
Keyifli Okumalar..✨🫡
~Asil Areyiz~
Gözlerimi araladığım da loş bi odadaydım, yana döndüğüm de baş ağrımla hafifçe inledim. Elim kafamdayken oturmak için güç kullandım. Panikle elim karnıma gittiğinde, “Bebeklerim!” diye korkuyla sesim yükseldi. Kapı açıldığın da gözlerim dolmuşken giren kişiyle nefesim kesildi. Ali burdaydı! Yanıma gelip İngilizce konuşmaya başladığın da beni tanımadığını o an anladığım da cevap verecek halim kalmamıştı. “Madam, are you okey?” (Hanımefendi, iyi misiniz?) dediğin de ona cevap vermeden ayağa kalktım, etrafıma olan bakışlarımdan sonra Ali ışıkları yakınca gözlerim kamaştı. “Madam?” (Hanımefendi?) dediğin de ona baktım, yanımda olan ayna gözüme çarpınca bu sefer kendime bakmaya başladım. Hafifçe gülümserken tanınmayacak bi halde olduğum gerçeği canımı fazlasıyla yakmıştı. Kapı açıldığın da Alaz Ağa içeri girdi. Ali ona bakarken “Abi kadın konuşmuyor?” dediğin de onlara bakmadım, Türkçe anlamadığımdan çok emin gibiydi Ali. Alaz Ağa bana bir kere bile bakmadan benim arkamda kalan masadan kendine içki doldurunca kalakalmıştım. Tekrar mı başlamıştı yada belki de hiç bırakmamıştı.. Alaz Ağa elindeki içki bardağıyla bana, bi süre bakıp gözleriyle süzdü. “Are you ok?” (İyi misin?) derken ses tonu fazla donuktu. Yutkunup sadece kafa salladım. Kapıya olan bakışlarım kaçmam için bana cesaret verirken, Ali’nin tam ortada olması beni bi adım daha geri çekiyordu. Alaz Ağaya sormaktansa ses tonumu değiştirmek için çaba gösterirken Ali’ye dönüp “My sister, where is my sister?” (Ablam, Ablam nerede?) diye sorduğum da Ali omuz silkip kafasıyla Alaz Ağayı işaret edince kalakaldım. Ne demekti bu şimdi? Korkuyla ona baktığım da Alaz Ağa kaşlarını çatış bana bakarken “Are you pregnant?” (Hamile misin?) derken kafasıyla karnımın üstünde ki elimi gösterince hızla elimi çektim. Kafa sallarken “N-no” derken bile zorlanmıştım. “Why were you looking at me?” (Bana neden bakıyordun?) dediğin de gözlerimi kaçırdım, o hariç her yere bakarken “I don’t know what you’re talking about?” (Ne-neyden bahsettiğinizi bilmiyorum?) dediğim de histerik bi şekilde güldü, gözleriyle tekrar beni süzünce kendimi fazla rahatsız hissediyordum. “Who are you!?” (Kimsin sen!?) derken ki sesi fazla kuşkucuydu, gözlerim dolarken “please, please let me go.” (Lütfen, lütfen bırak gideyim.) dediğim de gözlerimin dolduğunu görünce arkasına dönüp elindeki içki bardağını tekrar doldurdu. “There’s no one stopping you, if you want to leave you already now where the door is with those furtive glances you throw.” (Seni durduran yok, eğer çıkmak istersen attığın o kaçamak bakışlarla kapının nerede olduğunu zaten biliyorsun) dediğin de bir saniye bile beklemeden hızla yürümeye başladım. Tam kapıya ulaşmışken Alaz Ağa “Don’t you think you forgot something?” (Sence bi şey unutmadın mı?) dediğin de ona baktığım da yarım ağız gülümserken ayaklarımı işaret edince, eğilip baktığım da ayaklarımın çıplak olduğunu fark ettim, uyanırken odaya bakmaya başladığım da yatağın yanında olduklarını görünce içimden küfür ettim. Alaz Ağaya baktığım da durumdan zevk alırken benimle ilgilenmiyor gibi yapsa da ondan korkmam hoşuna gitmiş olmalıydı. Aslında neden ona kendimi tanıtmadığımı yada gerçekten neden korktuğumu bilmiyordum. Nefes alış-verişlerim hızlandığın da Alaz Ağa bana bakınca kaşlarını çattı, karnıma baktığın da elimi yine fark etmeden karnıma koyduğumu yeni fark ettiğim de tekrar hızla elimi indirdim. Bunu neden yaptığımı bilmiyordum ama galiba içgüdüsel bi şey olmalıydı. Kendimi güvende hissetmediğim için sürekli onları korumak için yapıyor gibiydim. Rahatsız olduğumu fark edince benimle uğraşmayı bırakıp, “Put on your shoes and you.” (Ayakkabılarını giy ve git.) dediğin de çekingen adımlarla yatağa yürüdüm, yatağa oturup ayakkabılarımı giyerken Alaz Ağa, Ali’ye dönüp “Kızın bi şeyi var mıymış baktın mı?” dediğin de Türkçe bilmediğimi düşündükleri için rahattılar. Ali “Doktorlar baktı abi, bi şeyi yok.” dediğin de Alaz Ağa “Ablası kim?” dediğin de Ali “Austin, Danial’ın sevgilisi” diye kısaca açıklama yaptı, Alaz Ağa kısaca bana bakıp önüne döndükten sonra “Bu kız neden bana uzun uzun baktıktan sonra bayıldı araştır bakalım.” dediğin de son kelimeleri yüzüme bakarken söylemişti. Sanki yüzüm de küçük bi mimik arıyordu, Türkçe anladığıma dair bi mimik! Ayakkabılarımı giydikten sonra, aynadan saçlarımı ve zaten kısa olan elbisem toplandığı için daha da kısalan elbiseme ve Berene küfür ediyordum. Alaz Ağa bana sırtı dönükken “There are spare clothes in the closet, grap something comfortable.” (Dolapta yedek kıyafetler var oradan rahat bi şeyler al.) dediğin de arkada gözü olduğunu düşünmüştüm. Alinin telefonu çaldığın da o dışarı çıkmıştı, bu elbisenin içinde rahat olmadığım için ona cevap vermeden dolabı açtım, bir çok kadın elbisesiyle karşılaşınca şaşırmıştım, kimindi bunlar! Sesimi ayarlamak için çaba sarfederken “Your lover may cause you problems.” (Sevgiliniz size sorun çıkartabilir.) dediğim de bu sefer bana cevap vermeyen o olmuştu. Derin bi nefes alıp, elindeki içkiyi masaya bıraktıktan sonra yatağa oturdu, arkamdan beni izlediğini bildiğim için hızla bi şeyler karıştırdım. Lacivert dizlerimin altına kadar gelen rahat bi elbiseyi elime aldım, uçuş uçuş bi elbise ve fazlasıyla geniş olduğu için rahat gözüküyordu. Dolabı kapattığım da Alaz Ağaya döndüm, elimdeki elbiseye tuhaf tuhaf bakıp “Did you choose the dress you are wearing or did your sister?” (Giydiğin elbiseyi sen mi seçtin yoksa ablan mı?) derken alay eder gibiydi, üstümde ki elbiseyi çekiştirirken somurttum. Gülerken bana biraz arkasında olan banyoyu gösterip “You can dress there.” (Orada giyinebilirsin) dediğin de kafa sallayıp, giydiğim ayakkabılarımı çıkartıp banyoya geçtim. Kapıyı kilitledikten sonra giyinmeye başladım. İçerden Ali’nin sesi duyunca onları dinledim “Abi, Beren Hanıma ulaşamıyoruz.” dediğin de donakalmıltım. Nasıl yani! Be-beni tanıyor olamazlardı, değil mi!? Alaz Ağa sinirle “Buraya geleceğimden haberi yoktu ama ona ne yap ne et ulaş Ali!” dediğin de yutkundum. Eski dostluklarından bahsediyor olmalıydı. Hızla giyindikleri sonra aynadan saçlarımı düzelttim, derin bi nefes alıp kilidi açıp yürüyecekken sertçe birine çarptım. Alaz Ağa tam kapımın önünde olduğunu görünce şok oldum. “I was wondering if you were okay when I heard nothing for a long time.” (Uzun süre ses gelmeyince merak ettim.) derken kaşlarını çatmıştı, bi adım geri gidip cevap vermedim. Bana baktıktan sonra gözleri ellerimde oyalandı, işaret parmağımla, sağ baş parmağımın tırnaklarının kenarına baskı uyguluyordum. Ellerimi arkama aldığım da nefesini sesli verdi. Bana arkasını döndüğün de dolaba yürüdü ve ayakkabı dolu olan bi raftan spor ayakkabı çıkartıp yatağın yanına koydu. Başıyla ayakkabıları gösterip “Put these on.” (Giy şunları) dediğin de kafa sallayarak yanına gittim, yatağa oturup spor ayakkabıları giydim ve tam olmuştu. Ali içeri tekrar girdiğin de “Abi çıkalım mı artık?” dediğin de onlara kaşlarımı hafifçe çatıp “Are you turkish?” (Türk müsünüz?) dediğim de Ali göğsünü gerip “Evellalah” dediğin de az daha gülüyordum. Alaz Ağa gülerken “Yes, how did you know?” (Evet, nereden anladın?) dediğin de ayağa kalktım, tatlı tatlı gülümserken “I have a friend and she is also turkhish, she always tells me that whereve you see a piece of wood, you know that person is turkhish, she was right!” (Bir arkadaşım var ve o da Türk, bana hep nerde bir odun görürsen bilki o kişi türkdür derdi sürekli, haklıymış!) dediğim de dişlerini sıkarken tam bi şey söyleyecekken vazgeçti, Ali alınmış olmalı ki o da Alaz Ağa gibi bana ters ters bakıyordu. Alaz Ağa bana aşağılayıcı bakışlar atarken “European baby!” (Avrupa bebesi!) dediğin de şok olmuştum, tam ona bi şey söyleyecekken vazgeçtim, onu kolumun tersiyle itip, “Get out!” (Çekil) dedim ve sonun da odadan çıkabilmiştim. Her iki tarafımda da uzunca bi koridor vardı, nerdeydi bu iki aptal! Sağ tarafa dönerek yürümeye başladım, ben ilerledikçe başka yönlerde merdivenler ya çıkıyordu yada iniyordu. Kendi kendime söylenerek ilerlemeye devam ettim. “Burayı yöneten aptal kim! Bi tabela, bi yer bilgisi hiç mi olmaz!?” diye söylenmeye devam ederken sertçe birine çarptım, hızla dönüp “Soryy sory-“ (üzgünüm, üzgü-) diyemeden karşımda ki kişiyle daha da şaşırmıştım. Karşımda bir dev vardı! Kafamı kaldırıp adama baktığım da gözlerim büyüdü. Adam bunu fark edince dudağının sol köşesi usulca kıvrıldı. “Ar you ok?” (İyi misin?) diyen sesi bile ürkütücü derecede sakin ve kabaydı. Kafamı sallarken “Yes, please excuse me again.” (Evet, tekrar kusura bakmayın lütfen) dediğim de gülümserken “You’re lost if you keep looking around, right?” (Etrafına bakıp durduğuna göre kayboldun, doğru mu?) dediğin de gülümserken “Yes.” (Evet) diye kısaca açıklama yaptım. “I can help you if you want?” (İstersen yardım edebilirim?) dediğin de hızla “Please” (Lütfen) dediğim de “If you tell me where you are looking I can help you?” (Nereyi aradığını söylersen yardım edebilirim?) dediğim de kendimi aptal gibi hissetmiştim, hem korkuyordum hemde gergindim. Aklımda olan tek şey Beren nerde!? “Ahh yes, sorry. I came to an invitation, a big invitation.” (Aa evet, kusura bakmayın. Ben bi davete gelmiştim, büyük bi davet.) dediğim de kaşlarını hafifçe çatıp “Okey, who did you come to that party with because I don’t think I know you?” (Pekii, davete kiminle geldin çünkü seni tanıdığımı sanmıyorum?) dediğin de ağzımı açıp tam Berenin ismini verecekken son anda “Austin is mu sister and Darion is her boyfriend” (Austin benim ablam ve Daion da onun sevgilisi) dediğim de karşımdaki adamın rengi değişti resmen, yüzüme fazla donuk ve korkutucu baktığın da istemsizce geriye bi adım attım. Arkama baktığım da hızla koşmaya başladım, ben yanlış bi şey mi söylemiştim! Ben koşarken arkamda ki adam sadece bana bakıyordu, ondan uzaklaştığım için sevinirken koşmaya devam ettim, acilen bu lanet yerden kurtulmalıydım! Sertçe tekrar birisine çarptığım da acıyla “Aah!” diyerek inledim, kafamı kaldırdığım da karşımda duran Alaz Ağayla şükür mü etsem yoksa sinir krizi mi geçirsem bilemedim! Bana bakarken gözü sürekli arkama takılıp, “Are you running awway fro-“ demeden onu böldüm, daha fazla dayanamadıpım için sinirle “Kes şunu, Türkçe biliyorum!” dediğim de bu sefer şaşıran o olmuştu. Kaşlarını çattığında tam konuşacakken ondan hızlı davranıp, “Bana bak beni hemen Austinin yanına götür! Burada başıma bi şey gelirse sorumlusu sen olursun!” dediğim de alayla gülümserken “Niyeymiş o?” dediğin de “Çünkü senin odanda uyandım ve sen benden sorumlusun hatta sen sorunlusun!” dediğim de yalancı bi kahkaha attı. Beni göz hapsine aldığın da kafasını salladı “Orası senin odandı, ben sadece senin bana olan bakışlarının anlamını merak ettiğim için gelmiştim ve sende çıkmaya pek hevesliydin, hevesini kırmak istemedim” diye omuz silktiğinde kalakalmıştım. “Ne!” dediğim de bu durumdan zevk aldığı belliydi, bana olan bakışlarından gözleri dikkatle bakıldığın da ara ara kayıyordu ve bu da demek oluyordu ki Alaz ağa sarhoştu! O an ona tokat atmak istesem de sinirle nefesimi verdim, “Sarhoş musun?” dediğim de gülerken kaşlarını büktü “Ben sarhoş olmam!” dediğin de gülen bendim “Belli! İçkiye bu kadar düşkün müsün!?” dediğim de bi şey hatırlamış gibi sinirle gözlerini yumdu, “Önceden içmiyordum, kafamdaki sesler uyuşsun diye içiyorum” derken yüzü buruşmuştu. Geldiğim yönde yürümeye devam ederken “Doktora git o zaman” dediğim de bana küçümseyici bakışlar atarken “Sence ilacım onda olsa gitmez miyim sanıyorsun!?” dediğin de anlamamıştım. “Kimde, bu ilaç yani kimde?” dediğim de aldığı nefes yeterli gelmiyor gibi sıkıntıyla sesli verdi “Karımda” dediğin de donakalmıştım. Yürümeye devam ederken “Onu bulursam ilacımı da bulmuş olurum.” dediğin de gözlerimin ardı sızladı. Donuk bi şekilde ona baktığım da ona parmağını gösterirken “Evli olduğunu bilmiyordum” dediğimdeyse kaşlarını çatıp “Almadım, belki beni kabul ederse ne bilim severse kendisi alır, kıskanır sanmıştım.” dediğindeyse şok olmuştum, ben Alaz Ağadan beklerken o da benden bekliyormuş. Keşke zaman zaman birbirimiz olduğunu bilmeden konuşabilseydik. Odaya girdiğim de arkamdan girdi, “Onu seviyor musun yoksa zorunda olduğun için mi peşinden geldin?” dediğim de kendini yatağa attı. Bi süre sessiz kaldıktan sonra “Ona aşık oldum ama onu bir türlü inandıramadım aşkıma, sevgime, kendime..” derken sitem eder gibiydi. Yatağın bi köşesine hafifçe oturup “Ona kanıtlamak yerine sadece ona söylemeyi denesen olmaz mı?” derken gözlerim dolmuştu, uzandığı yerin biraz arkasında kaldığım için kafasını hafifçe kaldırıp bana bakıp gülümsedi “Sende mi aşktan yaralısın?” derken alay ediyordu. Gülerken kafa salladım, göz yaşlarımı silip “Asla seveceğime inanmadığım adama aşık oldum, ona olan kızgınlığım her şeyi gölgeledi, bana olan aşkını bile..” dediğim de hala yüzüme bakıyordu, kafasını sertçe yatağa bırakırken “Siz kadınlar hep aynısınız!” dediğinde güldüm aynı sitemle bense “Siz erkeklerde hep aynısınız, direk söylesene sevdiğini!” dediğim de oda güldü. Bi süre sessizce odada kaldıktan sonra sesszilği bozan Alaz Ağa olmuştu. “Onu seviyor musun?” dediğin de derin bi nefes verdim, “Evet, onu çok seviyorum ama onu sevmek beni yoruyor” dediğim de gözleri kapalıyken hafifçe kafa salladı, daha sonra “Onu sevmeyi seviyor musun?” diye sorusunu değiştirince “Onu sevmeyi de en az onu sevmek kadar seviyorum.” dediğim de gülümsedi. “Bu sözlerini o adamdan sakınma, siz kadınlardan fazla beklentimiz yok. Bunu küçümsemek için söylemiyorum ama öylesine attığınız hoş bi bakış bile bazen bizi heyecanlandırıyor, sevdiğini saklama ondan” dediğin de güldüm. “Neden, bu kadar çok mu sevgiye muhtaçsınız siz erkekler?” diye şaka yapmak istedim ama Alaz Ağa gülmedi, uzun bi sessizlikten sonra gözlerini aralayıp tavana bakarken bi kolunu kafasının altına aldı, “Belki, belki de söylediğin gibi sevgiye muhtacızdır. Benim karım çok sevilmiş, ailesi, arkadaşları, çevresi.. çok güzel, onu sevmelerini bile seviyorum.” derken yüzünde ki tebessümün samimiyetini hissetmiştim. Merakla “Peki sen?” dediğim de yüzünde ki gülümseme soldu, tavana attığı donuk bakışlar “Ben? Ben diye biri var mı bazen unutuyorum.” derken alayla güldü, kaşlarımı hafifçe çatıp onu dinlemeye devam ettim. “Tek korkum geçmişimde ki lanetim. Karım, eğerki mutluysa ben olmasam da olur.” dediğin de sinirle ayağa kalktım. “İşte! Bundan bahsediyorum, siz erkekler hep aynısınız! Belki ben onunla olmak istiyorum, belki ben sensiz mutsuzum! Benim mutluluğum kime göre neye göre!” dediğimde odayı sessizlik kapladı, Alaz Ağa oturup yüzüme baktı, sol gözümden akan gözyaşımı izledi. Gözleri sık sık kayıyordu, Alaz Ağa ayağa kalkıp bana bi adım atınca bende bi adım geriye attım. Olduğu yerde durup bana bakarken “Asil” dediğin de yutkunmuştum. Kapı açıldığın da Beren içeri girdi, ben ve Alaz Ağayı görünce kapıda bize bakarken hızla ona doğru yürüdüm, Alaz Ağa buraya doğru adım atarken bile zorlanıyordu, kapıyı arkamdan kapattığım da kulaklarımı dolduran son ses Alaz Ağanın sesiydi. “Asil, Asiiil!”…
Evdeydik, yol boyunca Beril bana soru sormuş bense onu yanıtsız bırakmıştım. Aynadan derime spreyle yapıştırdığım peruğu çıkartırken, Beril arkamda duruyordu. “Yardım edeyim mi?” dediğin de sadece hayır anlamında kafamı salladım. Sıkıntıyla nefesini verdikten sonra “Üstümü çıkartıp geliyorum” dedi ve gitti. Peruğu çıkartırken biraz canım yanmıştı, ellerimin hijyenikliğine dikkat etmeden gözümdeki lensleri çıkarttım. Gözlerim yanmaya başlarken aynı zamanda gözlerim doldu, aynadan kendime bakarken gözüm karnıma kaydı, elimi bebeklerimin üstüne koyup buruk bi şekilde gülümsedim. “Alaz değişmişti, sa-sanki biraz dağılmıştı..” diye fısıldadım, kapı çalınınca hızla gözümdeki yaşı silip kapıya yöneldim. Beril odadan çıkınca bende odama yöneldim, odama girecekken Çağrı sert bi sesle “Asil!” diye bağırınca ona döndüm, “Üstünü değiştir sonra konuşacağız.” dediğin de “Yorgunum, uyicam.” dediğim de dişlerini sıkıp “Üstünü değiştir, burda bekliyorum!” dediğin de kaşlarımı çatıp tam cevap verecekken Beril “Hadi Asil” dediğin de sakince odaya girdim. Üstümü çıkartıp soğuk suyun altına girdim, uzunca bi süre soğuk suda kalınca üşümeye başlamıştım, suyu ılıklaştırıp elime biraz şampuan alıp saçlarımı yıkamaya başladım. Kısa saçlarımı yıkamak eskisi kadar zor ve uğraştırıcı değildi. Yüzümdeki ağır makyajı da temizledikten sonra vücuduma havlu sarıp çıktım. İç çamaşırımı giyerken kapım sertçe çalındı “Asil hadi, seni bekliyoruz!” diye bağıran Çağrıya cevap vermeden giyinmeye devam ettim. Üstüme kısa kollu ve altıma da yine rahat bi eşofman giymiştim, saçlarımı tarayıp kurutmadan odadan çıktım. Salondan geçtiğim de Çağrı ve Beren fazla gergin gözüküyorlardı, önlerinden geçip mutfaktan bi bardak su aldım. Suyumu içerken ikisinin karşısına geçtim, bana sorgulayıcı bakışlar atan Beril ve Çağrıya dönerken elimdeki suyu büyük sehpaya bıraktım. “Sizi dinliyorum?” dediğim de Çağrı sinirle “Kocan! Kocan babanı aramış ve tüm olanları anlatmış! Biz daha içeri girmeden babanın emriyle kapıda ki adamlar içeri girip sizi kontrol etmişler ve olmadığımız için de babanda öğrenmiş ve bu da kanıt gibi babana sunulmuş!” dediğin de şok olmuştum, onları dinlerken sadece aklımda ki şey babamın bir sonra ki adımı ne olacak? Derim bi nefes alıp koltuğa yaslanıp kafamı geriye attım, Beril sinirle “Şimdi ne yapacağız?” dediğin de omuz silktim, sol gözümden bi damla yaş aktığın da “Bilmiyorum, belki de onunla gitmeliydim ama bıraktığım gibi değildi” derken sesim fısıltı gibi çıkmıştı, ikisinin de nefesini tutarak beni dinlediklerini iyi biliyordum. “O ço-çok dağılmıştı, onu görmeyeli 2haftadan fazla oldu” derken sesim tizleşmişti çünkü ağlamak üzereydim. Yaklaşık 1 hafta kadar olmuştu ve 1 haftada hastanede uyuyordum, 2 hafta görmediğim adam nasıl bu kadar yaşlanmıştı? Gözlerinde ki yorgunluk omuzlarıma kambur olmuştu. “Ona gitmek isterken neden yapmadığımı bilmiyorum?” dediğim de Beril “Asil seni nasıl tanıdı?” dediğin de tavana bakarken kafa salladım, “Bilmiyorum, biz tartışıyorduk ama nasıl tanıdığını bilmiyorum?” dediğim de Beril hızla ayağa kalktı ve “Kalkın gidiyoruz!” dediğin de kafamı kaldırıp ona baktım “Nereye?” dediğim de elimden tutup kalkmaya zorladı, “Azad Ağa şimdi gelir ve büyük ihtimalle şuana kadar Alaz Ağayla aynı ülkede olduğunu öğrendiyse bile uçağı ayarlayarak geliyordur! Kalkın hadi, artık Asil yön verip karar alacak, kendi ve bebeklerinin hayatı için!” dediğin de yutkundum, “Ya gitmek istemezsem?” dediğim de “Alaz Ağaya gitmek zorunda değilsin Asil, kendin ve bebeklerin için. artık senin için çitler konulmuş o evden çıkmak zorundasın!” dediğin de Çağrıya döndüm, Çağrı “Kararını hızlı versen iyi olur, şimdiye zaten burada olması bile gerekiyordu” dediğin de nefesim hızlandı. Beril bana elini uzatınca korkuyla da olsa elini tuttum, elimi sıkı sıkı tutan Beril’le hızla kapıya yürüdük. Tam kapıyı açacakken Beril beni arkasına alıp “Bekle” dedi ve çıktı, Dışarıdan ses gelmediğin de kontrol ettiğini düşünmüştüm. Beril kapıyı aralayıp kafasını gösterirken “Çağrı yardıma gel” dediğin de Çağrı yanına gitti, kapıyı açtığım da hızla elim ağzıma giderken “Hiihh!” diye bağırdım, Beril kapıda ki iki adamı da bayıltmıştı, birini Beril diğerini Çağrı yerden sürükleyerek eve koyduktan sonra Beril hızla elimi tutarken koşmaya başladı, yangın merdivenine koşarken nefesim kesiliyordu, Beril bana döndüğün de gözü karnıma gittiğinde elimi tekrar Karnıma koyduğumu fark ettim, yangın merdivenlerinden inerken Çağrı en öne geçmişti ve ben orta da Beril de arkama geçmişti. Korkudan vücudum bile titremeye başlamışken doğru bi karar mı aldığımı bilmiyordum ama Berilin söylediklerinde haklı olduğunu ama sadece benim buna cesaret edemediğimi bende farkındaydım. Eğer Alaz Ağaya dönmek istesemde istemesem de bunu benim, kendi kararımla vermem gerekiyordu! Babamın zoru, annemin baskısıyla değil bu kararı alması için 3 kişinin söz hakkı vardı; Ben ve bebeklerim.. Bu kararı onlar adına almam benim işimi daha da zorlaştırıyordu. Merdivenlerin sonuna geldiğimiz de kapıyı açan Çağrı etrafa baktıktan sonra ilerlemeye devam etti. Otelin arka tarafından hızla yürümeye devam ederken üçümüzde nefesimizi tutmuştuk. Birden tam önümüzde duran uzun siyah arabayla Beril, hızla bileğimi tutup geri çekti. Kalbim sanki avcumda atarken korkudan ağlamak istiyordum. Çağrı arabaya bi adım atmıştı ki kapı açıldı ve içinden bi adam çıkıp “Hadi çabuk!” dediğin de Beril’e döndüm, Beril nefesini sesli verirken “Hadi, zamanımız yok!” dediğin de üçümüzde hızla arabaya bindik. Arabada ki adam tam karşımızda ve Beril de onun yanında oturuyordu, araba ilerlemeye başladığında kendimi durduramayınca kafamı arkaya çevirerek son kez otele baktım, gördüklerim yutkunmama sebep olmuştu. Babam yanında çok fazla adamla içeri giriş yapmıştı ve yürüyüşü pek sakinleşmiş gibi gözükmüyordu. Önüme döndüğümde tam karşımda oturan adamın beni süzdüğünü fark edince rahatsızca kıpırdandım. Adam fark edince bakışlarını çekip Beril’e döndü “Ne oluyor burda?” dediğin de Beril kafasını elleri arasındayken saçını dağıtıp “Kim söyledi burda olduğumu sana!” derken kafası karışmış gibiydi. Adam Çağrıya bakıp “Seni davette gördüm hemde bu adamla, yüzü tanıdık geliyor yanılıyor muyum?” diye sorusunu Çağrıya yöneltince çağrı dişlerini sıkarken “Ve sende bizi takip ettin öyle mi piç kurusu?!” dediğin de elini sıkıyordu. Beril sinirle “Kesin şu saçmalığı!” Yanındaki adama dönüp “Bu konuyu konuşacağız.” derken sesi fazla ima ve şüphe barındırıyordu. Berenle gözlerimi kesişince “İyi misin Asil?” dediğin de sadece kafa salladım, yanındaki adamı gösterip “Kaan, tanıyorum rahat ol ,sorun yok” derken Kaan dediği adama ters ters bakıyordu. Kaanın gözleri karnıma indiğin de “Hamile misin?” dediğin de herkesin gözü karnımdaki elime döndü, elimi hızla çekecekken Beren “evet” diye kısa bi cevap verdiğin de elimi tekrar karnıma koydum, onları hissetmek bana düşündüğümden daha iyi geliyordu, güç veriyordu belkide. Karşımdaki adam kaçak bakışlarla bir bana birde karnımdaki elime bakıp duruyordu, kötü bi niyetle bakmasa da rahatsız olmuştum. Beren kafasını arkaya atıp, gözünü yumdu, sesli nefesini verdiğin de yutkunmuştum. Tüm bu başındaki belalar yetmezmiş gibi bir de ben onun başına bela olmuştum, hatta biz. Ama artık bi şeyler yapmam lazımdı, kendim tek olsaydım teslim olurdum babama ama peki ya bebeklerim! Normal miydi? Anne olmak böyle bi şey miydi? Sürekli kendini arka plana atmak mı, kendi geleceğin için değil de onlar için mi her şeyin, her hareketin ve her nefes alışın… Gözlerimin ardı sızlarken ilk kez kendim için olmasa da çocuklarım için bencillik yapacaktım, gelecekleri ve ilerde keşke kelimesini kullanmamaları için elimden gelen her şeyi yapacaktım. Artık Asil Areyizin hayatını kimse değil Asil yönlendirecekti çünkü onun verdiği kararlar 1 kişinin değil 3 kişinin hayatını, geleceğini ve ilerdeki pişmanlıklarını belirleyecekti. Asil Areyiz, işte tam bugün büyüdüğünü fark etmişti…
Evett, bi bölümün daha sonuna geldiikkk..
Kitabıma beğeni + yorum yaparak destek olun lütfen. ✨✨🩷
Nasıl buldunuz bu bölümü????
Sonundaa Asil bi adım atabildi!!!
Alaz Ağa’nın durumu Asili korkutmuşa benziyordu sizce normal mi???
Alaz Ağa en son sarhoştu, sizce olanları hatırlayacak mı yada ne kadarını hatırlayacak??
Asil kaçmaya karar verdiği ama yalnızlığa mı yoksa Alaz Ağaya mı???
| Okur Yorumları | Yorum Ekle |

| 6.5k Okunma |
605 Oy |
0 Takip |
40 Bölümlü Kitap |