36. Bölüm

Beklenmedik Misafir

M.k
m.k

Keyifli Okumalar~✨🩷

Asil AREYİZ~

 

 

Alaz Ağa tam karşımdaydı, uzattığı ele bir kez daha dolu gözlerle bakıyordum ama bu sefer onun gözlerinin ardındaki öfkeyi hissedebiliyordum, kızgındı bana..

”Asill hadi!” derken yine tek kelime edemeden ona bakıyordum, silah patlama sesiyle hızla derin bi nefes alarak yataktan doğruldum. Kalbim avcumdaymış gibi hızla atıyordu, aldığım hiçbir nefes göğsüme yetmiyormuşcasına daha hızlı nefesler alırken, bir kez daha korkuyla kabustan uyanmıştım. Elim karnımdayken akan gözyaşlarımı diğer elimle sildim, ayağa kalktım ve misafir olarak yerleştiğimiz evdeki odamdan çıktım, merdivenleri sessizce inmeye başladığım da salonda ki sigaranın ışığıyla bana sırtı dönük kişiyi tanımaya çalıştığım da “Gelebilirsin” diyen sesle korkuyla “Hih!” dediğim de başını hafifçe çevirip “Korkuttum mu, kusura bakma” dediğin de beni gördüğünden emin olmadığım halde kafamı hayır anlamında sallarken “Sizi rahatsız etmek istemedim, ben odama çıkayım.” dediğim de sigarasını içerken hala önüne bakıyordu. “Gel lütfen ve bana Kaan de.” dediğin de küçük adımlarla salona geçtiğim de ışıklar yanmıyordu, anlaşılan o da uyuyamamış ve kimseyi rahatsız etmemek için ışıkları da yakmamıştı. Karanlıktan daha gece karası gözleri karnımdaki elime bakınca sigarasını küllüğe bastırırken “Ah, kusura bakma lütfen” derken eliyle havadaki sigara dumanını dağıttı. Küçük bi tebessümle onun karşısında ki tek kişilik koltuğa geçtim. “Yerin rahat değil miydi, istersen yeni bi oda” demeden hızla “Yok yok, hayır yerim gayet iyiydi, zahmet etmesin kimse” dediğim de yavaşça kafasını salladı. “Pekii” dediğin de bana soru sormasına izin vermeden söze başlayan kişi ben oldum, “Peki si- yani sen, sen neden uyumadın?” dediğim de arkamdaki karanlığa dalan gözleri sislenmiş, dudakları ise “Uykum gelmedi” demişti. Bana baktığın da “Seninde mi uykun gelmedi?” derken sesinde alay vardı, gülümserken omuz silkip “Ben hamileyim” diye bahane üretince gülümsedi. Karnıma bakarken “Kaç yaşındasın?” derken kafasında soru işaretleri olduğu belliydi. Aslında o an yaşımı söylemek beni rahatsız hissettirmişti, çünkü 20 yaşına girmeme son 4 gün kalmıştı. Bu detayı ona vermeden “20, peki sen?” dediğim de kaşları havalandı, şaşırmıştı. “Ben 27 yaşındayım ve bekarım” derken imâ ettiği şey beni rahatsız hissettirmişti. Ben 27 yaşındayım ama hâlâ bekarken sen 20 yaşında hamilesin demek istediğini anlamak zor değildi, kıyaslama yapıyordu. Elim karnımdayken gülümsedim ve “Hmm anladım, evlenmeyi düşünmüyor musun?” dediğim de gülerken “Hayır tabii ki, evlenmek hep bana saçmalık gelmiştir.” dediğin de şaşıran ben olmuştum, “Neden?” dediğim de yarım ağız gülümserken “Neden evlenip de kendimi ve hayatımı sadece bir kişiye adayayım, ayrıca evlenenlerin hâlinin de pek iyi olduğu söylenemez değil mi?” dediğin de sinirlenmiştim. Beni küçümsemeye çalıştığın da haddini bildirmek istiyordum. “Biliyor musun bi yerde okumuştum, evlenen erkek ve kadınlar arasında ki yaş farkı en 4 yada 5 olması gerekiyormuş, peki neden biliyor musun?” dediğim de anlamayarak bana bakarken, “Neden?” dediğin de bu sefer yarım ağız gülen kişi bendim, bacağımı diğer bacağımın üstüne atarken gözlerim etrafta kısa bi süre dolandıktan sonra “Erkeklerin beyni ve olgusu kadınlara göre daha yavaş ilerliyormuş.” derken yapmacık bi şekilde gülümsedim ve “Bana ilk biraz saçma gelirdi ama demek ki etrafımda ki karakterler ve erkeklerle ilgiliymiş, nedense şuan mantıklı geldi.” dediğim de fazlasıyla alınırken dişlerini sıkıyordu, yapmacık bi sesle “Aa şey, üstüne alınmadın değil mi, şuan dedim ama genel olarak demek istedim.” dediğim de ses tonum onu daha fazla sinirlendirmiş gibiydi. Kaanın küstah ve sinirli gözleri üstümde gezinirken “Ne o, senin olgu ve beynin hamile ve zoraki evliliğinle daha mı hızlı oturdu” dediğin de alınganlık yapmadan omuz silktim, elim karnıma gidince karnıma bakarken “Haklısın, bebeklerim ve zorla evlendiğim daha sonrasında aşık olduğum kocam sayesinde daha hızlı yetiştim” onun bana yaptığını yaparak onu küçümseyeceksiniz bakarken “Ama açıkçası bunu sana tavsiye etmem, kadınları sadece yatak arkadaşı olarak gören bi adamı g*tten de siksen beyin yapısının değişeceğini düşünmüyorum” dedikten sonra ayağa kalktım, tam gidecekken kolumu sıkıp “Bana bak Asil Areyiz, ben senin o kuzenlerine benzeme-“ dediği anda onu bölüp, hızla kolumu çektikten sonra “Sen soyismimi nerden biliyorsun!?” diye sorduğum da verdiği açığı yakaladığım için yutkunuşunu duymuştum, gözlerime bakan siyah gözleri beni ürkütecek kadar tehlikeyle bakarken “Defol git uyu!” diyerek hızla yanımdan geçti, arkasından ona bakarken o düz devam edip odasına girdiğin de aklımda soru işaretleriyle yavaşça merdivenler çıkmaya başladım. Odamın kapısına geldiğim de nefesimi sesli verip içeri girdim, huzursuz hissettiğim için kapımı kilitledim. Yatağa geçip uzandığım da uykum gelmişti ama uyumak istemiyordum. Yine o kabusla uyanmamak için her şeyimi verebilirdim. Kısa zamanda geçeceğini düşündüğüm kabuslarım artık sadece rüyada değil, uyandığım da bile kalbimi ağrıtacak bi boyuta ulaşmıştı. Aslında en başından beri karşı çıktığım psikolojik tedaviye başlamamın çoktan zamanı gelmiş hatta geçiyordu…

 

 

Elimdeki kitaba bakarken okumak için elimden geleni yapıyordum ama okusam bile okuduğum cümleler anlayamadan, boş okuyordum. Saat sabahın 9’una geliyordu, yeni yeni aşağıdan sesler gelmeye başlamıştı ama uyuyamadığımı anlamamaları için biraz daha oyalanmıştım. Uyumak için fazla direnmemiş ve pes etmiştim ama bu yine bana fazla ağır gelmişti. Bir kez ve bir kez daha o lanet rüyanın tam ortasında buluyordum kendimi, elimdeki kitabı bıkkınlıkla yatağa bıraktım. Oda da kaçıncı tur attığımı bilmiyordum, dolabı açtığım da kıyafetleri karıştırmaya başladım. Sıfır kollu siyah ve rahat bi tulum görünce, aynanın önünde kendime tuttum. Ayakkabıları karıştırınca, siyah hasır bi sandaleti elime alıp yere bıraktım. Üstümdeki pijamaları çıkartıp, siyah tulumu giydim. Yatağa oturup sandaletleri giyerken kapım çalındı, “Asiil, hadi uyan kahvaltı hazır, aşağıya inelim.” diyen kişi Berildi. “Üstümü değiştiriyorum, sen in bende gelirim birazdan.” dediğim de sesi uzaklaşırken “Okeeey” diye bağırdı. Sandalyeleri giydikten sonra üstümdeki tulumun üstümdeki duruşu hoşuma gitmişti. Aynaya yan bakarken karnımı okşadım ve heyecanlandım, nedense artık karnımın biraz daha belirginleşmesini istiyordum ama hala düz bir karına sahiptim. Heyecanla gülümserken “Biraz daha hızlı büyürmüsünüz lütfen” dedikten sonra kıkırdadım. Salık saçlarıma baktığım da gülümsemek için kendimi zorladım, elimle saçımı tararken uzun, bakımlı ve kahve saçlarımı şimdiden özlemiştim. Kapıya yürüyüp, kiliti açtıktan sonra çıktım, merdivenleri inerken aşağıdan kahkaha seslerini duyuyordum. Kahvaltı masasına ilerlerken Beril gülerken, “Gel güzel ve hamile kız” diye iltifat edince gülümserken “Herkese günaydın” dediğim de Kaan beni süzerken “Günaydın” dediğinde onunla göz göze gelmemek için çaba gösterdim. Berilin yanına geçtiğim de Kaan sağ çaprazımda kalıyordu, ikimizde rahatlıkla birbirimizi görebiliyorduk. Nedense o adamda beni rahatsız eden bi şeyler vardı, onunla arabada tanışmıştık ama dün akşam bana soyadımı da söylemişti. Beni araştırmış mıydı bu kısa sürede yoksa zaten beni tanıyordu da tanımamazlıktan mı geliyordu. Beril tabağıma herşeyden koymaya başladığın da somurtup, tabağımı önüme çektim ve “Ben halledebilirim Beril, sağ ol.” dediğim de Beril alınganlık etmeden tabağımı doldurmaya devam etti. Çok fazla aç değildim ama her sabah kahvaltımı bebeklerim için dikkat ederek ediyordum. Herkes kendi arasında konuşup gülerken ben onları izlemeyi tercih etmiştim, normalde bende katılırdım ama bugün tuhaf hissediyordum. Daha fazla dayanamayaraktan “Beril” diye seslenince kısa mi sessizlikle herkesin gözü bana döndü, Beril “Bi şey mi oldu güzelim?” dediğin de hayır anlamında kafa sallarken “Hayır ama ben, ben bizimkilerden bi haber var mı merak ettim?” dediğim de Çağrı ağzı doluyken konuşmaya başladı, sesinden dolayı neşesi pek yerinde gözüküyordu “Oo haber olmaz olur mu, Baban ortalığı yıkmış Asil! Heryerde seni hatta bizi arıyormuş. Biliyor musun Alaz Ağa senin kaldığın eve gitmi-“ diyemeden acıyla “Aa!” diyerekten bağırınca masanın altından Berilin onu uyarı amacıyla vurduğunu anlamak zor değildi. Şaşkınlığım kat ve kat artarken Beril’e döndüm, Beril bana gülümserken “Sakin ol Asil, zaten kaçarken her şeyi göze almıştık ve bu olanları da bekliyorduk zaten, merak etme şuanlık bi sorun yok ve her şey kontrolüm altında.” dediğin de nefesimi rahatsızlar verirken “Seni arıyor” dediğim de Beril anlamadan yüzüme bakınca “Alaz Ağa, heryerde seni arıyor galiba beni bulman için yardım isteyecek, Beril nasıl olurda soyisminden tanımaz seni?” derken artık saçma geliyordu. Beril gülerken “Burdaki ismim Beril değil ki şaşkın!” dediğin de kaşlarımı çattım, o da yeni anlamış gibi ikimiz de birbirimize bakmıştık. Ben Berilin burda ki ismini bilmiyorsam ona söyleyemezdim ve Alaz Ağa da Berilin gerçek ismini bilmeseydi bunu söyleyemezdi! Beril yutkunup “Siktir!” derken Çağrı hâlâ olanları anlamamış gibiydi. Beril “Sen benim buradaki ismimi biliyor musun, ne dedi sana?” derken yüzü gerilmişti. Sakin kalmaya çalışırken “ Ba-bana demedi, beni yabancı sanmıştı yanında ki korumaya Ali’ye söylerken duydum. Beril’den bir haber var mı diye sordu.” dediğim de Berilin kafası karışmış gibiydi. Çağrı daha fazla dayanamayarak “Hani kimse ismini bilmiyordu!?” derken artık o da telaş yapmıştı. Kapı çalınca herkes birbirine baktı, evdeki hizmetçi kapıyı açmak için ilerlerken hızla bağırarak “Stop!” (Dur!) diye bağırınca kadın korkmuştu, Beril bize dönerek “Misafir bekleyen var mıydı?” dediğin de ben ve Çağrı hayır anlamında kafa salladık, tüm gözler Kaan’a dönerken o, rahat bi tavırla ağzını sildi ve “Ben bakarım, benim misafirim.” dediğin de kimse bi şey demedi, Kaan eliyle hizmeyçi kadına gitmesi için işaret verince kadın mutfağa geri döndü. Kaan rahat ve fazla sakin adımlarla kapıya ilerledi ve kapıyı açtı. Hepimiz birbirimize bakıyorduk, burda bi şeyler dönüyordu ama biz bunu anlamak için fazla geç kalmış gibi hissediyordum. Önümde ki meyve suyu dolu bardağı alarak “Ben yukarı çıkıyorum.” diyerek ilerlemeye başladım, Kaan denen adamı tanımıyordum ve belki de ofisini biraz karıştırmalıydım. Odası aşağıda olduğu için hem kalabalık hemde hizmetçilerin gözü önünde bunu yapamazdım ama ofisi yukarda olduğu için bi şeyler bulabilirdim. Merdivenleri tam çıkacakken içeri giren adamla kalbim sıkıştı, korku ve panikle vücudumun uyuşmasıyla elimde ki bardak yere düşüp parçalandı. Na-nasıl olurdu, bulmuştu, be-beni bulmuştu. Karşımda çatık ve soğuk gözlerle bana bakan adama bakmaktan korkuyordum, gözlerim kayarken bayılacağım hissetmiştim, karnımdaki elimle bebeklerimden güç almaya çalışsam da tam düşecekken beni yakalayan adamla son sözüm onun ismi olmuştu. “A-alaz Ağa..”

.

.

.


 

 

Kavga sesleri ve baş ağrımın verdiği acıyla hafifçe inledim “Ihmm” diye kıpırdandığım da sesler kesilmişti, gözlerim açmak için uğraşırken “Asil, Asil” diye korkuyla duyduğum sesle gözlerimi açtığım da hızla nefes nefese kalmıştım. Kabusumun ilk defa tam Alaz Ağadan kaçtığım anda uyanmıştım. Elim kalbime gittiğin de Beril varlığını hissettirmek istercesine diğer elimi sıkıca tutarken “İyi misin? Asil cevap ver, lütfen.” dediğin de ona bakarken sadece kafa salladım. Nefesimi düzene koymaya çalışırken “İ-iyiyim, iyiyim.” dedim. Koltukta oturduğum da kafamı kaldırınca göz göze geldiğim gözle yutkunamadım. Alaz Ağa masaya yaslanmış, nefes bile almadan beni izliyordu. Gözleri beni korkutuyordu çünkü fazla düz ve anlamsız bakıyordu. Berilin elini tuttuğum da Beril yanıma oturdu. Ben Alaz Ağaya bakarken Beril, Kaana bakıyordu. Çağrı ise izin verseler o an Kaanı parçalayacakmış gibi bakıyordu. Gözlerimi Alaz Ağadan çektiğim de, nefes verişini duymuştum. Ne olacaktı şimdi, kaçamak bakışlarla ona alttan bakınca karnımdaki elime baktığını gördüm, refleksle aniden elimi çekince tekrar göz göze gelmiştik ama bu sefer dişlerini sıkıyordu. Nefes bile alamadım, karnımdaki bebekleri istemiyor muydu gerçekten? Nefes alış verişlerim hızlanırken, başım hala dönüyordu. Beril hızla ayağa kalkıp Kaanın yakasına yapılıp “Kaan senin anneni bile siktiricem! Orospu çocuğu nasıl yaparsın!?” derken bi şeyleri fark etmediği için asıl öfkesinin kendisine olduğunu ama bunu kabullenemediğini bu hıncını Kaan’dan çıkartmak istediğini bilecek kadar Berili tanıyordum. Herkes tekrar kavgaya tutuşmuşken, Alaz Ağa ve Beril kavga etmeye başlamıştı, korkum kalbimi ağrıtmıştı. Yavaşça koltuktan kalkıp merdivenlere yürümeye başladığım da Alaz Ağa arkamdan sertçe seslenince adeta yerimden sıçramıştım, “Asil!” dediğinde ona dönmüştüm, daha ikinci basamaktayken beni fark etmişti ona cevap vermemiş hatta ona bakmıyordum da ama ona dönmüştüm. “Alacak bi şeyin varsa al, çıkıyoruz!” dediğin de sessizce hatta kendi sesimi bile zorluk duyacak bi sesle “Be-ben gelmek istemiyorum.” dediğim anda Alaz Ağa dibimde bitmişti. Aldığım nefesler göğsüme yetmezken korkuyla gözlerim dolmuştu. Alaz Ağanın yüzüyle yüzüm fazla yakınken, dişlerinin arasında “Sadece 2dakikan var, çabuk ol!” dediğinde bu sefer Çağrı bize doğru hızla gelip Alaz Ağanın kolundan sertçe tutup çekti ve “Duymadın mı! Kız gelmicem diyor lan!” dediğin de Alaz Ağa bağırarak, “Kes o sesini Çağrı, kes! Ona artık Asil karar veremez, bizim konuşacak şeylerimiz var ve andım olsun ki karışan yada karşıma çıkan kişinin anlından vurmazsam bil ki Orospu çocuğuyum!” dediğin de daha önce Alaz Ağayı hiç bu kadar sinirli görmemiştim, göz yaşımı elimin tersiyle silip, “Ça-çağrı ben gideceğim, kon-konuşacağız ve her şeyi bitirip geleceğim.” dediğim de Alaz Ağa histerik bi şekilde güldü. Kolumu tuttuğun da fazla sıktığı için ağrıyordu, “Yürü, demek konuşup bitireceksin ha!” diyerek beni çektiğin de Beril ve Çağrı hızla bizim arkamızdan gelmek için adım attığında önü adamlarla dolmuştu. Korkuyla ve gözlerim doluyken “Ko-kolum, kolumu acıtıyorsun.” dediğim de yeni fark etmiş gibi hızla kolumu tutan elini gevşetti ama yüzündeki ifade de hiçbir değişim olmamıştı. Asansöre bindiğimiz de yanında ki adamlara dönüp “Merdivenler kullanın” dediğin de adamları kafa işaretiyle onaylayıp gittiler. Asansör kapandığın da onun yanında durduğum için bana baktığını hissedebiliyordum. Eliyle çenemi kavrayıp kendisine bakmaya zorladı, bana bakan gözleri bi yabancıya bakar gibiydi. Sinirle dişlerini sıkarken sadece yüzüme bakıyordu “Ne bu halin! Saçlarını neden kestin!?” derken dişlerinin arasından kelimeler zorla çıkıyor gibiydi. Bunca olayda takıldığı şey saçlarım olmasını beklemiyordum ama azda olsa tahmin edebiyordum. Alaz Ağa hep saçlarımı fazla severdi, taramayı, kurutmayı hep ilgi verirdi. Şuan ise karşısında kulaklarının altın da biten saçlarım ve rengi ise kızıldı. Ona cevap vermediğim de çenemi bıraktı, korkuyordum. Kafamı kaldırıp ona bakmak istediğim de bir kez daha gözleri karnımda fazla ürkütücü dolaşıyordu ve bu beni gerçek korkutuyordu. Yukarıda indirdiğim elim bu sefer ise sanki bi tehlike hissetmişcesine karnıma ulaştı. Asansörün kapısı açıldığın da elimi elleri arasına aldı, tutuşu sıkı değildi ama heran kaçacakmışım gibi tembihliydi. Çıkmadan hemen önce “Sil göz yaşlarını” dediğin de diğer elimle gözlerimi sildim ve yürümeye başladık. Dışarı çıktıpımızda neye uğradığımı şaşırmıştım, o kadar fazla adam vardı ki bi Ordu gibi herkes merkezi bi binanın önünde durdukları için etraftakiler rahatsız hissetmişti. Siyah takım giyen adamlar, yüzündeki tehlikeli ifadelerle pek de sevimli gözükmüyorlardı. Geldiğimizi gören Ali elindeki sigarayı yere atıp, ayağıyla söndürdü. Bizim için kapıyı açtığın da bindim, Alaz Ağa ise binmeden hemen önce Ali’ye dönüp “Sen sür arabayı ve başka kimseyi alma arabaya.” dediğin de Ali kafa sallamakla yetindi. Tam karşıma oturan Alaz Ağaya bakmamak için epey bi çaba sarf ediyordum. Arabalar hareket etmeye başladığın da bi süre sessiz kaldık, korkuyla Alaz Ağaya baktığım da hiç gözünü ayırmadan beni izlemesi benim için ekstra gerilim demekti. “Nereye gidiyoruz?” diyen sesim fazla kısıktı. Bana cevap vermeden soğuk gözlerle hâlâ beni izliyordu. Yutkundum. “Ba-bana ne yapacaksın?” dediğim de bu soruyu beklemiyor gibiydi, kısa bi an da olsa kaşları havalanmış ama hemen sonra yine sert ifadesine bürünmüştü. Histerik ve alayla gülüp, “Sana ne mi yapacağım!? Sana ne mi yapacağım!?” derken sözlerime inanamamış gibiydi. “Ben sana ne yapabilirim Asil, benden korkuyor musun!?” dediğin de gözlerim dolmuştu. Şuan gerçekten ondan korkuyordum, bana güven veren hiçbir yanı yoktu ve bu benim suçum değildi. Soğuk ve tehditkar bakışlarla ve konuşmalarındaki mesafeyle beni korkutan oydu. Birden bağırınca titremiştim, “Sana bi şey sordum, benden korkuyor musun!?” dediğin de ağlarken bu sefer sesimi yükselten bendim, “Evet! Evet senden korkuyorum!” dediğim de sadece kafa salladı, “İyi! İyi Asil, bende olsam onu bu hale çevirdiğim adamdan korkardım, iyi!” dediğin de şok olmuştum. “Ben mi, ben mi yaptım bunları sana yoksa sen mi hayatımı mahvettin Alaz Ağa!” dediğim de susmuştu ama ben susmamıştım. “Ben daha hastane odasındayken gitmişsin, beni o halde bırakıp gitmişsin!” derken gözyaşlarım durmaksızın akıyordu. Elimi karnıma bastırdığım da “Be-ben elimi karnıma koyarken bile onları incitmemek için çaba gösterirken sen onları öldürmek istedin!” dediğim de yutkunamamıştı ama yinede durmamıştım. “Hayatımı sana adadım, Alaz Ağa! Bi okul çıkışı hayatımı tepe taklak ettin ve benimle evleneceksin diye başladı hikayemiz, sadece bu sözün var! Sonrasında alışmaya çalıştım, ha-hatta ben seni sevmek için çaba gösterdim ve sevdim! Seni sevdim ama sen beni sevememişsin! Sen Zühre’de kalmışsın, söylesene onda olan karakterleri yada dış görünüşümüzü arıyor musun bende!?” derken söylerken kalbim parçalanıyor gibi hissediyordum. “Bana, Alaz Ağa bebekleri istemediğini, aldırmak için işlem yaptığın ve imzaladığın o belgeyi göstermeyene kadar kimseye inanmadım! Hiç kimseye, ne anneme ne de babama inanmadım! A-ama o belgedeki imzan beni öldürmek için sıkılan o mermiden daha keskin ve sertti.” dediğin de gözlerini yummuştu. Belki ona olan kırgın yada kızgınlığımı bu kadar büyük beklemiyordu ama ben kendimi kaybetmişcesine susmadan hem bağırarak hem de ağlayarak devam ettim. “Okul iznimi verdiğin an sana inanmamıştım, sana o kadar güvenmiyor ve nefret ediyordum ki uzun bi süre sadece yanında kalmam için yalan bile söyleyeceğini düşünecek kadar sana güvenmiyordum! Bana evlendiğini, yurt dışında yaşadığını hiçbir zaman anlatmadın, neden!? Belki de zorunda kalmasaydın hiçbir zaman bana anlatmayacaktın değil mi!?” diye bağırdığım da nefes nefese kalmıştım, hıçkırarak ağladığım da karşımda sadece beni izleyen Alaz Ağa beni daha da sinirlendiriyordu. Her iki elimi karnıma bastırıp, daha sakin bi sesle “Benim hayatım da izler bırakan Alaz Ağa bu, sadece bu kadar!” derken yalan söylüyordum, onu seviyordum ama bu bir şeyi değiştirmeyecekti. Bunu benden duymayı beklemiyor gibiydi, yutkunamadı bile. Artık ikimiz arasında aşılamayacak kadar duvar örüyorduk, yaşadıklarımız kolay değildi ama artık hayat sadece benim hayatım değildi, her ne olacaksa bebeklerimin bunlardan uzak yaşaması gerekiyordu. “Be-bizi bırakmalısın, artık kendi yoluna bak. Ben onları istiyorum, belki de yaşama sebebim bu, Allah bu yüzden ölmeme izin vermedi, onlar için..” derken sesim kısıktı. Düşüncelerimde samimiydim, sürekli neden yaşadığımı sorguladığım an bebeklerim aklıma geliyordu. Daha mantıklı bi açıklama gelmiyordu, boşlukta gibi hissediyordum. İnanç öyle bir şey ki insan fıtratında olan bi şeydi, benimde tutunacak tek şeyim bebeklerime olan inancım.. “Bak, o-onları istemediğin için sana kızamam ama onları benden alamazsın, e-eğerki istemiyorsan sana söz veriyorum bir daha karşına çıkmayacağız ama-“ diyemeden Alaz Ağanın histerik gülüşü beni susturmuştu, bana bakan sinirli gözlerine bakmak beni geriyordu. “Gerçekten mi! Sen bu kadar aptal mıydın yoksa hamilelik yüzünden mi bunlar!?” dediğin de ne dediğini anlamamıştım. “Ne sanıyorsun! Seni bırakacağımı felan mı? Onlar benim çocuklarım!” dediği an daha çok ağlamaya başlamıştım, nedenini bilmiyordum ama galiba sevinmiştim. “Se-sen hastanedeyken bana bi seçim yapmam gerektiği söylendi, en iyi doktorları getirttim ama hepsi de çocuğu aldırmam gerektiğini söylediler, ya-yaşama ihtimalin çok düşüktü anlıyor musun?!” derken gözlerinde ki korku içimi titretmişti, “Ne yapmam gerektiğini bilmiyordum, bak ne yaşadığımı bilmiyorsun ama bi insanı göz göre göre ölüme itmek nasıl bi duygu tahmin bile edemezsin Asil, b-ben hayatım boyunca bunun bedelini ödedim! Ve sen çocuk istemiyordun bunu hissediyordum!?” derken gözlerinde ki soru işareti kafasını karıştırmış gibiydi. Benden cevap bekleyen gözlerini yanıtsız bıraktığım da nefesini sesli verdi ve devam etti, “Sana her gün ilaç vermesi için Zozan Ablayı tembihlemiştim ama biri bunu duymuş olmamalı ve onu korkutup ilaçları almış.” dediğinde şok olmuştum, ne ilacı? İçimden geçirdiğim soruyu hissetmişcesine sadece “Doğum kontrol hapları” dediğin de hayatımın şokunu yaşamıştım. Kimse bana ilaç felan vermemişti? Alazla sadece iki defa ilişkiye girmiştim ve bunun olma ihtimali hiçbir zaman aklıma gelmemişti, evet bunda hata payım büyüktü ama ben sorumluluğumu üstleniyordum. Korkmuştum, o evdeki herkesi tanıyordum, gözlerimin ardı tekrar sızlarken kim yapabilir ki bunu sorusu kafamda dönüp duruyordu. Meryem Hanım bana annelik yaparken bunu yapacak değildi dimi? İkizler bu işin şakaya benzemediğini de bilecek yaştalardır!? Zilan, Yusuf Ağa, Welat Ağa, Alaz ağanın Halası yada kuzenleri… kim, niye yapmıştı? Arabanın aniden durmasıyla Ali, “Alaz, Azad Ağa yolu kesti!” diye aniden bağırınca korkmuştum. Tenha bi yere benziyordu, neresiydi burası? Alaz Ağa arabadan inmeden hemen önce “Sakın, Sakın arabadan ineyim deme yoksa olacaklardan ben sorumlu değilim!” dedikten sonra sertçe kapattığı kapıyla irkilmiştim. Arabayı süren kişi ile olan aramızdaki paravanı açtım, bi şeyler görmek için zorladım ama önümüzde o kadar çok araba vardı ki görememiştim. Ayrıca önümde resmen etten bi duvar örülmüştü, Alaz Ağa tam arabanın önünde fazlasıyla adam dizmişti. Bu sefer sakin kalmak için çabalayacaktım, uzunca bi süre ses bile duymadım, çıkmamak için ne kadar dirensem de daha fazla dayanamadım. Kapıyı sessizce açtım, önümdeki tüm adamların sırtı bana dönüktü. Arabanın kapısını tam kapatmadım ki sesi duymasınlar, sakince yanımda ki siyah uzun arabanın arkasından kafamı uzattım. Karşımda duran görüntüyle dumura uğradım, hayatımın şokunu yaşarken kan beynime sıçramış gibi hissetmiştim. Babam elindeki silahı Alaz Ağaya doğrultmuştu ve Alaz Ağa ise tam hareket edecek üzere olan adamlarını tek el hareketiyle hepsini durdurmuştu. Gözüm hiçbir şeyi görmüyorken sesimi yükselterek “Baba!” diye bağırırken önümdeki adamları elimle itip geçtim. Alaz Ağa beni gördüğü an sinirle adamlara baktığın da adamlarının bi kaçı arabaya bi kaçışa Alaz Ağa hariç heryere bakıyorlardı. “Asil, sakın karışayım deme, hemen arabaya ge-“ diyemeden onun önüne geçtim, Alaz Ağayı sadece duyabiliyordum, duyduğum şeyleri algılamazken tam Alaz Ağanın önüne geçtim ve sinirden dişlerimi sıkıyordum. Babam tam silahını indirecekken, elimle tuttuğu silahı tam kalbimin üstüne tutturdum. Yaptığım hareket vücudumun titremesine sebep olmuştu, kalbimde hissettiğim ağırlık ve bu ağırlığın bi silah olması gözlerimin ardını sızlatsa da başımı hafifçe dikleştirdim. Babama hiç bakmadığım bi gözle bakıyordum belki sadece o anlık bi dıyguydu ama ben o yaşıma kadar ilk defa babama nefretle bakıyordum. Babam bunu hissedercesine yutkundu, “Sık!” diye bağırdığım da silahı çekmeye çalıştı ama tüm gücümle silahı kalbime daha fazla bastırdım. Alaz Ağa beni sürekli çekiştirse de ondan kolumu kurtarınca onu ittim. Tekrar babama döndüm ve silahı göstererek “Sık Azad Ağa, sık! O gün kızını dar ağacından kurtarmak için Alaz Ağanın önüne attığın Baranı hatırla, bana yaptıklarını hatırla ve sık, sık çünkü senin ondan bir farkın yok, sık!” dediğim de sol gözümden bi yaş süzüldü. Babam silahı hala almak için çaba gösterirken panik olmuştu, “A-asil bırak!” dediğin de ısrarla tutmaya devam ettim. “Baran bunu bilerek yaptı ama sen, sen nasıl yaparsın!? Görmüyor musun, duymuyor musun beni baba!?” diye isyanımla gözlerim daha fazla dayanamayarak benim gibi isyan etmeye başladılar. Babam sertçe silahı çektiğinde gücüm daha fazla yetmemişti, silahı yere atıp, tam bana sarılacakken onu ittim, bu hareketimle etraf buz kesmişti çünkü beni tanıyan herkes bilirdi ben ilgiyi severdim ama sadece babam tarafından gelen ilgiyi severdim. Babam ağzı hafif bi şekilde açıkken sadece “Se-serçem” dediğin de daha fazla ağlamaya başladım. “Serçen felan değilim artık senin! Bıktım, yoruldum, usandım! Senin, sizin yüzünüzden! Hepinizden nefret ediyorum, hepiniz bencillikten başka bi şey yapmıyorsunuz, yalandan beni düşünür gibi yapsanızda sende, Alaz Ağada sadece hırslarınız için beni ordan oraya sürükleyip duruyorsunuz!” dediğim anda babam hızla “Asil, sakın!” dediğin de onu göğsünden ittim. “Kimsin sen, yeraltında karanlık bi adam tamam, bunu hepimiz biliyoruz ama nasıl beni kurtaramadın aklım almıyor! Peki ben Alaz Ağayı kabul ettiğim zaman sen nasıl hâlâ onu kabul edemedin, bu kadar mı önemli hırsın ve o herkesten sakladığın işlerinde ki kinin! Benden değerli miydi gerçekten, her gün, her gün baba sen geldiğin de ilkokul çocuğu gibi kapıya koşan kızından önemli miydi! Sadece sen beğendin diye çiçekli elbisesinin her rengini alan kızından, sen seviyorsun diye sadece seninle çay içen kızından, sen özendin diye çok çalışıp iyi bir üniversite kazanan kızından çok mu değerliydi! Her zaman, bu yaşıma kadar seni hep farklı gördüm, doğudaki babalara benzetemedim seni ama ben sadece seni kusursuz görmek istediğim için bir pencereden, at gözlüğüyle bakıyormuşum!” dediğim de babamın gözleri dolmuştu ama sözlerimin haklılık payı vardı. Artık bunu kimse doğuya özgü kılamazdı çünkü bu bir gerçekti ki kadın olmak gerçekten zordu ve hatta kadından önce kız çocuğu olmakda çok zordu. Hani bazen insan kendini yük gibi hisseder ya ama kendine konduramaz hatta kendine değil ailene konduramazsın ya onu yaşadığım anlar için kendime kızardım. Ben hep bu yaşıma kadar sevgiyi ben iyi kız olursan beni severler, ben şımarık olmazsam babam beni sever, ben şunu yaparsam beğenirler ve ben ben olmaktan çıkmış duruma geldiğimi fark bile etmemişim. Türkiye’de artık kız çocukları bi kukla gibi! Babam karşımdayken ona bakmak bile istemiyordum, gözyaşlarımı elimin tersiyle silerken babamı sinirlendirmiştim, çatan kaşlarından bunu anlamak zor değildi “Ne oldu baba, şımarıklık mı yapıyorum yoksa sen artık beni sevmez misin!?? SEV-ME, beni bu hale getireceksen sevmeyin beni! Ama bi konu da hakkını yiyemem baba, bizi hep kusursuz olmalıymışız gibi yönettin ve ben bunu bu yaşımda fark ettim, hiç belli etmedin ve sayende bu yaşıma kadar rolümü çok iyi oynadım ama bu saatten sonra ben senaryoyu koyan kişi değil yazan kişi olucam haberin olsun!” dediğim de artık babamın gözünde yaş değil, saf öfke vardı. Dişlerinin arasında söyleyebildiği bi kaç kelime “Şuan sinirli olduğum için bunları söyleyebiliyorsun Asil! Ben seni kurtarmak için gelmişken nasıl böyle konuşabilirsin!?” dediğim de ağlarken gülmeye başladım, yalandan değildi ama iyi ol adılımın kanıtı olabilirdi. “Beni kurtarmaya mı geldin, ciddi misin! Ben senden kaçtım, senden! Eğer ben senden kaçmasaydım Alaz Ağa beni bulamazdı! Sen ve annem beni bi evcil köpekmişim gibi yönetmeye başlayınca korkmaya başladım, haa sakın yanlış anlama kendim için değil, bebeklerim için!” dediğim de şaşkın gibiydi. Ondan beklemediğim kadar ağır kelimelerle söze başlarken onu sadece gözlerim dolu ve hayal kırkıklıpıyla izledim. “Bebeklerin mi!? Onları düşündüğünü mü sanıyorsun, şu hakine bak karşımda duran kişi kim ve ne için karşımda duruyor!? Saçlarını niye kestin, niye boyattın saçlarını?! Dur ben sana söyleyeyim çünkü sen utanmadan binlerce kes söyledin bize! Dokunmayın saçlarıma, Alaz Ağa çok seviyor onları, demiyor muydun!? Kıya aşığım saçlarını Alaz Ağa için kestin ve boyattın ama yine onun için karşımdasın! Sence sen sağlıklı düşünebilecek bi halde misin!? Deliriyorsun görmüyor musun, Asil!” dediğin de hayatımda yemediğim darbeyi yemiş gibi hissediyordum. Öz babam tam karşımda bana deli olduğumu söylüyordu, Alaz Ağa sinirle beni hızla arkasına aldı ve babamı tek eliyle itip, “Sakın! Sakın Azad ağa, bana silah çektin sustum, o silahı sıktın gene sustum ama sakın Asili yaralayacak tek bi laf etmeye kalkışırsan işte o zaman gözüm kimseyi görmez seni de senin yedi ceddini de haritadan silerim!” dediğin de babam güldü, Azad Ağa bana döndüğün de karşılaştığı boş bakışlarla fazla düşünmeden beni kucağına aldı, kafamı hafifçe çevirince babamla göz gözeydik ve babamın son darbesiyse bana acıyarak bakmasıydı, yutkunamadım. Vücuduma ağır gelen kalbim ağrımaya başlamıştı, Alaz Ağa beni dikkatlice arabaya bıraktıktan sonra kendisi de bindi ve çok kısa bi süre sonra arabalar ilerlemeye başladı. Ağzım hafifçe açık, gözyaşlarım duygusuzca süzülüyordu. “Asil” diye seslenen salaş Ağaya bakmadım, eliyle hafifçe çenemden tutup kaldırdığın da onunla göz gözetdik. Canımın yandığını anlamış gibiydi, o da bana kısa bi süre baktıktan sonra nefesini sesli verdi, eğilip alnımı öptükten sonra kafamı göğsüne çekti ve sarıldı ama ben tepki verememiştim. Ağlamak istiyordum, ağlıyordum ama benim isteğim canımın yandığı gibi ağlamaktı. Bağırarak, isyan ederek, birinin beni duyup anlayacağına inanarak, dertlerimi kendime anlatarak, bi ihtimal hayatımda değişen bi şeylerin olacağına inanarak ağlamak istiyordum. Başım dönmeye başlarken tek odağım karnımdı. Gözümün önü karardığında da kafamı kaldırdım, Alaz Ağayı seçmeye çalışırken hafifçe gözlerimi kıstım, korkuyla “A-alaz Ağa” dediğim an bilincim kapandı ve kendimi elimde olmayan imkanlar nedeniyle karanlığa bıraktım….

 

 

 

Eveeettt, bi bölümün daha sonuna geldikkkk…

Nasıl buldunuz bu bölümü, bi şey dicem azcık kötü oldum yazarken ya!
Cidden artık Asil kurtulsun ve önünde ki yol artık yönü belli olsun istiyorum, hayatını sis basmış gibi ne olacak hiç belli değil ya!!!

 

 

Azad Ağa peki, haklılık payı var mı sizce??

Ama Alaz Ağa nasıl geldi???

Peki ya Beril, Beril sen gel Uluslararası bi kaçağım de ama Allahın Mardinlisi gelsin senin dibine adam sokaun?

Vee uzun zaman oldu Alaz Ağnın ağzından yazmayalım, sizce yazmalı mıyım???

Neyse neyse, bi sonraki bölümü hemen yazmaya gisiyorummm, bi sonraki bölümde görüşmek üzereeeee…🥹✨🩷

 

Bölüm : 25.06.2025 12:38 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...