O anın ağırlığını üzerimden atmak için derin bir nefes aldım.
Ağlamamak için dudaklarımı sıktım, gözlerimin dolduğunu belli etmemeye çalıştım.
Sonra, sakin görünmeye çabalayarak sordum:
“Ne düğünü Fatma teyze? Kimin düğünü?”
Fatma teyze gülümseyerek, “Büyük kızım Selin’in düğünü. Damat Bey burada olunca düğünü de burada yapmaya karar verdiler,” dedi.
İçim bir anda rahatladı.
Gözümde beliren yaşlar geri çekildi, kalbim biraz daha hafifledi.
Yüzümde yeniden bir tebessüm oluştu.
“Ne yani,” dedim şakayla karışık, “Fatma teyze burada olmasaydı, düğüne bizi davet etmeyecek miydin?”
Fatma teyze kahkaha attı.
“Aşk olsun Melek, tabii ki de davet edecektim,” dedi.
Annem de gülerek lafa karıştı:
“Ben bir şeyi anlamadım Fatma… senin büyük oğlun var, yaş da geldi sayılır… Onu neden önce evlendirmedin de Selin’i evlendiriyorsun?”
Ben ise hemen boğazımı temizledim, Fatma teyzenin yüzüne dikkatle baktım.
Gözlerinde belli belirsiz bir iç çekiş vardı.
“Oooof,” dedi iç geçirerek.
“Keşke… kaç tane kız gösterdim ona, hiçbirine evet demedi.”
Ben hafifçe gülümsedim, elimdeki şerbetten bir yudum aldım.
Annem yine atıldı:
“Sormadın mı oğluna? Belki sevdiği, istediği biri vardır…”
O an şerbet boğazıma kaçtı.
Öksürmeye başladım.
Herkes dönüp bana baktı.
Gülümsemeye çalışarak, “Birden boğazıma kaçtı, sorun yok,” dedim.
Fatma teyze anneme doğru döndü, içini çekerek konuştu:
“Aman Melek, keşke… Keşke âşık olsa da biz de bu kadar uğraşmasak.
Aşktan nefret ediyor resmen.
Bir de Selin’in yaşı geçiyordu artık…
Günaydın! O da sırf ‘abi evlenmeden ben evlenmem’ diye tutturuyordu.
Biz de dedik hadi evlendirelim bari.”
Annem gülerek başını salladı:
“Aman, iyi yapmışsınız valla.”
Fatma teyze gözlerini kısıp bu kez bizim tarafa baktı.
“Asıl sen söyle Melek… senin oğlan neden evlenmiyor?
Yoksa hâlâ istemiyor mu evlenmeyi?”
Annemin yüzü o an düştü.
Benim de içim bir anda burkuldu.
Moralim darmadağın oldu.
“İstiyor istemesine…” dedi annem, sesi yavaş ve kırık.
“Sen de biliyorsun… babaları gittikten sonra çok zor duruma düştük.
Bir düğün bile büyük bir masraf şimdi bizim için…”
Fatma teyze bir an sustu.
Ne anneme cevap verebildi, ne de başka bir şey söyleyebildi.
O anın sessizliği, içimize işledi.
Bir Hafta Sonra
Evde hummalı bir hazırlık vardı.
Herkes giyinmiş, süslenmiş, koşturuyordu.
Ama ben…
Ben Ece ile gitmeye karar vermiştim.
Hazırlanmak için onun evine uğradım.
Zaten Ece beni hazırlar.
Saçımı, makyajımı, her şeyimi o yapar.
O an kalbim, sanki kaburgalarımı kırarak çıkacakmış gibi atıyordu.
Yıllar sonra…
Yıllar sonra sevdiğim adamı görecektim.
Acaba yüzü değişmiş miydi?
Gözleri hâlâ aynı mıydı?
Gülüşü, o eskisi gibi içimi ısıtacak mıydı?
Düşünmeden edemiyordum.
“Ece… Ben ne yapacağım? Şimdiden bu kadar gerildiysem, görünce ne yaparım ben?” dedim, kelimeler titreyerek döküldü dudaklarımdan.
Ece elimi tuttu, gözlerimin içine baktı.
“Tamam… Sakin ol. Bak, yıllar sonra prensine kavuşacaksın. Ben olsam gider söylerdim ama… Senin neden söyleyemediğini de biliyorum.”
Derin bir nefes aldım, yutkundum.
“Nasıl söyleyeyim Ece? Dinimize, töremize, kültürümüze aykırı bu…
Ben ailemi çiğneyip gidip diyemem ona.
Hele şimdi, annem bu kadar ağır bir süreçten geçerken…
Onları yarı yolda bırakamam.
Hem söylesem ne olacak ki?
‘Ben de seni seviyorum’ mu diyecek sanki?
Ben işte… beş yıldır böyle kandırıyorum kendimi.”
Gözümden bir damla yaş süzüldü.
Ama daha yanağıma varmadan silip attım.
Ece sarıldı bana, sımsıkı.
Bir süre hiçbir şey demeden öylece sarıldık.
Sonra annemler geldi, bizi alıp düğün salonuna götürdüler.
Vilayet Düğün Salonu’na vardığımızda elim hâlâ Ece’nin elindeydi.
Sıkı sıkı tutuyordum…
Çünkü eğer Karan Ali’yi görürsem…
Kendimi tutamayıp ya ağlayacaktım… ya da bayılacaktım.
Çünkü bu, yıllardır beklediğim kavuşmaydı.
Ve kalbim… henüz hazır değildi.
Salonun girişinde, kalabalığın içinden Fatma teyze ve kızı Halime gözükmeye başladı.
“Hoş geldiniz Menekşeciğim, hoş geldiniz,” dedi Fatma teyze.
Başka bir kadın da hemen yaklaştı, selamlaştılar.
Annem de tek tek hepsini karşıladı, bizi de unutmadan.
Fatma teyze sonra kadınların arasından sıyrılıp erkeklerin olduğu tarafa geçti.
“Tanıştırayım Melekçiğim,” dedi anneme dönerken.
“Bu dünürüm Sevda.”
“Çok memnun oldum ben de, Melek,” dedi annem, Sevda Hanım’la tokalaşırken.
Gülüşmeler arasında annem, merakla sordu:
“Ee, Karan Ali nerede?”
Fatma teyze etrafa baktı, sonra seslendi:
“Karan Ali!”
Adını duyduğum an, içime sanki bir fırtına düştü.
Etrafıma bakındım.
Bir adam vardı…
Arkasını dönmüştü.
Ama adı anıldığında yavaşça döndü.
Yüzü artık bize dönüktü.
Ve bize doğru yürümeye başladı…
Kalbimin atışı, artık sadece bana değil, Ece’ye bile duyuluyordu.
Bir nefes daha alsam, bayılacakmışım gibi hissediyordum.
Beş yıl sonra…
Beş yılın ardından, o gözleri nihayet karşımdan görebildim. Yollar boyunca, her köşe başında, her boşluğa düşen gölgede aramıştım seni. Ama şimdi… O gözlerim önümdeydi, önümdeydi ama o bakışların derinliklerinde kaybolduğumu hissettim. Gözlerine bakmak… Bir tek o gözlerine aşık olmuştum ben. Ne kelimeler, ne de dokunuşlar vardı aramızda. Sadece bakışlar vardı… Bir kez olsun, o bakışların içinde kaybolmak, seninle gözlerimde buluşmak isterdim. Bir an için, o an her şeyin anlamı olurdu. O an, seninle aynı dünyada, aynı hislerde yaşardık.
Bir şeyler söylemek istedim ama dilim tutuldu. Gözlerimden süzülen yaşları silerken, Ece’ye dönerek normalleşmeye çalıştım. Gözyaşlarımı saklamaya, içinde bulunduğum duygusal boşluğu gizlemeye çalıştım. Ama ne kadar gizlesem de, hissettiğini biliyordum.
"Hoş geldin Melek abla… hoş geldiniz," dedi Ece, narin bir şekilde.
Ben sadece bakarım. O bakışlar, her kelimeden daha anlamlıydı.
"Hoş bulduk oğlum," dedi annem, sesi karanlık ama içten bir şekilde. "Ne yakışıklılık! Ne kadar da yakışıklı bir adam olmuşsun sen… Hayır, annenle de konuştum, bu kadar yakışıklı olmana rağmen neden evlenmedin, hâlâ anlayamıyoruz. Bak, annen bile üzülüyor, hâlâ evlenmedin," dedi annem, kelimeleri benden çok, ona yöneltilmişti.
Karan Ali sadece gülümsedi, hafifçe başını eğdi. Fatma teyzenin koluna girerken, gözlerinde o masum ama tanıdık gülümseme vardı. Fatma teyze, oğlunun bakışlarına kahkaha attı.
"Duydun değil mi Melek!" dedi Fatma teyze, gülerek.
"Aman, lütfen artık bu konuyu kapatalım mı?" dedi Ali, biraz utanmış ama aynı zamanda gülümsüyordu. "Hadi, geçin içeri. Tekrar hoş geldiniz. Ben de gidip Mutezi bulayım," dedi, bizi içeriye davet ederken.
Son adımlarımı atarken, yine o gözlerimle buluştuk. O an… o an, dünya durdu. Bir bakış… sadece bir bakış. Ve o bakış o kadar derindi ki, içimi saran acıyı anlatmaya kelimeler yetmezdi.
O gözler… o gözler… Her şeyin sonu gibiydi. Sevdiğim adamın gözlerine bakarak ölmek istedim. Ölmek istedim… Çünkü o bakışların içinde kaybolmak, onlarla sonsuz olmak istedim. Uyanacak gücüm yoktu. Sanki bütün dünyam kararmış, her şey yerle bir olmuş gibiydi.
Bir anlık bir duraklama oldu… Sonra güldü.
Ben de gözlerimden akan yaşlarla ona gülümsedim. Ama mesafeyi hissettim, o uzaklığı… O uzaklık içimi acıttı. O an, her şey bir hıçkırık gibi boğazımda sıkıştı. Hızla gözlerimi sildim, hissettiğimi fark ettirmemek için oradan hızlıca uzaklaştım.
Ve arkamdan hızla koşmaya başladı.
O anı… O anı, Fatma teyze bile fark etmişti.
Merhabalar canlarım umarım bu bölümü beğenmişsinizdir umarım diğer kitabı mı kara gecenin kıyametini ve bu geceyi kalbimdeki anahtarı takip etmeyi beğenmeyi unutmayalım lütfen ben de daha enerji alarak size daha güzel ve daha çok bölümler atayım sevgili yazarımızdan sevgiler ve saygılar. 🥰
Okur Yorumları | Yorum Ekle |
16.73k Okunma |
953 Oy |
0 Takip |
52 Bölümlü Kitap |