Keyifli okumalar..🫶🏽
(yazım hataları için şimdiden özür dilerim:)
-Alaz AREYİZ-
Karşım da duran Azad Ağanın yanına büyük adımlarla ilerleyip, tam karşısın da durdum. Biraz arkada ağlayan Eslem Hanımın sesiyle kendimi sakinleştirmek için zorladım. Dişlerimin arasın da "Asil nerde!" dediğim de, bi adım öne çıkan Miraç, "Biz en son at yarışı yapıyorduk, beni sinirlendirince ona bağırdım sonra da hız-" diye devam edemeden yüzüne sert bi yumruk geçirdim, beni tutan Aliyi, iterken "Sen kimsin lan! Sen kimsin benim karıma sesini yükseltebiliyorsun!" diye bağırırken tehdit ederek devam ettim, "Eğer ki, eğer ki karımın saçının teline zarar gelmişse seni gebertirim MİRAÇ! Andım, yeminim olsun ki seni gebertirim!" diye bağırdığım da Eslem hanımın dolu gözlerle buraya geldiğini görünce, Aliyi itip, sakinleşmeye çalıştım, "İmdi kavga sırası değildir! Benim kızım kayıptır, ilk önce onu bana sağa salim getirecek daha sonra kedi-köpek gibi birbirinizi mi yiyorsunuz o zaman ne haliniz varsa görürsünüz!" derken sesi otoriter ve cevap vermeye cesaret ister gibiydi çünkü o bi anneydi. Sinirden başımı iki elim arasına alıp, bağırdım. "Aahhh!" dedikten sonra hızla adamlarıma dönüp, "Heryeri didik didik ediyorsunuz, gerekirse her taşın altına bakılacak ama karımın tırnağına bile zarar gelmeden bulacaksınız!" diye bağırdıktan sonra herkesin hala beni izlediğini görünce "Dağılın lan!" diye bağırdıktan sonra herkes dağılmaya başladı, yanımda duran Ali'ye dönüp, "Adamların yarısı burayı yarısı da arabaya binip bitiş çizgisinden sonraki alana baksınlar." dediğim de kafasını sallayıp, hızla ekibe doğru ilerleyince telaş ve korku dolu gözlere bana bakan Eslem hanıma dönüp, "Kızını bulacağım ama onu sana getirmeyeceğim!" dediğim de yüzünde dehşete kapılmış gibi bi ifade vardı, "Sa-sakın Alaz ağa! Kızıma bi kez hasret kaldım sakın onu bana göstermeden götüreyim deme çünkü bu sefer seni affetmem!" derken gözündeki yaşlar ona eşlik ediyordu, başımı dikleştirip "Ben karımı size emanet ettim ve siz benim en emanetime sahip çıkamadınız!" dediğim de, geldiğimden beri sessiz kalan Azad ağa sesini yükseltip "Bana bak Alaz ağa, Haddini bilesin! Asil benim kızımdır, kaybolmuş ve ben bulacağım onu!" diye hızla bağırdıktan sonra Miraç'a kafasıyla işaret verip ilerleyince arkalarından histerik bi gülüş attım, Eslem Hanıma bakmadan hızla arabama ilerledim. Son gaz basarak hızla bitiş noktası olan yeri biraz geçince, arabayı ortada bıraktım. Arkamdan gelen adamlardan biriyle göz kontağı kurup arabayı işaret edince hızla buraya ilerlemeye başladı. Elimde ki feneri açıp ilerlemeye devam ettim. Tüm adamlarımın tek söylediği, "Asil Hanııımm" diye bağırmaktı. Yağan yağmur şiddetini arttırdıkça görmek ve ilerlemek de o kadar zorlanıyordu. Sinirden yumruk yaptığım elimin titrediğini fark edince olduğum yerde durdum ve derin derin nefes almaya başladım, sakin olmalıydım. Asil buralarda bi yerde olmalıydı, o iyiydi hissediyordum ama içimde ki korku buna inanmak istemiyordu. Gözlerimi yumup bi kaç dakika olduğum yerde durdum,sakinleşince gözlerimi açıp "Allah'ım beni ne ile sınarsan sına ama Karım ile sınama bunu kaldıramam." diye Allah'a yalvardıktan sonra "Bu sefer kaldıramam.." diye fısıldadım. Hızlı adımlarla ilerlerken Ali’nin bana doğru geldiğini görünce durdum. "A-abi, yengenin telefonu" dediğin de telefonu elime alıp iç cebime koydum, düz bi ifadeyle "Başka bi şey bulundu mu, bi iz başka bi eşya?" dediğim de "Yok abi, arıyoruz hala." dediğin de sinirden artık sakin kalamıyordum, Ali’nin yakasından tutup, "Eğer ki Asil bulunmazsa andım olsun bu orman da arayan hiç kimseyi yaşatmam Ali!" diye dişlerimin arasın da onu tehdit ettim. Kafasını eğip, "Sakin ol Abi, bulucaz." derken elini omzuma koymuştu, tuhaf bi şekilde ona inanmak istedim. Gözlerimi kısa bi süre yumup, "Git Ali." dediğim de Ali yanımdan ayrıldı, hızla ilerlemeye devam ederken, gözüme bi orman çarpınca "Siktir! O deli kesin ormandadır." diye söylendikten sonra Ali'ye döndüm ve bağırarak, "Adamların hepsi ilerdeki ormana dalsınlar, Asil orda bi yerde olmalı!" diye bağırdığım anda Ali kafasını sallayıp diğer adamlara komut vermeye başlamışken ben hızla onları beklemeden ormana daldım. "Abii, bizi bekle." diye arkamdan bağıran Ali'yi dinlemeden yürümeye devam ettim. Durmadan yağan yağmur, toprağı fazlasıyla yumuşatmıştı ve bu da yürümekte daha da zorluk çekeceğim anlamına geliyordu. "Asiiilll, Asiill!" diye durmadan bağırmaya başladım. İlerlerken yerde ki ayak izlerini fark edince elimdeki ışığı yere tutmaya başladım. Eğilip netleştirmek için baktığım da bi ayakkabı izi küçük ve spor ayakka- ASİL! Asildi bu ama yanın da büyük bi ayakkabı izi vardı ve bu bot erkeğe ait olmalıydı. Sertçe yutkundum. Ayağa kalktığım da arkamdan gelen Ali ve diğerlerini umursamadan, belimdeki silahı hızla çıkartıp havaya tüm şarjörü boşalttım. Eğer ki Asil tehlikedeyse, eğer ki ona bir dokunmaya kalkışırsa ecdadı sikmezsem onlar benimkini siksinler! "Alii! Ormanı didik didik edin, ekstra adam çağır daha fazla oyalanmasın kimse! Azad Ağaya haber ver o da tüm adamlarını alıp gelsin, tartışıp zıtlaşacak zaman değildir söyleyesin ona!" dediğim de hızla harekete geçince diğerlerine döndüm, "Dağılın!" diye bağırınca herkes aramaya başladı, etrafta adamlarım karımın adını orman da inletirken elimden hiçbir şeyin gelmemesi beni daha da zorluyordu. Kalbim sıkışıyor, nefes almak güçleşiyordu, Asilsiz bi an ne zor ne imkansız gelmişti bana. Yağmur ve karanlık artık önümüzü görmemizi yitirmemize sebep olmuştu. Kimse önünden başka hiçbir yeri göremiyor ilerliyemiyorduk, yanıma gelen bi adam, "Abi, yanlış anlama ama ilerleyemiyoruz." dediği an ona sert bi yumruk attım. "Benim karım bu orman da! Ve şuan nasıl ben bilmezken hangi cesaretle biz yapamıyoruz diyorsun lan! Benim karım bu orman da ve onu bulmadan geri dönen herkesi öldürmeye ant içtim!" diye bağırırken elimle herkesi gösterdim. Arkamda hissettiğim hareketlilikle o tarafa döndüm ve bi kaç saniye sonra Azad Ağa ve Miraç'ın bize doğru geldiğini görünce dişlerimi sıktım. Sakin kalmaya çalışarak bekledim, yanıma gelen Azad Ağa, "Bi gelişme var mı?" dediğin de yorgun olduğu sesinden belliydi, yaşlıydı. Kafa sallayıp düz bi sesle "Yok, sen eve dön ihtiyar, karımı bulunca haberini alırsın zaten." dediğim de kaşlarını çarptığını hissetmiştim. "İşine bak Alaz Ağa, beni düşünme sen!" diye ima da bulununca, burun kıvırıp "Seni düşünmek mi?" Güldüm, "Seni görmeyene kadar aklıma bile gelmedin ihtiyar!" dedikten sonra ona cevap hakkı vermeden sırtımı dönüp, ilerlemeye devam ettim. Devam ederken sık sık yumuşak topraktan ya düşenler oluyordu yada son anda kurtulanlar ama fazla yavaş ilerliyorduk çünkü bu kadar fazla ağaç olan bi yere arabayla gitmek imkansızdı. Yerde ayak izleri aramaya devam ederken yağmur bi çoğunu silmeye başlamıştı, hızlanmaya çalışarak ayak izlerini takip etmeye başladım. Aynı zaman da arkamda olan Azad Ağa ve Miraç'a da belli etmemeye çalışıyordum, çünkü söylediğimi yapacak ve Asili onlara göstermeden götürecektim! Hızımı kesmeden, dikkat ederek ilerlerken arkamda kalanlarla aramı fazlasıyla açmıştım. Uzunca bi süre ayak izlerini takip ettikten sonra, izleri artık ayırt edemiyordum. Yağmur artık fazlasıyla bastırmış, şemsiyelere zarar veren rüzgar işimizi zorlaştırırken, şemsiyeyi kenara fırlattım çünkü bi boka yaradığı yoktu. Tahminlerle yola devam etmeye başladım, ara ara avazım çıktığı kadar bağırıyor bi umut nefesimi tutarak belki bi ses duymayı umuyordum. "Miraç!" diye bağıran bi sesin yakınımdan geldiğini duyunca o tarafa yöneldim, "Miraç!" diye bağıran kişinin üstüne ışık tutunca, bataklık gibi bi yere batmış olan Azad Ağayı görmeyi beklemiyordum. "Lan çeksene ışığı gözümden!" diye bağırınca, sırıtarak ışığı biraz aşağı indirdim, "Noldu ihtiyar, yardıma mı ihtiyacın vardır?" derken bu durumdan zevk aldığımı ondan saklamıyordum. "Siktir git yoluna, senden yardım dileneceğime ölmeyi yeğlerim!" dediğin de kahkaha attım, "Tabi tabi, ne de olsa ben de olsam kızımı kaçırıp nikahına alan adamdan yardım istemezdim." diye ona hak verince yüzündeki bi kaç damarının seğirdiğini görmüştüm. "Sen bir babanın ahını aldın Alaz ağa, gayrı bundan sonrası için korkmalısın." derken sesinden dolayı dişlerini sıktığını anlayabiliyordum. "Bunu bana kurşun sıkan adam mı der ihtiyar, töre bunu istedi ben de Mardin Ağası olarak gerekeni ettim." dediğim de, aklıma gelenle kaşlarımı çattım, "O şeref yoksunu oğluna da bu olanların hesabını sordun mu?" dediğim de gözle görünür bi hüzün kapladı yüzünü, sabahtan beri başını dik tutan adam başını eğince dişlerim sıktım. Ona elimi uzatıp, "Hızlı ol ihtiyar, seninle uğraşacak zamanım yok!" dediğim de ilk bana daha sonra uzattığım elime baktı, kısa bi süre düşündükten sonra elimi tutup biraz zorlansa da çamur birikintisinden çıktı, yorulmuş olmalı ki yere oturdu, sırtını bi ağaca yasladı ve başını arkaya attı, derin bi nefes aldı ve yağmurun onu ıslatmasına küçük bi gülümsemeyle karşıladı. İçimdeki tuhaf hisle, yanına oturdum ve onun gibi belimi ağaca yasladım. "Eve git ihtiyar, kızını bulucam." derken sesli nefes verdim, gözlerini açmadan, "Onu benden götüreceksin." derken sesi kısıktı, "Bi kez daha.." dediği an kalbim ağrıdı. Bu adamın kızına olan bağlılığı canımı yakacak kadardı, bu adamdan ne kadar nefret etsem de o onurlu biriydi, bunu kimse inkar edemezdi. Kızı için gözünü kırpmadan oğlunun canının alınmasına razı olurken ki o duruşu imrenilmeyecek gibi değildi. Derin bi nefes aldım, ayağa kalkarken "Eve git, onu sana getiricem." dediğim de gözlerini açıp bana baktı, gülüp "Bana acıyor musun?" derken hem kızıyor hem de dalga geçiyordu. "Hayır, kızın için uğraşını görmesem andım olsun onu bi daha ne sana ne de anasına gösterirdim! Şimdi eve git ve bizi bekle." dediğim de tekrar kafasını ağaca yasladı, tam bi şey söyleyecekken çalılardan ses gelince ikimiz de o tarafa bakmaya başladık, Miraç ve adamlarını görünce onlara küfür ettim, "Eve götür onu." dedikten sonra ilerlemeye devam ettim. Arkamdan onunla ilgilenen Miraç'ın sesi gelirken hızlanmaya devam ettim. Son kez arkama baktığım da Azad ağanın bana baktığını gördüm, tekrar önüne dönüp ilerledim. Yaşlı kurt! Kızına olan bağlılığı fazlaydı, onu seviyordu ve kızı da ona bağlıydı ve sevildiğinin farkındaydı. Bu beni mutlu ediyordu ama bu o ihtiyarı seveceğim anlamına gelmezdi, Adi herif bana kurşun atmıştı ve yaram hala tam iyileşmemişti! Bi başkası olsa ölüm fermanını imzalamış olurdu ama o ihtiyar ben ne kadar sevmesem de küçük karımın biricik babasıydı! Sık sık bağırıp, aramaya devam etsem de ne bir ses ne de yağmurdan dolayı bir iz vardı. Atı ile gitmişti ama ne atının sesi ne de atının bi izi vardı, yoktu! İçimden durmadan tekrar ettiğim duamı kendi duyacağım ses ile tekrarladım, "Allah’ım sen ona yardımcı ol, o daha küçük korkar sen benim canımı al lakin onun saçının teline zarar gelmesinden koru yarab." diye diye devam ettim ama yoktu, yüksek gök gürültüleri de artınca Asile bi şey olma korkum daha da artıyordu. "ASİİİLL!" diye tekrar bağırarak ilerlemeye başladım, çıkan her gökgürültüsü bizi durduruyordu çünkü ses fazla yakındı. Yanıma gelen Ali, "Abi, kızma ama istersen sen dön." dediğin de ona cevap vermeden baktım, bi süre baktıktan sonra "Siktir git Ali!" diye bağırınca, "Abi-" demeden yakasını tuttum, "Bak benim karım kayıp, sinirlerim bozuk bana gelmeyin! Bana gelmeyin çünkü ben gerginim ve ben gerginken kendime güvenim olmazken siz neye güvenerek bana geliyorsunuz anlamıyorum!" dediğim de yutkundu, yakasını iterek bırakınca bi şey demeden ilerlemeye başladı. Aramaya devam ederken hala bi iz yoktu, telefonumu açıp saate baktığım da gecenin 04:30 olduğunu görünce yutkundum. Karım yaklaşık 5-6saat yoktu, kayıptı. "Ali!" diye bağırınca Ali hızla yanıma geldi, "Efendim abi" dediğin de ona döndüm, "Git jandarma ekibi, polis molis kimi bulduysan yığ buraya bu kadar beklemek aptallıkdı zaten." dediğim de kafa sallayıp, "Tamam Abi." diyerek hızla arkaya doğru koşmaya başladı, ormanın içinde ne telefon çekiyordu ne de bi işe yarıyordu. Yürümeye devam ederken yanıma gelen bi adam, "Abi bunu bulduk da yengenin olabilir mi?" dediğin de elindeki tokayı elime aldım, "Bu koca orman da olmama ihtimali de var ama bu farklı bi toka ya belki tanırsın diye getirdik." diye açıklama yaptığın da elimdeki çamura bulanmış beyaz kurdeleli tokaya baktım, "Asilin değil bu, takmaz o bunları." diyerek ona geri verdiğim de kafa sallayıp, gitti. İlerlemek de zorluk da çeksek durmadan ve sürekli bağırarak devam ettik, ormanın heryerini dağılan adamlarım ve Azad ağanın destek ekibi hala nasıl onu bulamadık aklım almıyordu, yağmur olmasaydı şimdiye rahatlıkla bulmuştuk ama yumuşak toprak hatta çamur bizi fazlasıyla zorluyor ve yoruyordu. Ne bir iş vardı ne de bir ses, aynı şeyleri düşünmekten kafayı yemek üzereydim. Uzunca bi süre devam ettikten sonra, etrafa dağılan kişilerin arttığını fark edince durdum, adamları kontrol ederken bana doğru gelen Ali’yle onu beklemeye başladım. Yanıma geldikten sonra, "Abi, jandarma ekibi ve emniyet müdürüyle bizzat konuşup selamını yolladıktan kısa süre içinde herkes hızlıca buraya toplanıp dağıldılar." dediklerinde tekrar etrafıma baktım, karanlıktan kıyafetlerini göremediğim adamların üstüne elimdeki feneri tutunca jandarma ekibini fark ettim. Bana bakan adama ışığı tutunca, başkomutan Ademi görünce, bana başıyla selam verince, tepkisiz kalmak için kendimi zorlayıp Aliye döndüm. "Tamam koçum, sizde devam edin kimse durmasın." dediğim de Ali kafasını sallayıp ilerledi. Etrafıma kısaca göz attıktan sonra ben de devam ettim. Durmayan yağmur artık gözümüzü açtırmamaya başlarken hala kimse durmadan karımı arıyordu ama hala bi iz yoktu. Her tarafda, koca orman da ismi yankılanan tek isim karımın ismiyken hala ondan bi ses yada bi kıpırtı yoktu. Düşündükçe aklıma saçma sapan şeyler geliyor ve Buda bu ormanı ateşe vermem için yeterli bi sebepti. "Toparlanmışsın." diyen sesle arkama baktığım da Ademi görünce yürümeye devam ettim. Kafa sallarken, düz bi sesle "Evet." dedim. Hızını arttırarak yanıma geldiğin de ona bakmıyordum. "Ne zaman geldin Türkiye'ye?" dediğin de ona bakmamak da ısrarcıydım, "1ay olmamıştır." dediğim de kafa salladı, "Peki ne zaman bana haber vermeyi düşünüyordun?" dediğin de ona döndüm ve "Hiçbir zaman." dediğim de gözleri kısıldı, "Hayırdır Alaz, canını mı sıktım?" derken sinirlenmişti, "Karım kayıp, onu arıyorken seninle eski defterleri konuşmayacağım Adem." dediğin de kaşları havalandı, "Eski defter?" dedikten sonra kafasını ağır ağır salladı, "Şuan burdaysan eski defter olduğuna pek inanmıyorum Alaz Ağa." dediğin de hızımı arttırdım, "Karımı bul komutan yoksa bu ormanı ateşe verir hepinizi de o ateşin içine zevkle atarım!" dediğim de ben yürürken o olduğu yerde durdu ve ben de ona bakmadan devam ettim. "Değiştin mi yoksa seni değiştiren biri mi var?" diye arkamdan seslendiğin de, arkamı döndüm ve ona kısaca baktığım da fenerini bana çevirdi, dudağımın köşesi usulca kıvrıldığın da "Siktir!" dediğin de başımı dikleştirdim ve önüme dönüp devam ettim. Eski en yakın dostum olan adama tabi ki güvenmeyecektim, eski hayatımdan kalan hiçkimseye güvenim yoktu ve bunun suçlusu ben değildim, onlardı. Hepsiydi, herkesti.. Bataklık gibi ayağım bi çamura batınca dengemi son anda korusam da çamura batmıştım ve elimdeki fener çamura bulanmıştı. Elimden geldiğince onu çamurdan temizlemeye çalışsam da ışığı bana yardımcı olmuyordu, bana uzatılan elle kafamı kaldırınca dona kaldım, "Hilal?" derken doğru gördüğümden emin bile değildim, "Hadi Alaz." diye elini işaret edince, bi ona bir de eline baktım, dişlerimi kırmamak için direnirken "Kendim halledebilirim." diyerek çamurdan kurtulmaya çalıştım. Yardımını kabul etmemem onu etkilememiş olmamalı ki elimdeki fener ile bana görüş alanı açıp yardım etmeye çalıştı. Çamurdan çıkıp, ona bakmadan yürümeye başladığım da "Cidden mi?" dediğin de derin bi nefes alıp durdum, ona döndüğüm de kaşlarını çatarak bana bakıyordu. "Bi selamı bana çok mu görüyorsun! Yardım istediğin-" diyemeden sesimi yükseltip, "Senden yardım felan isteyen yok! Siktir olup gidebilirsiniz hepiniz! Bana yardım edecek ekip etraf da, sizi görmek isteseydim sizi arardım zaten!" dediğim de şaşırmıştı. Onlardan yardım istememiştim, jandarma ekibin de olmalarını takacak bi durumda olsaydım yada sorun benim canım olsaydı yine de onları aramazdım ama karım.. "Sinirinden hiçbir şey eksilmedi mi gerçekten, onca sene Alaz?" derken, kırgın şaşkın ve inanmak istemez gibiydi, çatık ve donuk bakışlarım onun üstündeyken devam etti, "3yıl Alaz, 3yıl oldu ve bizi dinlemedin bile, aramak bir yana bizim ne yaşadığımızdan bile haberin yokken sen o 3yılda içinde ki kininden kurtulamadın mı?" dediğin de gözleri dolmuştu. Yağmur onu baştan aşağı ıslatmış ve saçlarından su damlaları dökülüyordu, ona acımadan başımı kaldırdım ve ona üstten bakış atıp, dudağımın köşesi usulca kıvrıldı "Unutmadım ama merak etme siz unuttuysanız bile size ben hatırlatıcam çünkü hepinizin üstüne bi karabasan gibi çökücem hilal!" dediğim de yutkundu ve gözleri irileşti, tam konuşacakken ona sırtımı dönüp ilerlemeye devam ettim. İlerlerken elimdeki ışık vermeyen feneri kenara fırlattım ve yönümü bilmeden ilerlemeye devam ettim. İnsanlar tuhaf varlıklardı, her seferin de bu kadar olmaz dersin ama bi dahaki sefere daha da rezil taraflarını görürsün. Beni bu hale sokan insanlara tahammülüm yokken, bir de onlarla muhattap olmak bile zorlarken sadece aklımda karım vardı. Karımı bulacak ve sonun da onunla beraber bu lanet şehirden gidecektim. Etrafım iyice karanlık çökünce, telefonumu çıkarttım küçük bi ışıkta olsa önümü azda olsa aydınlattı. Yağmur hızını kesmediği için ve uzun saatler sonrasında artık küçük çamur birikintileri değil, büyük hatta dizimize kadar gelecek yerler bile vardı. Yanımda hissettiğim hareketle elim hızla silahıma gitti. Silahımı o tarafa tutarken, karanlıktan bana doğru gelen kişi Ali olunca silahımı yerleştirdim. "Abi, fenerin bozulmuş Hilal söyledi." dediğin de onu öldürebilirdim. Elindeki feneri baba uzatınca aldım, "Ali, karımı bulduktan sonra bu Hilal ve diğer pisliği çağırmanın da hesabını vereceksin!" derken sakin ama tehditkardım. Ali yutkunup, "A-abi, ben daha hızlı gelsinler, yenge-" demeden yakasından tuttum, "Karımı bulmak için onların yardımına ihtiyacım yok! Sadece jandarma ekiplerini yığ dedim sana!" derken dişlerimin arasında çıkan kelimelerim fazla net değildi ama onun anladığını biliyordum. Onu itip yola devam ettim, "Yarım saat Ali, yarım saat için de karım bulunmazsa bu ormanı yakacağımı o komutana haber ver!" derken sesimi yüksek tuttum çünkü o piçin yakınımda olduğunu iyi biliyordum ve bu sefer yalan söylemiyordum, yapacaktım! Hissediyordum karımı bulacak ve bu ormanı yakacaktım. Arkamdan küfür sesi duyunca dudağımın köşesi kıvrıldı, yakınımdaydı. Uzun bi süre daha devam ettim, bu sefer olabilecek yerleri değil sadece ayaklarımın gitmek istediği yere ilerliyordum. Yavaş yavaş hava aydınlanmaya başlamıştı ama bunun benim için iyi mi yada kötü mü olduğunu bilmiyordum. Bu saate kadar herkes seferber olmuştu bunu biliyordum ama karım hala yoktu. Akşam aradığımız için zorlanmış ve doğmaya başlayan güneş etrafı aydınlatıyordu ama karımı hala bu saate kadar bulamamış ve nasıl olduğunu da bilmiyordum. Sola doğru ilerlemeye başladım, gördüğüm büyük evle kaşlarım çatıldı. Geri dönecekken yutkundum, hızla arkamı dönüp eve doğru ilerlemeye başladım. Tam kapıya ilerleyecekken temkinli olmak için belimdeki silahı elime aldım, evin etrafında dönüp birilerinin olup olmadığına bakarken, gözüme çarpan at ile ona ilerledim. Bu olabilir miydi, Asilin atını tanımıyordum ama eğer ki bu kadarı da tesadüfse kafayı yerdim. Telefonu çıkardığım da, telefonun hala çekmediğini gördüm, biraz ilerledim çünkü içerde kimin ve beni nasıl bi manzaranın beklediğini bilmiyordum, yaklaşık on dakikalık bi mesafeden sonra telefonun çektiği mi nokta bulunca hızla rehberime girdim, tam Azad Ağayı arayacakken, onu umutlandırmak istemediğimden Miraç'ı aradım. "Alo?" diye açan telefonu sabırsız ve telaşıydı, "Asilin atı hangi renk?" dediğim de bi kaç saniye şaşkınlıktan sussana hızla "Onu buldun mu, nerdesin?" diye sorduğun da gözlerimi yumdum, "Soruma cevap ver." dediğim de koşturma sesi vardı, "Be-beyaz, atının rengi beyaz." dediğin de gerildim, o at beyazdı. "Bize yerini söyle Alaz ağa!" diyen sesi sabırsızdı, beni- bizi aradığını biliyor ve koşturmasından anlıyordum. Aklına bi şey gelmiş olmalı ki birden durdu, "Atı, yani Şira'nın yelinin altın da yıldıza benzer bi leke var, eğer gördüğün atda o leke varsa bizi bekle Alaz ağa. Bak sakın kardeşimin hayatını riske atay-" diyemeden telefonu yüzüne kapattım, kalbim ağzımda atarken bu sefer koşmaya başladım, az önce atı gördüğüm yere koşarken artık heryer aydınlıktı. Ata yaklaşınca kişneyince durdum, onu korkutmuştum. "Şşhh, Şira sen misin?" derken nefes nefese kalmıştım, ona yavaşça yaklaşırken kormamasına dikkat ediyordum, "Şşhh, sakin ol kızım sadece bi şeye bakıcam." dedikten hemen sonra yavaşça sağ tarafındaki yelesini okşarken aynı zaman da lekeye bakıyordum ama yoktu, sol tarafını da aynı şekilde okşarken gördüğüm leke ile dudağım da küçük bi gülümseme belirdi. Bulmuştum, küçük karımı sonun da bulmuştum. Hızla tekrar etrafı kontrol ettim ama etrafta kimse yoktu, camlardan bakmaya çalışsam da buharlaşan camlardan hiçbir şey göremiyordum. Daha fazla dayanamayarak kapıya ilerledim, derin bi nefes alıp tam kapıyı kurmak için omuz atacakken, kapı açılınca bi kaç saniye duraksasam da hızla karşımdaki adama kafa atıp, sersemleştirip, kolunu çevirdim. Silahı şah damarına bastırıp, "Karım nerde!?" diye bağırınca, adam "Sen kimsun ula!" dediğin de konuştuğu şiveye şaşırsam da şuan takılacağım en son konu bile değildi. Silahı biraz daha bastırıp, "Sana karım nerde dedim!" diye bağırınca "Sık ula, sık! Ecdadını siktuğumun piçi, adam akilli kapıyı çalsana, ha ben karimi ariyim siz gördünüz mü ha görürseniz haber verin dese piç!" dediğin de duyduklarında sabrım tükenmek üzereyken, "Alaz?" diye tanıdık, kalbime huzur kulağımın özlediği o ses tonu ile gözlerimi karşıya diktim. Karşım da duran karımdı, onu hızla baştan aşağı süzerken iyi olduğundan emin olmak istiyordum, küçük karıma yine haddinden fazla bakmış olmalıyım ki utanarak kıpırdanmaya başlayınca, dudağımın köşesi kıvrılacakken, sol ayağının sarılı olduğunu görünce dişlerimi sıktım. "Ula Asil, söyle ha bu piçe ne zaman bırakacak benu!?" diye bağıran adam yeni aklıma gelince onu ittim, silahımı belime yerleştirirken gözüm sık sık Asilin bileğine kayıyordu. Beni öldürecek gibi bakan adam, karıma döndü ve "Bağa evlu oldiğini ne diye söylemeyeyesun ula!" dediğin de Asil, utanarak "Ben, şeyy-" diyecekken lafını kestim ve "O ses tonuna dikkat et belanı sikerim senin!" dediğim de ikimiz de fazla gergindik, hızla Asile doğru ilerledim. Ellerimle yüzünü avucumun içine aldım ve ona baktım, iyi gibiydi ama yorgun gözüküyordu ve gözlerinden benim yüzünden uyandığı da belliydi. Dudaklarımı onun anlına bastırdım ve kokusunu içime çektin. Sesli bi nefes verdim, "Bu Nee!" diye ciyaklayan bi sesle o tarafa döndüm, kıvırcık saçlı bi kız merdivenlerden bize bakarken sinirle üstüme yürümeye başladı. Tam karşımda durup, "Bu ne be adam! Ayakkabıyla mı eve giriyorsun, şu haline bak nesin sen yarı çamur adam felan mı!?" diye kısa boyuyla bana bağırmaya başlayınca Asil kıkırdadı, ona kaşlarımı çatınca dudaklarını birbirine bastırdı. "Kusura bakma, unutmuşum." dediğim de gülüp, "Sen evine girerken ayakkabıyla mı giriyorsun be! Unutmuşum nedir!" dediğin de derin bi nefes aldım ve "Bacım unutmuşum diyorum neyi anlamıyorsun sen!" dediğim de dibim de biten az önceki Karadenizli "Sesini iyi ayarla yoksa belanı sikerim!" diye bana benim lafımla gelince, sabır çektim. "Asil hadi gidiyoruz, güzelim." dediğim de elimden kaza çıkmaması için sabır çekiyordum. Karşımdaki adam derin bi nefes alıp, bana elini uzattı. “Ha kusura bakmayasın evimize gelen bize saldurmaduğu sürece böyle karşılamayik, ben anlamadum Asilin karisi olduğunu, ben Enes.” dediğin de bi süre eline baktıktan sonra, karıma yardım ettikleri için ters davranmayı bıraktım ve elini sıkıp, “Ben de Alaz, ben de her eve böyle girmiyorum ama konu karım olunca ee bide kayıp olduğunu da eklersen normal davranamamış olabilirim.” dediğin de güldü. Bana ters ters bakan kıvırcığa baktığım da hala ayakkabılarıma bakıyordu ve şuan gözleriyle bana küfür ediyordu. Ya sabır çekip, adama döndüğüm de “Gel Alaz, bi çayımızı içesin hem konuşuruz.” dediğin de kafa salladım, karımı kimin bulduğunu ve evlerine alıp bakan kişilere bencillik yapmayacaktım. “Sana zahmet, o ayakkabılarını da çıkar!” diye bağıran kıza döndüm, tam ağzımı açacakken Asille göz göze gelince, derin bi nefes alıp kapıya ilerledim. Çamurlu ayakkabılarımı çıkartıp, Asilin karşısın da durdum sabahtan beri sormak istediğim soruyla kaşlarımı çatıp, “Bileğine ne oldu?” derken kafamla bileğini işaret edince, eğilip bileğine baktı, “Şey, bi şey yo-“ diyemeden Enes onun sözünü kesti, “Karın o yağmurda ata binince attan düşmüştü ve bileğini burkmuş olmalı, ağrı kesici verdik ama yine de hastaneye götürmeyi ihmal etme.” dediğin de dişlerimi sıkıyordum, “Ne zaman kendine dikkat etmeyi öğreneceksin!?” derken ona kızıyordum, somurtarak yere bakmaya başlayınca eğilip onu kucağıma aldım. Şaşkınca, “Alaz, ben yürür-” diyemeden ona bakınca sustu, önümden ilerleyen Enesi takip ettim, geniş salona girince koltuğun Asil için hazırlandığını anladığım için onu dikkatlice uzattım, ayağını uzatmak istemesede, burkulan bileğini kucağıma alıp dikkatlice baktım, hafifçe dokunduğum anda irkilip, yüzünü buruşturunca ağrısının hala olduğunu anlayınca sinirim daha da arttı. “Kahvaltıdan sonra tekrar ağrı kesici veririz.” diyen Enes’e döndüm, o ise kıvırcık kıza döndüğün de tam konuşacakken gördükleriyle sustu. O deli kız biz oturduğumuz gibi yeri silmeye başlamıştı. “Asiye, abim sen sofrayı hazırlar mısın?” dediğin de Abi, kardeş olduklarını anlayınca şaşırdım madem karısı da değildi iki Karadenizlinin ne işi vardı burda, kimdi, kimlerden di bunlar? “Karımı siz mi buldunuz?” dediğim de gülümseyip, “Yağmurun bu kadar şiddetleneceğini ben de tahmin etmediğimden, orman da yürürken karşılaştık daha doğrusu ben ona rastladım.” diye açıklama yapınca, kafa salladım. “Karımı o orman da yalnız bırakmamış ayrıyetten onu evine kadar getirip, yardımcı olmuşsun ne desem az ama eyvallah.” dediğim de kafasını salladı, “Kim olsa aynı şeyi yapar ama ne yalan söylim bu kızın evli olduğunu hiç düşünmedim, Asil hep ailem telaşlanacak diye anlattı.” dediğin de Asil’e bakmadım çünkü kendini rahatsız hissetsin istemedim, Enes karımjn elini işaret ederek, “Yüzük de yok?” dediğin de, ya Asilin yalan söylediğini yani bizim kaçarak evlendiğimizi ve ailesinin onu merak etmediğini yada benim onun kocası olmadığını düşünüyordu ve pek haksız da sayılmaz. “Karımla evleneli 24 gün oldu, buraya ailesini görmek istediği için geldik.” dediğim de şaşırarak kaşları havalandı. Kafa sallayarak, “Anladım.” dedi. Uzunca bi süre, Asile yaptığı yardımları ve detayları konuşup, öğrendim ve tekrar eyvallah dedim. Asiye denen kız, gelip bana ters ters baktıktan sonra abisine dönüp, “Abi kahvaltı hazır.” dedikten sonra bana göz kaydırıp gidince, Asil kıkırdadı. Ona döndüğün de alt dudağını dişleyip, “Asiye’yi baya kızdırmışsın.” dediğin de dudaklarında ki gülümsemeyle bende güldüm, “Ben karımı bulmuşum, ev sahibi deli kız-” diyecekken aklıma karşımda oturan o deli kızın abisi gelince ona döndüm, kaşlarını çatarak bana bakınca, “Kız kardeşine lafım yok lakin biraz abarttı.” diye açıklama yapınca, güldü. “Yok bilirim, az deliliği vardır lakin daha kimse bunu yüzüme söyleyemedi çünkü o benim delimdir.” dediğin de kardeşime laf ettirmem mesajıyla ona hak verdim çünkü aynı şeyi ben de yapardım, mesajı aldığımdan ona kafa salladım. Adam ayağa kalkıp, “E haydi geçelim sofraya, buyurun.” dedikten sonra salondan çıkınca, Asille yalnız kaldık, ona dönüp kaşlarımı çatınca hızla gözleri doldu beklemediğim bi hamle yaparak birden boynuma sarılınca gerildim. “Islanmışsın” dedikten sonra burnunu çekti, “Hasta olcaksın.” diye söylendi, tüm sinirimi iki sözünü duyup iki gözüne bakarken kayboldu. Gülümseyip, anlından öptüm. “Üşümüyorum da sana çok kızgınım Asil.” dediğim de hiçbir şey demedi, ellerini belimden ayırmadan tam kalbimden öpünce nefesim kesildi, “Alaz, ben- ben senin geleceğini düşünmemiştim yani işlerin varken babamla beni arıyordur sanıyordum.” diye utangaçça içini döken küçük karım ağlamaya fazla hazırdı, arkadan seslenen enesin sesiyle irkildi, “Hadi da, çaylar soğuyacak!” diye bağırdığın da Asil geri çekildi, gözlerime baktığında eğilip anlını tekrar öptüm. Ayağa kalkıp onu dikkatlice kucağıma aldım ve sesin geldiği yöne ilerleyince mutfağı gördüm, yuvarlak masanın etrafın da 4sandalye vardı, Asili dikkatlice oturttuktan sonra yanına oturdum. Tam karşım da oturan deli kız hala gözleriyle bana küfür edince ya sabır çekip önüme döndüm, Asilin tabağını alıp hemen hemen her şeyden koydum, itiraz etmedi çünkü artık o da alışmıştı ve hertürlü ona yedireceğim bildiği için somurtmayı tercih ediyordu. Tabağını önüne koyduğum da bana ters ters baktığın da kafamla ona tabağını işaret edince beni ayıplayan bakışlar atmaya başladı, gülmemek için yanaklarımı ısırıp önüme döndüm, önümdeki çaydan bi yudum alıp tabağa koyduktan sonra Enes denen adama döndüm, “Enes şivenden anladığım kadar Karadenizlisiniz ama anlamadığım 2 Karadenizlinin burda ne işi var?” dediğim de, ağzındaki lokmayı yutup, çayından bi yudum alıp gülümsedi, “He vallah Karadenizliyiz.” derken bunu gururla söylüyordu, bu haline gülümsediğini de devam etti, “Ha bu delunun peşinden sürükleniyrum, tutturdu dedi ha ben öğretmen olacağum, ula ol! Ol da Karadeniz varken, kendi memleketin varken ula Karadenizliyi ne diye doğuya getirisun!?” dediğin de kaşlarımı çatıp, “Niye sen burayı beğenmedin mi?” derken sözlerini seçmesi gerekirdi, “Ha yok ula, çok beğendum da ha sen daha iyi bilirsin da, insanın memleketu gibisi var midur?” dediğin de ona da hal vermedim diyemezsin kafa sallayınca, kardeşine öldürecekmiş gibi bakıp, “Ha bu delu gene tahinini istedu, istedu ama hele sor nereye istedu!?” dediğin de, Asiye denen kız alınmış gibi kafasını dikleştirip abisine yan yan bakınca, Asil benden erken davranarak merakla, “Nereye nereye?” dediğin de Enes güldü, “Ula ha bu sefer de Mardin’e istedi bu yarim akilli!” derken sinirden gülüyordu, Asil hızla bana döndüğün de bu duyduklarından fazla memnun gibiydi, 32diş sırıtarak bana baktıktan sonra hızla kıza dönüp, “Nee! Ben de Mardin de yaşıyorum!” dediğin de az önce somurtan kız şok için de kaldı, “Nee!” diye bağırdıktan sonra, hızla Asile sarılınca, Asil de ona sıkı sıkı sarıldı, anlamayarak Enese döndüğüm de onun da kafası karışmış gibiydi, eğilerek “İkisi tanışıyor muydu?” dediğim de bana dönüp o da eğildi, “Ha bu saate kadar dün akşam tanıştıklarından emindim ama şuan emin değilim?” dediğin de içimden küfür ettim, karım insanlara fazla çabuk ısınan ve bağlana bi safın tekiydi! İkisi heyecanlı ve sessizce bi şeyler konuşuyorken aniden susup bize döndüklerin de, Enes’le birbirimize baktıktan sonra kızlara döndük, Asil gözlerini kocaman açıp, “Alaz, Asiye Artuklu da görev yapacak!” diye inanamayarak bana söylediğin de tekrar küfür ettim, Enes bana döndüğün de gerçekten mi der gibiydi, ona kafamı salladığım da ben içimden ederken o sesli küfür etmeyi tercih etmişti, evet bu deli kız bizim ilçe de görev yapacaksa bu ikisi büyük ihtimalle ayrılmazdılar, sonumuz hayrolsun bakalım. İkimiz de bu durumdan pek memnun değildik, neden bilmiyorduk belki de ama bu ikilinin başımıza bela olacağını belkide hissetmiştik, zaman bize herşeyi gösterecekti..
Kahvaltı ettikten sonra, Asilin ısrarıyla üstlerimi değiştirmek zorun da kalmıştım. Enesin verdiği tişört ve pantolon bana olmuştu çünkü o da benim gibi iri yapılıydı. Yağmur hala hızını kesmemiş ama güneş doğmuş ve heryer aydınlanmıştı. Herkesin aradığını biliyordum ama her cama baktığım da tam kalkmaya karar verecekken gözüme Asil çarptığı anda unutuyor yada umursamıyordum, beni ciddi anlamda korkutmuştu. Asil ve o deli mutfakta kalmayı tercih edince, ben ve Enes de salona geçtik. Karşılıklı çay içerken ara ara sohbet ediyor ama birbirimizi tanımadığımız için mesafemize ikimiz de dikkat ediyorduk. “Kaç yıldır burdasınız?” dediğim de, biraz düşünüp, “1 yıl anca olmuştur.” dediğin de, “Karımın burdan biraz yukarısın da çifliği var, sizi daha önce görmemesi yada duymaması tuhaf?” dediğim de güldü, “Buraya daha önce geldin mi bilmem ama-“” demden lafını kestim, “Buraya çok kez geldim çünkü burda arsa ve işlerim var.” dediğim de, böldüğüm lafından devam etti, “Buranın yolları bozuktur, kardeşimin görev yaptığı yer merkez de yani burdan en az yarım saat uzaklık da ve onu her sabah ben alır her okul çıkışı yine ben alırım.” dedikten sonra çayından bi yudum alıp devam etti, “Merkezde niye yaşamıyorsunuz diyeceksindir, denedik de bi kaç sorun çıkınca biz de burda yaşamaya karar verdik, herkesten uza-“ diyecekken bu sefer Enesin lafını bölen kişi kardeşiydi, “Bi kaç sorun dediği de, ettiği kavgalar.” diye abisine yargılayıcı hatta ayıplayan bakışlar atıyordu, hükmetmeye çalışarak Enese döndüğüm de, kardeşini öldürmek istediğini gözleriyle net bi şekilde ifade esiyordu. “Çok konuşmayasun marul kafa, çayumu tazeleyesun!” dediğin de, Asiye ona yüzünü buruşturup “Onun için geldik herhalde!” dediğin de gelip ikimizin de çaylarını alınca, “Ben içmeyeyim, sağolasın bacım.” dediğim de cevap bile vermedi, “Alaz” diye seslenen Asille, kafamı çevirince kapının önün de ağırlığını sağ ayağına vererek durduğunu görünce, hızla ayağa fırlayıp yanına gittim. “Niye kalktın, beni çağırsaydın ya.” diye ona kaşlarımı çatınca somurttu, “Abartma Alaz, sadece burkuldu kırılmadı.” dediğin de “Daha bi şey belli değil Asil, ayağını zorlama.” dediğim de onu dikkatlice kucağıma aldığım da “Dur, salona gelmek istemiyordum, sadece ne zaman gideceğiz birde, şey- aklıma şey geldi, Babam ve Annem.” dediğin de sesi sonlara doğru kısık çıkmıştı, başını hafif eğip elleriyle oynamaya başlayınca saçlarını öptüm, “Yağmur az daha dinsin hemen yola çıkıcaz merak etme yavrum.” dediğim de utanarak sadece kafasını sallayınca gülümsedim. Salona doğru ilerleyip, özlediğim karımı yanıma bırakıp onu kolumun altına aldığım da bize bakan Enes’ten utanmıştı, bunu fark eden Enes gülerek kardeşine dönüp, onu kollarına çekti ve saçlarını karıştırınca Asiye ona kızarak “Baksana o karısına sarılıyor sen bana, ne zaman evlenecesun da!” diye çemkirince, Enes kaşlarını hızla çatıp kolunu çekti “Ula bazen diyirım ha bu papağan midur, aynı şeyi ısıtıp ısıtıp önüme koyaysun ula az sus!” dediğin de Asil kıkırdadığın da ben de güldüm, Asiye, Asile bakarak “Asil, abimi bu sene evlendiricem kararlıyım, ee ben Mardini senin kadar iyi tanımıyorum artık sen de bana yardım edersin.” dediğin de Asilin gözleri parladı ki beni görünce yutkundu, kim bilir yüne ne geçiyordu aklından! Ona hayırdır der gibi kafa sallayınca “Aklımı okuyamıyorsun değil mi?” dediğin de kaşlarımı çatarak “Ne?” dediğim de güldü ve Asiye’ye dönerek, “Kocam aklımı okuyamıyor ama bence sen anladın değil mi?” dediğin de Asiye gözlerini belertip “Ciddi misin?” dediğin de Asile döndüm, “Aklında biri mi var, bizim akrabalardan mı yada düğünde gördüklerinden mi?” dediğim de kafasını salladı ve “Görsel hafızam çok iyi değildir kocam ama bu kişiyi sana söylersem kendi sonumu hazırlayacağımı bildiğim için sadece zamaaan diyorum.” dedikten sonra Asiye ve Asil kahkaha atınca, salonda 2kişi anlamamıştık biri ben ve diğeri de Enesdi ve ne tesadüfse ikimiz de erkektik! Sonra kadınları anlamak zor dediğimiz de biz eleştiriliyorduk. Asilin gülüşüne dalarken, aniden yükselen silah sesleriyle Asil çığlık atarak bana sarıldı, hızla onu altıma alıp vücudumu siper ettim. Durmayan silah sesleriyle hızla Enese döndüğüm de onun da kardeşini sardığını gördüm. Camlardan dışarıya baktığımda hala durmayan yağmur vardı, aniden patlayan camla Asil ve Asiye çığlık attı, bi kaç saniye sonra duran silah sesleriyle “Kimse hareket etmesin!” diye Enesleri uyardım biraz sonra dışardan bağıran tanıdık sesle, “İçerde her kim varsa teslim olun, etrafınız sarılı!” dediğin de hiç düşünmeden belimdeki silahı çıkartıp, kapıya baktığım da Asil hızla kolumdan tutunca ona döndüm, ıslak gözleri bana korkuyla bakarken “Ne yapacaksın?” dediğin de ona sadece “Bekle.” dedim ve kapıya ilerledim, kapının önün de durduğum da elinde ki silahla bana doğru gelen Enes yanımda durdu ve bana kafasını salladı, “Sakın ani bi hareket yapma.” dediğim de cevap vermedi, kapının ağzını azıcık atıp dışardaki tüm gözleri yaraya çektim, “Kimsiniz!?” diye bağırdığım da, dışarıya bakamıyordum çünkü silah seslerinden ne kadar kalabalık olduğunu anlamak zor değildi. “Ben jandarma başkomutanı Adem Yesak, etrafınız sarılı Asil Areyiz’in içerde olduğunu biliyoruz!” diye bağırınca gözlerimi bi kaç saniye kapatıp küfür ettim, kapıyı açtığım da tüm silahlar bana çevrildi, beni görmeyi beklemeyen Adem kaşlarını çattı, adamlarım bi kaç adım öne çıkıp merak ve korkuyla “Abi, yenge? Yengeyi buldun mu?” dediğin de onlara kafa salladım, “İçerde” dediğim de Ali,Furkan,Kutay ve Halil içeri girmek için merdivenleri çıkıp yanıma geldiklerinde “Abi izninle?” dediklerin de gülmemeye çalışarak kafa salladım, “Ayakkabılarınız çıkarın.” dediğim de hepsi kafa sallayarak içeri girdiler. Bi süre Ademle bakıştıktan sonra yanıma geldi, dişlerini sıkarak “Bize de haber vermeliydin, herkes karını arıyordu!” dediğin de omuz silktim, “Yağmur çok fazlaydı tekrar mı ıslansaydım Adem, karım gitmemi istemedi.” dediğim de gülüyordum. Arkadan bağıran hilaldi, “Sen bencil bi insansın Alaz!” diye bağırdığın da onu görmesem de ağladığını sesinden anlayabiliyordum. “İçindeki kinini hemen bitir yoksa o seni bitirecek Alaz!” diye bağırdığın da alayla kaşlarım havalanırken Ademle bakışıyorduk. Arkadan yumuşak bi ses, “Şey, gelebilir miyim?” dediğin de herkesin gözü tekrar kapıyı buldu, Asil tek ayak üstün de kapıdan destek alarak bizi izliyordu, gözlerimi yumdum sinirden umarım söylenen saçma sapan cümleler duymamıştır. Ona doğru ilerlediğim de “Ne diye ayağa kalkıyorsun!” diye ona kızınca omuz silkti, utanarak kafasını ezdikten sonra alttan bana bakışlar atarak “Jandarma ekibine bile haber mi verdin?” dediğin de küçük bi çocuk gibiydi ve onun hoşuna gitmişti. Gülmemeye çalışarak, “Gir içeri Asil” dediğim de eliyle ağzını kapatıp kıkırdadı, sonra vücudumdan arkayı göremediği için eliyle belimden beni kenara itip kafasını çıkartınca Ademi görünce utanmıştı, kaşlarımı çatarken ne yapacağına baktım, utanarak çocuk gibi el sallayınca Adem de gülüp ona el salladı, “Merhaba” dediğin de Adem bi adım atıp “Merhaba” dedi, Asil tekrar utanarak “Kocam birazcık merak etmiş beni olayları abartmış sizi felan arayıp rahatsız etmiş kusura bakmayın.” dediğin de şaşkınlıktan kaşlarım havalandı, karşım da gülmemek için yanaklarının içini ısıran adama baktığımda piçin bu durumdan zevk aldığı belliydi. Asile gülümseyerek, “Siz iyiseniz sorun yok, ama bi konu da haklısınız kocanız sizi bulamazsak bu ormanı ateşe vereceğini söyleyince biraz gerildik.” alınmış gibi bana bakarak “Tabi bizi de o ateşe atarken zevk alacağını da ekledi.” dediğin de Asil hızla kaşlarını çatarak bana döndüğün de çatık kaşlarımla karşılaşınca daha da sinirlenmiş olmalı ki, “Ben onunla konuşurum siz merak etmeyin, şaka yaparken gülmek gibi bi huyu yoktur siz onu ciddiye almayın.” dediğin de küfür ettim, “Yavrum şuan bu karşımdaki piç öğretmenim sen de annem gibi davranıyorsun! Sanki 6 yaşındaki çocuk yaramazlık yapmış gibi bu piçi ciddiye alıp bir de dinliyor musun?” dediğim de Adem daha fazla dayanamayarak kahkaha atınca Asil utandı. Adem elini uzatıp, “Sizinle tanıştığıma çok memnun oldum Asil hanım, ben Adem.” dediğin de Asil tam elini uzatacakken kısa bi an bana baktı ve gerilen vücudumu görünce kafa salladı ve “Ben de çok memnun oldum Adem bey.” dediğin de Adem, Asil onun elini sokmadığı için alınmadan elini geri çekti. İçerden yükselen seslerle Asil arkaya baktı ve “Ben gitsem iyi olacak, tekrar her şey için teşekkür ederim.” dedi ve gülümseyerek yavaşça ilerlemeye başladı, sinirimden hiçbir şey kaybetmemişken dişlerimi sıkarken “Siktir git burdan!” dediğim de hala Asilin arkasından bakıyordu, bana döndüğün de kafası karışmış gibiydi, bi süre bana baktı ve beklemediğim sözleri duyunca duraksadım, “Bu kıza değer veriyorsun Alaz, bu kızı kaybetme çünkü senin içindeki yangını da kini de söndürebilecek tek kişi bu kız.” dediğin de söylediklerinden fazla emindi. Dişlerimi sıkarken, ona cevap verecekken lafımı böldü ve devam etti, “Ona bakarken kıyamıyorsun, ona olan bakışları bile kıskanıyor hatta kaldıramıyorsun.” dedi ve gülüp devam etti, “Sevince güzel seversin ama bu kızı elinde tu-“ diyemeden bu sefer yakasına yapıştım, “Sana siktir git dedim, karım hakkında yorum yapma hakkını sana vermedim, sen o karaktere sahip değilsin!” dediğim de gülünce onu ittim, bi kaç adım arkaya sendeleyince bize doğru gelen hilal kızgınfı, belki biraz da kırgın. “Gidelim Adem.” dediğin de Adem ona döndü ve kafa salladı, Hilal gözlerini bana çevirince “Yazık! Yasemini çabuk unutmuşsun!” dediğin de etraf buz kesildi, Adem bile olduğu yerde duraklarken göğsümde ağrı hissettim, “Sen onu hiçbir zaman haketmedin Alaz, tıpkı Asil gibi, o da senden gidecek çünkü onu altın bi kafeste tutmaktan başka bir şey yapmıyorsun, karını senden daha iyi tanıyorum.” derken sonlara doğru gülüyordu, Adem onun kolunu tutup sıktı ve “Yeter, gidelim.” dediğinde hızla kolunu ondan kurtardı ve devam etti, “Sen kendi hatalarının bedelini ödeyemediğin için günah keçisi olarak biz ve aileni seçtin, tek bir kere arayıp sormadın, bu 3yılın ani dönüşü ve ne tesadüf ki dönüşünle Asille olan evliliğin” dedi ve gözlerimin içine bakarak “tuhaf!” dedi, dişlerimi sıkarken, kendimi zor tutup sakinleştirmeye çalışıyorken Adem, tekrar hilali durdurmak için “Yeter hilal!” dedi ama o durmak istemiyordu çünkü için de birikmiş kin belki birazcık da kırgınlık vardı. Bana doğru bi adım attı ve tam karşımdayken işaret parmağını kalbime bastırıp gözlerimin içine baktı, “Sen gerçekleri bildiğin halde, buranla hissettiğin halde kaçan korkak bi adamsın Alaz ve kadınlar korkak adamları sevmez çünkü bi gün o korkuları onlara zarar verir!” derken kalbime bi kaç kez vurmuştu, daha fazla dayanamayaraktan bileğini tutup indirdim ve üstüne eğildim “Burdan hemen git hilal, yoksa olacaklardan ben sorumlu değilim!” dediğin de gözlerinde gizlemeye çalıştığı korku ve kırılgankığı görünce onu arkaya ittim ve içer girdim, son kez Ademe baktığım da hala bana baktığını görünce kapıyı onların suratlarına kapattım. Derin bi nefes aldım ve salona bakınca tüm gözlerin üstümde olduğunu gördüm, olanları anlamaya çalışırken salonda Kutayın belinde olan Asiye’yi, ve Enesin de Furkanın yakasına yapıştığını, Alinin Asili arkaya doğru ilerletip kavgadan uzaklaştırırken Halilin ise ortada ne yapacağını bilmez halde bulunca, anlını ovalayıp küfür ettim, onlara doğru yürürken herkes dönmüş şekilde bana bakıyordu çünkü onları durduran şey kapıyı sertçe kapatmamdı “Ne oluyor şan burda!?” dediğim de Enes yakasından tuttuğu Furkanı itip “Ha şu siktiğimun adamlarini alasun burdan!” derken yine sinirlendiği için şiveyle konuşuyordu, kaşlarım çatık haldeyken Furkan’a dönünce hızla ellerini kaldırıp Kutayı işaret edince, belinde olan Asiye’nin saçlarına yapıştığını yeni gören Enes küfür etti, “Ula marul kafa! Ha sağa demedum mi git Asilin yanina diye ha!” dediğin de Asiye’yi sırtına atmıştı, “Yok abi, öldürücem ben bunları!” diye cırladığın da Ali yüzünü buruşturarak bi adım geriledi. Üstünü başını düzeltirken hem küfür ediyor hem de karşısındaki kıza saldırmak istediğini saklamıyordu. “Ne oluyor burda dedim size!” dediğim de herkesin gözü tekrar bana döndü, Ali bi adım öne çıkıp, “Abi, bu deli kız-“ diyemeden Enes onun lafını kesip, “Si*erum ula o ağzinu! Düzgün konuş!” dediğin de Ali derin bi nefes alıp, yüzünü ovuşturdu, “Abi, şurdaki kız biz oturduğumuz anda çır- yani bağırmaya başladı evimin içine sıçtınız diye!” dediğin de Asiye’ye ter ters bakmayı ihmal etmiyordu, Enesin omzunda sallanan Asiye lafını esirgemeden, “Senin bu düşüncesiz adamların bu evi kim temizleyecek diye hiç düşünmüyor! Senin adamların olduğu çok belli senin gibi odun ve düşüncesizler!” dediğinde Asil kahkaha attı, Enes onu sallayıp, “Ula sussana!” dediğin de abisinin beline vurup, “Ölücem burda tüm kan beynime toplandı, indir artık beni!” dediğin de Enes sırıttı, “Az daha dayanmalıyım demek ki.” dediğin de Asiye onu ısırınca küfür savurup onu aşağı attı, “Seni geberturum ula!” dediğin de Asiye omuz silkip Asilin yanına gitti. Yüzümü ovuşturup, sabır çektim. “Herkes hazırlansın eve dönüyoruz!” dediğim de, karımın yanında ki kıza dönüp, “Karım için bi mont varmı?” dediğim de bana göz devirip Asile döndü ve “Ben sana mont getireyim kuzum, üşürsün böyle.” dediğin de Asil gülmemeye çalışarak kafa sallayınca tekrar sabır çektim. Enesin yanına ilerleyip, elimi uzattım “Her şey için soğolun bu iyiliğini unutmam Enes.” dediğim de gülümseyip elimi sıktı, “Her şey karşılıklı olmak zorun da değil.” Asile dönüp “Zaten anlaşılan yakın zaman da tekrar görüşücez.” dediğin de kafa salladım. “Öyle olacak.” diye sevinçle cevap veren karıma gülümsedim. Pencereye baktığım da yağmurun neredeyse durduğunu görünce biraz olsun rahatlamıştım. Merdivenlerden inen kıvırcık kafa elinde ki montla Asile doğru ilerledi ve montu giymesinde yardımcı olduktan sonra, bi anne gibi eğilip fermuarını kapattı ve elindeki atkıyı boynuna sardıktan sonra onu süzdü ve “Sana bot da verdikten sonra üşümezsin bence.” deyip gülümseyince Asil de ona gülümsedi. “Teşekkür ederim Asiye.” dediğin de Asiye ona sarıldı ve “Ne demek, yakında görüşürüz zaten o zamana kadar iyileşmiş ol.” derken ona kızıyordu, Asil gülüp kafa salladı, bizimkilere döndüğüm de Ali’nin az önce parçalamak istediği kıza gülümseyerek baktığını görünce gülmemek için yanaklarımın içini ısırıyordum. Asiye’nin anne şevkati herkesi gülümsetmişti. Boğazımı temizlediğim de herkes bana baktı ve “Hadi, gidiyoruz.” dediğimde, Kutay ve Aliler önden ilerleyip dışarı çıktılar. Son kez Enese bakıp el sıkıştıktan sonra, Asilin önün de durup onu kucağıma aldığım da “Alaz ben yürü-“ diyecekken kaşlarımı çatınca sustu. Asil, Asiye’ye el salladıktan sonra merdivenlerden indim. Yanımızda durup bize şemsiye tutan Kutay ile Asil konuşmaktan çekindiği için rahat durmuyordu, bunu fark etmiştim ama ne yapacağını merak ettiğim için gelmemeye çalışarak sadece yola bakıyordum. Daha fazla dayanamayarak, kutayın elindeki şemsiyeyi aldı ve “Ben tutarım Kutay, sen yorulmuşsundur.” dediğin de Kutay tereddüt etmeden, “Estağfurlah yenge, ben tutarım.” diyerek şemsiyeyi tekrar Asilden aldı, Asil tekrar ve ısrarla şemsiyeyi çekti ve “Ben tutarım diyorum ya sana Kutay!” diye söylediğin de karşısındaki taş kafalı tekrar şemsiyeyi karımdan aldı ve beklemediğim bi hamle yaparak, “Abi karına bi şey söyler misin, şemsiyeyi alıp duruyor!” diye bana şikayet edince kalakaldım. Ona attığım bakışla ne söylediğini yeni anlamış gibi, “Yenge ben tutarım!” diye sesini yükselttiğin de “Ecdadını s*kerim senin, sen kimin karısına sesini yükseltiyorsun!” dediğim de yutkunup, “Neyse yenge ben yoruldum sen tut en iyisi.” diyerek hızla şemsiyeyi Asilin eline tutuşturup hızlı adımlarla uzaklaştığında, Asil bana kızıp, “Ne diye en baştan yapmadın bunu!” diye kızdığın da güldüm. Suratını buruşturup, “Bu halde bile benimle uğraşıyorsun ya, çok ayıp! Nıc nıc nıc!” dediğin de kahkaha attım, “Ne varmış halinde, kocanın kollarından daha ne olsun yürümüyorsun Asil, böyleyken de yoruldum mu diyeceksin?” dediğim de elini omzuma koyup, “Kocam değil misin azıcık taşıdın diye amma söylendin, bu kadar yorulduysan söyle korumaların beni taşır.” deyip güldüğün de ben gülmüyordum. “Hele sıkıysa sana dokunsunlar o zaman onla-“ diyemeden Asil sözlerimi bölüp, “evet evet ne yapacağını biliyorum küfür etme lütfen!” deyip surat asarken eliyle ağzımı kapattı. Dudaklarıma değen elini öpünce utanarak elini indirdiğin de tekrar güldüm, karımı ve utangaçlığını özlemiştim. Eğilip anlından öpüp kokusunu içime çektim. Çok kısa bi süre sessiz duran Asil, tekrar gözlerini gözlerime kenetleyerek gülümsedi ve “Alaz, benim için çok mu korktun?” dediğin de gülmemeye çalıştım, şımarmak istiyordu. Ciddiyetle yola bakarken, umursamaz bi tavırla “Yani, biraz korktum.” dediğim de gülüp, “Belli belli, jandarmalar, adamlar felan baya korkmuşsun sen.” dediğin de bu durumdan zevk alıyordu. Gülmeden koşa bi an ona bakıp, “Yavrum nası korkmiyim tek başına dayanabileceğini bilsem kimseyi yormam, aramayın sabaha gelir derim ama bana Asil kayıp dediklerin de ilk aklıma hayvanlar, ormanlar, yakınlarda yaşayan halk-“ diyemeden eliyle ağzımı kapatıp kaşlarını çattı, “Sus lütfen! Ben sandım ki- şey, neyse işte aklımdaki düşünceler daha güzel senin düşüncelerin sen de kalsın lütfen!” diyerek kollarını önün de birleştirdiğin de gözlerinin dolduğunu tahmin etmek zor değildi. “Asil.” dediğim de omuz silkti, tekrar “Asil” dediğim de derin bi nefes alıp, sabırla “Söyle Alaz, ama canımı sıkacak bi şeyse söyleme!” dediğin de kısık sesle güldüm. “Yavrum o kafandaki düşüncelerin hepsi doğru.” dediğim de gözleri dolu doluyken bana baktı ve “Kafamın içini okuduğunu sanmıyorum!” dediğin de güldüm, anlından öpüp “Senin kaybolduğunu öğrendiğim de aklım durdu, vücudum taş kesildi. Hatta kaçırılma ihtimali bile aklıma geldi, haber aldığım saniye yola çıktım. Arabayı sürerken de, seni aradığım ser saatte de aklımda ki tek şey sana ulaşmaktı, nefessiz kalmış gibiydim, aldığım nefes ciğerlerime yetmiyordu taki seni gördüğüm ilk an nefesim kesildi ama yine de ciğerlerim nefesle dolmuş gibiydi, o an bi kez daha anladım ki benim nefesim de sendin, nefesimi kesen de.” dediğim de kollarındaki küçük karımın tekrar gözler doldu, omzumdan destek alıp, boynumu öptü ve “Seni seviyorum Alaz.” dediğin de belim de bi ürperti hissettim. Sertçe yutkunup gülümsedim, bu kelimeyi duymayalı çok olmuştu tam 7sene…
Evet, bi bölümün daha sonuna geldik..
Kitabı beğenmeyiii unutmayın..✨
Bu bölüm hakkındaki yorumlarınızı gerçekten merak ediyorum? :)
Şu Alaz ağada amma nazlandı ya, herseferinde geçmişini anlatacak illa bi sorun yaşıyor, dalga geçse daha az sinirlenirdim Ahahahha
Şaka şaka, bu bölümde net olanları herkes öğrenecek, bakalım neler olacak? Hepinizi öpüyorum, bu aralar neşem bi milyon..✨🫶🏽🫶🏽😽😽😽😽
Okur Yorumları | Yorum Ekle |
5.13k Okunma |
457 Oy |
0 Takip |
35 Bölümlü Kitap |