104. Bölüm

103. Bölüm

Mav Perikal
mavperikal

(125) Terazi Sanatı

Kızımı görmüş onunla vakit geçirmiş, oyunlar oynamış, ninniler eşliğinde uyutmuş ve tüm stresimi atmıştım. Yine de Harvey malikanesinden çıkmak kolay olmamıştı, kızlarla da vakit geçirip neler olduğunu konuştuktan sonra şoktan şoka girmiş bedenlerini sakinleştirmek zorunda kalmıştım.

Arayış Scarlett ve yardakçısı için zorlu geçecekti. Neyse ki yolumdaki bir engelden daha kurtulmuştum.

Antuan içeri girmek istemediğinden dışarıda bir köşede beni bekliyordu. Demir kapıdan çıkıp çevreme bakınmış ama görememiştim. Öylece yolda yürümeye başlarken ensemde hissettiğim ürpertiyle birlikte güzel kokusunu duydum. "Beni mi arıyordun canım? Sanki seni bir an olsun yalnız bırakmak isteyebilirmişim gibi?"

Kendinden emin bakışlarımı gözlerime diktim ve koluna girdim. Bazı anlarda konuşmamıza gerek kalmıyordu. Evime ışınlandığımız an arkamdan gelen adım seslerine gülümsedim. Arkamdaydı, yanımdaydı, sağımda solumda her yerde o vardı. İçeri girdiğimde boşluğa düşmüş gibi kendimi bıraktım yumuşak koltuğa. O da gelip sahiplendiği berjerine oturdu.

"Sana sıcak bir şeyler hazırlayım, içersin, iyi gelir."

"Bana iyi gelecek tek sıcaklık küvetim şu an."

"Öyleyse orayı hazırlarım canım."

Odadan çıktı, bir süre tıkırtılarını dinledim. Garip bir anın içindeydim. Birileri beni yok etmek istemişti, bunun için plan kurmuş ve eyleme geçirmişti. Düz bir şekilde yaşamak neden bu kadar zordu anlamıyordum?

Antuan geri geldiğinde elimden tutup nazikçe kaldırdı ve peşinden banyoya doğru gittim. Sakin adımları içeri girdiğinde son buldu, ardından düğmelerime ulaşan parmaklarını inceledim. "Kendim soyunabilirim."

"Biliyorum canım ama bu lezzeti elimden almanı istemiyorum." Almadım. Beyaz gömleğimin düğmelerini tek tek yavaşça açtı ardından kollarımdan düşürdü. Şu an aramızda bulunan şey cinsel bir çekim değildi. Kaybetme korkusunun oluşturduğu yoğun ilgiydi. Ben onu engellemeye çalışmasam ya da o zamanında yetişmese korkunç bir sona ulaşmış olabilirdik. Bu yüzden her anın daha çok kıymetini bilmeye sürükleniyorduk.

Bacaklarımdaki siyah taytı önümde diz çökerek çıkarırken diz kapaklarıma değen dudaklarıyla içim ürperdi. Muhakkak bir yerlere çarptığım için morarmıştı. Ona yardımcı olmak adına bacaklarımı tayttan sıyırdım. Sonrasında kucakladığı gibi çamaşırlarımla birlikte içinde köpükler yükselen küvete bıraktı beni.

Su şifalıydı, bir annenin kolları gibi sarıyordu içindeyken beni. Sanki kırgınlığımı ve yorgunluğumu anlıyor ona göre bir tepki veriyordu. Saçlarımı bir kenara çeken Antuan'ın dudakları çok geçmeden boynumu buldu. "Canım, canım, canım." Her sözcüğün arasında farklı bir zerremi iyileştirmek için gezindi dudakları. "Beni yeniden inisiye olup o akademide de bir an olsun ayrı kalmama seçeneğini düşündürüyorsun."

"Basillan tek, biz ikimiz diyorsun yani."

"Evet herkese karşı biz, bunu sevdim."

Sıcak suyu boynuma doğru yükseltip ufak dokunuşlarla masaj yapmaya başladı. Tıpkı bir bebek gibi ilgileniyordu benimle ve bunun sonuna kadar keyfini çıkaracaktım. Yarın yeni bir gündü, güç toplamam lazımdı, dahası karşıma nelerin çıkacağını kestiremiyordum.

Omuzlarımda gezinen elleri kollarıma doğru iniyor ardından yeniden çıkıyordu. Gözlerim kapalı anın tanını çıkarırken sıra saçlarıma geldi. Eline aldığı şampuanı saçlarıma masaj yaparak yedirdi ve gerginlikten fark etmediğim baş ağrımı yok etmeye başladı. Rahatlamıştım. Aldığı derin nefesten sonra yanağımı öpüp işine devam etti.

"Antuan?" Soru soran sesime mırıltıyla dinlediğine dair bir tepki verdi. "İyi ki varsın!" Parmaklarının saç diplerimde duraksadığını fark ettim. Ardından kolunu boynuma dolayıp sarılabildiği kadar sarıldı. "Sen iyi ki varsın, benim güzel Lily'm. Mis kokulu zambağım." Sonrasında sessizlik içinde suda dinlenip bedenimin tamamen sakinleşmesini bekledik.

Ben banyoda son dokunuşları yaparken yalnız bırakmış ve mutfağa gitmişti. O lezzetli parmaklarından yiyeceğim şeyler için sabırsızlanıyordum. Yaşadığım o anı geri plana atmıyor ama anda kalmaya çalışıyordum. Sürekli dibe çökmek benlik bir şey değildi. Evet bunu yaşamış ve baş etmiştik. Dışarıdaki korkunç gerçeklik beni daha da güçlenmem konusuna itiyordu.

"Ellerine sağlık yine döktürmüşsün."

"Afiyet olsun canım." Olmuştu, şifa olmuştu, lezzet bombası olmuştu ve karnımı bir güzel doyurmuştum. Yatma vakti gelince odama geçmeden önce kollarımı boynuna dolayıp iyi geceler öpücü vermiştim. Pijamalarımla birlikte örtünün altına girerken kurdele kafaya bir iki laf atmış ardından düşünmemek için gözlerimi kapatmıştım.

Tavanda bir şeyler oynatmama gerek yoktu şu an. Sessizliğin ardından gözlerimin önüne o eski yerde ellerim bağlanmış bir görüntü geliyordu. Bundan kaçmamaya karar verip sonuna kadar zihnimde tekrar ettim ama bir döngü gibi yeniden başladı. Oflayarak başımın altındaki yastığı kapıya doğru atacağım sıra adım seslerini duydum.

"Gittin sanmıştım."

"Aşağıda oturuyordum, uyuyamadın mı?"

"Yok, yorgunum dinlenmek istiyorum ama zihnimi durduramıyorum."

"Anladım." Çok sakin karşılaşmıştı, garipti. Attığım yastığı yakaladığı için sağdan soldan bastırıp iyice kabarttı. Yeniden bana fırlatmasını bekliyordum ama o gülümseyerek ayak ucuma oturdu. "Lily, bana bir yastık borcun vardı hatırladın mı?" Çapkınca gülüşüne gözlerimi kısarak baktım.

Zihnim saatin kadranı gibi hızla geriye doğru dönerken onun odasındaydık. Ben ona sevinçli bir haber vermek isterken o huysuzluk etmiş ve aramızda bir yastık savaşı başlatmıştık. Tabii sonucunda etrafa dağılan tüyler yüzünden bir yastık borcum olmuştu.

"Sen her borcumu bir şekilde çıkaracak mısın benden?"

"Elbette, borç dediğin ödenmeli, yastığımı mahvetmene karşılık bir yastık. Masum ve zararsız bir istek değil mi sence de?"

Dirseklerimin üzerinde doğrulup ciddi olup olmadığına baktım. Oldukça kararlı gözüküyordu. "Antuan, yastık senin olabilir. Şimdi çıkabilirsin, iyi geceler."

Ona arkamı dönüp diğer yastığı kendime çektiğim gibi sarılarak yattım. Ancak arkamdan yatağa bir ağırlık çöktü. Tek gözü mavi bir parlaklığa eriştiğinde aklından geçirdiği sinsiliği tahmin ettim. Ağzımı açıp söyleneceğim sıra parmağıyla dudağımı kapattı. "Bana bir yastık borcun var ve ödememi bu şekilde alıyorum. Bundan sonra bu yastık benim ve üzerinde yatma hakkım var."

Parmağını hızla ısırıp ondan kurtuldum ve cevapladım. "Yastığı alıp istediğin koltukta yatabilirsin Antuancığım."

"Yoo bu yastık nereye aitse oraya yatabilirim. Biraz misafirperver ol zalim zambak!"

"Burası benim yatağım!"

"Ve benim de yastığımın olduğu yer."

"Burası benim evim!"

"Ve benim de berjerimin bulunduğu ev!"

"Antuan! Birlikte mi yatacağız?"

"Benim yerim zambağımın yanı diyorum." Gülmemek için yanağımın içini ısırdım. Resmen birlikte uyumak istiyordu.

"Sadece bugünlük!" Şımarmasını ve ilerlemesini her an isteyebileceğim için bu şart gerekliydi. Bunu duyduktan sonra hızlı ve sert bir hamleyle belimden yakaladığı gibi kendine çekti bedenimi. Huysuzlanacağım sıra mırıldanarak susturdu beni. "Ştt, şimdi seni uyutacağım benim güzel bebeğim. Kollarımın arası senin için en güvenli yer ve buradan bir an olsun ayrılmanı istemiyorum. Lily, sana söylemem gereken tek bir şey kaldı ama bu şu an söyleyebileceğim bir şey değil. Sonradan fark ettiğinde aramızda bir soğukluk olsun istemiyorum."

Bu da ne demekti? Kaşlarımı çatıp arkamı döneceğim sıra engel olup daha sıkı sarıldı. "Lütfen şimdi sorma, bu durumun kimseye bir zararı yok. Hatta benim açımdan harikulade bir mevzu. Ama bazı şeylerin açıklanması için zaman gereklidir. Bana güveniyorsun, bu konuda da güven ve zamanı geldiğinde yeniden konuşalım. Şunu unutma ki senin zararına hiçbir şey yapmam. Yapacak olanın ise kabusu olurum!"

Yeniden konuşacağımı anladığı an parmağıyla dudağımı kapattı yine. "Ştt, sorma dedim. İçini bir şeylerin kemirmesine gerek yok. Sadece bunu biliyordun ve bana neden söylemedin deme diye açıklıyorum." Bunu ortaya attıktan sonra nasıl susacağımı düşünebilirdi? Yeniden konuşmak için dudaklarımı araladığım sırada parmağıyla baskı yaptı. Baş parmağının altında ezilen etim bir yerden sonra farklı düşüncelere itmişti beni.

Konuşmayacağımı söylemek için yeniden araladığım dudaklarımın arasına itilen parmakla kalakaldım. Madem bu sonranın konusuydu sonra konuşurduk diyecektim. Deli gibi merak ediyor ama başıma yeni bir çorap örmek istemiyordum. Hem zararlı bir şey olmadığını söylemişti. Şu an tek zararlı şey dudaklarımın arasında duran parmağıydı. O beni konuşturmamışsa ben de onun parmağını çekmesine izin vermeyecektim. Dişlerimin arasında sıkıştırdığım parmağıyla birlikte sert bir nefes verdi.

"Tamam, piranalar için uyku vakti şımarma vakti değil!" Bu sefer dilimi de değdirmiştim. "Lily, bunu yapmanı tavsiye etmem!" Neden etmiyordu mesela? Ben de susmamı tavsiye etmezdim ama madem susturulmuştum onu da susturmalıydım. Yaşadıklarım bir rüyaymış ve yarınlar yokmuş gibi yeniden dilimi gezdirdiğim parmağından sonra sesli bir küfür etti. "Bırak diyorum bak kötü olacak!" Oldu da. O kötü olana kadar bu işlemi tekrar ettim ve ardından masum bir öpücük bıraktığım parmağının esaretini serbest bıraktım.

Arkamda ve sıkı bir şekilde bana sarılmış olduğu konumdan dolayı hissettiğim şeyle gülümsedim. Bir takım uyanmalar olmuştu ama ben huzurlu bir uykuya dalacağım için bu hiç umurumda değildi. "Yaptığını beğendin mi şimdi?"

"İyi geceler Antuan!"

"Ben ve o şimdi nasıl uyuyacağız? Bütün kan oraya pompalanıyor vicdansız! Diyorum ki acaba uyumasak da daha faydalı etkinlikler mi yapsak? Hem belki elementlerini geliştirmek istersin?"

"Elementlerimi seninle arama kalkan olarak kullanmamı istemiyorsan uyu Antuan!"

"Off!" Bunu göze almadığı ve ilk defa birlikte yatacağımız anı bozmak istemediği için sessizleşti. Bunları söylemiş ama uykumun daha da kaçmasına sebep olacak şeyi yapmıştım. Şimdi hayalimde o eski oda değil bu yatak vardı. Bu yatak ve arkamda duran bir adet Antuan. Uzun bir süre uyumadığını biliyordum zira arkamdaki o büyük hissiyattan ötürü ben de uyuyamıyordum. Önünü kapattığım heyecanı içten içe beklerken utanır mıydım sanmam ama akrep birkaç kere daha döndüğünde biz kavuşamasak da nihayet kirpiklerim birbiriyle kavuşmuştu.

(125) Part 2

Kulağıma değen dudakların beni huylandırmasıyla başımı çevirdim. Dudak mı? Gözlerimi hızla açtığım an Antuan'ın güzel yüzüyle karşı karşıya geldim ve rahat bir nefes verdim. Bir an sırf yastık borcu için benimle uyuduğunu unutmuştum. Sorun olmadığı için gözlerimi geri kapattım ama bu sefer nefesini hissettim. "Uyuyorum ya?"

"Uyursun tabii, tüm gece bana çile çektirdikten sonra hiçbir şey olmamış gibi uyursun ama gün gelir sorarım bunun hesabını sana." Sessizce mırıldandığı şeyi duyunca gülümsedim. "Seni duyuyorum yalnız!" Bu sefer daha sessiz bir küfür mırıldandı. "Kalk hadi canım geç kalacaksın."

"Beş dakika daha." Gece boyu sadece uyuyamayan kişi o değildi. Yüzümde gezinen yumuşak hisle biraz daha mayışmak üzereydim. "Günaydın benim zambağım." Tek gözümü açıp baktığımda gerçek bir zambağın yüzümde gezindiğini gördüm. "Sana portakal suyu sıktım ister misin?" İşte şimdi diğer gözüm de açılmıştı.

"Gerçekten mi?" Sorumun üzerine önümde bir tepsi belirdi. Yalnızca portakal suyuyla kalmamış kahvaltı da hazırlamıştı. İşte buna heyecanlanırdım. "Hemen geliyorum," deyip seke seke elimi yüzümü yıkamaya gittim ve yeri yatağıma döndüm. Ekmeğin üzerine sürdüğü tatlı şeyleri bana uzatıyor, bir ısırık aldıktan sonra kendi ağzına atıyordu. "Ben kendime sürerim teşekkür ederim."

Sen yiyince daha da tatlanıyor, tamamen kendi çıkarlarım için yani."

"Antuan," deyip uzatarak ve biraz da yılışarak konuşunca gülümseyip göz kırptı. Gece boyu sarılmış, zaman zaman boynumda başının ağırlığını hissetmiştim. Saçlarımda nefesi gezinmiş ve sürekli oynamıştı. Daha huzurlu bir uykuya gözlerimi açabilir miydim bilmiyorum. Antuan güven demekti, adalet demekti, huzur demekti ve benim kalbim onun her hareketinde artık teklemeye başlamıştı.

Birlikte yaptığımız kahvaltıdan sonra geldiğini söyleyen Greinner'ın yanına çıktım. "Teşekkür ederim biricik ejderham, iyi ki varsın." Dün birtakım iş birlikleri işine giriştiklerinden bugün birbirlerine kötü bakmıyorlardı ve Greinner'ın da ağzından sağa sola ateş püskürttüğü yoktu. Hızla üzerine tırmanıp birde boynuna sarıldım.

"Hoşça kal Antuan."

"Dikkatli ol canım, akşam görüşürüz."

Akşamı da birlikte geçireceğimizin mesajını verdikten sonra uçuşa geçerken o da kendi evine aktardı. Ben orada değilsem iki adımlık yolu bile gitmiyordu.

"Bugün pek sesin çıkmıyor iyi misin?"

Başı dertten kurtulmayan bir insanım var nasıl iyi olabilirim ki?

Haklı bir serzenişti. Dudaklarımı büzerek bir süre bekledim. "Ama yine de iyi ilerledim değil mi?"

Sen buna iyi mi diyorsun? Ortalığı kasıp kavuracağın günü bekliyorum. İçindeki cevheri çıkar ki sana musallat olmasınlar.

"Senin gibi sağa sola ateş mi atayım yani? Her şeyin bir zamanı var bebeğim.

Herkesin icabına sonra bakacağım diyorsun yani?

"Gerekirse bakacağız," deyip burnumu çekerek racon kesmeye çalıştım ama o bunu anlamadığı için hareketim havada kaldı. Yine tüm dikkatleri üzerime geçerek akademinin sahasına giriş yaptığımızda önümüzden kaçıştılar. Bunu bile göz dağı vermek için yapıyordu, benim için.

Kendine dikkat et Zambak. Bir problem olursa yapman gerekeni biliyorsun?

"Bilmez olur muyum hiç. Hoşça kal dev adam." Sert derisini elimle sevip yavaşça üzerinden indim ve kenara geçmemi bekleyip tozu dumana kattıktan sonra gözden kayboldu.

Köşedeki bankın üzerinde oturup beni bekleyen zeytinime gülümseyerek baktım. "Yine şov peşindesiniz bakıyorum da?"

"Sorma, sağdan soldan kaçırılmayım diye artistlik yapıyor."

"Ne kaçırılması?" Tüm bedenini bana çevirip bir karış açılmış ağzıyla bakarken nasıl anlatacağımı düşündüm.

"Tamam baştan alıyorum." Anlattıkça şekilden şekle girmiş ve Scarlett'in mor saçlarını yolası gelmişti. "Bu, bu nasıl iğrenç bir düşünce ya? Şuna bak böylesi bir ortamda bile güvende değilsin? Ya kendini savunamasaydın, öylece bunu yapmaya nasıl göz yumar? Çıldıracak gibiyim!" Ayağa fırladığında kolundan yakaladım.

"Arayış onu gerezaya gönderir zaten. Oradan da uzun bir süre çıkamaz çünkü Valeri'ye de oyun oynamış. Valeri bunu bir şekilde anladığında, kim olduğunu değil oyunu anladığında kendi için bir koruma yöntemi bulmuş. Yani anlayacağın her şeyin sorumlusu o patlıcan kafa. Valeri'nin kara büyüye bulaşması, bedeninden olması ve benim o bedende buraya gelmem... Her şeyin ama her şeyin sorumlusu o. Alex'e olan saplantılı aşkı. Çok korkunç değil mi bir bebeği bile gözden çıkarabilmek."

"Bu ruh hastalığının yeni adı da saplantılı aşk mı oldu şimdi? Korkunç tabii şeytan bunların önünde diz çöker. İnanamıyorum ya, şu yaşadıklarımıza bakın inanamıyorum. Sen nasıl bu kadar sakinsin?"

"Dün bu kadar sakin değildim tabii, birde sanırım elementimle özel olarak büyü yapmak beni rahatlatıyor. Ekstra rahatlatıcı unsurlarda söz konusu olunca..." Aslında başıma gelecekler sadece fragman gibi geliyor diyemedim. Asıl endişelenmem gereken şey dört elementin bana açacağı o problem olacak diyemedim ve onu da daha fazla germemek için sarıldım. Sarılmak iyi gelirdi...

Birlikte Profesör Mara'nın eğitim binasına gittiğimizde ayakkabılarımı çıkarıp kenara bıraktım. Toprak yolda onu hissetmek daha iyi bir fikirdi. Ayağıma tırmanan böcekleri düşündükçe artık fenalık geçirecek gibi olmuyordum çünkü bu element içimde olduğu sürece onu ve ondan gelen her şeyi kabullenmiştim.

Tüm hükmüyle birlikte sarmal merdiveninde gözüküp aşağı inerken göz göze geldik. Altın kobrası hemen ardından onu takip ediyordu. Gözleri diğerlerinde gezinince kaşlarını çattı ve zeminden aldığı bir avuç toprağı etrafa doğru serpti. "Üzerinizdeki ölü toprağından silkelenin çocuklar. Derin bir nefes alın ve anlatacaklarımı dinleyin. Biliyorsunuz ki dersimizin adı Boyutsal sihirler ve kehanet, sihir yalnızca bize ait değil. Boyutların teorilerini bu yüzden inceliyoruz. Birbirine değen evrenler hakkında da konuşmuştuk. Sizce onları görme imkanımız var mı ya da görürsek ne olur?"

İşte baygın bakışlar bu soruyla biraz canlanmıştı. İnisiyelerin dikkatini çeken bu sorunun cevabını bekledim. "Onları görürsek kaos çıkar bence."

"Peki neden böyle düşündüğünü öğrenebilir miyim Olivia?"

"Çünkü Profesör; bizim olmayan bazı şeyleri kıskanmak yaradılışımızda, özümüzde var. Diyelim ki kendini daha çok geliştirmiş bir evren bulduk, sırlarını çözmek isteriz."

Yanımda oturan zeytinime bakınca kendinden emin konuşmasını gördüm. Mantıklıydı. "Biz bunları varsayım olarak mı konuşuyoruz Profesör?"

"Evet ya da hayır, kehanetin ne zaman ne fısıldayacağı belli olmaz Lily. Peki sence böyle bir durumda ne yapmalıyız?"

"Koruma oluşturmalıyız. Diyelim ki bizi gördüler ve düzenimizi almak istediler, bir şekilde engel olmalıyız. Eğer biz onların elinden bir şeyler almak istiyorsak da onlar buna engel olmalı." Boyutlar ötesinden mektup getirebilmişsek başka şeyler de getirirdik elbette ama bunu onu söylemedim. Gözlerindeki ışık beni tedirgin etmeye yetmişti açıkçası.

"Diyelim ki bir şekilde bizimle irtibata geçmeyi başardılar ne olur?"

"Bugün irtibata geçen yarın yüz yüze görüşür. Doğru söyleyin Profesör, Basillan devlerin saldırısı arasında kalmayacak değil mi? Öyleyse çok üzülürüm, yeni yeni keyfini çıkarıyorum."

Hoş bir kahkaha attı. "Çok tatlısın Lily, ama devlerle savaşmayacağız, en azından şimdilik rahat bir nefes alabilirsin," deyip konuyla ilgili başka sorulara geçti. Devlerle değil ama başkalarıyla savaşabilir miydik yani? Şimdilik aldığımız rahat nefes sonra bizi tırmaladığında ne olacaktı peki? Bu konuyu Antuan'la konuşmak için zihnimde rafa kaldırıp onu dinlemeye devam ettim.

(125) Part 3

Yemek molası verdikten sonra telaşla yanıma damlayan Soil'e açıklama yapıp birde onun içini rahatlattım. Olay çok duyulmamıştı ama yakında arayışa çıkınca tüm halk tarafından öğrenilirdi.

Taşıdığı altın renkli rozete bakıp gülümsedikten sonra vedalaştık. Babasının bu durumu merak edeceğini ve beni görmek isteyeceğinden bahsetti. Babamızın...

Sıradaki dersi öğrenmek için çarkı çevirdiğimde daha önce görmediğim bir ders adı gördüm. Terazi sanatı. "Olivia, terazi sanatı da nedir?"

"Terazi sanatı mı? Hiç duymadım yeni bir grup mu acaba? Dur birde ben çevireyim." Çark döndü ve yine aynı isime denk geldi. "Çok ilginç önceden bilgi verilmesi lazımdı. Neyse gidelim bakalım bizi ne karşılayacak." Akademinin hangi kanadında olacağının bilgisi yanında yazdığı için kolayca yolumuza düşmüştük. Dahası renkli korseler bizi takip ettiği için karma bir sınıf olacağımızı anladık.

Akademi binası koca bir sır gibi olduğundan her delikten bir sınıf bir gizem çıkabiliyordu. Bir tablonun aslında gizlenmiş bir geçiş kapısı olduğunu yeni öğreniyordum mesela. Gabriel'in dersine girer gibi suyla arınmak yerine tablodan girince ruhani bir arınma yaşamış gibiydim. İçeride kocaman yuvarlak bir masa vardı. Köşede bir tahterevalli görünce zeytinimle göz göze geldim. Kalabalık grubumuz yuvarlak masanın etrafında yerini aldıktan sonra tablonun içinden biri daha geçti.

Giydiği siyah gömleğin tüm bedenini sardığını gördüm. Omuzlarına attığı cübbesini fark ettim. Masaya doğru yürüyüp ellerini iki yana bastırıp ardından hepimizi inceleyişini izledim. Şaşkınlık fısıltıları artarken nihayet göz göze geldik. Bana bakarken gözlerinin içi bile kararlılıkla gülümsüyordu ama yüzünde tek bir mimik yoktu.

Masanın üzerinde olan örtüyle saklanmış eşyanın örtüsünü çekti ve altından bir terazi çıktı. "Terazi sanatına hoş geldiniz. Hepinizin güçlü bir adalet kavramına ihtiyacı olduğuna inanıyorum. Ben Antuan Garcia, bu sınırlar içerisinde hükümdarınız değil terazi sanatı dokuyucusuyum."

Olivia, her kız arkadaşın yapması gerektiği gibi kolumu dürtmüş ve kaşını gözünü oynatmıştı. Ben ise tek kaşım yukarıda ne bu şimdi dercesine ona bakıyordum. Dün aklımı karıştırıp söylemeye çalıştığı şey bu muydu? Ama laf arasında bir sitem gibi söylemişti; burada olup daha yakınımda bulunmayı. Ben bunu şaka sanmıştım, imkansız sanmıştım. Öyleyse nasıl karşımda bir dokuyucu olarak duruyordu?

"İşte akademi daha çekilir bir hale geldi," diye fısıldaşan kızları duyunca elektrik çarpmış gibi irkildim. Bana yakın olmuştu evet, akşamında söyleyip sabahına bunu yapmıştı ama diğerlerine de yakın olmuştu. Her zaman tertipli düzenliydi ama bir eğitimci olarak daha özenliydi şu an. Ben burada öğrenciydim. Tanrım, öğretmen öğrenci ilişkisi ne olacaktı? Boka basmıştık. İyi mi ya da kötü mü olduğunu kafamda tartmaya çalışırken o diğerleriyle konuşuyordu.

Bölüm : 18.03.2025 14:24 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...