28. Bölüm

Bilinmezliğe teslimiyet

M.k
m.k

Keyifli okumalar..🩷

Kitabıma destek ol lütfen.. (Beğeni + Yorum) 🥹✨🫶🏽

 

Asil Areyiz~

 

Bi insan için zamanın durması ne demek yada hangi anlarda zaman durur? Mutlu olduğun zamanlar mı? Belki üzgün yada şaşkın.. hangisinde yada hangilerinde.. Zamanın durması hayatımı anlatacak cümle olabilirdi ama biraz daha kabacası; “Beynimden vurulmuşa dönmüştüm.” evet, yaşadıklarımı her ne kadar hafifletmeye çalışsam da olmuyordu. Beynim sürekli düşündürüyor ve sürekli o sesler kulağımda çınlıyordu. “Şımarıklığını çekemem Asil.” “Sen baba! Sen kendi kızını ve kendi oğlunu gözgöre göre yaktın, mevkin için!” “Hiçbir şey bildiğin gibi değil kızım” “Z-Zühre..” Zühre.. Asil.. Alaz.. Bu hikaye yavaş yavaş bizim hikayemiz olmaktan çıkıyor gibiydi, yanılıyor muydum?..

 

 

Saatlerdir boş gözlerle karşımda ki duvara bakıyordum. Artık o kadar donuk bi şekildeydim ki gözyaşlarım sadece akıyordu. Tenimin kurumasına izin vermeden birbiri ardına akıyorlardı. Kapının çalınmasıyla irkildim. “Asiyy! Men deldim.” (Asil! Ben geldim.) diyen sesle yüzümde buruk bi gülümseme belirdi. “Aşiiiyy! Dün açkam uyutmuşlay meni, şimdi hemen uyanıp yanına deldim.” (Asil! Dün akşam uyutmuşlar beni, şimdi hemen uyanıp yanına geldim) boş ve ruhsuz gözlerle baktığım kapıda ki ufaklık pes etmeden devam etti. “Ya Aşiiy! Kok bekyedim kok, açşana!” (Ya Asil! Çok bekledim çok, açsana!) dediğin de güldüm. Kendimi biraz toparlamaya zorlayıp, “Yeni uyandım Ayaz bende, birazdan aşağıda buluşalım o zaman.” diye ona yalan söyledim. “Aşiy, şenin odanda tahvaytı edeyim nüffen nüfeen?” (Asil senin odanda kahvaltı edelim, lütfen lütfen?” dediğin de, gülümsedim. “O zaman biraz bekle, olur mu?” dediğim de “payam!” (Tamam!) dediğin de hızla yataktan inip, elimi yüzümü yıkadım ve saçlarımı topladım. Aynadan son kez yıkık halime baktığım da gözlerim dolunca tekrar soğuk suyla yüzümü yıkadım. Aynaya bakmadan, banyodan çıktım ve tam kapıyı açacakken “Ayaz, sen koş Zozan ablaya kahvaltıyı burda yapacağımızı söyle de gel?” dediğim de Ayaz, “şöyedim şöyedim.” (Söyledim söyledim) dediğin de kapıyı açmak için elim kapı koluna giderken duraksayıp, “Ayaz yanında biri var mı, teksin değil mi?” dediğim de Ayaz, “Ya kuju açşana aytık ayaç oydum ya! Yot yot timse!” (Ya kuzu açsana artık ağaç oldum ya! Yok yok kimse!) diye bana çemkirince gülerek kapıyı açtığım da, bi eli belin de somurtan Ayaz beni görür görmez gülümseyip sarılınca gülerek eğilip onu kucağıma aldım ve kapıyı tekrar kilitledim. “Çok mu özledin beni?” dediğim de yüzüme baktığın da gülümsemesi yavaş yavaş söndü ve küçük elleri yüzüme çıkıp, hafifçe göz kapaklarıma dokunup “Kuju, ne yoydu? Tim şeni ayattı?” (Kuzu, ne oldu? Kim seni ağlattı?) derken sesi titremişti. Benim için endişelenen küçük ellerini alıp, avuçlarını öptüm ve “Hayır, beni kimse ağlatamaz. Be-ben sadece göz hastalığını kaptım böyle gözlerim doluyor sürekli onun için hep doluyor böyle önemli değil. Hani polene alerjileri olan insanlara da olur bu bazen.” diye yalan bi şekilde açıklama yapsam da Ayaz elini tekrar yüzüme koyup, yanağımı okşayınca kalbim titredi. Dudağını hissetmeyeceğim kadar hafif ve çekingen bi öpücük yanağıma kondurduktan sonra bana sıkı sıkı sarılınca kısa bi süre olduğum yerde kalakaldım. Sertçe yutkunum, bende ona sıkı sıkı sarılıp, öptüm. Gözlerim dolmaya başlayınca, hızla yatağa ilerleyip Ayazı yatağa attım ve onu gıdıklamaya başladım. “Demek beni özledin he! Şimdi seni bi ısırim da gör sen!” diyerek karnını gıdıkladıkça gülme krizine giriyor, uzun saçları gözünü rahatsız ediyordu. “Kujuuu ayağa kujuuu duyyyy!” derken nefes almakta zorlansada hoşuna gidiyor ve onu yoruyordu. Kapı açılmaya çalışınca, ikimiz de dona kalıp birbirimize bakıp güldük. Yatağın üstünden, “Zozan Abla kapının önüne bırak lütfen, ben alırım.” dediğim de Ayaz yatağın üstünde zıplamaya başlayınca, bende ayağa kalkarken, “Asil benim, aç.” diyen sesle öylece ayakta durdum. Alaz Ağaydı. Ayaz zıplamaya devam ederken, “Ayaammm bij yakakta zıplıyojj, şen de deyşene!” dediğin de sinirden güldüm. Alaz ağa, şaşırarak “Ayaz? Ne işin var orda senin?” dediğin de “Kujuyla kahvaytı yapıcam.” dediğin de Alaz ağa bi şeyler söylensede anlaşılmıyordu. “Tamam Ayaz, aç kapıyı aslan parçası.” dediğin de Ayaz yavaşlayıp, tam inecekken onun kolundan tutup kafamı hayır anlamında sakladığım da “Aşiyy yendem oymaj diye kafa şallıyoo!” diye bağırdığın da “Söyle o Asil yengene, kapıyı kendisi açsın o zaman!” dediğin de, tekrar kafamı hayır anlamında sallayınca “Kuju yine hayıy diyooo!” derken sıkılmış gibiydi. “Ulan söyle o kuzuya, kendisi konuşsun dili yok mu!” dediğin de omuz silktiğimde Ayaz kaşlarını çatıp, “Kuju diyo ki şiktiy oyup ditşin!” dediğin de duyduklarımla hem korku hem de şaşkınlıkla “Ne!?” diye bağırırken, Alaz ağa kapıya sertçe yumruk atıp, “Lan!” dediğin de Ayaz kıkırdadı. Hızla kapıya ilerleyip, seslenerek “Be-ben öyle bişi demedim! Yeğenin bana iftira atıyor!” dediğim de Alaz ağa kükreyerek, “Aç şu kapıyı, demek siktir olup gideyim he!” dediğin de daha da telaşlanarak, kapının önün de volta atmaya başladım. “A-Alaz be-beni tanıyorsun ben küfür etmem ki, hatta edemem çünkü utanırım!” diye kendimi açıklamaya çalışırken, gülme sesiyle duraksadım. Alaz ağa benimle dalga geçiyordu! Kapıya sertçe tekme atıp, “Hayvan herif! Git burdan!” dediğim de Alaz ağa kahkaha atıp, “Hani sen küfür edemiyordun?” derken keyifli sesi beni daha da sinirlendiriyordu. “Gerçekleri küfür niyetine algılıyorsan o senin sorunun!” dediğim de tekrar güldü. “Kuju aç aytık, adam da ayaç oyucak menim dibi!” (Kuzu aç artık, adamda benim gibi ağaç olacak!) diyen sese ters ters bakıp, “Sen hiç konuşma! Rezil seni! Ne biçim kelimeler onlar, kim öğretti bu ayıp kelimeleri sana?” dediğim de Ayaz somurtarak, “İtijley!” (İkizler) dediğin de Alaz tekrar kahkaha atınca daha fazla dayanamayarak, kapıyı sertçe açıp “Bana bak Alaz ağa! Yeğenin bu yaşında küfür ediyor sende gülüyorsun öyle mi!?” dediğim de Alaz ağanın gülen yüzü yavaş yavaş solarken, yerini kızgınlığa bırakıyordu. Anlamadan ona bakıyorken Alaz ağa “Ayaz aşağı in, amcam!” dediğin de irkildim. Ayaz korkarak bana baktığın da “Sen in, birazdan seni çağırırım ben olur mu?” dediğim de gülümseyerek kafa sallayıp yavaş yavaş merdivenleri inmeye başladığın da Alaz ağa “Ne bu gözlerinin hali?” dediğin de gözlerimi kaçırdım. “Asil uyumadın mı sen, tüm gece ağladın mı?” dediğin de omuz silkip mutfağa ilerledim. Arkamdan sinirle gelen dev, “Asil sana bi şey sordum!” diye bağırırken titreyen elimle bardağa biraz su koyup içtim. Derin bi nefes alıp, kısık bi sesle “Uyudum.” dediğim anda Alaz ağa bağırıp “Yalan konuşma!” dediğin de tekrar irkildim. Sinirden elimdeki bardağı sertçe tezgaha koyup “Bağırma bana.” diye söylendim. Yüzümü elleri arasına alıp, “Lan ben senin gözlerine bakmaya kıyamıyorum ne hale getirmişsin, kendini!” derken sessizce bana kızıyordu. Gözümden bi damla yaş akınca Alaz ağa beni göğsüne çekip sıkı sıkı sarılınca kala kaldım. “Yapma, yapma Asil! Hadi kendini düşünmüyordun en azından benim için kendine biraz dikkat et.” derken sonlara doğru sesi fısıltıyla gelmişti ama ses tınısı bile hoşuma gitmiş, kokusu vücudumu gevşetmişti. Ona sarılmak istesem de onu itip, gözyaşlarımı sildim ve “Ben iyiyim, daha kötü hissedip iyi göründüğüm zamanlar vardı merak etme Alaz ağa. Alıştırıyorsun beni..” dediğim de Alaz ağa sertçe yutkundu. Hızla yanından geçip odaya geçtim. Giyinme odasına girdikten sonra, kendime gelemediğimden üstümü değiştirmekten vazgeçip banyoya girdim. Suyu açıp ısınmasını beklerken üstümü çıkartmaya başladım. Aynadan kendime baktığım da ağlamaktan şişen ve kızaran gözlerime ve yorgun bakışlarımla derin bi nefes aldım. Suyun altına girip, biraz bekledim. Kasılan vücuduma sıcak su birazda olsa iyi hissettirmişti. Gözlerimi kapattığım da hissettiğim baş dönmesiyle duvardan destek aldım. Bi kaç saniye sonra önümü netleştirince uykusuzluktan olduğunu anladım. Arkamda hissettiğim soğuklukla belim dikleşti. Ha-hayır! Yutkundum. Karnıma sarılan soğuk elle titredim. Ağlamaya başladığım da, benimle beraber suyun altına giren Alaz ağa, kafasını boynuma gömüp küçük bi öpücük bıraktı. Belime dolanan kollarını tutup, titrek bi sesle “A-Alaz lütfen.” dediğim de ağlıyordum. Alaz ağa kulağıma yaklaşıp, “Sadece küçük karımın başını yıkayacağım, bu kadar. Korkma benden Asil.” derken sesi sakindi. Belime gelen saçlarımı yavaşça tararken, sebepsizce ağlıyor hatta Alaz ağayı itmek istiyordum, sadece yüne korkuyordum. Sessiz ve hareketsizce beklerken Alaz ağa, saçlarımı yıkamaya devam etti. Saçlarımı yıkaması bittiği anda, hızla banyodan çıktım, dolaptan havluyu alıp doğru düzgün üstüme sarmadan hızla banyodan çıktım ve giyinme odasına girince derin bi nefes aldım. Aynanın önünde kendime bakınca titreyen vücudumu fark edince hızla kendime bakmadan giyinmeye başladım. Hala su sesleri gelirken, iç çamaşırlarımı giydikten sonra rahat bi eşofman takımı giymeye karar verdim. Siyah hırkayı giyerken, aynadan Alaz ağayı görünce tam çıkarken kolumu tutunca, irkildim. Eğilip anlımdan öpmesini beklemiyordum, sonra kafasını boynuma gömünce ıslak saçları boynumu ıslatmıştı. Burnuyla tenimi biraz okşadıktan sonra geri çekildi ve yüzüme bile bakmadan çekmeceden üstleri çıkartmaya başlayınca, bende odadan çıkıp makyaj masasına oturdum. Hızla saçlarımı taradıktan sonra çok az gözlerimin altına kaptıcı, hafif bi maskara ve dudağımı hafifçe renklendirdim. Aşağı indiğimde kimsenin, ne oldu Asil-iyi misin? laflarıyla uğraşmak istemediğim için yapmıştım. Alaz ağa çıkınca bana baktı ama ben ona bakmıyordum. Alaz ağa banyoya geçince saçlarımı kurutacağını anladığım anda hızlıca, odadan çıkıp aşağı inmeye başladığım da Alaz Ağanın sesini duyuyordum. “Sikim Asil! Asil!” diye arkamdan bağırınca, gülmeden edemedim. Aşağı indiğim gibi hızla salona girdim, ikizleri tek görünce bu sefer küfür eden ben olmuştum. Gülümseyerek yanlarına gittim ve oturdum. “Herkes nerede?” dediğim de ikizler, “Anam ve babam bi yere davetlilerdi, ağamda ya katılır yada diğer ağalarladır. Zaten bücürüde görmüşsündür, Zilanda burada.” dediklerin de ağır ağır kafa salladım ve “Peki siz, siz neden evdesiniz?” dediğim de ikiside birbirine boş boş bakıp bana dönünce güldüm. “Şaka yapıyorum.” dediğim de onlarda bana suratlarını ekşittiler. “Asil!” diye salona giren Alaz ağanın saçlarından hala su damlaları vardı. Sakince ona baktığım da, “Saçlarını kurut.” derken ikizler yüzünden sesini birazda olsa kısmıştı. Omuz silkip, “Üşeniyorum, hava çok soğuk değil birazdan kururlar zaten.” dediğim de, sabır çekip sessizce söylendikten sonra “Asil! Gel ben kurutayım o zaman!” derken sabırlı olmaya kendini zorluyordu. Düşünüyormuş gibi yapıp tekrar omuz silktim ve “Yukarı çıkmaya üşeniyorum.” dediğim de ikizler küfür etti. Onlara ters ters baktığım da hızla önlerine döndüler. “Kalkın kurutma makinasını getirin, yengenizin saçlarını burada kurutacağım!” diyen Alaz ağa dişlerinin arasında konuşuyordu. Ona ters ters bakarken, “Ben getiririm, oturun!” diye ikizlere söyledikten sonra kalktığım da Alaz ağa gülümseyip kafa sallayınca, bende ona en yapmacık gülümsememi sundum. Salondan çıktığım gibi rahatlıkla mutfağa indim. Ne sanıyordu bilmiyorum ama o kurutma makinasını tabii ki de ona götürmeyecektim! Mutfağa girince herkesin yine bi iş ile uğraştığını görünce, sakince sandalyeye oturdum ve onları izledim. Çok geçmeden Zozan abla, “Aa gelin hanım, kusura bakmayasın biz öyle sohbete, yemeğe dalmışız. Seslendin de biz mi duymadık?” diye telaşlanınca gülümseyerek, “Yok Zozan abla yok, seslenmedim. Annem benim mutfağa girmeme izin vermezdi de öyle hoşuma gitti sizi izlemek, bi yandan sohbetiniz ve telaşınız samimi geliyor.” dediğim de yanakları kızarmıştı. “A-aç mısın gelin hanım?” dediğin de midem bulanıyordu. “Bu aralar sabahları çok midem bulanıyor, düzenim bozuldu herhalde ondandır ama sen yine de bana bi tost yapar mısın?” dediğim de hızla tostu yapmaya başlamıştı bile. Gözlerini benden sık sık kaçırıyor, sanki bi kabahat işlemiş gibiydi. Utandığından dolayı düşündüğüm için, ona bakmamaya çalışıyordum. Bana dönüp, kafası karışmış bi şekilde “Gelin hanım, validen ne diye seni mutfağa sokmazdı ki?” dediğin de yutkundum. “Iı şey- nası desem? Yani şöyle, biz mutfakla pek anlaşamazdık da ondan?” dediğim de genç bi çalışan merakla, “Nasıl yani?” dediğin de derin bi nefes alıp, tam konuşacakken aynı çalışan, “Birbirinizi mi yakıyordunuz yada zehirliyordunuz?” diyerek güldüğün de herkes gülmüştü bir kişi hariç, ben.. Herkes gülmediğimi fark edince bi sessizlik oluştu. Genç çalışan, “N-nasıl yani? Mutfağı mı yaktınız?” derken başka bi çalışan hızla, “Hanımım cidden birini mi zehirlediniz?” dediğin de yutkundum. Kaşlarımı çatıp, telaşla ayağa kalktım ve “Yo-yok canım. Kimseyi zehirlemedim, yanlışlıkla oldu! Ayrıca ben unutkan olduğum için mutfak yandı yoksa yine bende sorun yoktu.” dediğim de herkes karşısında bi uzaylı varmış gibi bana bakıyordu. Bu biraz uzun sürünce, sinirle “Aaa! Herkes mutfakta başarılı olacak diye bir şey yok ki!” dediğim de, Zozan abla çekinerek “Gelin hanım, hadi mutfağı yakmayı anladım, anlamadım ama hadi anladım diyelim senin hatrına.” dediğin de ağlamak istiyordum, bunlar olabilecek şeylerdi ama! Zozan abla devam edip, eğilerek ve kısık olmayan bi sesle “Birini zehirlemeyi nasıl becerdin?” dediğin de daha fazla dayanamadım ve ayağımı yere vurarak, “Çok üstüme geliyorsunuz ama!” dediğim de arkamda bi gülme sesi duyunca dolu gözlerle o tarafa dönünce, kapıya yaslanıp beni izleyen Alaz ağayı görmeyi beklemiyordum. Alaz ağa gülerek, “Ee kimi zehirledi bilir misin Zozan abla?” dediği anda hızla gidip elimi, onun ağzına bastırdım. Parmak uçlarımdayken “Bak şuan çok müşkül durumdayım!” derken ağlamak üzereydim. Beni tuttuğu gibi sırtına atan dağ ayısına bağırarak, “Alaz bi şey yapmadım, biraksana beni!” dediğim de hala keyfine diyecek yoktu. “Olsun, karım yemek yapmasını bilmesede neyseki kocası biliyor da aç kalmıyorlar.” derken merdivenleri çıkıyordu. Saçlarım aşağıya doğru sarkarken “Allahtan bi kaç kere kahvaltı hazırladın! Hep Zozan abla yapıyor yemeklerimizi, kendine iftira atma!” dediğim de güldü, bağırarak “Zozan abla, ben öyle biri değiliiim!” diye kendimi anlatmaya çalışıyordum ama Alaz ağa kahkaha atarak, “Yavrum şimdi de sen kendine iftira atıyorsun, sen tam olarak öyle birisin!” dediğin de sırtına vurarak, “Sen sussana ben sana mı iftira atıyorum, kendime atıyorum!” dediğim de yüne gülünce, sinirle “Hayırdır! Bugün de keyfin pek yerinde!?” dediğim de cevap vermedi. Merdivenleri çıkarken midem bulanmaya başlamıştı. Yutkunup, “Midem bulandı, gelmedik mi hala?” dediğim de tekrar güldü ve “Sana inanmıyorum.” dediğin de gerçekten midem bulanıyordu. “Alaz doğru söylüyorum.” diye söylendiğim de odaya girmişti bile, yatağın üstünde beni ayakta tutmak için belimden destek verirken, bende onun omzundan destek alıyordum. Anlamayan gözlerle bana bakarken, “Seni çoğu kez sırtıma almışımdır, neden miden bulansın ki?” dediğin de omuz silktim. Bu aralar midem kötüydü ama bunu hastalık hastası ve düzen takıntısı olan Alaz Ağanın bilmesine gerek yoktu. “Kahvaltı yapmadın, akşamda bi şey yemedin!” diye bana söylenmeye başladığın da ona cevap vermedim. Yavaşça yatakta bağdaş kurdum ve “Yoruldum.” dediğim de yanıma oturdu. Kısa bi an ona baktığımda bana baktığı için gözlerimi kaçırdım. “Gel hadi sana kahvaltı ısmarlayayım.” dediğin de, “Olmaz, Ayaz’a sözüm var.” dediğim de gülüp, “O da gelsin, onun için de değişiklik olur hem.” dediğin de haklıydı. Somurtarak kafa sallayınca, “Hadi o zaman.” dediğin de ikimizde kalktık. Merdivenleri inerken, zilanın sesi buraya kadar geliyordu. “Ayaz hadi ama!” derken, ayaza kızıyordu. “Ya men kujuyu bekyicem dedim ya!” (Ya ben kuzuyu bekleyeceğim dedim ya!) dediğin de kıkırdadım. O küçücük haliyle annesine kafa tutuyordu. “Bak valla terliği alıcam şimdi!” diye isyan eden Zilana karşılık, Ayaz “Mana mak anne, mende ağayım aytık! Kuju şöyemişti mana! Mende Alaz aya gibi kok güzey bi kıj ayıcam tendime ama Aşiye benjicek o kok güzey kokuyo.” (Bana baka anne, bende ağayım artık! Kuzu söylemişti bana! Hem bende Alaz ağa gibi çok güzel bi kız alacağım kendime ama Asile benzeyecek hem o çok güzel kokuyor.) dediğinde yanaklarımın ısındığını hissetmiştim. Daha fazla durmayıp, oda girdiğim de “Eşşek, demedim mi aramızda diye! Ayrıca benden güzelini bulmak biraz zor.” dediğim de bu sefer onun söylediklerini duyduğumu anladığı için utanan o olmuştu. Yanağını öpüp, kulağına “Kahvaltımızı dışarda yapalım mı?” dediğim de zıplayarak “Ebet ebett!” dediğin de güldüm. “Hadi o zaman annenden izin al bakalım.” dediğim de kaçamak bakışlar annesine atıp, “anne didim mi?” dediğin de Zilan güldü, “Gel öpücük Verde öyle git bari.” dediğin de sarılıp, öptükten sonra aşağı inmeye başladık. Avluya inene kadar elimi tutan ufaklık ara ara kafasını kaldırıp hayranlıkla bana bakması bile gülümsemem için fazla bi nedendi. Yanımıza gelen Ali, “Abi araba hazır.” dediğin de Alaz kafasını salladı. Eğilip Ayazı kucağına alıp, “Hadi bakalım Aslan parçası.” derken yürümeye devam ediyorduk. Benim için kapımı açan Alaz ağaya ters ters bakıp arabaya bindiğim de gülerken söyleniyordu. Ben onların karşılarına oturduğum da, Alaz ağa ceketinin cebinden bana telefon uzatınca, ona anlamayan bakışlarla bakmaya başladım. “Al, lazım olur.” dediğin de Ayazın yanında konuşmak istemediğimden alıp, yanıma koydum. Araba çok kısa sürmeyecek şekilde yola devam ederken hiç sıkılmadan, gördüğü her şeyi Alaz ağaya yada bana soran ufaklığa karşı ikimizde fazla sabırlıydık. “Alaj Aya, meni şeviyo muşun? dediğin de güldüm, Alaz ağa, “Tabi ki çok seviyorum.” dediğin de, Ayaz bana bakıp, “Peki kujuyu şeviyoy muşun?” dediğin de, Alaz ağayla göz göze gelmiştik. Derin bi nefes alan Alaz Ağa, yüzündeki tebessümle “kuzuyu da çok seviyorum.” dediğin de, hızla camdan dışarı bakmaya başladım. “Kuju?” diye bana bakan ufaklığı camdan atmak istediğimi saklamaya çalışarak tebessüm ettim. “Ayaz dışardaki ağaçları sayalım mı?” diye bana soru sormaması için konuyu unutturmaya çalışsam da Ayaz beni duymamış gibi, “Meni şeviyoy muşun?” dediğin de “Çok seviyorum, hadi gel ağaçları sayalım.” dediğim de, inat yapmış gibi omuz silkip, “Peki Ayaj ayayı şeviyoy muşun?” dediğin de Alaz ağanın bana olan bakışlarını hissediyordum. Ona baktığım da sanki o da bu sorunun cevabını istiyor gibiydi. Yutkundum. Merak mı ediyordu? Gözlerimi kaçırıp, “bilmem, seviyorum galiba.” diye geçiştirmeye çalışsam da, Ayaz rahat durmayıp “Naşı yani?” dediğin de “Bilmiyorum Ayaz. Yani bana iyi davranıyor ama yalanda konuştu. Beni buraya zorla getirdi ama yinede iyi davranıyor.” Son sözlerimi söylemeden gözlerimi onun gözlerine kenetleyip, “Ben bilinmezdeyken, o beni sevdiğini söylüyor.” Araba durunca kısa süre sonra kapı açıldı ve cesaretimi toplayıp, inmeden hemen önce “O sadece beni kendisine bağlamaya çalışıyor ama belki o bile farkında değil.” dediğim de çatık kaşları düz bi hal almıştı. Arabadan indiğim de, Ayaza elimi uzatınca gülümseyerek yanıma geldi. Biz restoranda girdiğimizde arkamızdan geldiğini bildiğim Alaz ağa, “Ali, etrafa bakının.” dedikten sonra yanımıza geldi. İçeriye geçip bi masaya oturunca, Alaz ağaya bakmamaya çabalarken o bi an olsun gözünü benden ayırmıyordu. “Çok acıktın mı?” diye Ayaza sorduğumda kafa sallayınca, “Birazdan karnımızı doyururuz güzelce.” dediğim de gülümsedi. Yanımıza gelen garson “Hoşgeldin Ağam.” dediğin de Alaz ağa kafasıyla selam aldı ve “Koçum sen serpme bi şeyler, donat direk masayı.” dediğin de “Özellikle istediğiniz bi şey var mı, hanımağam?” diye bana döndüğünde gülmek istesem de, gülmeden “Pankek” dediğim de Alaz ağa bana döndü. “Sabahları pankek olmadan kahvaltı yapamıyorum da, lütfen pankek de olsun.” dediğim de Alaz ağa yana dönüp sabır çektikten sonra, “Tamam koçum, git sen bu kadar.” dediğin de garson anlamayarak kafa sallayıp gitti. Sinirden güldüğüm de, Ayazda bana ayak uydurmaya çalışıp gülünce eğilip onu öptüm. Yanımıza gelen Kutay, Alaz ağanın bana verdiği telefonu masaya koyup “Arabada unutmuşsun yenge.” dediğin de omuz silkip “Unutmamıştım ki.” dediğim de Alaz ağanın alev saçan gözleriyle karşılaşınca hemen geri vites atıp, gülerek “Şaka şaka, sağol Kutay.” dediğim de Kutay gülmemeye çalışarak gittiğin de içimden ona küfür ediyordum. Alaz ağa garsona seslenip, “Bize önden 2çay göndersene koçum.” dediğin de Alaz ağa benim içinde istemiş olmuştu. Bi kaç garson hızla sofrayı kurarken, göz kontağına özellikle dikkat eder gibi bana bakmıyor göz göze geldiğimiz an gözlerini kaçırıyorlardı. Tabi ya! Alaz ağanın karısına bakamazlardı değil mi! Derin nefesler alıp, sakinleşmeye çalışıyordum. Bu başkası için yüceltmeyken, benim için bi aşağılanmadan başka bi şey değildi. Sofra kurumu bittikten sonra, önümüzde olmayan kahvaltı çeşidi yoktu. Ayaz için, tabağını alıp doldururken, ona yiyip yemeyeceğini de soruyordum. Ben Ayazın tabağını, Alaz ağada benim tabağımı dolduruyordu. Tek fark ben nazikçe soruyorken o, dağ ayısının bana sormadan eline ne geliyorsa doldurmasıydı. Ayaz için yaptığım tabağı önüne koyup, ara ara yemesinde yardımcı oluyordum. Alaz ağa sonunda tabağımı doldurmayı bitirince bana uzattı. “Alaz ben sokak köpeği miyim?” dediğim de kaşlarını çatarak, “Ne diyorsun Asil?” dediğin de önümdeki tabağı gösterip, “Bu tabağı anca 2-3 gün aç kalmış bi sokak köpeğine versen bitirebilir!” dediğim de beni aldırış etmeden kendi tabağına bi kaç şey alırken, “Saçmalama Asil, dünden beri bi şey yemedin o tabak bitmezse olacaklardan sorumlu değilim.” deyip omuz silkince, “Bende senin yapacaklarına karşılık verdiğim de sorunlu değilim.” diyerek en yapmacık gülümsememi sundum ona. Yemeye çalışarak kendimi zorlamaya çalıştım. Bi kaç şey yiyor ama açlığımı nedense hissedemiyorum. Alaz ağa bi konuda haklıydı, dünden beri ağlıyor ama hiçbir şey yemiyordum. Normalde olsa acıkırdım ama nedense iştahımda yoktu. Büyük ihtimalle yine çok stres veya düşünmekten olmalıydı. “Oyy Aşiy vayya men doydum.” (Oyy Asil valla ben doydum.) diyerek karnını tutan bücüre kaşlarımı çatıp, “Öyle doydum demekle olmuyor, o tabak bitecek.” dediğim de kaşlarını çatıp “Doydum doydum!” dediğin de “Bak gel anlaşma yapalım, sen bu tabağı bitirirsen seni parka götüreceğiz?” dediğim de elini uzatınca tam sıkacakken, Alaz ağa “Yok olmaz.” dediğinde ikimizinde eli havada kaldı. Ali yanımıza geldiğin de Alaz ağanın kulağına bi şeyler söyledikten sonra Alaz ağa kafa salladı. “Geç otur, Ali.” dediğin de Ali, “Yok abi, size afiyet olsu.” dediğin de Alaz ağa, “Ali, otur.” dediğin de Ali mecburen oturdu. Ali, benim ve Ayazın eline bakınca elimi indirdim. Alaz ağaya dönüp, “Niye öyle dedin, çokda güzel olur! He diyorsan ki çocuğa o tabağı bitirtirim ağlatmadan o zaman kabul!” dediğim de bana bakıp, güldü ve “Dediğini yaparsam bi şey istiyorum ama?” dediğinde “Ne istediğine bağlı?” dediğim de dudağının köşesi usulca kıvrıldı ve “Açık çek istiyorum.” dediğin de gülüp tabağımı karıştırırken “Rüyanda görürsün, sana güvenmiyorum!” dediğim de güldü. “Yapamaz diyen sensin Asil, sözünün arkasında dur.” diyerek omuz silkince dişlerimi sıkarken “Kabul!” dedim. Dur! Ne! Aptal Asil, Aptal! Tam vazgeçtiğimi söyleyecekken Alaz ağa bunu anlamış gibi hızla Ayaza döndü ve “Ayaz.” dediğin de ayaz ona dönünce “Tabağını bitir.” dediğin de Ayaz omuz silkip, “Doydum!” diye söylenince Alaz ağa kaşlarını çatıp, “Gel bizde bi anlaşma yapalım seninle?” dediğin de Ayaz gülümseyip, “Ne anyaşması?” dediğin de Alaz ağa, asla beklemediğim bi cevapla Ayaza “Eğer tabağını bitirirsen seni camdan atmicam, hee ama yok ben bitiremiyorum diyorsan orasını düşünmek lazım koçum.” dediğin de Ayaz renk değiştirirken, “Yot, men jaten kok aktım” (Yok ben zaten çok açtım.) diyerek tabağa döndüğünde, şok olmuştum. “Alaz! Korkutmayacaksın demiştim!” diyerek ona kızarken, “Korkutmadım ki? Ayaz korktun mu?” diye Ayaza sorduğunda Ayaz gülümsemeye zorlayarak “Yot, totmam men. Hem şen de demiştin ya eytet adam totmaz diye.” (Yok, korkmama ben. Hem sende demiştin ya erkek adam korkmaz diye.) masumca konuşunca Alaz ağa yumruğunu ona uzatınca, Ayaz da küçük elini yumruk yapıp gülümseyerek yumruklarını tokuşturdular. Kaşlarımı çatıp, “Alaz bu sayılmaz!” dediğim anda silah sesleri patlamaya başladı. Herkes çığlık atmaya başlayınca korkuyla hızla Ayazı kucağıma alıp, yere atladım. Vücudumu onun üstüne siper ederken, birden yanımıza gelen Alaz ağa kendine bize siper etti. Aynı zaman da belindeki silahı hızla çıkartıp karşı tarafa sıkıyorken Ayaz korkuyla bağırınca, “Tamam, tamam bi şey yok. Geçicek sakin ol bebeğim bize bi şey olmayacak.” derken kendimin ağladığımdan bile bi haberdim. Silah sesleri azalırken, Ali “Abi arkadan çıkalım.” dediğinde Alaz kolumdan tutup destek vererek, “Asil, asil hadi güzelim gel, arka kapıdan çıkacağız.” dediğinde hızla ilerlerken Ayazı benden almak istesede Ayaz ağlayarak boynumu bırakmayınca almasına izin vermedim. Kapıdan çıkınca ateşler hızla bizim olduğumuz yere yöneldi. Ayaz ağa hızla bizi geniş bi kolonun yanına çekip, “Sakın sakın ne olursa olsun ben bi şey demeden çıkmayın burdan sadece bekle Asil.” dediğin de ağlarken, kafa salladım, Alaz ağada karşıya ateş ederken karşıdaki kişilerin kim olduklarını bilmiyor gibiydiler. Kutayı yakın bi yerde karşıya sıkarken görürken gözleri birini arar gibi heryere bakıyordu. Gözleri üstümüzden geçip gittiğinde, tekrar hızla bize dönünce şişip inen göğsünden rahat bi nefes almış gibiydi. Bizi mi arıyordu? Kesintisiz 20 dakikanın sonunda silah sesler kesilmişti. Kutay eski yerinde de değildi. Kafamı çıkartmaya korkarken kucağımdaki Ayaza daha sıkı sarıldım. Yaklaşan iri gölgeyle istemsizce geriye bi kaç adım attıktan sonra, bize doğru hızla yaklaşan Alaz ağayla tuttuğum nefesi verdim. Bize doğru gelirken beni baştan aşağı süzüp, “İyi misiniz?” dediğin de korkuyla kafa salladım. “Ali!” diye bağırdığında Ali hızla yanımıza gelince “Ayazı arabaya al, hemen!” dediğin de Ali, Ayazı kucağımdan aldı ve gitti. Titreyen bedenim, durmayan göz yaşlarım ve lal olan dilimle Alaz ağaya bakınca, bana sıkı sıkı sarılınca daha çok ağladım. Ona sıkı sarılırken, korkmuştum. Hem onun için, Hemde Ayaz için. Yüzümü elleri arasına alıp, yanağımdan öpüp “Gel, gel Asilim.” diyerek elimden tuttu ve hızla çıkışa ilerledik. Arabanın önüne geldiğimizde, Alaz ağa Aliye dönüp, “Kim bunlar?” dediğinde cevabı beklemeden “Arabaya bin Asil.” desede binmemiştim çünkü merak ediyordum. Ali “Bilmiyoruz Abi, biz etrafa baktık bi sorun yoktu aslı-“ diyemeden Alaz ağa onun yakasına yapışıp, “Ali! Benim oturduğum mekanı bilip, karımın olduğu yerde kim bana saldırmaya cesaret edebiliyor! Size bakın dediğimde neye bakıyorsunuz lan siz! He!?” dediğin de onu öldürebilirdi. Gözyaşlarımdan önümü net göremesem de, gözlerimi kapatıp kafamı yukarı kaldırıp derin bi nefes aldım. Gözlerimi açtığım da gözüm iki çift göz ile kesişti. O bana ben ona bakıyordum. Bi binanın terasında ne çok uzak ne çok yakındı ve tam önünde bi silah vardı. Onu sakince izlerken onu gördüğümü görmüştü, ben sakince onu izlerken o da sakin ve rahat hareketlerle nişanı aldı ve tam kalbimin olduğu yerde kırmızı bi nokta belirdi. Kafamı eğip kırmızı noktaya baktım ve tekrar nişancıya baktım. Tüm sesler kesilmişti sanki bi an, Alaz ağa “Asil?” dediğin de zorda olsa ona döndüm ve o an tam kalbimde bi ağrı. Hızla yere yığılırken gözlerim nişancıyı arıyordu. Neden hala orada bana bakıyordu, beni tanıyor muydu yada daha da kötüsü ben onu tanıyor muydum?. Sesleri duyamazken Alaz ağanın kollarında arabaya bindiriliyordum ama sesleri net olarak işitemiyor, anlayamıyordum. Gözlerim kapanırken, Alaz ağanın yalvarış sesleri.. gözümün önüne getirmeye çalıştığım nişancı.. A-ağlama sesleri.. Alaz ağa ağlıyor muydu? Elimi kaldırmak için güç sarf ederken sesleri hala duyamıyordum ama sanki hissediyor gibiydim. Belkide gibi değildi, hissediyordum. Alaz ağayı netleyemiyorken göz yaşlarını silerek, “A-Ağla-Ağalama” dediğim de elimi tutarak dudaklarını avucuma bastırıyordu. Bunu defalarca kez yaparken, özür diliyordu. Kimden, neyden yada hangi birinden.. Daha fazla dayanamayan gözlerim kapandı ve geçici mi yoksa sonsuzluğa giden uykuya gittiğini bilmeden gözlerimi korkuyla yumdum ve kendimi bilinmezliğe teslim ettim..

 

Evett bi bölümün daha sonuna geldikkk..✨

Kitabımı beğenerek ve yorum yaparak destek olursanız sevinirim :) 🤍Sizce bu bölüm nasıldı, beklediğiniz gibi miydi?

 

Asil olayları anlamaya mı çalışıyor yoksa hissizleşiyor mu?
Nişancı.. Kim olabilir bu nişancı?

Her şeyden öte, Asil neden duraksadı? Kendi sonunu gören insan ne yapar, hareketlerinin farkında mıydı.. O an o kızın aklından ne geçiyordu?

Alaz ağanın ağlaması.. Ne zaman öğrenirsiniz bilmiyorum ama Alaz ağa için bu çok ağır olacak çünkü geçmişi yine onu bırakmayacak.. Tarih tekerrür eder derler.

 

Bi sonraki bölümde görüşmek üzere.. 😽😽😽😽🫶🏽🫶🏽🫶🏽🫶🏽

Bölüm : 04.03.2025 22:45 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...