Leyla: Kızlar hep birlikte kahve içelim mi?
Esin: Müvekkilimi karşı tarafın avukatı dövmüş hastanedeyim Leyla, beni biliyorsun işim olmasaydı mutlaka gelirdim.
Alya: Ne kahvesi, kim gönderdi kahveyi?
Levent: Psikolojim yerinde değil diyorsun. Kimse kahve falan göndermedi, Leyla kahve içmeye çağırıyor sizleri.
Alya: Sırada çok hasta var. Öğle saatlerinde kahve içemiyorum, kötü ediyor beni.
Bilge: Ben şehir dışındayım. Burada kahve yerine çay içiyoruz kırk yaşındaki dayılarla.
Levent: Nereye gittin kuzum sen?
Bilge: Kahvehaneye gittim. Burada çok önemli şeyler konuşuyorlar dikkatimi çekti.
Yıldız: Aslında bir kahve iyi olurdu ama hastanede nöbetteyim yine. Kantine gidip bir bardak kahve içmek istiyorum ve çok yorgunum.
Sinan: Çölde bahtsız bedevi gibisin. Senin hiç izinli günün yok mu?
Esin: Değil mi yani savcım, insan biraz izin kullanır! Hep iş hep iş bir günde işe gelmeyin canım!
Esin: Şey pardon işe gitmesin diyecektim, klavye hatası olmuş.
Levent: İçimden geçenler demiyor da klavye hatası diyor. Esin sen sözünü kimseden esirgemeyen şirret mi şirret bir ablamızdın ne oldu sana?
Esin: Ayol benim ne şirretliğimi gördünüz?
Kaan: Hatırlıyor musun lisedeyken Rüzgar’ın bir kızla konuştuğunu görüp elinde koca bir bardak meyve suyuyla yanlarına gidip Rüzgar’ın üzerine yanlışlıkla dökülmüş gibi yaparak onları ayırmıştın.
Sinan: Bunlar daha küçük numaralar işi giderek büyütüp Rüzgar’la kızın arası açılsın diye onların beraber ödev yapacakları günü denk getirip Rüzgar’ın kafasına basketbol topu fırlatmıştı.
Esin: Ne var be, onun geldiğini görmemiştim bilerek yapmadım.
Erdem:Tabi tabi! Rüzgar’ın tahtaya çıktığı gün kitabının arasından senin bir fotoğrafını düşürmesi de bir kazaydı.
Esin: Tamam belki bütün talihsizlikler onun başına gelmiş olabilir ama gelin görün ki o zamanlar da içimde feminist bir ruh taşıyormuşum. Meyve suyunu Rüzgar’ın üzerine dökmek ve basketbol topunu tam kafasına isabet ettirmem kaza değildi. Kıza kötü bir şey yapmadım.
Leyla: Of şimdi kimse kahve içmeye gelmeyecek mi? Tek başıma kahve içip kendi kendime fal bakacağım.
Esin: Kahve fincanının fotoğrafını bana at, ben buradan yorumlarım. Madem beraber kahve içemiyoruz bari fal bakalım.
Leyla bir fotoğraf gönderdi.
Levent: Kahvede gözyaşları var.
Sinan: E bu bilmediğimiz bir şey değil.
Rüzgar: Esin bakalım neler uyduracaksın?
Esin: Eros’un okları... Kıpkırmızı kalp... Bir de cenaze alayı...
Rüzgar: Türkçe konuşuyor ama tercüme edilmeye ihtiyaç duyuyoruz.
Kaan: Birine aşık olacaksın o da yaşam enerjine doyamayıp aşkından ölecek. Arkada olan kalabalık ise bu bahtsızın cenazesine katılanlar.
Leyla: Eros’u anlarım ama cenaze neden orada yoksa Kaan’ın yorumu gerçekleşecek mi?
Erdem: Eros kim bilmiyorum ama delikanlı çocukmuş, ok falan taşıyor yanında savaşçı biri olduğu kesin. Koçum benim!
Leyla: Mitolojiden hiç haberin olmadı mı Erdem, bu nasıl bir tahmin yürütmek? Eros Yunan mitolojisinde aşkın ve şehvetin tanrısı olarak biliniyor.
Erdem: Lan bir de bu Eros pezevenk miymiş! O zaman az önceki sözlerimi geri alıyorum.
Rüzgar: Bence sen Eros’u boş ver, Hades’ten devam edelim biz!
Erdem: O da mı o yolun yolcusu?
Levent: Olum sen saf olunca çok komik oluyorsun.
Leyla: Fenalık geçireceğim Erdem, lütfen susar mısın?
Esin: Eros’un okları; çok duygusuz ve işinden başka bir şey düşünmeyen birine atıldığı için maalesef çok üzüleceksin Leyla.
Leyla: Biliyordum, biliyordum böyle olacağını ben ağlamaya gidiyorum.
Rüzgar: Sen Mert’i tarif ediyorsun.
Kaan: Benim anlamadığım nokta şu: Kahverengi olan telve artıklarından kıpkırmızı kalbi nasıl gördün Esin, bize de bu ilham kaynaklarını açıklar mısın?
Erdem: Doğru söylüyorsun lan, ben de aynısını soracaktım.
Esin: Ona bakarsan fincandaki cenaze alayı da küçücük kahve fincanına sığmaz, şurada bir şeyler söylüyorsak bilimsel değil herhalde!
Rüzgar: Madem bilimsel bir şey değil o zaman bu salak niçin üzülüyor. Kız gitme gel gel, bak Esin ablan bir taraflarından uydurmuş. Üzülme telli duvaklı gelin olup davulla zurnayla kocana kavuşacaksın.
Erdem: Kızı yok yere ümitlendirme eğer bu kız evlenemezse sen o zaman görürsün dalga geçmek neymiş.
Kaan: Sen neden evliliğe bu kadar taktın bekarlık sultanlıktır bir de işin bu tarafını düşün Leyla.
Rüzgar: Leyla yaşlı gözyaşlarını mendiline silmekle meşguldür şimdi.
Erdem: Falda saçma sapan şeyler çıktı diye insan ağlar mı, ne yani Esin güzel şeyler söyleseydi o zaman mutlu mu olacaktın Leyla?
Leyla: Evet mutlu olacaktım!
Rüzgar: Esin güzel bir şey de söylese kötü bir şey de söylese hiçbiri gerçekleşmeyecek, niye kendini üzüyorsun ki safım benim!
Leyla: Doğru söylüyorsun. Tamam ağlamayacağım ama gözyaşlarıma engel olamıyorum.
Kaan: Boş yere gözyaşlarını tüketme. Sen ağlayacak daha saçma nedenler bulursun merak etme Leyla.
Leyla: Şu karşımdaki koltukta oturduğunu var sayıp kumandayı sana fırlattım Kaan, bilmem anlatabildim mi!
Kaan: Eüzübillah, Leyla sen manyak mısın?
Rüzgar: Alya bir saniye buraya bakar mısın canım arkadaşım?
Leyla: Bana bakın zaten ikinizi hiç sevmiyorum, gelirsem oraya dalga geçmeyi gösteririm.
Erdem: Bari ünlem falan koy be kızım, böyle sanki normal sohbet ediyormuşsun gibi oldu.
Leyla:!!!
Sinan: Leyla her lafı nasıl bu kadar düz anlayabiliyorsun?
Leyla: Kızlar nerdesiniz, beni bunlarla yalnız başıma bırakıp gittiniz. 🥺
Alya: Akbaba gibisiniz gerçekten, uzak durun arkadaşımdan!
Leyla: Alya 🥰
Levent: Lan zaten uzaktayım şu andan itibaren aramızda kmlerce yol var, daha ne kadar uzaklaşayım Alya!
Esin: Savulun bre Bizans kargaları, Esin geldi! Ben Leyloş’umu size size yâr etmem!
Rüzgar:İstersen bir de kılıç kalkan kuşan böyle çok sade bir giriş oldu. Çık, bir daha gir hadi bakalım!
Esin: Nasıl yani?
Kaan: Aferin lan Rüzgar sayende Esin iptal...
Levent: Bilin bakalım ben neredeyim?
Rüzgar: Japonya.
Mert: Malezya olabilir mi?
Kaan: Uganda olabilir mi Uganda!
Esin: Cevap veriyorum kesin Ukrayna!
Yıldız: Dubai!
Selin: Hiçbiri bilemedi mi Levent, nerdesin Allah aşkına söyle artık!
Alya: Sırbistan
Leyla: Kazakistan
Levent: Yok Arap Birleşik Emirlikleri, kardeşim biriniz de Türkiye topraklarını saysaydınız!
Yıldız: O zaman Adana ya da Kayseri.
Levent: Çorum’dayım.
Erdem: İki saattir burada saydırıyoruz söylesene o zaman Çorum’da olduğunu!
Rüzgar: Olum gelirken Çorum’dan bizlere leblebi getir. Oradan da Iğdır’a uğra bana birkaç kilo kayısı getir. Canım çekti.
Levent: Kars’tan da at getireyim mi knk, lan ben o kadar yolu birkaç kilo kayısı için gider miyim? Ayrıca Çorum’un sadece Leblebisi meşhur değil!
Leyla: Nesi meşhursa birkaç torba getir işte uğraştırma bizi.
Levent: Ticarete mi atılacaksın Leyla, birkaç torba yiyeceği ben sana nasıl getireyim?
Erdem: Leyla işin o tarafıyla pek alakadar değil, getir de nasıl getiriyorsan getir diyor.
Kaan: Gözünü toprak doyurur anca.
Leyla: Senin doyurmaz da orası kesin.
Okur Yorumları | Yorum Ekle |
5.14k Okunma |
506 Oy |
0 Takip |
45 Bölümlü Kitap |