Gözümü bir saniye bile ondan alamazken sanki bunu hissetmiş gibi dudağı hafifçe kıvrıldı ve geri bozuldu. Gülümsüyordu demek, bana bu şaşkınlığı yaşattığı için.
"Bu derste ne öğreneceğiz Bay Antuan?" Cilveli çıkan ses tonu az önce konuşan kızdan geliyordu.
"Biraz adalet duygunuzun güçlenmesi gerektiğini fark ettim. Çünkü hükümdarı olduğum gereza artık sizlerle dolmaya başladı. Eğitimse, eğitim olarak önemli bir adım atacağız bugün." Ses tonu yumuşaktı ama ciddi vurgulaması kızın yüzündeki gülümsemeyi silip attı.
Eliyle yaptığı tek hamlede tablo aydınlandı ve içeriye iki kişi daha girdi. "Bu tablo yalnızca derse davet alan inisiyeler için açıktır. Diğerleri yalnızca ben istersem içeriye girebilir, tıpkı şu an olduğu gibi." Bu gelen iki kız dün beni yanıltan kızdı. Bakışlarım onlardan çevirip yeniden Antuan'ı buldu. Hayretler içinde kalırken düşündüm. Onlara ceza vermek için buraya gelip gelmediğini...
"Gelin bakalım kızlar," derken son heceyi uzatması onların gerilmesine yol açtı. "Şimdi adalet kavramı üzerinde konuşacağız dedik elbette ama bu biraz ilginç bir konu. Bu iki arkadaşınız yaptığı ufacık bir hatanın sonunda bir insanın felaketine yol açtılar."
"Biz böyle olacağını bilmi-"
"Ben. Sana. Konuş. Demedim. Aranızdan birini ders yeri değişti diye kandırıp onu başka bir alana yöneltip kurdukları tezgahta kaçırılmasını sağladılar." Sözlerini bitirip teraziye siyah parlak yüzeyi olan bir taş koydu. "Şimdi herkesin içinde bunu neden yaptığını anlat."
Kızın ellerinin titrediğini görebiliyordum. Merhamet hafiften uğruyor olsa da dün amaçlarına ulaşsalardı uğrayacak bir merhametim bile olamaz diye hemen geri gönderdim. "Ben, bir sırrımı öğrendi ve bunu herkese söylemekle tehdit etti." Terazideki taştan mavi bir ışık yükseldi kıza doğru.
"Senin sırrın birinin yok olacağını kadar değerli miydi peki?" Başını iki yana sallarken ağlamamak için kendini sıktığını gördüm. "Yüksek sesle cevap ver!"
"Hayır değildi."
"Bunu neden o an düşünmedin peki?"
"Sonucunun bu olduğunu-"
"Bileceksin, kimsenin canı kimseden değerli değil." Uzun bir azardan ve herkesin önünde rezil etmesine kadar onu dinledik. Diğer kız da bundan payını aldı tabii. "Şimdi özür dileyin!"
"Özür dilerim."
"Özür dilerim."
"Çıkın ve gelecek cezanızı bekleyin."
Bunlar sadece aracı olduğu için böyle yapmıştı, öyleyse diğer ikisi asıl hükümdar olduğu yerde perişan olacaktı. "Bazı hatalarınızın bedelini tek başınıza ödemezsiniz. Arkadaşlar size ne oldu? Temel bilgileri öğrenin, uğraş verin diye çabalarken insanlığınızdan mı oldunuz? İsimlerini arayışta öğreneceğiniz iki kişi yasaklı büyü yapmaya kalkıştı. Siz hırslarınızın bu şekilde kurbanı olmaya nasıl ikna olabiliyorsunuz?"
Çıt çıkmayan sınıfta arayış lafını ve yasaklı büyüyü duyunca iç çekmeler yaşandı. Antuan uzun bir adalet konuşmasından sonra terazinin ne işe yaradığından bahsetti ve ardından duyulan gong sesiyle birlikte herkes tablonun içinden geçip dışarı çıktı. Olivia bana şöyle bir bakış atıp yalnız bırakmak istemiş olmalı ki son olarak sınıftan ayrılan kişi oldu.
Yuvarlak masanın bir noktasında öylece otururken, kendi masasına yaslanmış kollarını birbirine bağlayıp bana bakmaya devam etti. "Akşam görüşürüz derken bunu kast ettiğini düşünmemiştim." İlk konuşan ben oldum.
"Sürpriz olsun istedim canım."
"Bir gecede buna karar verip sabahına tüm işlemleri nasıl halledebilirsin?"
Sıkılmış gibi cübbesini çıkarıp bir kenara koydu. "Zaten daha önce teklif etmişlerdi, sana söylerken beraberinde neden olmasın dedim. Gözümün önünde olman sana daha yakın olmam hoşuma gider neticede. Senin gitmez mi?"
"Antuan burası bir okul ve ben bu okulun öğrencisiyim. Şimdi sen eğitmen olarak geldin ve..." Sandalyemi büyüyle kendine doğru çekince duraksadım. Yeteri kadar yaklaştığımda üstten bir bakış attı.
"Yasak bir aşk yaşarız diye mi korkuyorsun canım?"
"Bu etik değil diyorum." Yumruğum karnına gidince gülümsedi. Taş gibi olduğu için benim elim acırken ona hiçbir şey olmamıştı. Bunu anlayıp elimi avucunun arasına alıp öptü. "Ziyanı yok, kurucuya bu konu hakkında bilgi verdim ve bazı endişelerimi dile getirdim. O da anlayışla karşıladı."
Anladığımı belli etmek için başımı salladım. "Peki gereza ne olacak?"
"Nasıl yetişirim diye mi soruyorsun?" Saç tutamlarımı alıp parmağında tek tek gezdirirken odaklanamıyordum. Bu yüzden yalnızca başımı salladım. "Yeni birini işe aldım. O bana yardımcı olacak. Gerçi başlarda pek odaklanamayız gibi geliyor ama?"
"Nasıl yani?"
"Öyle güzel ki dikkatimi dağıtmasından çekiniyorum." Cümlesi biter bitmez bedenimden ayrılan alevler masanın etrafını ikimiz de içindeyken sarıp yükseldi. Verdiği karşılık çapkınca sırıtmak olurken sakin bir el hareketi tüm alevlerimi sular altında bıraktı. "Sakinleş." Yeniden saçlarıma dolanan bileğini bir sarmaşıkla yakalayıp kendimden uzaklaştırırken yüz ifadem sabitti. Gözlerindeki his bu hamlemle büyürken geçen gece oynadığımız bazı oyunların aklına geldiğinden emindim. Hızlı bir hamleyle sandalyeden kalkarken geriye doğru gitmesinin gıcırtısını duydum.
"Sana güzel çalışanınla hayatta başarılar diliyorum dokuyucu." Bir adım attığımda bileğimden tutmaya çalışan eline doğru bir ateş büyüsü yaptım. Ejderha formuma girmiş alev topum ona doğru ilerlerken su topuyla kontrol altına aldı. Benim sarmaşıklarım vardı ama onun da sudan halatları vardı. Belime dolanan halat gitmeme mani olurken başını omzuna doğru eğdi. "Kıskandın mı güzel zambağım, insanın kendini kıskanması da zirve olsa gerek. Bu nasıl bir kibir?"
Elementlerimi yavaşça kendime doğru çekerken öylece baktım. Ne yani benden mi bahsediyordu?
"Yeni çalışanım sensin güzelim. Bundan sonra borçlu olduğun yastık sayesinde birlikte uyanacak, akademiye birlikte gelecek ve boş zamanlarında gerezada birlikte çalışacağız. Sana dokunmaya çalışanın soluğunu sikeceğim kadar yakınımda olacaksın, daima," dedi ve halatıyla beni tamamen kendine çekip gövdesine çarpmama neden oldu. Ardından çarpışan tek şey ise dudaklarımızdı...
(126) Kehanetin Sesi
Antuan gerezada işlerini halletmiş masada dosya kontrolü yaparken tıklanan kapısıyla kafasını kaldırdı. Profesör Mara'yı görmek onun için beklenmedik olduğundan kaşlarını kaldırarak şaşkınlığını ifade etti. "Merhaba Antuan?"
"Sen bu yolu bilir miydin? Yoksa ihbarda mı bulunacaksın?" Bir eliyle karşısındaki koltuğa oturması için işaret ettikten sonra dosyayı kapattı ve iki elini birleştirip dinlemeye başladı.
"Sayılır, biliyorsun boyutsal kehanetle ilgileniyorum. Gelmeden önce gidip ihtiyar kahinle de görüştüm."
"Tam olarak beni ilgilendiren kısma geçebilir miyiz?"
"Seni ilgilendiren kısım," derken son kelimeyi bilinçlice uzattı. "Kehanette yeni gelen birinden bahsettiği. Yeni ve yeniden gelen..." İşte şimdi konuşma tümüyle ilgisini çekmişti. "Boyutlar arası iletişime ne derece inanıyorsun bilmiyorum ama-"
"İnanıyorum devam et." Eline bir satranç taşı geçmişti, Greinner bir mektup ve ziynet eşyası taşımıştı. O ejderhanın ışık özelliğinden ötürü olabilirdi ama belki başka yerlerde bunun hakkında büyü yapabilenler vardı.
"Bir kılıç geldi, toprağa saplanmış bir kılıç, arıyorum. Birbirine değen evrenler..." Derin bir nefes alıp verdi. "Bugün bir kılıç gönderen yarın yüzlercesini gönderebilir. Kılıcın üzerinde güneş sembolü var, gölgesi yere düşen güneş."
"Başka bir ipucu var mı, sözcükler Mara sözcükleri düşün."
"Doğduğunda yeni gelen, akacak gökten semboller, tanrılar bozuşacak, ruhun yansıması son bulacak."
"Doğduğunda yeni gelen, burada beden değişince sembolik olarak yeniden doğmasını anlatıyor sanırım."
"Göklerden gelecek sembolü bekliyoruz, kılıçla başladı üzerindeki güneş ayrı bir işaret olabilir."
"Tanrılar bozuşacak, tanrılar," diye geçirdi içinden Antuan. Poseidon geldi aklına ansızın. Lily'ye yapılan haksızlık için deniz coşup gürlemişti. Çünkü onlar suyun özündendi, her aquanın Poseidon'la manevi bağı vardı. "Tamam haber verdiğin için sağ ol."
"Antuan, Lily'i severim, güzel bir geleceği hak ediyor. Akademide olanları duydum ve diyeceğim şu ki; akademinin sana olan teklifi hala devam ediyor. Eminim inisiyelere vereceğin güzel tavsiyelerin vardır, hoşça kal." Gerezaya kapıdan girmek makbuldü ancak çıkarken böyle bir kural olmadığından kendini odadan aktardı Mara. Başlarda onlara yardımcı olmaya çalışmış ama garip denklemleri çözememişti, bunun profesör olmasıyla bir alakası da yoktu. Ancak şimdi eline yeniden ve düzgün bir şekilde yardım fırsatı geçmişti. Bugün derste muhakkak bu konudan bahsedecek ve merak dolu soru işaretlerini zihinlerine yerleştirecekti.
Antuan, Mara'nın bir anda yok olduğu boşluğa baktı bir süre. Lily artık onun kalbiydi, insan vücudunda kalp atmayı bıraktığı an nihai sonuç ölüm olurdu. Lily günün birinde atmayı bırakırsa şayet etkisi Antuan'ı bulurdu. Bir domino taşıydı onlar, hangi yönden darbe yeseler mutlaka diğerini etkilerdi. Ayağa kalktığı an kendini gizli kütüphanesinin bulunduğu ağacın önüne aktardı.
İçeri geçip hançeri aldı, akıttığı kanının rengi maviye dönerken yerdeki sembole damladı ve cos sesiyle kanı emen sembol eski haline geri geldi. Defterini açıp sabırsız bir şekilde tüy kalemi mürekkebe batırıp sorusunu sordu. Kehanet ne anlama geliyor? Defter cevap verdi; savaş.
Altındaki diğer cümleleri okurken sesli bir nefes verdi. Bu durumun saklanması mantıklı değildi, yetkililerle paylaşılması gerekiyordu. Ancak kehaneti net bir şekilde söylerse Lily'de bir iş olduğunu anlayacaklardı. Onun gücünün getirisini düşünmeden tehlikenin o olduğunu düşünürlerse ne yapardı? Zambağını korkutmak istemiyordu ama bilmesi de gerekiyordu. Ellerini saçlarının arasından kaydırıp derin bir nefes aldı ve kendine dinlenecek zaman bırakmadan kütüphanesindeki diğer kitapları karıştırmaya başladı. Sonrasında akademiye gidip işe başladığını duyurması gerekecekti. Gitmişken Lily'ye olan saldırının da altındakileri kazıması ve hak edene hak ettiği lafları söyleyip rahatlaması şarttı.
***
Öpüşürken gözlerimi kapatıp açtığım süre zarfında uçuyorum sandım. Kalbimin kanatlanıp uçması bir metafor değildi çünkü kirpiklerim aralandığında evimize geldiğimizi gördüm. "Öpüşürken aktarma yaparak şov mu yapıyorsun sen? Bunun bir tık üstü yok ben sana söyleyeyim."
"Bak şimdi hiç aklımda yokken neler de düşürdün bana." Burnunu burnuna sürtüp kulağına doğru yaklaştı. "Öpüşmeyi büyütüp sevişsek mesela,"
Kahkaha attım. "Aktara aktara bir yatak, bir koltuk, bir şömine, bir masa diyorsan çıldırmışsın sen derim." Ağzıyla onaylamaz bir ses çıkardı.
"Küçük düşünüyorsun bebeğim, aklımdan geçen kirli düşünceleri bilsen neler olur acaba?"
"Lütfen söyle de duyayım ne kadar küçük düşünüyormuşum?"
Belimdeki elini kuvvetlice sıkıp iyice kendine bastırdı. Bu sefer kapıya sırtını yaslayan oydu, ben ise bizzat ona yaslanıyordum. "Burada açılışı yaparız, bir an sonrasında denizin içinde buluruz kendimizi. Sonra ben senin uzanman kanaatine varırım ve sahilin yumuşak kumlarında uzanıyor olursun. Sonra birlikte zirveye çıkarız, bir dağın en uç noktasına rüzgar yer yerini yalıyorken hazzı tüm doruklarında hissedersin."
İçim kıpırdıyordu. Arsız her bir cümlesinde huylanıp şahlanıyordum. Bu mümkün müydü? Aralanan dudaklarıma dudaklarını sürttü. Ufak bir ıslaklık beni yerle bir ederken içli bir nefes vermiş bulundum. "Antuan..."
"İşte her bir zirvede en sevdiğim şeyi yapıp böyle adımı ezberlersin."
"Karnım çok aç ama ruhum daha aç. Bir şey itiraf edeyim mi?"
"Lütfen."
"Fena yükseldim."
"Bu bir teklif mi?" Bu sefer benim dudaklarım onun kulaklarına çarptı.
"Hayır bir emir!"
Ve biz aktarmaya başladık, öncelik olarak benim evimde bulunan ama ona ait olan berjere. Bedenine yaslı halim şimdi onun kucağındayken parmaklarım yüzünü keşfe çıktı. Arzu ve şehvet damarlarımda dolanırken bile bunun nazik başlamasına karar vermiştim. Bu sefer benim parmağım onun dudağı üzerinde gezintiye çıktı. Parlayan gözleri bana bakarken bu yakınlık yetmiyor gibi daha da çok bastırdı bedenimi kendisine. Dudaklarında oyalanırken diğer elim saçlarının arasına karıştı. Gür ve yumuşak tutumlarını geriye doğru çekmemle boynu açığa çıktı. İlk hamlemi oraya yaptım. Bir süre istediği tek şey mayışmakmış gibi bekledi beni, ona olan ilgimin bitmesini ama bitecek gibi değildi. Kucağında yükseldiğim an şiddetli bir çarpışma yaşadık. Dudakları dudaklarıma kapandığında az önceki nazik hamlem yok oldu ve yerini daha kışkırtıcı bir şey aldı. Öpüşmek bu yaptığımız için yetersiz bir eylemdi.
Tek hamlede gömleğimi açıp üzerimden attığında yere düşen düğmelerin tıkırtısını duydum. İçimdeki dantelli büstiyerle baş başa kalmıştı şimdi. "Beyaz, zambağıma yakışan en güzel renk." Dişleri boynuma yaklaştığında her bir zerremle ayrı ayrı ilgilendi. Büstiyerin ipini hiç acelesi yokmuş gibi yavaş yavaş indirdi. Daha da açılan göğüslerime baktığı an derin bir nefes aldım. Bir sonraki hamlesi beni heyecanlandırırken kucağında daha da yükselip dudakları ve onları aynı hizaya getirmemi sağladı.
Dili boynumdan yavaşça inerken son durağına gelince gözlerimi kapattım. Göğsümün üzerinde oyalanırken bir eli bu kez sırtımdan bastırıyordu. Zaman algımı yitirmişken buna daha fazla dayanamadım ve sıra onun gömleğine geldi. Düğmeleri bile benim düğmelerimde buluşurken dudaklarımızın ayrı düşmesi haksızlıkmış gibi yeniden kavuştu. Bu berjeri bu kadar geniş ve konforlu alırken bunu yapacağımız aklıma gelse çıldırırdım.
Ellerim geniş omuzlarında gezinirken sözüne sadık kalıp bir anda aktardı bizi. Karanlık bir yere gelmiştik ve odayı aydınlatan tek ışık onun mavi gözünden yansıyan ışıktı. Nerede olduğumuzu anlamak için etrafa bakarken ancak fark edebildim benim de tek gözümün duygu yoğunluğundan dolayı parlayıp el feneri kıvamına geldiğini. Demek şu anki elementim ateşti, kırmızı bir yansıma mevcuttu gözlerimde.
Sırtım öyle yumuşak bir şeyin üzerindeydi ki ne olduğunu anlayamadım. "Bu gece tek bir zerren hasret kalmayacak Lily. Her biriyle özenle ilgileneceğim." Lütfen bunu yap diye içimden geçirmem gözlerime nasıl yansıdı bilinmez çarpıkça gülümsedi. Sudan halatları meydana girdiğinde ona dolanan ellerimi uzaklaştırıp başımın üzerine sabitledi.
Akademiden geldiğim için siyah kısa taytıma şöyle bir baktıktan sonra hiç vakit kaybetmeden onu da aldı üzerimden. Şimdi aynı beyaz dantelin küçük olanıyla bakışıyordu. Suyu ne şekilde kullandığını bilmezken bir yanımda soğuk suyu diğerinde sıcağı hissediyordum. "Antuan şu an ne yapıyorsun?"
"Hoşuna gitmedi mi canım?"
"Her ne yapıyorsan yapmaya devam et diyecektim." Gülümsedi, gülüşü tenimde kaybolmaya devam etti ardından. Dudakları yavaşça aşağılara doğru gidecekken çıkardığım seslere odaklandı. Dişleriyle sıyırdığı çamaşırımdan da kurtulmuştu. Sıcak bir buz hayal ediyordum, tenimde geziniyordu, ardından soğuğu gelip beni yerle bir ediyordu. Element oyununa kaldığımız yerden devam etmek feci eğlenceliydi. Hissettiğim darbeyle yutkundum.
Tek bir yalanı yoktu şu an, söylediği gibi her bir zerremle ilgileniyordu. Kollarımı dolayamıyordum ama bacaklarım bundan etkilenmemişti. Başını sıkıştırdığımda çıkardığı sesler hoşuma gitti. "Demek yaramazlık yapmak istiyorsun? Onları da mı bağlayım, hadi söyle bana, seni tamamen savunmasız bırakmamı mı istiyorsun?"
"Bağlayamazsın," dememle beraber bağlandım. Şimdi hiçbir uzvumla ona dokunamıyordum. Bacağımın içine kondurduğu öpücük beni titretirken yavaş yavaş yukarıya doğru çıktı. Ardından geri çekilip bir süre zevkle izledi öylece. "Savunmasız halim seni tahrik mi ediyor Antuan?"
"Her halin beni tahrik ediyor, sadece bu değil. Bu anı kaç farklı şekilde hayal ettiğimi bilemezsin, bunun için bana kızmazsın umarım."
"Hayır kızmam. O zaman bir de bunu izle." Havayı kullanıp bıçak gibi keskin bir düşünceyle tüm bağlarımdan kurtulurken geriye doğru ittim bedenini. Oyun oynama sırası benimdi. Şimdi ağaç dallarıyla bağlanması gereken oydu.
"Sikeyim, hissettiğin her duygunun tadı var damağımda. Sikeyim, iki katı hissediyorum, çıldıracağım."
"Şşt, henüz çıldırtacak şeyler yapmadım." Tırnağımın ucunda minik bir ateş çıkardım ve parmağımı bedeninde gezintiye çıkardım. Hisleri yanıyordu evet, biraz da bedeninin yanması lazımdı. Ellerim aşağı doğru çamaşırının içine girip onu kavradığında erkeksi bir inleme döküldü dudaklarından. Benimle oynadığı gibi oynadım onunla.
"Dur, devam etme. Bu kadar kolay kurtulamayacaksın, ben sözünün arkasında duran bir adamım."
"Öyleyse bedeninde benim oluşturduğum ter damlalarını serinletmenin bir yolunu bul."
Bulmuştu. Bir an sonrasında denize düşmüştük. Cayır cayır yanan duygularımıza gelen serinliğinin verdiği zevki kelimelere dökemezken zihnim ona yansıttığı için anladı. Aqua özelliklerimiz ortaya çıkarken su altında birbirimizle oynamaya devam ettik. Dişlerimizin çarpma şiddetiyle bedenimde gezinen elleri aynı etkiyi veriyordu. Kaldırma kuvvetiyle birlikte zıplayıp kucağına çıktığımda eli kalçamda dolaştı. Ben onu elementimle yakarken o beni sadece dokunarak yakıyordu.
Nefes nefese kalırken kurumak istediğimi zihnine gönderdim. Anında aktarıp ağaçlarla çevrili bir kumsala geldiğimizde gözlerim etrafı taradı, havadaki şeffaf kalkanı her şeye rağmen görebiliyordum.
"Burası benim, ama önlem almadan seninle bir yere bile adımımı atamam. Özellikle tamamen çıplak ve ağzıma layıkken." Bakışları beni öylece süzerken bile yoğunluğunu hissettiriyordu.
"Sen de benimsin ve-" cümlemi devam ettiremedim. Kurulanma büyüsü yapmadığım için ıslak saçlarım kumlara dolanmıştı. Altında hala pantolonu olması büyük haksızlıktı. Ateşi yeniden parmağıma getirip kemeri dahil tüm bölgeyi yakarak ayırırken gülümsedi. "Bana kafayı yedirteceksin. Yıllar önce bu duygu bedeninde gezecek deseler ihtimal veremezdim. Aklımı kaçıracağım."
"Henüz akıl kaçıracak bir birleşme yaşamadık canım, sabırsızlanamaya başlıyorum. Yoksa-" Onu kışkırtmam eliyle beni yoklamasından hemen sonra aniden birleşmemize yol açınca attığım çığlık kaçınılmaz oldu. Bu kalkan nereye kadar yeterdi bilmiyordum ama havadan tüm seslerimizi yutmasını istedim. "Antuan, yok olacak gibi hissediyorum."
"Yanlış, birlikte var olacağız canım." Hareketleri biraz yumuşayınca şaşkınlığım ve bedenimin tepkisi rahatlamıştı ona alışmamı beklerken gözleri gözlerimden bir saniye olsun ayrılmadı. "Burası benim için zirve ama eğer istersen-"
"İsterim, sözünü tut!"
Arsız yanım açığa çıkarken bir anda hızlanmasıyla dudaklarıma kapanması bir oldu. Bu kez çığlığımı kendi yutmak istemişti. Hiç dermanım kalmayacak gibi hissettiğim o saniyelerde bedenimi saran titreme sonrası aniden rahatladım. "Benim için de zirve-" kesinlikle bu olacak derken önceki cümlemi kale alıp yeniden aktardı bizi. Havayı burada daha iyi kullanabileceğimi düşünüp rüzgarının üzerimizdeki kumu temizlemesini sağladım. Esen rüzgar tüm bedenimize dokundu.
"Ben sözüne sadık bir adamım."
"Evet öylesin ama-"
"Amadan sonrası tehlikeli güzel zambağım. Sakinleştin mi?" Bunu sorarken bile elleri omuzlarımdan kollarıma doğru hareket edip beni rahatlatıyordu. Gözlerimi açma cesaretinde bulununca oldukça yüksek bir yerde olduğumuzu fark ettim. O uçurum kenarı gibi bir taşın üzerinde otururken ben onun kucağındaydım.
"Buradan düşsek?"
"Daha alçalmadan aktarırım. Risk bana yoksa sana hiç yok. Tadını aldığım her yer hafızamıza öyle bir kazınacak ki rüyalarımıza kadar dahil olacak." İçimde yeniden hissettiğim dolulukla beraber adını mırıldandım. "Antuan..." Sanıyorum ki ses tellerim bile bunu ezberlemişti. "İşte böyle güzel Lily'im. Zirvedeyiz, yalnızca ikimiz değil, biz tekiz. Bir bütünüz, içindeyim anlıyor musun?"
"Anlıyorum. Hissediyorum, biz bütünüz."
"Biriz." Düşme korkum olmadan hislerimizle yeniden yükseldik. Sona doğru yaklaşırken bileğimde hissettiğim sızlamaya anlam veremedim. Kalbim keyiften sızlasa belki anlayabilirdim.
Sayamamıştım, aktarmalarını, kulağıma fısıldadığı o eşsiz sözcükleri, ne kadar muhteşem hissettiğimi sayamamıştım. Sonunda eve aktardığında yeniden kucağındaydım, küvetin içinde yıkarken bile doyumsuz bakışlarının üzerimde gezinmesi beni tahrik ediyordu. Bir sonu yok muydu yani bunun? Buna rağmen hala mı doymamıştık? "Gök yerden ayrılır, ben senden ayrılamam. Güneş geceden vazgeçer ben senden geçemem. Toprak bile suya doyar ama ben sana doyamam Lily. Sen benim kayıp parçamsın. Bunca zaman sonra gelip o boşluğu doldururken bana böyle imalı bakamazsın. Sen benim parçamsın. Biz bir bütünüz." Her kelimesini vurgulayarak söyleyip iyice aklıma kazıdı. Eliyle bedenimi büyü kullanarak kurutup o şekilde yatağa taşıdı beni. Ona olan yastık borcumun olduğu yatağa.
Önce kendi uzandı, ardından üzerine beni uzandırdı. Parmakları tüy hafifliğinde sırtımdan kalçama doğru gezerken iyice mayıştım. Göğsüne yaslanan dudağımın büzülmesine bakıp güldü ve içine çeker gibi kuvvetlice öptü. "Lily, seni seviyorum." Bu cümle kalbimdeki her zerreyi harekete geçirdi ama sihirli ellerinin beni uykuya götürmesine mani olamadım. Bir günden aldığım tüm verimi almış, gecenin koynuna tüm hafifliğimle uzanmıştım. Bu sefer koruma kalkanım huzurdandı, öyle rahat nefes veriyordum ki bu zamana kadar verdiğim nefesler karşıma geçip neredeyse utanacaktı.
***
Göğsümde hissettiğim sıcaklıkla uyandım. Rüyada olduğumu düşünerek neden bu kadar mutlu olduğumu anlamaya çalıştım ama farklı sesler de duyuyordum. Göğsümdeki baskı bir anda kalçama geçti, oradan ise bacaklarımın arasına sızdı. Yüksek sesli bir inlemeyle bu her neyse yer açmaya çalışıyordum. Sonra dehşet verici bir şey oldu, göğsümde yeniden o ıslaklığı hissettim. Başımı yastığa bastırırken o duruma dayanamıyordum.
"Lütfen."
"Ne lütfen canım?" Duyduğum sesle birlikte gözlerimi açmamla Antuan'ı görmem bir oldu.
"Antuan?"
"Bebeğim?"
"Göğüslerim?" Ne söyleyeceğimi bilemezken utanç her yerimi sarmaya başladı. Hissettiğim baskı o muydu yani?
"Evet, ağzıma doğru ittiğin göğüslerin mi? Aşırı lezzetliler."
"Ben rüya..."
"Rüya olduğunu mu düşünüyordun canım, o zaman gerçeklerle rahatlamaya hazır ol." Bacaklarımın arasındaki ıslaklığı o an daha net fark ettim çünkü sesli bir şekilde parmaklarını itiyordu.
"Ahh."
"Evet duymak istediğim şeyler bunlar."
"Antuan sabah sabah-"
"Bunu isteyen sendin unuttun mu?"
"Nasıl isteyebilirim, uyuyordum seni... Ahh."
"Ştt, o zaman hatırlatmama izin ver. Seni çıplak yatırmak sanırım bir hataydı çünkü küçük kızın bacaklarıma temas ettiğini anlayınca sürtünmeye başladı. Ben de yeteri kadar doymadığını düşünüp ona istediğini vermeye karar verdim."
Nefes alışverişim hızlanırken dediklerini zihnimde hızlıca döndürdüm. Bu mümkün müydü? Mümkünse ben neden hatırlamıyordum?
"Ahh bitir şunu!"
"Henüz değil bebeğim, bu halini de hayal ettiğimi söylemiş miydim? Gözlerine bir baksan benim gözümden bunun saatlerce sürmesini istersin."
"Söylemiş oldun!" Yatağın içinde resmen kıvranıyordum ama o bunu yanlış anlamıştı.
"Beni yeniden emzirmek mi istiyorsun? Hay hay." Bir an sonrası göğüs ucum yine ateş gibi yanan dudaklarının arasına girdi. Dört bir yanım kuşatılmış gibi hissederken ruhen burada değil gibiydim. İstemiyor gibi gözüküp başını kendime çekmeme kaç puan verirdi bilmem. Parmağını çıkardı, etrafında gezdirdi ardından hiç beklemediğim bir anda yeniden içime itti. Başka ne yaptı takip edemezken çığlığım odanın duvarına çarptığı sıra bacaklarımdaki canın çekildiğini hissettim.
Elementlerim de duygularım gibi taşıp boya dolu bir balon gibi duvarlara çarptı. Hissettiğim şeyi zihnimde uyduruyor sanıyordum ama değildi çünkü su dolu bir balon tepemizde patladı ve anında sırılsıklam olduk. Nihayet göğsümü de azat ettiği için sevinirken soluğumu kendine katmak ister gibi dudaklarıma yöneldi.
"Sen peki? Yani..."
"Ben seni bu şekilde tekrar görerek alacağımı zaten aldım. Ne kadar tatmin olduğumu hayal bile edemezsin, keşke ben de sana zihnimi açabilseydim. Şimdi seni yeniden temizleyelim güzel zambağım."
Temizlendik, hazırlandık, kahvaltı yaptık ve akademiye gittik. Bana enerji vermesi için ayrı bir bitki çayı bile yapmıştı. Bugün başkalarına eğitim verecekti. Eskisi gibi öperek uğurlayıp şov yapamıyor olsa da tüm heybetimle yanımda yürüyüp istediği etkiye ulaşıyordu. Köşeyi döneceğimiz an kolumdan hızla çekip yanağıma ıslak bir öpücük bıraktı ve geri çekildi.
"Antuan?"
"Söyle canım neden kızardı yanakların? Oysa sabah sana daha kötü-" Ağzına kapattığım elimle susmak zorunda kaldı. Tam da bunun için kızarmıştı. Şapşal gibi dolaşıyordum ve göz göze gelmekten kaçınıyordum. "Akşam seninle önemli ve özel bir konu konuşacağız güzelim."
"Ne kadar özel?" diye sorarken bileğimi kaşıdığım için duraksadı ve öylece kaldı. Kaşınmama inanamıyor gibi bakıyordu. Neden afalladığını anlamadım. "Antuan?"
Gülümsemesi yavaşça yükselirken bu kez elimi tutup avucumu öptü, ardından bileğimi. "Benim canım, güzel zambağım, akşam görüşürüz." Köşeden çıkıp önden giden o olurken arkada kalıp şaşıran ben oldum. Her duygunun adamıydı gerçekten, beni şaşırtmayı çok iyi başarıyordu.
Taş köprüyü yürürken sanki yanında geçtiğim insanlar dün gece seviştiğimi biliyor gibi bakıyordu bana. Tamam teknik olarak bu mümkün değildi ama öyle hissediyordum. Alnımda falan da yazıyor olabilirdi. Neredeydi benim zeytinim? O olsa kesin anlardı.
Elimdeki çarkı çevirdim; gitmem gereken ders simya ve eliksir bilimiydi. Havanın baş eğitmeni Bay Ethan'ı görecektik demek. Gömleğimdeki pembe kuşağı biraz gevşeterek binaya doğru yürüdüm. Korsemin iplerini Antuan sıkmıştı ve o sıra dudakları boynumda olduğu için kendini kaptırmış olmalıydı.
İpli merdiveni tırmanıp sarmaşık merdivenden çıktıktan sonra içeri girdim. Askeri eğitim almıyorsak şayet bu girişin ne anlamı vardı bilmiyordum. İçeriye göz attığımda zeytini değil ama Soil'i gördüm. Beni görünce kalkıp sarıldı ve elimi tutarak yerime oturttu. Ben onun ablasıydım ama deplasmanda durum böyle oluyordu.
"Nasılsın, yanakların kızarmış ateşin mi vardı?"
Sorma Soil sorma, ateşim dün gece fena yükselmişti ama söndürüldü. Bu da dün gecenin yansıması. "Yoo, gayet iyiyim çıkarken biraz efor sarf ettim ondandır."
"Niye gözlerini kaçırıyorsun o zaman?"
"Alakası bile yok."
"Yüz kızartıcı şeyler mi yaptın yoksa?"
"Soil ben senin ablanım!"
"Ben de senin alfanım!"
"Bu kişisel alanıma müdahale edebileceğin anlamına gelmez."
"A-ha işte biliyordum, yem attım ve oltaya gelip daha çok kızardın."
"Sus dedim sana!" İkaz etmem yetmezmiş gibi bir de belini çimdikledim. O beni ben onu iterken kardeş kavgasının arasına minik yuvarlak gözlükleriyle Bay Ethan girdi.
"Kızlar, iyi misiniz?"
"Harikayız profesör."
Geniş cübbesinin ceplerini karıştırarak masasına doğru geçti. "Doğru dur Soil."
"Bana bulaşan sensin?" Ona ters bakışlarımı gönderip önüme döndüm. Bay Ethan zaman kaybetmeyip bir şeyler anlatmaya başladı ama zihnime yayılan dün gecenin görüntüsü bir türlü çıkmıyordu. Yeniden kızarmaya başlarsam Soil'in dilinden hiç kurtulamazdım. Tanrım bir dağın eteğinde rüzgar tenimi sararken yaşadığım haz da neyin nesiydi? Çıldırtıcıydı, kışkırtıcıydı. Acaba şu an Antuan da bunları düşünüyor muydu yoksa adil bir insan olun naraları mı atıyordu?
Kulağımın üzerine değen şeyle ona doğru döndüm. Kendi saçlarının arasından kopardığı bir çiçeği kulağımın üzerine takmış ve hemen önüne dönmüştü. Tamam bu bir beyaz bayraktı ve karşılık verebilirdim. Çiçeği oradan geri çıkardığımda bedeninin kasıldığını hissettim ama koklayıp geri taktığımda rahatladı. Bu çiçeklerin inanılmaz kokusu vardı ve Soil her daim çiçek gibi hoş kokuyordu.
"Buz çiçeğinin suyu dondurduğunu biliyor muydunuz?" Düşüncelerime profesörün yükselen sesiyle ara verdim.
"Suyun donması ne işimize yarayacak peki profesör?"
"Şu işine yarayacak; diyelim gölün karşısına acilen geçmen gerekiyor ama çevresi çok uzun olduğu için bunu yapamıyorsun. Aktarma yapacak kadar kıdemin de olmadığına göre, buz çiçeğini göle atıyorsun ve çiçek saniyeler içinde suyu buza çeviriyor ve sen buzun üzerinden koşarak karşıya geçip amacını gerçekleştiriyorsun."
"Peki ya düşmandan kaçıyorsak Bay Ethan? Karşıya o da bizimle geçmez mi?"
"Geçemez Bayan Lily, çünkü sen adım attıktan sonra her adımda ardında kalan buz yeniden çözülüyor. Uzun süreli etkisi yok."
"Harika!" Verdiğim ikonik tepki yüzünden başlar bana doğru döndü ama umursamamaya çalıştım. Buz çiçeğini defterime not alma zamanıydı.
***
Çarkı çevirip Soil'den ayrılınca ejderha biyokimyası dersine doğru gittim. Üstü yarı kapalı terasa çıktığımda üç ejderhanın yan yana dizildiğini gördüm. Üçü de Greinner'dan küçüktü. Diğer ejderhalar da onun kadar değildi gerçi.
Sen beni bir şeye benzetemedin herhalde Zambak?
"Yok canım olur mu öyle şey? Bunlar bebek mi yoksa?"
Yoo yetişkinler, ben türümün en iri ejderhalarından biriyim.
"Tamam sensin. En iyisi, müthişi benim gözümde zaten sensin bebeğim. Şey diyeceğim şu vampir ejder olayı vardı ne oldu?"
Bulduğumuzu avlıyoruz, şimdilerde gözükmüyor ortalıkta hiçbiri.
"Tamam dikkat et!"
Hep dikkatliyimdir.
"Hop dokkotloyomdor. Tamam dese incileri dökülecek ya?"
Seni duyuyorum!
"Off çıksana zihnimden!" dedim ve bizzat kendim çıkardım. Terasa ilk gelen bendim. Rafları biraz incelediğimde ise cam fanusun ardında ejder kuyruğu görmek hoşuma gitmedi. Hatta midemi bulandırdı. Greinner'ın hiçbir uzvunun bu şekilde bölünmesini istemezdim. Başka bir fanusta pençe vardı. Daha önce gördüğümü hatırlamıyordum burayı. Dayanamayıp ilerledim. Neydi burası sınıf mı yoksa kasap mı? Yoksa o yediğimiz etler, Tanrım hayır!
İçeri adım atan kişileri görünce dönüp gülümsedim. "Merhaba?"
"Merhaba, bizimle konuşmazsın sanıyorduk."
"Neden böyle düşündüğünüzü öğrenebilir miyim kızlar?"
"E sen soylusun, güçlüsün, havalı ve..."
"Tamam tamam duymak istediğimden artık emin değilim. Ne olursa olsun bir insanım ve ikili diyaloglara ihtiyacım var. Lütfen o gözle bakmayın bana."
"Bak ben demiştim, gayet iyi birine benziyor." Yanındaki arkadaşına seslenirken orada olduğumu çoktan unutmuşlar gibiydi.
"Sizi buralarda çok sık görmediğime eminim."
"Şey, evet. Bizler akademiye yeni katılan gruptanız. Bayan Agatha özellikle ders vermek istedi." Anladığımı belirtir gibi başımı salladığım sırada Agatha içeri girdi. Gözünün teki korsan gözü gibi kapalıydı ve bir diğerinin üzerinde ejderha pulları vardı. O gece onun bir ejderhaya dönüştüğünü gördüğüm için artık bunu normal karşılıyordum.
"Merhaba taze inisiyeler ve Lily. Bugün güç kontrolü yapacağız birlikte. Bakalım ne kadar çıkayı kırabiliyorsunuz?"
Toplam on kişi kadardık ve önce onlardan başlamıştı. Hepsinin güç çıtasına çıkıp sıra bana geldiğinde gülümsedi. Parmağıyla yanına çağırdığında avucunun içinde bir tırnak tutuyor ve onu hapsetmemi istiyordu. Diğerlerini izlediğim için başlarda yapamamış olarak gözüktüm ama sonra suyla birlikte onu hapsettim.
Diğerlerini izlediğim için başlarda yapamamış olarak gözüktüm ama sonra suyla birlikte onu hapsettim. Yuvarlak su dalgalarının arasında hapiste gibi duran tırnağı hemen kurtardı. Bu bir ejderha tırnağıydı, içi mümkün olduğunca kirli ve bakımsız...
"Şimdi bunu ateşle deneyelim." Valeri'den dolayı ateşte parmağım olduğu kulaktan kulağa yayılıyordu. Greinner'ı görenler zaten böyle düşünürdü ama sağır olanların bile bildiğine emindim. Ateşle yaparken daha da çok zorlandım.
"Şimdi havayı bükmeyi çalışıp dene Lily."
"Profesör bunu yapamam, iki element beni yordu ve üstelik bunlar benim elementimdi."
Gerçekten iki elementi var diye arkamda dolaşan fısıltıları duyuyordum. "Tamam söylediğim büyü sözlerini tekrar edip deneyelim." Sözleri söylüyor ama havayı tutmuyordum. Yapamadıkça daha çok hırslandı, gözü bilekliğime kaydı, büyünün boyutunu daha çok arttırdı. Sonra toprağı öne sürdü. Ben elemente direnirken kirli tırnak aniden tenime battı.
"Ahh!"
"Profesör, size sesleniyoruz çok üzerine gitmediniz mi? Elementlerin bundan hoşlanmayacağını biliyorsunuz." Bu girişte onunla konuşmama şaşıran kızdı. Duyduğumuz gong sesiyle dersin bittiğini anladık. Bana hafifçe gülümsedi "Üzgünüm yalnızca başaracağını düşünüyordum," dedi ve çıktı. Hayır, aslında başaracağımı düşünmüyordu, şahitlerin gözü önünde dört elementin dördününe kullandığımı görmelerini isteyip beni ifşa etmeye çalıştığı için zorluyordu. Greinner haklıydı ve gözümde koca bir hayal kırıklığı kaldı.
***
Ona ait olduğunu bildiğim sınıfın kapısının önünde beklerken sevgilisini okul çıkışı almaya gelen ergenler kadar heyecanlı hissediyordum. Aslında Greinner'ı çağırıp onunla kaçmam da mümkündü ama önemli bir şey diyeceğini söyleyip önümü bağlamıştı. Ala aklıma dün geceyi getirmemeliydim yoksa kızarıyordum. Mesela şeyi düşüneyim; Bay Ethan'ın gözlüklerini...
Kapı açıldı ve en önce o çıkarken adımları beni görünce yavaşladı ama hayır, yanıma gelmeden önümden rüzgarını da bırakıp geçip gitti. Gözlerimi kapatıp kokusunu kendimden geçer gibi kokladığımın farkına varınca boğazımı temizledim ve pıtı pıtı adımlarla arkasından ilerledim. Köşeyi dönerken pelerininin arkasını avucuma topladığım gibi durdurup sırtından kendime doğru çektim.
"Bana bak profesör bozuntusu. Beni böyle peşinden koşturabileceğini sanıyorsan-" diye başladığım cümleye devam edemedim. Çünkü aniden önünü döndü ve o da beni korsemden tuttuğu gibi kendine çekti. Dudaklarımız şiddetle birleşirken yeniden hareket ettiğimizi hissettim ve bir an sonrasında evdeydik.
"Bir şey mi diyordun canım, anlamadım kokumu mu özledin."
"Yoo-"
"Ben çok özledim. Bir an olsun çıkmadın aklımdan. Her siktiğim saniye zihnime bir örgü gibi ilmek ilmek işlendin. Burnum yeniden boynuna alıp oksijenini çekmek için sabırsızlandı. Ne yani bana tüm bunlar olurken sen özlemedin mi?"
"Hayır öz-" devam edemeden dişlerini dudaklarıma geçirdi.
"Ben seni yeniden kollarımın arasına almayı düşünürken, pürüzsüz teninde gezinmek isterken, hatta şu düğmeleri yeniden yerinden sökmek isterken sen-"
"Sus, sus artık be adam. Özledim ben de sus."
"Peki." Dudaklarıma sıcak bir öpücük bırakıp saniyeler içinde benden ayrılırken derin bir nefes verdim. İnkar etsem yeniden dün geceki gibi olacaktık demek ki. Bunu aklımda tutmaya çalışacaktım. Üzerimizi değiştirdikten sonra mutfağa gidip yemek yaptık.
"Antuan bu ne eti?"
"Tavuk."
"Tavuk etinin daha beyaz olması gerekmez mi?"
"Yıllardır yediğim tavuk işte canım."
"Ejderha eti olmasın?"
"Ne? Lily bu da nereden çıktı?"
"Bugün Agatha'nın odasında kesilmiş pençe kuyruk falan gördüm."
Elindeki işi bırakıp yanıma geldi ve yanaklarımı avuçladı. "Güzelim ejderhalar kesilemez, kendi ecelleri geldiğinde yasal izinler alınıp bilim ve deney için kullanılır. Ya da bizzat kendilerinin izin vermesi gerekir, endişelenme. Bu ejderha eti değil, sakin ol." Dediği gibi sakince başımı sallayınca burnumun ucunu öpüp geri bıraktı beni. Tamam ona güveniyordum bu bir ejderha değildi, koyu renk tavuktu...
Yedikten sonra iki kadeh getirip şarap doldurdu ve birini bana uzattı. "Bu ekşi değil, seveceğine eminim."
"Evet, hafif mayhoşluğu var ama daha çekilir. Şimdi gelelim şu önemli konuya."
"Gelelim canım, bir kehanet gelmiş; doğduğunda yeni gelen, akacak semboller gökten. Tanrılar bozuşacak, ruhun yansıması son bulacak."
"Yeni gelen derken umarım benden bahsetmiyordur," diyerek şaka yaptım hatta güldüm. Ama Antuan'ın ciddi bakışları beni somurtmaya yetti. "Benden mi bahsediyor, siktir!"
"Senden bahsetmeyen kehanetle ne işim olur kızım, falcı mıyım ben?"
"Büyücüsün, hem de en gerçeğinden sus!"
"Semboller akacak ne demek? Kar tanesi gibi bir şey mi?"
"Yok bir kılıç görmüş Mara, üzerinde yansıması olan bir güneş varmış. Bunun gibi semboller sana bir şey ifade ediyor mu?"
"Mara mı? Ona ne kadar güveniyorsun? Bizi yılanların başına gönderdi ve neredeyse ruhum emilecekti?"
"Sakin ol, kendime güveniyorum ben. En net cevabı kütüphanemden aldım ondan değil. Gelecekte bir karmaşa çıkabilir."
"Açık söyle Antuan, savaş! Mara derste bir şeyler zırvalamıştı, beni mi hazırlamaya çalışıyor?"
"Konunun seninle şuradan bağlantılı olduğunu düşünüyorum. Başka bir evrene ifşa olmuşsak bizi bulmak isteyecekler, hatta belki gelmek. Lily, kılıç göndermişler, sana da bir mektup gelmişti hatırlasana."
"Ama onu Greinner-"
"Ya onların insanlarında bu güç varsa? Olası bir durumda güçlerinden faydalanmak istebilirler."
"Agatha bugün akademiye yeni katılan inisiye topluluğunda sözde ders verdi. En sona beni bıraktı ve çok zorladı Antuan, diğer elementlerle iletişime geçip geçemediğimi görmeye çalışıyor. Bir şeyin peşinde?"
"Kehanetteki yeni doğanın ve asıl soru onu bulunca ne yapmak istediği? Şimdi neden Raegiams Rasa'dayım anladın mı canım?"
Anlamıştım. Savaş kapıdaydı ve evreni korumak için güç toplama çalışmaları başlatılmıştı. Ancak bir sorun vardı hangi taraf iyi ve hangi taraf kötü emin olmak zorundaydık. Kurtuluş yerine boşluğa düşmek tamamen bizim elimizdeydi.
(128) Güneş ve Ayın Döngüsü
Gözlerimi açtığımda denizaltı şehrinde olduğumu anladım. Yüzgeçlerim çıkmıştı, parmak aralarımda perdeler oluşmuştu ve bu sayede burada kalabiliyordum. Alnımın üzerinde yapışkan bir şeyler hissettiğimde elimi attım ve daha çok yapıştı.
Bu laçkalaşmış şey de neydi böyle?
Daha görmeden Naiads'ın enerjisini hissettim ve saniyeler sonra parlak kuyruğuyla içeri girdi. "Uyanmışsın, kendini nasıl hissediyorsun?"
"İyiyim sevgili deniz canlım, sen?"
"Sen iyi olduğun için daha iyiyim. Şunu almama izin ver."
"Nedir bu?" Eli alnıma uzanıp sünen yeşil şeyi kolayca çıkardı ve bir kenara attı.
"Yosun özü, kendimden bir şeyler katıp zihninin rahatlaması için enerji gönderdim." Sahiden rahatlamıştım. Hiçbir derdim yok gibi burada öylece oturabiliyordum.
"Kendimden bir şeyler kattım derken? Yoksa kuyruk pulların-"
"Yoo hayır çiğnedim sadece, diğer kulağa daha havalı geliyor değil mi?" Yüzümü buruşturduğum için kahkaha attı. Zaten suyun içinde olduğum için iyice sildim alnımı.
"Seninle olan bağım arttı değil mi?"
"Nihayet arttı Lily. Artık zihninde ben de varım ve belki yakında başkaları da olacak."
"Bu ne demek? Ah tabii ya, diğerleri?"
Naiads başını salladığında merakla ona baktım. O zaten enerjisel gücümü hissediyordu. Demek istediği diğer elementlerden de beni seçen canlıların olabileceğiydi. "Ama seninle iletişim kurana kadar çok zaman geçti, onlarla da böyle olur mu?"
"Bunu bilemem Lily, her şey sende bitiyor. Şifam seni kendine getirdi, eline yüzüne renk geldi. Şimdi seni gidip Antuan'a sunmalı mı?"
"O burada mı?"
"Birazdan damlar, suya yeni giriş yaptı."
"Sen nereden biliyorsun?" Kuyruğuyla garip hareketler yapıp gülümserken anlamadım. "Onun denizkızından. Geldiğine dair sevinince bana da sinyal yollamış oldu."
"Bunu herkes anlayabilir mi?"
"Herkes değil ama bizim aramız tuhaf bir şekilde iyi. En iyi olduğu zaman sizden aldığımız enerjiyle yan yana olduğumuz andı."
"Nasıl yani?"
"O gün bir enerji patlaması yaşadın Lily, elementlerini sıksan da suyu sıkamazsın o senin ruhun. Ve yaşadığın haz bana kadar ulaştı, tıpkı Antuan'dan Sapphire'e ulaştığı gibi."
"Ve siz de yakınlaştınız mı? Aman tanrım!"
"Bu kaçınılmaz bir döngü oldu. Onun yanında bahsetmezsen sevinirim, biraz utangaçtır kendisi."
Aynen utangaç. Antuan'a kuyruk şov yaparken hiç utanmıyordu ama bunu şimdilik rafa kaldırmaya karar verdim. Attığı uzun kulaçlarıyla yanıma geldi ve sıkıca sarıldı. "İyi misin?"
"Bomba gibiyim, zihnim allak bullak olmuştu ama burası bana şifa verdi." Şifa kısmında canlıma bakarken alaylı bir gülümseme peyda oldu dudaklarında. Seni hergele...
"Canım, bir şey mi oldu?"
Kulağına doğru yaklaştım. "Oldu ama burada söylemem güvenli mi?" Antuan elini suyun içinde kurcaladı ve bir anda göz göz şeyler gelip etrafımıza sayıldı.
"Gözcüler, hem etrafı gözlerler, hem de konuşmalarımızı yutarlar. Şimdi anlat bana güzel zambağım ne oldu?"
"Yeni bir kehanetimiz var!"
***
Okur Yorumları | Yorum Ekle |
47.34k Okunma |
4.48k Oy |
0 Takip |
117 Bölümlü Kitap |