Bahar sonunda kabul etmişti. Kalbinde ki aklında ki ruhunda ki bütün gerçekleri kabul etmişti sonunda. Sonun da kendisine itiraf edebilmişti Minho 'yu sevdiğini. İlk defa yaşıyordu bu hissi. Korkutucuydu. Aynı zamanda da mutluluğun doruklarındaydı sanki. Aşk değildi onun yaşadığı. O evreyi çoktan geçmişti. Seviyordu. Sevginin en saf en temiz hâliydi şu an yaşadığı. Güzel şeydi sevmek. Sevdiğini kabullenmek.
Minho ise Bahar'ı nasıl basmışsa bağrına öyle kalmıştı olduğu yerde. Bırakmayı da düşünmüyordu. Avuçlarından kayıp gitmesine ramak kalmıştı zaten, bırakırsa, bir kelebek misali, uçup gidecek diye korkuyordu. Sevgisi ile sınanıyordu. Yine. Ama Minho bu seferde Bahar'ı kaybetmeyecekti. Kararlıydı. Her ne olursa olsun, söylenen onca kırıcı söze, yediği tokata rağmen asla bırakmayacaktı onu. Bahar onu anlayana kadar, onun içindeki korkularla, yaşadıkları aksiliklerle, araya giren herkesle savaşmakta kararlıydı. Çünkü o Bahar'ı vazgeçemeyecek kadar çok seviyordu.
Bahar, Minho'nun gözyaşı olmuş göğsüne sığınıp kalmışken her şeyi gözden geçirmişti bir nevi. Kendi içini. Kendi benliğini. Biraz olsun kendine gelebilmişti. Hafiften kıpırdandı. Minho, anlamıştı geri çekilmek istediğini Bahar'ın. Başını göğsüne bastıran eli hafiften ayrıldı saçlarından. Bahar, hemen geri çekildi. Arkasına döndü ve gözlerini sildi alel acele.
Minho elini tuttu bileğinden ve çekti gözlerinden Bahar'ın.
Minho:- Ağladın diye utanıyor musun?
Bahar:- Şeyy.
Minho:- Gel biraz oturalım dedi ve sırtına dokundu hafifçe Bahar'ın. Han Nehri manzaralı banka gelip oturdular. Bahar hâlâ gözlerini siliyordu. Cebinden bir peçete çıkarıp, Bahar'a uzattı. Gözlerine baktı.
Minho:- Güzel gözlerin kıpkırmızı olmuş.
Bahar, Minho 'ya baktı. Sonra hemen başını eğdi.
Minho:- Gerçekten gidecek miydin?
Bahar, başını sağa sola salladı. Utanıyordu yüzüne bakmaya Minho'nun. Hem ağladığı hem de attığı tokat yüzünden.
Minho:- Bizi korkuttun.
Bahar:- Seni de mi?
Minho:- Beni de.
Bahar, bir şeyler sormak istiyordu ama ağzına gelip gelip gidiyordu kelimeler, cümleler. Bir yandan Minho 'ya bakıyor, bir yandan da çekinip başını öne eğiyordu.
Minho:- Sor hadi.
Bahar:- Nasıl anladın?
Minho:- Sen Bahar'sın ve ben seni çok iyi tanıyorum.
Bahar:- Beni nasıl buldun?
Minho:- Dedim ya seni çok iyi tanıyorum.
Bahar:- Ben senin kalbini kırdım sen benim peşimden geliyorsun. Yaptığım şeye bak haksızlık resmen yaaa dedi ve tekrar ağlamaya başladı.
Minho gülümsedi ve eğilip yüzüne baktı.
Minho:- Şu zamana kadar ağladığın bir tek anını görmedim. Güçlü, karşısındaki ile laf yarıştan hatta biraz da çirkef geçinen Bahar vardı karşımda. Şimdide aralıksız ağlayan, duygusal Bahar. Sen hangisisin?
Bahar:- Şu an gördüğünü soruyorsan, ezik, ağlak güçsüz Bahar.
Minho:- Hangisi olursan ol, sen her hâlinle çok güzelsin.
Bahar:- Çok iyisin bu hâlin canımı sıkıyor. Dedi gözlerini elinin tersiyle silerek.
Minho güldü:- Kavga etsem rahatlayacak mısın?
Bahar:- Evet. Sana yaptıklatımdan sonra kavga etmeyi hak ediyorum.
Minho:- Vicdanını rahat bırak artık. Kavga etmek filan yok.
Bahar, Minho 'ya baktı. Gözlerine. Gözlerinde ki o karanlık ama yıldızlarla kaplı gök yüzüne baktı. Bir kez ve bir kez daha aşık oluyordu. İşin ilginci Bahar artık kendi kalbinin sesini duyabiliyordu. Kalbinde yetişen o fidanın boy atmasına izin veriyordu.
Bahar:- Gözlerin dedi ve durdu.
Minho:- Ne olmuş gözlerime? Bir şey mi var?
Bahar:- Uzay gibi karanlık. Ama yıldızları görebiliyorum. Galaksileri. Ve öyle güzel parlıyorlar ki sonsuza kadar durup izleyebilirim.
Minho şaşırmıştı. İlk defa odun ya da gıcıkların efendisi diye kendisi ile alay etmemişti. İlk defa güzel bir şey söylemişti. Gülümsedi. Çok güzel gülümsedi.
Minho:- Senin gözlerinde Türk kahvesi gibi. Kahverenginin en güzel tonu. Baktıkça kırk yıl hatırın kalıyor sanki.
Bahar'ın da Minho 'dan kalır yanı yoktu. Şaşkındı. Üstelik bu sözlerin, ne manaya geldiğini biliyor muydu da kullanıyordu Minho?
Bahar:- Sen, kahve hatır filan nereden biliyorsun?
Minho:- Benim de bildiğim şeyler var. Türkiye hakkında. Cahil değiliz yani hanımefendi.
Bahar gülümsedi:- Anlamını biliyor musun bilmem ama şu kullandığın cümle ile sana aşık olmayacak Türk kızı yoktur emin ol. Çok, çok güzel bir söyledin.
Minho:- Benim istediğim bana bakmadıktan sonra başka Türk kızını hatta diğerlerini ne yapayım?
Bahar, Minho 'ya baktı yeniden.
Bahar:- Neler diyorsun?
Minho:- Gülümse diye söylüyorum. Yanlış anlama dedi ve durdu. Daha iyi misin?
Bahar gülümsedi:- Sayende. Ben eve gideyim artık. Kızlar meraklanmışlardır.
Minho:- Tamam ben bırakırım seni.
Bahar:- Gerek yok gerçekten gidebilirim ben.
Minho:- Ya tekrar kaçarsan, sana güvenmiyorum. Ben bırakacağım. Changbin 'den arabasını aldım hem. Araba ile döneriz.
Bahar:- O zaman biraz daha izleyebilir miyim manzarayı?
Minho gülümsedi:- Ne kadar istersen. Ben de izlerim seninle. Manzarayı dedi ve Bahar' a baktı.
İkisi de Han Nehri'nin harika manzarasına odaklanmışlardı. Daha doğrusu Bahar Han Nehri 'ne, Minho 'da Bahar'a. Eli, göğsüne gitti. Bahar'ın göz yaşlarının ıslaklığı hâlâ duruyordu t-shirtünde. Deri ceketinin fermuarını çekti sonuna kadar. Ağlamaktan hişlanmayan birine ağladığını hatırlatmak hoş olmazdı nede olsa.
Minho, Bahar'ı eve getirdi. İkisi de arabadan indiler.
Bahar:- Teşekkür ederim. Yine yetiştin.
Minho:- Ne zaman istersen yanındayım. Şey, tekrar gitmeyi düşünmezsin değil mi?
Bahar:- Artık düşünmem. Geçti. Kalmak için bir çok sebebim var artık.
Minho:- Sevindim.
Bahar arkasını dönüp eve doğru ilerledi fakat durdu o an. Geri döndü.
Bahar:- Minho!
Minho Bahar'a baktı.
Bahar:- Acıyor mu?
Minho, Bahar'a baktı. O aşkla bahsettiği Türk kahvesi gözlere.
Minho:- Acımıyor.
Bahar:- Bir daha asla canını yakmayacağım. Dedi ve bahçeden içeri giriyordu ki birden kızlar dışarı fırladılar.
Lena:- Bahaaaaaaar!
Mira:- Sonunda geldin. Nerelerdeydin sen nasıl korkuttun bizi.
Yedisi de birden koşup Bahar'a sarıldılar. Korku ve özlemle.
Bahar:- Geldim kızlar. Hem kendime hem de eve.
Ceylin:- Şükür ya aklımız çıktı.
Minho:- Kaçağı size teslim ettiğime göre ben artık gideyim.
Ekin:- Sağol Minho, size ne kadar teşekkür etsek azdır.
Hazel:- Bizim için diğerlerine de teşekkür et olur mu?
Minho:- Lafı bile olmaz. Söz konusu kaçak bir kediyse yakalamak benim işim dedi gülerek.
Bahar:- Başladık yine.
Minho:- Kaldığımız yerden devam.
Bahar gülümsedi:- Tamam öyle olsun bakalım.
Minho el salladı ve arabaya bindi. Son kez baktı Bahar'a. Sonra ilerledi.
Kızlar, koltuğa yerleşmiş Bahar'ın gelişini Türk çayı ile kutluyorlardı.
Ekin:- Daha iyi misin?
Bahar:- İyiyim aklınız kalmasın. Her şey geçti.
Alya:- Bunda Minho'nun da etkisi var sanırım.
Anka:- Sağolsun o kadar olan şeyden sonra yine yetişti.
Kızlar çaylarından birer yudum aldılar.
Bahar:- Ben, Ben Minho 'yu seviyorum!
Birden yedisi birden çayı geri püskürttüler.
Lena:- Nee ne ne neeeeeeee?
Mira:- Kulaklarıma inanamıyorum. Bahar şaka yapmıyorsun değil mi?
Bahar:- Yapmıyorum. Çok uzun zamandır, içimde bir şeyler hissediyordum. Kalbimi dinlememeye çalıştım ama sonun da sesini kesmeye gücüm yetmedi.
Anka:- Bunu biliyorduk ta senden duymak çok garip hissettirdi.
Ceylin:- Al benden de o kadar. Peki, ne olacak şimdi?
Bahar:- Olacak bir şey yok. Yani düşündüğünüz gibi aramızda bir şey olmayacak. Ben sizin kadar cesur değilim. Ona karşı bir adım atabilir miyim bilmiyorum. Hoş Minho 'da bana karşı bir şeyler hissetmiyordur.
Hazel gülümsedi:- Hemen karar verme istersen. Minho 'da bir şeyler olabilir.
Bahar:- Bu gün bana öyle güzel bir şey söyledi ki, galiba sonsuza kadar unutmam mümkün olmayacak.
Anka:- Ne dedi söylesene?
Bahar:- "Gözlerin Türk kahvesi gibi. Kahvenin en güzel tonu. Baktıkça kırk yıl hatırın kalıyor sanki".
Lena:- Bunu Minho mu dedi? Bizim bildiğimiz Minho.
Bahar gülümsedi:- O, bizim bildiğimiz Minho.
Anka:- Nereden biliyormuş o kahveyi hatırı filan? Dedi gülerek.
Mira:- Araştırmış işte anlasana. Var bir şey var bu Minho 'da.
Ekin:- Senin de hoşuna gitmiş ha!
Bahar güldü başını eğerek.
Alya:- Yaaaaa çen aaçık mı oldun? Dedi Bahar'ın yanaklarını sıkarak.
Bahar:- Evet. Bu gün bir kez daha.
Ertesi gün olmuştu. Kızlar okula geldiler. Sınıfa girdiler konuşarak. Erkekler ise çoktan gelmiş, yerlerine geçmişlerdi bile.
Lena:- Saçlar, açılmış? Dalgalı dalgalı. Kalbin gibi ha!
Bahar:- Ne bileyim, bu gün de böyle olsun dedim. Çok tuhaf hissediyorum kızlar. Heyecanlı gibiyim. Her zaman vardı da bu hisler, kabullendikten sonra daha bi garip yaşamaya başladım.
Alya:- Ne yaparsın aşk böyle bir şey işte.
Ekin:- Güzel his doğrusu. O kalp çarpıntısı, o el ayak titremesi normalde hiç normal değil.
Anka güldü:- İyi tanımladın.
Ekin:- Neyse gerçek hayata dönüp, bırakalım şu ask işlerini şimdi ders zamanı. Hadi yerimize.
Her biri yerine geçip oturdu. Bahar heyecanla Minho'nun gelmesini bekliyordu. Parmakları ile oynuyordu. Bir gözü de Minho 'yu arıyordu. Birden Soo Yeon girdi sınıfa. Bahar ile göz göze geldiler. Hemen ilerledi ve Bahar'ın yanına geldi.
Soo Yeon:- Günaydın.
Bahar toparlandı:- Günaydın.
Soo Yeon:- Geçen gün olan şey için geldim yanına. O dedikodular gerçek iğrençti.
Bahar'ın arkasında oturan Han ve Changbin onlara baktılar. Diğerleri de.
Han:- Ne diyor bu kız?
Changbin:- Bahar'ın canını sıkacak durduk yere. Oysa nasıl da gülerek girdi sınıfa. Durdursak mı şunu?
Bang Chan:- Bekleyelim biraz.
Kızlar da erkeklere odaklanmışlardı.
Anka:- Niye diktiler gözlerini o kıza?
Alya:- Belli ki var bir şey.
Mira:- Seungmin ve Minho neredeler acaba? Bu kızdan hiç iyi enerji almıyorum.
Ekin:- Minho 'yu öpen kız buydu değil mi dedi ve şüpheyle baktı o tarafa.
Bahar:- Evet, iğrençti.
Soo Yeon:- Yuna'nın yaptığı şey affedilirbilir bir şey değildi ama sen onu affetmişsin.
Bahar:- Herkes yanlış yapar.
Soo Yeon:- Çok iyi kalplisin. Hemcinsim olarak sana yapılan bu zorbalıktan dolayı üzgün olduğumu söylemek için geldim. Bir nevi kadın dayanışması. Dedi gülümseyerek.
Bahar gülümsedi:- Teşekkür ederim.
Soo Yeon:- Yalnız, Minho sana güzel sahip çıktı. Onunla gurur duydum. Aslında o da senin gibi mağdur oldu bu dedikodulardan.
Bahar:- Sağolsun. Desteğini inkâr edemem.
Soo Yeon:- Minho böyledir. Abilik yapmayı pek bir sever.
Han ayaklanacak gibi oldu ama Hyunjin tuttu onu.
Han:- Neler diyor baksana? Diye fısıldadı.
Hyunjin:- Bekle.
Soo Yeon:- Şefkatli birisidir. Hep yardıma ihtiyacı olanlara yardım eder. Biz sevgili iken de böyleydi.
Bahar, Soo Yeon 'a baktı. Ne yapmak istediğini az çok anlıyor gibiydi. Minho 'ya karşı olan hislerini ve kendisini uzak tutmak istemesini.
Soo Yeon:- Okulda çoğu kişiye yardım ederdi. Kızlara filan. O Minho onu böyle kabul etmem gerektiğini biliyordum o zamanlar.
Bahar:- Minho ile aramızda bir şey yok. Olamaz da dedi birden lafa girerek.
Soo Yeon:- Ben öyle demek istemedim.
Bahar:- Sen öyle demek istediğin için demedim. Benim Minho'da dahil hiç bir erkekle aramda bir şey olamaz. Kore'ye okumak için geldim ve vaktimi aşk gibi gereksiz şeylerle harcayamam.
Soo Yeon:- Minho sana aşık olsa bile mi?
Erkekler birbirine baktılar. İstedikleri cevabın gelmesini bekliyorlardı. Ama Bahar'dı bu. Cevabı çoktan belliydi.
Bahar:- Bana aşık olsa bile. Aşka inanmam zaten. Dediğim gibi boşa zaman kaybı.
Soo Yeon:- Anladım. Ben seni çok sevdim. Arkadaş olabiliriz. Ne zaman istersen benimle takılabilirsin. Bu aralar buralardayım.
Bahar gülümsedi.
Soo Yeon:- İyi dersler dedi ve gülümseyerek kapıya geldi ve durdu. Erkeklere baktı. Ters ters bakıyorlardı. Göz kırptı onlara ve çıktı.
Felix:- Aaaıhhh çok gıcık bir kız.
Han:- Bahar, niye o kıza haddini bildirmedi ki?
Bang Chan:- Bahar'ın bu kızın azmettirici olduğundan haberi olmamalı.
Jeongin:- İyi de neden?
Bang Chan:- Yuna'nın boğazına yapıştığı gibi Soo Yeon'u da dövmeye kalkarsa ne olur biliyor musunuz? Bu kız bir de Taekwondo şampiyonu.
Changbin:- Şimdilik sadece Minho bilse yeterli.
Jeongin:- Bahar'ın cevabını da mı?
Bang Chan:- Ne vardı sanki Bahar'da Minho 'yu sevseydi şimdi bunu nasıl söyleyeceğiz?
Minho ve Seungmin sınıfa girdiler o an. Minho, Bahar'a baktı. Bahar'da ona. Yanına gelip oturacak mıydı yoksa başka sıraya mı geçecekti acaba? Ama Soo Yeon'un dediği şeylerde tuhaftı. Minho'nun abi gibi davranması. Kafası birazcık karışmıştı.
Minho durdu ve Bahar'a baktı. Sonra erkeklerin yanına doğru ilerledi.
Bang Chan:- Konusmamız gerekiyor.
Minho:- Ne oldu?
Bang Chan:- Bu Soo Yeon, gelio Bahar'a bir şeyler söyledi. Çok fena biri.
Minho:- Bundan sonra ne yaparsa yapsın. Bahar'ı yedirtmem ona.
Bahar ise yanına oturmayan Minho'nun bu tavrı karşısında üzülmüştü. Kızlara baktı.
Mira:- Sakin ol. Diye işaret etti eliyle.
Birden hızla bir çanta kondu yan sıraya. Bahar sıçrayarak döndü ve baktı.
Bahar:- Minho buraya mı oturacaksın?
Minho:- Eski yerime geçiyorum. Hâlâ benim yerim değil mi?
Bahar:- Her zaman.
Minho:- Saçlar yine harika.
Bahar'ın elleri saçına gitti. Utanmıştı.
Ders arası olmuştu. Kızların her biri başka bir yerdeydiler. Sevdicekleri ile birlikte.
Hazel, Felix ile birlikte Kuki'nin yanındaydı.
Felix:- Kuki ile vakit geçirmek çok zevkliydi ama sen geldikten sonra benim için vaz geçilmez oldu.
Hazel:- İşin romantik tarafını bırakırsak, havalar iyice soğudu. Kuki için bir yuva mı bulsak?
Felix:- Bu zamana kadar kimseyi bulamadık. Belki biraz da biz vermek istemedik. Bilmiyorum Hazel, ya verdiğimiz kişi ona kötü davranırsa?
Hazel:- Keşke bizim evde bakabilseydik. Ne yapacağız Felix?
Felix:- İyi bir sahip bulana kadar bakmaya devam edeceğiz.
Hazel:- Bak aklıma ne geldi. İlân bastırarak sağa sola yapıştıralım. Belki almak isteyen biri olur.
Felix:- Bilmiyorum. İnsanlara dair güvencim yok gibi.
Hazel:- Yine de bir düşün derim.
Felix:- Bak aklıma ne geldi.
Hazel:- Nedir?
Felix:- Biz evlenelim, bir ev alıp Kuki ile birlikte oraya taşınalım.
Hazel güldü:- Tamam, bir işimiz olmadan nasıl olacak evimiz acaba?
Felix durdu:- Kira ol az mı?
Hazel:- Onun da olacağını pek sanmıyorum. En azından bi beş, altı sene kadar.
Felix:- Sadece evlensek?
Hazel:- Felix!
Felix:- Tamam tamam sustum.
Ceylin ve Changbin'de tiyatro salonunda prova için hazırlanıyorlardı.
Changbin:- Prensesim bu gün yine çok güzelsiniz.
Ceylin:- Teşekkür ederim prensim. Şu prenses kelimesini o kadar çok duydum ki başkası söyleyince tüylerim diken diken oluyordu. Sen söyleyince gerçek bir prenses gibi hissediyorum.
Changbin, Ceylin 'e baktı.
Changbin:- Çünkü sen benim gerçekten prensesimsin. Kalbimde öyle güzel bir saray kurdun içinde varlığın ile.
Ceylin:- Changbin ne güzel şeyler söylüyorsun!
Changbin:- Sen hayatımda var olduğun sürece bu dudaklardan senden başka kimsenin ismi duyulmayacak.
Ceylin gülümsedi:- İyi ki girdin hayatıma.Kalbime döndüm. Gerçek ben oldum. Ve şimdi çok mutluyum.
Birbirine gülümseyerek bakıyordu Changbin ve Ceylin. İkisi de hayatlarının en güzel şeyini buldukları için mutlulardı birbirlerini.
Lena, kafede oturuyordu tek başına. Elini çenesine koymuş, kitap okuyordu. Kendince huzurlu bir ortam oluşturmuştu kendine. Taeyong onu gördü. Yanına geldi ve oturdu.
Taeyong:- Lena, tek başına ne yapıyorsun burada?
Lena:- Kitap okuyordum.
Taeyong:- Şiir kitabı mı?
Lena:- Evet.
Taeyong:- Şiir sevdan hâlâ bitmedi sanırım.
Lena:- Bitmedi. Bitirmeyi de düşünmüyorum.
Taeyong:- Azmine hayranım.
Lena:- Çok değer vediğim biri sayesinde. O olmasaydı çoktan vaz geçmiştim.
Taeyong:- O kişi Han mı?
Lena:- Çok belli oluyor değil mi? Desteğini sürekli hissettiriyor. Vaz geçmeme izin vermiyor. O harika biri.
Taeyong:- Ona hayran gibi konuşuyorsun. Hatta erkek arkadaşın olmasını ister gibi. Ama şu an yanımda birini övmen benim kalbimi kırıyor.
Lena:- Neden kırılsın ki? Hem ben Han'ı övmüyorum onun gerçekten ne kadar iyi biri olduğunu anlatıyorum.
Taeyong:- Anlatma işte anlatma.
Lena, Taeyong 'a baktı.
Taeyong:- Ben sana aşığım Lena.
Lena, Taeyong 'un hislerinden elbette bir şeyler olduğunu anlıyordu ama bu konuşmanın böyle sonuçlanacağını tahmin edemiyordu. Üstelik Han'ında kıskanıyordu Taeyong ama Lena'da Taeyong 'a karşı hiç bir duygu belirtisi yoktu. Başta biraz hoşlanmıştı ama Han'a olan hislerini asla geçemezdi.
Lena, usulca toparlandı oturduğu yerde. Elinde ki kitabı sıkıca tuttu.
Taeyong:- Sen belki anlamak istemedin beni. Ama seni görmek, her sabah yanında olmak istedim ben. Aşk bu demek değil mi? Seni görebilmek. Biliyor musun? Her sabah okula gelmek için bir nedenim var artık. Sen varsın.
Birden Bahar geldi ve yanına oturdu Lena'nın.
Bahar:- Bizimde her sabah okula gelmek için bir nedenimiz var. Okuyup elimiz ekmek tutsun diye. Türkiye de böyle derler de.
Lena:- Aaaahahsh Bahar gelmiş! İyi ki geldin.
Taeyong, bir Bahar'a bir de Lena'ya baktı.
Taeyong:- Senden bir cevap bekliyorum. Ve lütfen mutlu olabileceğim bir cevap olsun dedi ve gitti.
Bahar:- Oldu canım, başka emriniz?
Lena:- Sen nereden çıktın?
Bahar:- Tekvondo kulübünün işleri işte. Tam geçiyordum seni gördüm. Aşk işleri galiba.
Lena:- He ya. Taeyong bana aşık olduğunu söyledi.
Bahar:- Ne olacak şimdi?
Lena:- Olmaz benim bir şey hissettiğim filan yok o çocuğa. Han içinde her yeri kaplıyor bir bilsen. Taeyong bana, ben Han'a, Han'da ses seda yok. Ah be Han ne var sanki...
Han geldi o an yanlarına.
Han:- Benden mi bahsediyorsunuz?
Bahar ve Lena sıçradılar birden.
:- Ayyyy!
Han:- Niye korktunuz bu kadar? Kafenin önümden geçiyordum sizi gördüm. Han diyordunuz en son?
Lena, telaşlanmıştı.
Lena:- Ee şey. Ben size içecek bir şeyler alıp geleyim dedi ve hızla kalkıp içecek almaya gitti.
Han, Bahar'a baktı.
Han:- Neler oluyor?
Bahar:- Elini çabuk tutmazsan, kuş uçuyor ona göre. Az önce Taeyong buradaydı ve Lena'ya duygularını açtı.
Han:- Ben o çocuğu.... Dedi ve yumruğunu masaya vurdu.
Bahar:- Niye bu kadar ağırsın, atağa geç artık. İkiniz de, neyse ben susayım.
Han:- Konuşmak istiyorum. İstiyorum da nasıl yapacağımı bilmiyorum. Her şeyi mahvetmekten korkuyorum.
Bahar:- Anksiyete mi?
Han başını salladı.
Bahar:- Vakti geçen her şey bozulup kokmaya mahkumdur. İçindekiler ve dahi Lena'nın içindekiler tazeyken, bir şeyler yap. İçindeki kurtları temizlemezsen, elinde ne Lena ne de aşk adına bir şey kalmayacak. Ayrıca şunu da düşün, bunları benim gibi biri söylüyor. Halbuki sen nasıl Lena'nın etrafında dolanırsın ha deyip kafa göz girmem gerekirdi. Yapmıyorsam, bu Lena'nın sana en baştan beri değer veriyor olmasından.
Han gülümsedi Bahar'a.
Bahar ayaklandı ve masadan kalkıp ilerledi.
Lena Han'ın yanına geldi.
Lena:- Bahar nereye gitti?
Han:- İşi varmış.
Lena, içecekleri masanın üzerine bıraktı. Sandalyeyi çekip oturdu. Han masanın üzerinde duran kitaba baktı.
Han:- Bu kitap sana hediye ettiğim şiir kitabı.
Lena:- Evet o. Okuması da gayet keyifli. Kore şiirleri çok güzeller.
Han:- Seninle gurur duyuyorum.
Lena:- Neden?
Han:- Şiir sevginden hiç vazgeçmedin. Yazamıyorum dedin, olmuyor dedin ama yine şiirle iç içesin.
Lena:- Sen olmasaydın belki çoktan vazgeçmiştim. Beni destekledin. Sürekli yanımda oldun. Sen benim karşıma çıkan e kıymetli şeysin Han.
Ortam harika ilerliyordu Han için. Belki de tam vaktiydi açılmak için. Yapabilirdi. Yapmalıydı. Hislerinden bahsetmek neden korkutucu olsun ki hem. İçinden ta derinden gelen tertemiz bir sevgi büyütüyordu. Lena ile birlikte büyüyme fikri neden kötü olacaktı ki.
Han açılmaya karar verdi Lena'ya. Derin bir nefes aldı.
Han:- Lena benim sana söylemem gereken bir şey var.
Lena:- Seni dinliyorum.
Han, kararlıydı komuşmaya başlayacaktı ama o içinde ki kurtlar rahat durmadı yine. Kemirmeye başladı beynini.
Lena:- Ya saçma sapan bir şey söylersem, ya Lena bu yüzden bana kızarsa. Belki beni sadece arkadaş olarak görüyordur. Hem benim gibi birini ne yapacak ki? Sakar ve komik olmaktan başka vasfı olmayan birini ne yapacak? Erkek arkadaş diye koluna bile takmaz. Ben sadece utandırırım onu. Sonra, sonra sadece ayrılık. Bi ona bak bir bana. Dünya güzeli bir kız. Benim gibi anksiyetesi tavan yapmış birini ne yapsın!
Han'da gariplik vardı. Lena bunu gayet net görebiliyordu. Ellerinin titremesinden, hafif hafif terlemesinden anladı.
Lena:- Han, iyi misin? Dedi ve tam eline dokunacaktı ki Han hızla elini çekti. Ayağa kalktı. Hatta öyle hızlı kalktı ki oturduğu sandalye yere düştü.
Han:- Ben, gitmem gerek. Dedi ve koşarak çıktı oradan..
Lena:- Han! Diyebildi sadece üzülerek.
Han lavaboya girmişti apar topar. Yüzüne su vurdu avuç avuç. Ensesini ıslattı. Usulca doğruldu ve aynada ki kendisine baktı.
Han:- Şu hâline bak! Bu hâlde mi onunla bir yola çıkacaksın? Birde açılmaya kalkıyorum. Benim gibi bir ezik ile mi olacak. Hızla yüzüne bir su daha çarptı. Kendine gel artık çık hayal dünyasından. Dedi kendi kendine ve çıktı lavabodan.
Ekin ise sınıfta oturmuş kitap okuyordu. Jeongin sınıfa girdi ve girer girmez de Ekin'i gördü.
Jeongin:- Kitap kurdu yine bir kitabın içinde kendini kaybetmi dedi gülerek.
Ekin, kitabını kapattı ve Jeongin 'e baktı.
Ekin:- Biraz öyle oldu dedi gülümseyerek. Bir roman. Garip bir hikâyesi var. Biraz sürükleyici bir şey.
Jeongin:- Anlatsana merak ettim.
Jeongin 'in hikayeyi merak ettiğinden değildi bu merak, Ekin'i konuşurken izlemekti niyeti.
Ekin:- Bak şimdi. Bi çocuk var. Kızı çok seviyor ama açılamıyor. Kız da onu seviyor ama o da açılamadığı gibi ilk adımı çocuktan bekliyor. Sonra çocuğun evinde yangın çıkıyor ve hastaneye kaldırılıyor. Tabiiki kız çok pişman. Bu arada da bazı olaylar yaşanıyor. Çocuk öldü mü yaşıyor mu daha belli değil. O kısımlara gelemedim henüz.
Jeongin:- Sen genelde bilimsel kitaplar okurdun. İlk defa aşk temalı bir kitap okuduğunu görüyorum.
Ekin:- Bu ara merak saldım bu türe.
Jeongin:- Bunda Kai'nin etkisi olabilir mi? Diye sordu kıskançlık ile.
Ekin:- Olamaz şey yani onunla alakalı bir şey değil.
Jeongin:- İyi bari dedi ve kollarını bağladı somurtarak.
Ekin:- Kitabın konusu farklı geldi bana. Yani düşünsene bazı şeylerin değerini kaybettiğimizde anlıyoruz.
Jeongin:- Bana bir şey olsa, yangın da filan kalsam, üzülür müsün?
Ekin:- Allah korusun Jeongin o nasıl söz öyle.
Jeongin:- Üzülür müsün?
Ekin:- Üzülürüm tabii deli misin? Tövbe tövbe neler söylüyorsun.
Jeongin:- Arkadaş olarak değil. Başka türlü.
Ekin, Jeongin ' e baktı.
Ekin:- Sana bir şey olsa ben çok üzülürüm Jeongin. Bu yüzden, lütfen kendine dikkat et.
Jeongin gülümsedi:- Senin için dikkat edeceğim.
Bang Chan ise bahçede Nayeon ile konuşuyordu. Bi ara sürekli Bang Chan'ın yanında gezen Yuta mağduru olan o kız. Anka ise onu arıyordu. Birden ikisini gördü. Kıskançlık krizleri yeniden tavan yapmıştı.
Anka:- Bu kız yine mi burada ya? Dedi ve hızla Bang Chan'ın yanına geldi.
Anka:- Merhaba, ne komuşuyorsunuz bakalım?
Bang Chan:- Nayeon ile bir etkinlik düzenleyeceğiz de onun planını yapıyoruz.
Anka:- Nayeon ile, birlikte.
Bang Chan:- Duya duya sadece bu iki kelimeyi mi duydun?
Anka:- Ne etkinliği bu Chan? Dedi yalancıktan gülümseyerek.
Nayeon:- Kimsesiz çocuklar için satış yapacağız. Bu bahar yapalım diyoruz.
Anka:- İkiniz mi diyorsunuz dedi parmağı ile ikisini göstererek.
Bang Chan elini yüzüne kapattı.
Nayeon:- Yok bizimle birlikte bir kaç kişi daha var.
Anka:- Kişi öyle mi? Peki bu kişiler kız mı?
Bang Chan:- Kız da var erkekte. Bir grup olarak hareket ediyoruz.
Nayeon:- Neyse ben gideyim artık. Anlaştık sayılır.
Bang Chan:- Tamamdır sonra görüşürüz o zaman.
Nayeon gitmişti. Anka hemen Bang Chan'a döndü.
Anka:- Ne gurubu bu Chan? Neden benim haberim yok?
Bang Chan:- Dedik ya kimsesiz çocuklar için satış diye. Anka kızı resmen sorguya çektin. Son zamanlarda ki bu hallerin beni korkutuyor.
Anka:- Çok mu şey yaptım? Diye sordu mahçup bir şekilde.
Bang Chan:- Abarttın. Seden başka kimseyi gözüm girmez benim neden anlamıyorsun? Bana güvenmiyor musun?
Anka:- Ne yapayım Chan, sen de bu kadar yakışıklı olmasaydın! Herkesin gözü sen de. Biri aklını çelecek de seni benden alacak diye korkuyorum.
Bang Chan gülümsedi, Anka'nın yüzünü avuçlarına aldı.
Bang Chan:- Benim aklımı yitirmem gerekiyor başkasının çelmesi için. Orada sen olduktan sonra kimseyi ne görür duyarım. Beş duyu organım bile senden başkasını algılamaz bu saatten sonra.
Anka:- Sana güveniyorum bak!
Bang Chan:- Güven.
Anka:- Yine de şu grup mu neyse beni de alacaksın oraya. Tamam mı?
Bang Chan güldü:- Tamam alırım. Zaten sensiz ne işim varsa orada.
Anka gülümsedi:- Sağol.
Anka ise dans çalışmaları yapan Hyunjin 'in yanına geldi. Sandalyeye oturup onu izlemeye başladı.
Alya:- Garip bir havası var. Sihirli gibi. Etkileyemeyeceği kimse yok sanki. Kalbine indikçe daha çok etkileniyorum. Daha fazla çekiyor kendine. Korkarım ki böyle giderse benim için vaz geçilmez olacaksın Hyunjin. Oysa bir zaman sonra ben Türkiye 'de sen Kore'de olacaksın. Uzak mesafeler girecek aramıza. Belki de yüz yüzeyken aramızda mesafeler olacak.
Hyunjin Alya'yı fark etmişti. Sahneden inip yanına geldi.
Hyunjin:- Canım neden geldiğini haber vermedin?
Alya:- Dans ediyordun izlerken dalmışım. Yine harikasın.
Hyunjin:- Ama dans partnerim yok. Neden hâlâ gelmiyorsun?
Alya:- Gelsem ne olacak ki? Senin kadar iyi dans edemiyorum. Başka alanlara yöneldim ben dedi gülerek.
Hyunjin:- Gayette ediyordun.
Alya:- Boşver şimdi onu. Sen neden bu kadar şey dans ediyorsun bakalım?
Hyunjin:- Nasıl dans ediyorum?
Alya:- Şey yani. Böyle gel, bana gel bana diyorsun sanki.
Hyunjin:- Ne? O ne demek?
Alya:- Anlasana Hyunjin.
Hyunjin:- Seksi mi?
Alya:- Yok artık biraz daha açık söleyeseydin! Dedi birden ayaklanarak.
Hyunjin:- Onu demek istemedin mi?
Alya:- O işte o. Biraz derli toplu dans et.
Hyunjin:- Bazen ne demek istediğini anlayamıyorum dedi gülerek.
Alya:- Türkçeden tam anlamıyla çeviremiyorum da ondan. Yoksa ben de Korece konuşabiliyorum bi kere.
Hyunjin kahkaha atıyordu.
Alya:- Ya şunun iştahlı iştahlı gülüşine bak ya!
Hyunjin:- İştahlı gülmek mi? Yemek olmaz mıydı onun doğrusu?
Alya:- Ay Allah'ım sana geliyorum. Biz bu gün anlaşamayacağız galiba dedi ve ayaklandı gitmek için.
Hyunjin:- Tamam tamam. Az çok anladım ne demek istediğini.
Alya:- İyi bari. Yoksa bu ilişki etnik ve kültürel sebeplerden dolayı burada bitecekti.
Kızlar eve gelmişlerdi. Seçil Öğretmen ise eve tesisatçı getirtmek için telefonda konuşuyordu.
Anka:- Hocam bir sorun mu var?
Seçil Öğretmen:- Alt kattaki tuvaletin tesisatında sorun var galiba. Yardımcı olmaları için birilerini aradım. Aklınızda bulunsun burayı kullanmayın olur mu?
Kızlar:- Tamam hocam.
Mira:- Minho 'yu çağıralım, o anlıyor bu işlerden dedi imâ ile.
Bahar:- Çağırda daha beter etsin. Evde bi Minho telaşımız eksikti.
Ceylin:- Olsa mutlu olurdun ama.
Bahar:- Cıvıtmayın hadi odaya.
Akşam olmuştu. Kızlar dersleri bitirmiş defter kitabı yeni yeni kaldırıyorlardı.
Bahar:- Sen de olmasan ben kimden öğreneceğim şu matematiği iyi ki varsın Ekin.
Hazel:- Valla öyle.
Lena:- Korece'de de iyi olmaya başladık. Bu evde de Korece konuşma olayı yaradı bize.
Mira:- En azından Seungmin ile konuşurken teklemiyorum dedi gülerek.
Alya:- Hyunjin bu konuda anlayışlı en azından. Bazen konuşurken uygun kelimeleri bulamıyorum. Yardımcı oluyor ama gülüyor tabii. Daha bu gün oldu hatta.
Anka:- Bir de Türkçe kelimelerin Korece karşılığını bulmak var tabii.
Bahar- Ahahahsh geçen gün karı kız mı kesiyorsun dediğinde Bang Chan'ın o ne demek dediğini hatırladım da. O sinirimin arasında bile hatırımda kaldı.
Hep birden güldüler.
Ekin:- Minho ile aranız nasıl?
Bahar:- İyi, şimdilik.
Ceylin:- Yine iyi Minho 'ymuş. O attığın tokattan sonra kimse peşine düşüp gelmezdi. Çocuğa öyle bir vurdun ki sınıfta çınladı tokatının sesi.
Bahar:- Yapmamalıydım. İlk başta ki Minho değildi o. Olsa bile yapmazdı öyle bir şey. Düşünemedim. Öfkemden gözüm döndü. Hâlâ utanıyorum.
Alya:- Neyse boşver geçti gitti. Bu gün Tekvondo kulübüne gitmiştin ne yaptın bakalım dedi lafı değiştirmek isteyerek.
Bahar:- Önemli bir şey yok. Minho tekvondo arkadaşı bulmuş filan işte. Şu turnuva için.
Hazel:- Aaa kimmiş?
Bahar:- Bi tane kız işte.
Mira:- Bi tane kız ha! Dedi imâ ile. Güzel mi bari?
Bahar:- Ne bileyim tanımıyorum.
Anka:- Ay bu kıskanmış! Minho ile kız takım arkadaşı olacak tabii.
Bahar:- Bana ne be! Ne kıskanacağım. Kiminle takım oluyorsa olsun.
Alya:- Tabii, Bahar mı kıskanacak? Dedi gülerek.
Bahar:- Sizin dilinize düşmektense bi kapıda köle olsam daha iyi. Kıskanmışmışım. Bana ne? Acaba kız güzel mi?
Kızlar birden haykırarak gülmeye başladılar.
Birden Anka'nın telefonu çaldı. Yatağına uzandı ve telefona baktı.
Bahar:- Kim arıyor Bang Chan mı?
Anka:- Sınıftan bi kız. Dedi ve açtı.
Haberler iyi değil gibiydi. Anka'nın gözleri açıldı korkuyla. Kızlara baktı.
Ekin:- Anka, ne oluyor? Kötü bir haber mi var?
Anka'nın telefonu elinden düştü.
Mira:- Anka konuşsana!
Anka:- Yurtta yangın çıkmış. Bizimkilerden haber yokmuş!
Alya:- Nasıl ya, nasıl?
Hepsi birden ayaklandılar.
Ekin birden bu gün Jeongin ile konuştuğu o anı hatırladı. Yangında kalan genç ile ilgili kitap ve konuştukları zihninde yankılandı.
Ekin:- Hayır, olamaz, gitmemiz gerek kızlar hadi!
Bahar:- Seçil Hoca?
Lena:- Burada duracak değiliz ya! Han, ya bir şey olduysa dedi ve ağlamaya başladı.
Bahar:- Tamam sakin. Ay Allah'ım inşallah bir şey yoktur.
Ceylin:- Hadi kızlar bekleyemeyeceğim.
Kızlar apar topar aşağı indiler. Birden karşılarında Seçil Öğretmen ile karşılaştılar.
Seçil Öğretmen:- Kızlar ne oluyor?
Hazel:- Hocam arkadaşlarımız, kötü durumda gitmemiz lazım.
Seçil Öğretmen:- Bi durun. Anlatın önce.
Ekin:- Kaldıkları yurtta yangın çıkmış. Hocam haber de yokmuş. Ne olur izin verin Zaten buraya da yakın.
Seçil Öğretmen:- Tamam. Ben sizi götürürüm. Hadi arabaya.
Kızlar apar topar arabaya bindiler. Seçil Öğretmen onları yurdun önüne getirmişti. Alevlerin aydınlattığı, insanların toplaştığı yurdun önüne. Kızlar indiler arabadan ve koşarak alevlerin sardığı binanın önüne kadar geldiler. İtfaiyeciler söndürme çalışması yapıyorlardı. Polisler ise kimseyi sokmuyordu içeri.
:- Lütfen burada kalın.
Bahar:- İçeride arkadaşlarımız var. Durumlarını merak ediyoruz.
:- Çocuklar, kurtarma çalışmaları devam ediyor lütfen burada kalın.
Kızlar birbirine baktılar.
Lena:- Haaaaan! Dedi ağlayarak.
Ekin:- Allah'ım ne olur sağ sağlim çıksınlar oradan ne olur! Dedi yanan binaya bakarak.
Hazel:- Korkuyorum!
Ceylin:- İnan ben de dedi elleriyle oynayarak.
Kızlar, her geçen saniyede daha da sabırsız oluyorlardı. Sürekli birileri çıkarılıyordu dışarı ama bizimkilerden bir ses, bir iz yoktu. Yangın ise git gide büyüyordu. Ümitlerle ters orantılı olarak.
Kızlar göz yaşı ve endişe ile bekliyorlardı.
Hazel:- Gün ışığım ne olur sağ salim çık oradan yoksa ben karanlıkta kalırım. Gülüşün olmadan ne yaparım ben? Allah'ım yardım et ne olur!
Ekin:- Yapma Jeongin. Ne olur beni pişman etme. Çünkü bu pişmanlık ile yaşayamam.
Ceylin:- Seni daha yeni buldum. Daha yeni ben oldum. Ne olur beni benden alma Changbin. Ne olur çık oradan.
Anka:- Chan, oradan sağ salim çık söz bir daha kıskançlık krizleri ile seni darlamayacağım. Allah'ım ne olur yardım et onlara.
Mira:- Seungmin, huzurum, aşkım, her şeyim. Gidersen ben biterim. Gitme. Beni sensiz bırakma. Sağ salim çık oradan ne olur.
Lena:- Poğaça yanak, sana bir şey olursa kim benim destekçim olacak? Yapma. Sana ihtiyacım var. Sevgine, varlığına ihtiyacım varken elimi bırakma.
Alya:- Hyunjin, Benim Hyunjin 'im. Ne olursa olsun, ne yapmış olursan ol seni çok seviyorum. Böyle bir ayrılık istemiyorum. Sen yeterki iyi ol. İyi olduğunu görmek bana yeter.
Bahar:- Uzay gözlüm. Hadi çık oradan. Gözlerine bakmadan ne yaparım ben! Senin için önemi var mı bilmiyorum ama ben burada seni bekliyorum. Seni görmeden de gitmem. Minho hadi gel, gel artık ne olur.
Birden tanıdık birileri gözüktü. İtfaiyecilerin çıkardığı birileri vardı. Kızlar onları tanımışlardı.
Mira:- Kızlar! Geliyorlar bunlar onlar.
Sevinçle el çırptılar. Heyecanla onları bekliyorlardı.
Han'ın yüzünde bir oksijen maskesi vardı. Öksürüyordu. Yürümekte güçlük çektiği için itfaiyeciler tarafından kolları omuzuna alınmış öyle çıkarılıyordu. Minho ve Bang Chan 'da Jeongin 'i taşımaya çalışıyorlardı. Halsiz olduğu belli oluyordu. Felix yüzünü bir t-shirt ile kapatmıştı. Aynı şekilde Changbin 'de. Seungmin 'de bir itfaiyeci desteği ile yürüyordu. Yüzleri kara olmuş, ara ara öksürüyorlardı. Hemen ambulansın yanına getirildiler.
Kızlar ve Seçil Öğretmen hemen yanlarına koştular.
Anka:- Chan aaaa... Aşkım diyecekken Bahar dürttü onu Seçil Öğretmeni işaret etti gözleriyle.
Anka:- Aa arkadaşım nasılsınız?
Bang Chan:- Arkadaşım mı? Diye sordu ve birden Seçil Öğretmen'i fark etti. Endişelenme sorun yok. Gerçekten iyiyim..
Lena ağlıyordu:- Çok korktuk amaaaaa!
Mira:- Lena, Seçil Hoca burada ağlamasan mı acaba? Diye mırıldandı.
Lena:- Ama hallerine baksana Mira! Yüzüleri gözleri kapkara olmuş.
Seçil Öğretmen:- Durumları nasıl?
:- Dumandan etkilenmişler. Tehlikeli bir durum yok merak etmeyin. Ambulansta hemen müdahalelerini yaparız.
Seçil Öğretmen:- Ohh şükür. Çocuklar, çok korktunuz biliyorum. Ama durumunuz iyiymiş neyse ki. Ailenize haber verdiniz mi?
Bang Chan:- Ailemiz duymasın efendim. Uzaktalar endişelenirler.
Seçil Öğretmen:- Öyle şey olur mu? Ararız en azından sesinizi duyarlar. İyi olduğunuzu bilsinler.
Seungmin:- Haklısınız. Ama bizim için işin en zor kısmı burada başlıyor.
Seçil Öğretmen:- Nedenmiş o?
Seungmin, yurdun hâlini gösterdi.
Seçil Öğretmen:- Ben bi bilgi alayım şurada bi yetkili var dedi ve az uzağına gitti çocukların.
Alya:- Aklımız çıktı vallahi.
Hyunjin:- Ucuz atlattık diyelim. Neyseki. Oradan çıkana kadar sadece sen geçtin aklımdan. Bir daha göremeyeceğim diye çok korktum. Dedi fısıldayarak.
Alya gizliden gülümsedi:- Ben de.
Jeongin:- Yangından kurtulduk ama bu seferde sokakta donarak öleceğiz.
Han:- Hakikaten, kalacak yerimiz yok artık. Hepimiz okulu bırakıp eve gitmek zorunda kalacağız. Ne yapacağız şimdi çocuklar? Diye sordu öksürerek.
Lena:- Bir daha okula gelmemek mi? Ama olmaz. Sizi okulda görmezsek dedi ve sustu.
Changbin:- Bu gece sokaktayız anlaşılan. Ablam Kore'de olsaydı o bize yardım ederdi gizliden de olsa Off baba ya!
Ceylin:- Hava da buz gibi. Otele filan gitseniz?
Changbin:- Paramız yok ki. Hepsi yandı.
Görevliler birer battaniye getirip omuzlarına örttü. Azda olsa ısınmışlardı. Seçil Öğretmen ise onları dinliyor bir yandan da yetkililerden bilgi alıyordu.
:- Çok fazla öğrenci var. Onları bir yerlere aktarmamız uzun sürecek.
Seçil Öğretmen:- İyi de sabaha kadar bu çocuklar böyle burada otururlarsa, hasta olurlar.
:- Belki sabahı bulmaz. Yer filan ayarlamak elbette uzun sürer.
Anka:- Keşke size yardımcı olabilseydik. Oysa siz bize hep yardım ettiniz.
Bang Chan:- Sabah olsun bakalım. Bir çaresi bulunur elbet.
Jeongin:- Sabaha donmadan çıkabilirsek artık.
Minho:- Olmadı şuraya bi ateş yakar otururuz başında.
Bahar:- Kendisi mağara adamı olduğu için alışkın ateşin başında oturup ısınmaya. Ataları da böyleydi bunun.
Minho:- Hiç bir fırsatı kaçırma tamam mı? Oradan sağ salim çıktım diye sevinmiyor bile . İçeride kalsaydım sevinirdin tabii.
Bahar:- Saçma sapan konuşma ne kadar korktum biliyor musun sen!
Minho:- Belli oluyor.
Bahar:- Şimdi bana da hak ver seninle uğraşmak fırsatını asla kaçıramam dedi gülerek.
Minho:- Sen varya sen, çok fena bir kızsın!
Seçil Öğretmen geldi o an yanlarına.
Seçil Öğretmen:- Yine mi kavga ediyorsunuz siz? Ortalığı birbirine katmadan eve gidiyoruz. Hadi kızlar.
Mira:- Az daha mı dursaydık?
Seçil Öğretmen:- Gidelim artık. Çocuklar size de geçmiş olsun. İyi olmanıza çok sevindim.
Bang Chan:- Sağolun hocam. Yanımızda olduğunuz için.
Seçil Öğretmen gülümsedi.
Kızlar ve Seçil Öğretmen arabaya bindiler. Kızlar, erkeklere baktılar. Battaniyeye sarılmış oturup kalmışlardı. Soğukta öylece.
Eve gelmişlerdi. Canları sıkkındı elbette. Onları soğukta öylece bırakıp gelmek içlerine sinmemişti. Ellerinden bir şey de gelmiyordu ki.
Seçil Öğretmen:- Bu çocuklarla olayınız nedir bakalım?
Hazel:- Eyvah o soru geldi?
Ekin:- Şey hocam, arkadaşlarımız. Aynı sınıftan. Sizde biliyorsunuz.
Seçil Öğretmen:- Fazla samimisiniz sanki.
Kızlar telaşlanmışlardı.
Bahar:- Mira'nın olayında bize çok yardımcı oldular hocam hatırlarsanız. Birde şey var. Biz okulda zorbalık gördüğümüzde bize çok yardımcı oldular.
Seçil Öğretmen:- Biz? Seni biliyorum da...
Ceylin:- Ben de hocam. Bana asılan bir çocuk vardı. Changbin beni o çocuktan korudu.
Anka:- Bang Chan 'da beni.
Bahar:- Ben de okulda bir kaç çocuk dövdüm, Minho üzerine aldı.
Seçil Öğretmen:- Bunlardan neden benim haberim yok?
Anka:- Çok önemli bir şey değildi hocam hem bitti gitti.
Lena:- Bize her alanda destek oldular. Han bana şiir yazamadığım da destek oldu cesaret verdi
Bahar:- Hocam, şiirleri bi görseniz, Han'ın bu fedakârlığından dolayı madalya takarsınız öyle bir şey.
Lena, Bahar'a baktı ve kırlenti alıp kafasına vurdu.
Bahar:- Yalan mı canım?
Ekin:- Ben de bir keresinde okulda kayboldum. Hep birden beni aradılar.
Hazel:- Biz de Felix ile bir köpeğe bakıyoruz okulda. Çok iyi kalpli biri.
Alya:- Hyunjin de bana dans derslerinde yardımcı oluyordu.
Seçil Öğretmen:- Bunları detaylı bir şekilde konuşacağız. Özellikle şu zorbalık kısımlarını. Şimdi herkes yatağa.
Kızlar üst kata çıktılar bir bir. Odaların önünde durdular.
Mira:- Sabaha kadar ne yapacaklar bu soğukta?
Lena:- Ailelerinin yanına dönerler mi ki?
Ekin:- Bilmiyorum ama giderlerse çok üzülürüm.
Alya:- Seçil Öğretmen inşallah şüphelenmemiştir bizden. Durup dururken yalan da söyledik.
Bahar:- Yalan değildi ki gerçekleri söyledik. Bize hep yardım ediyorlar.
Anka:- O da doğru.
Ceylin:- Yatalım bari. Her ne kadar hiç birimizi uyku tutmayacak olsada.
Ceylin:- Telefon da yok ki arayıp sorsak sürekli.
Anka:- Yarın haftasonu. Sabah erkenden gider bakarız.
Her biri yatağına yatmıştı ama hiç birini doğru düzgün uyku tutmamıştı. Buna Seçil Öğretmen 'de dahildi. Zar zor uyudular akıllarında sevdikleri çocuklarla birlikte.
Sabah olmuştu. Bahar uyandı ilk. Gözlerini ovuşturarak kalktı yataktan. Kızlara baktı. Her biri bir şekil uyuyorlardı yataklarında. Gülümsedi.
Bahar:- En erken ben uyandım anlaşılan. İlk kalkan çayı koyar. Dedi ve yüzünü yıkayıp mutfağa indi. Saçlarını düzleyerek.
Mutfağa girdi. Tezgâhın üzerinde göz gezdirdi.
Minho:- Günaydın!
Bahar:- Sana da günaydın. Dedi ve çaydanlığı alıp sebilden su doldurdu. Ocağın altını yakıp çaydanlığı ocağa koydu.
Minho:- Türk çayı demleyeceksin galiba.
Bahar:- Evet. Sen ne yapıyorsun?
Minho:- Domates doğradım. Kahvaltı için. Peynir ve zeytini de koydum.
Bahar:- İyi yapmışsın. Şu üst dolaptan tavayı uzatır mısın?
Minho tavayı almak için uzandı dolaba ve alıp Bahar'a uzattı.
Bu arada diğerleri de uyandılar.
Ceylin:- Günaydın kızlar!
Alya:- Günaydın.
Ekin:- Bahar nerede?
Lena:- Ya çay koymaya mutfağa inmiştir ya da yine rüyasında Minho 'yu görmüş, kanepe de uyumuştur. Dedi gülerek.
Ekin :- Haydi gidip bakalım.
Anka:- Siz gidip onu kanepeden kazıyın ben de elimi yüzümü yıkayıp geliyorum.
Hazel:- Ben de . Kendime gelmem lazım önce.
Kızlar koşarak aşağıya indiler. Salondaki koltuğun tepesinde bir tane bacak gözüküyordu.
Lena:- Ne dedim ben size. Burada iyumuş. Şunu iyice çimdikleyeyim de dün şiirlerime söylediklerinin intikamını alayım.
Ceylin:- Dikkat et de tepiklemesin seni.
Lena :- Uykuda şu an en zararsız hâli dedi ve usul usul yaklaştı.
Bu arada Hazel ve Anka'da banyoya ilerlediler.
Anka:- İstersen önce sen girebilirsin.
Hazel:- Sen gir benim bi işim var odada.
Anka:- Tamam.
Bahar, elinden aldı tavayı Minho'nun.
Bahar:- Patates kızartayım. Kızlar sever. Minho, buzlukta da poğaça vardı. Çıkaralım da erisin, size getirelim.
Minho:- Bize mi?
Bahar:- Ay evet. Sabaha kadar soğukta aç açına oturmuşsunuzdur şimdi. Donmuşsunuzdur nasıl soğuk dışarısı.
Minho şaşkınlıkla Bahar'a baktı. Anlamaya çalışıyordu.
Minho:- Yoo üşümedik burası sıcaktı.
Bahar:- Soğuktur soğuktur. Çay da getireyim. İçiniz ısınır. Termos neredeydi ki? Hatta sen biraz da domates salatalık koy size. Sizi alıp eve gelmek vardı da işte Seçil Hoca çok katı bu konularda. Soğukta bırakmak içime hiç sinmedim Ne kadar kapışsakta seninle kıyamıyorum işte, seviyorum ya! Dedi ve elinden poğaça poşetini alıp arkasına döndü. Durdu birden. Gözleri açıldı.
Lena ise koltuğa yaklaştı ve Bahar'ın sandığı bacağı çimdiklemeye başladı.
Lena:- Demek benim şiirlerime katlanmak çok zor ha! Demek madalya vermek lazım ha! Al sana.
Birden koltuktan biri doğruldu ve kalın bir ses ile çığlık attı.
Felix:- Aaaaaaahhh! Diye bağırdı acıyla.
Lena ise Felix 'i görür görmez bastı çığlığı.
Lena:- Aaaaaaaaa! Diye bağırdı ve olduğu yerde bayıldı.
Ekin:- Felix?
Ceylin:- Ayyy Lena bayıldı!
Erkekler koltuğun arkasından çıktılar bir bir.
Hyunjin:- Ne bağırıyorsun Felix?
Birden diğer kızlar da onları görünce çığlık atmaya başladılar.
Anka ise banyoya girmek için kapıyı açtı ve birden karşısında Bang Chan'ı gördü üzerinde atleti ile. Önce süzdü baştan aşağı sonra o da kopardı çığlığı.
Anka:- Aaaaaaaa!
O da bayılmıştı. Hazel koştu yanına.
Hazel:- Anka, ne oldu? Dedi ve birden Bang Chan'ı Anka'nın başında görünce o da olduğu yere düştü.
Mutfakta ise Bahar, olduğu yerde kalmıştı. Birden arkasına döndü ve o da bastı çığlığı.
Bahar:- Aaaaaaaaa!
Minho:- Bahar bağırmasana!
Bahar elinde ki tavaya sarıldı ve havaya kaldırdı.
Bahar:- Senin ne işin var burada ha! Nasıl girdin içeri?
Minho:- İndir o tavayı önce dedi ve salona koştu.
Üç yerden de aynı anda yükselen çığlık sesleri Seçil Öğretmen 'i apar topar odasından çıkarttı.
Seçil Öğretmen:- Ne oluyor neden bağırıyorsunuz?
Bahar birden Minho'nun önüne geçti. Yüzünü tavayla kapatmaya çalışıyordu.
Bahar:- Bir şey yok hocam!
Minho:- Bahar bi dur!
Han:- Lena! Dedi ve yanına koştu baygın Lena'nın.
Bahar diğerlerini fark etmiştim
Bahar:- Amanın! Hepsi burada.
Seçil Öğretmen:- Kızlar, Lena'yı uyandırın. Ortalık birbirine girmiş.
Bang Chan merdivenin başına geldi atletli hâliyle. Vücudunu kapatıyordu elleriyle.
Bang Chan:- İki tane baygın da yukarıda var hocam.
Kızlar, yüzlerini döndüler hemen Bang Chan'a bakmamak için. Minho ise Bahar'ın elinden aldı tavayı ve yüzüne kapattı Bang Chan'ı görmesin diye.
Bahar tavayı çekiyordu yüzünden sinirlenerek.
Ortalık biraz olsun durulmuştu. Seçil Öğretmen hepsini bir araya topladı salonda.
Seçil Öğretmen:- Sabah sabah ortalığı ayaklandırmayı nasıl becerdiniz acaba?
Lena:- Ne bilelim hocam. Birden görünce. Ayy özür dilerim Felix bacağını çimdiklediğim için.
Changbin, Hyunjin ve Jeongin güldüler.
Alya:- Çok komik.
Felix:- Minicik görünüyorsun ama elin yengeç kadar keskin. Bacağım çok acıyor!
Lena:- Ayy Tüh ya! Hep Bahar'ın yüzünden.
Bahar:- Ben ne yaptım ya? Git de Felix'i çimdikle mi dedim?
Seçil Öğretmen:- Tamam kapatın konuyu. Ben markete gidip geliyorum. Bir şeyler alacağım. Sizde akıllı uslu masayı hazırlayın beraber. Akıllı ve uslu dedim ona göre. Dedi ve çıktı.
Anka ayaklandı birden.
Anka:- Sen neden ortalıkta atletle geziyorsun acaba? Herkes gördü göğüslerini filan.
Bahar:- Allah'ım şu durumdan bunu mu çıkardın? Bizimde derdimiz Bang Chan'ın şeyiydi sanki Anka. Açsa da baksak diye dört gözle bekliyorduk.
Minho:- O ne demek öyle?
Bahar:- İroni yapıyorum Minho, bakacak değiliz herhalde.
Bang Chan:- Üzerimiz is, kir, olmuştu o yüzden öyleydim. Elimi yüzümü yıkayıp giyinecektim üzerimi.
Hazel:- Tamam sorun yok. Anka sen de kendine gel bakalım.
Ekin:- Merak ettiğim şey, Seçil Hoca nasıl getirdi sizi buraya?
Jeongin:- Gece üç gibiydi. Biz orada otururken geldi ve hadi gidiyoruz çocuklar dedi. Biz nereye diye sorduk? O da sizi bu soğukta burada bırakacak değilim dedi ve alıp getirdi.
Ekin:- Hiç bir şey demeden mi?
Jeongin:- Hiç bir şey demeden.
Ceylin:- Başına taş filan mı düştü acaba? Normalde Seçil Hoca değil eve bu evin yakınlarına erkek ırkından hiç bir canlı sokmaz.
Bang Chan:- Siz öyle diyorsunuz ama bence gayet şefkatli biri. Yatağımızı bile kendi elleriyle yaptı.
Hyunjin:- Yerde rahat edebilir misiniz diye kaç kere sordu.
Changbin:- Sıcak çorba bile içirdi bize.
Bahar:- Ayyy canım gönlü el vermedi demek ki sizi orada bırakmaya.
Ekin:- Hadi kalkalım da gelmeden şuraları toparlayalım. Çayı da koyalım.
Minho:- O işi biz halkettik dedi gülerek.
Bahar:- Seni fark edememiş olmamın nesi komik acaba?
Minho:- Her şeyi. Bir de ne dedi biliyor musunuz? Ne kadar kapışsakta seviyorum dedi.
Bahar ayaklandı:- O anlamda mı dedim ben! Tavam nerede benim?
Ekin:- Tamam sakin. Hadi herkes işine.
Jeongin:- Tamam patron. Arkadaşlar hadi. Dedi ve Ekin'e göz kırptı. Gülümsediler birbirine.
Bahar ve Minho mutfağa doğru ilerlediler.
Minho:- Seviyorsun beni!
Bahar:- Hayır tabiiki.
Minho:- Kendin söyledin.
Bahar:- Tava geliyor artık amaa!
Minho:- Seviyorum dedin ama. Yalan mı?
Bahar:- Yeter gali!
Minho:- Gali?
Bahar:- Sus artık döveceğim demek.
Changbin ve Ceylin yer yataklarını topluyorlardı.
Ceylin, yerdeki yorganı kaldırmaya çalıştı. Changbin atıldı hemen.
Changbin:- Sen dur. Ben kaldırırım.
Ceylin:- Ben taşıyabilirim o kadarda prenses değilim.
Changbin:- Senin burada sevgilin var. Ben kadınıma ağır iş yaptırmam dedi ve iki üç yorganı aynı anda kaldırdı.b
Ceylin:- Fıtık olursun karışmam.dedi gülerek
Changbin:- Bunlar kas kas. Tarla korkuluğu değil güzelim dedi ve yorganları odaya taşımaya başladı.
Ceylin:- Deli ya!
Han ve Lena masayı hazırlıyorlardı. Lena durup Han'a baktı.
Lena:- Senin için çok endişelendim.
Han:- Ben de. Boncuk gözlerini göremeyeceğim diye.
Lena gülümsedi:- Sen olmazsan benim şiirlerime kim katlaır?
Han:- Katlanmak? Onlar dünyanın en güzel şiirleri benim için. Sen yaz ben okurum. Yeter ki sen yaz.
Lena utanmıştı. Mutfağa gitti gülümseyerek tabak getirmek için.
Han:- Böyle konuşuyorum ama neden senk seviyorum diyemiyorum. Neden ya neden?
Hyunjin:- Hayatım da ne garip şeyler oluyor.
Alya:- Ne gibi?
Hyunjin:- Daha dün kalacak yerim yoktu. Kıyafetlerim, eşyalarım her seyim elimden gitti. Sokakta kaldım diye üzülemiyorum bile. Sevdiğim kız yanımda çünkü. Sen benimleyken hiç bir şeye ihtiyacım olmadığını anladım.
Alya:- Ben ise dün neredeyse seni tamamen kaybediyordum. Hayatımda bu kadar korktuğumu hatırlamıyorum.
Hyunjin gözlerine baktı Alya'nın.
Hyunjin:- Alyam. Her şeyim. Bizim için ayrılık diye bir şey asla olmayacak. Sen Türkiye 'ye döndüğünde bile. Ben hayatta olduğum sürece hep seninle olacağım.
Alya gülümsedi Hyunjin 'e.
Ekin ve Jeongin 'de yerde kalan yastıkları topluyorlardı.
Jeongin:- Anlaşılan okulda olduğu gibi evde de patron sensin.
Ekin gülümsedi:- Aynen öyle. Bir itirazınız mı var Bay Jeongin.
Jeongin:- Asla. Patron sensin.Burada da dedi kalbini göstererek.
Ekin utanmıştı. Jeongin 'den ufak çaplı sinyaller veriliyordu. Atağa geçiliyordu usul usul.
Ekin:- Jeongin, her şey bir yana ne olur kendine dikkat et olur mu?
Jeongin Ekin'e baktı.
Ekin:- Pişman olmak istemiyorum. Dedi ve yastıkları alıp odaya doğru ilerledi.
Jeongin:- Anlam verememişti o an. Ama anlayacaktı. O gün ki kitap ile ilgili konuştuklarını o da hatırlayacaktı.
Artık aynı evdelerdi ve bu bir kaç gün sürecekti. Bizim tatlı aşıklar bakalım aynı evde neler yasayacaklardı?
Okur Yorumları | Yorum Ekle |
2.01k Okunma |
231 Oy |
0 Takip |
33 Bölümlü Kitap |