103. Bölüm

102. Bölüm

Mav Perikal
mavperikal

Odamın duvarları arasından çıkan sarmaşıklardan birinin yaprağına dokundum. Bu büyüyü ilk defa kullanacaktım ama bana zamanla genişletebileceğimden bahsetmişlerdi. Zihnimde yaprağın hücrelerine kadar hissettikten sonra yavaşça diğer dallarına atladım. Uzun bir kaydırak gibi ana gövdesinden kaydığımı hissederken nihayet kökleri olan toprağa ulaşmayı başarmıştım. Köklerin tutunduğu yüzeye doğru çıktım ve enerjisini bastığı toprakta hissedince, elimi yapraktan çekip gözlerimi aniden açtım. Hala oradaydı...

Ne bekliyordu babamın yeniden onu ağaca çevirmesini mi? Ayrıca neydi bunların dertleri? Odada volta atarken hala bir gram uykum yoktu. Bir süre sonra cama bir şeyin çarptığını hissettim. Camıma taş mı atıyordu yoksa? Kaşlarımı çatarak ne olduğuna bakmaya çalıştım ve fark ettiğim şeyle duraksadım. Sudan bir balon yapmış, üzerine de not yazmıştı; konuşabilir miyiz?

Havadan sinek savuşturur gibi patlattığım balonun hepsi onun üzerine dökülmüş olmalıydı yoksa Soil'in kahkahasının başka anlamı olamazdı. Bu sefer camıma sudan bir kelebek göndermişti. Kelebeğin gözleri kıpır kıpır baksa da aldanmadım. Kelebeği yok etmek yerine ben de ona su gönderdim ve şakır şakır dökülmeye başladı. Gönderdiği şeyler istisnasız birkaç saat sürmüş olabilirdi. Perdeyi çekmek aklıma gelene kadar... Sonrasında yorulup uyumuşum, sabaha gözlerimi kıkırtıyla açtığımda ikizler karşımda duruyordu.

"Günaydın Lily abla."

"Günaydın minik yavrular." Bu seslenişime de kıkırdadılar.

"Bahçedekini gördün mü?"

Gözlerimi devirdim, gitmemişti değil mi? "Görmedim ne varmış bakalım?"

"Kocaman bir beni affet balonu var."

"Siz takılmayın böyle şeylere, hadi kahvaltıya inelim. Ayrıca uzun zamandır böyle uyandırılmamıştım çok hoşuma gitti."

"Burada kalırsan hep uyandırırız ki. Hem gece sen de bizi öpmüştün."

"Siz uyuyordunuz o sürede? Yoksa numara mı yaptınız bana?"

"Yok yapmadık ama biz hissederiz, rüyamıza girer."

"Vav müthiş bir yetenek." Kıkırdayarak odadan çıktıkları zaman hazırlandım ve ben de peşlerinden indim. Kahvaltı masası çoktan hazırlanmıştı ama ortada bir yardımcı bile göremiyordum. "Tüm bunları tek başınıza mı hazırladınız Bayan Petunya?"

"Evet canım. Toprakla zaman geçirmeyi sevdiğim gibi mutfakla zaman geçirmeyi de severim. Her şey kendi ektiğim, diktiğim ve ürettiğim gıdalarla hazırlanıyor. Tamamen sağlıklı, afiyet olsun."

"Elinize sağlık teşekkür ederim." Büyükçe gülümsedi ve herkes masada yerini aldı. Tabağımı doldururken beni izleyen adama baktım. "Bay Rafael bana söylemek istediğiniz bir şey mi vardı?"

Boynundaki düğmeyi biraz gevşetti ve derin bir nefes aldı. Sanki oyalanıyor gibi gözüküyordu ama yemezdim. "Evet var kızım; dün davetsiz bir misafirimiz vardı."

"Siz her davetsiz misafirinizi bahçenizde ağaç olarak mı kullanırsınız?" Gözleri ne demesi gerektiğini bilmiyor gibi Soil'e baktı ama o omzunu silkerek karşılık verdi.

"Sana bir yanlışı olduğunu sezdim..."

"Bay Rafael lütfen birbirimizi kandırmayalım. Bir yanlışlık sezmeseniz bile aranızın gergin olduğu ortada, neden bunu yaptınız?"

"Baba demeye ne dersin kızım? Sabahki balonu gördüm?"

"Antuan'a bir daha doğrudan ya da dolaylı yoldan zarar vermeni istemiyorum baba." Ortamı kaplayan sessizlik son kelimemden sonra olmuştu. Şu an söylememi beklemiyor olabilirlerdi ama madem öyle istiyordu seslenebilirdim. Neticede gerçek hayatımın tam ortasındaydı ve kaçmak ister gibi bir halim yoktu. Koca adam karşımda kekeleyecek gibi olduğundan gözlerini yumup nefes aldı.

"Tamam, biraz süre vereceğim ama beni çok kızdırırsa-"

"Seni neden kızdırsın ki?"

"Kızımın etrafında dolanırken neden kızdırmasın ki?"

"Senin kızın olduğumu bilmeden önce etrafımdaydı," deyip sakince tabağımdan bir şeyler yemeye başladım. Milleti delirtip rahatlayan ruh halime inanamıyordum. "Hatta bir detay eklemek istiyorum; öyle bir etrafımdaydı ki etrafımda ondan başka kimse yoktu."

Pes etmiş bir ifadeyle sandalyesinde geriye doğru yaslandı. "Bilmiyordum, bilsem..."

"Bilsen yardım ederdin koşa koşa anladım. Ama bilmeden edilen yardım daha önemli bence baba, çünkü o bilmiyordu. Yaka paça gerezaya götürülüp en korkunç hücreye atıldığımda, bir ejderha beni kızartmak üzereyken üstelik bilmiyordu. İçeri adım attığı an yanıma geldi ve saniyesinde çıkardı beni oradan hem de bitik bir şekildeyken. Bu beni bir aciz gibi mi gösteriyor bilmiyorum, o an o kadar çok şey hissediyordum ki hislerim arasında seçim yapamadım. Bitiktim, yıkılmıştım... beni oradan kaldırdı ve çeki düzen verdi. Sadece arkamda değil yanımda durdu, ruh halimin düzelmesine yardımcı oldu. Yeni öğrendiğim sansasyonel bir bilgiye göre ise tüm bunları yaparken kendi öz ailesine karşı durdu. Yaptığı şey yürek ister, her babayiğidin harcı değil bu. Benim ona kırıldığım tek nokta bunu geç öğrenmiş olmam. Ne yaşarsam yaşayım onunla benim aramda, kendimi geri çekerek büyük bir ceza veriyorum zaten, rica ederim onu ota çöpe dönüştürme."

Uzun soluklu konuşmamı yaparken bir yandan içeceğimi içtim ve ağzımı dantelli bir peçeteye silip ona döndüm. Petunya, benimle gurur duyuyor gibi gülümsüyordu. İkizler ise heyecanlı bir maç izler gibiydi.

"Şimdi, bir kere soracağım ve net bir yanıt istiyorum. Sonradan öğrenirsem bir anlamı kalmaz. Gerçekten size alışmamı ve bir araya gelmemizi istiyorsan bana tüm gerçekliğin açmalısın, baba. Ben bir bilginin daha saklanmasına tahammül edemem. Ha diyorsan ki bu bir aile sırrı sen aileden değilsin henüz söyleyemem, ben de ona göre yerimi bileyim."

"Bu bir aile sırrı değil Lily, büyük bir şey hiç değil. Sen ailenin bir parçasısın aksini düşünmen hepimizi yaralar. Gerezaya öylece atabildiler çünkü kimsenin olmadığı düşünülüyordu, sana yardım etmiş olabilir ama senin arkanda artık dağ gibi bir ailen var. Bunu bilsin diye yaptım, babayım ben. Zaten süreli bir büyüydü ve gece yarısı düzelecekti. Seni üzdüğü taktirde neler olacağının bir kesitini gösterdim ona." Şimdi o da benim taktiklerimi kullanıp hiçbir şey yokmuş gibi yemeye başlamıştı.

"Aramızdaki mevzuya gelecek olursak; onun bu takıntılı adalet duygusundan bıktığım bir an seninle evlenecek olan kadına üzülüyorum gibi bir cümle kurmuştum ve o da; bu kadar üzülme belki kızınla evlenirim deyip beni sinir etmek istemişti. Şimdi gerçekten kızlarımdan birinin etrafında dolanıyor ve ağzından çıkan cümleyi gerçekleştirmek için çabalıyor oluşu kanıma dokunuyor."

"Öylece bir atışma yani öyle mi?"

"Evet her şey böyle başladı ve ben de sanki bunun oluru varmış gibi her karşılaşmamızda ona laf soktum. O bana karşılık verdi ben verdim derken garip bir çekişmenin arasında kaldık. O an kızımla olmayacağından emin olmama rağmen düşüncesi beni sinirlendirmişti, şimdi alayla söylediği cümleyi yaşıyoruz."

"Sakin ol kimse kimseyle evlenmiyor," dediğim an hevesli bir bakışla bana baktı ama cümlemi tamamlamamıştım. "Henüz..." Bıkkın bir nefes verdi.

"Bu gece kendi evime geçeceğim, yeniden ziyarete gelirim. Yemekler için teşekkür ederim Bayan Petunya her şey harikaydı."

"Lütfen yine gel Lily, aradaki resmiyeti kaldırabiliriz bence, istersen yalnızca adımla seslen ya da içinden nasıl geliyorsa."

Gülümsedim ve herkesle vedalaştıktan sonra malikaneden ayrıldım.

(123) Element Oyunları

Akademiye gidip özel derslerimi aldıktan sonra Greinner'ı çağırıp beni evime götürmesini söyledim. İlk dersim Laith Gladius ileydi. Uzun siyah sakalları ve sürmeli gözleriyle kılıç taşırken eski savaşçılar gibi görünüyordu. İyi haber; bana olan ön yargısını kaldırıp özür dilemiş ve bunun aramızda kalmasını rica etmişti. Valeri'nin yeteneğinden haberi olmadığı için işin aslını bilmediğimi düşünüyor olabilirdi. Benim için önemsiz ve gereksiz bir konu olduğu hakkında ikna ettikten sonra öz savunma dersine çalışmaya başladık.

Giriş seviyesinin biraz üzerinde olsam da iyi değildim bu yüzden önce kılıçla değil hançer gibi küçük savaş aletleriyle ilerleyecektik. Bilek kullanımını ve hızını ayarlaman çok mühimdi. Daha iyi bir haber; çalışmaya bir süre sonra James de gelmişti ve aramız kaldığımız yerden devam ediyor gibiydi. "Seni tanıdığım için çok mutluyum, bir tuhaflık sezmiş ama konduramamıştım," dedikten sonra itiraf ettiği şey tüylerimi ürpertti. Bana o gece ay dönümünde içirdiği içeceğin içine özel bir iksir koyduğundan bahsetti. Zaten içkiliydik ve uyandığımızda kıyafetlerimiz üzerimizde olduğu için hatırlamamıştık.

Valeri kendi yeteneğiyle zihnimdeki detaylara bu şekilde ulaşıp delirmiş olmalıydı. Ben ona yalnızca bir kerelik bir hata oldu demiştim. Ancak şimdi hatırlamadığım bir şekilde Alex'le, karısının bedeninin içindeyken bir kez daha birlikte olduğumu öğrenmiştim. Yalancı durumuna düşmüştüm ve bunun devamı olduğunu sanmış olabilirdi. Tanrım! Her şey bu kadar zor olmak zorunda mıydı? Şimdi bir de onun Antuan'ın kardeşi olduğunu gerçeği vardı. Üçüncü sayfa haberleri gibi bir gerçeğin tam ortasındaydım.

Çıktığı zaman Valeri ile sakin bir kafayla konuşmamız gerekiyordu, bu meseleyi aşmazsak ilerleyemezdik. Beni sevmek zorunda değildi ama anlaması gereken şey; bunu isteyerek yapmamış olmamdı. O buradayken kocasının karşısına çıkıp onu aldatmamıştık, onun bedeninin içine girdiğimde yaşadığım tüm zorlukları hislerimle ona aktarırsam belki anlardı.

Tüm bunları düşünürken artık profesörle değil James'le çalışıyordum ve hırslanıp onu yaralayacağım diye çok korkmuştum. Ama bu işte o kadar iyiydi ki, benim hançer devede kulak kalıyordu. Bay Harvey boş yere onu alfa olan abisiyle kıyaslıyordu, James savunma işinde bir numaraydı.

Zambak ben geldim. Öyle bir dalmışsın ki koca bedenimi bile fark etmedin, ne oldu?

Yavaşça ona tırmandığımda gülümsedim.

"Kafam çorba oldu!"

Şimdi seni uçurunca tüm çorbanı yere dökersin endişelenme.

"Hayır yavaş ol, dur," deyip çığlık attım ama havada yankılanmaktan başka bir şey yapmadı. "Greinner üzerine kusarım!"

Ters döner üzerimden atarım seni öyle bir şey yaparsan!

"O zaman yavaşla!"

Hayat yavaşlamıyor Lily, tıpkı böyle akıp gidiyor ve sen de ayak uydurmak zorunda kalıyorsun. Siz insanoğlunun garip dertleri var. En azından Valeri böyle küçük şeyler için dertlenmezdi!

"İyi git onun ejderhası ol o zaman!"

Zaten onun da ejderhasıyım. Böyle sürekli her duyduğun şeyle üzülüp canını sıkamazsın. Bu bilgi birini öldürüyor mu diye düşün, öldürmüyorsa devam et.

"Oha, seni yaratıcı, vicdansız-" dememle birlikte ters döner gibi yaptı ve bir çığlık daha attım.

Bir daha seni üzgün görmek istemiyorum. Beni gözün görmeyecek kadar da dalamazsın anladın mı? Düşman çevrende kol gezerken kolay lokma olmaktan vazgeç ve seni çalıştıracak birilerini bul.

Bunu söylediği an beni bıraktığı yer Antuan'ın evinin çatısıydı. "Ne, dur, hayır. Gitme diyorum beni bırakamazsın Greinner! Buraya gel zalim ejderha?" Sessiz ama hırçın fısıltılarım hiçbir etki göstermeksizin uçup gitti.

"Ejderhaların yüz karası, adamdan kaçarken çatısında ne işim var benim ha? Kapıdan çıkıyorum bacadan geri mi gireceğim? Tanrım aşağı nasıl ineceğim?" Bir süre düşündükten sonra yavaş adımlarla köşeye gitmeye çalıştım. Ardından dört elemente birden sahip olduğum gibi ufak bir detayı hatırladım. Kiremitlerin üzerinden uca doğru giderken durdum ve toprağı kullanamaya karar verdim. Köklerinden canlılaştırıp bir dalının bana doğru uzamasını sağladıktan sonra ipte yürüyen cambazlar gibi ağaca tırmandım. Sonrasında havayı kullanarak yumuşak bir iniş yapmayı başarabilmiştim.

Beni görmesin diye neredeyse yerlerde sürünerek ilerleyip kendi evime geçtim ve demir kapının arkasına sırtımı yaslayıp derin bir nefes verdim. Ancak arkamı döndüğümde sorunun büyüğünün burada olduğunu fark ettim. Antuan verandanın merdivenlerine oturmuş duruyordu. Off ya! Onu böylece bırakıp gitmek istemiyordum ama seslenirsem de uyanırdı.

Sessiz adımlarla merdiveni çıkıp yanından geçip gideceğim sırada kolumdan çekti ve kucağına düştüm. "Vicdansız mısın sen, ya dondaydım burada?"

"Sana bir şey olmaz," deyip kalkacağım sırada engel oldu.

"Bana bir şey olur, sen yanımda olmazsan bana çok şey olur. Ne olur dinle beni, sırtını dönüp gitme."

"Seni dinleyecek o kadar çok zamanım vardı ki Antuan, o zaman nasıl konuşmadıysan şimdi de öyle konuşma!" Bu sefer kalkışımı engellemedi ama o da benimle birlikte kalktı.

"Lily lütfen açıklamama izin ver. Bir sebebi vardı amacım seni kandırmak değildi." Kapı dürbünü ben gördüğü an açıldı ama sonrasında Antuan'ın girmesine izin vermeden hızla kapandı. Sanki suratına kapıyı çarpan benmişim gibi olmuştu. Fark ettiğim şeyle duraksadım. Dürbün büyülüydü, benim enerjime göre hareket ediyordu, karşımdaki o bile olsa büyüsünü bozmasına izin vermeyecek şekilde ayarlamıştı onu. Kendini bile zararlı bir konuma koymuştu.

"Yapma işte bu kadar iyilik be adam, sinirliyim sana beni yumuşatmaya çalışma!" İçime içime konuşurken sırtım kapıdan kaydı ve aşağı çöktüm. Aynı yerde kapının dışında birbirimize sırt sırta vermişiz gibi oturduğumuza emindim. Açıklama istememiştim ve hayır vicdanım sızlamıyordu. Şu an öfkeliydim, bunun çıkması gerekiyordu. Greinner ve onun saçma tepkilerini de düşünmek istemiyordum. Ben, aa hadi kimse ölme ölmedi devam edelim gibi bir düşünce yapısına sahip insan değildim. Coşkuyla, dolu dolu yaşamam gerekiyordu duygularımı. Mesela şu an yeniden ağlamam gerekiyordu. Bunu yapmadan önce canlılarımla aramdaki bağı düşürdüm, bir de benimle uğraşmalarını istemiyordum.

***

Kapının ağzında uyukladığım gecenin üzerinden günler geçmişti. Bir şekilde Antuan'dan kaçmayı başarmıştım ancak şöyle kötü bir haberim vardı; ne kadar çok kaçarsam yüzleşmeyi o kadar çok zorlaştırıyordum. Varlığını hem evin çevresinde hem de akademideyken hissettiğim anlar oluyordu.

Bu süre içinde özel derslerimden gayet iyi verim almıştım. Aklımı tam veremediğim anlarda bile böyleydi, birde tam versem demek ki neler olacaktı? Ara ara ailemin evine gidip kalmıştım hatta bir kere de onları davet etmiştim. Petunya kadar güzel yemekler hazırlayamasam da bir şeyler ikram etmeyi becermiştim. İkizleri değil ama Soil'e kafası attığında, canı sıkıldığında, ne zaman isterse buraya gelebileceğini söylemiştim. Diğerleri küçüktü ve aile içinde kuralları nasıldı tam bilmiyordum. Daha da garibi bizde şöyleydi nerden, nasıl olduğunu unuttuğum aklıma geldi. Dünyada çocuklar için evden ayrı bir yere gitmeleri gerektiğinde neler olduğu zihnimden silinmiş gibiydi. Bunu hatırlamamak acı bir gerçeği yüzüme vuruyordu; hatırlamadığım onlarca şey olduğu...

Çoğu profesörle içli dışlı olmuş ve gerek iksir gerek büyü yapımında ilerlemiştim. Akademide ilginç bir şekilde durumumdan ötürü popüler olmuştum. Ancak kızlar yanımda olduğu taktirde pek yaklaşamıyorlardı. Öz savunmaya James ile çalışıyordum, bunun için spora başlamıştık. Evde miskin miskin oturmayı tercih eden ben, başıma gelen olası durumlar için çalışmayı göze almıştım. Bu elementler ve güçleri başıma bela olacakmış gibi hissediyordum.

Chloe'i de bol bol görüp sevmiştim. Beni görünce hatırlıyor ve hemen yanıma geliyordu. Annesi oradan çıktığında da durum umarım aynı kalırdı.

Greinner'le bir yolculuğun daha sonuna gelmiştik. Ay dönmüş ve ogle ayına giriş yapmıştık. Gece gündüz demeden gökyüzünde milyonlarca yıldız vardı. Gecenin karanlığını gündüz biraz açsa da gökyüzü parlak mavi değil yine lacivertti. Bu eşsizliği izleyerek uyumak ise paha biçilemez bir histi. Yine de gönlümde bazı buruk olaylar mevcuttu ve bunun ne olduğunu biliyorduk.

"Teşekkür ederim sevgili ejderham."

Güle güle Zambak.

Verandaya doğru yürürken gölgesini hissettim ancak ondan tarafa bakmadan yürümeye başladım. Bu yüzleşme bir yerde olacaktı ve demek ki buraya kadar kaçabilecektim. Sessiz adımları peşimden geliyordu. Sanki onu hiç fark etmemiş gibi kapıyı kapatacağım an o kadar hızlı bir şekilde içeri girip beni kapıya yasladı ki inanamadım. Bu adrenalin kalbimin hızla atmasına neden olurken kaşlarımı çattım.

"Antuan ne yapıyorsun?" Yaptığı şeyi göstermek ister gibi bileklerimi tutup yukarıya doğru kaldırdı. Gözlerinin içine delice bir şekilde bakıyordum. Tanrım onu o kadar özlemiştim ki, yüzünün yüzüme olan yakınlığı utanmasam bana şifa verecekti.

"Sana verdiğim sürenin sonuna gelmiş bulunmaktayız beyaz zambağım. Şimdi o güzel kulakların ya beni dinleyecek ya da ben onlara kendimi fısıldayacağım." Dediğini yapması için komut alan başım yukarıya doğru havalandı. Bu patronluk taslayan tavrına fena yükselmiştim. Ya da zaten özlediğim için ne yaparsa yapsın yükselecek konuma gelmiştim.

"Sen bana süre vermedin, ben seninle bir süre konuşmak istemedim, hatırlatırım."

Ağzını damağına değdirip onaylamaz sesler çıkarırken artık iki bileğimde bir avucun içindeydi. Diğer eli belimdeki açıklığa doğru yola çıkıp beni ürpertmeye başlarken "Biraz rahat kal ve düşün diye sana zaman tanıyan bendim canım. Bu sürede elbette seni gördüm, neler yaşadığından emin oldum. Varlığımı hissettiğini inkar edemezsin değil mi?"

Edemezdim, hem de son zamanlar öyle yoğundu ki bedeninden bana yayılan enerji... "Tamam, normal bir şekilde oturup konuşmaya ne dersin?"

"Hayır beni bu şekilde dinlemeni istiyorum. Her gün acaba kendi konuşmaya gelecek mi diye beklemek çok zordu. Ayrı kaldığım her anın tadını çıkarmalıyım." Gözlerim yüzünün her yerini ezberlemek ister gibi incelemeden edemedi. Güzel gözleri, kirpikleri ona öyle yakışıyordu ki... "Sen de özlemişsin bak, hadi itiraf et." Kulağıma dokunan dudağıyla başımı yana eğdim.

"Özledim evet," diyerek dudaklarına doğru fısıldamaya başladığımda odak noktası değişmişti. "Ama yine de bana yaptığın bu son şeyi açıklayamadım kendime?"

"Lily! Ah Lily... Beni öyle bir adama çevirdin ki ben bile bazen kendime inanamıyorum. Bunu sana en başında söyleseydim bana güvenmezdin neden anlamak istemiyorsun?"

"Ve sana güvenmeye başladığım an yeniden güvenimi kırmayı tercih ettin?"

"Güvenmeye başlamak mı?" Komik bir şey söylemişim gibi erkeksi bir kıkırtı döküldü dudaklarından yüzüme doğru. "Bana zaten güveniyorsun, en başından beri ve bu hala devam ediyor."

"Hayır devam etmiyor! Sakladığın şey bunu sarsıp yıktı."

"Ben hükümdarım, adaletin hükümdarı Antuan Garcia. Basillan'da güven denilince akla gelen ilk isim. Senin için de adaleti sağladığımı inkar edemezsin, zihnime aktardığın gerçekler doğrultusunda kendi kardeşimi gerezaya gönderdim ben. Bunun benim için ne kadar zor olduğunu lütfen gör."

"Görüyorum hükümdar, ama aylarca Garcia soyunu benden sakladığını da görüyorum. Bir yerden sonra söylemen lazımdı. Bu durumlar geçtiği an söylemen lazımdı."

"O an söyleseydim bir şeyin peşinde olduğumu düşünürdün Lily, o andan sonra da söyleyemedim çünkü seni kaybetmekten korktum."

"Şu an kaybetmediğini sana düşündüren şey nedir?"

Yüzünde eşsiz bir gülümseme kıvrıldı. "Kapıdan içeri girebildim ve kaybetmedim. Bana o ilk adımı attığın an kaybetmeyeceğimi biliyordum canım."

Şu an gıcığıma gidiyordu. Biraz daha bu pozisyonda durursam ona tamamen yenik düşeceğimi anladım. Tamam içeri girmişti ve yüzleşiyorduk ama bu şekilde devam edemezdik. Bu yüzden su büyümü açığa çıkarıp bu kez ben onun iki kolunu da kapıya sabitledim ve yine büyüyle anında hareket ettirebildim. Yoksa üzerimdeki cüssesini kımıldatmak ne mümkündü.

"Demek sert kadını oynamayı seviyorsun?"

Bu kez ben onun kulağına yaklaştım. "Seninle hiç oynamadık Antuan neyi sevip neyi sevmediğimi bilemezsin!" Çünkü bunu henüz ben de bilmiyorum ama senin duymana ihtiyacımız yok. Onun belime dokunduğu gibi gömleğinin üzerinden çıkardığım parmaklarımı omuzlarına kadar hareket ettirdim.

"Oyun oynamadığımızı düşünüyorsun gerçekten? Henüz büyük oyunu oynamadık doğru ama bu küçük hamleler yaptığımız gerçeğini değiştirmez."

Başımı omzuma doğru eğip kirpiklerimin arasından ona baktım. "Neymiş bu küçük hamleler?" Gözleri bedenimi yavaş yavaş süzmeye başlarken baktığı her yerde karıncalanma hissediyordum. Kendimi saklamak isteyeceğim kadar çıplakmışım gibi bakıyordu bana.

"Odanın camının, yalnızca ve yalnızca benim odamın camı tarafından göründüğünü biliyor muydun?" Gülümsedi sinsice. "Elbette biliyordun, yoksa neden dans ederek soyunup odanın ortasında yıkanmak isteyesin ki?"

Yanaklarım bedenimdeki tüm kanı oraya topladı. Evet yapmıştım öyle bir şey, canım yapmak istemiş ve gölgesini orada görüp arkam ona dönükken soyunmaya başlamıştım. Elinde bir dürbünü olmadığını düşündüğüm için bu kadar uzaklıktan bir zarar gelmez deyip şeytancılık oynamıştım. Çenemi havaya kaldırıp yüz ifademi sabit tutmaya çalıştım ve hala omuzunda kalan parmağımı yavaşça aşağı doğru sürterek indirdim. Kasığına doğru gelince parmağımı çekip geriye doğru bir adım atmamla aslanın zincirlerinden kurtulması gibi bileğindeki sudan halkayı buz gibi dağıtıp üzerime geldi.

Tamam konuşacaktık bu kadar eril hareketlerin lüzumu neydi? Avını yakalamak için dilini dışarı çıkarıp göz dağı veren ormanların kralı gibi üzerime gelirken geriye doğru gittim. Hiç acele etmiyordu, ben de ondan önce davranıp tek başıma yerleştirmek zorunda kaldığım berjerime oturup ona koltuğu gösterdim.

"Konuş dinliyorum." Anlattıkları beni yeteri kadar tatmin etmediği için konuşmayı uzatmaktı niyetim. Yoksa yalnız kaldığım ve ona camdan şov yapmadığım gecelerde onu zihnimde aklamıştım elbette. Yine de biraz daha süründürmem lazımdı. Havadaki gerilim bir kıvılcımla harlanabilecek olan seks gerilimiydi çünkü. Bakışları bir an olsun benden ayrılmazken bana doğru oturdu.

"Seni kaybetmekten korktum yoksa bu durum benim için utanılacak bir şey değil neticede herkes kendi yaptıklarından mesuldür. Ben burada ailemin genlerinden değil yalnız kendimle yükseldim. Hükümdarım ben, oradaki sıfatım şunu çocuğu ya da alfa soyu değil!"

"Alfaları bu kadar önemsemiyorsanız neden kardeşin bir alfayla evlendi?"

"Ben önemsemiyorum dedim, ailem önemsemiyor demedim."

"Doğru ya annen için önemli olan tek şey unvan."

"Sana kızgın olduğunu biliyorum, kendi kızını aklamaya çalışıyor. Mantıklı düşünebilse bu durumda senin hiçbir hatan olmadığını görecek ama düşünmek istemiyor. Diğer yandan onların yanında değil karşılarında durduğum için kızdın. Çünkü tam o sırada senin arkanda bir dağ gibi dikilmekle meşguldüm. Onlardan iyice uzaklaştığımı düşünüyor, bunu sana bağlayıp kendi kendini dolduruyor."

"Annen kötü biri Antuan! Kendi kızına nasıl davrandığını, baskıladığını ve zorbalık yaptığını bizzat gördüm. Kızının bedenindeyken şahit olduğum şeyler güzel değildi. Üstelik bu baskıyı Adeline'a da kuruyor."

"Annem beni ilgilendiren bir konu ve söz konusu ben olduğumda duracağı yeri muhakkak bilir. Sana bir zararı olmayacağı konusunda seni temin ederim."

"Memnun olurum zira başımda onlarca dert olacak gibi."

"Her şeyi anlattım mı? Yaptıklarımı zihninde eleyip mantıklı olanı buldun değil mi? Bulmasan bu gece beni bu evin kapısından içeri almazdın?" Bacak bacak üzerine atarak sessiz kaldım ve bir müddet gözlerini izledim.

"Senin için yaptığım şeylerin hiçbiri fedakarlıktan değil seni sevdiğim içindi Lily. Başta bir problemi çözmek için buradaydım ama sadece günler içinde olay bambaşka bir boyut aldı. Senden o kadar etkilendim ki doğru olan tek şeyin senin yanında olmak olduğunu düşündüm. Ne olursa olsun bu işten sıyrılmak zorundaydın, seni kendi ellerimle oraya götürüp kapatamazdım. Eğer sana inanmazlarsa ve bu yeteneğin açığa çıkmasaydı benim için büyük bir şeyi ifşa etmek zorunda kalıp yine de seni aklayacaktım. Üstelik bunu senden başka kimse için yapmayı düşünmemişken. Kalbimin kapılarını zorlamakla kalmadın içeri bir tek sen girebildin, neyim varsa sana ait, yalnızca sana. Duygularım sana, bilgilerim sana, yeteneklerim sana... Artık sen dışındaki her şey basit geliyor bana."

Böyle dolu bir itiraf beklememiştim. O anlattıkça kalbim bir ip yumağı gibi sarılmaya başlıyordu. "Ben ailesine bağımlı bir adam değilim, onlardan ayrılalı uzun yıllar oldu. Sevgiden bahsetmiyorum elbette, kimse ailesini seçemez ve onlara olan sevgim de kimseyi ilgilendirmez." Bunu söylerken çoktan ayağa kalmış ve ürkütmeyen yavaş adımlarla bana doğru gelmeye başlamıştı. O yaklaştıkça yutkunma hissimi bir kenara atamıyordum. Haklı olduğu bir konu vardı; ben ona aileni sevmekten vazgeç demeyecektim elbette, haddime değildi. Söyleseydi dediği gibi tepki verecektim ve sakladığı için kırılıp yine ona kızdım. Ancak o itirafına devam ederken hızlanan kalbim bu kırgınlığın üzerine bir sünger çekiyor gibiydi.

"Ben hükümdarım, bunu ilan edeli çok oldu. Ama birinin de gelip benim kalbime hükmedeceğini düşünmemiştim. Sana aşık oldum Lily, sana olan sevgim kimseyle kıyaslanamaz bu hissettiğim şeyin boyutu tarif edilemez. Sana bu denli aşıkken ve bana adım atman için sabırla beklemişken sırf soyum yüzünden bana yüz çeviremezsin. Bana adım attın, sen bana geldin ve ben de seni seve seve kabul ettim. Hükümdar kalbine mağlup oldu."

Üzerime doğru eğilirken kalbimin sesini duyduğuna emindim. Bana aşıktı, onun için delirecek kıvama ne ara gelmiştim bilmiyorum. Ses tonu sanki ilahi bir makamdan çıkıyormuş gibi kutsal bir şekilde doluyordu kulağıma.

"Hükümdar..."

"Şşt! Bir şey söyleme. Ben duygularımdan eminim ve açıkladım, sana da bu olsun istiyorum." Daha çok üzerime eğilirken kaçacak yerim kalmamış gibi hissettim. "Ayrıca Lily, bana bir berjer borcun vardı, benimkini ateşinle yakmıştın malum." Sanki bahsettiği bedensel bir ateş gibi tenimi ısıtmaya devam etti. Oysaki büyüyle ve kazara yapmıştım.

"Ne yani, berjerimi alıp götürecek misin? Sana yenisini alırım."

"Hayır, borcuma karşılık bunu istiyorum. Bu berjer bundan sonra benim ve buraya gelip oturmaya hakkım var."

"Al senin olsun, ben kalkayım öyleyse," dedim ve kolunun altındaki o minik boşluktan sıvıştım yoksa bu berjeri de yakacaktım, kül olacaktık. Gitmeme bir an için izin verdiğini düşündüm ama yaptığı tek şey oraya oturup bacaklarını genişçe yaymak ve bana bakmak oldu. Ardından elinden ağ atar gibi çıkardığı su büyüsüyle beni yakaladı ve yavaşça kendine doğru çekti.

Siktir! Bu adam benimle kedinin fareyle oynadığı gibi oynuyor ve inanılmaz hoşuma gidiyordu. Kendi oluşturduğum suyu buza çevirip bıçak gibi, o ağları kestim ve sular üzerime damlayıp bizi ıslattı. İkizin üzerinde de beyaz gömlek vardı ve artık üzerimize yapışmış durumdaydı. Oyun mu istiyordu, oynayabilirdim zira epeydir canım sıkılıyordu.

İşte şimdi elementlerimi kullanma vaktim gelmişti. Ona sinsice gülümserken tek yaptığı şey göz kırpıp hamlemi beklemek oldu. Gayet centilmen bir beyefendiydi kendisi, ıslak ve kasları gittikçe gözüme çarpan bir bey...

Bilekliğim benimleydi bu yüzde çığırımdan çıkmadan büyü yapabilecektim. Toprağı kullanıp iki bileğini birden dallarla sarıp kelepçeledim. Gülüşü gittikçe büyüdü. Gözlerini dikip bana baktığında tek gözünün mavi bir şekilde parlamasıyla büyü için yalnızca ellerine ihtiyacı olmadığını anladım. Çünkü biraz önce popoma sudan oluşmuş bir el ile şaplak yemiştim. Sert bir şaplak! Hayret içinde ona bakarken omzunu silkti.

"Keşke bunu elementime kaptırmak yerine kendim yapabilseydim. Ama tüh, ellerim bağlıymış."

Elimden kıvrımlı bir ağaç dalı daha çıkardım ve ellerini bağladığım dalın içinden geçirip tek hamlede bana yaptığı gibi bileklerini havaya kaldırdım. Verdiği tek tepki keyifli bir kahkaha atmak oldu. Sonra bir anda içimde hissettiğim ürpertiyle kaşlarımı çattım.

"Benimde bir buz küpü mü gezdiriyorsun?" Göğüslerime doğru süzüldüğü an iç çeker gibi çıkardığım sesler bana daha çok odaklanmasını sağladı. Ayakta, biraz uzakta onun karşısındayken göğüslerimin çevresinde bakışlarıyla bir buz küpü gezdiriyordu ben sadece kıvranıyordum.

Siktir bu işi deli gibi sevmiştim. Heyecan tüm zerremde kol geziyordu. Sıra havayı kullanmaktaydı. Gömleğinin içine sızdığımda sırt kasları gerildi. Havayı büküp sanki benim parmaklarım onun teninde dolanıyor gibi yapmasını denemiştim ve görünüşe göre oldukça başarılıydım, ancak o da başarılıydı; zira buz küpü göğüslerimdeki gezintisini bitirmiş aşağılara doğru iniyordu.

Aralık bıraktığım ağzımın arasından sessiz bir nefes verdim. Alt dudağını dişleri arasına alırken bakışları yoğunlaşmıştı. Şimdi havayla ateşi birleştirip sahte elimin değdiği her yere ufak bir yangın taşıyordum.

Buz küpü kasıklarımda dolanırken birbirine bastırdığım bacaklarıma baktı. Havadan ellerim kasları üzerinde gezintiye çıkarken yeni bir dal çıkardım parmaklarım arasından. Tenine vuran minik darbeler bu sefer bir psikopat gibi gülmesine neden oldu. Bu gülüşü ve bakışı ilk defa görüyordum çünkü onu bizzat kudurtmuştum. Tüm bu işkenceyi şahsım tarafından hak ediyordu.

O beni tek bir buz tanesiyle tarumar ederken ben ona üç elementle birlikte saldırmıştım ama dördüncünün hatırı kalmıştı. Neden suyu da kullanmayı geçe bırakmıştım. Şimdi ıslak bir öpücük gibi boynuna kondu ve karşılığında bir yutkunma kazandım. Bu yutkunma bedenimdeki buzun daha da aşağı inmesini sağlarken aynı anda birer tane daha göğüslerime eklenmesini sağlamıştı. Elimle saçlarımı havalandırırken hamlemi kuvvetlendirdim.

Havadan olan yalancı elim kasıklarının arasına sızdığı an deli gücü varmış gibi bileğinde sarılı tüm dalları aynı anda parçalayıp üzerime doğru atladı. Çığlık atıp geriye kaçtığımda buz parçasını ayağının altına bıraktığım için dengesini kaybetti ama yeni bir su ağıyla kıskıvrak yakalayıp kendine doğru çektiği gibi anında berjere oturttu.

Şimdi tek dizi iki bacağımın arasında yerini alırken üzerime doğru eğiliyordu. Hevesli, heyecanlı ve sabırsız gözlerimi ona doğru dikerken artık buz küpü yerine onun dudaklarını istiyordum. Üzerime doğru atılınca istediğimi aldım da. Dizinin baskı yaptığı yerde az önce dolanan buz zaten bir ıslaklık yaymıştı, şimdi onu daha da harlıyordu.

Kollarımı boynuna doladığım an çevik bir hamleyle yer değiştirdik. Bu daha doğru bir pozisyon olmuştu. Kucağında otururken ateş kadar sıcak dudaklarını yeniden dudaklarıma bastırınca mırıldandım. Onu öpmek tüm bu elementlerden daha güçlü ve zevkli bir duyguydu.

Geri çekilip dudaklarıma doğru fısıldadı. "Beni affettin mi? Affettiğini söyle."

"Buna gecenin sonunda karar vereceğim hükümdar, kendini affettirecek şeyler yap," dediğimde başını korkunç bir yavaşlıkla yukarı aşağı salladı.

"Garantiledim demek ki, şimdi bunu sana da kanıtlama zamanı." Güçlü öpücüğü dudaklarımdan boynuma doğru inerken eriyip gideceğimi düşünüyordum. Gecenin sonucu şimdiden belliydi. Onu biraz daha kendime doğru çekip istediğimi almanın derdindeydim ki kapı çaldı.

"Ben senin gibi melodinin tınısını sikeyim!"

Parmaklarımı anında dudaklarına bastırdım ama kaşlarını çatmaya devam etti. Kimdi bu münasebetsiz şimdi? "Sessiz ol çalar çalar gider."

Zil yeniden çaldığında sanki suçlu benmişim gibi baktı. "Gitmiyor?"

"Lily! Ne yapıyorsun açsana şu kapıyı?"

Antuan nihayet üzerimden çekilince gergince dudaklarımı dişledim. "Babasından ayrı kızından ayrı gıcık kapıyorum."

"Peki ya diğer kızına?"

Ayağa kalkarken söylediğim bu cümleyle birlikte arkama geçip karnıma sarıldı ve dudaklarını boynuma bastırdı. "Diğer kızına tapıyorum!"

Keyifli ve kendinden emin bir gülümsemeyle, eh tabii biraz da kıvırtarak Soil'e kapıyı açmaya gittim. Arkamdaki bakışlarını bir an olsun çekmediğine emindim.

Kapıyı açınca eldivenlerini çıkartmaya başlayan sevgili kız kardeşim "Nihayet," dedi ve içeri doğru yürümeye başladı. Eldivenlerini koyduğu köşeden sonra başını kaldırdığında Antuan'ı az önceki berjerde oturmuş görünce kaşlarını çattı. Önce onun üzerini süzdü, sonra bakışları ağır ağır bana döndü. Islak gömleklerimize takılı kaldığını biliyordum. Ardından etraftaki su damlalarını izledi. Kırık dalları Antuan saniyeler içinde kaldırıp kıçımı kurtarmıştı, bunun için ona ayrıca teşekkür edecektim.

Beklenmedik bir şekilde kahkaha atmaya başlaması benim için de ilginçti. "Harika, babam benimle gurur duyacak!" Sanırım bizi böldüğünü anlamıştı ama abla olan bendim ve ona pabuç bırakacak değildim.

"Biz de element alıştırması yapıyorduk gördüğün gibi. Hala biraz kontrol problemim var."

"Element alıştırması demek, aquanın havada bu kadar gergin bir atmosfer bırakacağını düşünmemiştim," diyerek büyük camı açmaya gitti. "Çakmak çaksak havaya uçacak gibiyiz!"

"Deneyelim ve önce sen uçup git mümkünse." Antuan'ın ters bakışlarına burnunu büktü.

"Buraya kardeşimin yanına geldim, gitmesi gereken kişi ben değilim sensin!"

"Kardeşin değil ablan! Bu yüzden söz dinlemeye ne dersin ufaklık?"

Araya girmesem bu atışma sabaha kadar sürecekti ve benim buna gücüm yoktu. Az önce metrelerce yükseldiğim yerden bir anda yere çakılmış gibi hissediyordum, eve bu hevesimdi... "Sakin olun kimse gitmiyor ben bize yiyecek bir şeyler getiriyorum."

"Lütfen sen getirme, ben bir göz atarım. En son getirdiğin tatlar bana pek uymamıştı da..." Sevimlice gülümseyip mutfağa doğru gitmesini izledim. Evet elimin pek ayarı olmayabiliyordu ne yazık ki. Antuan Berjeri bana doğru çekip hevesle konuşmaya başladı. "Gönder şunu, ben sana ne istiyorsan hazırlarım!"

"Antuan ne kadar ayıp, o benim kardeşim. Hem istediği zaman gelmesini ben teklif etmiştim. Element güçlendirme oyunumuzu sonra da oynarız."

"Oyunların bir kazananı olur ama ikimiz birden kaybettik ve bu hiç hoşuma gitmedi. Ayrıca gecenin sonunda beni affedeceğini söylemiştin?"

"Tüh, başka bir geceye kaldı desene?" Hüsranla başını geriye doğru yaslanıp derin bir nefes verirken kıkırdadım ve kardeşimin yanına gittim.

***

Bugün Profesör Gabriel'in dersi vardı önce. İçlerinde en çok sevdiğim kişi kendisiydi, bunun aquayla bir ilgisi de olabilirdi tabii ki. Greinner yerine sabahtan kapıma dayanan Antuan bırakmıştı beni akademiye, evet aktarma yaparak. Ben görünmez olmaya çalışırken her şey ve herkes beni görünür kılmak için uğraşıyordu zira bir hükümdarla akademinin ortasında belirdiğim an yeniden dikkatleri üzerime çekmiştim. Elini belime koyup yanağıma derin bir öpücük bıraktığında ise çok çok fazla dikkat çekmiştim.

"Seninki meydanı çakallardan arındırmaya gelmiş." Zeytinim neşeyle boynuma sarıldığında Antuan çoktan gitmişti. "Ben de bana iyilik yapıyor sanıyordum," diye cevapladım alayla.

"Hayır tamamen kendi çıkarları için. Barıştınız demek, nasıl oldu anlatsana?" Sorduğu an bakışlarım çevreyi taradı. "İşte geldi yanıma kendini açıkladı, bazı itiraflarda bulundu ama tam affetmedim."

"Süründüreceğim diyorsun yani az değilsin Lily." Keyifle şakıması benim de enerjimi yükselttiği için gülümsedim. "Tam affetmemiş halinde veda şekliniz buysa, affettiğin an meydanda dudaklarına yapışır benden söylemesi."

"Ştt Olivia! Öyle söylemesene!" Panikle ağzını kapatırken kaşı gözü ayrı oynuyordu. "Burası bir eğitim kurumu."

"Ah, şu taşın duvarın dili olsa da konuşsa. Eğitim kurumuymuş, kızım millet neler yapıyor burada profesörler görmezden geliyor o ayrı. Tabii çizgiyi geçmedikleri müddetçe. Neyse bu öpüşme olayını daha sonra konuşuruz, yanakların alev aldığına göre bir şeyler olmuş, bugün ayrı bölümlere gidiyoruz ne yazık ki!"

"Kimsenin yandığı falan yok, git hadi buradan."

"Ben yanıyorsun dememiştim, alev aldı demiştim." Kahkahasının ardından adını söyleyip ona doğru bir su topu gönderdim ama ateşi gönderip beni geri püskürttü. Dil çıkararak oradan ayrıldığında bu sefer taş köprüyü tek başıma yürümek zorunda kalmıştım.

Etraftaki tek tük inisiye derse yetişmek için koşuşturuyorlardı. Koşanlardan biri bana çarpınca elimdeki kitap yere düştü. "Affedersin Bayan Gabriel'in dersine yetişiyorum, bugün aşağıda olacakmış." Hızla yanımdan ayrıldığı için başka soru soramamıştım. Ne demek aşağı da olacaktı? Oradan geçen başka bir kız grubu daha aralarında bunu söyleyince mecbur peşlerinden gittim. Elimdeki çark mı bozulmuştu yoksa? Ders programını yeri ile birlikte gösteriyordu normalde. Hepsi yanlış anlamış olamaz diye aşağı dedikleri yere inmeye başladık.

Bu yol zindanlara gidiyor diye duymuştum. Yer altından bir su kaynağı çıkarmayacağımıza göre burada ne işimiz vardı? Kızların döndüğü yerden döndüğümde karşımda gördüğüm Scarlett'le her şeyi anladım. Bıkkın bir nefes verip Greinner'la aramızdaki bağa tehlike sinyalleri yollarken başıma aldığım darbe sonrası gözlerimin kararması kaçınılmaz oldu. Scarlett beni oyalarken asıl darbeyi sırtımdan yemiştim...

Lütfen bol bol yorum yapmayı unutmayın aşklarım. Wattpade girenleriniz varsa oradan da takip desteği verirseniz çok sevinirim. Öpücükler :)

(124)

Lily'i akademiye bırakıp boy gösteren Antuan şaşkın bakışların hedefi olmuştu. Hükümdarı özel durumlar dışında kimse akademi ve çevresinde görmemişti. Şimdi söylenilenleri hem duyuyor hem de görüyorlardı. Bazıları ise uzaktan imreniyordu. Antuan onlar için hayal olurken ansızın ortaya çıkan, daha önce rakipleri bile olmayan bir kadın yüzünden artık hayal bile değildi.

Belinden tutup kendine çektiği zambağını derin bir nefes alıp öpücüğe boğduktan sonra bıraktı ve gülümseyerek uzaklaştı. Gerezada işler ve mahkumlar onu beklerdi. Girdiği rutubet kokulu zindanlarda bizzat denetim yapıp arayış dosyalarını doğrularken pencerenin önündeki demirlere çarpan pençe sesini duydu. Elindeki dosyayı hızla masaya fırlatıp pencerenin önüne baktı ve Greinner'ın kuyruğunu gördü, ardından yere inişini...

Merdivenle uğraşmayıp direkt yanına aktardığında içine kötü bir his doğdu. Etrafı muhafızla çevirirken o ejderhanın gözlerinin içine bakıyordu. "Lily'ye bir şey mi oldu?" Korkarak sorduğu soru ejderhanın başını bir kez aşağı eğmesiyle son buldu. Greinner uçarken anlaşamazlarsa diye yolda bulduğu bir zambağı koparmıştı. Şimdi o zambak pençelerinin arasından Antuan'ın ayak ucuna yuvarlandı. Ardından ejderha tüm hızıyla pençesini toprağa vurup zambağı ezdi.

"Ne hissediyorsun?" Buradan ayrılır ayrılmaz soluğu kütüphanesinde alacaktı elbette ama fazladan ipucu fena olmazdı. Greinner büyük tırnaklarından biriyle yere bir uyku harfi çizdi. Üzerine attığı çizgiler ise parmaklığı anımsatıyordu.

"Şu an baygın ve biri onu yakaladı mı?" Kendinden emin olduğu kadar güçlü ve tehlikeli ses tonuyla sorduğu soruya bir baş sallaması daha aldı. Ardından ejderhanın sert derisine vurdu dostça. "Sağ ol dostum, gerisini ben hallederim."

Hızla kendini özel kütüphanesine en yakın girişe aktarırken işaretlediği ağacın gövdesine kadar koştu. Ağacın boş kovuğu açılıp sarmal merdivenlerden aşağı indiğinde hançeri çoktan eline alıp mavi kanını akıtmıştı. Geriye bir tek defterine neler olduğunu sormak kalıyordu...

***

Gözlerimi açtığımda başımda feci bir ağrı olduğunu hissettim. Nerede olduğumu anlamaya çalışırken ellerimin ve ayaklarımın bağlı olduğunu gördüm. "Tanrı aşkına hangi salak kaçırdı beni? Gerçekten başınıza dert açmak istiyorsunuz?"

Zihnimde aquayı buzdan bir bıçak haline getirdim ve bileğimdeki iplerden kurtuldum. "Bu kadar kolay mıydı yani? Kesin başka şeyler de vardır? Bu bir güç sınavı olabilir mi?" Son cümlemi mırıldanırken etrafıma baktım. Duyduğum adım sesiyle kendimi yeniden bağlayıp bekledim. Paslı demir kapı büyük bir gıcırtıyla açılınca içeri giren adamla göz göze geldim.

"Demek uyandın güzelim?"

"Sen de kimsin güzelim?"

Yamuk gülüşü beni irite ederken yaklaştı. "Ben senin canını sıkacak olan o kişi?"

"Yalnız sana kadar sırada kimler var bilsen? Ne istiyorsun benden? İlk defa görmüş olduğum birine nasıl zarar vermiş olabilirim?"

"Neden bu kadar masum konuşuyorsun?" Kaşlarını çatıp saçlarıma dokunmaya çalışınca kendimi geriye doğru çektim.

"Masum muyum bilinmez ama bir suçlu olmadığım kesin."

"Öyle demiyorlar, sen çok tehlikeli ve ortadan kaldırılması gereken biriymişsin?" Nerede olduğumu anlamak için çevreme bakınırken gülümsedi. "Boşuna bakınma seni kimse bulamaz burada!"

"Biri hariç," diyerek ben de ona gülümsedim. "Tam olarak kaç kişi bunu söyledi bir falan mı?" Kahkaha atmamı beklemiyor olmalıydı ki yüzü buruştu.

"Sence neden ortadan kaldırılmanı istiyorlar?"

"İnsanları öylece ortadan kaldırabiliyor musunuz? Burada hak hukuk yok mu?"

"Ah, elbette var ama senin hakkını ben vereceğim." Ot bitmiş duvarın birinden bir parça kopardı ve dişlerinin arasına koydu. "Evrenimize sonradan birisi geliyor ve her şey yavaş yavaş lanetlenmeye başlıyor."

"Lanet mi, beni böyle mi görüyorsun? Buraya yeni hakim olan biri tüm bu dediğin şeyleri nasıl yapıyor olabilir?"

"Senin hakkında akıl karıştırıcı demişlerdi."

"Kim dedi Scarlett mi?"

Derin bir nefes alıp verdi. "Onunla uğraşıp kafayı takmasaydın belki her şey farklı olurdu güzelim."

"Sen gerçekten kimsin? Onunla aranda ne var bilmiyorum ama biri diğeriyle uğraşıyorsa bu kesinlikle ben değilim."

"Bir yalan daha mı? Listen epey kabarıyor!" Eliyle oluşturduğu dumanlar sayesinde ortaya kocaman bir kazan belirdi. Aynı dumandan orada da çıkıyordu. "Seni bunun içine attığımda varlığın Basillan'dan silinmiş olacak."

"Bu kadar kolay mı yani?"

"Evet, senin gibi biri için çok bile."

"Yerinde olsam denemezdim, zira adalete çok önem veren bir tanıdığım var." Söylediklerimi dikkate almayıp gülümsedi ve kazanın başına gitti. Ardından çıkardığı fısıltılardan sonra duman iyice arttı. Suyu kullandığıma göre havayı da biraz kullanabilirdim. Ona fark ettirmeden bana gelen dumanları yavaşça yukarı ve diğer taraflara dağıttım. Büyüyle sandalyemi kendine çektiği an yana doğru sıçradım ve onu da havayla geriye doğru itekledim. Bunu yaparken suyu da çekmiştim yoksa diğer elementimi görebilirdi.

Şaşkınlığını atamadan bunu nasıl yaptığımı sorguladı. Kapıyı hızla kapatırken üzerime doğru geldi. Yaptığım alev topunu ustalıkla karşılarken havaya hapsettiğini gördüm. O da bir aerdi...

"Bunu yapamazsın, büyü gücünü engellemiştim?"

"Sen kimsin de beni engelleyebiliyorsun be?" Bileğimdeki bilekliğe göz attığım sırada taşının yanıp söndüğünü dördüm. Antuan, canım, sen harika bir adamsın... Demek ki bu yalnızca benim büyülerimi kısıtlamıyor beni kısıtlayanı da ortadan kaldırıyordu. Bunun için ona ayrıyeten teşekkür edecektim. Belki dört elementimle birlikte ederdim...

Havayı büküp beni kendine doğru çekerken aslında arkasındaki kazana doğru hareket ettirdiğini biliyordum. "Benden ne istiyorsun seni aptal? Scarlett gibi kalbi kararmış bir kadının yanında olmak sana ne kazandırıyor?"

"Onun hakkında doğru konuş!" Büyüsüyle birlikte belindeki kılıcı da çıkarınca kendime sudan bir kalkan yaptım ama su havada durduğu için onu delmenin bir yolunu buldu. "Onu seviyorum ve değer verdiğim tek insanı yok etmene izin veremem!"

"Dur artık! Dur dedim. Onu yok etmeye falan çalışmıyorum!"

"Sana inanmıyorum!" Çevredeki otları o hala dönüp dururken havayla yanıma doğru çektim ve bir daire oluşturdum. Tam ortasındayken ateşi harladım ve ateşten bir çemberin içine girdim. Tüm ateşi havayla harmanlayıp bana gönderirken soluğumu tuttum. Eğer arkasına sudan bir çember daha yapmamış olsaydım sıcaklığı tüm dikkatimi dağıtabilirdi. İgnis bende olduğu müddetçe yanmazdım, hayır.

Çizmemin arasındaki hançeri hızlıca çıkarıp James'in gösterdiği yere fırlattım ve koluna saplandı. Artık büyüyü iki eliyle yönetemezdi.

"Seni mahvedeceğim, başkalarına olan takıntın yüzünden insanlara zarar veremeyeceksin, uğursuz! Sonradan gelip burayı karıştıramazsın, seni yok edeceğim!"

Ona gerçek karşılık bile vermiyordum. Kısa yolda öğrendiğim hızlandırılmış bilgiler mi çok ileri seviyeydi yoksa karşımdaki kişi mi çok basit hamleler yapıyordu. Çevremde bir hortum gibi dönmeye başladığında su balonunun ardındaki saydamlıktan görüyordum onu. Kazanın içine anka kuşu tüyü atmıştı. Tüm büyüleri daha güçlü kılan tüy...

Hortumuna karşı koymak için çalışırken suyu kullanıp kazanı devirmek istedim ancak bu riskli bir hareket olabilirdi. Hortumuna ateş karıştırıp duruyordum ama hızla döndüğü için söndürüyordu. Önümde kurduğum sudan barikatı buza çevirdim ve hızla kırıp tüm parçalarını ona sapladım. Havayı ağırlaştırıp parçacıkları içinde tuttu ve hızla yere çarptı.

Hayır diğer elementleri kullanmayacaktım!

"Seni yok edeceğim!"

Dakikalardır etmeye çalıştığın gibi mi diyecekken kapı açıldı ve içeriye tüm ağırlığı dolunca dudaklarım yukarı doğru kıvrıldı.

"Denesene!"

PART 2

Antuan içeri girdiği an dağılan dikkati havayı yeniden toplayıp, yere attığı tüm buz parçalarını havalandırıp bize saplamaya çalışmasıyla toparladı. Suyu hareket ettirerek önümüze kurduğumuz kalkan onları içine hapsetti. Kim olduğunu anladığı an kaşları havaya kalktı ve "Sen," diye fısıldadı.

Antuan ortada duran kazana bakıp kokladı ve öfkeden cayır cayır yanan gözleri onu buldu. "Sen artık yoksun!" Hayali bir yay çeker gibi hareket eden eli adamı kelepçeledi ve olduğu yere yapışmasını sağladı. Hükümdar olmanın avantajını kullanıyordu şu an.

"Bebeğim, iyi misin?" Avucuna bastırdığı yanaklarımdan ayak ucuma kadar hızlıca bakıp beni kendisine çekti. Sarılırken kollarım kendiliğinden ona dolanmıştı. Hızlıca dudaklarımdan bir öpücük koparıp karşısındaki adama dönerek tamamen tavrını değiştirdi.

"Şimdi sen, seni sevdiğine tamamen emin olduğun bir kadının sözlerine güvenmeyi tercih ettiğin için gerezaya gideceksin öyle mi?"

"Ne hayır, gerezaya falan gitmeyeceğim, açıklayabilirim."

"Tamam açıkla! Benim kadınımı eğitiminden alıkoyarak buraya hapsetmenin o sikik nedenini açıkla!" Eğitimimi hızla güçlenmem için kafaya takmış durumdaydı ve itiraf etmeliyim ki kadınım ve bebeğim kelimeleri içimdeki hazzı uyandırıyordu.

"O da, o da benim kadınıma kafayı takmıştı, geçmişte yaşadığı bazı olaylar yüzünden şimdi onu hedef tahtası haline getirdi. Sürekli tehdit etti, diğer kadına neler yaptığını biliyorsunuz gerezanın ücra hücrelerinde. Sıranın Scarlett'e geldiğini söylemiş, ben onsuz yapamam."

"Tüm bunlara dayanarak beni onsuz bırakmayı tercih ettin öyle mi? Onu yok etmeyi tercih ettin, yasaklı büyü kullanacak kadar gözün döndü."

"Aranızdaki bu şeyi bilmiyordum!"

"Bilsen başın belaya mı girerdi?" Öyle bir ses tonuyla konuşuyordu ki karşısındaki toy bir çocuk gibi duruyordu. "Şimdi şöyle toparlayalım olayı; Scarlett seni kandırdı, sen ona inanıp benim varlığımın en büyük nedenini yakalayıp buraya hapsettin ve onu yok etmeye çalıştın!"

"Onun Alexander'a takıntılı olduğunu ve hem çevresinde hem geçmişinde kim varsa ortadan kaldıracağını söyledi. Masum bir çocuğun annesine bile kıymışken Scarlett'i geride bırakacağını düşünmedim. Tek istediğim onu korumaktı!"

"Sence tüm bunları yapmış olsaydı onu gerezadan ellerimle çıkarır mıydım? Çıkarmazdım! Ama şimdi seni oraya tıkacağım ve o yardakçından da derhal kurtulacağım." Çocuk bağırmaya başlarken "Kes!" dediği an sesinin hükmü havaya kalkmış ve odayı komple sarmıştı. Daha sakin bir sesle devam etti. "Şimdi şöyle yapacağız..."

***

Antuan'ın kamufle otlarına bürünmüş bir köşede beklerken gerilmiştim. Dahiyane planı Scarlett'i buraya çağırıp beni yok ettiğini söyletmekti. Böylece verdiği her tepkiyi görüp, zihnime kaydedecek ve arayışta bilgelerin zihnine sunacaktım. Böylece patlıcan kafa gerezaya mahkum edilirken hayatımdaki bir pürüzden daha kurtulmuş olacaktım.

Pantolonunun belindeki kemer tenime değecek kadar yaklaşınca derin bir nefes aldım. Şöyle bir anda bile hislerimi kabartıyor olması koca bir şaka olmalıydı. Bana attığı adımı kalçalarımı kasıklarına yaslayarak geri gönderdim. Verdiği o ılık nefes enseme çarpınca gülümsedim. "Uslu dur ve anılarımı da aklımı da karıştırma." Fısıltım ona ulaştığı an ellerini iki yanımdan uzattı ben masumum der gibi.

Adamı çözmüş ve bir anlaşma sağlamıştı. Eğer hiçbir açık vermeyip iş birliği yaparsa cezası hafifleyecekti. Artık ne kadar hafifleyebilirse işte, o buna inanmış gözüküyordu. Dışarıya bir ağ kurduğunu ve buradan kaçmaya çalışsa bile kaçamayacağını net bir şekilde belirttikten sonra kendine çeki düzen vermesi için zaman tanıdı.

Scarlett mor saçlarıyla içeri girip havayı kokladı ve cilveli bir nefes verdi. "Onu göremiyorum aşkım burada neler oldu?"

"Göremiyorsun çünkü istediğin gibi onu yok ettim."

"Öyle mi? Ben buna cesaret edemezsin sanmıştım. Anka kuşun tüyünü vermeye nasıl ikna oldu?"

"Senin için zorla aldım, o olmasaydı büyü böyle güçlü tutmazdı." Scarlett neşeyle kazanın etrafına gitti ve parmağını havada çevirip içindeki sıvıyı karıştırdı.

"Direnmedi mi, bu kadar kolay olmasına inanamıyorum. Nasıl daha önce akıl etmem!"

"Direndi ama basit büyüleri beni yenmesine yardım edemedi, onu tuzağa çektim ve hareket ettiğim an kazana düştü. Havayı sabit tutup orada kalmasını sağladım."

"Çığlık attı mı?" diye sordu cani bir şekilde. Tırnağını adamın yanağında gezdirip boynuna indirdi. "Attı!"

"Harikasın aşkım!" Dilini uzatıp dudaklarına dokunmasına tahammül edemediğim için gözlerimi kapattım ancak seslerini hala duyuyordum. "Neden karşılık vermiyorsun, yoksa o şeytana üzüldün mü?"

"Hayır, sadece sana zarar vermesini istemediğim için böyle bir işe kalkıştım. Yasaklı büyü kullandığım için enerjim çekildi."

"Evet aşkım benim için, ödülünü muhakkak vereceğim." Tırnağı yavaşça aşağılara doğru iniyordu. "İstersen burası bile olur çünkü bana fena haz veriyor! Sonrasında yollarımızı ayırmamız gerekebilir!"

"Neden, bana bundan bahsetmemiştin?"

"Çünkü bir arada gözükmemiz gerekiyor aşkım." Adamın etrafında pirana gibi dolaşıp ellerini sırtında ağır ağır gezdirdi. "Nihayet iki sülükten de kurtuldum artık önümde hiçbir engel yok."

"İki sülük dediğin kişi Valeri ve Lily mi?"

"Tabii ki onlar, Alex'le geçmişte yaşadıklarım yüzünden hayatımı karartmaya yemin etmişlerdi ama şimdi onların hayatı karardı. Biliyor musun Ella'yı da onların arasına ben sızdırmıştım!" Ses çıkarmamak adına elimle ağzımı kapatırken bu derece ileri gitmemiş olduğunu umdum. "Valeri beni öldürmeden, ben ona yaptığım büyü sayesinde doğumdan sonra feleği şaşacaktı. Ruhsuz bir bedene kimse katlanamayacağı için bir köşede öylece duracaktı!"

"Hani Valeri Harvey'i ortadan diğeri kaldırmıştı."

"İkisi de ruh hastası olduğu için önce birbirleriyle uğraştılar."

"Doğumda ona ne yapacaktın anlamadım?"

"Bir arkadaşım sayesinde içeceğine karıştırdığım büyüyü içecek ve yine başka bir büyü sayesinde kendine zarar verecekti, belki bebeği bile ortadan kaldırırdı!"

Duyduklarım karşısında şok olurken daha fazla bir köşede saklanamazdım. Antuan'ın arkada kaskatı kesilen bedenini hissederken öne doğru atıldım. Hiç beklemedi anda arkasından gönderdiğim su topuna onu hapsederken boğulmamaya çalışıp çırpındı. Korkup bağırmaya çalışırken ağzından yalnızca baloncuklar çıkıyordu.

"Benim kızıma bu kötülü nasıl yapmayı düşündün ha! Şimdi bu kazana girmeyi kim hak etti seni orospu!" Gözleri beni görünce iyice büyüdü ve yanındaki adama bakmaya çalıştı. O bile kollarını bağlamış bir köşeden onu izliyordu. Kandırıldığını anlamanın vermiş olduğu buhranı sessizce çekebilirdi. Duyduklarım kanımı dondururken elimle su topunu evirip çevirdim ve onu ters düz ettim. Havayla sabitleyip hareket ettirirken o kadar gözüm dönmüştü ki onu kazana doğru getiriyordum.

Antuan havada duran ellimin üzerine elini koydu. "Dur! Biliyorum zihnimden bunu hak ettirdiğini geçirsem de bu şekilde olmaz canım. Sen bu değilsin, yapma! Öfkenin seni kontrol etmesine izin verme!" Kurduğu cümle kulağımdan zihnime bir melodi gibi yayılırken durdum. O adaletin hükümdarıydı adaleti bir şekilde sağlardı. Su topumu yere atınca ıslak bir şekilde yere düşen Scarlett nefes nefese kalmıştı. Ona ateşini çağıracak tek bir an bile vermemiştim.

"Sen Scarlett Brave! Yaşadığın o hücrede hazırladığınız büyünün içine atlayacaksın, hafızan silinecek, ardından yeniden yavaş yavaş her şeyi hatırlayacaksın ve yok olmak için kazana atlayacaksın. Ama yine yok olmak yerine hafızanı kaybedip aynı döngüyü acı içinde baştan yaşayacaksın. Sana Basillan'da cezanı çekene kadar kurtuluş yok!" Acımasız sözleri keyfimi yerine getirirken dudaklarım kıvrıldı.

"Sonunda layığını buldun! Masum bir cana sıçrayana kadar cezan hafifleyebilirdi ama sen imkansızı başardın Scarlett, tebrikler. Senin için bir şeytana ihtiyaç yok çünkü şeytanın ta kendisi sensin!"

Antuan hayali yayından bir ok çeker gibi yeniden bir hareket yapıp onu oraya yapıştırdıktan sonra değişik bir ıslık çaldı ve gereza muhafızları içeri daldı. İkisini birden götürürken sinirlerim hala yatışmamıştı. Bu kadar saf kötü olmak nasıl bir histi!

"Onu gerçekten kazana atacak mıydın canım?"

"Bir an için bunu yapmayı çok istedim. Chloe'nin bile ortadan kalkmasına sebep olacağını söyledi Antuan! Kızımı görmek istiyorum, gidelim!"

***

Bölüm : 18.03.2025 14:23 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...