31. Bölüm

Hazel ♥️ Felix

Mavi Melek
mavimelek

 

 

Sevmek, sevilmek. Sevdiğin tarafından sevdiğin gibi sevilmek. Dünyanın en güzel duygusu. Bu bölüm kavuşanlar arasına yeni birileri katılacaktı. Karşılıksız aşk, karşılık bulacaktı.

 

 

Hazel odasında tek başınaydı. Kızların gürültülerinden biraz olsun sıyrılabilmişti bu gün. Bu gürültüyü çok seviyordu ve içinde olmak onu mutlu ediyordu ama bu gün okunması gereken bir mektup ve bu mektubun içeriğine kendisini sürükleyecek bir sessizlik gerekiyordu.

 

 

İçeri girip kapıyı kapattı. Kızları aşağıda bırakmıştı. Komik konular ve gülüşme sesleri yukarıya kadar geliyordu. Çalışma masasına yaklaştı ve okul çantasının ön gözündeki mektubu aldı. Felix'in koridorda düşürdüğü mektubu. Yatağın üzerine geçip oturdu. Dizlerini birbirine yaklaştırdı. Titremesini durdurmak için. Heyecanlıydı çünkü. Mektup kendisineydi çünkü. Felix 'in hareketleri onu gösteriyordu.

  

 

Heyecandan elleri titreyerek açtı mektubu. Okumaya başladı.

 

 

" Nasıl başlasam bilmiyorum. Süslü cümleler ya da satırları boşuna kaplayacak kelimeler kullanmak istemiyorum. Her harfte, her hece de sana olan duygularımdan bahsetmek istiyorum. Çünkü bana inanmanı, beni yeniden sevmeni, istiyorum.

 

 

İnsan yapmadığı bir seyden ya da benim açımdan hissetmediklerinden dolayı suçlu olur mu? Biliyor musun ben oldum. Ben kendi kendimi suçlu ilan ettim. Seni arkadaş olarak gördüğüm için. Kuki için suçladığım için. Ama şunu sana anlatamadım. Sana kalp gözümle baktıktan sonra, her şey değişti. Düşüncelerim, duygularım. Hatta ben. İlk önce senin güzel kalbini görmem gerekiyormuş galiba sana kapılmam için. Ben kapıldım. Öyle bir kapıldım ki sana, şimdi kendimi alamıyorum senden. Hoş, almak isteyen kim ki.

 

 

Seni inandırabilir miyim kendime bilmiyorum. Ama seni çok seviyorum. Geç oldu belki, belki de seni çoktan kaybettim ama kalbimde ki duygu asla geçmeyecek. Seni seviyorum Hazel. Seni seveceğim.

 

 

Hazel mektubu göğsüne bastı ve sırtını arkasında ki yastıklara dayadı. Gülümsüyordu. Hiç dinlememişti Felix 'i. Kalbinin kırıklığı kendisini ondan uzak tutmuştu bunca zaman. Gereksiz gurur, gereksiz bir mesefaye neden olmuştu aralarında. Pişmandı. Onu dinlemediği için.

 

 

Kızlar, odaya girdiler.

 

 

Mira:- Hazel, neredesin sen bakalım?

 

 

Ekin:- Bir anda ortadan kayboldun.

 

 

Hazel, toparlandı. Kızlar yanına gelip oturdular.

 

 

Bahar:- Gülümsüyorsun. Sebebi elinde ki kağıt mı?

 

 

Hazel:- Evet dedi gülümseyerek.

 

 

Lena:- Yoksa o bir aşk mektubu mu?

 

 

Hazel:- Evet, Felix 'den.

 

 

Alya:- Ne yazmış?

 

 

Hazel:- Hislerini. Sürekli bana anlatmaya çalıştığı hislerini.

 

 

Ceylin:- Hmm bir pişmanlık söz konusu galiba.

 

 

Hazel:- Öyle. Onu dinlemediğim için pişmanım. Ama o da yani seni seviyorum demedi ki doğru düzgün!

 

 

Alya:- Belki senin tavırların yüzündendir.

 

 

Bahar:- Konuyu kısa tutarsak, şimdi Felix 'e karşılık verecek misin yani ben onu dövmek zorunda mı kalacağım?

 

 

Hazel:- Ya Bahar ya! Ama kıyamam ki ben oma.

 

 

Bahar:- Anlaşıldı karşılık vereceksin.

 

 

Diğerleri güldüler.

 

 

Alya:- Sanki diğerlerini dövdün de. Hyunjin, Bang Chan, Seungmin.

 

 

Bahar:- Eğer yasak olmasaydı...

 

 

Ekin:- Yasak olmasaydı da dövemezdin çünkü sen de onları seviyorsun itiraf et.

 

 

Bahar:- Hadi oradan, ben hiç bir erkeği sevmem.

 

 

Mira:- Seviyorsun tabii. En çok fa Minho 'yu.

 

 

Bahar:- Minho ne alakaya? Her şeyin içine onu iliştirmek zorunda mısınız?

 

 

Hazel:- O da sana boş değil galiba. Bak hasta dedik diye çocuk çıkmış gelmiş.

 

 

Bahar:- Tamam yeter! Saçmalamaya başladınız. Geç oldu yatın artık dedi ve odadan çıktı. Diğerleri arkasından gülüyorlardı.

 

 

Hazel:- Çok tatlı ya!

 

 

Ekin:- Bazen Minho 'yu Bahar savar olarak kullanmak iyi oluyor dedi gülerek.

 

 

Lena:- Ee sen ne yapacaksın Hazel, ne düşünüyorsun Felix ile ilgili?

 

 

Hazel gülümsedi:- Onunla ilgili her şey yerine oturdu içimde. Artık ne yapacağımı biliyorum.

 

 

Ceylin:- E hadi hayırlısı olsun bakalım.

 

 

Erkekler ders çalışmışlar, yataklarında sohbet ediyorlardı. Seungmin, elinde çektiği fotoğrafları getirdi Minho 'ya.

 

 

Seungmin:- Bu gün teslim ettiler bana. Bence sana aitler. Dedi ve bir zarf uzattı Minho 'ya.

 

 

Minho:- Bu zarf da nedir?

 

 

Seungmin:- Bak istersen.

 

 

Minho, zarfı aldı ve açtı. fotoğrafları çıkardı. Diğerleri yanına geldiler.

 

 

Han:- Birbirinize çok yakışıyorsunuz. Baksana Bahar sana bakarken nasıl da gülümsemiş.

 

 

Minho gülümsedi:- Gel de bunu Bahar'a söyle.

 

 

Bang Chan:- Israr et sen de.

 

 

Minho:- İlk cümleyi kurduktan sonra hâla yaşıyor olursam ısrar ederim.

 

 

Hyunjin:- Bence söylemelisin. Yani bi kere dene. Şu fotoğrafa bakınca onunda sana karşı boş olmadığı anlaşılıyor. Aranızda en ümitsiz olan bendim. Ama şimdi, her şey çok güzel.

 

 

Bang Chan:- Hyunjin haklı. Konuş onunla.

 

 

Minho:- Çok korkuyorum. Ya hayır derse. Ya hislerimi açtığımda tamamen uzaklaşırsa benden?

 

 

Seungmin:- Bence denemelisin. Şu fotoğrafa bakınca çok güzel şeyler görünüyor çünkü.

 

 

Minho gülümsedi. Fotoğraflara baktı. Cesaretlenmişti. Onunla ilgili umutlanmıştı. Bahar ile konuşacaktı bir şekilde.

 

 

Minho:- Bir buket çiçek alıp çıkacağım karşısına. Ama biraz daha cesarete ihtiyacım var.

 

 

Felix:- İşte bu. Harika olacak.

 

 

Hyunjin:- Ah aşk. Sen çok güzel bir şeysin. Alya'yı özledim. Gidip bi sesini duyayım.

 

 

Diğerleri güldüler arkasından.

 

 

Changbin:- Felix, sen bi durgun gibisin.

 

 

Felix:- Hazel. Taemin ile birlikte galiba. Beni sevmeyecek asla. Kabul ettim.

 

 

Changbin:- Hazel'i bilmem de Ceylin de bi tuhaftı.

 

 

Han:- Lena'da öyle. Yüzüme bakmıyor.

 

 

Jeongin:- Sence de o konuda Lena haklı değil mi?

 

 

Han:- Hangi konu daha ben bilmiyorum.

 

 

Jeongin:- Okula getirdiğin o kız. Her anını onunla geçiriyorsun.

 

 

Han:- Siz şeyi diyorsunuz. Kuzenim o. Malezya'dan geldi. Hasta ve tedavi için Kore'ye geldi. Kendini yanlız hissetmesin diye de onunla ben ilgilendim.

 

 

Seungmin:- Ama biz onu senin şu muhteşem kıskandırma planının parçası zannettik.

 

 

Han:- Kıskandırmak mı? O o an düşünülmüş saçma bir plandı. Ben Lena'yı bu şekilde üzer miyim hiç? Öyle biri miyim?

 

 

Changbin:- Ne bilelim biz, dedik herhalde plana sadık kaldı.

 

 

Han:- Yarın gidip Lena ile konuşacağım. Hihh benim meleğim nasıl üzülmüştür şimdi. Bi dakika, bu kız bana trip attığına göre sizce de benden hoşlanıyor mudur?

 

 

Jeongin:- Şapşal arkadaşım hâla anlamadımn mı?

 

 

Han gülümsedi:- En kısa zamanda benim bu kız ile konuşmam gerekiyor. Madem karşılıklı hissettiklerimiz, bu aşk böyle saçma yanlış anlaşılmalarla boşuna harcanmamalı.

 

 

Ertesi gün olmuştu. Erkekler okulun koridorunda yürüyorlardı.

 

 

Changbin:- Kızlar neredeler acaba?

 

 

Bang Chan:- Bahçede değildiler. Hava buz gibi. Sınıfa girmişlerdir.

 

 

Jeongin:- Senin cesaret ne durumda Minho?

 

 

Minho:- Toplamaya çalışıyorum. Bahar'dan dayak yeme olasılığı beni vazgeçiriyor. Dedi gülerek.

 

 

Seungmin:- Felix nerede?

 

 

Minho:- Tekvondo klübüne gitti.

 

 

Seungmin:- Sen neden buradasın?

 

 

Minho:- Yarışma için eş bulamadım kendime. Gidesim yok o yüzden.

 

 

Felix koşarak geldi yanlarına. Nefes nefeseydi.

 

Felix:- Minho!

 

Minho:- Felix, ne bu telaş.

 

Felix:- Telaş değil. Müjde. Hadi yine iyisin. Tekvondo eşin bulunmuş.

 

Minho heyecanlanmıştı.

 

Minho:- Ne? Kimmiş?

 

Felix:- Neydi ismi, Bom Cha.

 

Minho:- Ben ilk defa duyuyorum böyle bir ismi. Bizim okuldan değil galiba. Misafir öğrencilerden biri olabilir. Neyse tanışırız nasılsa. Sevindim iyi oldu bu iş.

 

Erkekler sınıfa girmişlerdi. Kızlar, sınıftaki yerlerini almışlardı. Hazel'in içi kıpır kıpırdı bu gün. Felix 'e baktı. Hatta bakakaldı.

 

Alya:- Heyecanlı mısın?

 

Hazel:- Ay evet. O zor günler geçti. İçime baharlar geldi sanki.

 

Alya:- Aman dur baharlar gelmesin.

 

İkisi de güldüler.

 

Ekin:- Seni böyle görmek çok güzel.

 

Hazel:- Geceleri gizli gizli ağlamalarım, kendimi çirkin hissetmelerin boşunaymış meğer.

 

Lena:- Canım arkadaşım benim.

 

Ceylin:- İnsan beklediği yerden değer görmeyince çirkin görüyor kendini dedi Changbin 'e bakarak. Changbin de ona baktı. El salladı gülümseyerek. Ceylin çevirdi başını.

 

Hazel:- Düşünmeyin öyle. Bence hayat çok güzel. Her şey çok güzel. Hepiniz çok daha güzelsiniz dedi gülümseyerek.

 

Felix kızlara baktı.

 

Changbin:- Hazel pek bir mutlu.

 

Felix:- Aşkın vermiş olduğu mutluluk işte. Herkese nasip olmuyor. En azından senin yanında Jae var.

 

Changbin:- İyi ki o var. Onu çok özlüyorum. Yanımda olmasa ne yapardım bilmiyorum.

 

Felix, Changbin 'in omuzuna koydu elini.

 

Felix:- Elbet bir gün kavuşursunuz.

 

Changbin:- Umarım.

 

Minho, Bahar'a baktı.

 

Bahar:- Ne oldu?

 

Minho:- Hastalığın geçti mi? Daha iyi misin?

 

Bahar:- Şey. Geçti. Daha iyiyim. Sağol sorsuğun için.

 

Minho:- Biliyor musun? Tekvondo eşim bulundu. Daha doğrusu biri benimle eş oldu. Bu gün son gündü takımları belirlemek için ve eğer o olmasaydı yarışma dışı kalacaktım.

 

Bahar:- Sevindim senin adına. Bunu bir şampiyonluk ile kutlarsın artık dedi gülümseyerek.

 

Minho:- Keşke sen olsaydın takım arkadaşım.

 

Bahar:- Ben mi?

 

Minho:- Sürekli kavga etsekte, bence sen ve ben harika bir takım olurduk.

 

Bahar:- Bacağım iyi olsaydı seve seve seninle takım arkadaşı olurdum. Dedi gülümseyerek.

 

Birbirine baktılar kısa süreliğine. İkisi de o kısa zamanda gözleri ile bir sürü şey anlattılar. Ama anlamak için henüz çok erkendi.

 

Ders arası olmuştu. Hyunjin ve Alya, kafede oturuyorlardı. Yeni çiftimiz fırsat bulmuş başbaşa kalabilmişlerdi.

 

Hyunjin, elini çenesine dayamış Alya'ya bakıyordu.

 

Alya:- Neden öyle bakıyorsun?

 

Hyunjin:- Rüyada mıyım?

 

Alya güldü:- Bazen bana da öyle geliyor. Rüya gibi. Sen ve ben.

 

Hyunjin:- Çok güzelsin. Gerçek olamayacak kadar hem de. Peri kızı filan mısın acaba?

 

Alya:- Sen de pek bir romantiksin. Yani bu sözler. Her kıza söylenmemiştir umarım.

 

Hyunjin gülümsedi:- Söylenmedi. Söylenmeyecekte.

 

Alya:- Doğruyu söylemek gerekirse senden önce biri oldu. Türkiye 'de iken. Anlatmıştım.

 

Hyunjin:- Evet hatırladım. Kıskançlık krizlerine girip girip çıkmıştım sayesinde.

 

Alya:- İleride sorun olsun istemiyorum. Bil istedim. Peki, senin oldu mu?

 

Hyunjin, boşluğa baktı önce. Sonra Alya'ya. Hatırlayınca canı yanmıştı. Ya da canının ne kadar yandığını hatırlamıştı.

 

Alya:- Olmuş galiba.

 

Hyunjin:- Oldu. Biri vardı. Sevmiştim. Ya da öyle sanmışım. Sanmışım diyorum çünkü şu an seninle oturuyorum ya gökyüzünde süzülüyor gibiyim. Onunla böyle hisler yaşamadığımı fark ettim. Seni tanıyana kadar onun izleri vardı sanki. Sen kalbime girdikten sonra, hepsinin sadece salakça bir takıntı ve gereksiz bir üzüntü olduğunu anladım. Ben onun gidişine çok üzülmüştüm. Bir parçam gidiyor gibiydi ama parçam senmişsin. Alya sen gidersen değil parçam, parça parça seninle gider ruhum. Kalbim değil, ruhum.

 

Alya, Hyunjin 'e baktı. Gözlerine.

 

Alya:- Beni senden ayıracak tek şey sensin Hyunjin bunu unutma olur mu?

 

Hyunjin, bunun ne demek olduğunu anlamıştı sanki. Kendi yaptığı şeyler yüzünden ayrılırdı ayrılsa Alya. Kulağına küpe olması gereken bir cümleydi bu.

 

Anka ve Bang Chan bahçedelerdi. Yan yana yürüyorlardı.

 

Anka:- Şu soğuğa senin için katlanıyorum bil yani.

 

Bang Chan güldü:- Yani seviyorsun beni.

 

Alya:- Sevmesem ne işim var eksi bilmem kaç derece soğukta.

 

Bang Chan, elini tuttu Anka'nın.

 

Bang Chan:- Ben senin için kuzey kutbuna bile kıyafetsiz çıkarım. İçimi öyle ısıtıyorsun çünkü.

 

Anka gülümsedi:- Bak sen! Pek inanamadım ama.

 

Bang Chan:- İnanmıyorsan burada... Dedi ve montunu çıkaracakken Qnka tuttu onu.

 

Anka:- Delirdin mi ne yapıyorsun? Hastalanacaksın.

 

Bang Chan:- İspatlıyorum işte.

 

Anka:- Delisin sen dedi gülerek. Tam geri çekiliyordu ki Bang Chan ellerini tutup kendine çekti ve kalbinde birleştirdi.

 

Bang Chan:- İnanmıyorsan, kalbimi dinle birde.

 

Anka, Bang Chan'ın gözlerine baktı. Birbirine yaklaşmışlardı.

 

Bang Chan:- Duydun mu ne diyor?

 

Anka:- Bang Chan, Anka'yı seviyor diyor. Aynı benim ki gibi.

 

Erkekler de bahçeye çıkmışlardı.

 

Jeongin:- Eee yeni takım arkadaşını da bulduğuna göre şampiyonluk seni bekliyor desene.

 

Minho:- Umarım öyle olur. Ama en çok isteyeceğim şampiyonluk, Bahar'ın gönlünü kazanmak. Her gece yatağa girdiğimde düşünüyorum. Acaba bu gün gözüne bir erkeğin gözü değdi mi? Kalbini birinin sevgisi, okşadı mı diye. Onu çok mu sahiplendim diyorum bazen ama saplantı değil benimki. Biliyorum. Bahar benim eşyam değil, kıskanıp başkalarına vermeyecek. Malım değil. Benim değil. Benim olsun diyemem. Ama beni sevsin istiyorum. Onu seven biri olarak bunu isteyebilirim değil mi? Sadece sevsin beni. Kalbinde bana yer açsın. Ama eninde sonunda başkasını sevecek. Kalbi boş kalmayacak.

 

Jeongin:- Üzülme. Zaman ne gösterir bilemeyiz değil mi?

 

Han:- Hem sen dün gece konuştuğumuz şey bir yap bakalım. Ne biliyorsun belki onun kalbinde de sen varsın.

 

Minho gülümsedi.

 

Kızlar da çıktılar o anda bahçeye.

 

Ceylin:- Erkekler de bahçedelermiş.

 

Lena:- Hmm o kazanova da orada. Dedi ve elimde ki sıcak çikolatadan bir yudum aldı. Ağzı yanmıştı. Ahh!

 

Bahar:- Yavaş yavaş, hırsından kendini yakacan. Ayrıca Han ve kazanova kelimesini yan yana kullanman da saçma geldi bana.

 

Lena:- Kaç gündür o kızla fink atıyor okulda görmüyor musun? Diye atıldı Bahar'ın üzerine.

 

Bahar:- Bana ne kızıyorsun, ben mi dedim Han'a fink atın okulda diye. Kıskanınca bi haller oluyor buna da.

 

Han, Lena'yı fark etti. Gülümseyerek bakıyordu.

 

Changbin:- Yüzün gülmeye başladı.

 

Han:- Yüzümü de kalbimi de güldürüyor da ondan.

 

Changbin:- Ooo yine romantiğiz.

 

Birden Han'ın sürekli ilgilendiği o kız yanına geldi.

 

:- Han abi, ben de seni arıyordum.

 

Han:- Yeji, buradayım. Gel seni arkadaşlarım ile tanıştırayım dedi ve yanına çekti. Arkadaşlar bu Yeji. Benim kuzenim.

 

Erkekler bir tarafta Yeji ile tanışadursunlar Lena, kızların yanında sinir krizleri geçiriyordu.

 

Lena:- Şuna bak. Şuna bak! Utanmaz. Kızı okula kaydettir de rahatla bari.

 

Hazel:- Sakin mi olsan artık?

 

Lena:- Olamam dedi ateş saçan gözlerle Hazel'e bakarak.

 

Bahar:- Kıskançlık insanı ne hallere sokuyor şuna bak. Pamuk gibi kız canavar oldu resmen.

 

Diğerleri güldüler.

 

Han, elimden tuttuğu Yeji'yi kızların yanına getirdi.

 

Ceylin:- Hihh! Han buraya geliyor galiba.

 

Bahar:- Eceline geliyor haberi yok.

 

Han:- Merhaba kızlar!

 

Kızlar:- Merhaba dediler Lena hariç. Ellerini bağlayıp, başını diğer tarafa çevirdi.

 

Han:- Lena bak seni kiminle tanıştıracağım.

 

Lena bakmıyordu.

 

Yeji:- Merhaba!

 

Han:- Lena bu benim kuzenim Yeji.

 

Lena, birden Han'a döndü gözleri açılmış şekilde.

 

Lena:- Neyin?

 

Han:- Kuzenim.

 

Lena:- Ah canım benim! Merhaba ben de Lena dedi Yeji'ye sarılarak.

 

Kızlar kikirdiyorlardı gizliden gizliden.

 

Han:- Yeji, Lena ve kızlar Türkiye 'den geldiler. Yeji de Malezya'da yaşıyor. Buraya ailesi ile geldi. Tedavi için geldi.

 

Yeji:- Han abi, Lena dediğin gibi çok güzel bir kızmış. Hatta daha güzel.

 

Han boğazını temizledi uyarı amaçlı.

 

Lena, Han'a baktı. Han'da Lena'ya.

 

Yeji:- Han abi senden çok bahsetti. Hatta Kore'ye geldiğimden beri neredeyse. Tanıştırmak istiyordu bizi.

 

Lena:- Çok mutlu oldum tanıştığıma. Dedi gülümseyerek.

 

Mira:- Bak bak tanıştırmak istiyormuş? Dedi fısıldayarak.

 

Bahar:- Nedenmiş acabaymış mış?

 

Hazel:- Çünkü Han'da Lena'yı seviyormuş dedi gülerek.

 

Ceylin:- Han, Lena biz sınıfa gidiyoruz. Derste görüşürüz.

 

Han ve Lena:- Tamamdır.

 

Kızlar sınıfa çıktılar.

 

Mira:- Neyse ki Lena'nın morali düzelecek.

 

Hazel:- Ay evet. Aşk acısı çekerken nede çirkef oluyormuş.

 

 

Bahar:- Kızın içinden yaratık çıktı dedi gülerek.

 

 

Hazel:- Kızlar ben Kuki'yi unuttum. Ona bakıp geliyorum hemen dedi ve gitti.

 

 

Hazel bahçeye Kuki'nin yanına gelmişti. Kuki onu görünce heyecanlanıp etrafında dönmeye başladı.

 

 

Hazel:- Nasılsınız küçük bey? Ovv çok soğuk. İçeride kalsan iyi olacak. Yuvana su ve mama koyalım gel bakalım.

 

 

Hazel yuvaya doğru eğildi ve mama tabağını aldı. Biraz mama koydu tabağa. Kuki hâla etrafında oynuyordu. Ayağa kalktı usulca. Birden oraya doğru gelmekte olan Felix 'i gördü. Felix de onu. Birbirine baktılar. Felix olduğu yerde kaldı. İleri doğru adım atacaktı ki yerinde kaldı. Ne de olsa Hazel kendisini istemezdi artık.

 

 

Hazel elinde mama tabağı ile kalmıştı.

 

 

Hazel:- Yanıma gelse, konuşsa ne yaparım? Heyecanlandım galiba. Ay kalbim nasıl da atıyor. O tatlı gözleri ile bakarsa, dalıp giderim galiba ona. Ama bu sefer kaçmayacağım. Konuşursa konuşacağım. Duygularından bahsederse, ben de bahsedeceğim. Seni seviyorum diyeceğim. Çünkü seviyorum onu.

 

 

Felix:- Ben seni çoktan kaybettim. Seni çoktan başkasına verdim kendi ellerimle. Artık etrafında olmam faydasız. Yanında olmam anlamsız senin için. Seni sevdiğimi anlamayadığım için affet beni. Beni affet seni üzdüğüm için.

 

 

Hazel, Düşünceler içinde Felix 'in kendisine gelmesini beklerken, Felix kendisinden beklenilmeyen şeyi yaptı. Geriye doğru döndü ve ilerledi. Başını yere eğdi ve hızlı adımlarla ilerlemeye başladı.

 

 

Hazel'in yüzü düşmüştü. Hatta üzülmüştü. Oysa kendisini öyle çok hazırlamıştı ki onun için. Şimdi de Hazel Felix 'i kaybediyordu.

 

 

Kendine geldi Hazel. Hayır yaomayacaktı. Bir kere kaybetmişti onu. Canı çok yanmıştı. İkincisi olmayacaktı. Arkasından koştu.

 

 

Hazel:- Bu defa değil. Felix!

 

 

Felix kendisine seslenen Hazel'in sesi ile durdu ama dönmedi.

 

 

Hazel'in elinden mama tabağı düştü. Yanına kadar koştu Felix 'in ve o an, kendisinin dahi kendisinden asla beklemeyeceği bir şey yaptı.

 

 

Hazel Felix 'e sarıldı arkasından. Başını yasladı.

 

 

Hazel:- Gitme! Gidersen canım çok acır çünkü. Çünkü senin mektubunu okudum. Sevgini okudum. Çünkü ben de seni seviyorum. Hâla.

 

 

Hazel bir an kendine geldi. Çok utanmıştı yaptığı şeyden dolayı. Geri çekildi. Felix ona döndü. Şaşkındı. Ama aynı zamanda mutluydu da. Hazel'e baktı.

 

 

Felix:- Sen, hâla beni?

 

 

Hazel:- Ellerini yanaklarına koydu. Kıpkırmızı olmuştu. Güçlükle nefes alıp veriyordu. Garip bi histi gerçekten. Vücudu yorgun gibiydi ama aynı zamanda enerji patlaması yaşıyordu şu an.

 

 

Felix gülümsedi. Hazel'e yaklaştı ama Hazel utangaçlığın ve yaptığı şeyin mahcubiyeti ile yanımdan koşarak gitti.

 

 

Zordu gerçekten. İtiraf etmesi, hem kendine hem Felix 'e hem de. Gerçekten zordu.

 

 

Felix'in içinde annesini kaybetmiş ama yeniden bulan masum çocuk sevinci vardı. Öylesine mutluydu duyduklarından. Öylesine heyecanlı.

 

 

Felix:- Beni seviyormuş. Seviyormuş Kuki duydun mu? Dedi ve yerden Kuki'yi alıp sarıldı.

 

 

Hazel, bu heyecan ile sınıfa kadar koştu. Kalbi pır pır atıyordu. Çok utanıyordu ama bir o kadar da mutluydu. Duvara yaslandı. Derin bir nefes aldı.

 

 

Hazel:- Söyledim. Söyledim de ne yaptım ben öyle! Ayy çok utanıyorum. Yüzüne nasıl bakacağım ben bu çocuğun bundan sonra?

 

 

Hazel sınıfa girdi. Kızlar onda ki garipliği yüzünden anlamışlardı. Yanaklarınında ki kırmızı kümecikleri özellikle.

 

 

Bahar:- Hazel, çok mu üşüdün? Yüzün soğuktan kıpkırmızı olmuş.

 

 

Mira:- Gel sarılalım da seni ısıtalım dedi gülerek.

 

 

Hazel:- Bana sarılmak demeyin bir süre. En azından bu gün. Dedi ve yerine oturdu.

 

 

Anka:- Bir şey mi oldu?

 

 

Hazel'in utangaç yüzüne daha dikkatli baktı.

 

 

Anka:- Olmuş!

 

 

Alya:- Hazel yoksa?

 

 

Ekin:- Felix mi?

 

 

Felix girdi o an sınıfa. Hazel'e baktı. Hazel'de ona. Hazel başını eğdi hemen.

 

 

Bahar:- Yoksa Felix mi? Dedi gözleriyle işaret ederek. Hatta biraz da sinirli.

 

 

Lena:- Öptü mü yoksa diye bağırdı birden.

 

 

Felix, Hazel'e baktı.

 

 

Hazel:- Lena!

 

 

Lena:- Ay heyecan yaptım. Anlatsana sen de.

 

 

Bahar:- Anlatta gidip döveyim.

 

 

Hazel:- Yok öpmedi. Şey oldu. Ben söyledim. Felix 'e.

 

 

Ceylin:- Ne söyledin?

 

 

Bahar:- Selam söylemiş. Ne olacak, duygularını dedi fısıldayarak.

 

 

Ceylin:- Ha o. Eee ne oldu? Ne dedi?

 

 

Bahar:- Sen söyledikten sonra mı öptü bu seni?

 

 

Ekin:- Öpmedi dedi ya ne zorluyorsun.

 

 

Hazel:- Buraya bakıyor. Sonra konuşalım mı?

 

 

Ekin:- Tamam. Sen bi kendine gel önce.

 

 

Bahar, Felix 'e baktı.

 

 

Ekin:- Bahar, Bahar! Bak

 

ma öyle yerine geç hadi!

 

 

Bahar:- Öpmüş işte bu kız niye böyle o zaman?

 

 

Ekin:- Yerine geç!

 

 

Bahar:- İyi be tamam.

 

 

Felix yerine geçip oturdu. Erkekler sınıfa girmişlerdi. Changbin yanına geldi.

 

 

Changbin:- Felix, yüzün gülüyor. Ve bu çok güzel bir şey.

 

 

Felix:- Öyle.

 

 

Seungmin:- Kuki'nin yanında değil miydin sen?

 

 

Felix:- Evet. Çok güzel şeyler oldu çoook dedi arkasına yaslanarak.

 

 

Han:- Konu, Hazel galiba dedi fısıldayarak.

 

 

Felix gülümseyerek başını salladı.

 

 

Diğerleri de yerlerine geçtiler.

 

Minho, gelip Bahar'ın yanına oturdu.

 

 

Minho:- Kedi, bana biyoloji notlarını verir misin?

 

 

Bahar:- Niye?

 

 

Minho:- Senin defterin diye öpüp koklayıp müzemde saklayacağım.

 

 

Bahar, Minho 'ya baktı ters ters.

 

 

Minho:- Ne yapacağım, eksiklerim var onları tamamlayacağım.

 

 

Bahar, çantasından defterini çıkarıp Minho 'ya verdi.

 

 

Bahar:- İyi al yazda saçmalama.

 

 

Minho:- Hâlbuki ben söylediklerimde ciddiydim.

 

 

Bahar, yine baktı Minho 'ya.

 

 

Minho güldü:- Şaka şaka. Sen de hemen inanıyorsun kedi.

 

 

Bahar, Minho 'ya baktı tekrar. Ve daha dikkatli.

 

 

Minho:- Neden öyle bakıyorsun?

 

 

Bahar:- Senin saçların mı uzadı?

 

 

Minho:- Evet. Fark ettin demek. Nasıl, yakışmış mı?

 

 

Bahar, önüne döndü. Defterini ve kitabına baktı.

 

 

Bahar:- Saçın kısayken de yakışıklıydın. Böyle de.

 

 

Bahar 'ın ağzından kaçmıştı. Gözlerini açtı ve kitabın içine gömülüp kapağını yüzüne kapattı.

 

 

Minho eğildi ve ona baktı. Gülüyordu.

 

 

Minho:- Beni yakışıklı buluyorsun yani.

 

 

Bahar:- Şeyy. Şeyy yani. Lütfen bu konuyu kapatabilir miyiz?

 

 

Minho:- Hayır.

 

 

Bahar, daha bir gömüldü kitaba.

 

 

Minho:- Tamam tamam dedi gülerek.

 

 

Okul gününün bitmesine az kalmıştı. Ekin kütüphaneye geldi. Kai, onu bekliyordu. Ekin içeriye girince ayağa kalktı.

 

 

Kai:- Ekin!

 

 

Ekin, kaçacak yer arıyordu kendisine. Hareketleri onu anlatıyordu.

 

 

Ekin:- Kkk Kai!

 

 

Kai:- Seni bekliyordum.

 

 

Ekin yutkundu:- Beni mi? Neden?

 

 

Kai:- Benden kaçmak istiyorsun tahmin edebiliyorum. Herkes gibi dedi başı önde.

 

 

Ekin:- Yok hayır. Kaçmak istiyorum ama seni kırmaktan.

 

 

Kai:- Duygularımı sana açtığım için mi? Ben onları sana söylerken samimiydim. İçten, içimden söyledim.

 

 

Ekin:- Kai, ben. Nasıl söylesem.

 

 

Jeongin Ekin'i arıyordu okulda. Kızların yanına geldi.

 

 

Jeongin:- Kızlar, Ekin nerede?

 

 

Mira:- O kütüphaneye gitti. Kitap alacakmış.

 

 

Jeongin:- Tamam teşekkür ederim. Dedi ve ayrıldı yanlarından.

 

 

Ceylin:- Bu çocukta da var bir şeyler. Ekin'in hisleri karşılıksız değil sanki.

 

 

Lena:- Sanki değil. Bayağı bayağı aşık Ekin'e.

 

 

Jeongin, kütüphaneye doğru koşuyordu.

 

 

Jeongin:- Ekin, kütüphanede ise kesin o çocukta orada. Duygularından bahsedecek. Lütfen Ekin kabul etme onu.

 

 

Kai:- Ben ikimizin benzediğini düşünüyorum. Sen ve ben kitapları çok seviyoruz. İnsanlardan daha çok.

 

 

Ekin:- Kai, sen, çalışkan, okumayı seven üstüne üstlük yakışıklı da birisin. Ve evet birbirimize de benziyoruz. Ama ben...

 

 

Kai:- Sana karşı güçlü hislerim var. Ve ben hislerimden eminim.

 

 

Ekin, resmen ne diyeceğini bilemiyordu. Kai herkes tarafından kırılmış biriydi. Bir de Ekin kırsın istemiyordu.

 

 

Sessizlik oldu aralarında kısa süreli. Ekin'in Kai'yi reddetmesi bayağı zor olacak gibiydi. Onu incitmeden.

 

 

Kai Ekin'e baktı. Birden onu tuttu ve kendisine çekip sarıldı.

 

 

Ekin neye uğradığını şaşırmıştı. Arkasından gelen Jeongin 'de. İkisine bakakalmıştı.

 

 

Kai:- Sana aşığım!

 

 

Kai bir anda kolları arasına almıştı Ekin'i. Ekin şaşkınlıktan biraz gecikmeli de olsa geri çekilebildi.

 

 

Ekim:- Kai ne yapıyorsun?

 

 

Kai Ekin'in arkasında ki Jeongin 'e baktı. Ekin önce Kai' ye sonra da dönüp Jeongin 'e baktı.

 

 

Ekin:- Jeongin hayır, hayır gördüğün...

 

 

Jeongin:- Özür dilerim. Rahatsız ettim sizi dedi ve ilerledi. Ekin, peşinden koştu Jeongin 'in.

 

 

Ekin:- Jeongin, Jeongin bekle!

 

 

Ekin, Jeongin 'e yetişti ve kolunu tutup önüne geçti.

 

 

Jeongin:- Ne işin var burada gitsene sevgilinin yanına.

 

 

Ekin:- Yanlış anladın. Yemin ederim yanlış anladın. Düşündüğün gibi değil. Dedi telaşla.

 

 

Jeongin:- Bana anlatman gereken bir şey yok. Zorunda değilsin.

 

 

Ekin:- Zorundayım. Öyleyim. Anlatmam lazım.

 

 

Jeongin, Ekin'e baktı.

 

 

Jeongin:- Onu seviyor musun?

 

 

Ekin, başını sağa sola salladı.

 

 

Ekin:- Hayır. İnan bana.

 

 

Jeongin, Ekin'e baktı.

 

 

Jeongin:- Peki ya beni?

 

 

Ekin:- Jeongin ne diyorsun?

 

 

Jeongin:- Beni seviyor musun?

 

 

Ekin, heyecanlanmıştı. Ve yine ne diyeceğini bilemiyordu. Zorlanıyordu. Ama bu kez duygularını açıklama konusunda. Derin bir nefes aldı.

 

 

Ekin:- Ne konuda? Arkadaş olarak evet. Sen benim için çok kıymetlisin. Değerlisin.

 

 

Jeongin:- Beni, seviyor musun? Dedi ve yaklaştı Ekin'e. Ekin, resmen nefes alamıyordu şu an. Gözleri gözlerindeyken Jeongin 'in, çok zordu bu.

 

 

Ekin:- Bbb ben.

 

 

Jeongin:- Gözlerini kaçırma benden. Dedi ve Ekin'in dudaklarına yaklaştı.

 

 

Birden, ders zili çaldı. Ekin irkilerek uyandı. Gözlerini ovuşturdu. Etrafına bakındı. Ne Kai, ne de Jeongin oradaydı. Anlaşılan o ki yaşadığı her şey rüyaydı. Uyuya kalmıştı.

 

 

Ekin:- Tövbe estağfurullah rüyaymış. Neydi o öyle. Hihhh derse geç kaldım! Dedi ve kitaplarını kucağına toplayıp sınıfa koştu.

 

 

Koridorda kendisini arayan Jeongin 'i gördü o an.

 

 

Jeongin:- Ekin!

 

 

Ekin:- Ayy Jeongin dedi ve dengesini sağlayamayıp bütün kitapları yere düşürdü.

 

 

Jeongin:- Neredesin sen? Dedi ve yere eğilip kitapları toplamaya başladı.

 

 

Ekin, Jeongin 'i görünce hafif hafif kızarmaya başlamıştı. Rüyası aklına gelmişti.

 

 

Ekin:- Şeydeydim. Kürüphane, rükürhame neydi ya?

 

 

Jeongin güldü:- Kütüphane mi?

 

 

Ekin:- Evet orası.

 

 

Jeongin:- Derse geç kalınca sana bakmaya geleyim dedim dedi ve kitapları kucağına topladı. Bu kadar kitap az değil mi? Kütüphaneyi sırtlansaydın?

 

 

Ekin birden güldü kendini tutamadan. Çok tatlı gülmüştü. Jeongin 'in hoşuna gitmişti.

 

 

Jeongin:- Ne güzel güldün sen öyle? Dedi ve Ekin'e yaklaştı. Gözlerine baktı.

 

 

Jeongin:- Az gülüyorsun ama çok güzel gülüyorsun dedi ve geri çekildi. Haydi sınıfa gidelim.

 

 

Yan yana yürümeye başladılar sınıfa doğru.

 

 

Ekin:- Bir an rüyamda ki gibi olacak sandım. Ay çok korktum! Diye geçirdi içinden.

 

 

Jeongin elinde kitaplarla kapıyı tıklattı ve açıp birlikte sınıfa girdiler. Ekin'in kitaplarını sırasına bıraktı. Gülümsedi ve geçip yerine oturdu. Ekin'de aynı şekilde.

 

 

Mira:- Ekin, neredelerdeydin? Çok merak ettik seni.

 

 

Ekin:- Kütüphane de uyuya kalmışım.

 

 

Ceylin:- Sabaha kadar çalışırsan olacağı bu tabii. Uyku da önemli.

 

 

Ekin:- Hakikaten biraz uyusam fena olmayacak galiba.

 

 

Ders arasıydı. Son dersin son arası. Mira, tek başına kafede oturuyordu. Seungmin, Mira'nın yanına geldi.

 

 

Seungmin:- Kıvırcık? Seni arıyorum her yerde.

 

 

Mira:- Biraz kafa dinleyeyim dedim.

 

 

Seungmin:- Seni yoruyor muyum?

 

 

Mira:- Yok canım, malûm, kızlar dedi gülerek.

 

 

Seungmin:- Beni neden çağırmadın? Beraber kafa dinlerdik.

 

 

Mira:- Çünkü senin beni bulup yanıma geleceğini biliyordum.

 

 

Seungmin:- Sevgi çok garip bir duyguymuş. Sen yanımda yokkken bile seni özlüyorum. Kıvırcık saçlarının salınışı görmek güzel gözlerine bakmak dünyanın en güzel şeyi benim için.

 

 

Mira:- Deme öyle utanıyorum. Dedi başını öne eğmiş.

 

 

Seungmin:- Ama öyle. Keşke birlikte bir şeyler yapabilsek. Okuldan sonra filan işte. El ele yürürüz, bir şeyler yeriz. Hatırlıyor musun birlikte kore restoranına filan gitmiştik. Yine öyle bir şeyler.

 

 

Mira:- Çok güzel ama Seçil Hoca biraz şey biliyorsun. Bazen burada bile ona yakalanacağız diye aklım çıkıyor.

 

 

Seungmin:- Keşke biraz anlayışlı biri olsaymış.

 

 

Mira:- O da öyle biri işte ne yaparsın. Belki ileride bir yolunu bulup dışarıda buluşuruz.

 

 

Seungmin:- Sinemaya filan gitmek istediğinizi söyleseniz? Beraber film izleriz.

 

 

Mira:- Güzel olur aslında. Kızlarla bir plan yapmak lazım. Ben bunu kızlara bir açayım.

 

 

Seungmin:- Yani, sinemaya gidecek miyiz? Dedi sevinerek.

 

 

Mira:- Neden olmasın? Dedi aynı şekilde.

 

 

Seungmin:- O zaman senden haber bekliyorum. İlk buluşmamız olacak.

 

 

Mira:- Yaa çok tatlısın.

 

 

Seungmin:- Aa bu arada. Fotoğraf kulübünden fotoğraflar geldi. Bahar ve Minho'nun. Sana attım. Telefonuna.

 

 

Mira:- Aa bakayım!

 

 

Mira telefonuna baktı. Gülümsedi.

 

 

Mira:- Şunlara bak. Çok güzeller.

 

 

Seungmin:- Öyleler. Keşke Bahar ve Minho...

 

 

Mira:- O cümlenin gerisi biraz zor Seungmin.

 

 

Seungmin:- Neden? Sevgi olduktan sonra.

 

 

Mira:- Sevgi olduğu kadar cesaret de olmalı değil mi? Bahar, o kadar cesur değil. Aşk konusunda yani. Neden erkeklerden kaçıyor zannediyorsun?

 

 

Seungmin:- Ben hâlâ sevginin her şeyin üstesinden geleceğine inanıyorum.

 

 

Ceylin, sınıfta tek başına oturuyordu. Changbin ona baktı. Düşünceli bir hâli vardı. Yanına geldi.

 

 

Changbin:- İyi misin?

 

 

Ceylin başını kaldırıp Changbin'e baktı.

 

 

Ceylin:- İyiyim sorun yok. Dedi ve önüme dönüp defterine bir şeyler karalamaya başladı.

 

 

Changbin ayakta kalmıştı. Ceylin ona baktı tekrar.

 

 

Changbin:- Oturabilir miyim?

 

 

Ceylin:- Oturmasan daha iyi. Birileri görüp kıskanabilir. Dedi laf vururcasına.

 

 

Changbin:- Kim kıskanacakmış?

 

 

Ceylin:- Bilmem vardır işte birileri.

 

 

Changbin:- Bu hafta okulun en güzel kızı seçilmişsin.

 

 

Ceylin:- Hmm. Öyle miymiş?

 

 

Changbin, Ceylin 'e baktı. Garip davranıyordu gerçekten. Şu an havalara filan uçması gerekiyordu.

 

 

Changbin:- Sen iyi değilsin. Minik kuş yoksa hasta filan mısın sen? Hadi gel revire gidelim. Dedi ve elini uzattı Ceylin 'e.

 

 

Ceylin:- Bir şeyim yok dedim ya Changbin! Sen neden buradasın?

 

 

Changbin:- Seni merak ettim. Yalnız başına burada böyle. Yoksa aşık mı oldun sen? Hani şu kaslı bir çocuk vardı. Onun için mi bu durgunluk?

 

 

Ceylin:- Onun için. Değil. Değil bundan sonra değil anladın mı? Bundan sonra kimseye aşık olmak filan yok dedi ve ayağa kalkıp ilerledi.

 

 

Changbin arkasından bakıyordu.

 

 

Ceylin:- Benimle oynama lütfen. Benim canım çok yandı. Aşktan çok yandı. Artık yansın istemiyorum. Dedi ve gitti.

 

 

Changbin arkasından bakakalmıştı. Ne olduğunu, Ceylin 'in neden böyle davrandığını gerçekten bilmek istiyordu. Canının acıdığını görebiliyordu çünkü.

 

 

Okul bitmişti bu günlük. Kızlar evde salonda oturmuş dertleşme ve günü değerlendirme saati yapıyorlardı.

 

 

Hazel:- Bunu nasıl yaptım bilmiyorum. Kendime inanamıyorum.

 

 

Lena:- Aşk insana her şeyi yaptırır.

 

 

Ceylin:- En azından onu kaybetmemek için iyi bir şey yapmışsın. Sonda kaçmak dışında tabii.

 

 

Alya:- Felix seninsevdiğini yazmıştı zaten. Yani pişman olacağın hiç bir şey yok.

 

 

Hazel:-İki kere açıldım ona. İlkinde çok üzüldüm. İkincisinde üzülmek istemiyorum.

 

 

Ekin:- Belki de her şey yolunda gider ve Felix sana tekrar açılır. Bundan sonrası ne olur kim bilir.

 

 

Mira:- Aa kızlar size ne söyleyeceğim bakın şimdi. Seungmin ile bir şey düşündük. Hep beraber sinemaya gideceğiz. Ve güzelce eğleneceğiz. Sizce nasıl olur?

 

 

Anka:- Bence çok güzel olur. Yapalım.

 

 

Alya:- Kesinlikle yapalım.

 

 

Bahar:- Aklınız fikriniz hinliğe çalışıyor. Çok mu önemli dışarıda buluşmak? Bütün hafta okulda görüyorsunuz zaten. Anlamıyorum sizi.

 

 

Lena:- Sen ne anlarsın bizden? Ancak aşık olanlar anlar bunu.

 

 

Hazel:- Gidelim kızlar. Zaten okçuluk için de çok çalışıyoruz. Biraz nefes almış oluruz.

 

 

Ceylin:- Hakkın var. Bunaldık gerçekten.

 

 

Ekin:- Peki bunu Seçil Hoca 'ya kim söyleyecek?

 

 

Mira:- Tabiiki sen!

 

 

Ekin:- Niye ben?

 

 

Alya:- Aramızda en uslu sensin. Sen izin istersen verir.

 

 

Ekin:- Siz isteyin. Bahar istesin mesela! O daha cesur.

 

 

Hazel:- Bahar istese değil sinemaya evden çıkmaya izin vermez.

 

 

Bahar:- Benim neyim varmış?

 

 

Hazel:- Vukuatların var. Erkek dövmek gibi.

 

 

Bahar:- Dilinize düştük ya bir kere.

 

 

Anka:- Bir kere?

 

 

Bahar:- Belki bir kaç kere.

 

 

Kızlar ona baktılar gözlerini devirerek.

 

 

Bahar:- Tamam tamam bakmayın öyle. Biliyoruz herhalde.

 

 

Lena:- Ayy Han ile birlikte sinemaya gideceğim. Romantik bir filme gidelim.

 

 

Mira:- Bence de. Seungmin ile ilk buluşmamız olacak kızlar.

 

 

Anka:- Bang Chan ve benim de. Beraber fil izleyeceğiz.

 

 

Hazel:- Yan yana oturursunuz artık.

 

 

Alya:- E yani.

 

 

Bahar taklidini yaptı Alya'nın.

 

 

Bahar:- E yinii. Fırsatçılar.

 

 

Alya:- Üzülme seni de Minho ile oturturuz. El ele izlersiniz filmi.

 

 

Bahar, koltuğun kırlentini alıp Alya'ya attı.

 

 

Ekin:- Hıı sonra da hepimizi sinemadan atsınlar. Malum ikisi sürekli birbirini yiyorlar ya.

 

 

Anka:- Ay çok heyecanlandım. Çok güzel olacak dedi el çırparak.

 

 

Alya:- Hadi gidip izin alalım.

 

 

Mira telefonunu alıp geldi ve Bahar'a döndü.

  

 

Mira:- Bak Seungmin senin ve Minho'nun çekildiği fotoğrafları atmış. Bakmak ister misin?

 

 

Bahar:- Aman istemez. Geceli gündüzlü Minho görüyorum zaten. Yeterli bana.

 

 

Mira:- O zaman sana gönderiyorum.

 

 

Bahar:- Gerek yok dedim ya.

 

 

Mira:- Göndereceğim ki. Özledikçe bakarsın dedi ve kaçtı.

 

 

Bahar:- Mira, sinir ettiniz beni. Bıktım şu Minho 'nuzdan. Dedi ve peşinden koştu.

 

 

Kızlar gülüyorlardı.

 

 

Ceylin:- Hadi gidip izin alalım Seçil Hoca 'dan.

 

 

Lena:- Hadi.

 

 

Kızlar, erkeklere haber vermişlerdi. Seçil Öğretmen 'den de izinler koparılmıştı. Hepsi odada hazırlanıyorlardı.

 

 

Kızların sinema kombinleri

Hazel 

 

Ceylin

Alya

Anka

Ekin

Lena

Mira

Bahar

 

 

Ceylin:- Kızlar, nasıl olmuşum?

 

 

Mira:- Her zaman ki gibi çok güzelsin.

 

 

Ceylin:- Sağol aşkım. Sende öyle.

 

 

Anka:- Ben de hazırım. Kahvaltı yaptıktan sonra hemen çıkalım.

 

 

Bahar:- Aceleniz neyse kahvaltı yaptıktan sonra hazırlansaydınızya?

 

 

Alya:- Olsun biz hazır olalım da. Seçil Hoca vazgeçer filan. Hemen çıkalım evden.

 

 

Mira:- Doğru.

 

 

Bahar:- Evham da üst seviyesiniz.

 

 

Anka:- Kaç aydır Bang Chan ile çıkıyoruz ama doğru düzgün buluşmadık.

 

 

Alya:- Evet, Hyunjin ve ben de.

 

 

Mira:- Ve ben. Kendisinin sevgilisi olmadığı için bizi anlayamaz. Anca gıcık gıcık konuşur.

 

 

Bahar:- Ay ne önemli bir eksik.

 

 

Lena:- Kızlar, nasıl bir filme gideceğiz acaba?

 

 

Hazel:- Romantiktir kesin.

 

 

Anka:- Bang Chan ile el ele film izlemek ayyy dedi utanarak.

 

 

Mira:- Seungmin ile yan yana oturacağız. Mısırımızı filan paylaşırız.

 

 

Alya:- Ben de Hyunjin ile. İlk buluşmamız çok güzel geçer inşallah.

 

 

Bahar:- İğrençsiniz. Çıkalım artık şu odadan.

 

 

Hazel:- Tamam sen de Minho ile el ele, yan yana otur.

 

 

Bahar:- Sinir ettiniz beni. Minho ile bir olup beni tımarhaneye yatırın da rahatlayın olur mu?

 

Ekin:- Hadi kızlar, aşağı inelim.

 

 

Kızlar, salona indiler. En arkada Bahar vardı. Anka'nın telefonuna bir mesaj geldi o an. Alıp Anka'ya götürmek için geri döndü. Bang Chan'ın mesajını görmüştü.

 

 

"Sevgilim, gitmek istediğiniz bir film var mı?"

 

 

Bahar, sinsi sinsi güldü ve mesaja cevap yazdı. Sonra da telefonu odaya bırakıp koşarak aşağı indi.

 

 

Erkekler sinemaya gelmişlerdi bile. Kızları bekliyorlardı.

 

Erkeklerin sinema kombinleri

Felix 

 

Jeongin

 

Changbin

 

Han

 

Bang Chan

 

Hyunjin

 

 

Seungmin

Minho 

 

 

Hyunjin:- Nerede kaldılar?

 

 

Bang Chan:- Biraz zor çıkıyorlar evden biliyorsun. Öğretmenleri. Ne bu acele?

 

 

Hyunjin:- Özledim. Ne kadar erken, o kadar çok zaman geçirmek.

 

 

Bang Chan:- Bak o konuda haklısın.

 

 

Changbin:- Sevgilileri olanlar şanslı. Biz sap sap otururuz artık.

 

 

Jeongin:- Evet ya.

 

 

Seungmin:- Siz de elinizi çabuk tutup açılsaydınız. Fırsatı kaçırıyorsunuz.

 

 

Minho:- Ben Bahar ile oturacağım ona göre.

 

 

Han:- Bahar ile sana ön sıradan bilet aldık. Sen Bahar'ı oyalayacaksın. Yoksa bizi rahat bırakmaz biliyorsun.

 

 

Minho güldü:- O kedi bende.

 

 

Kızlar gelmişlerdi. Erkeklere el salladılar.

 

 

Lena:- Han, Han buradayız. Dedi el sallayarak.

 

 

Bahar:- Kör değil görüyor seni.

 

 

Lena:- Sana ne!

 

 

Bahar:- Dün Han'ı boğazlamak istemiyor muydu bu?

 

 

Anka:- Sen aşktan ne anlarsın.

 

 

Bahar, Minho 'ya baktı o an. Okul kıyafetleri yoktu üzerinde ve bu hâli ile çok yakışıklı görünüyordu. Beğenmişti. Hem de çok. Başını çevirdi hemen.

 

 

Hazel:- Ne oldu kız? Diye fısıldadı kulağına.

 

 

Bahar:- Hazel, Minho.

 

 

Hazel:- Beğendin dimi? Hadi hadi söyle.

 

 

Bahar, tekrar baktı Minho 'ya.

 

 

Bahar:- Şeyy. Yakışıklı olmuş.

 

 

Hazel gülüyordu.

 

 

Kızlar, erkeklerin yanına geldiler.

 

 

Mira:- Kusura bakmayın biraz geç kaldık. Seçil Hoca sağolsun.

 

 

Bang Chan:- Ne dedim ben.

 

 

Han:- Önemli değil hadi girelim salina. Film başlamak üzere. Lena, benimle yan yana oturur musun?

 

 

Lena gülümsedi:- Tabiiki.

 

 

Bahar:- Al işte başlıyoruz.

 

 

Hyunjin:- Alya gel bak biletin ben de.

 

 

Hazel ve Felix, birbirine baktılar. Felix gülümsedi Hazel 'e Hazel ise kaçamak gözlerle baktı ona.

 

 

Hazel:- Hâlâ çok utanıyorum.

 

 

Bahar:- Oldu olan unut gitsin.

 

 

Kızlar ve erkekler sinema salonuna girdiler. Mira Seungmin 'in, Anka Bang Chan'ın ve Alya'da Hyunjin 'in yanına oturdu.

 

 

Han:- Lena, şöyle oturalım mı?

 

 

Lena:- Oluur!

 

 

İkisi de geçip oturdular diğerlerinin yanına. Hazel, elinde ki bilete baktı. Geçip oturdu. Kızlara bakıyordu birden Felix gelip yanımda ki boş koltuğa oturdu.

 

Felix:- Dünden beri konuşamamıştık.

 

Hazel:- Şeyy ben...

 

Felix:- Seninle konuşmak istiyorum.

 

Hazel:- Ooo olur. Dün yaptığım şey saçma...

 

Felix, Hazel'e doğru eğildi. Karanlıkta olsalarda birbirlerinin göz bebeklerini görebiliyorlardı.

 

Felix :- Hayır, çok güzeldi. Bunu bu gün konuşacağız küçük hanım!

 

Hazel oturduğu koltukta küçücük kalmıştı.

 

Hazel:- Peki, dedi zor çıkan sesi ile.

 

Bahar, koltuğun numarasına baktı. Sonra da kızlara.

 

Bahar:- Ben niye sizden ayrı oturuyorum ya! Şuna bak en öne atmışlar beni. Bi de arada bir sıra var.

 

Minho geldi arkasından.

 

Minho:- Burası kalmış. Ancak bulabildik. Söylenme de otur. Dedi ve yerine oturdu.

 

Bahar:- Ben onların niyetini biliyorum ama neyse. Hem senin ne işin var yanımda?

 

Minho:- Sadece bura kalmış dedim ya. Sanki ben bayılıyorum seninle oturmaya.

 

Bahar, Minho 'ya baktı ters ters. Sonra da oturdu yerine.

 

Bi ara Minho kalktı ve ellerinde iki adet mısır ile gelip oturdu.

 

Minho:- Al bakalım, bu senin, bu da benim.

 

Bahar:- Aaa mısırı unutmuştum. Dur parasını vereyim. Zaten bilet parası da vardı. Dedi ve çantasını aldı önüne

 

Minho:- Ne saçmalıyorsun sen?

 

Bahar:- Para vereceğim.

 

Minho:- Hayır istemiyorum.

 

Bahar:- Olmaz Minho, tamam diğerleri sevgilileri ile geldi jest yaptılar ama benim biletimi de ödeyecek değilsin ya.

 

Minho:- Almam dedim ya neden zorluyorsun. Sen de benim davetlimsin. Hem şöyle düşün. Seninle sevgili olsak, ben seni sinemaya getiremeyecek miyim?

 

Bahar, Minho 'ya baktı.

 

Bahar:- Yine başladın şu şakalarına dedi utanarak. Tamam o zaman mısırlar...

 

Minho:- Sevgilime mısır da mı almayacağım?

 

 

Bahar:- Yapma şunu!

 

 

Minho:- Tamam tamam dedi gülerek. O zaman sen de paranı yerine koy.

 

 

Film başlamıştı. Herkes mutluydu. İlk buluşma sayılırdı bu. Güzel de geçiyordu. Bakışmalar eşliğinde film izleniyordu. Ellerinde mısır kovası ile.

 

 

Erkekler gayet mutlulardı hallerinden. Film yerine yanlarındakilere bakıyorlardı. Arada bir de kızlar onlara.

 

 

Bahar arkaya dönüp dönüp kızlara bakıyordu. El ele tutuşan filan var mı diye. Kızlar dön önüne diye işaret ediyorlardı.

 

 

Minho:- Filme mi odaklansan acaba.

 

 

Bahar:- Onlar arkamdayken olmuyor.

 

 

Minho:- Bırak insanları rahat rahat izlesinler filmlerini.

 

 

Bahar:- Ya el ele tutuşurlarsa, ya seninkiler benimkileri öpmeye filan kalkarsa!

 

 

Minho:- Sapıttın iyice.

 

 

Sinema da yolunda gitmeyen bir şeyler vardı. Gerilim dolu bir müzik ve senaryonun romantizmden çok korkutmaya yönelik ilerlemesi. Galiba bu film bir korku filmiydi ve kızlar, teker teker koltuklarına pırsıyorlardı. Film ise git gide gerginleşmekle beraber daha da korkunçlaşıyordu.

 

 

Lena:- Ama, ama bu korku filmi. Ben korkarım ki!

 

 

Han:- Sen korku filmi sevmiyor muydun?

 

 

Lena:- Sence?

 

 

Han:- Doğru seni düşününce anlamam gerekirdi dedi Lena'ya bakarak.

 

 

Anka:- Korku filmine gelmek hangi parlak zekalının fikriydi acaba? Dedi ve Bang Chan'a baktı.

 

 

Bang Chan:- İyi de sen yazmışsın?

 

Anka:- Neyi ben yazmışım?

 

 

Bang Chan telefonunu çıkardı ve Anka'ya mesajı gösterdi.

 

 

Anka:- Bahar, Bahar'ın işi bu!

 

 

Bahar arkaya dönmüş gülüyordu.

 

 

Anka, mısırdan aldı ve Bahar'a doğru attı.

 

 

Bang Chan:- Ben özür dilerim bilemedim.

 

 

Anka:- Senin suçun yok. Aramızda bi köstebek vardı.

 

 

Mira:- Gözüne battı, iki dakika güzel dakikalar yaşayacaktık.

 

 

Bahar, filmi işaret ediyordu kızlara. Bir yandan da gülüyordu.

 

 

Alya:- Çok kötü bir arkadaşsın sen.

 

 

Seungmin:- Mira, eğer korkuyorsan, elimi tutabilirsin.

 

 

Mira gülümsedi. Seungmin usulca tuttu elini.

 

 

Hyunjin 'de Alya'nın kolunu koluna aldı.

 

 

Hyunjin:- Hâla korkuyor musun?

 

 

Alya:- Hayır.

 

 

Alya ise Bang Chan'ın omuzuna başını koydu.

 

 

Anka:- Chan, beni korursun değil mi?

 

 

Bang Chan:- Şüphen mi var?

 

 

Anka:- Artık yok.

 

 

Kızların üçü birden Bahar'a bakarak oh oohh işareti yaptılar.

 

 

Ekin kızlara gülüyordu. Jeongin ise ona.

 

 

Jeongin:- Seninkiler yine yaramazlık peşindeler.

 

 

Ekin:- Hıı öyle.

 

 

Jeongin:- Sen korku filminden korkuyorsan yani şeyy elini...

 

 

Ekin:- Yok canım film zaten. Filmden kim korkar ki.

 

 

... On beş dakika sonra...

 

 

Ekin, Jeongin 'in omuzuna başını dayamıştı. Yüzünü elleri ile kapatmıştı.

 

 

Ekin:- Hayalet geldi mi? Geldi mi? Yedi mi adamı?

 

 

Jeongin:- Yok daha gelmedi. Dedi içten içten gülerek.

 

 

Ekin:- Çok korkunç! Bahar buradan çıkınca seni öldüreceğim.

 

 

Changbin:- Ceylin, sen de korkuyorsan seni, koruyabilirim dedi ve Ceylin 'in omuzuna kolunu attı. Ceylin hemen çekti Changbin 'in kolunu.

 

 

Ceylin:- Sen git başkalarını koru. Benim korunmaya ihtiyacım yok.

 

 

Changbin:- Ne bu hallerin? Hem başkası deyip duruyorsun!

 

 

Ceylin:- Başka kızlar. Sarmaş dolaş öpüşmelere doyamadığın kızlardan bahsediyorum.

 

 

Changbin:- Ben mi?

 

 

Birden arkadan bir ses geldi.

 

 

:- Lütfen susar mısınız filinizleyemiyoruz!

 

 

Ceylin:- Afedersiniz.

 

 

Bahar ise önde kuduruyordu resmen.

 

 

Minho:- Korku filmi iyi fikir değildi anlaşılan.

 

 

Filmin ilerleyen saatleriydi. Hazel, filme odaklanmıştı. Felix ise Hazel'e.

 

 

Felix:- Karanlıkta bile güneş gibi parlıyorsun. Güzelliğini görmemek için kör olmak gerekiyor galiba.

 

 

Hazel ona döndü.

 

 

Hazel:- Güneş olan sensin. Gün ışığı.

 

 

Felix:- Hayır. Ben kör olan kişiyim. Işığın beni aydınlatıp, sıcaklığın ısıtırken ben yanıbaşımda ki güneşimi göremeyecek kadar hem kör hem de geceydim.

 

 

Felix:- Sana bir şey söyleyeceğim.

 

 

Hazel:- Asıl ben sana bir şey söyleyeceğim. Yaptığım o şey. Yani, ben onu. Bir anda. Ben çok utanıyorum...

 

 

Felix:- Biraz yaklaşır mısın? Bir şey söyleyeceğim.

 

 

Hazel yaklaştı Felix 'e doğru.

 

 

Felix:- Seni seviyorum. Dedi ve önüne döndü.

 

 

Hazel, koltuğuna yaslandı.

 

Gülümsüyordu. Bir yandan da eliyle gizlemeye çalışıyordu gülümsemesini.

 

 

Felix:- Bırakta güzel gülümsemeni ben de göreyim.

 

 

Hazel daha bi utanmıştı. Sinemada ki korku filmi bi onları etkilemiyordu zaten.

 

 

Bahar'da ise durumlar farklı gelişiyordu. Filmin geriliminden koltuğun üzerine çıkmıştı resmen. Minho 'ya doğru hafif bir yaklaşma söz konusuydu. Korkudan mısır kovasının ardından izliyordu filmi. Minho ona baktı gülerek.

 

 

Bahar:- Hayaletler adam yiyebiliyor muydu?

 

 

Minho:- Sen de benim başımın etini yiyorsun pek farkın yok.

 

 

Bahar, ters ters baktı Minho 'ya.

 

 

Bahar:- Kadın niye tek başına girdi o eve? Ay pencereye gidiyo gidiyo.

 

 

Birden pencereden iki çift göz belirdi. Filmde ki kadın çığlık attı. Onunla birlikte Bahar'da.

 

 

Bahar:- Aaaaa! Dedi ve eli de ki mısır kovasını havaya zıplattı.

 

 

Minho:- Dur korkma!

 

 

Bahar:- Korkmuyorum dedi titreyerek.

 

 

Minho:- Belli oluyor.

 

 

Hayalet kadına saldırmış elini uzattıp duvara yaklaştırıp boğazını sıkıyordu.

 

 

Bahar, Minho 'nun kolunu kendine çekip sarıldı. O da kolunu sıkıyordu.

 

 

Bahar:- Ayyy çok korktum! Dedi ve başını koluna yasladı Minho'nun. Minho ise ona tatlı tatlı bakmaktan başka bir şey yapamıyordu.

 

 

Minho:- İyi ki korku filmine bilet aldırmışsın diye mırıldandı gülerek.

 

 

Hazel ise karanlıkta mutlukuktan uçuyordu. Filme arada da yanında ki Felix'e bakıyordu. Film kimin umurundaydı ki.

 

 

Birden eline bir elin dokunduğunu hissetti. Felix miydi bu? Değildi çünkü bu dokunuş Felix 'in oturduğu yerden değil de diğer tarafından geliyordu. Hazel diğer tarafa çevirdi başını. Yabancı biriydi. Bir genç ve eline dokunmuştu.

 

 

Hazel:- Sen ne yaptığını sanıyorsun ha!

 

 

:- Filmi beraber izleyebileceğimizi düşünüyorum .

 

 

Felix:- Ne oluyor orada?

 

 

Hazel ayaklandı birden.

 

 

Hazel:- Elime dokundu. Sapık mısın sen?

 

 

:- Ben sadece...

 

 

Bahar:- Ne oluyor arkada?

 

 

Minho:- Sapık filan diyor Hazel.

 

 

Bahar:- Neeee? Dedi ve birden tuttuğu Minho'nun koluna baktı. Hızla geri çekildi.

 

 

Diğerleri de ayaklanmıştı.

 

 

Lena:- Ne demek karanlıkta eline dokunmak ya?

 

 

 

Felix:- Seni mehvederim, sen ona nasıl dokunursun ha!

 

 

:- Sana ne?

 

 

Felix hırsından koltukların üzerinde zıpladı resmen yanına geçti gencin.

 

 

:- Sana ne oluyor? Kimsin karışırıyorsun?

 

 

Felix:- Sevgilim oluyor dedi ve gence bir yumruk attı. Karanlıkta iyi isabet ettirmişti. Koltukların arasına düşüverdi ve toparlanıp kaçtı oradan.

 

 

Felix, Hazel' döndü ve elini tutup dışarı çıkardı. Diğerleri de arkasından gelmişlerdi.

 

 

Felix:- Bu ele benden başkası domunamaz. Tabii sen bana izin verirsen dedi gülümseyerek.

 

 

Hazel:- Hiç bırakma olur mu?

 

 

Felix:- Söz veriyorum dedi ve Hazel'e sarıldı.

 

 

Jeongin:- Felix 'e bakın!

 

 

Lena:- Çok güzel değiller mi?

 

 

Han:- Öyleler gerçekten.

 

 

Ceylin:- Vay be, bu günün böyle biteceği kimin aklına gelirdi ki?

 

 

Ekin:- Onları mutlu görmek harika bir duygu.

 

 

Ertesi gün olmuştu. Sabah saatleri. Hazel mutluluk dolu kalbi ile güne gözlerini açmıştı. Bundan sonra üzülmek yoktu. Bundan sonra hayatında sevmek ve sevilmek vardı. Felix vardı. Ve hiç bir şey karşılıksız değildi artık.

 

 

Kızlar yeni okul günü için hazırlanıyorlardı. Bahar, giyinmeye gitti. Üzerini giyindi. Saçlarını taradı. Birden telefonuna mesaj geldi. Mira, fotoğrafları göndermişti.

 

 

Bahar:- Gönderme dedim, bak işte.

 

 

Bahar, tek tek baktı fotoğraflara. Minho ile ikisinin fotoğrafları. Birbirlerine gülümsemeleri o kadar güzeldi ki. İstemsizce o da gülümsedi. Aynaya baktı. Saçını toplayacaktı ama bıraktı tokayı. Saçlarını saldı. Dalgalı saçlarını. Bu gün böyle gidecekti okula.

 

 

Evden çıkmışlardı. Okula geldiler. Bahçe kapısından girdiler.

 

 

Alya:- Hazel, yüzünde güller açıyor bakıyorum da.

 

 

Hazel:- Felix ve ben. Çok garip hissediyorum. Sanki, hayat daha renkli. Sanki nefes alırken, ciğerlerime mutluluk da çdkiyorum. Çok tuhaf. Ama güzel.

 

 

Lena:- Seni böyle görmek harika.

 

 

Anka:- Bahar, sende de bir gariplik var sanki. Saçlarını toplamamışsın? Bunun gördüğün rüya ile bir ilgisi var mı?

 

 

Bahar:- Hangi rüya?

 

 

Anka:- Minho desem?

 

 

Bahar:- Şunu imâ edip durmayın. Bu gün de böyle açayım dedim ne var yani neden altında bir şey arıyorsunuz?

 

 

Alya:- Konu sen olunca her an, her yaptığına şaşırabiliyoruz ondan.

 

 

Erkekler de girdiler bahçeye. Minho 'nun elinde bir buket çiçek vardı. Çok ama çok heyecanlıydı.

 

 

Seungmin:- Titremeyi bırak bence.

 

 

Minho:- Kolay mı sanıyorsun? Acaba ne cevap verecek.

 

 

Bang Chan:- Gül mü seviyor Bahar? Dedi Minho'nun elinde ki çiçeklere bakarak.

 

 

Minho:- Bilmiyorum hiç soramadım ama gül aşk ile ilgili bir çiçek ya aklıma o geldi.

 

 

Bang Chan:- İyi düşünmüşsün. Gül güzel çiçektir. Hem de kırmızı.

 

 

Minho, Bahar'ı gördü birden. Saçlarını açmış, gülümsüyordu. Birden o da Minho 'ya baktı. Göz göze geldiler.

 

 

Minho:- Çok güzel!

 

 

Jeongin:- Hadi git söyle.

 

 

Minho, Bahar'a doğru yürüdü. Kararlıydı komuşacaktı. İçinde onunla ilgili ne kadar duygu düşünce varsa hepsini anlatacaktı bu gün. Sonunda dayak yeme olasılığı olsa bile.

 

 

O anda beklenmedik bir şey oldu. Geçmişten gelen biri vardı. Belki de Bahar ile Minho 'yu birbirinden uzaklaştıracak biri. Herkes kapıdan giren kişiye baktı.

 

 

:- Bu Soo Yeon değil mi?

 

 

Bahar'a doğru giden Minho, döndü ve gelen bu kıza baktı.

 

 

Soo Yeon, Minho'nun yanına geldi ve durdu.

 

 

Soi Yeon:- Bu çiçekler bana mı yoksa? Dedi ve elinden aldı Minho'nun gülleri. Minho bakakalmıştı resmen.

 

 

Han:- Bu kız? Neden geldi ki buraya?

 

 

Bang Chan:- Şimdi mi ya!

 

 

Changbin:- Ne işi var burada?

 

 

Bahar, Minho ve So Yeon 'a bakıyordu. Başını çevirdi. Eli saçlarına gitti.

 

 

Mira, Bahar'a sonra kızlara baktı. Hatta kızlar birbirine. Bahar'da ki bu ani hareket biraz olsa da durumu anlamalarına neden olmuştu.

 

 

Sevgili okurlarım.

 

 

Çok ama çok geç kaldım biliyorum biliyorum. Hepinizde çok çok özür dilerim. Mâlum yoğunluk ve günlük hayatın telaşı hiç bitmiyor. Ama gecikmeli de olsa yeni bölüm ile geri döndüm. Sizleri çok özledim gerçekten. Yeni bölümü hızlı yazdığım için yanlışlarım olursa şimdiden affola. İnşallah beğenirsiniz.

 

 

Sizleri çok seviyorum ve herkese iyi tatiller diliyorum. Eğlenmeyi ve mutlu olmayı unutmayın...

 

  

Bölüm : 20.01.2025 17:07 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...