Belki de umudum olan bebek, babasının elindeki kanı temizleyebilirdi. Bu umutla evden ayrılıp İstanbul'a dönerim. Karan Ali'ye haber vermeden ona sürpriz yapmak istiyordum. İlk önce köşke gidip evde kimsenin olmadığını fark ettiğimde üstümü değiştirerek evden şirkete doğru yol alırım. Heyecandan zaman geçmiyordu; inanılmaz sinir ediciydi. En sonunda şirkete geldiğimde hızlı adımlarla asistanının masasına giderek "Tuğba, Karan Ali odasında mı?" derim. O ise ayağa kalkarak "Evet ama..." dediğinde, sözünü tamamlamasına izin vermeden hızlıca odasına giderim. "Ama Masal Hanım, Karan Ali odasına kimse girmesin dedi" demesine aldırış etmeden, heyecanla odaya adeta dalarım. Masası boştu. Ara duvarın diğer tarafına, koltukların bulunduğu yere doğru ilerlerim, yavaş ama kalbim ağzımda atar adeta.
O an gördüklerim karşısında bütün vücudum boşalır, suratıma sanki ateşler basar. Karşımdaki manzara karşısında şok geçiriyordum: Karan Ali, koltukta oturmuş ve üstünde Ece ile öpüşüyordu. O an vücuduma yüklenen şok ve hayal kırıklığı boğazıma bir şey oturmuş gibi sesimi kesmişti. Gözlerim konuşur gibi sadece akıp gidiyordu. En yakın arkadaşım ve sevdiğim adam beni aldatıyordu. Hayatımda yaşadığım en büyük acılardan birini hissediyordum şu an. Belki de hayatımda gördüğüm en büyük ihanet gözlerimin önünde cereyan ediyordu. Neden herkes bu kadar kötü olmak zorundaydı? Neden bütün sevdiklerim, en güvendiklerim hep beni yaralıyordu? Neden hep beni diri diri ateşte yakıyorlardı?
Ben buraya hevesle gelmiştim. Sevgilim, "baba olacaksın" demek için gelmiştim. O ise en büyük sürprizi bana yapmıştı. Yıllardır çocukluk arkadaşım ve yıllardır aşık olduğum adam, gözlerimin önünde bana böyle bir ihanet edebiliyorlardı. En kötüsü de, neden dona kalmış vaziyette sadece gözlerimdeki yaşlar akıp giderken onlar hiçbir şey olmamış gibi devam ediyorlardı? O dudakları, sadece benim için sanıyordum, ama şimdi en yakın arkadaşım tarafından kirlenmişti. En sonunda orayı terk etmem gerektiğini anladım. Ne yapacaktım? Burayı yıkıp yakamazdım ki; şu an öyle bir gücüm yoktu çünkü en güvendiğiniz kişilerden yara alınca ne yapacağınızı şaşırırsınız ve o an öyle olmuştu. Hayatımda en güvendiğim iki insan tarafından büyük bir darbe almıştım.
O gün, o an benim için hiç kapanmayacak bir davaydı. Odayı terk ettiğimde bile beni fark etmemişlerdi. Kimseye küfür bile edemiyordum. İçimde nefret yoktu, sadece şok ve çaresizlik. Oraya sevinerek, heyecanla gitmiştim. Onu affetmek için gitmiştim ama onlar beni yine bir çocuk gibi kandırmışlardı.
Şoför, ofisin önünde duruyordu. Hiçbir şey olmamış gibi arabaya binip yola koyuldum. Ne yaşadığımı kendim bile bilmiyordum; sadece dona kalmış vaziyette neler oluyor burada diye düşünüyordum. Bir taraftan da karnımdaki bebeğe dokunuyordum. Belki de sadece ona güvenmem gerekiyordu. Karnımdaki canlıya... Artık sadece o ve ben kalmıştık. Belki de keşke daha önce fark etseydim, hiçbir şey olmamış gibi odaya gitseydim. Odaya girdiğim anda yatak gözümde canlandı. Karan Ali ile yaptığımız şakalar, mutluluklar... Beraber güldüğümüz anlar, kahkaha dolu duvarlar konuşuyor gibiydi. O gün, o gece yağmur ağlarken, duvarlar mutlulukla kahkaha atıyordu.
En sonunda avazım çıktığı kadar bağırdım. İçim dışıma çıkmış gibi hissettim. Boğazımdaki yumruk kalkmıştı. O an bütün sinirimi odadan çıkarmak için her yeri yıkıp döküyordum. O kadar sesli oluyordu ki kapı bir anda açıldı ve içeri Dilan Abla girdi. Ben, odada kıracak dökecek bir şey bulamadığım anda yatağa saldırmıştım. Battaniyeleri, yastıkları, hatta yorganı bile yere attım. Gözlerimden deli gibi yaşlar akarken çaresizlikle ve hayal kırıklığıyla ortalığı yıkıp döküyordum. En sonunda yorulmuş ve durulmuştum. Dilan ise sakince koluma dokunarak "Masal, neler oluyor? İyi misin?" dediğinde sinirle "Dokunma!" dedim. O kadar geri gittim ki o güçle karnıma büyük bir acı girdi. Elim hemen karnıma gitti ve "Ah..." dedim. Gözlerimden hala deli gibi yaşlar akarken Dilan şaşkınca "Masal, ne oldu?" dedi. Ben ise bacak aramdan bir şeyin aktığını hissettim. Elim bacağıma gitti ve kan vardı. "Ah... Ah... AH..." dedim acı içinde. Dilan, beni ayakta tutmaya çalışarak ne olduğunu anlamaya çalışıyordu. "Masal, iyi misin?" dedi. Ben ise "Bebeğim Dilan... Bebeğim" dedim ve son cümlemdi belki de çünkü gözlerim karararak bayıldım. En son duyduğum ses, Dilan'ın adımı seslenerek bağırmasıydı.
Okur Yorumları | Yorum Ekle |
16.73k Okunma |
953 Oy |
0 Takip |
52 Bölümlü Kitap |