30. Bölüm

30. Bölüm- Bir Dilek Tut

Mavi Melek
mavimelek

Eğlenceli geçen bir kar tatilimin ardından tatlı bir yorgunluk vardı gençlerin üzerinde. Kar tatili bitmiş kızlar eve, erkekler yurda dönmüşlerdi. Okuldan kurtulmak yoktu elbette. Bu gecenin sabahı , okul sabahına açılıyordu.

 

Gecenin tatlı ninnisi. Dışarıda kış ve kar. İçeride ise mışıl mışıl uyuyan Stray Kids. Her biri tatlı rüyalarda. Her biri kendi alemindeydi.

 

Rüyalarda gezinenlerden biri de Minho idi. Diğerlerinin aksine onun rüyası, ona bir şeyler anlatmaya çalışıyor gibiydi. Bilinç altından seçmeler. Sayfa sayfa çevirmişti beyni geçmişini. Ve okuyacağı bölümü seçmiş, şimdi de Minho'ya gösteriyordu. Onun rüyası gerçeklere, duygularına ve yaşananlara açılan bir kapıydı çünkü.

 

O gün. Laboratuvarda Bahar'a yaklaştı usulca. Gözlerine baktı. Aşkla, sevgiyle baktı. Dudağına doğru eğildi usul usul. Yaklaştı biraz daha. Ve biraz daha. Aralarında bir öpücük mesafesi vardı ama o durdu. Durabildi belki de güçlükle. Kendisi olmasa da Bahar bunu istemezdi. Biliyordu. Anlayabiliyordu. Sonra Bahar'ın yanağına doğru yöneldi ve yanağını öptü.

 

Minho, rüyasında o ana gidip gelmişti. O günü gerçekte yaşamak isteyeceği ve bir ömür unutayacağı o anı ziyaret etmişti.

 

Ve Bahar. Ve aynı rüya. Labaratuvardaydı o da. O an gazın etkisindeydi evet. Tepki vermemesinin sebebi buydu ama belki de Minho 'ya tekme tokat dalmamasının diğer bir nedeni de kalbinin derinliklerine zorla gömdüğü duygularının artık gün yüzüne çıkmak istemesinden kaynaklanıyor olmasıydı. Ve Minho ile aynı rüyayı paylaşması, o anı zihninin kaydetmesinden kaynaklanıyordu. Minho'nun kendisine yaklaştığını ve yanağından öptüğünü görüyordu. İşin garibi bu rüyayı beyni aklına kazırcasına sürekli karşısına çıkarıyordu. Sabaha kadar en az iki kere gördü aynı rüyayı.

 

Sabah olmuştu. Minho, rüyanın da etkisiyle gülümseyerek kalktı yatağından. Sağa sola esneyerek açtı kollarını.

 

Jeongin:- Günaydın!

 

Minho:- Günaydın.

 

Jeongin:- Ağzın kulaklarına doğru kayma yapmış.

 

Minho:- Çok güzel bir rüya gördüm.

 

Bang Chan yüzünü silerek geldi.

 

Bang Chan:- Ne rüyası bu? Sürekli de rüya görüyorsun.

 

Minho:- Bahar'ı gördüm. Çok güzeldi. Hem Bahar hem de rüyam çok güzeldi.

 

Han:- Geçen ki moda gösterisinin etkisi mi yoksa bu?

 

Minho:- Galiba. Ama gerçek gibiydi. Sanki gerçekten yaşadım o anı. İşin garibi geçen gün gördüğüm rüyanın daha net haliydi bu.

 

Seungmin yatağını topluyordu.

 

Seungmin:- Sen bu halde ha! Ben de bunu rüyamda görsem inanmazdım dedi gülerek.

 

Minho güldü:- Ben de. İlk kez bu kadar mutlu olduğumu hissediyorum. Niye bu kadar sık görüyorum ben de bilmiyorum. Halimden memnunum yine de. Galiba hislerimden dolayı. Sizce o da bana karşı bir şeyler hissediyor mudur?

 

Bang Chan:- Bahar anlaşılması zor bir kız. Sevgi dolu bir kalbi var. Belki de bunu zaman gösterecek.

 

Minho gülümsedi.

 

Bahar uyandı. Yataktan kalktı. Yatağını topluyordu ama aklı gördüğü rüyadaydı. Kalbinde minik bir çarpıntı vardı ve bu gördüğü rüyanın yüzündendi. Bi anlığına gülümsedi. Böyle kalbini gıdıklıyordu bir şeyler. İstemsizce gülümsüyordu tuhaf bir şekilde. Aynaya baktı. Bu halini görünce hemen toparlandı.

 

Mira:- Gördüm gülümsedin! Dedi yorganın altından kafasını uzatmış.

 

Bahar:- Saçma sapan bir rüya gördüm de ona güldüm.

 

Alya:- Ne gördün anlatsana dedi yorganı düzelterek.

 

Bahar:- Hayatta, asla olmayacak, olunca da birinin kellesini gövdesinden ayıracağım bir şey gördüm.

 

Mira:- O biri Minho mu?

 

Bahar:- Nereden bildin?

 

Mira:- Kişi betimlemenden. Minho 'yu çok güzel betimliyorsun.

 

Ekin ve kızlar odaya girdiler.

 

Lena:- Uyanmışsınız.

 

Alya:- Uyandık. Bahar bir rüya görmüşte, Minho ile ilgili.

 

Ekin:- Minho 'yu mu dövdün rüyanda.

 

Bahar:- Cık!

 

Anka:- Ne gördün anlatsana?

 

Bahar:- Boşver anlatsam alay edersiniz. Geçen sefer Minho 'yu rüyamda gördüm demem bile yetti. Burnumdan getirdiniz.

 

Ceylin:- Anlat hadi alay etmeyeceğiz.

 

Bahar:- Size güvenmiyorum. Kesin değerlendirirsiniz bunu alay etmek için.

 

Ekin:- Hadi ya merak ettik.

 

Bahar usulca oturdu yatağın üzerine. Ellerini önünde topladı. Birazcık utanıyordum

 

Bahar:- Şey. Biz Minho ile okul gibi bir yerdeyiz. Ama tam çıkaramıyorum olduğumuz yeri. Bulanık. Okul gibi de değil aslında bi şeyler vardı etrafta. Net değildi işte tam anlayamadım. Biz onunla böyle karşı karşıyayız. Birbirimize bakıyoruz. Ama o gözlerime bakarken sanki kalbimin derinliklerine bakıyor gibiydi. Nasıl anlatsam, içim kıpır kıpırdı. Heyecanlandığımı hissedebiliyorum. Bir de tuhaf bir mutluluk vardı. Bir bağ vardı sanki aramızda ve o bağ beni ona doğru çekiyordu. Gözlerine kilitlenmiş gibi hissediyordum. Neyse işte, bana doğru yaklaşıyor. Böyle çok yakın.

 

Hazel:- Nasıl çok yakın? Diye sordu merakla.

 

Bahar:- Şeyy. Bayağı yakın. Yaklaştı bana. Şeye doğru. Dudağıma doğru. Dedi sonda sesi kısılarak.

 

Kızlar:- Eee?

 

Bahar utanmıştı.

 

Alya:- Sonra sen ona kafa atıyorsun değil mi?

 

Bahar:- Hayır. Ben, ben kımıldayamıyordum. Hareket edemiyordum. Bana yaklaştı, sonra yanağımdan öptü.

 

Ceylin:- Sonra? Diye sordu daha bir merakla.

 

Bahar:- Sonra yok, uyandım.

 

Mira:- Gerçekten de anca rüyada olacak bir şey görmüşsün.

 

Bahar:- İşin garibi bir kaç kere gördüm bu rüyayı. Aynısını gördüm sabaha kadar. Beynimin içinde tekrarladı durdu.

 

Lena:- Bak sen şu işe. Hislerin rüyanda kendisini mi gösteriyor yoksa?

 

Bahar:- Hislerim kendisini gösterseydi onun boğazına yapışırdım rüyamda.

 

Mira:- E kızlar biz şimdi bu bilgiyi değerlendirmez miyiz?

 

Ceylin:- Ayıpsın!

 

Bahar:- Kızlar sakın. Alay etmeyecektiniz.

 

Hazel:- Bir, iki, üç!

 

Kızlar:- Bahar Minho 'yu seviyor!

 

Bahar:- Bi daha anlatmayacağım size bir şey. Hep aynısını yapıyorsunuz ya!

 

Hazel:- Tamam tamam sustuk dedi gülerek.

 

Lena:- Geçen gün de rüyanda görmüştün onu.

 

Bahar:- Ben de anlamadım ki. Sürekli rüyamda. Sanki bir şey imâ eder gibi.

 

Hazel:- Yoksa bu bir işaret mi? İlâhi bir işaret.

 

Bahar:- Geçen gördüğümde okul gibi bir yerdi. Şimdi de, dur hatırladım. Labaratuvar gibi bir yerdi. Evet evet labaratuvardaydık.

 

Ekin:- Belki de laboratuvarda yaşanan şeyden dolayı korktun. Zehirlendinya travma oldu galiba senin için.

 

Mira:- Yanında Minho vardı o yüzden sürekli onu görüyorsundur. Etkilendin bence.

 

Bahar:- Ne bileyim anlamadım ki.

 

Ekin ayaklandı, kızlara baktı.

 

Ekin:- Hadi bakalım kızlar. Hazırlanıp çıkalım. Bu gün okulda okçuluk antrenmanı var biliyorsunuz.

 

Mira:- Evet kızlar, rüyalardan sonra gerçeklere dönme vakti. Okul diye bir şey var.

 

Lena:- Keşke rüyalarda kalabilseydik.

 

Kızlar okula gelmişlerdi. Arkalarından erkeklerde girdiler bahçeye. Hyunjin, el salladı Alya'ya. Alya'da Hyunjin 'e. Seungmin ve Bang Chan 'da Mira ve Anka'ya el salladılar. Bahar ve Minho birbirine baktılar ama kısa bir bakıştı. Hemen gözlerini kaçırdılar. Gördükleri rüyanın etkisi vardı bunda.

 

Bang Chan:- Günaydın kızlar!

 

Kızlar:- Günaydın!

 

Bang Chan:- Günaydın sevgilim dedi Anka'nın kulağına eğilip.

 

Anka gülümsedi:- Size de beyefendi.

 

Bang Chan:- Beyefendi mi? Sevgilime ne oldu?

 

Anka güldü:- Bir şey olmadı. Seni sevdiğimi söylemek için her hangi bir sıfat tamlamasına gerek yok.

 

Bang Chan gülümsedi:- Neyse ki sevdiğini öğrendim. Ama bi sevgilim, aşkım, canım filan diye seslenmen güzel olabilir.

 

Anka:- Düşünürüz bir şeyler dedi gülerek.

 

O an da Bahçeye geçen gün Ceylin ile konuşan çocuk girdi. Hepsi bir anda o tarafa baktılar.

 

Ceylin:- Aaa bu şey değil mi?

 

Changbin:- Evet o şey dedi ters ters bakarak.

 

Ekin:- Neydi adı?

 

Ceylin:- Ünlü tasarımcı Soo Kang'ın yardımcısı. Kim Youngsaeng demişti adına.

 

Changbin:- Bakıyorum da unutmamışsın.

 

Ceylin:- Herhalde yani. Yarışmadan dolayı.

 

Kim Youngsaeng, Ceylin 'i fark etti. El salladı. Ceylin 'de ona. Hızlı adımlarla yanlarına geldi.

 

Youngsaeng:- Merhaba Ceylin! Ceylin diyebilirim değil mi?

 

Changbin:- Dedin zaten.

 

Ceylin, kaş göz işareti yapıyordu Changbin 'e.

 

Youngsaeng güldü:- Hakikaten öyle oldu.

 

Ceylin:- Benim arkadaşlarım dedi diğerlerini göstererek.

 

Youngsaeng:- Tanıştığıma memnun oldum.

 

Kızlar:- Bizde.

 

Youngsaeng:- Ben, buluşma tarihini bildirmek için geldim. Bir de dergimizin bu ay ki sayısı çıktı. Tasarımlarının olduğu. Onu getirdim sana.

 

Ceylin heyecanlanmıştı.

 

Ceylin:- Nee, bu ay ki sayıda ben mi varım şimdi? Ay çok güzel haber bu.

 

Bahar:- Bu dergide Seungmin 'in çektiği fotoğraflar mı var?

 

Youngsaeng:- Evet. Arkadaşınız harika bir iş çıkarmış. Eline sağlık Kim Seungmin.

 

Seungmin:- Teşekkür ederim.

 

Mira, gülümseyerek baktı Seungmin 'e.

 

Minho:- Seungmin 'in çektiği fotoğraflar varsa o zaman Bahar ile benim fotoğraflarım var burada değil mi?

 

Bang Chan:- Galiba. Şu çocuk gitsin hep beraber bakarız.

 

Han:- Ben de merak ettim doğrusu.

 

Youngsaeng:- Yalnız Bay Soo Kang, sizinle birlikte tasarladığınız elbiseyi ve mankeninizi de bekliyor.

 

Ceylin:- Bahar'ı mı?

 

Bahar:- Beni mi?

 

Minho atıldı hemen:- Bahar ne alâka?

 

Youngsaeng:- Bunu ben bilemem. Kendisi böyle istedi. Ayrıca sana şunu söylemek istiyorum. Bir iki büyük modacı ile de tanışma fırsatı yakalayacaksın haberin olsun.

 

Ceylin:- Bu çok güzel haber. O günü iple çekiyorum.

 

Youngsaeng:- O zaman toplantı günü görüşmek üzere.

 

Youngsaeng gitmişti. Bahar, Ceylin 'e döndü.

 

Bahar:- Ben o elbiseyi bir daha giymem Ceylin ona göre.

 

Minho:- Giymez ona göre.

 

Ceylin:- Ya Bahar ne olur bi kere daha başka yok. Noooooolur! Dedi sevimlilik yaparak.

 

Bahar:- Hiç sevimlilik yapma. O elbiseyi giydim giyeli peşimden ayrılmıyolar.

 

Minho:- Ayrılmıyolar.

 

Bahar, Minho 'ya baktı. Diğerleri gülüyorlardı.

 

Minho:- Peşinden. Ayrılmazlar.

 

Ceylin:- Bu benim için önemli. Bir kerecik daha. Başka yok.

 

Bahar:- Hep son zaten.

 

Minho:- Zaten.

 

Bahar:- Burası bayağı yankı yapıyor! Dedi Minho 'ya bakarak.

 

Bang Chan:- Bu güzel bir haber. Ceylin, ileride iyi bir modacı olacaksın bence.

 

Ceylin:- İnşallah Chan. Çok çalıştım. Emeğimin karşılığını almak istiyorum. Bir de şu Bay Soo Kang ile tanışmak benim en büyük hayalim.

 

Changbin, onları dinliyordu.

 

Changbin:- Bu modacı ile tanışmak senin için çok mu önemli?

 

Ceylin:- İleride düşündüğüm iş için çok önemli.

 

Changbin:- Peki öyle olsun. Ben sınıfa gidiyorum.

 

Changbin, sınıfa doğru ilerledi. Ceylin arkasından bakıyordu.

 

Ceylin:- Yanlış bir şey mi söyledim?

 

Felix:- Seninle ilgili bir durum yok. Biraz canı sıkkın. Hadi bizde sınıfa gidelim.

 

Tatilden sonraki ilk okul günü de bu gün itibariyle başlamıştı. Ders vaktiydi.

 

:- Ee çocuklar, tatilde iyi dinlendiniz. Bazılarınız biraz aksiyon yaşadı ama neyse ki kazasız döndük.

 

Hyunjin:- Sonu güzel biten her şey güzeldir hocam öyle değil mi? Dedi ve Alya'ya göz kırptı.

 

Alya gülümsedi.

 

Bahar:- Alya, Mira ve Anka. Kaldı dört.

 

Minho:- Ne hesaplıyorsun sen?

 

Bahar:- Kızların üçü elendi. Kaptırdım size. Diğer dördüne sahip çıkmam lazım. Ah Türkiye 'de olsaydım ben bunları yaşar mıydım?

 

Minho:- Aşık olmakta ne varmış? Kötü bir şey mi?

 

Bahar:- İyi bir şey mi?

 

Minho:- İyi bir şey tabii. Ama kime ne anlatıyorum ki. Aşka tepki olarak doğmuşsun resmen.

 

Bahar:- Bu tarz şeylere tepkili olmak iyidir. Kafan rahat olur. Sen de dene bence.

 

Minho:- Kalbini çoktan kaptırmış olanlar için geçerli değil bu.

 

Bahar, Minho 'ya baktı. Onu anlamaya çalışıyordu. Her ne kadar söyledikleri gayet anlaşılır olsa da.

 

Bahar:- O ne demek öyle?

 

Minho:- Boşver. Sen anlamazsın. Sen aşktan filan anlamazsın.

 

Ders arasıydı. Erkekler ayrı bir masada oturmuş konuşuyorlardı.

 

Hyunjin:- Niye surat astın Ceylin 'in yanında?

 

Changbin:- Sürekli şu modacı adamı sayıkladığı için sinirim bozuldu.

 

Bang Chan:- Başkasına kaptırmak istemiyorsan git konuş. Sana karşı hislerim var de.

 

Changbin:- Sanki çok kolay. Ya onun tipi değilsem? Ceylin'in düşüncelerini anlamak çok zor. Onun kafasında belirlediği bi tip var bence. Hem geçen onların evindeyken kaslı maslı bi çocuktan bahsetti. Bizim okulda okuyor filan dedi. Galiba kafasında başka biri var.

 

Han:- Hadi o tip sen isen?

 

Changbin:- Ben olabilir miyim inan bilmiyorum.

 

Han:- Ona kalsa ben de Lena'nın tipi olduğumu bilmiyorum ama bunu öğrenmek için bir şeyler yapmayı planlıyorum.

 

Minho:- Nasıl bir şey?

 

Han:- Onu kıskandırmak. Böylece tepkilerini ölçebileceğim.

 

Minho:- Ters tepmesin?

 

Han:- Bilmiyorum ama bi deneyeceğim.

 

Changbin:- Ben de mi denesem acaba?

 

Han:- İstersen birlikte bir plan yapabiliriz.

 

Jeongin:- Pek iyi bir fikir değil gibi geldi bana.

 

Minho:- Yani, ben de pek emin olamadım.

 

Hyunjin:- Lena'nın fikirlerini öğrenmek isteyeyim derken, kendinden soğutma da.

 

Felix:- Minho, bu arada Tekvondo turnuvası için kayıtlar başlamış.

 

Minho:- Öyle mi hemen gidip yaptıralım.

 

Felix:- Bu sene kurallar değişmiş. Eşli bir turnuva olacakmış. Kız ve erkek olarak. Takım gibi düşün.

 

Minho:- Bu nasıl bir saçmalık ya? Öyle şey mi olur?

 

Felix:- Olmuş. Takımda ki kızlar, kızlarla, erkekler erkeklerle dövüşüp puan toplayacakmış. Biri elendiği zaman diğerinin puanı da düşecek otomatik olarak. Hiç iyi olmadı bu.

 

Minho:- Nereden bulacağım ben kız takım arkadaşı? Okulda iyi tekvondo yapan bir kız mı var?

 

Felix:- Herkes eşini bulmuştur. Biz neden bu kadar geç kaldık ki sanki?

 

Jeongin:- Başka işler peşinde koştuğunuz için olabilir mi?

 

Felix:- Hakkın var. Ben nereden bulacağım eşimi? Herkes seçmiştir muhtemelen. Çok geç kaldık çok.

 

Minho:- Tekvondo kulübü başkanıyım bir de. Yarışmaya katılmasam olur mu hiç. Benim acilen bir eş bulmam lazım.

 

Hyunjin:- Benim de dans yarışması vardı. Ve ben de sizin gibi eşsiz kaldım. Alya en son çıkmıştı acaba geri dönecek mi?

 

Bang Chan:- Sizin işiniz de zor. Hem dans kulübü hem Tekvando hem yarışmalar.

 

Seungmin:- Benim de fotoğraf kulübü var. Geçen tatilde çekecektim Mira'nın fotoğraflarını Hyunjin kaybolunca unuttuk gitti.

 

Jeongin:- O zaman herkes işine haydi bakalım.

 

O anda kızlar geldi yanlarına. Ceylin, elinde dergi ile önden yaklaştı.

 

Ceylin:- Defilenin fotoğraflarına bakmaya ne dersiniz? Dedi dergiyi göstererek.

 

Seungmin:- Evet nasıl olmuşlar merak ediyordum ben de.

 

Ceylin, dergiyi masanın üzerine koydu. Sonra da kızlarla geçip oturdular. Seungmin, açtı sayfaları tek tek. Kendi çektiği fotoğraflara geldi sıra. Minho ve Bahar'ın fotoğraflarına. O pembe elbisenin içinde harika görünüyordu Bahar. Kendisini gördüğünde utandı. Sonra ikisinin fotoğrafları. Birbirlerine bakıp gülerken, merdivende otururken, yan yana her fotoğrafta o kadar doğal o kadar tatlılardı ki. Minho Bahar'a baktı. Bahar'da Minho 'ya. Sonra ikisi birden gözlerini kaçırdılar.

 

Minho:- Çok güzelsin.

 

Diğerleri:- Ne?

 

Minho:- Şey yani Seungmin, çok güzel çekmişsin.

 

Seungmin:- Ben de yaptığım işten memnun kaldım açıkçası. Ama siz de harika poz vermişsiniz.

 

Changbin:- Şu fotoğrafları gören asla ikinizinde düşman olduğunu anlamaz. Aksine sevgili filan der.

 

Bahar ve Minho hem utanmış, hem de telaşlanmışlardı.

 

Jeongin:- Hakkın var. Şu bakışmalar, gülüşler filan ancak birbirine aşık iki kişinin hal ve hareketleri olabilir.

 

Bahar:- Yok canım sizde. O iş gereğiydi. Keşke altına gerçeği yansıtmamaktadır diye uyarı filan yazsalardı.

 

Minho:- Bence de. Şimdi gören biri bizi sevgili zannedecek.

 

Bahar:- Hiç. Şey, Bbb benim işim vardı. Ben bi gideyim dedi ve ayaklandı.

 

Minho:- Ben de dışarı çıkacaktım. İşim geldi. Aman işim vardı.

 

İkisi de koşar adım çıktılar dışarı. Diğerleri gülüyorlardı.

 

Anka:- Komedi bunlar ya!

 

Ceylin:- Utandılar!

 

Changbin'in telefonunaesaj geldi o an. Telefonuna baktı, ayaklandı ve bahçeye doğru ilerledi.

 

Ceylin:- Nereye Changbin?

 

Changbin:- Ben bi Minho 'ya bakayım.

 

Changbin, dışarı çıktı fakat Ceylin duramadı. Arkasından ilerledi. Changbin'in mesaj gelince birden ayaklanmasının nedenini merak etmişti.

 

Hazel:- Changbin bu gün iyi mi?

 

Felix:- Sorun yok geçici bir şey.

 

Ekin:- Dergiye de baktığımıza göre benim bi işim vardı onu halledeyim. Dedi ve ayaklandı.

 

Ekin, başka bir masaya geçmişti. Kai'nin verdiği dosyayı açıp okumaya başladı. Jeongin, ona bakıyordu. Biraz bekledikten sonra Ekin'in yanına gidip oturdu.

 

Jeongin:- Ders mi çalışıyorsun? Diye sordu fakat dosyayı tanımıştı. Kai'nin Ekin'e verdiği dosyaydı bu. Üzerindeki çıkartmadan anlamıştı.

 

Ekin:- Şeyy. Bu...

 

Jeongin:- Kai'nin sana verdiği dosya. İçinde önemli bir şey yazıyor olmalı ki, sürekli bununla dolaşıyorsun.

 

Ekin:- Önemliliği kişiye göre değişir. Bana göre önemli.

 

Jeongin:- Anladım. Çok önemli.

 

Ekin:- Sen neden takıldın bu dosyaya? Ve Kai'ye.

 

Jeongin:- Bilmiyorum. Galiba seni paylaşmak istemiyorum.

 

Ekin, Jeongin 'e baktı. Bu ne demekti ki şimdi? Sadece bakabildi.

 

Jeongin:- Yanlış anlama beni. Seni bir eşya olarak görmüyorum. Ama işte sahiplenmişim.

 

Ekin gülümsedi:- Arkadaş gibi mi?

 

Jeongin:- Belki de arkadaş gibi.

 

Ekin:- Kai, bir kitap yazmış. Benden onu okuyup değerlendirmemi istedi. Ben de söz verdiğim gibi okuyup, ona düşüncelerimi söyleyeceğim. Bir kaç gündür koşuşturmacadan okuyamadım.

 

Jeongin gülümsedi:- Ne yazmış peki?

 

Ekin:- Bir aşk hikayesi. Bak şimdi...

 

O anda umulmadık bir şey oldu. Kai, Ekin'in arkasından geldi.

 

Kai:- Bu özel bir yazı.

 

Ekin ve Jeongin ayağa kalktı. Kai, Ekin'in önünden dosyayı çekip aldı.

 

Ekin:- Kai!

 

Kai:- Bunun sadece bizim aramızda kalması gerekiyordu.

 

Ekin:- Kai ben, ama...

 

Kai, dosyayı alıp uzaklaştı oradan. Alıngan bir tavırla. Ekin, Jeongin 'e baktı. Sonra 'da Kai'nin peşinden koştu.

 

Jeongin:- Ekin nereye?

 

Ekin:- Kalbini kırdım galiba. Kendimi affettirmem lazım dedi ve gitti.

 

Jeongin, hırsından sandalyeye vurdu. Sandalye yere düşmüştü. Diğerleri ona baktılar.

 

Mira:- Jeongin 'in nesi var?

 

Seungmin:- Biz yanına gidelim.

 

Lena:- Bence de gidin.

 

Ceylin, Changbin 'in yanına geliyordu. Dışarıda merdivenlerde yakaladı onu.

 

Ceylin:- Changbin! Diye seslendi ama o anda yanına bir kız geldi ve Changbin ile konuşmaya başladı. Ceylin, yanına gidecek gibi oldu ama durdu. Onları izlemeye başladı.

 

Changbin, kız ile konuştuktan sonra bahçede ilerlediler. Ceylin, meraklı gözlerle bakıyordu onlara. Merak ve kıskançlık ile. Çünkü bu konuşma samimiyet kokuyordu. Hatta daha fazlası. Elinde bir dosya vardı. Dikkatle onu okuyordu. Kız ise Changbin 'e bakıyordu.

 

Ceylin:- Ne yapıyor bunlar orada? Bu kız da kim?

 

Changbin, dosyayı okuduktan sonra kıza verdi. Kız Changbin 'in yanağına dokundu önce. Sonra sarıldı ve öptü.

 

Ceylin, şok geçiriyordu. Sarılmalar öpüşmeler filan. Üstelik giderken, eli bir türlü elini de bırakmak bilmiyordu. Zor bir ayrılık manzarası vardı şu an. Ve kız gitmişti. Ceylin ise kıskançlıktan kafayı yemek üzereydi.

 

Ceylin:- Sevgilisi varmış. Ama neden benimle? Aptal kafam seninle sevgili mi bu çocuk? Sen kendi kendine gelin güvey olmuşsun. Sevgilisi var! Sevgilisi varmış.

 

O sırada Minho geldi Changbin 'in yanına.

 

Minho:- Uzun zamandır ziyaret etmiyordu.

 

Changbin:- Öyle. Jae'yi çok özlemişim. Galiba o da beni.

 

Minho:- Üzüldün. Onu çok seviyorsun biliyorum ama yine gelir nasılsa. Hadi toparlanda bizimkilerin yanına gidelim.

 

Changbin:- İyi olur.

 

Ceylin, bir hışımla içeri girdi.

 

Ekin ise Kai'nin peşinden koşmuştu. Kai'yi yakalayıp önüne geçti.

 

Ekin:- Kai dur bir dakika. Neden çekip gidiyorsun?

 

Kai:- Ben, bu hikayeyi sadece sen oku diye verdim. Arkadaşlarında öğrensin diye değil.

 

Ekin:- Jeongin okumadı ki, sadece...

 

Kai:- S

adece anlatıyordun. O da gelip benimle alay etsin diye değil mi?

 

Ekin:- Jeongin böyle biri değil. O asla birisi ile alay etmez.

 

Kai:- Sen insanları hiç tanımıyorsun.

 

Ekin:- Eğer saygısızlık yaptıysam özür dilerim. Seni üzmek istemezdim ama asla öyle bir niyetim yoktu.

 

Jeongin, onları uzaktan izliyordu. Duramamış, Ekin'in peşinden gelmişti.

 

Kai, gidecek gibi oldu ama durdu. Ekin'e baktı. Biraz da olsa yumuşamıştı.

 

Kai:- Asıl ben özür dilerim. Seni üzdüm.

 

Ekin gülümsedi:- Daha iyi misin?

Kai:- İyiyim. Bir an arkadaşına yazdıklarımdan bahsederken sinirlendim. İnsanlar hep alay ettiler benimle. Bu yüzden uzak durmayı seçtim herkesten. Ama sen öyle değilsin. Sen farklısın. Saygılısın, sevgi dolusun, empati yapabiliyorsun. Bu yüzden yazdıklarımı sana okutmak istedim.

 

Jeongin:- Bir senden hoşlanıyorum demediğin kaldı.

 

Ekin:- Bende seni kendime yakın görüyorum. Bana benziyorsun. Benim gibisin. Kitaplarla arkadaşsın en benzer yanımızda bu.

 

Jeongin:- Ne yapıyorsun Ekin ne diyorsun?

 

Kai:- Benimle arkadaş olmaya devam edeceksin değil mi?

 

Ekin:- Tabiiki. Hem seninle kitaplar hakkında sohbet etmekten çok keyif alıyorum.

 

Kai gülümsedi:- Yine sohbet etmek istersen ben kütüphanedeyim.

 

Ekin:- Tamamdır.

 

Jeongin, hayal kırıklığına uğramıştı resmen. Ekin ya Kai'yi anlamıyor ya da anlamamazlıktan geliyordu. Belki de o da Kai'ye karşı bir şey hissediyordu.

 

Jeongin, usulca ayrıldı oradan. Tüm hayal kırıklığı ile.

 

Ceylin ise şok geçirmişti resmen. Garip hissediyordu. Özellikle de üzgün. Sınıfa gelip sırasına oturdu. Kızlar sınıfa girdiler. Tek başına oturan Ceylin 'i görmüşlerdi.

 

Lena:- Ceylin, iyi misin?

 

Hazel:- Bir şey mi oldu?

 

Ceylin:- Evet bir şey oldu. Çok fena bir şey.

 

Bahar:- Yoksa biri bir şey mi yaptı? Söyle hemen döveyim. Diye atıldı hemen.

 

Anka:- Sen bi dur Bahar.

 

Ceylin:- Kızlar, ben çok üzgünüm.

 

Alya:- Neden? Kim üzdü seni?

 

Ceylin:- Changbin odunu!

 

Bahar:- Yine aşk şeysi mi? Ben de bir şey oldu zannettim.

 

Ceylin:- Changbin 'in sevgilisi varmış!

 

Kızlar:- Ne?

 

Bahar:- Niye şaşırıyorsunuz ki? Herkesin bir sevgilisi var. Kore'de sevgilisi olmayanı dövüyolar.

 

Mira:- Bahar bi sus.

 

Bahar:- Niye üzülüyorsun Ceylin? Erkekler için üzülünür mü hiç?

 

Ceylin:- Sen sevgiden ne anlarsın?

 

Alya:- Anlamadığı için böyle konuşuyorya zaten.

 

Hazel:- Bırakın Bahar'ı da kim bu kız okuldan mı? Hem sen nasıl öğrendin sevgilisi olduğunu?

 

Ceylin, tam anlatacaktı ki erkekler sınıfa girdiler. Kızlar, onlara baktılar.

 

Ceylin:- Evde anlatırım.

 

Kızlar:- Tamam.

 

Kızlar, yerlerine geçtiler.

 

Bu günlük okul bitmişti. Kızlar eve geldiler. Okulun vermiş olduğu yorgunluğu sevdicekleri ile telefonda konuşarak giderenler vardı. Diğerleri ise oturmuşlar ders çalışıyorlardı.

 

Bahar:- Yok abi, anlamıyorum. Ben bu matematiği anlamıyorum.

 

Ekin:- Biraz kendini versen anlayacaksın. Erkekleri dövmekte ki üstün sevgini matematiğe de versen çok başarılı olacaksın da.

 

Bahar:- Erkekleri dövmek bir yaşam felsefesdir. Herkes anlayamaz.

 

Hazel:- Kimya dersim iyi de matematikte ben de biraz zorlanıyorum. Bi de Korece.

 

Ekin:- O yüzden diyorum ya kendi aramızda da Korece konuşalım diye. İyice oturtmamız lazım.

 

Lena:- Ayy aklıma hipnoz olduğumda Korece konuşamadığım geldi. Onca emek, onca ezber boşa gitmişti resmen.

 

Bahar güldü:- Ekin'in bebekliğini hatırladınız mı?

 

Ekin:- Bir de marifet gibi gülüyorsun.

 

Ceylin:- Ya benim durup durup Changbin 'e, ay hatırlamak bile istemiyorum.

 

Hazel:- Komediydik ya! Sonda Bahar peki, seni seviyorum Minho!

 

Bahar:- Asıl bu muydu marifet?

 

Ceylin:- Hak ettiniz. Mira ve sen bir araya gelince çok fena oluyorsunuz.

 

Diğer kızlar, içeri girdiler.

 

Anka:- Ne konuşuyorsunuz bakalım?

 

Ekin:- Hipnoz günlerimizi.

 

Anka:- Ay hatırlatma.

 

Alya:- Ee Ceylin, sen Changbin diyordun okulda?

 

Hazel:- Evet o vardı dimi.

 

Ceylin, kalemi elinde çevirmeye başladı.

 

Ceylin:- Changbin ve sevgilisini gördüm.

 

Alya:- Sevgilisi olduğu kanısına nereden vardın?

 

Ceylin:- Kızla birbirine öyle bir sarıldılar ki. Üstelik kız bunu bir öptü, bir öptü sanırsın yüz yıldır ayrılar dedi hiddetlenerek.

 

Lena:- Senin adına üzüldüm. Gerçekten bir şeyler hissetmiştin ilk defa.

 

Ceylin:- Hep benim yanımda, çevremdeydi. Koruyordu filan. Mantıklı konuşuyordu sonra. Onun da bana bir şeyler hissettiğini düşünmüştüm. Hatta inandım. Yanlış anlamışım. İki gün çıkıp terk ettiğim erkek arkadaşlarımın ahı tuttu sanırım.

 

Bahar:- Normalde sevinmem gerek bir erkekten kurtulduk diye ama şu an senin için acayip üzülüyorum.

 

Ceylin:- Boşver. Alışırım. Galiba.

 

Hazel 'de durulmuştu bi an.

 

Ekin:- Hazel? Sen neden durgunlaştın? Felix değil mi?

 

Hazel:- Şu an Ceylin 'i o kadar iyi anlıyorum ki. Biz tatlde, tepedeyken, bir şey oldu.

 

Mira:- Ne oldu?

 

Hazel:- Felix, yanağımdan öpecekti.

 

Bahar ayaklandı hemen.

 

Bahar:- Ne? Vay ırz düşmanı. Öptü mü yoksa?

 

Mira, oturttu Bahar'ı.

 

Hazel:- İttim. Aklıma o an geldi. Ben seni arkadaşım olarak görüyorum dediği an.

 

Lena:- O zaman, Felix sana karşı boş değil.

 

Hazel:- Galiba ya da bilmiyorum. Bir şey de demedi.

 

Mira:- Peki sen? Sen ne hissediyorsun?

 

Hazel:- İçimde ona karşı gram azalma yok. Gittikçe çoğalıyor hislerim. Ama gururum. O daha önde. Sürekli o an geliyor gözümün önüne. Seviyorum onu ama reddetti diye uzaklaşıyorum bir anda .

 

Bahar:- Bir de şöyle düşün Hazel. Çocuk kibarca söyledi sana. Seni arkadaş olarak görüyorum dedi. İncitmemek için de elinden geleni yaptı. Belki o an o da bilmiyordu hislerini ve arkadaşlık zannediyordu. Belki de yanlış adlandırdı içinde. Olumlu düşünmek en iyisi değil mi? Bazen gurur yaparak elimizdeki ya da elimize geçecek mutlulukları engelliyoruz farkında olmadan. Felix'de pişman bence. Adını koyamadığı hislerini o an anlamadığı için.

 

Kızlar Bahar'a bakıyorlardı. Erkekler ve aşk konusunda her zaman olumlu konuşmadığı için şaşırmıştı kızlar.

 

Ekin:- Vay be Bahar, bu sen misin?

 

Mira:- Kıyamet kopacak galiba.

 

Bahar:- Abartmayın.

 

Lena:- Abartan sen gibisin ama dediklerin de doğru yani.

 

Hazel:- Haklısın aslında. Galiba önce içimdeki kırgınlığı iyileştirmeliyim.

 

Bahar:- Kırgınlığının ilacı Felix gibi görünüyor. Dedi gülümseyerek.

 

Alya:- İçine bir şey mi girdi acaba?

 

Bahar:- Valla kalkıp gideceğim simdi.

 

Alya:- Tamam tamam bir şey demedim.

 

Ceylin, Hazel'e sarıldı.

 

Ceylin:-Bahar doğru söylüyor. Türkiye 'de iken başıma geleni biliyorsunuz. O çocuk yüzünden tüm erkeklerden intikam almak, en güzel hislerin önüne geçti.

 

Anka, başını eğdi öne.

 

Anka:- Benim yüzümden.

 

Ceylin:- Hayır, seninle alakası bile yok. Sen ben Bahar. Üçümüzün travması oldu resmen o çocuk.

 

Lena:- Sonra Bahar travmaya sokmuştu onu dedi gülerek.

 

Hepsi birden güldüler.

 

Ceylin:- Üzülme canım arkadaşım. Birlikte aşacağız. Dedi Hazel' e.

 

Ekin:- Hepimizin ayrı ayrı sorunu var anlaşılan. Neyse derse odaklanalım da kafamız dağılsın bari.

 

Gece saatleriydi. Bahar yine aynı rüyayı görmüştü. Yataktan kalktı. Kızlara baktı. Hepsi uyuyordu. Mutfağa indi. Bir bardak su içti ve gelip kanepenin üzerine oturdu.

 

Bahar:- Delireceğim artık ne bu ya her gece aynı şey! Allah'ım neden sürekli görüyorum bunu? Üstelik gittikçe netleşiyor.

 

Bahar, kafasını kırlente gömdü. Neden görüyordu bu rüyayı? Neden bu kadar gerçekçiydi? Düşündü durdu. Biraz durduktan sonra uyuya kaldı kanepenin üzerinde.

 

Sabah olmuştu. Kızlar, uyandılar.

 

Mira:- Günaydın kızlar!

 

Anka:- Günaydın! Bahar nerede?

 

Mira:- Banyodadır.

 

Alya çıktı banyodan.

 

Anka:- Alya banyodaymış.

 

Ekin girdi odaya:- Kızlar kalktınız mı?

 

Mira:- Evet. Bahar'ı gördün mü?

 

Ekin:- Mutfaktadır.

 

Lena:- Mutfakta da yok.

 

Anka:- Nerede bu kız sabah sabah.

 

Kızlar, salona inmişlerdi. Kanepenin tepesinde bir ayak vardı.

 

Lena:- Aaaa anneciğim orada bir şey var? Dedi korkup Ekin'in arkasına saklanarak.

 

Ekin:- Korkma hemen.

 

Ekin, kanepeye doğru gitti. Eğilip baktı.

 

Ekin:- Burada. Bahar, Bahar, kalk haydi.

 

Bahar oturağına geldi usulca. Gözlerini zor açıyordu.

 

Bahar:- Ne var niye uyandırdınız?

 

Mira:- Sabah oldu kalk haydi. Bütün evde seni aradık.

 

Ceylin üzerini giyinmiş, merdivenlerden indi.

 

Ceylin:- Neden burada yattın sen?

 

Bahar:- Yine aynı rüya. Kafayı yiyeceğim. Dedi gözlerini ovuşturarak.

 

Alya:- Bastırdığın duyguların rahat bırakmıyordur. Minho 'ya olan aşkın. Geçer bi ara.

 

Bahar:- Dövmeden geçmeyecek sanırım. Ekin, Minho'yu dönebilir miyim?

 

Ekin, saçlarını düzeltti Bahar'ın.

 

Ekin:- Hayır Bahar'cığım. Kalk üzerini giyin gel.

 

Bahar:- Ya ama ya dedi ve güçlükle kalkıp odasına gitti giyinmeye.

 

Okula gelmişlerdi. Bahar, belini tutarak yürüyordu koridorda.

 

Anka:- Ne o neden öyle yürüyorsun?

 

Bahar:- Kanepede belim tutulmuş.

 

Mira:- Ah aşk acısı. İnsanı kanepe üstlerinde bile süründürüyor.

 

Bahar:- Aşk acısı derken? Bu çocuğun gündüz benimle uğraşması yetmiyormuş gibi bir de gece rüyalarıma gelmesi ve benim cinnet geçirmek üzere olmam sizce aşktan mı?

 

Kızlar:- Evet! Dediler hep bir ağızdan.

 

Bahar:- Hepinizi tek tek dövmez miyim ben? Dedi ve üzerlerine atıldı.

 

Kızlar, koşarak ve de gülüşerek sınıfa girdiler.

 

Erkekler onlara bakıyorlardı.

 

Felix:- Bizimkiler yine formundalar.

 

Diğerleri güldüler.

 

Hyunjin:- Gayet enerjikler her zaman ki gibi.

 

Kızlar, geçip yerlerine oturdular. Ceylin, Changbin 'in yanından geçiyordu. Changbin seslendi kendisine.

 

Changbin:- Günaydın minik kuş!

 

Ceylin, ona bakmadan geçip yerine oturdu.

 

Hyunjin, Changbin 'e bakarak ne oluyor diye kafa salladı.

 

Changbin:- Minik kuş? Bir sorun mu var?

 

Ceylin:- Yoo bir sorun yok. Bakıyorum da bu gün daha iyi gibisin. Bir kaç gündür tripliydin ya hani. Demek ki seni mutlu edecek birilerini gördün. Dedi ve arkasına dönüp çantasından kitabını çıkardı.

 

Changbin, anlamamıştı.

 

Jeongin:- Ne olmuş?

 

Changbin:- Hiç bir şey anlamadım.

 

Han, arka sıralarda biri ile konuşuyordu. Bir kız ile. Bu Lena'nın dikkatini çekmişti. Onlara bakıyordu. Usulca geçip yerine oturdu.

 

Ekin:- Nereye bakıyorsun Lena?

 

Lena:- Han ve şu kız.

 

Ekin güldü:- Kıskandın mı?

 

Lena:- Yani, biraz. Sınıfa girdim ve beni fark etmedi bile.

 

Ekin:- Kıskanacak bir şey yok. Bir şeyler hakkında konuşuyorlardır belki.

 

Lena:- Bir şeyler hakkında konuştukları belli canım.

 

Ekin:- Kıskanma otur hadi dedi gülerek.

 

Han, kızın saçına dokundu birden. Yaprak gibi bir şey vardı. Onu aldı. Sonra da bu kızın elinde ki hırkayı alıp giyinmesine yardım etti.

 

Lena'nın gözleri açılmıştı. Kıskançlık ve cinnet arası bir şey geçiriyordu şu an. Bahar, Mira'yı dürttü. Mira ise Ekin'i.

 

Ekin:- Sadece konuşuyorlar galiba dedi sesi içine kaçmış şekilde.

 

Alya:- Ne yapıyor bu çocuk?

Anka:- Bu kız kim ya?

 

Ceylin:- Bunların hepsi aynı.

 

Jeongin ve Felix Lena'nın Han'a bakışını fark etmişlerdi.

 

Felix:- Lena'ya bak. Nasıl da bakıyor Han'a. Sence ona karşı hisleri var mı?

 

Jeongin gülümsedi:- Galiba. Bence kıskandı. Han bu kıskandırma planını devreye soktu galiba.

 

Felix:- Umarım ters tepmez. Yalnız kim bu kız? İlk defa görüyorum.

 

Jeongin:- Tanımıyorum. Kız Han'a aşık olmasında sonunda.

 

Felix:- Ovv fena olur işte o zaman.

 

Han diğerlerinin yanına geldi. Konuştuğu kız ise sınıftan çıkmıştı. Sırasına gelip oturdu.

 

Felix:- Sen ne yapıyorsun Han?

 

Han:- Neyi ne yapıyorum?

 

Felix:- Lena'dan bahsediyorum. Hani şey vardı ya. Dedi kaş göz işaretleri ile.

 

Han anlamamıştı. Lena'ya dönüp baktı. Gülümsedi. Lena ise başını çevirdi.

 

Jeongin:- Kırıldı galiba.

 

Han:- Onu kıracak bir şey yapmadım ki. Ya da yaptım mı?

 

Ekin:- Lena, anlamadan dinlemeden çocuğa niye trip atıyorsun?

 

Lena:- Neyini dinleyeyim Ekin? Kızlarla işi pişiriyo baksana. Terbiyesiz bir de benimle ilgileniyor şiir filan yazıyordu.

 

Ceylin:- Hepsi aynı diyorum ya.

 

Bahar:- Lena neyse ne de Ceylin, sen şu an bana gerçekliği sorgulatıyorsun. Şaşkınım. Changbin' e yüz vermemek.

 

Ceylin, masaya vurdu ve ayaklandı birden.

 

Ceylin:- Sen haklıymışsın Bahar. Bundan sonra hiç birine yüz vermek yok dedi yüksek sesle.

 

Aynı şekilde Lena'da ayaklandı.

 

Lena:- Erkolar kapatılsın!

 

Ceylin:- Kapatılsın!

 

Bahar'ın gözleri parladı o an.

 

Bahar:- İşte feraset , işte adalet, işte adam gibi adamlık. Sizinle gurur duyuyorum dedi gülerek.

 

Erkekler onlara bakıyorlardı. Bu ani çıkışların sebebini anlamaya çalışıyorlardı.

 

Bang Chan:- Ne oluyor bunlara böyle?

 

Changbin:- Var yine bir şeyler.

 

Ders arası olmuştu. Minho ve Felix tekvondo turnuvası için kayıt yaptırmış geliyorlardı.

 

Minho:- Geç kaldığımıza inanamıyorum. Eşim olmadan nasıl katılacağım?

 

Felix:- Ben de öyle. Ama sen çok hevesliydin. Üzülme. Başvuran olursa seninle takım eşi yapacaklar nasılsa.

 

Minho:- Belki. Belki olursa.

 

O anda karşıdan Bahar, Hazel, Ceylin ve Ekin göründüler. Ortalık yine karışmıştı belli ki. Bahar'ı tutuyorlardı. Yine bir şeylere sinirlenmişti Bahar galiba.

 

Bahar:- Nasıl ya nasıl?

 

Hazel:- Bahar ne var bunda niye kızıyorsun? Akşam ne güzel konuşuyordun ne oldu şimdi?

 

Bahar:- O akşamdı. Deli çıkacam artık.

 

Minho:- Bahar!

 

Felix:- Senin ki yine delirmiş hadi yanlarına gidelim.

 

Minho ve Felix yanlarına geldiler.

 

Minho:- Kedi, ne oldu yine neden kükrüyorsun? Yine tırmalama moduna geçmişsin.

 

Bahar:- Minho işine git bak sinirimi senden çıkarmayayım.

 

Felix:- Ne oluyor?

 

Ekin:- Bahar, bu hafta ki okulun en güzel kızı seçimlerinde, birinci olmuş.

 

Minho atıldı birden öne.

 

Minho:- Ne? Kim seçmiş? Kim bunlar ha? Gösteririm ben!

 

Hazel:- Aynısını Bahar'da söylüyor da sana ne oluyor şimdi?

 

Felix, Minho 'yu dürttü.

 

Felix boğazını temizledi:- Sakin mi olsan?

 

Minho:- Olamam.

 

Ceylin:- Abartma Bahar. Ne var bunda?

 

Bahar:- Ne demek güzel kız? Kim vermiş bu oyları? Onları parça parça etmez miyim ben ha! Böyle didik didik didiklemez miyim etlerini? Şişe takıp kebap yapmaz mıyım?

 

Minho ve Felix Bahar'a bakıyordu şaşkın şaşkın bakışlarla.

 

Bahar:- Ne bakıyorsunuz?

 

Felix:- İşkence yöntemin bayağı farklı da.

 

Ekin:- Bahar tamam artık. Güzel kız seçilmişsin harika değil mi? Dedi ortamı yumuşatmak istercesine.

 

Bahar ve Minho:- Değil!

 

Bahar, Minho 'ya baktı. Bu ani çıkışları dikkatini çekiyordu.

 

Minho:- Nereden çıktı bu güzellik şeysi?

 

Hazel:- Arkana bak.

 

Minho arkasına döndü ve kocaman etkinlik panosuna baktı. Koskocaman bir haber sayfası asılmıştı. Moda yarışmasından Bahar ve Ceylin'in haberi ve fotoğrafları.

 

Minho 'nun gözleri açılmıştı. Birden afişi indirmek için atıldı ama Felix onu tuttu.

 

Minho:- Kim astı bunu buraya?

 

Ceylin:- Okulun gazetesi işte. Ne bu tepkiler Minho? Şaşırtıyorsun dedi gülerek.

 

Minho:- Şeyy. Şey için. Neden habersizce asmışlar bunu buraya diye.

 

Ekin:- Bahar, ortalığı birbirine katmakta üstüne yok. Neyse bırakın şu panoyu da sınıfa gidelim.

 

Bahar:- Şunu indirmeden bir yere gitmem dedi ve panoya atıldı yeniden. Ekin tuttu.

 

Minho:- Yardım edeyim dedi ve o da atılıyordu ki Felix tuttu onu da.

 

Ekin:- Ay yeter, Minho, Bahar'ı sınıfa götür. Hadi! Bu ne ya. Dedi çemkirerek.

 

Minho ve Bahar Ekin'e baktılar. Sonra da birbirine. Önden ilerlediler.

 

Ceylin güldü:- Şunlara bak!

 

Felix:- Ne kadar gürültücüler.

 

Ekin:- Kızlar, sınıfa gittiklerinden emin olun. Ben kütüphaneye gidip geliyorum.

 

Hazel:- Tamam hadi git sen.

 

Ceylin, Felix ve Hazel'e baktı. Yalnız bırakmaktı niyeti ikisini.

 

Ceylin:- Ekin, ben de seninle geleyim. Dedi ve yanına düşüp gitti. Hazel, onlara baktı. Sonra da kendisine bakan Felix'e.

 

Hazel:- Neyse gidelim biz de.

 

Minho ve Bahar sınıfa gidiyorlardı.

 

Bahar:- Şunlara bak ya! Ne demek güzel bulmak.

 

Minho:- Güzel olunca herkes etrafında dönüyor işte.

 

Bahar, Minho 'ya baktı. İltifat mı etmişti şimdi?

 

Minho:- Ne bakıyorsun? Sen kendinin güzel olmadığını mı sanıyorsun?

 

Bahar:- Ben, ne bileyim. Pek Kore standartlarına uymuyorum sonuçta.

 

Minho gülümsedi:- Bırak Kore standartlarını. Benim kalbimin standartlarına uyuyorsun ya yetmez mi? Dedi ve elini cebine koyup ilerledi.

 

Bahar, arkasından bakakalmıştı. Ne diyordu bu çocuk? Neler çıkıyordu ağzından? Ama çok güzel şeyler söylüyordu. Bahar'ın kalbini kazanacak şeyler ve bunlar Minho'nun içinden, kalbinin derinlerinden kopup gelen sözlerdi. Yalansız, samimi sözler. Minicik bir gülümseme belirdi Bahar'ın yüzünde.

 

Felix ve Hazel ilerliyorlardı sınıfa. Felix, Hazel'e baktı.

 

Felix:- Bana kızgınsın.

 

Hazel:- Hayır değilim.

 

Felix:- Seni öpmek istediğim için mi?

 

Hazel:- Felix, neden sürekli yanımdasın? Sana Taemin 'den hoşlandığımı söylediğim hâlde neden yani?

 

Felix:- Çünkü inanmıyorum. Bilmiyorum belki de inanmak istemiyorum.

 

Hazel:- Seni nasıl inandırabilirim? Taemin ile çıkarak mı?

 

Felix, kollarını tuttu birden Hazel'in.

 

Felix:- Sakın Hazel, sakın yapma.

 

Hazel Felix 'e bir de kendisini tutan ellerine baktı. Onda kaybolması an meselesiydi.

 

Hazel:- Sana karşı hâla hislerim olduğunu düşünüyorsan eğer şunu bil ki hiç bir şey hissetmiyorum. Bunu anla artık. Ve lütfen benimle ilgili vicdan azabı çekip durma. Tamam mı?

 

Felix:- Ne vicdanı Hazel, bilmediğin şeyler var. Eskisi gibi gözlerime baksan, eskisi gibi gülsen anlatacağım ama senin gözlerinde bana karşı öfke görüyorum.

 

Hazel:- Öfke filan yok Felix. Şunu bil. Ben seni arkadaş olarak görüyorum. Tıpkı senin bir zamanlar gördüğün gibi. Arasında hiç bir fark yok. Dedi ve gitti.

 

Hazel'in gururu çok güzel bir anı daha mahvetmişti. Aksam konuşulanların hepsi bişa çıkmıştı bir nevi. Felix, arkasından bakıyordu. Anlamıştı bir kez daha. Hazel'in canını çok yakmıştı. Fazlası ile.

 

Bang Chan ve Anka bahçedelerdi. Öğrencilerden biri onların olduğu tarafa bakıyordu.

 

Anka:- Yaşanan şeylere rağmen güzel bir kar tatili oldu değil mi?

 

Bang Chan:- Öyle. Sen yanımdaysan her yer güzel benim için.

 

Anka:- Çok romantiksiniz Bay Chan.

 

Bang Chan:- Neden Bay Chan diyorsun? Hani aşkım canım filan?

 

Anka güldü:- Demeyeceğim çünkü seni kızdırmak hoşuma gidiyor. Hem sanki sen bana diyorsun.

 

Bang Chan:- Söylerim ne var. Aşkım, bir tanem. Her şeyim. Seni çok ama çok seviyorum.

 

Anka utanmıştı.

 

Bang Chan güldü:- Ben de seni utandırmayı çok seviyorum. Yanakların kıp kırmızı oluyor.

 

Anka:- Çok tatlısın dedi mırıldanarak.

 

Bang Chan:- Ne dedin duyamadım dedi ve Anka' ya doğru eğildi.

 

Birden kendilerine doğru bakan bir öğrenci fark etti.

 

Bang Chan:- Bu da kim?

 

Anka:- Kimden bahsediyorsun?

 

Bang Chan:- Şu çocuk. Sana mı bakıyor o! Dedi ve çocuğa doğru ilerledi.

 

Anka:- Chan, saçmalama başka bir yere bakıyordur belki. Dedi ve kolunu tuttu Bang Chan'ın.

 

Bang Chan:- Hayır Anka, direk sana bakıyor. Dedi ve kolunu sıyırıp çocuğun üzerine gitti.

 

Bang Chan:- Bana baksana sen kime bakıyorsun sen ha! Dedi ve yakasından yapıştı çocuğun.

 

Anka:- Chan dur!

 

:- Ne diyorsun sen ya!

 

Bang Chan:- Kime bakıyorsun sen diyorum.

 

Anka, onları ayırmaya çalışıyordu.

 

Çocuğun kız arkadaşı geldi o an.

 

:- Ne oluyor?

 

:- Kız arkadaşıma bakıyorum herhalde, sana bakacak değilim.

 

Bang Chan bıraktı çocuğu. Üzerini çırptı.

 

Bang Chan:- Afedersin. Ben yanlış anladım.

 

Çocuk kız arkadaşı ile uzaklaştı oradan. Chan'a bakarak.

 

Bang Chan:- Boşu boşuna dövecektim çocuğu dedi ve Anka'ya baktı.

 

Anka ters ters bakıyordu Bang Chan'a. Kızdığı her halinden belli oluyordu.

 

Anka:- Aferin sana dedi alkışlayarak.

 

Bang Chan:- Sana bakıyor sandım. Kıskandım seni ne yapayım?

 

Anka:- Bi durup dinleyebilirsin değil mi? Dedi ve önden önden ilerledi.

 

Bang Chan:- Anka, Anka bi dur! Dedi ve peşinden gitti.

 

Anka çoktan sınıfa doğru gitmişti. Bang Chan durdu. Seungmin, geçiyordu oradan. Nefes nefese kalmış Bang Chan'ı gördü ve yanına geldi.

 

Seungmin:- Chan, ne oldu iyi misin?

 

Bang Chan:- Anka'dan fırça yedim.

 

Seungmin:- Neden? Yanlış bir şey mi yaptın?

 

Bang Chan:- Anka'ya göre evet. Biri ona bakıyordu ben de uyarmak istedim çocuğu.

 

Seungmin:- Uyarmak? Sen.

 

Bang Chan:- Ya tamam. Üzerine atladım. Meğer çocuk kız arkadaşına bakınıyormuş. Yanlış alarm. Ne yapayım Seungmin kıskandım onu. O da kızdı kıskandım diye. Bu kızları anlamak çok zor.

 

Seungmin:- Yani kızlar, kendileri kıskanılınca hoşlarına gitmiyor mu? Mira beni kıskansa hoşuma giderdi.

 

Bang Chan:- Demek ki gitmiyor.

 

Seungmin:- O zaman dikkat etsem iyi olacak. Mira ile tartışmak istemem.

 

Bang Chan:- Sen nereye gidiyordun?

 

Seungmin:- Mira beni kantinde bekliyor. Oraya gidiyordum seni görünce durdum. Ben gideyim artık.

 

Bang Chan:- Git haydi bekletme.

 

Hyunjin, Alya'yı bahçede bekliyordu. Birden yanına o kız geldi. Şu iddiaya girdikleri kızlardan biri. En heveslisi. Shin Hye. Hatta ortalığı karıştırma potansiyeline sahip olanı.

 

:- Hyunjin! Bakıyorum da yalnız takılıyorsun.

 

Hyunjin:- Evet. Gürültüden uzak dedi imâ ederek.

 

:- Gürültü öyle mi? Şimdi böyle mi olduk? Bir iddiamız vardı hatırlıyor musun?

 

Hyunjin:- Hatırlamıyorum. Hatırladığım tek şey Alya'ya deli gibi aşık olduğum. Umarım bu cevap senin için yeterli olmuştur dedi ve tam ilerliyordu ki birden karşısında Alya'yı gördü. Onlara bakıyordu.

 

Hyunjin:- Alya! Dedi telaşla.

 

Alya gülümsedi:- Hyunjin ben de seni arıyordum.

 

:- Biz de sen gelene kadar biraz sohbet ediyorduk Hyunjin ile.

 

Alya:- İyi bari sıkılmamışsındır dedi Hyunjin 'e bakarak. Biraz kıskanmıştı ama belli etmemeye çalışıyordu. Bu gibi durumlara alışkın olması gerekiyordu çünkü Hyunjin gözde bir öğrenciydi. Onunla ilgilenen bir sürü kız olacaktı.

 

Hyunjin:- Tam aksine sıkıldım dedi ve Alya'nın koluna girip ilerledi onu kaçırırcasına.

 

Alya:- Biraz durabilir miyiz? Ne bu acele?

 

Hyunjin durdu.

 

Hyunjin:- Acele mi? Ne acelesi?

 

Alya:- Şu an yaptığın şey işte.

 

Hyunjin:- Acele filan etmiyorum. Sadece sadece...

 

Alya:- Sen bana o kızdan uzak dur dememiş miydin? Sen neden konuşuyordun onunla?

 

Hyunjin:- Alya bak. O kızın gözü ben de. Yani, yani aramıza girmesini istemiyorum anladın mı? Seninle aramıza başkalarının da girmesini istemiyorum. Yanlış anlama beni. Ego dan değil bu söyleyeceğim şey ama çok kız var benimle olmak isteyen ve ben seninle olan sevgimizin bu yüzden zedelenmesini istemiyorum.

 

Alya durdu. Hyunjin haklıydı. Çok kişi peşindeydi. O yakışıklı, kibar, romantik biriydi.

 

Alya:- Ben bunları düşünemedim.

 

Hyunjin:- Neyi?

 

Alya:- Bunları. Seni, beni ama en önemlisi de çevrendeki kalabalığı.

 

Hyunjin:- Sen ve ben dışında hiç birinin önemi yok tamam mı?

 

Alya başını eğdi öne. Bu sevgide hep kıskanan, hep kaybetme korkusu olan kişi o olacaktı galiba.

 

Hyunjin, yanağına elini koydu Alya'nın.

 

Hyunjin:- Kim gelirse gelsin, karşıma kim çıkarsa çıksın hiç biri sen olmayacak. İnan bana. Kimse kafamı karıştıramaz sen varken. Buna ihmal bile yok.

 

Alya:- İnanıyorum. Sana inanıyorum. Beni hayal kırıklığına uğratma olur mu?

 

Hyunjin:- Asla. Sen olacaksın benim için. Sadece sen. Haydi sınıfa gidelim dedi ve elini tuttu. Gülümse lütfen.

 

Alya yalancıktan gülümsedi Hyunjin 'e ama içini de bir şeyler kemiriyordu.

 

Lena ise lavabodan çıkmıştı. Ellerini yıkamış peçete ile kuruluyordu. Birden karşısında Han ve o kızı gördü. Tam karşıda. Gülümsüyor, konuşuyor hatta kolunu o kızın omuzuna atmış yürüyordu.

 

Lena:- Han! Diyebildi sadece kısık bir ses ile. Kızmak ile kıskanmak arasında gidip geliyordu.

 

Han birden karşısında Lena'yı gördü. Kendisine bakışını. O da Lena'ya baktı. Ama yanında ki bu kim olduğu belli olmayan kız onu kolundan çekiştirip götürmeye çalışıyordu. Han daha Lena ile konuşamadan gitmek zorunda kalmıştı.

 

Lena öylece kaldı. Ağlasa, pek bi okuldaydı. Ortamı değildi. Sırası hiç. Ama oldukça duygusallaşmıştı.

 

Mira, kantinde oturmuş Seungmin'i bekliyordu. Elinde içeceği ile. Kapıya doğru baktı ama gelen yoktu. İçeceğinden bir yudum aldı. Alırken de karşı masadan kendisine bakan bir çocuğu fark etti o an. Bayağı dikkatli bakıyordu. Mira, önce gözlerini sonra da başını çevirdi.

 

Mira:- Bu kim ya dikmiş gözlerini bakıyor bana?

 

Çocuk yerinde daha fazla oturmadı ve Mira'nın yanına geldi.

 

:- Merhaba, oturabilir miyim?

 

Mira:- Birini bekliyorum.

 

Çocuk durdu ve sonra oturdu.

 

:- Yani burası boş. Henüz gelmediğine göre. Beklediğin kişi yani.

 

Mira:- Birini bekliyorum demiştim.

 

:- Dikkat çekici birisin. Kıvırcık saçların, gözlerin çok güzel.

 

Mira:- Sağol da benim şeyim var dedi ve birden gelen Seungmin 'i gördü. Ayaklandı.

 

Telaşlanmıştı Mira. Seungmin'in bu çocuğu görüp, kıskançlık krizi geçirmesinden ve ortalığı birbirine katmasından korkuyordu.

 

Mira:- Bence artık git.

 

:- Gitmek istemiyorum. Senin gibi güzel bir kızı bırakmak olur mu hiç?

 

O anda Seungmin geldi bu cümlenin üstüne. Sandalye çekti ve oturdu.

 

Seungmin:- Mira, kim bu arkadaş?

 

Mira:- O...

 

:- Biz konuşuyoruz. Asıl sen kimsin?

 

Seungmin:- Ne konuşuyordunuz?

 

Mira'nın kalbi yerinden çıkmak üzereydi. Seungmin 'e baktı. Ortalık karışmak üzereydi neredeyse.

 

:- Sen gelene kadar, onun ne kadar güzel olduğunu söylüyordum. Birazdan da çıkma teklifi edecektim dedi Mira'ya bakarak.

 

Mira:- Hihh şimdi ayvayı yedi bu çocuk!

 

Seungmin gülümsedi ve arkasına yaşlandı. Bacak bacak üstüne attı.

 

Seungmin:- Öyledir Mira. Çok güzeldir. Seni anlıyorum ondan etkilenmemek mümkün değil.

 

Mira:- Ne?

 

Mira'nın ağzı açık kalmıştı. Ne diyordu Seungmin böyle? Çok rahattı. Gülüyor filan. Şok geçiriyordu resmen. Onun tanıdığı Seungmin, çocuğun içinden geçmişti bile. Ama Seungmin, oturuyordu. Üstelik gayette rahat.

 

:- Kesinlikle çok güzel. Aşık oldum galiba dedi Mira'ya bakarak. Mira ise resmen, Seungmin'in gözünün içine bakıyordu bir tepki versin diye.

 

Seungmin, Mira'nın elinin üzerine elini koydu.

 

Seungmin:- Ama kapıldı. Önce ben kaptım.

 

Çocuk, Mira'ya baktı, sonra Seungmin 'e. Masadan kalktı sessizce. Mira'nın gözünün içine baka baka kalktı hem de.

 

Seungmin:- Canım, seni rahatsız etmedi değil mi?

 

Mira:- Etti canım, etti. Ama keşke biraz da seni rahatsız etseydi dedi ve eline vurdu Seungmin'in ve masadan kalkıp gitti. Seungmin arkasından bakakalmıştı Mira'nın.

 

Seungmin:- İyi de neden kızdı bu kız şimdi? Ya ne oldu?

 

Kızlar, sınıfa girdiler. Her biri cam kenarında ki sıralarına geçip oturdu. Sessizdiler.

 

Bahar:- Evet, problem nedir?

 

Mira:- Tahmin et bakalım ne?

 

Bahar:- Tahmin etmeme gerek yok. Suratınızdan belli oluyor nedenin erkekler olduğu. Hadi bunların derdi belli. Sizin sorununuz ne? Diye sordu sevdiceği olan üçlüye bakarak.

 

Anka:- Bang Chan çok kıskanç. Bana bir sıkıntı vermiyor ama çevremizdekiler her an tehlike de resmen.

 

Mira:- Seungmin 'de tam tersi. Çocuğun biri bana asıldı ve o çok rahattı. Beni altın tepsiye koyup çocuğa sunmadığı kaldı. Ay çıldıracaktım neredeyse.

 

Alya:- Keşke Hyunjin bu kadar gözde biri olmasaydı. Ben sürekli bu çocuğun etrafını mı kollayacağım?

 

Bahar:- Sevgili olsanız bir dert olmasanız ayrı dert. Bakın bana ne kadar rahatım. Size gelince ne üzülüyorsunuz unutun gitsin.

 

Lena:- Kolay mı sanıyorsun? Kalbimi susturamam ki ben.

 

Ceylin:- Ben de. Ama unutmam gerekiyor. Sevgilisi var. Changbin 'in sevgilisi var.

 

Bahar:- Ekin?

 

Ekin:- Benim durumum onlar kadar vahim değil.

 

Bahar:- İyi bari.

 

O anda sınıftaki kızlardan iki kişi yanlarına geldiler.

 

:- Kızlar ne yapıyorsunuz burada somurtmuş?

 

Ekin:- Hiiç. Öyle dersler filan.

 

:- Ders işleri mi yoksa aşk mı?

 

Lena:- Her ikisi de.

 

Bahar:- Gereksiz şeyler işte. Siz de pek bi keyiflisiniz.

 

:- Tabii keyifliyiz. Bu gün ne günü biliyor musunuz siz?

 

Hazel:- Ne günü?

 

:- Dilek günü. Siz bilmiyor musunuz?

 

Kızlar birbirine baktılar.

 

Ceylin:- Yoo. Anlatsanıza.

 

Kızlar yan sıraya geçip oturdular. Bizimkiler ise onları merakla dinlemeye başladılar.

 

:- Bakın şimdi. Kore' nin soylu ailelerinden bir kız varmış. Güzel, iyi kalpli, sevecen bir kız. Onu gören dönüp bir kez daha bakarmış. Aşık olan erkekler onunla evlenmek isterler elçiler gönderirlermiş. Ama bu kız gerçek aşka inanır, deli gibi aşık olacağı çocuğu beklermiş. On sekiz yaşına bastığı gün, bir çınar ağacının yanına gitmiş. Dans etmeye başlamış etrafında. On kere filan etrafında dönmüş. Şarkı söyleyerek. Kimisine göre de tek ayak üstünde zıplayarak elleri havada bir ileri bir geri gidip gelmiş.

 

Bahar:- Kız deli miymiş?

 

Mira dürttü Bahar'ı.

 

Mira:- Sonra?

 

Bahar:- Normal değil bence.

 

:- Dolunaya bakmış. Gözlerini kapatmış. O anda etrafında bir ışık hüzmesi belirmiş ve beyazlar içinde bir Koreli kız belirmiş. Bu dilek perisiymiş.

 

Kızlar:- Eeee?

 

:- Dileğini sormuş. Genç kız da bir ömür boyu seveceği gencin gelmesini dilemiş. Peri ona sabah bu çınar ağacının altına gelmesini gencin orada onu bekleyeceğini söylemiş. Kız sabah çınar ağacı altına gelip beklemiş. Beklemkş, beklemiş. Kızın ümidi kesilmeye başlamış.

 

Bahar:- Gelmemiş dimi dedi gülerek.

 

Mira:- Bi dur Bahar.

 

:- Ava çıkmış bi çocuğun atı kaçıp ağacın altına gelmiş. Peşinden de bu genç. Sonra güzel yüzlü kızı görmüş. Kız da onu. Birbirlerine bakmışlar sevgiyle. Kız tabii aradığı o çocuğu bulmuş.

 

:- O günden sonra herkes farklı dileklerle dolunay zamanı çınar ağacı altına giderler.

 

Bahar:- Acaba matematik için dilek dilemeye mi gitsem?

 

Lena:- Niye dalga geçiyorsun Bahar?

 

Bahar:- İnanmayın şöyle şeylere. Hurafe bular.

 

Ekin:- Şahsen ben de inanamadım. Bunlar batıl inançlar. İnsanları ümitlendirmek, bazen de duyguları ile oynamak için uydurulmuş şeyler.

 

Anka:- Ben de aynını düşünüyorum. Bunlara inanmayın kızlar. Her şey kader kısmet.

 

:- Siz inanmayın. Gidenlerin dilekleri gerçekleşmiş ama. Geçen sene ben Hyun Song ile çıkmak için dilek dilemiştim. Hâla çıkıyoruz.

 

:- Şu ünlü manken varya. Hani Kore güzeli seçilen. O da gitmiş. Kızı nerede keşfettiler biliyor musunuz?

 

Mira:- Nerede?

 

:- Çınar ağacının altında. Fotoğraflarını çekmişler. Sonra da keşfedilmiş kız. Böyle bir sürü örnek var. Yaa inanmayın daha.

 

Kızlar güldüler.

 

Ceylin:- Ahahhh yok canım. O dilekten değildir dedi ve durdu. Diğer kızlarda. Onlara baktılar.

 

Lena:- En yakın dolunay ne zaman çıkıyor?

:- Bu akşam. Ne oldu?

 

Ceylin:- Çınar ağacı bulmamız gerekiyor.

 

Anka:- Nasıl dans etti demiştiniz?

 

Akşam olmuştu. Yemek masası hazırlanıyordu.

 

Lena:- Kızlar, kesinlikle gidiyoruz ona göre.

 

Ceylin:- Ama daha çınar ağacı bulamadık ki?

 

Anka:- İleride ki parkta bir çınar ağacı vardı.

 

Alya:- O çınar ağacı mıydı? Meşe palamutu değil mi?

 

Anka:- Dur şimdi kafam karıştı. Selvi miydi yoksa?

 

Bahar:- Saçmalamayın akşam akşam bir iş gelecek başınıza.

 

Ceylin:- Sen de bizimle gelirsen bir şey olmaz.

 

Ekin:- Kızlar, mantıklı bir şey değil bu.

 

Anka:- Benim bunu yapmam gerek Ekin. Bang Chan çok kıskanç. İlişkimiz zarar görüyor ve farkında değil.

 

Bahar:- Sadece seni korumak istiyordur belki de.

 

Anka:- Olsun. Başına iş açacak.

 

Mira:- Ben de gitmek istiyorum. Seungmin birazcık kıskanç olsun diye gideceğim. Bu kadar rahat olunur mu ya? Sevgiline asılıyolar senin.

 

Ekin:- Siz neden gidiyorsunuz peki? Ceylin sen Changbin 'i sevmiyor muydun? Yeni aşk mı isteyeceksin?

 

Ceylin:- Yeni aşk değil. Eski popüleritemi geri istiyorum. Changbin 'i kafamdan atmak için gerekli. Changbin 'in sevgilisi var bana bakar mı hiç! Dedi üzülerek.

 

Alya:- Ben de geliyorum. Kızlar, Hyunjin 'e bakmasın artık diye. O benim. Sadece benim.

 

Hazel:- Ben de mi gitsem acaba?

 

Ekin:- Sen bari uyma bunlara Hazel.

 

Alya:- Bahar gelirsin değil mi?

 

Bahar:- Tabiiki hayır.

 

Mira:- Dilek dileme sadece yanımızda dur.

 

Ekin:- E git bari. En azından yanlarında ol.

 

Akşam karanlığıydı. Kızlar evin ilerisinde ki parka geldiler. Korkudan birbirine sinmişlerdi.

 

Lena:- Hava da pek bir karanlıkmış. Göz gözü görmüyor. Dedi korkup Ceylin 'e sinerek. Ceylin ise hem karanlık hem de topuklular ile zor yürüyordu.

 

Bahar:- Akşam akşam ne işimiz var ya?

 

Anka:- Aha kızlar Çınar Ağacı dedi parmağı ile göstererek.

 

Lena:- Çınar daha büyük olmaz mı?

 

Anka:- Belki yavru bir çınar ağacıdır?

 

Bahar:- Kör müsünüz acaba? Söğüt bi kere bu.

 

Alya:- Fark eder mi ki?

 

Bahar:- Yok fark etmez. Büyücülük okulundan arkadaşım Harry Potter tüm ağaçların aynı şeye hizmet ettiklerini söyledi bana oradan biliyorum.

 

Kızlar ters ters baktılar Bahar'a.

 

Bahar:- Ne bileyim ben? Dileyin işte ne diliyorsanız.

 

Alya:- Kızlar, dolunay çıktı. Aaaa hadi dileyelim.

 

Birden bir köpek sesi geldi. Kuvvetli bir havlama sesi. Kızları birbirine yapıştılar resmen.

 

Mira:- Aaayyy köpek miydi o?

 

Lena:- Köpeklere yem olacağız galiba.

 

Bahar'ın arkasına saklandılar.

 

Anka:- Ben vazgeçtim hadi eve gidelim.

 

Ceylin:- Olmaz Anka, buraya kadar geldik. Hadi hemen dileğimizi dileyelim.

 

Dördü birden sıralandılar ağacın etrafında. Bahar etrafı kolaçan ediyordu. Kızlar zıp zıp tek ayak üzerinde zıplıyorlardı bir ileri bir geri. Bahar arkasına dönüp onlara baktı ve gülmeye başladı.

 

Mira:- Ne gülüyorsun be!

 

Bahar:- İnşallah şu halinizi biri görmez.

 

Anka:- Dön sen, etrafa bak.

 

Lena:- Kız şarkı söyleyip dans etmiş diyorlardı. Yapacak mıyız?

 

Ceylin:- Yapalım!

 

Anka:- Ne söyleyeceğiz? Bahar, bi şarkı söylesene.

 

Bahar:- Gaydırı gubbak Cemilem de nasıl nasıl edelim biz bu işi diye şarkı söyledi.

 

Kızlar, tepesine üşüşüp birer tane vurdular.

 

Bahar:- Ne vuruyorsunuz ya?

 

Alya:- Bi de alay ediyor.

 

Bahar:- Şu an ki durumunuza en uygun parça bu. Hadi sekin yeniden keklikler.

 

Kızlar dans edip dönmeye başladılar ama karanlıkta birbirlerini görmedikleri için çarpıştılar.

 

Lena:- Ahh kafam!

 

Alya:- Anka, önüne baksana.

 

Anka:- Karanlıkta görmüyorum ki hiç bir şey.

 

Ceylin, cebinden kurdele çıkarıp ağaca bağlamaya başladı. Kızlara da uzattı.

 

Lena:- Bunu da mı yapacağız?

 

Ceylin:- Sentez de hayat vardır. Yapın gitsin.

 

Anka:- Saçma ama aynı zamanda da mantıklı geliyor neden acaba?

 

Bahar:- Salaksınız da ondan.

 

Anka, Bahar'a vurdu bi tane. Sonra da diğerleri.

 

Bahar:- Vurup durmasanıza ya!

 

Anka:- Sensin salak. İnsanlara saygılı ol biraz.

 

Alya:- Kızlar, Hyunjin 'e bakmasın. Kızlar onu beğenmesin. Çekici olmasın.

 

Lena:- Han, beni seviyorsa bana açılsın artık. Ama o kızı seviyorsa? Ya ona güçlü hisleri varsa! Yaa daha ne dileyeceğimi bile bilmiyorum ki.

 

Anka:- Bang Chan kıskanç olmasın. Biraz daha sakin ve anlayışlı olsun.

 

Mira:- Seungmin biraz kıskanç olsun. Beni kıskansın ve beni çok sevsin.

 

Ceylin:- Çok popüler olayım. Changbin 'i unutacak kadar. Ama ben kaslı kayısımı unutamam ki!

 

Bahar kıkırdadı o an:- Kaslı kayısı ne ya!

 

Lena:- Bize de o peri mi gelecek şimdi?

 

Mira:- Yok canım onlar hikayelerde olur dedi ve kızlara baktı. Evet saçma şeylerdi yaptıkları.

 

Alya:- Neyse dilek dilektir.

 

Bahar, kızlara doğru baktı. Aklına bir hinlik geldi. Birden havlama sesi çıkarttı.

 

Bahar:- Kızlar köpeeeek!

 

Kızlar:- Aaaaaaaaa!

 

Lena:- Neee! Ben yenmek istemiyorum.

 

Ceylin:- Anneeee!

 

Beşi de korkudan kaçışacağız derken birbirine çarptılar. Hatta Ceylin topuklularından dolayı Bahar'a çarptı. Bahar yere diğerleri de onun üzerine düşmüşlerdi.

 

Bahar:- Ahh karnım!

 

Anka:- Bahar, iyi misin?

 

Bahar:- Üstümden kalkarsanız iyi olacağım.

 

Lena:- Köpek gitti mi?

 

Bahar:- Gitti gitti!

 

Alya:- Senin işin bu değil mi? Öldüreceğim seni.

 

Bahar:- Yere yapıştım zaten. Öldürmene gerek yok.

 

Hepsi de eve gelmişlerdi. Üstleri başları çamur ile.

 

Ekin:- Bu ne hâl? Parkta biriyle mi boğuştunuz?

 

Anka:- Bahar varken biriyle boğuşmamıza gerek var mı ki?

 

Ekin:- Kızları korkutmaya mı kalktın yine?

 

Bahar:- Hııı. Cezaya gerek yok ezildim zaten.

 

Diğerleri gülüyorlardı.

 

Hazel:- Şu üzerinizi değiştirin bari. Eee nasıl gitti dilek işi?

 

Mira:- Yarın göreceğiz bakalım.

 

Erkekler yurtta gece sohbetindelerdi.

 

Minho:- Suratınız neden asık sizin?

 

Seungmin:- Mira bana kızdı. Chan sen demedin mi bu kızlar kıskanılmaktan nefret ediyorlar diye?

 

Bang Chan:- Dedim.

 

Seungmin:- Çocuğun biri Mira'ya çıkma teklifi etti. Ben de anlayışla karşılamaya çalıştım. Sırf senin yaptığın yanlışı yapıp aramız bozulmasın diye.

 

Minho:- Anlayış?

 

Felix:- Mantıklı mı sence? Hem de bu konuda.

 

Seungmin:- Ahh içimden neler geçti o an. Çocuğu yerden yere vurasım vardı da zor tuttum kendimi.

 

Felix ve Minho güldüler.

 

Felix:- Sen Hyunjin?

 

Hyunjin:- Şu Shin Hye denen kız. Bu gün Alya'nın yanındaydı. Bir şeyler anlatacak diye çok korktum.

 

Bang Chan:- O zaman elini çabuk tut ve önce sen konuş.

 

Hyunjin:- Bi aşık olduk tadını bile çıkaramıyoruz ya.

 

Minho:- Ee ne demiş bir Türk atasözü, zamanında yediğin hurmalar gün gelir tırmalar.

 

Jeongin:- Sen onu nereden öğrendin?

 

Minho:- Bu ara Türkçe ile ilgileniyorum da. Bakarsınız Bahar'a Türkçe çıkma teklifi ederim.

 

Diğerleri güldüler.

 

Felix:- Han nerede?

 

Changbin:- Şu kız vardı ya sabah ki. Onunla bir işi varmış.

 

Seungmin:- Bu kıskandırma planı ciddi bir hâl almış olmasın?

 

Jeongin:- Sanmam onun gözü Lena'dan başkasını görmez. En son öyleydi yani.

 

Changbin:- Kız hakkında bir şey de demedi. Kaptırmamıştır kalbini değil mi? Lena çok üzülür yoksa.

 

Jeongin:- Lena neden üzülsün ki?

 

Changbin:- Lena'da Han'a karşı boş değil anlamadınız mı?

 

Bang Chan:- Orası öyle. Bakalım bu kıskandırma planı ne zamana kadar devam edecek.

 

Ertesi gün olmuştu. Yeni okul günü. Kızlar bahçeden girdiler.

 

Anka:- Dileğimiz gerçekleşecek mi çok merak ediyorum.

 

Alya:- Ay ben de.

 

Lena:- Han nerede acaba?

 

Hazel tam karşısında ki Han ve sürekli ilgilendiği o kızı gösterdi gözleriyle.

 

Hazel:- İşte orada.

 

Han ve o kız konuşuyorlardı. Arada da gülüşmeler filan.

 

Lena üzülmüştü. Başını çevirdi.

 

Bahar:- Lena, üzüldün mü sen? Ama kıyamam ben sana!

 

Lena:- Sadece doğru kişi olduğunu düşünmüştüm. Demek ki değilmiş.

 

Erkekler bahçeye çıktılar. Han ve Lena'nın hallerini gördüler. Özellikle de Lena'nın ona bakarak nasıl üzüldüğünü.

 

Bang Chan:- Ne dedim ben size? Han yanlış yapıyor. Bu işin sonu hiçte istediği gibi olmayacak.

 

Jeongin:- Başta saçma bir plandı zaten. Han ile konuşalım bence.

 

O anda kızların yanına bir kaç genç geldi ve durdu.

 

Seungmin:- Bunlar da kim?

 

Bang Chan:- Bu çocuklar bana tanıdık geliyor ama nereden?

 

:- Merhaba!

 

Kızlar:- Merhaba.

 

Delikanlı elinde ki dergiyi gösterdi.

 

:- Biz okulun gazetecilik kulübündeyiz. Ceylin sen olmalısın sanırım. Dedi Ceylin'e bakarak.

 

Ceylin:- Evet de ne oldu ki?

 

:- Genç Tasarımcı dergisine çıkmışsın. Öncelikle tebrik ederiz.

 

Ceylin çok mutlu olmuştu. Bu dergi, moda alanında gençler için harika fırsatlar öne seren bir dergiydi.

 

:- Bu derginin ne anlama geldiğini biliyor musun?

 

Ceylin:- Hayır yeni duydum ismini.

 

:- Kore'ye moda sektöründe adını duyurman demek. Artık göz önündesin demek. Ve popüler oldun demek.

 

Kızlar, çok mutlu olmuşlardı. Ceylin, yükselişe geçmişti. Hem de bu yaşında.

 

:- Seninle bir röportaj yapabilir miyiz?

 

Ceylin:- Çok sevinirim.

 

:- O zaman okul çıkışında görüşürüz.

 

Gençler gittiler. Ceylin mutluluk ile el çırparak kızlara baktı.

 

Ceylin:- Kızlar, dileğim kabul oldu. Yeniden popüler oluyorum.

 

Ekin:- Sen zaten popüler bir kızsın. Bunun o dilek ritüeli ile alakası olduğunu sanmıyorum.

 

Ceylin:- O veya değil. Yine de çok mutluyum. Arkadaşınız modacı olacak.

 

Bahar:- Sen önü açık bir kızsın zaten. Canım arkadaşım.

 

Alya:- Biz biliyorduk ki zaten.

 

Ceylin kızlara sarıldı:- İyi ki arkadaşımsınız. İyi ki.

 

Erkekler yanlarına geldiler. Changbin, Ceylin 'e baktı.

 

Changbin:- Konu Ceylin ile ilgili galiba.

 

Ceylin:- Evet. Bu arkadaşınız popüler bir modacı oluyor.

 

Changbin:- Arkadaşımız ha! Dedi morali bozulmuştu bu kelime ile.

 

Ceylin, Changbin 'e baktı. Gülen yüzü değişti.

 

Ceylin:- Arkadaş tabii. Başka ne olabilirdi ki?

 

Changbin:- Öyle ya. Popüler modacı hanım, tebrik ederim seni. Yolun hep açık olsun. Hep istediğin o popülerliğini hiç kaybetmezsin umarım. Sen, harika, yetenekli, güzel bir kızsın. Çok daha iyi yerlerde olacaksın. Dedi ve Ceylin 'e derin derin bakıp gitti.

 

Ceylin arkasından baka kalmıştı.

 

Alya:- Hyunjin nerede?

 

Bang Chan:- Uyuya kaldı gelir şimdi.

 

Birden Hyunjin girdi bahçeden. Koştur koştur. Ama tuhaflık vardı. Kıyafetleri, saçı dağınık, özensizdi. Onu gören kızlar ise biraz ağır olacak ama resmen tiksinirek bakıyorlardı.

 

Anka:- Bu Hyunjin mi?

 

Bahar:- Ya da Hyunjin bu mu?

 

Hazel:- Etrafta ki kızları gördünüz mü? Ona nasıl da bakıyorlar. Kötü anlamda.

 

Hyunjin yanlarına geldi.

 

Hyunjin:- Günaydın kızlar.

 

Kızlar:- Günaydın.

 

Alya:- Hyunjin, bu ne hâl?

 

Hyunjin:- Az kalsın okula geç kalıyordum. Üzerim biraz dağınık kusura bakmayın.

 

Ceylin:- Biz değil de etrafta ki kızlar bayağı bi kusura baktılar.

 

Alya:- Bakarlarsa baksınlar. Ben onu her haliyle beğeniyorum.

 

Hyunjin gülümsedi.

 

Alya, Hyunjin 'e baktı. Gerçekten de kendinden geçmiş bir hâli vardı şu an.

 

Alya:- Gömleğin kırışmış. Ütüleyenin yoktur tabii. Saçların da dağınık.

 

Hyunjin, kendi kendine baktı. Bir de etrafına.

 

Hyunjin:- Geç kalınca, dünden kalanı giyindim de.

 

Bang Chan:- Keşke bir de parfüm sıksaymışsın dedi yüzünü ekşiterek.

 

Alya:- Gel sana bi çeki düzen verelim. Dedi gülümseyerek.

 

Jeongin:- Sen bırak bence. Buna ne yapsan fayda etmez. En iyisi derse gidelim. Sonra bi çaresine bakarız .

 

Hyunjin, Jeongin ile birlikte içeri gitti.

 

Jeongin:- Bu ne hâl?

 

Hyunjin:- Geç kaldım ne yapayım. Hem siz neden kaldırmadınız beni?

 

Jeongin:- Kütük gibi uyuduğun için olabilir mi acaba? Uyanmak bilmiyorsun ki. Üzerine biraz özenseydin ya. Alya bu gün seni terk etmediyse bil ki çok seviyor seni.

 

Hyunjin:- Hakikaten çok rezil durumdayım.

 

Kızlar, sınıfa doğru yürüyorlardı.

 

Lena:- Hyunjin'i ilk defa böyle görüyorum.

 

Alya:- Olsun. Ben onu her haliyle seviyorum.

 

Hazel:- Alya, bu bu güne özel mi yoksa bu çocuk hep böyle mi olacak?

 

Alya:- Ne demek o?

 

Hazel:- Yoksa diyorum. Senin dilek mi? Bahçede ona ilgi gösteren tek kız göremedim.

 

Alya, durdu ve kızlara baktı. Gözleri açılmıştı.

 

Alya:- Olabilir mi?

 

Lena:- Ceylin'in ki oldu bak.

 

Alya:- Hihh kızlar. Tamam, Hyunjin 'e kimse bakmadı ve her haliye seviyorum ama böyle olacaksa her gün, yanına kimse yaklaşmaz.

 

Bahar:- Saçmalama ne dileği ne kabul olması.

 

Ekin:- Bahar'a katılıyorum. Sadece saçma bir inanç o kadar.

 

Alya:- İnşallah öyledir.

 

Bahar güldü ve kolunu omuzuna attı Alya'nın.

 

Bahar:- Öyledir öyle korkma sen. Olmadı, böyle kabul edersin sen de. Aşk sevdiğini her hâli ile sevmektir. Hem bak bir tane kız yok etrafında.

 

Alya, Bahar'a tam vuracaktı ki Bahar gülerek kaçtı.

 

Alya:- İşin dalgasında hâlâ ya!

 

Ders zamanıydı. Kızlar, tahtaya odaklanmışlardı. Birden sınıfın kapısına tıklatıldı.

 

:- Geell!

 

Bir öğrenci girdi içeri.

 

:- Hocam duyuru yapmak için geldim.

 

:-Tabiiki.

 

:- Okulumuz vesilesi ile bir tiyatro oyunu sergilenecektir. İlkokul öğrencileri için düzenlediğimiz pamuk prenses ve yedi cüceler adlı hikaye için oyuncu aranmaktadır. Katılmak isteyenlerin isimlerini almak için görevlendirildim.

 

Lena:- Kızlar, çok güzel bu. Haydi biz de kayıt olalım. Beni yazar mısın?

 

Anka, Bang Chan' a baktı.

 

Anka:- Beni de yaz.

 

Bang Chan, Anka'ya baktı.

 

Anka:- Haydi sen de katıl diye işaret etti.

 

Bang Chan gülümsedi ve elini kaldırıp isminin yazılmasını istedi.

 

Minho, Bahar'a baktı.

 

Minho:- Sen tiyatro oyunu için pek hevesli değilsin galiba.

 

Bahar:- Tekvondo kulübü varya bir de buna vakit ayıramam. Yarışma varmış?

 

Minho:- Hıı var.

 

Bahar:- Sen de katılmışsındır herhalde.

 

Minho:- Henüz değil. Bu sene yarışma eşliymiş. Eşim yok maalesef. Bu konu beni oldukça yoruyor. Üzülmedim desem yalan olur. Basit bir meseleden dolayı yarışma dışı kalmak istemiyorum. Tekvondo benim için çok önemli Bahar. Kendimi mutlu hissediyorum. Bir şeyler başardığımı hissetmek güzel bir duygu.

 

Bahar:- Üzüldüm senin için. Tüh be kötü olmuş. Halbuki sen iyi bir dövüşçüsün. İnşallah bulursun birini.

 

Minho gülümsedi:- Sen katılmayacak mısın?

 

Bahar:- Ben senin kadar iyi değilim. Hem malum bacağım. Ama sen bulursun birini. Bence seninle eş olmak isteyen birileri mutlaka olacaktır. Sen yani. Tekvondo klübü başkanı Lee Min Ho.

 

Minho gülümsedi:- İyi ki varsın. Son iki günüm var. Umarım birini bulurum

 

Hazel:- Biz de yazılalım mı Ekin?

 

Ekin:- Ben anlamam ki oyunculuktan filan. Sen yazılabilirsin ama.

 

Hazel:- Beni de yazar mısın?

 

Han, Lena'ya baktı. Bu konuda oldukça hevesli görünüyordu. El kaldırdı.

 

Han:- Beni de yaz lütfen.

 

Lena, Han'a baktı. Han ona gülümsüyordu. Yüzünü çevirdi hemen Lena.

 

Han:- Bu kız niye böyle davranıyor bana?

 

Felix:- Sence? Saçma sapan hareketlerinden dolayı olabilir mi?

 

Han:- Ben ne yaptım ki?

 

Felix:- Bir de soruyor. Biraz düşün istersen.

 

Ders arası olmuştu. Anka, Hazel ve Lena tiyatro kulübünden geliyorlardı.

 

Bang Chan, yanlarına geldi.

 

Bang Chan:- Pamuk Prenses sen nerelerdesin?

 

Hazel gülümsedi:- Tiyatroya seçilmezsen üzülme bak sen pamuk prensessin birileri için dedi Bang Chan'ı göstererek.

 

Bang Chan:- Prensesi sizden alabilir miyim?

 

Anka, gülümsedi ve Bang Chan ile birlikte gitti.

 

Lena:- Çok tatlılar değil mi?

 

Hazel:- Öyle.

 

Anka:- Şu rolü öğrenmeye gitmiştik. Seçmeler yapılacakmışta.

 

Bang Chan:- Öyle mi? Ne zamanmış?

 

Anka:- Duyuru asılacakmış. Bu arada prensi seçmişler.

 

Bang Chan:- Bak sen. Peki prenses?

 

Anka:- Sen çok yakışırsın dedi hoca. Yakışır mıyım gerçekten Chan?

 

Bang Chan:- Prens ben olsaydım evet diye mırıldandı. Bu nereden çıktı şimdi? Kendine gel Bang Chan. Bu gün kıskançlık yapmak yok.

 

Anka:- Chan?

 

Bang Chan:- Şey elbette. Prensi gördün mü peki?

 

Anka:- Evet. Yakışıklı bi çocuk seçmisler. Uymuş hikayeye.

 

Bang Chan:- Öyle mi? Sen beğendiysen sorun yok.

 

Anka:- Ne demek sen beğendiysen, yakışıklı çocuk diyorum ya. Ne olmuş buna böyle ya? Yakışıklı diyorum tepki vermiyor. Acaba dilek mi? Yok canım.

 

Bang Chan:- Şu hikaye. Bizim bildiğimiz klasik Pamuk Prenses hikâyesi değil mi?

 

Anka:- Evet o. Sonunda prensin prensesi öptüğü.

 

Bang Chan:- Çok iyi.

 

Anka:- Çok iyi?

 

Bang Chan:- Evet. Bence sorun yok. Prenses için senden iyisini mi bulacaklar?

 

Anka:- Chan sen iyi misin? Elin prensi gelip beni öpecek. Hem de dudağımdan.

 

Bang Chan:- Ne var ki bunda. Ben sana güveniyorum bir kere. Hem, rol icabı değil mi? Ne var ki bunda.

 

Anka:- Yuh yani Chan. Genişledikçe genişliyorsun.

 

Bang Chan:- Ne demek o?

 

Anka:- Prensesin elden gidiyor demek dedi ve hızla ayrıldı yanından.

 

Bang Chan:- Dudaktan öpmeli ha! Aaaaahhhh dedi duvarda asılı olan tiyatro posterini gördü o an ve hırsından söküp ikiye ayırdı.

 

Mira ise, bahçede Seungmin 'i bekliyordu. O anda yanına kantindeki çocuk geldi.

 

:- Merhaba!

 

Mira ses vermedi.

 

:- Konuşmak yasak mı?

 

Mira:- Ne var yine?

 

:- Ya ben seni görünce gelmek istedim yanına.

 

Mira:- Erkek arkadaşım var.

 

:- Dünkü çocuk erkek arkadaşın mıydı? O nasıl erkek arkadaşı öyle? Sahiplenmek yok, ilgi yok.

 

Mira:- Sana ne ya! Gider misin lütfen. Hem o nana gayet ilgili bi kere.

 

:- Ben sana ondan daha güzel erkek arkadaşı olurum. Korur kollarım. Sevgi ise sevgi.

 

Birden Seungmin gördü onları. Kızmıştı.

 

Seungmin:- Kıskançlık istiyorsun madem fazlası ile yaparız Bayan Mira. Dedi ve hızla gidip çocuğu yakasından tutup bir de kafa attı.

 

Mira:- Seungmin!

 

:- Ne yapıyorsun sen ha!

 

Seungmin:- Bu kızın yakınında görmeyeceğim seni bir daha. Yersin yumruğu. Yürü sende! Dedi Mira'ya.

 

Mira:- Yürü sen de derken?

 

Seungmin:- Şu saçlarını da topla. Herkesin dikkatini çekiyorsun. Delirttiniz beni dedi ve elinden tutup içeri götürürken Mira çekti elini.

 

Mira:- Ne yapıyorsun sen acaba?

 

Seungmin:- Sen böyle istemedin mi?

 

Mira:- Kıro mu ol dedik sana? Vur deyince öldürdün resmen.

 

Seungmin:- Kıro mu? O ne demek?

 

Mira:- Öküz demek. Hatta sen demek dedi ve gitti.

 

Seungmin:- Ne istediğini anlayabilsem bir de.

 

Lena, sınıfta sırasında oturuyordu. Han yanına geldi.

 

Han:- İyi misin?

 

Lena:- Bu seni ilgilendiriyor mu gerçekten?

 

Han:- İlgilendirmese yanında olmam değil mi?

 

Lena:- Yaa öyle mi?

 

Han:- Öyle tabii. Bak senin için bir şiir yazdım dedi ve kağıdı çıkarıp okumaya başladı.

 

Lena sinirle onu dinliyordu. Han şiirini bitirmişti.

 

Han:- Nasıl beğendin mi?

Lena, elinden hızla kağıdı alıp ikiye yırttı ve Han'ın yüzüne attı.

 

Han şaşırmıştı. İlk defa Lena'dan böyle bir tepki görmüştü.

 

Lena:- Çook beğendim. Bir daha benim için şiir yazma olur mu? Dedi ve hızla çıktı sınıftan. O anda Taeyong karşıladı onu.

 

Taeyong:- Lena!

 

Lena durdu ve bir Han'a bir de Taeyong 'a baktı.

 

Lena:- Hepiniz aynısınız! Dedi ve gitti.

 

Han ve Taeyong bakakaldılar arkasından.

 

Okul bitmişti. Kızlar, eve geldiler. Odada oturmuş sohbet ediyorlardı.

 

Hazel:- Kesin tuttu. Dilekleriniz kesin tuttu. Dedi heyecanla.

 

Mira:- Saçma olacak ama galiba öyle oldu. Seungmin 'i görmeliydiniz. Saçlarını topla bundan sonra, dikkat çekiyorsun diye bana emirvari konuştu.

 

Anka:- Ya Chan, başkası öpecek beni dedim oralı bile olmadı. Elimin tersiyle çarpasım geldi iki tane.

 

Alya:- Ya Hyunjin 'e ne demeli?

 

Hazel:- Ekin, ne olur biz de gidelim. Dedi kolundan tutup sarsarak.

 

Ekin:- Saçmalama Hazel. Safsata bunlar. Bizim gibi bilime önem veren insanlar böyle şeylere inanacak değil. Şu devirde, şu çağda, hâlâ böyle şeylere inanmak ve bu çağ dışı inanç sömürgeciliği yapan hikayelere inanmak bize hele de bana asla yakışmaz.

 

Parkın yolu gözükmüştü. Gök yüzündeki dolun ay ile. Ekin, Hazel ve Bahar.

 

Ekin:- İnanamıyorum. Bu saçmalığa katıldığıma inanamayorum.

 

Bahar:- Ben de. Siz gidiyorsunuz beni niye yanınıza takıyorsunuz ya!

 

Hazel:- Ay ne çok konuştunuz? Tamam geldik işte.

 

Parka gelip selvi ağacının altında durdular.

 

Ekin:- İyi de bu çınar değil ki.

 

Bahar:- Çınar bulamadık kusura bakmayın. Elimiz de bu vardı. İmkânlar kısıtlı ne yapalım.

 

Ekin:- Ay hadi ne yapılacaksa yapalım da bir an önce gidelim.

 

Hazel:- Bahar, sen deneyimli sayılırsın ne yapacağız?

 

Bahar:- Ne bileyim kızlar tek ayak üstünde zıpladılar filan. Şarkı söyleyip dans filan ettiler iste. Saçma sapan hareketler.

 

Hazel:- İyi hadi göster bize.

 

Bahar:- Ben?

 

Hazel:- Hadi Bahar.

 

Bahar:- Siz, ne dileyeceksiniz bakalım?

 

Hazel:- Ben Felix 'in bana açılmasını. Dedi gülümseyerek.

 

Ekin:- Hani tepkiliydin sen bu çocuğa?

 

Hazel:- Açılınca affederim belki. Ay bilmiyorum hadi deneyelim dedi heyecanla.

 

Bahar, Ekin'e baktı.

 

Ekin:- Ben mi? Ben Hazel istediği için geldim bir kere. Bi şey dilemeyeceğim.

 

Bahar güldü:- Hadi hadi! Jeongin dimiii! Dedi kaşlarını kaldırıp indirerek.

 

Ekin:- Aaa hayır.

 

Bahar ve Hazel:- Eveeeet.

 

Ekin:- Ay tamam. Ben de istiyorum. Hisleri varsa bana açılsın. Ay hadi biz de yapalım şu dilek şeysini dedi heyecanla.

 

Bahar ve Hazel güldüler.

 

Bahar:- Zorla gelmişti değil mi?

 

Hazel:- Hııı. Ee Bahar sen?

 

Bahar:- Yok ben ne dileyeyim. İyilik sağlık işte.

 

Hazel:- Saçmalama. Aşk dileği olacak bu.

 

Bahar:- Ne aşkı ya.

 

Hazel:- Şey desene. Hayatımın aşkı ile karşılaşayım. Hı hadi. Hadi ama. Olacağından değil ya eğlencesine işte. Hoş biz de inanmıyoruz.

 

Ekin:- Hadi Bahar, bak ben bile uydum bunlara dedi gülerek.

 

Bahar:- İyi tamam.

 

Zıplaya zıplaya ağacın altında dilek diliyorlardı kızlar. Ama bir taraftan da gülmelerini tutamıyorlardı.

 

Bahar:- Eğlenceliymiş ha!

 

Hazel:- Felix bana açılsın. Lütfen.

 

Ekin:- Jeongin 'in hislerini öğreneyim.

 

Bahar:- Hayatımın aşkısımıymış neymiş işte onunla karşılaşayım. Yarın saat aksam altı gibi müsaitim. Lütfen mesai saatleri içerisinde gelmesin dedi gülerek. Ekin ve Hazel omuzuna vurdular gülerek.

 

Ekin:- Bu kadar şamata yeter hadi eve.

 

Kızlar evde durum değerlendirmesi yapıyorlardı.

 

Lena:- Ekin ha! Rüyamda görsem inanmazdım.

 

Ekin:- Beni de kendinize uydurdunuz sonunda. Saçmalık işte inandığımdan değil.

 

Bahar:- Bak sen! Ağacın etrafında Jeongin diye diye göbek atarken hiç saçmalık demiyordun.

 

Kızlar güldüler hep birlikte. Ekin Bahar'a kırlent fırlattı.

 

Ekin:- Hipnoz meselesinden sonra size ikinci uyuşum. İnşallah bunun sonuda ona benzemez.

 

Seçil Öğretmen kapıya vurup içeri girdi.

 

Seçil Öğretmen:- Kızlar, müsait misiniz?

 

Anka:- Gelin hocam. Konuşuyorduk bizde.

 

Seçil Öğretmen:- Bahar'cığım, Yarın sen okula gitmiyorsun tatlım.

 

Bahar:- Oleeyyy! De niçin hocam?

 

Seçil Öğretmen:- Okçuluk Turnuvası için gerekli olan belgelerinde eksiklik varmış canım. Yarın konsolosluğa gidip belgelerini tamamlayacağız. İmza işleri filan.

 

Bahar:- Tamam hocam.

 

Seçil Öğretmen:- Fazla oturmayın kızlar uyku saatiniz geçmesin.

 

Kızlar:- Tamam hocam.

 

Bahar:- İki saat daha fazla uyuyabileceğim. Ohh!

 

Lena:- Keşke benim belgelerimde de eksik çıksaydı.

 

Kızlar güldüler.

 

Ertesi gün olmuştu. Kızlar okula geldiler. Sınıfa girdiler. Ama pek hoş değildi durum. En azından Alya, için. Hyunjin 'in bu gün ki hâlinin dünden hiç bir farkı yoktu.

 

Alya:- Allah'ım yine mi? Kızlar!

 

Hazel:- Tamam sakin ol.

 

Alya:- Ya bu çocuk niye böyle oldu?

 

Lena:- Sence? Kendi ellerinle yaptın sen onu böyle.

 

Alya:- Dilemez olsaydım. Allah'ım ne olur eski hâline dönsün. Ne olur!

 

Hyunjin ayağa kalktı Alya'yı görünce.

 

Hyunjin:- Alya, sevgilim.

 

Alya:- Hyunjin yine mi geç kaldın?

 

Felix:- Maalesef. Koştur koştur geldi az önce.

 

Alya:- Hyunjin bu böyle olmaz.

 

Hyunjin:- Hani beni her halimle seviyordun?

 

Alya:- Elbette seviyorum ama kılık kıyafetten uyarı alacaksın okuldan. Bir de insanlar tuhaf tuhaf bakıyorlar. Parçalayacağım az kaldı şunları dedi etrafındaki kozlara ters ters bakarak.

 

Hyunjin:- Sen değil miydin kimse seninle ilgilenmesin diyen?

 

Alya:- Bu sekilde değil ama. Neyse ben yerime geçeyim dedi ve çantasını sırasına koydu ve oturdu. Kızlara baktı telaşlı bir yüz ifadesi ile.

 

Felix:- İki gecedir uykusuz kalıyorsun. Geç kalmalarında bu yüzden.

 

Hyunjin:- Aslında uyanabilsem tamam da.

 

Hazel, Felix 'e baktı. Felix 'de Hazel'e. Gülümsedi. Göz kırptı hatta.

 

Hazel:- Kızlar, Felix bana göz kırptı gördünüz mü?

 

Ceylin:- Dur bi heyecan yapma hemen.

 

Hazel:- Ay gözüme bi sevimli görünmeye başladı bu çocuk.

 

Mira:- Hazel sen zaten Felix 'i beğeniyorsun ya arkadaşım.

 

Minho, kızlara baktı.

 

Minho:- Benimki yok!

 

Changbin:- Hakikaten. Nerede ki o? Yoksa Hyunjin gibi geç mi kaldı o da dedi gülerek.

 

Minho:- Kızlara sorayım en iyisi.

 

Yanlarına geldi Minho.

 

Minho:- Kızlar, Bahar nerede?

 

Lena:- O bu gün gelemedi, ok...

 

Mira, dürttü birden Lena'yı.

 

Lena:- Şey yani. Hasta gelemedi. Ok gibi dimdik kız hastalıktan yataklara düştü.

 

Minho:- Çok mu hasta? Dedi üzülerek.

 

Ekin:- Öyle. Ama geçici bir şey. Doktor hemen toparlar dedi. Güçlü bünyesi var dedi.

 

Minho:- Anladım. Geçmiş olsun deyin benim adıma.

 

Ekin:- İletiriz dedi gülümseyerek.

 

Minho yerine oturdu.

 

Minho:- Hastaymış. Merak ettim şimdi. Canı acıyordur. Vücudu da ağrıyordur.

 

Bang Chan:- Mevsimsel bir şeydir. Üzülme.

 

Ders arasıydı. Felix, Hazel 'e baktı. Elinde bir paket vardı. Çevirip duruyordu.

 

Felix:- Haydi Felix, yapabilirsin. Bunu ona ver ve içinden geçenleri söyle. Seni seviyorum de.

 

Hazel sınıftan çıktı. O anda Felix ile göz göze geldiler.

 

Hazel:- Beni mi bekliyor acaba? Hadi Hazel bu sefer aklına o anı getirmek yok. Elinde bir paket var. Bana galiba. Ay heyecan yaptım.

 

Felix tam yanına geliyordu ki Taemin ondan önce davrandı ve Hazel'in yanına geldi.

 

Taemin:- Merhaba Hazel.

 

Hazel:- Merhaba.

 

Taemin:- Şey, bu senin için dedi ve elinde ki paketi uzattı Hazel'e.

 

Felix, hayal kırıklığına uğramıştı. Taemin ve Hazel'i bu şekilde görmek çok zor geliyordu artık ona. Beklemek sorun değildi de, başkasının varlığına katlanmak oldukça zordu onun için.

 

Hazel:- Bu nedir?

 

Taemin:- Kore'de her ay sevgililer günü kutlanır. Gelenek gibi bir şey. Yarın da sevgililer günü. Ben, yani bunu senin için...

 

Hazel, Felix 'e baktı. Kendisine bakan Felix 'e. Ama Felix daha fazla duramadı orada.

 

Felix:- Sevgililer günü hediyesi de gelmeye başladıysa gerçekten aralarında bir şey olmalı. Ben olmamalıyım. Rahatsızlıktan başka bir şey değilim onun için. Dedi ve elini kaldırdı havaya. Elveda dercesine salladı.

 

Hazel'in gözleri dolu dolu olmuştu. Tamamen kaybediyordu Felix 'i. Vücudundan kan kaybeder gibi hemde.

 

Felix'in elinde ki paket yere düştü. Sonra da ilerledi ve gitti.

 

Taemin:- Hazel?

 

Hazel:- Yapamam Taemin. Alamam.

 

Taemin:- Ama...

 

Hazel:- Seninle, hislerine oynayamam. Açık konusacağım. Ben Felix 'i seviyorum.

 

Taemin gülümsedi:- Biliyordum. Biliyordum da şansımı denemek istedim. Belki beni seversin diye. Ümit işte.

 

Hazel:- Ben, ilk o vardı. Hep o vardı. İçimde, derinlerde. Yerine başka birini koyamam. Yapamam.

 

Taemin:- Peki Hazel. Yine de bana dürüst olduğun için teşekkür ederim. Umarım mutlu olursun. Çok mutlu olursun.

 

Hazel:- Sende!

 

Taemin:- Hoşça kal.

 

Taemin, gitmişti. Hazel ise Felix 'in peşinden gidecekti ki yerde ki hediye paketini farketti. Eğildi ve aldı yerden. Paketin içinden bir cerçeve çıktı. Kuki ve kendisinin fotoğrafı. Bir de zarf vardı. Çiçek desenli bir zarf. Açtı hemen. Mektupdu bu.

 

Hazel içinden okuyacaktı ki tam, ders zili çaldı. Katladı ve zarfa koydu yeniden. Sonra okumak üzere. Sınıfa doğru ilerledi.

 

Anka ise yemek kulübünden arkadaşları ile konuşuyordu. Malzeme listesi değerlendiriliyordu. Etrafında kız öğrenciden ziyade fazlaca erkek öğrenci vardı. Biraz ileride de Bang Chan. Ama kendisi ile ilgilenmiyor, bakmıyordu bile. Tamam kıskanç olmasındı ama bu kadar rahatlık da hoş değildi yani. Eski Bang Chan'ı özlemişti galiba. Evet onu değiştirmek istemek bir hataydı.

 

Bang Chan kendisine baktı ve gülümsedi. Anka ise sinir küpü olmuş bir halde çıktı oradan.

Seungmin, sırasında oturan Mira'nın yanına geldi.

 

Mira:- Ne var Seungmin?

 

Seungmin:- Asıl sen de ne var. Yüzüme bakmıyorsun.

 

Mira:- Aaa neden acaba? Dedi ve ayağa kalktı.

 

Seungmin:- Bi dakika bu eteğin hali ne böyle?

 

Mira:- Ne olmuş? Bir şey mi dökülmüş?

 

Seungmin:- Hayır kısa. Uzunu yok mu bunun?

 

Mira:- Okulda ki en uzun etekleri biz giyiyor olabilir miyiz acaba? Hem ne bu saçma sapan haller? Benimkiler geliyor ha!

 

Seungmin:- Herkes sana bakıyor. Görmüyor musun? Ben kıskanç bir erkeğim.

 

Mira:- Seungmin yeter saçmaladığın kendine gel artık dedi ve gitti. Koridorda yürürken birden Anka'yı fark etti. Anka'da Mira'yı. İkisi birden de Hazel'i.

 

Hazel:- Ders zili çaldı nereye diye sordu Mira'ya.

 

Mira:- Bizim bu dilek bilmem nesini geri almamız lazım.

 

Anka:- Kesinlikle.

 

Hazel:- Sakin olun bi sınıfa girelim sonra düşünürüz.

 

Ekin yine kendi mekanındaydı. Kütüphanede. Kitap okumaya öyle dalmıştı ki geç kalmıştı derse.

 

Kai yanına geldi.

 

Kai:- Yine dalmışsın kitaplara.

 

Ekin:- Ay evet. Derse geç kaldım. Dedi telaşla.

 

Beraber yürüyerek çıktılar kütüphaneden. Sınıfa doğru ilerliyorlardı.

 

Kai:- Ekin, kitabımı okudun mu?

 

Ekin:- Ben de onu diyecektim sana. Evet çok güzel olmuş. Bastırmayı düşünmüyor musun?

 

Kai:- Bilmem. Belki beğenmezler. Yayınevleri filan işte.

 

Ekin gülümsedi:- Denemeden bilemeyiz değil mi? Bence bi görüşmek lazım.

 

Kai:- Sen öyle diyorsan bi denemek lazım.

 

Ekin:- Bana güvenmene sevindim.

 

Kai:- Sana güveniyorum. Ayrıca Ekin ben, sana güvenmekten ilerisini hissediyorum.

 

Ekin durdu, Kai'ye baktı. Az çok ne dediğini ya da ne diyeceğini anlıyor gibiydi.

 

Ekin:- Şey Kai ben...

 

Kai, Ekin'in dudağının üzerine parmağını koydu.

 

Kai:- Ekin, ben senden hoşlanıyorum.

 

Ekin'in gözleri açılmıştı. Geri çekildi hemen. Ama birden daha kötü bir durum oldu. Jeongin oradaydı. İkisine bakıyordu.

 

Ekin:- Jeongin!

 

Jeongin:- Derse geç kalınca seni merak ettik. Onun için gelmiştim. Seni merak ettiğim için.

 

Ekin:- Jeongin ben...

 

Jeongin:- Açıklama yapmana gerek yok. Hadi derse gidelim.

 

Ekin tam ilerliyordu ki Kai arkasından seslendi.

 

Kai:- Ekin gitme!

 

Ekin, Jeongin ve Kai'nin arasında kalmıştı resmen. Kalmalı mıydı yoksa gitmeli mi? Karar verme zamanı bu zaman mıydı?

 

Ekin:- Ben, ders derse geç kaldım! Dedi ve elinde ki kitaba sarılıp sınıfa koştu. Jeongin, Kai'ye baktı.

 

Kai:- Onun karar vermesi en doğrusu değil mi sence de?

 

Jeongin:- Ne karar verirse versin, onu sevmekten asla vazgeçmem. Aksi halde bunun adı sadece aşk olur. Ama ben Ekin'i seviyorum dedi ve gitti.

 

Okul çıkışıydı. Dilekler ters tepmiş gibi görünüyordu. Kızlar bahçeden çıkmak üzerelerdi.

 

Anka:- Bu gün gidip şu dileğimizi geri alalım. Yoksa Bang Chan'ı sonsuza kadar kaybedeceğim.

 

Mira:- Ben de Seungmin'inden ayrıldım ayrılacağım. İki günde manyak, takıntılı bir şeye dönüştü.

 

Alya:- Hyunjin 'de gözümün önünde eriyip gidiyor.

 

Ekin:- Benim durumun daha fena. Acaba dilek dilerken Jeongin yerine Kai mi dedim ben?

 

Hazel:- Anlaşılan o ki hepimizin dilekleri ters tepti.

 

Ceylin:- Yanlış ağaçtı işte. Selvi yerine Çınar olsaydı böyle olmazdı.

 

Mira:- Selvi değil Söğüt.

 

Ceylin:- Her ne ise işte.

 

Lena:- Çınar değil, Çınar ormanı da olsa bizde ki sans bizde olduktan sonra olmuyor işte.

 

O anda Seungmin koşa koşa Mira'nın yanına geldi. Arkasından da erkekler.

 

Seungmin:- Mira, konuşabilir miyiz?

 

Mira:- Hayır.

 

Seungmin:- Bütün gün yüzüme bakmadın zaten. Konuşup şu işi çözmeliyiz.

 

Mira:- Sorun sen de değil ben de.

 

Seungmin:- Ne yani ayrılıyor muyuz?

 

Mira:- Hayır. Olay başka. Her şey bir dilek meselesi.

 

Seungmin:- Seni anlamıyorum ama bunu sen istediğin için ben böyleyim.

 

Mira:- Tamam işte ben istedim böyle ol diye, bi dakika. Sen nasıl?

 

Seungmin:- Geçen gün Bang Chan, Anka' yı çok kıskanıyor diye küsmüş. Ben de sen o çocuk sana asılınca kıskandım, bana kızma diye sakin davrandım. Ama sonra kıskanmadım diye bana kızdın. En de senin için kıskanç bir erkek oldum.

 

Mira:- Ben istedim diye mi? Ah Seungmin, bende aklımdan neler geçirdim. Ne olur değişme hep aynı kal olur mu? Dedi ve sarıldı.

 

Seungmin gülümsedi:- Asla.

 

Anka:- Bang Chan, yoksa sende mi?

 

Bang Chan:- Evet. Ben de sen öyle istedin diye. Ama söylemem gerekiyor. Pamuk Prenses olma ne olur Anka. Kafayı yerim. Deliririm.

 

Anka gülümsedi:- Yani sadece ben istediğim için. Ohh içim rahatladı. Dilekten değilmiş kızlar.

 

Bang Chan:- Nedir bu dilek meselesi?

 

Anka:- Boşver saçma sapan bir şey işte.

 

Alya, Hyunjin 'e baktı.

 

Alya:- Senin durumunun bir açıklaması var mı?

 

Hyunjin:- Ben sana bunu yaptım. Dedi ve cebinden bir paket çıkardı. Alya aldı ve paketi açtı.

 

Boncuktan işlenmiş bir bileklik çıktı içinden.

 

Alya:- Hyunjin bu, bu çok güzel de. Şu halinle ne alakası var?

 

Hyunjin:- Sevgililer gününe yetişmesi için acele ediyordum ve gece uyumadım. Çamaşırları yıkamadım ayrıca ütülemedim de. Uyumayınca da durum bu.

 

Alya:- Ahh Hyunjin. Neden bu kadar uğraştın, kendini yordun ki. Kıyamam ya! Dedi ve o da sarıldı. Sonra geri çekildi.

 

Hyunjin:- Yurda gidince hemen banyo yapacağım.

 

Alya:- İyi olur dedi ve sonra da güldü.

 

Han, Lena'ya baktı. Changbin de Ceylin 'e. Hemen yüzlerini döndü kızlar. Felix ise başını öne eğmişti. Jeongin ve Ekin'de sessizlerdi.

 

Minho:- Bazılarımızın sorunu bittiğine göre artık gidebilir miyiz?

 

Ekin:- Ay evet gidelim artık. Hava buz gibi dedi ve önden ilerledi. Lena, Ceylin ve Hazel'de.

 

Anka:- Bang Chan, seni yeni bulmuş gibi hissediyorum kendimi. Yine de çok kıskançlık yapma olur mu?

 

Bang Chan:- Yine de söz veremem. Ayrıca prenses olacaksan da prens ben olmalıyım. Kimseye seni öptürmem. Kendim hariç

 

Anka güldü:- Tamam sen nasıl istersen.

 

Kızlar eve gelmişlerdi. Koltuğun üzerinde oturuyorlardı. Bu gün yaşananlar Bahar'a rapor ediliyordu.

 

Bahar:- Neyse ki sonunda düzelmişler.

 

Mira:- Ay evet. Yoksa Seungmin elimde kalacaktı. Ay hareketlerini bi görseydiniz. Yok o etek ne, yok saçlarını topla dikkat çekiyorsun.

 

Anka:- Ama bizim için yapmışlar. Seviyorum ben bu çocuğu. Canım benim yaaa!

 

Alya:- Hele Hyunjin. Sırf bana hediye yapmak için uykusuz kalmış. Dedi bileğinde ki bilekliğe bakarak.

 

Ekin:- Benim dilekte ters tepti tabii.

 

Hazel:- Ve benimki de. Dedi gülerek.

 

Ceylin:- E ama benim ki tuttu. Demek ki ritüeli en doğru yapan bendim aranızda.

 

Lena:- Sen zaten popüler bir kızsın.

 

Bahar:- Basarı ritüel ile filan olacak iş değil. Çalıştın ve bir yerlere geldin.

 

Ekin:- Normalde şu cümleyi benim kurmam gerek ama bu bölümün en mantıklısı Bahar çıktı dedi gülerek.

 

Kızlar da gülüyorlardı.

 

Hazel:- Eee ama senin dileğin ne oldu şimdi Bahar?

 

Ceylin:- Seninki de tutmadı desene.

 

Lena güldü:- En azından ters tepmesinden iyidir.

 

Bahar:- Saat altı. Hâla hayatımın aşkı yok dedi gülerek.

 

Birden kapı çaldı. Kızlar Bahar'a baktılar.

 

Ceylin:- Senin ki gelmiş olmasın?

 

Ekin:- Yok artık. Seçil Hocadır gelen.

 

Bahar:- Gidem de kapıyı

açam. Fazla bekletmeyeyim hayatımın aşkısını dedi gülerek ve kapıya gitti.

 

Bahar, kapıyı açtı ama açar açmaz çok şaşırdı. Karşısında Minho duruyordu.

 

Minho:- Bahar hastaymışsın geçmiş olsun demeye gelmiştim dedi elinde bir kutu çikolata ile.

 

Bahar, şaşkınlıkla kızlara dönüp baktı.

 

Kızlar ise kahkaha atarak gülüyorlardı.

 

Kızlar ve onların garip ama komik maceraları. Bu kez de böyle bitmişti. Ama yaşanacak yeni şeyler onları bekliyordu. Komik ve sevgi dolu maceralar.

Bölüm : 09.12.2024 11:55 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...