek çok daha güvenliydi.

Dolabın zeminini kaldıran Antuan suyla tahtayı biraz şişirdi ve kapağın ucunu buldu. Yukarı doğru kaldırdığı kapağın içinden karanlık merdivene adım attığında ikizler soluklarını tuttu. "Vay canına."

"Çocuklar, karanlıktan korkmazsınız değil mi? Burası bir tünel ve-"

"Ve biz de terralarız abla, endişelenme. Toprak bizim işimiz."

"Tamam, harika o halde gidelim." Dar tüneli geçtikten sonra nihayet istedikleri noktaya ulaştılar. Yer altındaki bu evi beğeniyle inceleyen çocuklara sarıldı. "Biz şimdi Rayna ve Chloe'yi de almaya gideceğiz. Onları buraya getirdikten sonra birbirinizle ilgilenmenizi istiyorum."

"Tamam." Aynı anda konuşan ikizlerde korkunun esamesi yoktu.

"Ortalığı kurcalayabilirsiniz, dolaplar yiyecekle dolu, acil ihtiyaç anında bazı iksirler ve üzerinde ne için kullanılacağı yazıyor. Onlar üst raflarda Chloe'ye dikkat edin. Biz kaç gün sonra döneriz bilmiyoruz çocuklar. Sakın dışarı çıkmayın çünkü çocuklar için planlanan farklı şeyler olabilir."

"Ne gibi abla?"

"Soleil, gözlerini doldurma bir tanem. Benim buradan ne şekilde ayrıldığımı biliyorsunuz. Benzer bir durum başınıza gelsin istemeyiz o yüzden sizi güvende tutmak istiyorum. Dışarıya çıkmak yok, tehlikeli şeyler yapmak yok. Güzel vakit geçirin. Sizi seviyorum."

"Biz de seni seviyoruz abla." Lily yaptığı kolyenin çocukların boynunda olduğunu görünce gülümsedi ve saçlarını öperek oradan uzaklaştı. Harvey malikanesine gelip Violet'tan çocukları teslim alırken kız çoktan savaş kıyafetlerini giyinip hazırlanmıştı. "Buradan meydana mı?"

"Evet." Pentegram grubu dışındakiler orada toplanıp dağılmalıydı.

"Tamam. Rayna, Chloe'ye iyi bak o bir bebek. Kıskançlık zamanı değil sen onun ablası sayılırsın sana emanet benim güzelim. Canlarım, ikinizi de çok seviyorum. Geri görüşeceğimiz ana kadar birbirinizden ayrılmayın." Ablasının sözleriyle gözü dolan Rayna kendini sıkarak Chloe'yi sıkıca bağrına bastı. Onun için de bir çanta yapmıştı ama zaten Lily ihtiyacı olabilecek şeyleri günler öncesinden oraya hazırlamıştı. Çocukları alıp aynı işlemi tekrar yaptıktan sonra ikizlerle buluşturdular. Lily hepsini tekrar öptü ve omzunun üzerinden bakıp güçlü bir gülümseme gönderdi. Şimdi gidip onların geleceğini temize çekme vaktiydi. Rayna ve Chloe'e de özel bir kolye tasarlamıştı.

Antuan sevdiği kadının ellerini tutup birer öpücük bıraktıktan sonra gitmeden kendine çekip son kez sarıldı. Boynundan gelen o çiçeksi kokuyu ciğerlerine hapsedip gülümsedi. "Hadi kızım, indirelim şunları." Çarpık bir gülüş atan ikili birbirinin dudaklarına kapandıkları an geldikleri yere aktardılar.

"İşte geldiler. Sırada ne var hükümdarım?"

"Çağrıyı biz başlatıyoruz. Boreas, önce alfaları olarak hava grubuyla iletişime geç. Karanlık bir sis gibi etrafı saracaksa şayet havaya hükmedenlere ihtiyacımız olacak demektir. Önceden bahsettiğimiz noktalara hızlı bir konumlanma istiyorum. Soil, terralarla iletişime geç. Alex, ignislerle; Ran sen de aquaları topla. Herkes canlısıyla iletişime geçsin. Ejderhalar işareti başlatabilir."

"Bunu nasıl yapacaklar canım?"

"Çığlık atarak."

"Greinner?"

Duydum Zambak, ejderhalar bende.

Kısa bir sessizlikten sonra ejder kükremeleri eşliğinde sağır edici bir çığlık sardı her yeri. Savaş borusu gibi ötmeye başladıktan sonra uğultular duyulmaya başladı. Kraliçe çığlıkla birlikte gözlerini açınca henüz erken olduğunu anlayarak şaşırdı. Kimdi işini baltalamaya çalışan? Acil durum alarmını zihninde hızlandırıp çocukları toplamalarını emretti. Telaşlı kalabalık her zaman söz dinlerdi. Yapacağı ritüel için çocuklar şarttı ve onları koruma adı altında ailelerinden koparmalıydı.

Basillan halkı sokağa dökülürken, ekip Lily'nin etrafındaydı. Eliyle kılıcın kabzasını güçlü bir şekilde tuttuktan sonra tüm kuvvetiyle asıldı ve bir sessizlik oldu. Gözleri Antuan'ı bulduğunda çoktan kaşlarını çatmıştı. Gökyüzündeki kara deliğin etrafını saran gümüş çizgi dönmeyi ve parlamayı kesti. Antuan kolundaki deri kordonlu saate baktığında artık akmadığını gördü.

"Tahminin doğru çıktı canım, zaman durdu."

"Ne?" Verdikleri tepki gayet yerindeydi.

"Geldiğim yerde çok eskiden zamanı kontrol etmek için güneşi kullanırlarmış. Gölgenin düştüğü yöne doğru bir tahminde bulunurlarmış. Kılıcın üzerindeki sembol bana bunu çağrıştırmıştı ve böyle bir tahminde bulunmuştum."

"Zaman durduysa bir nasıl hareket ediyoruz?"

Arkalarından yaklaşan Mara kılıcını çekmiş elinde tutuyordu. "Arkadaşlar bu demek oluyor ki bir günümüz var. Zaman algısı büyülerinde yirmi dört saati geçersen kalıcı hasarlar bırakabilirsin. Bu yüzden bir gün içinde düşmanı haklamalı ve yaptıkları büyüyü bozmalıyız."

"Aksi taktirde ne olur profesör?" Soil de diğerleri gibi gerilmişti.

"Ya bu zamanda hapsoluruz ya taşlaşırız ya da yok oluruz."

"Hassiktir!" Birkaç küfürlü tepki daha geldi ama buna tepki veremediler çünkü kılıcın çekildiği yerden siyah bir duman yayılıp anında ayakta duran herkesi yere devirdi. Gece iyice çökmüştü. Siyah dumanın içinden yükselen çürümüş vahşetin kokusu burunlarına doldu.

"Gördüğüm karanlık bu, Boreas yüklen?"

"Lily, Hughie güçlendirin beni." Boreas, Lily'den destek isterken yıldızdaki herkes elementlerini biliyordu. Yanlarında olduklarından emin oldukları birkaç profesörde elbette. Havaya yoğunlaşıp etrafından çekmeleri zor olmadı ama siyah duman yok olmamış sadece uzaklaşmıştı. Bu da başkalarına musallat olacağı anlamına geliyordu. Herkes kendini bir saldırıya daha hazırlarken yeni bir duman dalgası daha geldi ancak bu sefer ardından Valeri'nin bahsettiği koç başı kafaları olan garip yaratıklar da çıkmıştı. İnsan yüzüne benziyor ama orantısız ve biçimsiz duruyorlardı. İnsanları korkutmak için yapılan şaka maskeleri giymiş gibilerdi ama tek sorun onların gerçek derileri olmasıydı. Biraz sonra savaş alanına dönecek bu ıssız yer asla sessiz değildi. Kulaklara dolan çınlamalar çeliğin çeliğe çarpma sesiyle kuvvetlendi çünkü hepsinin elinde kehanetteki o kılıçtan vardı.

Bu seferki dalga daha kuvvetliydi ve onları yerinden dağıtıp uzaklaşmasını sağladı. Bu nokta Basillan için gücün toplandığı noktaydı. Onlar iç kısma ve halka ulaşana kadar kraliçe çoktan çocukları toplamıştı.

İki ayaklı olmaları bir koç gibi dört ayağı üzerinde savaşmalarına engel değildi. Birinin boynuzu Alex'e saplandığı an onu ateşiyle tutup çıkarmış ve savaşmaya devam etmişti. Lily havaya barikat kurup kendine yaklaşmasını engelliyor ve kılıcıyla boynuzunu tek hamlede kesip atıyordu. Herkes bir şekilde savaşırken delikten çıkan sızıntı şeklinde duman asla son bulmuyor ve devamlı birileri daha geliyordu. Dahası hepsi orada oyalanmak yerine iç kısımlara doğru sızıyordu. Gökyüzünün karanlık olması onlara hiç avantaj sağlamazken Lily hava elementini gözlerine indirdi ve havanın içinden onları gözlemlemeye başladı. Bir noktada durmak yerine kıvrım kıvrım dağılıyordu. Bir anda savaşın dolu çığlıkları ve iniltileri boğazlardan yükselip Basillan'ı sardı. Koçbaşı karanlığın içinden ağır ve gürültülü adımlarla çıkıyor, havayı kokluyor ve toprakta izler bırakarak ilerliyordu.

Antuan bir ıslığıyla gereza hayvanlarına ulaştı ve daha önce serbest bıraktığı tricksher hare yani hilebaz tavşanlar ortaya çıktı. Tüylerinin arasında bulunan lumifrogları dört bir köşeye yumurta şeklinde dağıtmaya başladılar.

Ardından başka bir ıslıkla iz sürücü iki köpek büyüklüğünde olan sivri dişli fangralar ortaya çıktı. Bunlar Lily'i kaçarken takip eden hayvanlardı. Antuan'ın işaret ettiği düşmana doğru hırlayarak koştular ve dişleyip koparttıkları ilk şey elleri oldu. Kılıç tutan elleri kopan yaratıklar acı içinde bağırmaya başladılar. Başka bir ıslıkta gecenin içinden ortaya çıkan siyah kaplanlar geldi ve savaşa dahil oldu. Sürekli çoğalan sayıya karşı ekip yetişemez kıvama gelmişti. Etrafa doluşan hayvanları beklemeyen düşmanın anlık olarak inceleme yapması onların zararına oldu. Asıl darbeyi derilerindeki kabuklaşmış zırhların arasından alıyor ve pis kanları etrafa saçılıp nefret bir koku bırakıyordu.

Gildor anında Lily'yi pençeleriyle tutup alandan yükseltti ve büyü yapmasına daha iyi bir olanak sağladı. Gildor'un önce davranmasının sebebi ejderhanın arada kalmasını önlemekti. Greinner'da Valeri'yi aldığı gibi sırtına oturtmuş ve elindeki kılıçla düşmanı deşmesini kolaylaştırmıştı.

James, kılıç ustasından özel ders aldığı için kılıç konusunda çok başarılıydı. Aynı anda parmaklarına taktığı iki hançeri de hedefe fırlatıp başkalarını da koruyordu. Ona yaklaşan topluluğun gözlerine odaklanarak renkleri çaldığında karanlık gecenin içinde renksiz kalmışlardı. Şimdi onlar için herkes birer dumandan ibaretken kimin tarafında olduğunu anlamayıp saldıramayacaklardı. James'in özel güçlerinden biri buydu.

Valeri ise, Lily'nin hiç keşfedemediği bir başka özelliğiyle sesleri kontrol ediyordu. Düşmanın arasına onlar gibi ses çıkararak sızıyor ve kendisine kimse saldırmazken saldırıp karşı tarafa kalıcı darbeler vuruyordu.

Hughie Pride bir aerdi. En güçlü büyüsü ortamdaki korku dolu kaos duygusunu havaya zehirli bir asit olarak salabiliyordu. Zihninde büyüsünü genişletip daraltırken bu gazı yalnızca düşmanın solumasına müsaade ediyor ama bu onu biraz uğraştırıyordu.

Suyun alfası Ran parmaklarından çıkardığı dörtlü buz sarkıtlarını bir hançer gibi karşı tarafa saplayarak karşısına çıkan canavarı yok ediyordu. Siyah dumanlar gittikçe etraflarını sarmaya başlarken Boreas havayla bütünleşip en zor durumda olan kim varsa görünmeden yardım edip yaratığın kellesini alıyordu. Alex -mış gibi büyüsünü kullanıp önceden kılıcını saplamış gibi yaptığı için yaratıklar anlık olarak duraksıyor ve ona istediği zamanı tanıyorlardı.

Soil toprağın alfası olarak bir yumrukla yere vurdu ve çatlayan yarıklar içinde dengeleri kaybeden yaratıklar yere düştü. Çatlakların arasından yukarı doğru kıvrılan maranlar düşmanın ayaklarını sararak yere düşmesine neden oluyor, korkuyla onu kesmeye çalışan yaratıklar ise kendi bacaklarından oluyordu. Bu sırada ortadan ikiye bölünen marana karşı üzülerek baktı Soil. Savaşın içinde kayıplar daima olurdu.

Artık belli bir bölgede kalamadıkları için daha iç tarafa doğru yöneldiler. "Tara, yanıma gel." Işıltılı yılan ağacın köşesinden çıktığı gibi Gildor eğildi ve boynuna dolanmasına müsaade etti. Bu şekilde havada bile yan yana durabilirlerdi. Aynı zamanda Lily'nin ikinci bir gözü olacaktı.

Antuan aktardığı için ona saldıracak olanların gözü önünden kaybolup aniden arkasında beliriyor ve hançeriyle boğazlarını bedeninden ayırıyordu. Sabırsız Naiads savaşa dahil olmak ister gibi sürekli zihnine fısıldıyordu genç kadının. "Lütfen biraz bekle, henüz tüm gücümü kullanmaya gerek yok."

"Boreas tüm aerlara bir mesaj gönderip hava kalkanı yapmasını söylemelisin evlat." Bay Hughie'nin fikriyle ankalar aracılığıyla iletişim kurmak için uçan Boreas hepsine canlısı sayesinde istediği mesajı verdi. Alanı korumaya alan yüzlerce aer siyah dumanın onların arasına girmesini önlüyordu. Direniş büyüktü ama düşman fazlaydı. Basillan halkı sokağa dökülmül ve hepsi canla başla mücadele ediyordu. Bir kişiye iki koç başı fazla değildi ama beş ve daha fazlasıyla mücadele durumu zorlaştırıyordu.

İgnisler onlara yaklaşanı yakarken, aqualar su ile hapsedip boğmaya çalışıyordu. Terralar bulundukları ağaç kökleriyle onlara saldırıyordu ama önemli olan birebir dövüş olmasıydı. Elementlerin arka planda tutulmaması onları yorgun düşürecekti. Bu yüzden profesör Laith Gladius meydana indi ve büyüyle sesini yükseltip herkese savaş aletleriyle dövüşmesini söyledi.

Yeni gelen dalgayla birlikte pentegram yıldızı dağıldı. Olivia büyük babasının ve arkadaşlarının yanında savaşmaya gelmeyi tercih ederken ejderhası Borteaux ile hızla gökyüzüne süzüldü. Onları ararken yanındaki siyah dumanı yakarak savuşturduktan sonra boynuna taktığı defterine baktı. kaybetmemek için kenarını delip kalın bir zincirle boynuna bağlamış ve demirinin kendi ateşiyle iyice dövüp kopmamasını sağlamıştı. Ejderhası onlara gelen dumanlara yeni bir ateş göndermişti ama beklenmedik bir şey oldu; delikten çıkan üç ayrı duman grubunun hepsi havadaki tek ejderhaya yöneldi. Hepsiyle birden baş edemeyen Olivia koç başlarından birinin omurgasının kenarına saplandığını hissettiğinde bir çığlık attı.

"Olivia! Gildor tut onu." Lily onu gördüğü an anında müdahale etmeye gitti ama iki ayrı koş başı güçten düşen kızı farklı yerlerinden yeniden boynuzladılar. Havada süzülen bedenini yakalayan Gildor onu yavaşça yere bıraktı. Victor onlara yardım etmeye gelen kadının acısını görünce özel büyüsünü kullanmaya başladı. Olivia'nın tüm acısını onu yaralayan kişilere geri iade ederken iki büklüm olan kızın yavaşça rahat nefes almaya başlamasını gördü. Victor yalnızca yarayı açan kişiye geri gönderim yapabilirdi ve onların hala burada olmasıyla şanslı sayılırdı. Elini uzattığı Olivia derin bir nefes alıp vererek "Teşekkür ederim, bu büyüyü daha önce görmemiştim."

"Elbet bir gün ödeşiriz," deyip göz kırpan Victor saniyeler içinde arkasında kalan adama bir yumruk attı. Hayır bu sıradan bir yumruk değildi çünkü Victor'un bir diğer gücü ejderhasının pençesini kopyalamasıydı. Yani bir elini ejderhası Konor'un eline dönüştürebiliyor ve düşmanı sivri pençelerle alt edebiliyordu.

Gabriel Geysis suyun içine elini sokup olanı biteni görmeye çalışırken oradan gelen düşmanı ektisiz hale getirmeye çalışıyordu. Agua inisiyelerini suya davet edip onları yok etmeye başladılar.

Lily düşünce aktarma gücüyle Antuan'ın zihnine girdi ve "Bilekliğimi çıkarma zamanım geldi mi canım?" diye nazlı nazlı sordu. Şu savaş ortamında bile kalbine bu huzuru veren kadına gülümseyerek bakan Antuan, kılıcıyla önündeki yaratığın bağırsaklarını deşerken gülümsedi. "Parçala onları kızım!"

Lily bilekliği kendi istek ve iradesiyle çıkarıp kaybolmaması adına dar pantolonunun ceplerinden birine tıkıştırdı. Gildor'dan öğrendi yeni bir şey ise havayı kontrol edip karşıdakinin bunu almasına engel olmasıydı. Yani onun oksijenini kesebiliyordu. "Gildor, tüm bunları yaptığım öğrenilirse benim kellemi almaları kaç saniye sürer sence?"

Kimse öğrenmeyecek bebeğim, rahatla.

Lily, arkanda üç duman var kızım.

İnsanımın kellesini alacak olanın mabadından kan alır diğer deliklerinden takviye ederim.

Greinner'ın kükremesini ve zihnine yayılan sesini duyunca kahkaha attı Lily. Şu arbede esnasında bile ona iyi geliyorlardı. Tara'nın tavsiyesine uyup arkasındaki dumanları boğdu ve yok olmalarını izledi.

Soil saçlarında açan çiçeklerin keskin yapraklarını bir jilet gibi düşmana gönderirken topraktan maran çıkarmaya devam ediyordu. Herkes canla başla savaşıyor ama düşman oradan çıkmaktan asla vazgeçmiyordu. Lily deliği kapatmaya çalışmış fakat işe yaramamıştı.

Dakikalar süren çekişmeden sonra güçten düşenler cebindeki enerji iksirini içip savaşmaya devam ettiler. Ama artık sorun bir tık büyümüştü zira delikten sızan koç başları da büyümüştü. Sanki evrim geçirmiş bir hali gibi ilk darbeyle yok olmayı daha da güçlenmiş formları gelmişti.

Hughie Pride boynundaki ufak metali çıkarıp frekansı ayarlayıp parmaklarıyla ritim tuttu ve havaya titreşimli bir ses olarak yolladı. "Havanın kuşları bana bilgeliğinizi ve desteklerinizi gönderin," dedikten sonra gecenin içinde ormanın sevgiyle kucak açmış dallarından süzülerek uçan baykuşlar geldi. Hughie başka bir frekans daha gönderdi ve dev kartallar ortaya çıkıp Basillan'a yayıldılar.

Lily bilekliğini çıkardığı andan itibaren tüm güce erişimi iliklerine kadar hissedip savaşıyordu. Havayı gözlerinin perdesine indirdiğinden karanlığın içinde daha iyi görüyor ve hamlelerini ona göre yapıyordu. Aynı zamanda Gildor'un pençeleri arasında uçar pozisyonda durduğu için saldırması kolaylaşıyordu. Alex, Valeri, James ve Victor ejderhalarına binmiş havada müdahale ediyorlardı. O kadar ejderhanın ormanın zemininde rahat hareket etmesinin imkanı yoktu.

Meydanda ise Violet ve Adeline birbirlerini kolluyor dostluklarını pekiştirerek savaşıyor ve arada rahatlayıp şen kahkahalarını göğe salıyorlardı. Aile bireyleri sırt sırta vermiş düşmanı kılıçtan geçirirken yoruluyordu ama eğer ölmedilerse koç başlarında yorgunluk namına hiçbir şey gözükmüyordu. Kraliçe meydanda değildi, büyüyle haber almaya çalışıyor ve canlısına ulaşamıyordu. Bu yüzden Agatha'yı yanına çağırdı.

"Kurulda verdiğim sözü unut, bu gece her şey değişeceği için ortada ne söz ne de sözleşme kalacak. Lily'de daha fazlası var, işlerime çomak sokmasına izin verecek değilim. Bu gece bazı kuşlar yaptığı büyüleri bana fısıldadı. Gerekeni yap." Agatha başını salladı. "Emredersiniz kraliçem." Lily'nin başka elementlerle iletişime geçtiğini yaratıklar aracılığıyla öğrenmişti. Geçmiş zamanda da böyle bir güç ortaya çıktığında tehlike saçmıştı, o yüzden en başından ortadan kaldırılmalı ve buna da kaza süsü verilmeliydi, neticede her savaşta kayıplar olurdu.

Basillan yaşlıları bilge büyülerini kullanıyor ama yoruldukları için yalnızca bir yaratıkla uğraşabiliyorlardı. Güçlerini gizleyen gençler bugün ortaya çıkmayacaksa hiç çıkmasın diyerek açığa çıkarıp düşmanı alt etmeye çalışıyorlardı.

Rafael Bey elindeki özel günler için tasarladığı asayı yere vurup gücü sallıyor ve karşı tarafı tek hamlede şoklayıp etkisiz hale getiriyordu. Bayan Petunya ise toprağı havalandırıp gözlerine kör edici bir kalkan şeklinde saldırı yapıyordu. Yakın dövüşte değil ama uzak dövüşte elindeki hançerleri nereye fırlatması gerektiğini biliyordu.

"Biraz hamlamışım Rafael, ne diyorsun?"

"Oysa dün gece seninle güzel bir çalışma yapmıştık hayatım." Kadınsı bir gülüş döküldü dudaklarından. Lily'nin annesi kalbinde unutamadığı bir noktada kalmıştı ama bir süre sonra bunu kabullenmişti. Petunya iyi kalpli bir kadındı ve sevgisiyle zamanla ona doğru çekilmişti. Hayır dolu dizgin bir aşk değildi ona beslediği, ancak zamanla gelen şifalı bir sevgi bazen çoğu şeye bedeldi. Şimdi ailesinin yapı taşı ve pırlanta gibi çocuklarının annesiydi. O kadar yüce gönüllüydü ki hiçbir suçu günahı olmayan Lily'yi bile bağrına basmıştı kendi yavrusu gibi. Ellerine doğmuş, masum bir çocuktu o. Kendi yavrularının kardeşiydi, sevdiği adamdan bir parçaydı. Ondan önce olduğu için bu hikayeye hiç kin güdememişti, zaten hassas kalbi bu kadar büyük bir kötülüğü kaldırmazdı.

"Bundan sonra her gecemizi son gecemiz gibi mi yaşamalıyız sence?"

"Bu umutsuz bir konuşma olurdu."

"Bu bence arzuların şahlandığı bir konuşma olurdu, zira şu an savaşıyor olmasaydık üç çocuktan sonra delice bir şekilde aklımı başımdan almanı saatlerce düşünürdüm Rafael." Adamın dudakları yukarı doğru kıvrılırken karşısına gelen yaratığın boynuzlarını kopardı. Yüzüne sıçrayan kan ona vahşi bir hava katınca kendini daha da olgun hissetti. "Bundan sonra her anımızı saatlerce düşüneceksin o halde karıcığım. Ve ben de düşüncene duvar örüp sana yaklaşmaya kalkan o elleri tek tek keseceğim," diyerek kılıcını kadına kaldıran yaratığı ikiye ayırdı. Organının bir kısmı kılıcın ucunda sallanırken "Iyy, temizle şunu," diyen kadına gülümsedi.

Layla ve Vernon Harvey de bu savaşta yerini almıştı. Biriktirdiği tüm büyüleri yaratıkların toplu gezdiği alana bırakıyor ve aynı anda birkaçını birden ortadan kaldırıyordu. "Bu sümsüklerin burayı çekirge gibi istila etmesine müsaade edecek değiliz. Ayrıca hani kraliçe Vernon?"

"Bilmiyorum hayatım," diyen adam elindeki zincirli gürzü sallayarak ona yaklaşan iki yaratığın karnını deşti. "Çocukları ona vermeyerek iyi yaptık."

"Evet, başta sarsılsak da Lily iyi bir kadın ve ona güveniyorum." Harvey'lerin tamamı artık Lily'e karşı kötü bir his beslemiyordu. Başta onları kandırmalarına çok bozulmuşlardı ama artık geçmişti bu süreç. Lily'yi sevmeyen bir diğer kişi şu an malikanesinin tepesinden özel bir dürbünle alanı seyrediyordu. Regina Garcia. Oğlunun o kızla birlikte olması kabul edilir bir şey değildi. Valeri bile saflık edip ona kanabilirdi ama kız şeytanın sağ kolu gibi herkesi ayakta uyutmuştu. "Neden meydana çıkmıyoruz Regina?"

"Şimdi değil Henri!" Kocasının vücuduna şöyle bir bakıp memnuniyetsizliğini ifade etmiş ve bakmaya geri dönmüştü. Adam kel ve göbekliydi bunun yanı sıra sürekli yorgun ve hasta gibi gezerdi. "Hem gitsen ne yapabileceksin ki?"

"Çocuklarım orada. Senin oğlun buranın hükümdarı ama ailesi evde saklanmayı mı tercih ediyor yani?"

"Evet, Adeline nerede?"

"Yok."

"Ne demek yok, beni oyaladınız mı yani? Gitmeyecek demiştim!"

"Ama gitti, kimsenin seni oyalamasına ihtiyacı yok, onun başından ayrılmıyorsun saatlerdir. Kızını nasıl göremedin?" Regina hemen kızını aramaya koyulmuştu. Dürbününe bir dokunuş yaptı ve taradığı alan genişledi, bir dokunuş ve bir başka alan. Yoktu, neredeydi? Akılsız kızı umarım hayattadır telaşıyla aradı her yeri. Yerdeki ölü bedenlerde onu görecek diye ödü koptu. En sonunda ise Violet Harvey'le birlikte omuz omuza savaştığını gördü. En azından arkasını sağlama almış deyip bir iç geçirdi. "Önce daha önemsiz insanlar savaşmalı Henri."

"O ne demek herkesin canı terazide aynı dengededir."

"Ayak takımı ayak altından çekilmeli. Bazen savaşlar bunun için bilerek çıkarılır. İşe yaramayan yaşlıları ve güçsüzleri ortadan kaldırmak için. Gerçekten güçlü olan kendini bir şekilde korur zaten."

"Senden ve düşüncelerinden utanıyorum."

"Hiçbir zaman bana layık biri olmadığını biliyordum zaten Henri. En azından arada işime yarıyorsun. Ailem seni bana uygun bulduğu için evlendiğimizi biliyorsun. Bizim bir eşlik mührümüz bile yok."

"Evet ve oğlunun o kızla bir eşlik mührü olduğunu bilmek seni kudurtuyor. Hiçbir zaman onlara engel olamazsın, mühürlülere dokunan tanrıça Hera'nın gazabından korksun."

"Henri, sinirlerimi bozuyorsun."

"Senin yıllardır bana yaptığın gibi hayatım. Şimdi gidip çocuklarımı korumalıyım."

"Olduğun yerde kal, Adeline bile kendini senden daha iyi savunuyor. Oraya gidersen dikkat dağıtmaktan başka bir şey yapmazsın ve sen bana canlı lazımsın." Regina kocasını sevmiyordu ama ona katlanmak zorunda kalıyordu. Her seferinde onu aşağılamak ilginç ama zevkli bir şeydi. Adamın bu kadar hasta olmasının nedeni büyülenmesiydi. Regina yaşlanmayı kabul edemiyor ve Henri'nin enerjisini kendine aktarıp derisinin hala sıkı ve parlak görünmesini sağlıyordu. Ona tahammül etmek zordu bu yüzden arada kaçamaklar yapıyordu. Harvey'lerin yemek masasında konuşulan konu da bu yüzden hiç hoşuna gitmemişti. İgnislerden ignis bebek, aqualardan aqua bebek doğar saçmalığını duymak dahi istemiyordu. Zira Valeri ailenin içindeki tek ignisti ve ejderhası vardı. Her ignisin ejderhası olmazdı...

Valeri'yi kendi kontrolünde büyütmüş ama Antuan bu saçmalığa katlanmak istemediği için evi terk etmişti. Adeline ise sırf evden kaçmak için Vatov'daki akademi yerine, Lithas'daki Grefiam su akademisini tercih ediyordu.

Savaşı duyar duymaz Basillan'ın diğer üç bölgesinden de destek için yola çıkmışlardı. Güneyde Lithas'dan aqualar, doğuda Avala'dan terralar, batıda Wehland'dan aerler akın akın geliyordu. Başlangıçta bunu sadece gönüllüler yaptı. Ama yaratıkların sonu bitmek bilmiyor ve sürekli çoğalıyorlardı.

Yoruldukça iksir içiyorlardı ama bir yerde ceplerindeki şişeler bitecekti. Yaratıklar boyut değiştirmişti. Üç farklı boyutta dağılıyorlardı ve bir dev görmek artık hepsini şaşırtmıştı. Elinde büyük sivri dikenleri olan bir sopayla birlikte çıkan dev karşısında kim varsa sopayı savurdu ve kenara yığdı. İlk darbede onu yıkmak mümkün değildi.

"Antuan! Şu kahrolası yerde durmanı istemiyorum artık." O sopa adama gelecek diye ödü kopuyordu.

"Beni izlemeyi bırakmalısın canım, yapman gereken en önemli görev kendini korumak olmalı."

Lily zaten korunuyordu, canlıları tarafından. Ama bir köşede onu sinsice izleyen Agatha'yı kimse görmedi. Ejderha formuna bürünmüş ve olanı biteni izliyordu. "Yıldızı ne zaman kuracağız?"

"Biraz daha tükenmelerini bekleyelim. Yıldız en kötüsüyle mücadele için olmalı bunları haklayabiliyoruz. Yıldızı bu paçavralar için kullanırsak sönmesi ihtimalinde en kötüleriyle baş başa kalırız."

"Antuan devler geldi daha kötü ne olabilir?"

"Bence bu şekilde bir mesaj vermeyelim, güvenemiyorum."

"Ben de yıldızın bozulmaması konusunda güvenemiyorum. Ya birimiz darbe alırsa ve toparlayacak zamanımız olmazsa?" Antuan bunu duymadı çünkü iri başın iç organlarıyla ilgilenmek durumundaydı. Kendini yavaş yavaş denize doğru çekmeye başladı, zira beklediği canlısı gelmişti. Sadece yaralayıp denize döktüğü tüm yaratıkları timsahı parçalayıp icabına bakıyordu. Böylece Antuan da öldürmek için ekstra efor sarfetmiyordu. Denizin bir kısmından gelenlerle denizaltı canlıları uğraşıyordu zaten. Su aygırı ve denizkızı da bu işte oldukça başarılıydı. Naiads ise Sapphire'e yardım ediyor, bir yandan hevesle karaya çağrılacağı o anı bekliyordu.

Victor darbeye hazırlıksız yakalandı ve devin sopasının tadına baktığında dudaklarının arasından ıslıklı bir nefes verdi. Yorulmuştu ama dev hala karşısında olduğu için şanslıydı. Gücünü kullanıp yaşadığı acıyı deve aktarmaya başladı ama dev acıyı kendi bünyesi kadar ağır çekiyordu bu yüzden yalpaladı, tökezledi ve yere düştü. Ardından üç kişi aynı anda saldırınca artık işi bitmişti. Ama delikten sızan dumanlar ne yazık ki devam ediyordu. Aynı anda üç dört kişiyle uğraşmak kolay olmadığından Alex ejderhasının üzerinden düştü. Yere çakılacağı an dumanlardan birine tutunduğu için darbesi daha az olmuştu. Evet dumandı ama neticesinde içinde bir varlık vardı. Bu sefer altı kişiye karşı eli kolu tutulmuş bir halde baş başa kalınca adamın gözlerini de kapattılar. Ejderhasını da hiç boş bırakmadıkları için ona yardım edemiyordu.

Lily arkanda beş kişi var kızım.

Tara başını kaldırıp tehlikeli bir şekilde tıslamış ve Lily de onların yerle bir olmalarını sağlamıştı. "Gildor sence de gizli mabedinizdeki şu yılanları çıkarma zamanınız gelmedi mi? Biraz zehir fena olmazdı. Neticede bu maranların çoğu zehirsiz."

Geliyorlar bebeğim.

Başını salladı Lily. Ardından zeytininin arkasındaki düşmanlara doğru uçtu ve onları da kılıçtan geçirdi. "Garip bir hırs doluyor içimde, bu savaş coşkusunu herhangi bir kelimeyle izah edemem sanırım."

Hayatta kalma içgüdüsü demeye ne dersin.

Lily buna da başını salladı. Gildor haklıydı.

Victor bir mavi kan olsa da ignislerin alfası Alex'in koluydu. Onu savunmasız bir şekilde görünce acıyı veren kişilerin tepesinde dikilenler olduğunu anlayıp onlara geri iade etti. Alex kolunu tutan kişiler gevşetince gözündeki bağı attı ve afallamış olduğu kişilere saldırdı ardından onları bir un çuvalı gibi üst üste atıp ateşini çağırdı. Artık bu yığın bir yangın alanından başka bir şey değildi. Teşekkür mahiyetinde koluna göz kırptı ve savaşmaya devam etti.

Olivia gözlerden uzak bir yere konumlanmış defterine çizim yapmakla meşguldü. Küçük başları bir kenara bırakıp devleri resmetmeye başladı. Eliyle hayali bir ok tutup çektiğinde ise tam gırtlağına saplanan üç tane devin anında yere serildiğini gördü. "İşte bu bee!" diyerek coşkulu ama sessiz bir kutlama dansı yaptı. Şimdi ise onu kurtaran Victor'un başında olan yaratıkları haklama zamanıydı.

Ancak kısa zaman sonra devlerden daha korkunç bir şey çıktı ortaya. Mutasyona uğramış yapışık devler. Ahtapottan fazla kolları, başları, ayakları ve gözleri vardı. Bu nedenle çevredeki hiçbir şeyi kaçırmayıp her detayı görüyor ve ona göre hareket ediyorlardı. Kiminin elinde sivri bir sopa kimin elinde bir balyoz ya da balta vardı. Önüne çıkanı iki parçaya ayırıyor ya da delikten çıkan fare oyunu gibi kafalarını eziyordu. İşte o an bu andı. Bu yapışık devlerin meydanda çoğalmasına izin verirlerse halkın çoğu ölürdü. Ölü bir Basillan'dan geriye pek bir şey kalmazdı.

Havayı ölü bir küf kokusu sardı ve esen rüzgarla bunu herkese taşıdı. Devlerin ölmesi giderek zorlaşıyordu. Gildor Lily'yi biraz aşağı indirdi ve havayı ateşle birleştirip sıcak bir buhar solumasını sağladı. Dev sırtına aldığı darbeler yerine soluduğu yakıcı sıcaklık karşısında şaşırdı. Nefesi burnundan çıkan buğulu bir sis gibi burun deliklerinden dışarı fırladı. Lily havanın sıcaklığını daha da artırınca dev elindeki silahla kendisine vurmaya başladı. Bu büyük bir oyundu ve iç organlarının tahribatına yol açmıştı. Bedeni mutasyona uğrasa bile zihinleri küçülen koçbaşı bu büyüye dayanamadı ve kendi kendini yere serdi. Gildor onu yere yıkılıp zemini titreten devin üzerine bırakınca Lily hepsinin zihnine fısıldamaya başladı. "Acil durum, acil durum! Pentegram yıldızı zamanı. Devler mutasyon geçirdi daha fazla direnemeyiz çünkü diğerleri de hala çıkmaya devam ediyor."

Civar akademilerden yardım gelmiş Zambak, meydan kalabalık baş ediyorlar, şimdilik.

Şimdilik.

"Naiads, sıra senin yanıma gel. Greinner boşta olan ejderhalara bizi koruması için alan oluşturması gerektiğini söyle. Yıldızın içinde savunmasız olacağız. Gildor sen de söyle lütfen," demişti ve ankalar tiz bir çığlıkla meydana iniş yaptı. Gildor öncesinden bu işi ayarlamıştı. Dört ejderha ve üç anka zaten yıldızdakilerin canlısıydı ama daha fazlasına elbette ihtiyaç vardı. Greinner'ın çağırdığı yalnızca ejderhalar değil, insanlı ejderhalardı, bunlardan biri Olivia'ydı diğeri ignis öğrencilerinden Alice'ti. Arkaları dönük olduğu için en başta ne yaptıklarını görmedi.

Soil toprakta bir yıldız çizgi ve iç içe geçmiş görünümde diğer yıldızı da oluşturdu. Lily kesişimin içinde kalıyordu. Yıldızın birine alfalar diğerine mavi kanlar yerleştikten sonra Lily havaya görünmez bir bariyer çekti. Hughie ise dışarıda kalan izleyiciler varsa diye asit gazı yolladı. Mavi kanlar önce kollarında bir kesik açtılar ve Antuan'ın yönlendirmesiyle alfa grubundan biriyle eşleşip onlara da aynı işlemi yaptılar. Antuan Lily'nin koluna çizik attıttan sonra kenarını öpüp "Üzgünüm canım, gerekli olmasa yapmazdım," diye fısıldadı ve karşılıklı olarak bileklerini tuttular. Çektikleri bu kadar sıkıntının yanında biz çiziğin lafı bile olmazdı. Alex; Valeyiyle, James; Soil'le, Victor; Ran'la ve Hughie; Borias'la eşleştikten sonra herkes yerine geçti. Birbirine karışıp güçlenen kan damlaları toprağa düşüp temas ettiğinde çıkardığı ses hepsi tarafından duyuldu.

Daha kurtuluş ritüeline başlamadan bile koçbaşı devler saldırmaya devam ediyor ama ejderhalar onların icabına bakıyordu. Hepsinin kolundan yere süzülen damla son bulunca yıldızın çizgisi ışıldamaya başladı. "Kehaneti okumaya başla canım." Gerildi Lily, onun okuması gerektiğini bilmiyordu bu yüzden şaşkın bakışları adamı buldu.

Hadi Zambak, ben hobi olarak yine kafa kopartırım ama şu an sabrım dolmak üzere.

Dışarıda bir savaş varken duraksamaya zaman yoktu. Güçlü bir sesle okumaya başladı. "Dört elementin özünde saklı alfa ruhları. Yıldızlara çizilen döngüde bir araya geldiğinde Basillan'ın dengesini koruyan özel olanlara seslen, çağrıya uy." Gökteki gümüş karadelik çizgisi bununla beraber yeniden ışığını kazanmış gibi parladı ve bu sefer etrafında yıldızlar da oluşmaya başladı. Aynı zamanda yıldızın bir kısmı da büyüyüp genişlemeye başlamıştı. "Kıvılcımın öfkesi," Alex, eğilip parmağıyla toprağın üzerine bir üçgen çizdi ve parlak turuncu bir ışıkla yandı. "Dalgaların ninnisi," Bu sefer Ran kendi durduğu yıldızın ucuna bir çizgi çekti. Pembe bir ışıkla çizgi güçlendi. "Köklerin yankısı." Soil toprağı okşar gibi bir kare oluşturdu ve grubun özünün rengi toprak tonlarında bir kremle parladı. "Rüzgarın melodisi." Boreas toprağa bir yuvarlak çizdiğinde mavi renk halka parlayarak genişledi. "Ve hepsi." Sıra Lily'deydi. Daha önce onun işaretinin sarmal bir sembol olduğunu biliyordu. Bir salgangoz kabuğu gibi kıvrımlı çizgisini devam ettirdi ve ayağa kalktı.

Sarmalın her bir ucu diğer renklerle yanacağı sırada havada dalgalanma oldu. Onlarca ok bariyere çarptı ve bir mum gibi eriyip geri yerine düştü ama bunun devam etmesi durumunda bariyerde çatlaklar oluşmuş ve Lily'nin gücü zayıflamıştı. Yukarıda fırsat kollayan Agatha diğerlerinin devlerle uğraşmasını beklerken hızlı bir uçuş gerçekleştirip pençeleriyle tam ortadaki Lily'in boğazından tutup bir kartal gibi kaptı ve uçmaya başladı. Boreas ve Hughie havayı sarsıp uçmasını zorlaştırırken dönüşüm geçirdiği için Agatha'yı sarsmıyordu.

Greinner'ın acı dolu derin kükremesiyle havaya uçmasını soluklarını tutarak izlediler. Gildor onun hemen arkasındaydı. Naiads öğrendiği gibi elindeki okları art arda ejderha formundaki Agatha'ya saplıyor ama mor derisi bana mısın demiyordu.

"Lily!" Antuan'ın boğazından kopan haykırış araziyi titretmeye yetmişti ama yıldız söndüğü gibi dağılınca daha çok saldırı altında kalmışlardı.

"O kaltağı ellerimle boğacağım!"

"Ona kendi tükürüğüyle eziyet edeceğim." Olivia ve Antuan'ın çıkışı diğerlerini bastırmıştı. Antuan üç devle baş etmeye çalışırken kendini hiç bu kadar çaresiz hissetmemişti. Belli bir konumda dursalar oraya aktarabilirdi ama havada olunca bir şey yapamıyordu.

"Greinner!" diye bağırışı ejderhanın kulağına değmedi ama o zaten bir ateş parçasıydı. Agatha diğerlerine göre daha hızlı uçuyordu ama öfkeli bir ejderhanın peşinden gelmesi işine gelmediği gibi korkuyordu da. Neredeydi kraliçenin bahsettiği destek ekibi? Yoktu, bir başına kalmıştı ve pençeleri Lily'nin boğazına çoktan saplanmıştı. Onu geri dönülemez bir şekilde bu alandan koparmıştı. Gildor boyut avantajından havayı kotrol altına alıp bir anlığına yavaşlattı ve Agatha'nın önüne geçip onu sarsı.

Boğazından kanlar dökülen Lily sevdiği adamın zihnine fısıldadı. "Seni seviyorum." Antuan bunu duyduğu an elleriyle buz attığı üç devi de olduğu yerde dondurdu. Hısla üzerine tırmandığı devlerin buzdan kafalarını tek kılıç darbesiyle haykırarak kesmesi bile ona iyi gelmedi. Art arda sapladığı kılıcı onu bir türlü sakinleştirmiyordu. Devin kafasındaki buzu geri çekti ve bedeninin heykele döndüğünü gören yaratık afalladı. Şimdi kalbinin olduğu yerdeki buzu da geri çekti. Tırnaklarının ucunu buzun keskin yüzüne çevirdikten sonra yaratığın kalbini deşmeye başladı. Etinden dağılan küf kokusu ondan daha da nefret etmesini sağlarken elini biraz daha daldırdı. Kalbini tutup sıktığında haykırışı diğer devlerin de dikkatini çektiği için Antuan'a saldırmaya çalıştılar. Victor ve Alex onu korumaya aldığında devin gözündeki dehşet ifadesi Antuan'ı tatmin etmemişti. Bu yüzden elini oradan çekip Lily'nin yılanı Tara'ya baktı. Tara boynunu uzatmış bir ağaç dalı gibi gökyüzünden inecek olan ejderhayı bekliyordu. Antuan'ı gördüğünde ise yavaşça ona doğru süzüldü. Çatal dilini yavaşça açılmış kalbe doğru saplayıp çekti. Zehri hemen yayılmasın diye özenle çalışıyordu. En sonunda dev acıdan bayıldı ve Tara onun kalbini dişleriyle tamamen söktü.

Gildor'un önünü kesmesiyle yavaşlayan kadın Greinner'ın ona yetişmesiyle titremeye başlamıştı. Ejderhalar arasında en kötüsüne denk gelmesi onun şanssızlığıydı. Greinner'ın affı yoktu ve zihninden Lily'ye ulaşamadıkça içindeki öfke ateşi büyüyordu. Bu yüzden yaklaştığı gibi üzerine doğru konumdandı ve Agatha'nın ejder başını tek hamlede ısırıp kopardı. Bedeni ikiye ayrılan Agatha'nın acısını duyuracak zamanı bile olmadan bir yaprak gibi hızla yere doğru süzülmeye başladı. Pençesinin güçsüzce geri açılmasından ötürü Lily'nin bedeni pis pençelerden koptu ve onunda birlikte düşerken Gildor onu anında yakaladı.

Lily, beni duyuyor musun bebeğim?

Boğazından kanlar adan kadının eli oraya gitmiyordu bile. Greinner'ın acılı kükreyişi Agatha'yı daha havadayken bir piliç gibi kızartmasına sebep oldu. Gildor rüzgarı kestiği için düşerken sönmemesini sağladı ve mor ejderha pulları ateşin içinde cayır cayır yanmaya başladı. Antuan'a hiçbir zaman ulaşamamasının verdiği öfke ve kraliçeyle haksız yere işbirliği yapması bugün onu canından etmişti. Başta daha iyi tanımak istediği kızın karakterini fark ettikçe nefreti artmış ve bu boyutlara kadar ulaşmıştı.

Gildor, Lily'yi uzakta bir yere indirdiğinde Antuan devin üzerinden atladığı gibi koşmuştu. Arkasından Soil ve Olivia'da. "Lily, canım, canım sakin ol hepsi geçecek. Her şey düzelecek." Faydası olurmuş gibi ellerini pençelerin delerek akıttığı kanların üzerine kapatmıştı. Ama Gildor gözyaşlarını yaraya akıtmak istediği için geri çekti. Agatha'nın pençeleri büyülü olduğundan ankanın gözyaşı bir fayda etmemişti. Kadının solgun yüzüne bakıp çıldırırcasına bağıranlar onu bu halde görmek istemiyordu elbette. Soil şoka girmiş gibi duran adamı yakasını tutarak sarstı. "Bir şey yap, bir şey yap ne olacak! Kahretsin! Onu yeni kazanmıştım! Baba!" Haykırışı yürekleri yakarken tek bir darbeyle bunun olmasına inanamıyorlardı. Evet savaşlarda kayıplar olurdu ama bu kayıp Lily olmamalıydı.

Bunu düşünmeyi defalarca reddeden Antuan derin bir nefes aldı. Başlarına gelmişti ve onun da acıdan aklı başına yeni gelmişti. "Sakin ol, şimdi gücümü kullanacağım..."

 

 

Bölüm : 25.04.2025 16:36 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...