Merhaba Lily, duydum ki beni arıyormuşsun?
İşte hava canlım buradaydı.
Yüzüme çarpan sıcak nefes Greinner'ın olmadığı için biraz garipserken izlediğim tek şey yalnızca onun yüzüydü. Çok güzeldi ve ben altın gözlerinin parlak yansımasında kendimi görüyordum. Elimi yumuşak görünen tüylerine uzatıp merhaba diyeceğim an bileğimden tutup çekilmemle afalladım. Bela geliyorum demez gelirdi ve ben bu durumdan çok sıkılmıştım. Antuan'la çalıştığımız gibi burnuna doğru anılık bir yumruk atınca geriledi.
"Ne yapıyorsun manyak?"
Siktir, bu Boreas'tı!
"Asıl sen ne yapıyorsun? Hiçbir kadına bu şekilde yaklaşılmaması gerektiğini bu yaşına kadar biliyor olman gerekirdi."
"Her kolunu tutana yumruk mu atıyorsun? Burnumu kırdın!"
"Kırık olsa duramazsın," dedim tedaviye yönelik sevimli olmasını umduğum bir ses tonuyla.
"Hile yaptın!" Öfkeli bir soluk verirken kişisel alanımı ihlal etmek üzereydi. Böyle giderse ekip falan demeyecek bir de kafa atacaktım.
"Ama kazanan siz oldunuz!"
"Ama bu senin hile yaptığın gerçeğini değiştirmiyor."
"Ne yapacaksın Boreas, gidip beni eğitmenine şikayet mi edeceksin?"
"İşine hile karıştıran insanların sözüne itimadım yoktur garip kız."
Tamam bu önemli bir konuydu. Kızgın yüz ifademi anında yumuşatıp gözlerimi birkaç kere kırptım. "Haklısın ama amacım hile yapmak değildi. Olivia benim yakın arkadaşım ve düşecek sanıp korku ve refleksle hareket ettim. Zaten düşse ejderhası onu tutardı değil mi? İnan bana o an hiç aklıma gelmedi, affedersin. O kazansın diye değil, düşüp zarar görmesin diye dostumu korumaya çalıştım." Sakin ses tonum ve son cümlemi altını çizerek söylemem onu biraz ikna etmiş gibi gösteriyordu.
"Yine de eğer kazanmamış olsaydık bunu derhal bildirirdim. Reflekslerine sahip çık! Ayrıca burada ne haltlar karıştırıyorsun?" Arkamı dönüp bir anlığına orada olduğunu unuttuğum canlıma baktım. Hala oradaydı ama demek ki ben büyüyle havadaki o dalgalanmayı açtığım için yalnız bana gözüküyordu.
Gülümsedim. "Engel olmasaydın hava canlımla konuşacaktım sayın alfa Boreas."
"Hava canlın mı? Bir de canlın mı var?"
"Neden bana inanmakta bu kadar zorluk çekiyorsun hiç anlamıyorum? Beni dinlersen sana kehanetten bahsedeceğim. Profesörlerin üstü kapalı imalarını hissetmiş olmalısın. Sen alfasın, zor yollardan sadece bileğinle değil zekanla geçtiğine eminim. Derdim Basillan'ın geleceği, kendi keyfim değil."
"Canlın kim?" diye sorduğunda anlık duraksadım ama zihnime yansıyan genç olduğu belli olan bir kadının toy değil olgun sesini duydum.
Ben Gildor.
"Gildor," dediğim an Boreas'ın gözündeki şaşkınlık emareleri arttı. Yapabildiği tek şey nefes alıp vermekmiş gibi indi kalktı göğsü. Gildor titreşti ve tüm ihtişamıyla ona da göründüğünde gözleri altın gözlere takılı kaldı.
"Tam olarak neyin imkansız olduğuna inanamıyorsun sevgili Boreas?"
"Kendi canlımla aynı soydan gelmesine." Anlıyordum. Bu bir türlü kabul edemediği benle zorunlu denk gelmesinin ilk adımı olacaktı. Bunu hazmetmek ister gibi ayağını kaldırıp yanımdan gideceğini belli etti ama duyduğumuz sesle duraksadı.
"Orada dur bakalım havanın alfası?"
"Hükümdarım?" Hafif bir baş selamıyla olduğu yerde kaldı. Ben de emirin keyiften üstün olduğu bir anın zevkini yaşıyordum kendimce. Yoktu öyle havaya karışıp yok olup çekip gitmek alfa efendi.
"Seninle biraz konuşalım, yeteri kadar ciddiye alınmadığımızı duydum."
"Bana konuyu bu şekilde izah etmedi." Hemen suçu bana atmıştı hain.
"İzah etmeme izin vermedi," diyerek bir parmak suçlaması da ben yaptım.
Antuan resmi tavrından ödün vermeyip yanımıza geldiğinde Mara'dan öğrendiğim bir büyüyü denedim. İki elimle toprağa baştım ve sanki alt üst olmuşuz gibi paravan bir alana geçiş yaptık. Bizi kimse göremiyordu. Toprağı kontrol ettiğimi gören Boreas yüz ifadesini sabit tutamadı.
"En başından net bir şekilde anlatıyorum iyi dinle." Sert tavırları bende onu öpme isteği uyandırıyordu. Konuş aşkım, konuş bir tanem akşama kadar ben seni dinlerim diyemediğim için sakince yanında durdum ama bakışlarımdan bir şeyler anlamış gibi gözlerini kapatıp açtı. En başından itibaren eksiksiz bir şekilde her şeyi anlattı. Boreas şu an alfa ciddiyetiyle onu dinlediği için gerilmişti. Basillan'da böyle bir şeyin olabileceğini aklından geçirdiğini görebiliyordum. Sonra bakışları bana döndü.
"Yani sen gerçekten hepsisin öyle mi?"
Bir elimde ateşi harlayıp diğerinde suyu çevirdim ve hava saçlarımı uçururken ona baktım. Toprağa az önce müdahale ettiğimi görmüştü. Hala yanımızda duran ankamı da görüyordu. Ejderhamın olduğu da bariz bir gerçekti. "Hepçilim ben, görüyorsun ya? Kehanete göre kapımızda bir savaş var ve pentegram yıldızı için bir bütün olmamız gerekiyor."
"Diğerlerine yaptığım gibi bir kere soracağım Boreas, peşinde gezecek halim yok. Birlikte miyiz?" Kollarını birbirine kavuşturduktan sonra önce hükümdarına ardından bana ve en son kuşuma baktıktan sonra başını bir kez salladı. "Birlikteyiz," dedi ve elimi toprağa basıp yeniden ters düz olduktan sonra uzaklaştı. Antuan elini omzuma koyup anlayışlı bir ses tonuyla "Sizi biraz yalnız bırakayım canım," diyerek arenaya doğru gitti. Eğer havalı alfa bize katılmasaydı ne olurdu bilemiyordum.
Gülerek başımı kaldırıp sessizce bekleyen ankama döndüm. "Tanıştığıma memnun oldum Gildor. Orada gördüğüm yavru kuş..."
Bendim. Seni çoktan seçmiş ama iletişime geçememiştim çünkü yanma dönemime denk geldin. Bu süreçten sonra bedenimiz küllerinden yeniden doğar ve büyümeye başlar. Bazen bu büyüme hızlı gerçekleşmeyebilir ama şanslısın. Yenidoğan dönemimde bağlantı kuramadığım gibi beni hissedemezsin de. Bu yüzden o gün yaşadığın hayal kırıklığı için üzgünüm.
"Önemli değil. O gün orada olmasaydım o yılan seni yiyecekti."
Hayır yemeyecekti, o sadece senin sınavındı. Benimle bağ kurmaya değer misin yoksa düşündüğün şey yalnızca kendin mi onu öğrendim.
"Ama Antuan zehirlendi?" Kaşlarımı çatarak sorduğum soru üzerine başını salladı.
Kolunu gözyaşı damlasıyla iyileştirmiştik zaten. Kalıcı bir durum olmayacaktı.
Beni denemesi normal miydi zihnimde onu çözümlüyordum. Ama canlı olmak kolay değildi. Seçtiğin insanla bağ kurmak ve o tehlikedeyken senin de tehlikeye girmen eşsiz bir şeydi. Bu yüzden ona hak verdim ve bu oldukça kısa sürdü.
Dört elemente sahip birinin neler yapabileceğini biliyor musun?
"Hepsine hükmedip kullanıyorum işte."
Yalnızca bu değil konu Lily. Sen çok güçlüsün ve biz seninle hızlandırılmış bir ders yapacağız.
"Peki sen nereden biliyorsun tüm bunları?"
Bahsi geçen uzak geçmişteki insanım da dört elementi kullanabiliyordu.
Şoktan başka ne tepki vereceğimi bilmediğim için öylece dondum kaldım. Bu ne demekti? Aklıma gelen en vurucu sorulardan biri ise onun nasıl öldüğüydü? Yavaşça yutkundum.
Tedirgin olmanı anlayabiliyorum ama şunu bil ki doğduğun andan beri burada yaşasaydın yine de tedirgin olurdun. Bunu aşacağız Lily. Gelecekler ve Basillan'ı düşürmeye çalışmanın ne demek olduğunu görecekler. Sen istersen kılını kıpırdatmadan düşmanın ipini çekersin.
"Korkuyorum!"
Kork. Yoksa yeteri kadar motive olamazsın. Bu savaşta hükümdarını, aileni, kızını ve arkadaşlarını kaybetme ihtimalin var. Bu seni bir süre motive eder.
Şeytan mı zihnimi şöyle bir dürttü bilmiyorum ama düşmanın ipini çekebilecek olmam bana Basillan'ın da ipini çekebilecek olmamı düşündürttü. Düşündüm; öfkeliyim ve elementleri nasıl kontrol edip silah haline getireceğimi biliyorum ama bu öfkem Basillan'a yansıyor. Korkunçtu. Başımı iki yana sallayıp kendime gelmeye çalıştım.
Yarından itibaren çalışmalara başlıyoruz. Ben seni alırım, dedi ve geniş kanatlarını çırparak hızla çırparak göğe doğru yükseldi. Elimle ensemi ovdum. Tanrım ben şimdi ne yapacaktım?
***
Açık mavi ve siyah bayraklar her yeri süslerken Basillan'da bir bayram havası vardı. Sanki herkes ve her şey yanımdan teğet geçiyor ve ben tam ortada kalmış kıpırdayamıyor gibiydim. İnsanlar mutluydu, gülüyorlardı ama benim sırtımda bir tomar kambur vardı. Antuan'ın yanına giderken bakabildiğim her yüze baktım. Temiz ve pak yüzlerin savaşın is lekeleriyle dolacak olmasına içimden ağlarken yüzümde tek mimik bile kıpırdamadı. Kalbim bunun olacağının gerçekliğiyle hüsrana uğruyor ve kırılıyordu.
Metreler öteden benim geldiğimi anlayıp başını kaldıran sevgilime baktım. Gözlerindeki bağlılıkla birlikte emin adımlarla yanıma yürümeden önce konuştuğu kişilere hafif bir baş selamıyla veda etti. Yanıma geldiğinde elinin üzerini yukarıya doğru uzattı ve ben de nazik bir hanımefendi gibi hafifçe tuttum. Kalabalığın arasında artık daha dikkatliydik. Bir an sonrasında aktardığımızda evdeydik. Evimdeki az eşya dolayısıyla yine berjerime doğru geçtim.
Hiç konuşmamam tuhafına mı gitti bilinmez beni bir müddet kendi halime bıraktı. Belki canlımla geçen konuşmanın seyrini sorguluyordu. Bir süre sonra burnuma bir koku geldiğinde gözlerimi araladım. Başımı yasladığım yerden kaldırdım ve bir bardak çayla bana gelişini izledim.
"Mate çayı yaptım sana bebeğim, yorgunluğuna biraz iyi gelir." Gülümsemeye çalışarak elindeki çayı aldım. Her sevişmemizden sonra bana özel çaylar getiriyor ve içip içmeme kararını kibarca bana bırakıyordu. Korunmak için hepsini içiyordum. Şöyle bir anda bir sorumluluğu daha almak istemezdim. Ayrıca hali hazırda doğurduğum ama benim olmayan çocuğuma bile yeteri kadar vakit ayıramıyordum. Çayın buharının burnuma vurması bile sızlamasına yetti. Chloe'yle daha çok vakit geçirmeliydim, gelecek günler belirsizken onu iyice öpüp koklamalı ve kalbime depolamalıydım.
"Teşekkür ederim," dedim ve onun da gözlerinin değişen berjerin renginde olduğunu fark ettim. Siyaha yakın griydi. Puslu düşüncelerim sarmış olmalıydı.
"Karanlık günlere giriyoruz Antuan."
"Benim ışığım her zaman sen oldun, yine olacaksın. En karanlık anımda bile." Uzaktan izlemeyi kesip yanıma geldi ve pelerinimin iplerini nazikçe çözdü. Ben çayımı yudumlarken o arkama geçmiş ve omuzlarımı ovmaya başlamıştı.
"Önceki hayatımı artık net olarak hatırlayamıyorum ama sıradan tek düze geçen günlerim vardı. Buraya gelmemle birlikte o günlere canlı renkler karıştı. Farkında olmadan alıştığım şeylere akıl sır bile erdiremedim. Ama Antuan bu kadar kısa sürmek zorunda mıydı her şey? Mutluluğu yeni yakalamışken ellerimden kayıp gitmesinin korkusuna dahi tahammül edemiyorum. Siz senelerce burada yaşadınız, büyü vardı, sırlar gizemler vardı. Ne vardı biraz da ben yaşasaydım? Doyasıya tadını çıkarsaydım her şeyin, keşfetmedik alan bırakmasaydık. Ben daha sana bile doyamadım."
İnsan her şeye alışıyordu. Harvey'lerin malikanesinde bir yardımcım varken her şey ne kolay gözükmüştü gözüme. Ardından gerezaya atılınca tüm konforum yerle bir olmuştu ve Antuan beni oradan çekip çıkarınca sıcak bir çatının altı bile yeterli olmuştu sığınmama. Önceki hallerimi düşünmemiştim bile. Önce kötüyü gösterip ardından daha azına tahammül edip razı olmamız sağlanıyordu. Korkunç bir manipüle tekniğiydi.
Sessiz şikayetimin sonuna gelirken omuzlarımdaki eli kasıldı ama yeniden masaj yapmaya devam etti. "Ben ise sana bir ömür doyamam. Bu kadar içselleştirdiğini bilmiyordum Lily. Sana bir şey olmasına izin vermem, hele ki bu benden önce asla olamaz."
"Bana güç vermeye çalıştığının farkındayım fakat şu an umutsuzluk damarlarım kabardı. Nasıl bu kadar kendinden emin konuşabilirsin?"
"Çünkü canım, benim en özel yeteneğimi henüz konuşmadık. Bunu sana söyleyeceğim ve üzerindeki umutsuz perdeyi hemen kaldıracaksın," dedikten sonra kulağıma doğru eğilip fısıldadı. Duyduğum şeyle birlikte gözlerim ardına kadar açılırken, arsız dudakları ne ara kulak mememe indi bilmiyorum. Şokumdan faydalanıp ellerini de üzerimde gezdirmeye başladığında dudaklarımın yavaşça yukarı doğru hareket ettiğini fark ettim. Bunun detaylarını elbette konuşacaktık ama şimdi bu kadar gerginliğin üzerini topraklama zamanıydı. Vücudum elektrikle dolmuş gibi hissederken göğüslerime kapanan ellerine tutundum. Başımı arkaya atıp göğsüne doğru yasladım ve parmaklarının bedenimde bir harita detaylandırır gibi gezinmesine müsaade ettim. Her bir zerrem keyiften ürperirken dudakları boş durmayıp boynumda dolandı. Islak dudaklarının bana verdiği tek şey haz değildi. Güçtü, korkusuzluktu, sırtımı yasladığım gerçek bir dağdı.
Diğer eli sertçe başımı çevirdi ve hızla dudaklarıma yapıştı. Dolgun dudaklarının sıcaklığını tadarken aklımda ne savaş kalmıştı ne de başka bir şey. Beni bir oyuncak gibi tutup kolaylıkla kaldırdığında yerime kendisi oturdu. Kucağına oturduğum an dudaklarına ilk yaklaşan kişi ben oldum. "Mate çayı işe yaradı demek ha?"
"Bunu bir çaya bağlaman ne kadar kırıcı. Oysaki büyüleyici dilim ve sihirli parmaklarım en büyük işlevi görmüşken."
"Parmakların demişken pek bir işe yaradığı söylenemez," der demez ne kadar işe yaradığını belirtir gibi itti sertçe. Çıkardığım sesler onu memnun ediyordu. Değişen tek şeyin berjerin rengi değil gözlerimiz olduğunu yeniden bir fener gibi ışık saçarken anladım. Mavi gözünün altından öpmeye başladığım dudaklarım yavaşça boynuna ve oradan göğsüne doğru indi. Tansiyonun ve heyecanın yükseldiği o an bizi odamıza aktardıktan sonra artık daha geniş bir alana hakimdik.
Tüm karanlığa inat saatler boyunca sevişirken hiçbir şey umurumda olmadı. Savaş mı çıkıyordu, çıkabilirdi zira ruhuma üflenen umutla yeniden tazelenmiştim. Kalçalarımda gezinen elleri beni bir an olsun bırakmazken belki de en sakin sevişmemizi yaşıyorduk. Elementleri bu işe hiç karıştırmadan, hoyrat ama masumca. Vücut ısımız gittikçe yükselirken birbirimize dokunmaktan karışan ellerimiz yavaşça yatağa düştü. Sonrasında beni bedeninden bir milim olsun ayırmadan sarıp sarmaladı ve biz karanlık gökyüzünün altındaki o umut ışığına tutunarak uyuduk.
***
Kara deliğin çevresindeki gümüşi halka güneş ışığı gibi parlayıp sabahın oluşunu vurgularken altın gözlü anka Gildor Lily'nin evine doğru uçmaya başlamıştı. Lily ise henüz birkaç saatlik uykusundan uyanıp çalışmaya başlayacağını bilmiyordu. Ancak hiçbir eğitmen Gildor kadar iyi ve tarafsız olamazdı.
İnsanın olduğu her yerde hasetlik ve fesatlık mevcutken, rütben ne olursa olsun bu onlara da yansıyordu. Ama Gildor'un bundan sonraki tek çıkarı insanının iyiliğiydi. Bu yüzden ona önceki insanının yapabildiği her şeyi göstermeli ve bu savaşta elini kuvvetlendirmeliydi. Pencerenin önüne konup ötmeden önce kardinal kafatası onları uyardı ama ikisi de duymadı.
"Alana yaklaşan var diyorum, uyanın!"
"Kimse beni duymuyor mu hu hu?"
"Bu kuş niye cik cik ötüp insanları gözetliyor?"
O yorgunluğun üzerine pembe kurdeleyi duymanın imkanı yoktu ama Lily zihninde cıyaklayan sesi hemen duydu.
Günaydın Lily seni aşağıda bekliyorum.
"Ah, siktir beynim kanadı. Bu neydi böyle?" Hızla yatakta doğruldu ama penceredeki iri siyah kuşu görünce üzerinden kayıp giden çarşafı bedenine sardı hemen. "Tamam bakma geliyorum. Kişisel alana saygı da mı yok?"
Kişisel alanını düşünsen perdeni örtersin. Partnerinin bedeni zerre kadar ilgimi çekmiyor ayrıca bebeğim.
"Benimki de çekmesin lütfen, geliyorum." Zihnine yayılan kahkaha sesinden sonra havayla perdeyi hareket ettirip pencereyi kapatırken o çoktan uçup gitmişti. "İnsan fizyolojisi mi dikkatini çekiyordu yani, aramızda bazı sınırlar olmalı öyle değil mi? Yani canlılarım en azından beni çıplak görmemeli."
Tırnakları Antuan'ın kol kaslarında gezintiye çıkarken mırıldandı. Saat henüz erkendi ve o uyanmak istemiyordu. Bu yüzden el yordamıyla Lily'nin nerede olduğunu bulup anında bedenine yasladı. Ondan uzakta yatmasını istemiyordu. "Gitmem gerek canım, sen mışıl mışıl uyumaya devam et ve rica ederim bunu benim için de yap." Hava sayesinde bedeni ve kolları arasında boşluk bırakan Lily yataktan sıyrıldı ama havayı hemen serbest bırakmadı. Bir süre daha dalmasını bekledikten sonra alacaktı zira şu an hala boşluğa değil ona sarılıyor gibi hissediyordu.
Hantal adımlarla banyoya gidip işlerini hallettikten sonra siyah bir tayt ve bluz giydi. beline hançerlerinin olduğu kemeri bağlamayı ihmal etmedi. Esneyerek hantal adımlarla mutfağa girdiğinde midesini bastırması için kendine tuzlu salatalık çubukları hazırlayıp yanaklarını şişirerek yedikten sonra kapıdan çıktı. Çıkmadan kardinal kafatasına Antuan'a söylemesi için mesaj bırakmıştı.
Savaş boyalarını sürmemişsin?
Ankanın eğlenen sesine bakıp gülümsedi Lily. "Onu da sen sür diye bekledim." Onu pençeleriyle mi taşıyacaktı arkadaşlarının yaptığı gibi yoksa sırtına mı binecek bilmiyordu. Greinner gibi sert derili bir ön bacağı olmadığı için tırmanamazdı. Anka önünde yavaşça eğildi ve Lily'e binmesi için müsaade etti. Boynu haliyle bir ejderhadan daha inceydi ve bu anlık bocalamasına yol açtı. Tutunacak bir çıkıntısı da yoktu.
"Şey sende de düşmemem için yapıştırma tozu mevcut değil mi? Yoksa boğazına mı sarılmam gerekiyor?"
Boğazıma sarılmanı tercih etmem ama düşmeyeceksin.
Havalandıkları anda nefesini tuttuğu için biraz gerilmişti. Ormanın kıyısında gizli duran boş bir arenaya geldiklerinde yavaşça alçalıp indiler. Lily tüm canlılarını orada gördüğü için şaşkındı. Niadas onu görünce sırıtarak kuyruğunu salladı. O denizin kıyısına oturmuş dalgalar kuyruğuna vururken bekliyordu. Greinner huysuzca köşede pençeleriyle kumu kazıyordu. Tara ise sabahın karanlığı içinde parıl parıl parlayarak kıvrılmış bekliyordu.
"Herkese günaydın, hepinizi bir arada gördüğüm için çok mutluyum." Neşeli çıkan sesimle yüzleri bana dönerken zihnime gelen cevapları ayırt ediyordum. "Kalabalık olacağımızı düşünmemiştim."
Düşünmelisin, çünkü bir arada daha güçlü oluruz. Ne kadar yakındaysak saf gücü o kadar çok kullanırsın. Evet bir canlın olmadan da elementleri kullanabilirsin ama canlın olduğunda elementin de ne kadar gürleştiğini fark etmişsindir. Üstelik dört canlın yanındayken hepsine hakim olmayı denersen çıldırtıcı bir güce ulaşırsın.
"Ama Gildor, Greinner'ı Valeri'yle paylaşıyorum. Savaş esnasında onunla olması daha önemli. Valeri bir insan, bir kadın, Chloe'nin annesi ve yıldızın bir parçası, onu savunmasız bırakmak istemem."
O zaman it gibi dalaşmayı değil sana yakın olmayı öğrenecek.
Söyledikleriyle yüzünü buruşturdu. An itibari ile başına ağrı girmişti.
"Ayrıca her an kıyıya yakın olamayız ya, Naiads uzağımda olacak."
Artık değil, senin için deniz erkeği olması geçerli değil.
"Nasıl yani, anlamadım?"
Kulağını aç ve beni iyi dinle. Daha önce bunun yapıldığını gördüm ve en büyük olaylarımızdan biri dört elementin kaynaşması ve deniz erkeğini amfibi yapabilmen.
**
İçimden konuşmanın bir anlamı yoktu zira hepsi beni duyabiliyordu bu yüzden pat diye sordum. "Cahil gibi görünmek istemiyorum ama amfibi nedir?" Greinner'ın homurtusu kulağıma dolarken Tara yerinden kımıldayıp yavaşça bana doğru süzüldü. Yalnız olmadığımı destek verdiğini anladığım için gülümserken koluma tırmanmasına yardım ettim.
İki yaşayışlı demek; karada ve suda.
Ama kuyruğuyla karada... Hassiktir. Demek istediği kuyruğunun olmayacağı mıydı? "Onun insan ayakları mı olacak?"
Evet öyle, şimdi elementleri genişletme zamanı. Bir an önce iki ayak üzerinde yürümeye çalışsa iyi olur zira savaşta koşması gerekebilir.
Naiads sevinçten kuyruğunu çırptı durdu.
Buna bayıldım, artık ihtiyaç anında yanına olabileceğim Lily! Çok mutluyum.
"Bu tehlike anında sana da bir zarar gelecek demek, üstelik çok savunmasızsın Naiads hızlıca savaşmayı nasıl öğreneceksin? Bu benim bile aylarımı aldı." Yüzümün asıklığı bile onu üzmedi.
Sen burada değildin ama uzun süredir burada yaşıyorum, büyülerimi hafife alma insanım. Söz konusu seni korumak ve güç vermek olursa neler yapacağımı tahmin bile edemezsin.
Ses tonunu ilk kez bu kadar sert ve kararlı duyuyordum. "Birinize bile bir şey olmasa iyi olur! Yoksa benden çekeceğiniz var." Gildor bir adım öne çıkıp yine dikkatimi kendine çekti.
Savaşta bize bir şey olursa diye söylüyorum. Elementlerini genişlettiğinde ve tüm bedeninle bütünleştiğinde artık canlılarına olan şey seni etkilemeyecek. Diyelim yok oldum, bir başka canlı seni seçemeye hak kazanacak ve ömrün boyunca bizim yasımızı tutmayacaksın.
"Gildor! Nasıl böyle pervasızca konuşabilirsin. Sen gittin yenisi gelir diye sevinecek değilim. Kimseyi kaybetmek istemiyorum."
Sadece gerçekçiyim ve bildiğim bilgileri aktarıyorum. Dört elemente birden hükmeden biri nadiren çıkar. Bu yüzden kimse onu canlısız bırakmaz istemez. Sen bizden güç alıyorsun evet ama biz de senden güç alıyoruz. Deniz erkeğinin gözlerine bak, suyun içinde ateş hiçbir işine yaramazdı ama karaya çıktığı an onu kullanmaya başlayabilecek. Bu durum özellikle deniz erkeğin ve ejderhan için önemli çünkü ruh geçişinde birbirlerine bulaştırdılar. Bu benim için de beklenmedik bir durumdu.
Artık başlayalım!
Greinner kıpırdadı ve sanki etrafımda dikdörtgen çiziyormuş gibi dağıldılar. Ben daha öğrendiklerimi sindirememişken nasıl büyü yapacaktım?
Ben sana anlatacağım Lily! Greinner biraz daha açılı dur!
Bana karışma!
Harika bir canlılarımın kendi arasında kavga etmediği kalmıştı. Beni ortalarına aldıktan sonra derin bir nefes aldım ve başladım Gildor'un dediklerini yapmaya.
Önce ruhunun seçtiği elementin canlısından başla. Deniz erkeğine bak, yoğunlaş ve ondan güç çektiğini düşün. Bir ip yumağı gibi gücü yavaşça çekip zihnine depola ve orada tut sakın bırakma. Ardından uzun zamandır seninle olan diğer elemente geç. Ejderhan içinde aynı ip yumağını oluştur ve diğer ipin yanında beklet. Sonra Toprak canlına geç, aynı işlemi yap ve en sona beni bırak. Yumaklar zihninde kalsın. En son tüm yumakları birleştirip yeni bir renk elde edene kadar yoğur onları bir hamur gibi. Elementlerini çağırınca zihnini gevşet ve esnet, bedenini rahat bırak, kasılırsan yapamazsın.
Yapamadım. Tekrar denedik, tekrar ve tekrar. Çoktan öğle olmuştu ve ben açlıktan yıpranmıştım. Bunu yaparken güç tüketiyordum ayrıca.
"Yine mi olmadı? Ben bunu yaparken çok fazla güç tüketiyorum farkında mısın? O esnada bir tek bunu yapıp geri planda mı kalacağım?"
Mızmızlanmayı kes bebeğim.
Onunla doğru konuş!
Konuşuyorum ateşli, sakin ol. Sen bunu başarırsan Lily, başka bir hamleye gerek kalmayacak. Olmadı, olunca hissedeceksin devam.
Oflayarak boynumu esnettim ve sembolik olarak ellerimi havaya kaldırdım. Böyle daha çabuk motive olup elementi çağırabiliyordum.
Olmadı. Olmadı ve tekrar olmadı. Sanıldığı kadar kolay değildi ya da ben o kadar güçlü değildim. Yemek molası verdiğimizde herkes doğadan beslenmeye çalıştı ve ben de şöyle bir gezdim. Beni öylece bırakmaları hoş değildi. Ne yani ben de yaprakla mı beslenecektim? Ah Antuan, gel ve sevgilinin ne halde olduğuna bak. Senin yanında hiç aç kalmıyordum, evet her anlamda...
Meyve ağacı ararken üzerimden çırpılan kanatların kime ait olduğunu seçemedim ama yukarıdan aşağıda bir şey bıraktı. Havayı kullanıp yakaladım ve yavaşça yanıma çektim. Bir torba ve içinde mis gibi kokan etli sandviçler vardı. Kimin gönderdiğini hemen anlamadım ama yutkunarak paketi açtığımda içinde bir zeytin dalının çizildiğini gördüm. Olivia. Nereden öğrendi bilmiyorum ama ilaç gibi geldi. İki sandviçin ikisini de silip süpürdüm ve içeceğimi son yudumuna kadar bitirdim. Ardından herkes toplandı ve yerlerini aldı. Yeniden denedik, yeniden ve yeniden.
Fakat hiçbirinde başarılı olamadım...
***
Bir haftadır ormanın kıyısına gidip çalışıyor ama ben bir türlü istenilen büyüyü yapamıyordum. Greinner huysuz, Naiads heyecanlı, Gildor fazlasıyla sabırlı ve Tara sessizdi. Yumakları çekebiliyor ama bir türlü birleştiremiyordum. Hepsini üst üst koyma kıvamına gelmiştim ama hamur gibi açılmak yerine cam gibi parçalanıyordu.
"Neden hala benden umudu kesmedin anlamıyorum?"
Çünkü yapılması kolay bir büyü değil. Böyle bir şeyle ilk kez karşılaştın. Kimse emeklemeden yürümeyi öğrenmez bebeğim. Lütfen tekrar dene.
Sanırım Gildor önceki insanından idmanlıydı ve bana bu derece uysal yaklaşıyordu.
Hepsinden bir ip yumağı gibi gücü yavaşça çektim ve zihnimde tuttum. Hadi, başarmalıydım. Tüm canlılarım bu iş için günlerdir beni bekliyordu. Odağımın hepsini yumaklara verirken onları zihnimden okşamayı ihmal etmedim. Yumakları kat kat üste yığmak yerine ortada birleştirdim ve bir hortum çıkarır gibi yavaşça çevirdim. Renkler birbirleriyle harmanlanırken içimdeki neşe hepsine yayılmış gibiydi. En son oluşan şeftali, mavi, pembe ve krem renklerinin en açık tonu yoğunlaşıp gümüş bir ışıkla parlamaya başladı.
Başardın Lily.
Gildor'un sesini duyunca gözlerimi yavaşça açma cesaretine eriştim ve o an aramızdaki gümüş ipi fark ettim. Dikdörtgen şekli çizen canlılarımın tam ortasında olduğum için sonsuzluk işareti gibi duruyordu. Biz birlikte sonsuzluğa uzanıyor gibi gözüküyorduk.
Başaracağını biliyordum Zambak.
Harikasın Lily.
Aferin kızım.
Evet aferinimi de aldıktan sonra daha mutlu oldum zira hepsine sırıtarak bakıyordum.
O kadar sevinme çünkü bu sadece başlangıçtı.
"Olamaz..." Sıkılıp daralmaktan kendimi yere atmak üzereydim ama Gildor buna elbette izin vermedi. Doğru ya şimdi Naiads'ı amfibi yapma zamanıydı. Einstein gibi başlamak bitirmenin yarısıdır diyerek gücüme sıkı sıkı tutundum.
**
Antuan birkaç gündür kurulu topluyor ve yapılması gereken her şeyi önceden bilgilendiriyordu. Kral ve kraliçenin de dahil olduğu masada dört büyükler ve profesörler vardı. Gerezadaki işlerini halledip saraya aktardığında girişi herkesin dikkatini çekti. Ellerini arkaya bağlayıp başını yavaşça öne eğerek kral ve kraliçeyi selamladığında memnuniyet dolu bir gülümseme aldı. Bu üstünlük selamının neden olduğunu bir türlü anlamıyordu, üstelik başlangıçta Lily'nin buna karşı çıktığını da hatırlamıştı. Gülmemek için ciddi tavrını sürdürüp ona özel ayrılan sandalyesine oturdu.
"Sevgili hükümdarımız da geldiğine göre son oturumumuza başlayabiliriz. Kehanet ortada ve Antuan Garcia bunu çözdüğünü daha önce anlattı. Ekibine dahil ettiği Lily White hakkında konuşmak isteyen var mı?"
Agatha parmağını hafifçe havaya kaldırıp boğazını temizledi. "Efendim Basillan'a gelişi çok uzun sürmeyen bir bedenin bize nasıl yardımcı olacağını anlamıyorum. Üstelik derslerde ondan istediğim basit büyüleri bile yapamıyor henüz." Bilerek yapmıyordu kendini ifşa etmemek için ama Agatha bu detayı dillendirmedi. Ayrıca ondan beden diye bahsetmeleri sinirine dokunmuştu.
"Evet Antuan bu konuyu nasıl savunacaksın?"
Boğazını temizleyen Mara da söz hakkı aldı. "Efendim dokuyucu olarak ben de yorumumu belirtmek isterim Bay Garcia'dan önce. Lily oldukça yetenekli bir inisiyedir. Üstelik bu kadar kısa zamanda ortama adapte olması onun ekstra başarılı olduğunu gösterir. İzninizle sözü sadece ateşin eğitici profesörü Agatha yerine, kızın kendi özü olan suyun profesörü Bayan Gabriel'e verelim."
"Yeteri kadar iyi gözlem yapamadığımı mı söylüyorsun?" Mara bu tavra şaşkınlık içinde baktı. Saf bir bakışla başını, bunu hiç düşünmemiş gibi iki yana salladı. "Elementinin yeteri kadar iyi gözlem yapamadığını söylüyorum. Çünkü sen yalnızca bir insan değilsin ve dönüştüğün ejderha bazı insani duygularını köreltmiş olabilir." Agatha bozulsa da sesini tekrar çıkartamadı.
"Ben Lily'nin suyun içinde harikalar yarattığını gördüm sayın kraliçem," diye başladı anlatmaya oldukça sakin bir ses tonuyla. "Ayrıca sevgili hükümdarımız kehaneti çözdüğünü belirttikten sonra onu sorgulamanın mantıklı olmadığını düşünüyorum. Atlamamamız gereken bir diğer detay sevgili inisiyem Lily'nin iki elemente birden hitap etmesi. Yeterli uyaranı alınca ikisiyle birlikte kullanımı arşa çıkabilir. Zira önümüzde okuduğumuz bir geçmiş belgesi ya da masal yok. Savaşın geleceğini söyleyen kehanet var."
"Bundan bu kadar emin olmak için ne yapmamız gerekiyor?" Kraliçe memnuniyetsiz bir sesle sordu sorusunu. Sıra Antuan'a gelmişti.
"Işık andı yemini edebilirim." Bunu duyan bazılarının gururla çenesi havaya kalkarken kral ve kraliçe şaşırdı.
"Evlat bu tehlikeli bir bağ, emin misin?" Kralın sorusunu başını bir kez aşağı eğerek onayladı. "Eminim efendim." Kraliçe öfkelenmişti.
"Bu çok eski bir gelenektir, bildiğini bilmiyordum."
"Dersime iyi çalıştım diyelim." Bir pürüz çıkarmak isteyeceklerini biliyordu. Bu yüzden Lily'nin ders almaya gittiği her anı kendi lehine çevirebilecek şeylerle ilgili araştırmalar yaparak geçirdi.
"Elbette bunu yaptın. Arayış üyelerimizin her biri buradayken fırsatı kaçıramazdın değil mi?" Yemin yalnızca onların önünde yapılabildiği için kraliçe bu kurnazlığı hissetmişti. "O kadar çok muhafızımız ve güçlü canlılarımız var. Yeni gelen bir kıza güvenmek akıl karı değil.
"Savaşta karşımıza kimin hangi sayıda çıkacağını bilmiyoruz. Bunu yapmamı istemiyor gibi konuşuyorsunuz kraliçem, yanlış mı anlıyorum?"
"Eğer ufak bir hata bile meydana gelirse hükümdarımın kurumasından korkuyorum."
"Geleceğini bilsem teklif etmezdim."
"Ya da blöf yapıyorsun?" Kralın sorusuyla gülümsedi.
"Hayır yapmıyorum," dedi ve iki kolunu da iç kısımları önde duracak şekilde uzun masaya yasladı.
"Sayın arayış bilgelerim ve kutsal elementler; ateş, su, toprak ve hava, ışık andı yeminimi kabul ediyor musunuz?" Bilgeler birbirine baktıktan sonra bu cesur hareketi onayladılar.
"Gerezanın hükümdarı Antuan Garcia; sözlerin yalan olması durumunda kalbinde ve alnında yayılan ışığın söneceğini, kalbe giden tüm damarlarını saracağını ve seni kurutup yok edeceğini kabul ediyor musun?"
"Ediyorum. Kehanet konusunda seçtiğim kişilerin, kehanete özel görevleri olması konusunda ant içiyorum. Basillan'ın geleceğini koruyacağıma söz veriyor ve doğruyu söylüyorum."
"Biz de ışık andı yeminini kabul ediyoruz."
"İşte oldu." Antuan ışığın kalbine doğru ilerlediğini hissetmişti.
"Onu ekibe alacaksın tamam, yine de tecrübesizliğinin senin sonunu getireceğini düşünmüyor musun?"
"Basillan'da doğan her birey gibi öğrenmeye ihtiyacı vardı. Tıpkı dokuyucular gibi onunla özel olarak ilgilendim. Canlılarıyla sürekli iletişim halinde, buraya alıştı ve giderek güç sahibi oluyor."
"Peki başka bir özel gücü olmadığına emin misin? Zihin aktarımı yapıyor tamam ama daha büyük gücü kullanan kişi ortaya çıkmadı. Araştırmalarımız sonuçsuz kalıyor, savaşta bize yardımcı olacakken onu elimizden kaçıramayız."
"Efendim belki de inisiyeleri bu kadar sıkmamalı ve korkutmamalısınız." Profesör Laith Gladius konuşunca kraliçe hiddetlendi. Sesi duvarları titretecek kadar sarsıcıydı.
"Korkutmak mı? Ben onların kraliçeleriyim ve güce hakim olmalarını istiyorum."
"Ya da sadece size özel bir hakimiyet istiyorsunuz?"
"Açık konuş dokuyucu? Beni neyle suçluyorsun?"
"Her inisiyenin özel gücü olmak zorunda değil. Bir büyüyü bile diğerinden biraz daha iyi yapsa bunu özel güç sanan inisiyeler mevcut. Ama onları saraya bağlamak özgürlüklerine vurulan bir darbe gibi hissediliyor olabilir. Zira buraya aldığınız ve erken mezuniyete izin verdiğiniz bazı inisiyeler hala ortalıkta görünmedi."
"Çünkü burada çalışıyorlar, görev yeri burası ve ihtiyaç halinde büyülerini kullanmaya söz verdiler."
Gabriel sıkıntılı bir nefes aldı. "Efendim saygısızlık etmek istemem. Ancak yaşıtları okul ortamında eğlenerek öğrenirken, istediği an istediğini yapma özgürlüğüne sahipken onlar bir avuç insan arasında sıkışmış gibi hissediyorlar. Belki bu kurala bir düzenleme getirirseniz güçlerini bildirmek isteyen kişi sayısı çoğalır."
"Zaten güçlerini bildirmek zorundalar. Bu bir suç Gabriel Geysis ve cezası var!"
"Açık konuşmak gerekirse onları cezalandırmayacağınızı biliyoruz. Zira güçleri ortaya çıkarsa affedip çalışmaya şartladığınız anlar olmuştu." Mara'nın tavrından sonra kraliçe öfkeden kızarmaya başlamıştı.
"Sevgili kralımız ne diyor bu konuya?" Dişlerini sıkarak konuşması 'bir şey söylesene be adam' tonunda bir tehdit gibiydi.
"Kraliçeme katılıyorum. Hepimiz Basillan'ın iyiliğini istiyoruz ve bu zor zamanlarda yanımızda olduklarını bilmek daha iyi bir strateji sahibi olabileceğimiz anlamına gelir."
Köşede sessizce kalan simya ve eliksir bilimi profesörü Ethan Franz Thales boğazını temizledi. "Kraliçeme ben de katılıyorum. İnisiyelere sarayda yaşamak için bir teklif sunuluyor ve onlarda bunu kabul ediyorlar. Neden konunun buraya taşındığını anlamadım doğrusu." Ethan yaşlı zihniyle çok masum düşünüyor ve işin arka kısmını göremiyordu.
"İşte gerçekleri tüm netliğiyle anlayan biri." Derin bir nefes alan kraliçe Agatha'ya baktı ve mesajı alan kadın "Dilerseniz buradaki inisiyelerle bir görüşme ayarlayabiliriz ve siz de bahsettiğiniz bu konunun bir curcunadan ibaret olduğunu anlamış olursunuz," dedi.
"Adil bir yönetici olduğum için bu durumu oylamaya sunacağım." Bilgelerin hoşnutsuz bakışları eşliğinde bunu söylemek zorunda kalmıştı.
"İnisiyeler sarayda zorlanmıyor ve halinden memnun diyenler?" Profesör Ethan, Agatha ve diğer sandalyelerde oturan iki profesör daha el kaldırdı.
"İnisiyeler baskı altında oldukları için korkuyorlar bu yüzden görüşme talep ediyoruz diyenler?" Kalan kişilerin el kaldırmasıyla bilgeler bu işi devraldı ve inisiyeleri arayışa çağırdı. Kraliçe hala bir şeyler çıkarmaya çalıştığından ellerini masanın üzerinde bağladı ve tek tek karşısında oturan herkesle göz göze geldi.
"Lily White'ın gizemi hala tam olarak çözülmediğinden bir arayışa daha-"
"Lily White gizemi diye bir şey yok sevgili kraliçem. Zaten hali hazırda bir arayışa çıktı ve suçsuz olduğu açığa çıktı. Sayın bilgelerim de bunu ekseriyetle onayladı. Atlamanızı istemediğim bir detay ise toprak alfasının soyundan geldiğidir. Eğer bir arayış daha talep ederseniz bu durum alfanın ve şu an görevde olan kızı Soil'in dikkatini çekecektir. Kardeşinin yeniden sorgulanmasının hoşuna gideceğini sanmıyorum." Antuan kraliçenin sözünü kesince gözlerinden alevler çıkan kadını bilgeler fark etmişti. Anlık bir olaydı ama bunu engellemeye gücü yetmediği gibi bir de onların görmesi kraliçe adına iyi olmamıştı.
"Hala devam eden mevcut şüphelerim eşliğinde, onunla bilgelerin huzurunda bir görüşme talep ediyorum. İki elemente ait olan kişi yıllardır olmadı bu konu konuşulmalı."
"Efendim bu konu konuşulur elbette ama o benim ekibimde ve kehanet için birlikte çalışıyoruz. Yani zaten alınabilecek maksimum verimi ondan alacağımız konusunda bana güvenebilirsiniz. Ayrıca ruh değişiminin ilginizi çektiğini biliyorum ancak sizlere bahsetmek istediğim bir konu var." Bileğinin içini yeniden masanın üzerine koydu ve ufak bir el hareketiyle gizlediği dövmesini açığa çıkardı.
"Lily White benim müstakbel eşimdir, bileğimdeki eşlik izi ona aittir ve benim kadınım bir deney faresi değildir. Hepinizin huzurunda bir daha ona şüphe ile yaklaşılmamasını talep ediyorum. Zira ona gelecek her laf artık bana gelir ve hükümdarınız olmaktan vazgeçerim. Güveni güvenimdir. Zaten karmaşık olan hayatını kimsenin iyice düğüm yapmasına razı değilim. Biraz daha ısrar ederseniz altında farklı bir konu aradığınıza dair yanlış bir anlam düşüneceğim." Herkesin ağzını açık bırakan konuşmasından sonra kraliçenin aralanan dudaklarını yeniden kapattı. Kraliçe elbette ruh değişimini merak ediyordu. Bir kere yapabilen tekrar yapabilir ve bu yönde bir gücü olabilirdi. Mavi kandan haberi olmadığı için zihninde türlü türlü tilkiler dolaşıyordu.
"Listede özel gücümün yazdığına eminim çünkü bizzat gelip bildirmiştim. Lily'nin özel gücünü zaten biliyorsunuz. Ayrıca kaldığı süre boyunca gelişime açık olan herkes gibi farklı güçleri de ortaya çıkabilir. Ona bir şey olmasına asla izin vermeyeceğim. Buna karşı çıkan kişi gücümü de karşısına alır ve bir bakmış ki çok hırslanarak geldiği noktada aslında asla durmamış hatta bunun farkında bile varmamış olabilir. Lily White adı ve sanı gibi aklanmıştır ve her zaman ak olmaya devam edecektir. Bu konuşma burada bitmeli, oturum benim için tamamlanmıştır. Saygılarımla..."
Okur Yorumları | Yorum Ekle |
47.34k Okunma |
4.48k Oy |
0 Takip |
117 Bölümlü Kitap |