40. Bölüm

🎈 _SEZON FİNALİ

M.k
m.k

Keyifli Okumalar~🤍

(Yazım yanlışları için sorryyy, çok uzun bi bölüm oldu, dikkat etmeye çalıştım ama eminim fazlasıyla vardır :))))

Alaz Arnaz-

 

Tam yanımda uyuyan dünyalar güzeli kadına bakıyor ve günün tüm yorgunluğunu unutuyordum, neydi bu böyle büyü mü? O kadar güzeldi ki bakmaya kıyamamak lafını tam olarak şimdi anlayabiliyordum. Karımın yüzüne gelen küçük saç tutamını dikkatlice kulağının arkasına koydum. Hafifçe eğilip kokusunu soluduğum da heyecanlanan kalbime şaşırmamak elde değildi. Ne yapıyordu bana bu kız, nasıl bi adama dönüşüyordum? Nerde o sert ve intikam hırsına bürünen Alaz Ağa.. Tüm gün dışarda işlerimi halletmiştim, günlerce karımın peşinde olduğum için epeyce bi boşluk vardı ve Ali’nin bile baş edemeyeceği duruma gelmişti. Asili aramamış ama sık sık Sera’yla irtibatta kalıp karımın durumunu soruyordum. Zilandan da aldığım ev haberleriyle Asili sıkmak istemedim ama o da beni aramamıştı. Yanımdan ayırmadığım telefonuma bir mesaj bile gelmemişti. Saat gece 2’ye geçmek üzereydi ve işlerimi bitirdiğim an eve gelmiştim. Karım için güzel bi gündü ve Asiye’nin de bizimle yaşaması onun için büyük bi sürpriz olmuştu. Enes’le anlaştığımız söylenemezdi ama o gün yanıma gelip beni durdurmaya çalışmasını unutamazdım. Zamanla iyi anlayacağımızı iyi biliyordum ve zamana bırakmıştım. Derin bi nefes alıp yataktan kalktım, banyoya girip üstlerimi çıkardım ve suyun altına girdim. Fazla ses çıkarmamaya özen göstererek hızlıca duş aldım ve belime bağladığım havluyla banyodan çıktım. Dağınık uyuyan ve elini karnına koyan karıma bakıp gülümsedim, giyinme odasına geçip hızlıca alt giyip sıcaktan dolayı üstümü giymeden yatağa ilerledim. Daha az önce yanında olduğum karımın kokusuna hasret burnumu boynuna yerleştirdim. İçime çektiğim kokuyla huzura kavuşmuşçasına bi mutluluk yayıldı yüzüme. Asil hareketlenince kolumu boynundan geçirip onu göğsüme çektim, ben ona o da bana sarılarak uyumaya başladım. Belki günlerdir özlediğim o anın tadını çıkarıyordum şuan. Karımın son kez saçlarını öptüm ve gözlerimi yumdum. Bi çocukta olan sevinç ve heyecan vardı içimde, Asil hareketlenip elini karnına koyunca gülümsemiştim. Şuana kadar yapmadığım şeyi yaparak elimi, Asilin elinin üstüne koydum. O kadar dikkat ediyordum ki, elimin ağırlığından bile korkmuştum. Nasıl yapmalıydım hiç bir bilgim yoktu, ya-yani elim, elim çok ağır mı kalırdı? Sonuçta Asilin eli minnacık ve benim elim ağır ve kocamandı, böyle uyuya kalırsam elimin ağırlığı karnına baskı yapar mıydı? Yaptığım telaşla elimi çektim, çocuksu heyecanımla gözümü kapatsamda uyuyamıyordum. Sürekli aklıma bi şeyler geliyordu. Acaba ikizlerimizin ikisi kız mı olurdu yada biri kız diğeri erkek mi olurdu? Kız çocuğu denince kalbim durmaksızın fazla hareketleniyordu ama ikisi de erkek olursa da artık yapacak bi şey yoktu. Yani severdim de hani kız çocuğuydu bu.. Yüzümde oluşan büyük sırıtmadan habersiz dışarıyı anlamsız bakışlar atarken uzunca hatta çok uzunca bi süre sadece hayal kurdum. Ben, Karım ve İkizlerimiz.. Bi anda, ne çabuk aile olmuştuk. İkimizde beraber öğreniyorduk, yoruyorduk, yoruluyorduk ama asla pes etmiyorduk. Sonunda benim de ‘Ailem’ diyebileceğim gerçek kişilerim oldu…

.

 

Uzunca bi geceden sonra erken uyanmıştım, yanı başımdaki küçük karım bu gece pek rahat edememiş ara ara da rüyasında bi şeyler mırıldanıyordu. Bi ara uyanır gibi oldu, elini yüzüme koyup ‘Nerdeydin?’ dedi ama son harfleri söylerken yine uyuya kalmıştı. Hamileliği ilerledikçe Asil’in karnı belli oluyordu ve artık hemen hemen 5. Aya giriş yapacaktı. Ondan heyecanlı olan ben bi çok hayal ve plan yaparak ilerliyordum ama daha yeni geldiği için onu sıkmadan ve isteğiyle her şeyi halletmek istediğim için onu zorlamıyordum. Yüzüne vuran güneşle elimi yüzüne tutarak gölge yapıyor ve eşsiz bi manzara keyfi çıkarıyordum. Asil hareketlenmeye başlayınca, güneşin yüzüne vurmasına izin verdim. Söylenerek bi o tarafa bi bu tarafa dönse de güneş onu rahat bırakmamış ve sonunda pes ederek gözlerini aralamaya çalışıyordu. Ani ışıkla gözlerini kapatıp bi kaç saniye sonra tekrar açtı ve esnedi. Bana döndüğünde onu gülümseyerek izlediğimi görünce, elleriyle yüzümü itince güldüm. Oturup dağınık saçlarını bile düzeltmeden kendine gelmeye çalışıyor gibiydi ama fazla komik ve masum gözüküyordu. Gözlerini açıp biraz balkona baktıktan sonra birden kaşlarını çatıp bana dönüp “Nerdeydin sen!” demesini beklemediğim için şaşırmıştım. “Ne” dediğim de koluma vurup “Nerdeydin tüm gece!? İnsan geç kaldığı zaman karısını arayıp haber vermez mi!” dediğin de hem şaşırmış hem de beklediğimden daha fazla hoşuma gitmişti. Asilin beni merak edeceğini pek düşünmemiştim çünkü bana soğuk yapıyor ve iş yoğunluğunu ona söylemiştim, aramasını beklediğim de aramadığın da bile alınganlık etmemiş ve ‘zaman’ demiştim bir kez daha. Kaşlarımı yalandan çatıp onu göğsüme çektim, saçlarını öperken kokusunu içime soludum, “İnsan kocasını merak edip aramaz mı?” dediğim de beni itip “Hiç lafı çevirme Alaz Ağa, ben haklıyım!” dediğin de tüm teslimiyetimle “Tabii ki sen haklısın yavrum.” dediğim de sinirle “Ben hamileyim nasıl beni merakta bırakırsın ben haklıy-“ diyemeden bana dönüp, “Bi şey mi yaptın sen!” dediğin de tekrar şoka uğramıştım. Her iki elimi havaya kaldırıp “Valla bi şey yapmadım tüm gece çalıştım o kadar yavrum.” dediğim de gözlerini belertip “Neden beni hemen haklı buldun!?” dediğin de ciddili sinirlenirken güldüm ve “Asil seni haklı bulmasam küsüyordun haklı bulsam kızıyorsun yavrum sen benim aklımla dalga mı geçiyorsun!” dediğim de beni süzüp yüzünü buruşturdu ve “Ne zaman küstüğümü gördün, bari iftira atma!” dediğin de yutkunamamıltkm bile, ula ben bu kızla normal insan gibi hiç sohbet bile edemiyordum ki! Sakinliğim için ekstra bi çaba harcarken Asil’e gülümsedim ve konuyu değiştirmek amaçlı “Sen kocanı çok mu merak ettin?” diyerek alaylı bi sesle karşılık verdiğim de gülümseyerek “Umrumda bile değil!” dedi ve hızla yataktan kalkıp banyoya ilerledi. Bir anı bir anını tutmayan küçük karımı -hayır hayır- küçük hamile karımın arkasından gülümseyerek bende yataktan çıktım. Yatağı düzeltmeye başladığım da kapı kapanma sesini duymuştum çünkü çıkan kişinin Sera olduğunu biliyordum. Çalan telefonumu kulağıma koyup yatağı düzeltmeye devam ettim. “Günaydın abi” diyen Ali’ye “Günaydın” dediğim de tavırlı bi sesle “Abi bu öğretmen okula gidecek hem de ilk iş günü senin de emrinle biz götürecektik ama bu arıza çıkarıyor bize” diye söylenen sesiyle güldüm. Balkona geçip, “Tamam da ben napim Ali?” dediğim de sesinden de anlaşıldığı üzere bezmiş bi şekilde “Abi zorla halledelim mi?” dediğin de hızla ayağa kalkıp “Ali salak salak konuşma oğlum, kız gidip Asile şikayet ederse Asil ecdadımı si**r! O zaman da bende senin hayrını si**rim anladın mı!” dediğim de sesini yükselten Ali, “Abi dinime kuranıma ben bu kızı vurucam bak al bu kızı, gitsin Kutay ilgilensin ben ne yaptım!” dediğin de balkondan avluyu gördüğüm için sinirli halini görebiliyordum. Enes’e söz vermiştim o inatçı keçi benim sorumluluğum altında olacaktı yoksa o laz bozuntusu asla korumam felan olmazdı, biliyordum. Sürekli saatine bakıp duran Asiye’yi ve Ali’yi parçalamak istercesine attığı bakışları da görebiliyordum. “Ali telefonu Asiye’ye ver” dediğim de Ali, Asiye’ye bakıp yüzünü buruşturdu ve ona doğru yürüyerek telefonu uzatırken “Alaz Ağa senle konuşacak!” dediğin de Asiye sinirle telefonu alarak kulağına koydu, “Ne var!” diyen sesinden anlaşılıyor ki o da pek iyi tarafından uyanmamıştı. “Günaydın Asiye” dediğim de nefes alan sesini duymuştum. “Günaydın Alaz Abi” diyen sesini yatıştırmay çalışsa da aşağıda olan ben olsaydım üstüme atlayacağından hiç şüphem yoktu. “Abine verdiğim sözler yüzünden Ali seni okula bırakacak ve aynı şekilde seni oradan alacak kişi de o, bana zorluk çıkarma lütfen.” dediğim de sinirle “Öyle olmaz telefonuma uygulama yükle ya da direk bana takip cihazı tak öyle gönder okula! Bak Alaz Abi, bugün okulda ilk günüm ve okula geç kalmak üzereyim bırak gideyim yoksa size fena patlarım!” dediğin de Enese küfür saydırıyordum. O piç kardeşini iyi tanıdığı için bunu yapmıştı. “İyi de benim Adamlarımın sana be zararı var?” derken uzlaşmaya çalıştıkça Asiye daha da bağırıyordu. “Benim ayaklarım yok mu ben gitmek istiyorum, kendi hür irademle! Ayrıca ne diye beni o havalı arabalarda görsünler, benim arabam mı! İnsanlar farklı yorumlayabilir, ne bileyim torpil felan sanarlar!” dediğin de hızla “Tamam o zaman senin olsun, istediğin arabayı seç tapusu hemen üstüne bugün.” dediğim de ciyaklayan sesiyle telefonu uzaklaştırmak zorunda kaldım “Ne diyorsun sen be! Ne diyorsun! Bak geç kalmak üzereyim, insene sen aşağıya in in biz konuşalım!” diyen sesi ve avlu da volta atan Asiyeyle yutkunmuştum. Ne diyordu lan bu! “Bana bak Ali seni bırakacak yoksa tüm gün orada volta atarsın, he çok rahatsızsan al arabalar senin ama ona da yok diyorsan Ali seni okulun yakınında bi yere bırakır kimse görmeden hee ama ona da yok diyorsan kır bacaklarını otur oturduğun yerde!” diyerek telefonu kapattım. Ne yapacak diye beklerken telefona attığı bakışlarla onu beklemediğim bir şiddetle Ali’ye fırlatıp “Okulun yakınında bırakacaksın Paşa beyin öyle dedi!” diye bağırdığın da sesi yankı yapmıştı, Ali de bağırarak “Lan telefonu niye kırdın!” dediğin de ona atacak başka bi şey arayan Asiye’yle Kutay hızla kendini avludan dışarı attı. Bi şey bulamayan Asiyeyse “Ağan zengin alır sana! Bana da araba alacakmış! Aptal herif!” diyerek Aliye omuz atmaya çalışarak geçişti. Ona üstten bakan ve Ali’nin yanın da kısacık bi şey kalan Asiye’ye ters ters bakıp ellerini açıp yukarıya bağırarak “Millet deliye hasret ben akıllıya, sen sabır ver Allahım!” diye isyan edip onun arkasından çıkmıştı. Kısa bi sessizlikle az önce ne yaşadığımı sorgularken tam sol çaprazımdan açılan kapıyla Enes sırıtarak dışarı çıktı ve beni balkonda görünce “Gitti mi?” dediğin de bu sefer ben ona atacak bi şey için etrafıma bakıyordum. “Piç herif madem duyuyorsun ne diye çıkıp bi şey demedin lan kardeşine, it!” dediğim de hiç alınganlık etmeden omuz silkti. Sırıtarak “Alaz Ağam o sizin sorumluluğunuz altında artık! Bende sizin korumanızım dün öyle demiştiniz!” dediğin de onu gebertebilirdim. Dün biraz fazla üstüne gittiğim için yapmıştı adıiliğini! İçeri giren Asil, “Alaz ağa o sesler de neydi?” dediğin de tekrar Enese dönüp onu işaret ederek, “Şu gördüğün vasıfsızın çingene kardeşiydi yavrum!” dediğim de yüzü sertleşen Enes “Kardeşime Çingene deme lan!” dediğin de Asil de sesini yükseltip “Aaa günaydınn” diyerek Enese el salladığın da Enes de gülümseyerek “Günaydın” dedi, Asil hızla “Gelsene beraber kahvaltı yapalım” dediğin de hızla Asile döndüğümde beklemediğim bi hızla kabul eden Enese aynı hızla dönmüştüm. “Aç kapıyı geliyorum” dediğinde zevk aldığını saklamıyordu. Heyecanla “Tamam!” diyen Asil tam gidecekken onu kolundan tutup “Nereye” dediğim de saf bi şekilde gülümseyerek “Kapıyaaa” dediğin de onu süzüp güldüm ve “Bu halde mi!” dediğim de eğilip kendine baktığın da utanarak “Sen kapıya bak ben üstümü değiştirip geliyorum” diyerek hızla balkondan çıktı. Kapı çalma sesiyle küfür ettiğim de “Küfür etmee!!” diyen Asile cevap vermeden odadan çıktım ve kapıyı açtım. Sırıtarak bana bakan Enese “Ne var!” dediğim de suratı düşüp “Ne mi var?” dediğin de kapıda durmuş ve onu içeri almamıştım. Sinirlenerek “Karın az önce beni kahvaltıya davet etti ya!” dediğin de dişlerimi sıkarken “Ee?” dediğim de bu sefer o da sinirlenmiş bi şekilde “Ne ee si lan aç kapıyı karnım aç benim!” dediğim de bi adım attı ki kapıyı geri yüzüne kapattım ve sakince mutfağa geçtim. Saniyeler sonrasında Asil içeri girerek “Günaydııı- aa Enes nerde?” dediğin de “Gitti” dedim kısaca, kafası karışmış bi şekilde “Nereye, hani kahvaltı edecektik?” dediğin de omuz silkip “İşi varmış, Asile söylersin dedi” diye yalan attığım da içerden telefon sesi duyuldu. Asil içeri dönerken bende sofraya oturdum, bi kaç dakika içinde Asil ve Enes içeri girerken Asil beni ayıplayan bakışlar atarken Enes ise ters ters bakışlar atıyordu. Onu fazlaca ciddiye almayarak “Aa bitti mi işin!” dediğim de sinirle bi adım attı ki Asile bakıp gülümsedi ve rahatla “Bitti” derken kolunu Asilin omzuna atıp onu göğsüne çekti ve “Asil isterde ben hiç kahvaltısına gelmemezlik eder miyim?” derken saçlarını da karıştırınca sinirle kalkıp, “Tamam kes, fazla boş muhabbetin lüzumu yok. Geç sofraya” diyerek Asilin elinden tutup onu sofraya oturtum. Yine Asilin tabağını doldurmaya başlamıştım, Asil ve Enes de sohbet ediyor ara ara Enes bana laf çarpıyor daha sonra karım da ona eşlik ederek kıkırdıyordu. Enesi takmayarak ve hatta gülümseyerek kahvaltımı yapıyordum çünkü anlaşıldı ki bugün çok işimiz vardı. Enes’e bunu yapacağımı çok iyi bildiği için yine de şansını zorluyor ve dünün acısını çıkarmaya çalışıyordu. Bana ölümcül bakışlar atarken “Kocan olacak herife acilen bi sekreter bul Asil, piçin tüm gün kahvelerini ben götürüp getirdim!” dediğin de gülmemek için epey bi çaba harcıyordum. Rahatlıkla kafa sallarken “Gerek yok yavrum, ben para ödüyorum zaten işi ne” dediğim de hiddetle “Lan piç sen bana dedin ki gel koruma ol, kahveni yapan kişi için git seksi meksi birini bul odana girince zevk mi alıyorsun!” dediğin de Asil gülmüştü. Yine Enese bakmadan “Yavrum ya kahveme bi şey koysalar, bu da korumak zaten he laz olunca kıt oluyorsa demek ki orası ayrı tabii” derken son cümlemi sesimi kısıp ama Enesin duyacağı bi şekilde söylemiştim. Sinirle “Ula sen o lazların tırnağı olamazsın!” dediğin de ben ve Asil kahkaha atmıştık. Dünkü tecrübeme dayanaraktan lazları kızdırmak düşündüğümden daha kolay olduğunu söyleyebilirdim. Asil ortalığı sakinleştirmek için “tamam tamam, hem ben size bi şey söyliyeyim” derken elini karnına indirmişti. İkimiz de ona bakarken “İkizlerin cinsiyetlerini öğrenmemiz için çok zaman kaldı.” derken sevinçten sesi ve heyecandan gözleri dolmuştu. Hem şaşkınlık bende mutlulukla gülerek “Gerçekten mi, geçti mi o kadar zaman? Yavrum bugün gidelim. Öğrenir miyiz şimdi, ne kadar var tam olarak?” diye üst üste sorduğum sorularla Asil dolan gözleriyle güldü, “Çok az kaldı” derken içtenlikle derin bi nefes almıştı. İçimden sağlıkla bize gelmeleri için dua etmiş ve her şeyin hayırlısını dilemiştim. Enes de ağzına zeytin atarken “Söyle bakalım ana adayı çocuklarının sence cinsiyeti ne?” dediğin de Asilin heyacndan dolan gözleri parlamış ve “Iıı sağlıklı olsun inşallah” derken bile sanki bi konuşma yapar gibi gerilmişti. Enes bana dönmeden “Baba adayı olmaya bile hazır olmayan KİŞİ, sen ne düşünüyorsun!” dediğin de yüzüne her an yumruk geçirebilirdim. “Düzgün konuş lan!” dediğim de yüzünü buruşturup “Uzatma da söyle!” dediğin de gülümsedim ve “İnşallah ikisi de kız olur” diye birden söylememle kısa bi sessizlik oldu. Asile baktığım da şaşkın gibiydi, Enese döndüğümdeyse beni ayıplayan abartı bakışlar attığın da ona hayırdır dercesine kafa sallayınca “Ula piç, o kadar rahat ve gevşek söylenir mi!” dediğin de “Lan sen sordun ya, ayrıca söylediğim de ne yanlış vardı!” dediğim de Asil bağırarak “Ya biri erkek yada ikisi erkek olursa!” dediğin de yutkunup “Yapacak bi şey yok” dediğim de Asilin ağzı bi karış açılırken Enes küfürler saydırıyordu. Masadan kalkarken ceketini alan Enes, “Ben doydum valla bu kavgada ben bile seni sağ çıkartamam a**na koyim, kendi selânı kendin okuttun. Ne halin varsa da gör!” diyerek çıktığın da hââla bi şey anlamamıştım. Asile döndüğüm de gözleri dolmuştu. Ayağa kalkıp karımın yanına oturdum, ellerini allerim arasına alıp öptüm. “Yavrum yine ne oldu?” dediğim de ellerini benden çekip, “Şimdi ben iki erkek doğurusam sen sevmeyecek misin! Kız olanları mı daha çok seveceksin!” dediğin de hızla “Yok yok yavrum o anlam-“ diyemeden bağırarak “Sen daha doğmayan evlatlarıma ayrım mı yapacaksın Alaz Ağa!” diye bağırdığın da şok olmuştum. “Yavrum dur bi dinl-“ derken yine cümlemi tamamlayamadan bağırıp “O zaman bizim iki kızımız olursa sen kızını mı daha çok seveceksin! Ben, beni kim sevecek zaten senin yüzünden babam da sevmez artık beni!” diye daha çok ağladıkça bende saçma bi telaşa sarılıyordum. “Yavrum olur mu ben onları çöpe atarım ama yine seni sevmekten vazgeçmem!” dediğin de bana dehşetle bakan Asil beni itip, “Ne diyorsun sen bee, çocuklarımı rahat bırak artık!” diyerek daha çok ağlamaya başlamıştı. Ayağa kalkıp bi kaç defa dönerken gerçek anlamda gerilmiştim. “Tamam tamam, çocukları çöpe atmicam, kız çocuklarımı sevmicem, en çok seni sevicem oldu mu güzel karım” dediğin de Asil ayağa kalkıp hızla bana tuzlusu attığın da saniyeyle havada yakalayıp kafamın yarılmasına engel oldum. Ciyaklayarak “Bana bak Alaz Ağa düzgün bi baba ol yoksa seni değil bizim kata yemin ederim konaktan içeri sokmam!” dediğin de hâlâ atacak bi şey ararken hızla mutfaktan çıktım, koşarak çıkış kapısını açıp kapıyı kapattığım an koridora bi şey daha fırlatmıştı. Kapıda beklerken bağırarak “Ben hamileyim hamile!” derken sesinden ağlamaya devam ettiği anlaşılıyordu. Hamileliğin kaçıncı ayındaydık ve kaç ay kalmıştı bilmiyorum ama can güvenliğimin bu süreç için hiç olmadığını çok iyi anlamıştım. Daha üstlerimi değiştirmediğim için saçlarımı elimle tarayıp eşofman ve tişörtle aşağı inmeye başladım, bunu çok sık yapmazdım genelde hep giyinik bi şekilde katımdan çıkardım ama fazla umursamadan aşağıya inip salona girince herkesin kahvaltıdan kalktığını, sadece ikizlerin telefonla uğraştıklarını görünce masaya oturdum ve yukardan yapamadığım kahvaltı için tabağıma bi kaç şey doldurmaya başladım. İkizlerin şaşırarak bana baktıklarını görsem de umursamadan devam edince, “Abi, niye yukarıda kahvaltı etmedin?” dediğin de “Keyfim öyle istedi” dediğim de diğer ikiz “Yengem nerde Abi?” dediğin de “Yukarı da kahvaltı yapıyor” dediğim de sıraya girmiş gibi bu sefer de diğeri “Ve sen onu tek mi bıraktın?” dediğin de omuz silkip “Evet” dediğim de diğeri “Kızmaz mı?” dediğin de gülüp “Ne sanıyorsunuz lan beni, gevşek!” diye alayla gülünce onlar daha çok güldü. İkisi birbirine bakıp bana dönerken kahvaltımı etmeye devam ettim, ikizlerden biri “ıhım ıhım, yani şimdi Asil yengem arkanda desek ve tüm söylediklerini de duydu desek o zaman bi sorun yok değil mi?” dediklerinde çatalım hava da kaldı. Sakince çatalımı tabağa koydum ve yutkundum, ikizler sessiz sessiz gülerken andım olsun arkaya dönmeye cesaret edemiyordum. Elinde kesin kafamı yaracak bi şey olduğuna çok inanmıştım ve korkuyla, Derin bi nefes alıp sesli nefes verdim, bismillah diyerek arkamı döndüğümde kimse yoktu. İkizlerin sesli kahkahasıyla onlara dönerken, “Ula piçler, bu sefer topuklarınıza sıkmazsam namerdim lan!” derken onlar hızla salondan çıkarken sinirden bende peşkerinden onları avluya kadar kovalamıştım. Avluda kimseyi göremeyince korumalara bağırarak “Nerde lan o piçler!” dediğim de içlerinden biri “Abi onlar hızla çıktılar da sen niye böyle çıktın ki?” dediğin de üstüme bakarken küfür saydırarak geri çıktım. Siktiğimin günü bok gibi geçiyordu! Sinirle yukarı kata çıkarken tam kapının önünde durdum ve nefesimi tutarak içerden ses geliyor mu diye dinlemeye başladım. İstesem parmağımı okutup içer girerdim ama HAMİLE karım yüzünden karşıma ne çıkacağını bilmediğim için kapıyı tıktıklattım. İçeriden ses gelmeyince seslenerek “Asiil, gelim mi!?” diye bağırdığım anda “Bi de utanmadan kapıyı mı çalıyorsun sen, sanki benim evim mi! Gir zaten senin evin!” derken kime ne dediğini anlamamıştım. Hiç konuşmadan içeri girdim ve sakin bi sesle “Üstümü değiştirip işe gideceğim yavrum.” dediğim de bağırarak “Bana yavrum deme Alaz Ağa!” dediğin de gözlerimi yumdum sürekli bana, benim istemediğim hitapla ‘Alaz Ağa’ diyordu ama üstelemiyordum çünkü kuzuya benzeyen karımın aynı zamanda keçi gibi inadı vardı! Giyinme odasına geçip üstümü çıkardım, beyaz bi gömlek ve kumaş lacivert bi pantolon giydim, gömleğimin eteklerini pantolonumun içine sokup, kollarını katladım. İlk iki düğmem açıktı, saçlarımı elimle tarayıp aynadan düzelttim, acele ediyordum çünkü kavga etmeden inmem lazımdı. Sanki hırsızlığa gitmişçesine hem hızlı hemde sessiz davrandığımı fark edince içimden küfür ettim. “Alaz” diyen Asille “He yavrum” dediğimde kapıdan bana bakarken “Ben tüm gün evde ne yapacağım?” derken sesinde ki tavırlı konuşması belli oluyordu, ona gülümseyip “Canın ne istiyorsa onu yap güzelim” dediğim de kaşlarını çatıp “Alaz sana bi şey sorucam ama dürüst ol tamam mı?” dediğin de kafa sallayarak sorusunu bekledim. Gözleri dolan karımla hem şaşırmış hem de tedirgin olmuştum. Hemen yanına gidip çenesini tutarak bana bakması için onu zorladım, “Asil’im, güzelim, can şenliğim ne oldu?” derken içimden kendime kızıyordum, onu istemeden yine mi kırmıştım. Cevap vermeyince elinden tutup yatak odasına geçtim, onu yatağa oturtup yüzünü ellerim arasına alıp alnından öptüm, kokusunu içime çekerken bir kez daha şükür etmiş bi halde ona gülümsedim. “Bana bi şey soracaktın?” dediğim de “Ben size çok mu çektiriyorum?” dediğin de anlayamamıştım, “Nasıl yani?” dediğim de göz yaşını silerken “İkizler bana görünmeden evden çıkmaya çalışıyordu, sen de kahvaltıda tek bıraktın beni, Enes de sanki ben sana çok kızacakmışım da arada kaynamamak için gitti, Annenle bile konuşurken laflarını 5 kez düşünerek konuşuyor gibi” derken burnunu çekerken “Alaz siz benden mi çekiniyorsunuz?” dediğin de o an kahkaha atmak istedim, evet doğruydu ama şimdi Asil söyleyince fazla komik gelmişti. Yanaklarımı ısırırken kısa bi süre sessiz kalmak zorunda kaldım, Asili kızdıracak kelimeleri sevmemeye özen göstererek “Yavrum şimdi sen hamilesin ya, ben doktorla da konuştum hamilelik hormonları insanın huylarını değiştirebiliyormuş. Mesela normalde senin kızmayacağın bi harekette hamile olunca kızabilirmişsin yada şöyle düşün sen genelde kahvaltı da hamur işi severdin, mutlaka bi simit parçası yada börek yerdin niye, çünkü doymak için ama artık kahvaltı da sebze hatta sadece salatalık yiyorsun ve bunu doymak için değil canın çektiği için yiyorsun.” dediğim de Asil somurturken kafa salladı ve “Yani gerçekten herkes benden çekiniyor ve bunun için kaçıyorlar benden” derken gözler yine dolunca küfür ettim. Olayları bi çocuğa anlatır gibi anlatmıştım oysa! “Ben evdekileri uyardım ya belki de senden değilde benimle karşı karşıya gelmekten korkuyorlardır güzelim.” derken baş parmağımla yanağından akan gözyaşını sildim. “Ben söylerim onlara daha normal davranırlar büyük ihtimalle tüm suç benden kaynaklı olmalı.” diyerek tüm suçu üstüme aldım. Dolu gözleriyle kafa sallayınca alnından öptüm. Bana sarılmasını o an beklemediğim için kısa bi an duraksasam da hemen sonrasında onu göğsüme çekmiştim. Telefonum çalınca Asil giyinme odasına gidip benim için getirmişti, arayan kişi Ali olduğu için telefonu hoparlöre aldım, Asile bakarken onu dinlemeye başladım. “Alo Abi ben o kıvırvığı bıraktım, şirkete geçiyorum toplantı var unutma geç kalmayalım.” dediğin de küfür ederek kalktım ve “Tamam çıkıyorum şimdi.” dedikten sonra telefonu kapattım, arkamdan Asilin geldiğini biliyordum kapıya kadar geldikten sonra ona dönerek “Görüşürüz yavrum” dediğim de parmak uçlarına kalkarak dudağıma tüy gibi bi öpücük bırakmak isterken o an ki arzuyla dudaklarına yapışıp onu kapıyla arama aldım. Hoşuna giderek gülümseyince onu büyük bi istekle öpüyor ve dudaklarının tecrübesiz ve heyecanlı her hareketini tadıyordum. Geri çekildiğim de gözlerimi kızaran dudaklarından alamıyordum, elleriyle yüzümü ittiğin de güldüm, karım utanınca artık yerinde kıpırdanmıyor direk gözlerimi kapatmaya çalışıyordu. “Git artık geç kalacaksın.” dediğin de dudağına küçük bi öpücük bırakarak merdivenleri inmeye başladım. Daha sonra aklıma gelenle Asile dönüp “Öğle yemeğini beraber yiyelim mi?” dediğim de kocaman gülümseyerek kafa sallayınca bende gülmüştüm. “Tamam Ali gelip seni alır şirkete geldikten sonra da beraber çıkarız.” dediğim de kafa sallayarak “Tamam” dediğin de aşağı inmeye devam ettim. Asille çok fazla zaman geçirememiştik, onu çok seviyordum ama bazen onu ihmal mi ediyordum diye düşünmeden edemiyordum. Gerçi bugünü saymazsak çünkü bugün özellikle onu görmemezlikten gelmek için çaba harcıyordum. Bugün Asil’in doğum günüydü, bizimkilerin haberi yoktu ama karımla güzel bi yemekten sonra günümü onunla sonlandırmak istiyordum. Avluda bekleyen adamlarım ben çıktıktan sonra arkamdan arabalara bindiler, bugün arabamı ben sürmek istiyordum çünkü genelde ya Ali yada Kutay sürerdi. Kutay nerdeydi bilmiyorum ve Ali de zaten o delinin karde- derken aklıma Enes geldi, nerdeydi o!? Telefonumu alıp Enesi aradım ve hoparlöre aldım, bi kaç defa çaldıktan sonra açılan telefonla “Ne var?” dediğin de “Sen patronunla nasıl konuşacağını bilmiyor musun!?” dediğim de belli belirsiz bi şeyler söyledikten sonra “Papucumun patronu söyle!” dediğin de gülerek ve zevk aldığımı saklamadan “Şirkete geç ve ben gelmeden kahvemi yapmış ol” dediğim de beklemediğim bi sesle “Bağa bak Alaz Ağa benumde bi sabrum vardur ha sen o kahveyi odana geturduğumda zevk mi alaydın doğru söyleyesun bağa yoksa ha senun ben ecdadunu s***ceğum!” dediğin de kahkaha attım, “Valla ne yalan söylim Trabzonlu sen o kahveyi odaya getirirken ettiğin küfürler bile bana zevk veriyor ayrıca sabahki cüretini de unutmuş değilim!” dediğim de “Siktir git! Bugün gelmiyorum bi yere işim var benim.” dediğin de “Başkarım işine lan senin işini veren benim! neymiş o işin!” dediğim de ciddi bi sesle “İşim var dedim Alaz uzatma” dediğin de bende ciddileşip “Hayırdır bi sorun mu var?” dediğim de “Yok yok, bi sorun yokda bizim kıvırcığın okuluna bi uğrayayım, bi bakayım ne yapıyor.” dediğin de “Tamam o zaman işin bitince gelirsin zaten bizim de işimiz var” dediğimde “Si**cem işini Alaz ama benim işim tüm gün! Yarın yaparım kahveni!” dediğin de bi süre sustum. “Enes günün senin olsun da bi sorun olmadığına emin misin?” dediğim de “Eyvallah ama bi sorun yok.” dediğin de üstelemedim ve “Tamam o zaman yarın ki sabah kahvemi bekliyorum” diyerek güldüğüm de “Sabahlığımı giyerek geltiricem o kahveni o***pu çocuğu!” dediğin de telefonu yüzüne kapatarak gülmeye başladım. Kutayı aradığım da ilk çalışta açtı, “Alo efendim Abi?” dediğin de kısaca “Kutay nerdesin?” dediğim de “Abi ben bi yere kadar uğradım ama hemen geliyorum” dediğin de “Yok yok gelme sen, şimdi sana bi iş vericem.” dediğimde hemen “Emret Abi” dediğinde “Enes, Enes bi şeyler karıştırıyor gibi sen bi onu takip et eğer bi sorun yoksa dönersin.” dediğim de “Tamamdır Abi” dediğin de telefonu kapattım. Arabayı sürerken Asil için bi kaç gündür yaptığım hazırlıklar için bi kaç telefon görüşmesi yapıp her şeyin yolunda olduğuna emin olduktan sonra telefonumu sessize aldım. Şirketin önüne geldiğim de durdum ve indim, anahtarı almadan şirkete giriş yaptığım da bi kaç koruma yanımda gelirken diğerleri de dışarıda bekliyordu, içer girdiğim gibi asistanım Nil rahat edemediği topuklularla yanıma koşmaya başladı ben yürürken beni gören herkes selam veriyor ben de kafamı sallıyordum. Nil küçük adımlarıyla bana yetişmeye çalışırken gün içindeki en önemli toplantı için sürekli üstüne basarak programımı aksatmamam gerektiğini söyleyip duruyordu. Dışarda görsem üniversite öğrencisine benzeyen kıza döndüm ve sakince “Susar mısın?” dediğim de aniden sustu. O kadar hızlı, telaşlı ve yüksek sesle konuşuyordu ki söyledikleri beni sinirlendirmişti. Asansöre o ve ben binmiş ve sessizce yukarı çıkarken “Nil bana bi kahve al ve büyük toplantı hariç günümü boşalt.” dediğim de kapı açıldı, Nil telaşla “Ama Alaz Bey bakın bi kaç gündür aksattığımız toplantılar var ve onları bugüne almıştık.” dediğin de odama yürürken hâlâa peşimden koşan Nil’le ya sabır çekerek odaya girdim ve kapıyı kapattım. Önümdeki dosyaları görünce göz gezdirdim ve uzun zamandır beklediğim büyük toplantı için istediğim rezervasyon ve menüyü bile düşünmüştüm. Şirketim büyüktü ama eğer bu toplantı iyi geçerse artık ismimiz Avrupa’da bi marka olacaktı. Bi çok konuda eksik olan şirketle geldiğim günden beri ilgilendim, kısa zamanda akıllıca hareketlerle benim bile bekledğimin üstünde bi hızla ilerlemiştim. Dürüst olmak gerekirse Beren’in bunda payı fazlaydı, çünkü Türkiye’ye dönmeden önce de bi şirketim vardı ve yine üstüneydi ama Alaz Ağa olarak değildi, bu şirketi büyütmeyi çok çabalasam da Beren bi çok konuda bana yardımcı olarak işin nasıl ilerlediğini ve işlerin aslında iş insanlarını ne kadar etkileyebileceğimle alakalı olduğunu söylemişti ve ‘Biraz merak, biraz gizem ve zekice bi kaç proje’ diyerek başlamıştık, dediği gibiydi. Her işte çok istekli olmadım, asla yalakalık yapmadım, gözlem, bence insanı değiştiren şey gözlemlerdi. Bir insanı gözlemlemek için öncelikle insanları yani çoğunluğu görmek gerekiyordu ve bi süre sonra sen karşındakine bakmasan bile nereye baktığını ve ne düşündüğünü bilebilirsin ama bunu asla belli etmemelisin yoksa oyun bozulur. Kapı tıktıklandıpın da bugün ki proje için ki düşüncelerimden sıyrılarak “Gel” dediğim de elinde kahveyle Nil içeri girdi ve kahveyi masaya bırakırken “Afiyet olsun Alaz Bey” dediğin de “Sağ ol, otur Nil” dediğim de otururken elimdeki tabletten hızla günlük programı açarak saymaya başladı. “Alaz Bey uzun zamandır istediğimiz toplantı için söylediğiniz restorana ve menü ayarlandı, dediğiniz gibi kapatıldı ve oradakilerin anlamaması için tek tük bi kaç çift ve küçük toplantı yapan kişiler ekledim ve yine dediğiniz gibi hepsi bizim ekipten.” dediğinde kafa sallarken o derin bi nefes alıp devam etti, “Toplantıya katılacak bireyler için özel şoförler hazır ve toplantı saatini 3 olarak ayarladık. Güvenlik olarak çevre yerler ve yüksek binalardaki heryer kontrol altında ve son olarak biz tüm ekip olarak bu büyük toplantıyı başarıyla geçeceğinize inanıyor ve iyi dileklerimizi sunuyoruz.” dediğin de gülümsedim ve “Bil bazen seni bi bilgisayar gibi görüyorum.” dediğim de şaşırdığını görebiliyordum, açıklama olarak “Hem çekingensin ama telaş yapınca istemende istemesinde o cümlelerini yani aklındakini söylüyorsun, o kadar hızlısın ve açıklayıcısın ki sanki birisi seni programlamış gibi” derken başım ağrıdığı için baş ve işaret parmağımla her iki gözümü ovdum. “Peki bu kötü bi şey mi?” diyen Nil’e tekrar baktığım da ona bakmadan dosyalara dönerken “Bilmem başına iş almadığın sürece benim için sorun yok ve son olarak eğer bu toplantı iyi geçerse sana ve ekibime bi yemek sözüm olsun.” diyerek onun taklidini yaptığım da güldü. Ayağa kalkarken utanarak “Başka bi isteğiniz var mı Alaz Bey?” dediğin de ona bakmadan “Yok, çıkabilirsin.” dediğim de odadan çıktı. Kahvemden bi yudum daha alırken maillerime bakıyordum ve tam da tahmin ettiğim gibi Beril’den binlerce mesaj! Ona sadece buradan yazmasına izin veriyordum, heryerden herkeste engelliydi ve özellikle de Asil’de! Bu yaptığını beklemiyordum, Beril zeki bi kızdı ama bende aptal değildim! Türkiye’ye dönmeden her şeyimi ona verirken onun gerçek ismini bilmediğimi ve hatta elçi olarak gönderdiği kişinin o olduğumu bilmemesi beni şaşırtmıştı ama şu da bi gerçekti ki Azad Ağa kızını yurt dışına çıkardıktan sonra akrabalık bağlarını fark etmiştim. Beril’den yardım isteyecekken aklıma gelmiş ve soyisimlerini fark etmiştim ve o an gerçek anlamda kendimi aptal hissetmiştim! Mesajlara bakarken onu Türkiye’ye gelememesi için elimden geleni yapıyordum, tüm tanıdıklarımı ortaya koyarak engel olmaya çalışıyordum ki gördüğüm fotoğrafla donakaldım. Beril bana havalimanından bi fotoğraf atmıştı nasıl yani, Beril şuan Türkiye’de miydi!… Si*tir…

.

.

Toplantının tam ortasındayken bi türlü odaklanamıyordum, başım ağrımaya başlamışken bu daha da zor olmuştu. Beril’in buraya gelmesi hem kendisi için hem de yapabilecekleri için! Nerden baksam bana sorun çıkartacaktı. Birisinin ayağıma vurmasıyla sağıma döndüm, Nil utangaç ama gözüyle odaklanmam için işaret verince toplantıya döndüm. Kızaran ve korkan gözlerinden ayağıma vurmayı epeyce bi düşünmüş olmalı. Bize sunumu anlatan çalışanlarımdan olan Efe’ye ara ara soru soruluyor bense sadece onları izliyordum. Planımda toplantının bi yerinden sonra ben alacaktım ama bu kafayla hiçbir şey yapacak halim yoktu. Telefonuma gelen mesajla açıp mesaja girdim. ‘Karım’ yazısını görmek bile gülümsememe neden olmuştu. Tek seferlik gönderdiği fotoğrafı açınca makyaj masasında oturup hazırlanırken bir fotoğraf çekmiş ve altına da ‘Alaz AĞAm ben hazırlanıyorumm’ yazdığın da gülümsedim, inatçı keçi beni sinir etmeden tek bir an geçiremiyordu. Resimine bakarken bi iç çektim her şey, her şey yeni yeni düzelmeye başlarken bu büyü bozulacak diye ödüm kopuyordu. Uzamaya başlayan ama hâlâa çok kısa olan saçları ve masumlupunun delili gibi olan kahve badem gözlerine bakarken sırıttığımı farkında bile değildim. Daha fazla dayanamayarak sandalyeden kalkıp, “Efe, Nil siz devam edin acil bi işim çıktı.” Misafirlere dönüp “I'm very sorry, but I have urgent work to do. My assistant Nil and my trusted employee Efe, with whom I worked together on the project, will continue with you. I'm sorry again." (Çok üzgünüm ama acil bi işim çıktı. Asistanım Nil ve projede beraber çalıştığım ve güvendiğim çalışanım Efe sizinle devam edecek. Tekrardan üzgünüm.) diyerek toplantı odasından çıktım. Heyecanla bekleyen ekibi görüyordum ama onlarla göz kontağı bile kurmadan odama geçtim ve ceketimi alıp çıktım. Telefonda Ali’yi aradığım da ilk çalışta açınca “Nerdesin?” dediğim de “Birazdan Yengeyi almaya gideceğim” dediğin de “Asil’i başka birisi alsın, şirketten çıkıyorum gel beni al” dediğim de “Aşağıdayım sigara içiyorum Abi, bi sorun mu var?” dediğin de derin bi nefes alıp sesli verdim ve “Bir sorun mu var bilmiyorum ama büyük bi sorunumuz Ali” diyerek telefonu kapattım. Asansörü çağırdığım da telefondan Kutayı aradım, bi kaç çalıştan sonra açınca “Nerdesin?” dediğim de “Ee, Abi dediğin görevdeyim.” dediğim de “Biliyorum salak, nerdesin yani Enes nerde gelmediğine göre bi şeyler var demek ki!” dediğim de “Ee Abi aslında çok da bi şey yok gibi, okula bakıyor, etrafa bakıyor, gidip gelip esnaflarla konuşup çay içiyor.” derken bende asansöre binmiştim. Sinirle “Olum ben sana sorun yoksa gel demedim mi!” dediğim de cevap vermeyince “1 saate Asili şirkete getir!” diyerek telefonu kapattım. Bi kaç saniye sonra Kutay yine arayınca asansörden inerken yine “Ne oldu?” dediğim de “Abi aslında tuhaf da davranıyor, istersen ben burada kalayım ya bi şey olursa zaten adam bilmiyor buraları, başına iş almasın.” dediğin de “O adam başlı başına bela zaten Kutay! Salak salak konuşma sanki bebek bakıcısısın, ben sana birisiyle görüşecek mi deiye bak dedim! Demek ki etrafta tanışıp kız kardeşinin çalıştığı çevreye kendini tanıtıyor piç! Sende çık gel.” dediğim de hızla “Olmaz, ee yani Abi şimdi bu çok şüpheli hareketler yapıyor ya onun için yani ben bakayım ama Yenge hanım için ayarlarım ben merak etme sen.” dediğim de sinirle burnumdan sokarken çoktan Ali’nin yanına gelmiştim. Bana sigara uzatınca yakıp dudaklarım arasına alırken “Kutay yine ne bok yediniz bilmiyorum ama bugün günümde değilim ve bunun hesabını başka bi gün alıcam it!” diyerek telefonu kapattım. Ali “Ne oldu Abi?” dediğin de sigarayı içime çekerken omuz silkerek “Anlamadım ama Enes de Kutay da bugün bi tuhaflık var ya ikisi beraber bi bok yedi yaş ikisi ayrı ayrı bi bok yedi.” dediğim de Ali gülerek “İnşallah ikisi birlikte bi bok yemişlerdir, sonuçta bi boktan kötü olan şey varsa o da iki boktur.” dediğin de ikimizde gülmüştük. Ona küfür ederken “Sende bu aralar bi tuhafsın zaten” dediğim de kaşakarını çatıp “Ben ne yaptım ya” dediğin de “Ali sana Berlden haberimiz olacak, Türkiye’ye adım atmayacak demedim mi!” dediğim de anlamadan bana bakarken “Türkiye’ye gelmiş, bana mesaj ve fotoğraf atmış!” dediğim de yüzünden bunu yeni duyduğu anlaşılıyordu. Telaş içinde “A-abi napıcaz, Asil’e söyleyecek misin?” dediğin de kaşlarımı çatarken “Bunu kimse bilmeyecek, Berili tanıyorsun ne yapacağı belli olmaz ama beni fazla zorlarsa onu kendi ellerimle polise vermekten çekinmeyeceğimi bilmeli!” …

 

Bi kaç işimi halledip Asilin gelmesine yakın hemen Şirkete dönmüştüm, bi şeylerden şüphelenmemesi için normal ve umursamaz davranmaya çalıştıkça karşımda heyecandan kıpır kıpır olan karımı görmemezlikten gelmeye çalışmak epey bi zorluyordu. Gözleri yaramaz bi kızın gözleri gibi her yere bakıyordu, sık sık elleriyle oynayıp gülümsüyordu. Bilgisayardan son bi kaç mail gönderip kesin haber aldıktan sonra, bilgisayarı kapatıp, “Eveet, işim bitti güzelim.” dediğim de bana gülümseyip bakarken bende güldüm, “Ee çok acıktın mı?” dediğim de “Biraz” deyince gülümsedim, “Ne yemek istersin?” dediğim de gülen yüzü düşünce gülmemek için yanaklarımın içini ısırdım. Bi süre sessiz kalınca “Asil?” dediğim de alınganlıkla “Fark etmez” dediğin de kalkıp tam onun karşısına oturup ellerini tutarken sanki bi şey anlamamış gibi “Ne oldu Asil, evde biri canını mı sıktı?” dediğim de ellerini yavaşça çekip “Yok hayır sadece, sadece ne yesek diye düşünüyordum.” derken kendini zorla gülümsemeye zorladı. Kapı tıktıklatılınca “Gir” dediğim zaman Ali içeri girip rahat bi şekilde “Ee nereye gidiyoruz?” dediğin de Asilin ağzı açık kalmıştı, şaşırmış bi şekilde bana dönerek “A-Ali’de mi geliyor?” dediğin de yanaklarımın içini ısırıyordum, oturduğum yerden kalkarken Asilin görmemesi için yürüyüp kendi koltuğuma oturunca Ali’de, Asil’in tam karşısında oturup alıngan bi şekilde “Aşk olsun yenge hanım, gelmemi istemiyorsan gelmeyiz.” dediğin de piç herif karımı utandırmış olmalı ki Asil hemen “Yok yok Ali, estağfurlah ben, ben yani sanmıştım ki-“ diyemeden Ali şerefsizlik yaparak “Asil sen niye bu kadar süslendin ya, oha onlar topuklu mu ?” dediğin de kafamı yana çevirip güldüm, Asil dişlerini sıkarken susmayı tercih etti. Asil üstüne siyah dizlerinin bitiminde bi elbise giymişti, sade olan elbisenin belden sıkması onun ince belini ortaya çıkarmıştı ve taktığı takılarla kesin bi şekilde şık bi yemek yemeye hazır bi hanımefendi gibi gözüküyordu ama Asil ilk içer girdiğin de ben bile şaşırmıştım çünkü benim karım kendi düğününün yarısında bile spor ayakkabıyla devam etmişti. Aslında şaşırdığımız şey Asilin bunu kendi hür iradesiyle yapmasıydı. Ali yine rahat durmayarak bana döndü ve “Abi valla hamilelikte Asil hanımda hep değişiklilik var diyordun ama, ben bile bu kadar olduğunu bilmiyordum.” dediğin de Asil burnundan solarak ayağa kalktı ve sinirle sağ ayağını yere vurarak bana dönüp “Git yemeğini kendi korumanla ye! Hem ona benim dedikodumu da yap tamam mı!” diyerek hızla yürürken kapıyı sertçe çarpınca bina titremişti. Ali tam karşısına bakıp benle göz temasından kaçınırken bende aynı şekilde burnumdan soluyordum. Hızla kalkarken arkamda kalan Ali’ye hızla sövmeye başlamıştım “Senin belanı si*icem Ali! Gelmiyorsun lan yemeğe felan!” dediğim de o da arkamdan koşmaya başlamıştı. “Abi valla bak-“ diyemeden hızla bağırıp “Sus lan, sus andım olsun seni buraya gömerim sus!” derken hızla asansöre doğru yürüyordum. Her an yanımda olan asistanım şuan ortalıkta gözükmüyordu, tam zamanıydı çünkü! Asansöre baktığımda hâlâ bu kattaydı, Asil nereye gitmişti!? Arkamdan seslenen Nil’le ona döndüğüm de “Alaz Bey, Asil Hanım burada” dediğin de derin bi nefes vermiştim. Tam yanımda olan Ali de gülüp “Zaten o topuklularla yürüyemezdi.” derken gülünce ona ters ters bakıp küfür edip geçtim. Odamın çaprazında kalan asistan odasına geçince sandalyede oturan Asili ağlarken görmeyi beklemiyordum dersem yalan olurdu. Nil’e çıkmasını işaret edince o odadan çıktı ama odanın tam ortasında dangalak gibi ortada durup Asil’i izleyen Ali hâlâa mal mal bana bakıyordu. Sinirle burnumdan solarken “Belanı sikerim Ali, illa sana çık mı demeliyim!” dediğim de “Hee, pardon Abi” diyerek hızla çıktı. Asilin önündeki küçük sehpayı çekip karşısındaki sandalyeyi daha yakınlaştırıp oturdum. Karımın kısa saçlarını kulağının arkasına sıkıştırırken elimi itince ellerini ellerimin arasına alıp, öptüm. Burnunu çekip bana bakarken küskün gözlerle sesli nefes verdi. Tam o anda ilk günler aklıma gelmişti, şuanda bir kuzudan farkı yoktu. Komik ve tatlı gözüküyordu, hani küçük bi kız çocuğunu sinirlendirir daha sonra ağlatır sonra da özür dileyip öper ya insan, bizim de Asille bi farkımız yoktu. Gerçi bu sefer suç bende değildi ama genelde onu sinirlendirir istemeden de olsa ağlatır daha sonra gönlünü alırdım. Tabii benim öpücüklerim bi çocuğu öpmek kadar masum değildi. Gülmemi bastırırken derin bi nefes alarak “Güzelim, küçük karım, hamile karım” diye iltifat ederken o bana bile bakmamaya kararlı gibi gözüküyordu. “Asil’im, can şenliğim” dediğim de son sözümle gözlerini kaldırıp bana baktı, gülmemeye çaba gösterirken “Bi kere daha bana ‘can şenliğim’ demiştin, ne demek ki?” dediğin de gülüp “Söyledikten sonra yemeğe gidecek miyiz?” dediğim de somurtarak ellerini ellerimden çekip “Hayır! Dedikodumu yapan insanlarla yemek yemiyorum!” dediğin de kaşlarımı çatarak “Yavrum abartma bizim Ali işte, bilerek zarf attı sana” diye isyan ederken o da sesini yükseltip “Ne zarfı Alaz Ağa! Ali direk benim hakkımdaki fikirlerini söyledi!” dediğin de kafamda Ali’ye yapacağım işkenceleri seçmeye çalışırken kendimi gülümsemeye zorlayarak “Yavrum o piçi mi dinleyeceksin gerçekten, sen yemeği iptal et de işlerimize bakalım diye yaptı ama ben bugün yemeğimi hatta çıtayı yükseltip tüm günümü karımla geçireceğim!” dediğim de gözlerini kocaman açıp “Gerçekten mi?” derken bi çocuk gibi sevinmişti, başını ellerim arasına alıp alnından öpüp, kokusunu içime çekerken “Gerçekten” dedim ve ona sarıldığımda o da bana sarıldı. İçim gıdıklanırken Asil’le ne kadar az sarıldığımız o an bir kez daha hatırlamıştım. Elinden tutup kaldırıp tam odadan çıkacakken Asil, “Alaz” dediğin de ona döndüm, “Şey bi sorunumuz var galiba” derken utanıyor gibiydi, gülümseyerek “Ne oldu yavrum, söyle?” dediğim de yutkunup ayaklarını işaret ettiğinde ayaklarına bakınca güldüm, ben gülüncede bu sefer Asil kızarak “Gülme ya!” deyince o an Ali’nin sözü kulağımda çınlamıştı. Küçük karım dayanamayıp topuklularını bi kenara attığı için şuna ayakları çıplaktı. Eğilip onu kucağıma aldığım da hiç bir şey söylemeden ellerine boynuma dolayıp yanağımdan öptü. Ona baktığım da utandığı için hemen önüne dönünce gülerek bende önüme döndüm. Biraz ileride Ali’yi görünce Asile baktığım da onu kınayıcı bakışlarına maruz bırakmış vaziyetteydi. Ali’nin yanından geçerken ona dilini çıkartıp, yüzünü buluşturunca onu hiç görmemiş gibi yaptım ama Ali “Çocuk!” dediğin de Asil rahat durmayıp “Alaaaz, bak ben bi şey yapmadığım halde bana ‘Çocuk’ dedi bunu kovar mısın?” dediğin de Ali’de onu süzüp “Öyle bi şey yapamaz!” diye benim yerime cevap verince aralarına girmeden tartışmalarını dinlemeye başladım. Asil sinirle “Niyeymiş o, ben istersem yapar!” dediğin de Ali gülerek “Bende bu şirketin ortağıyım çünkü!” derken nispet yapar gibi övününce Asil ona yüzünü buruşturup “Yalancı!” dediğin de Ali şaşırarak “Yemin ederim, hatta inanmazsan kocana sor.” dediğin de Asil kafasını kaldırıp bana bakarken “Kocam, Ali’de mi bu şirketin ortağı?” dediğinde ona sadece kafa salladım, onlar tartışırken çoktan asansöre binmiştik bile, Ali yine nispet yaparcasına “Bak, gördün mü!” dediğin de Asilde sinirle “Bende ortak sayılırım, hem ne de olsa Benim param, benim para Kocamın parası, benim param!” dediğin de Ali yüzünü buruşturarak “O nasıl oluyor?” dediğin de bu sefer Asil yine bana bakarken “Alaz Ağa bende bu şirketin ortağı sayılırım değil mi?” dediğinde yine ona sadece gülerek kafa sakladığım da Asil hızla Ali’ye dönerek kafasıyla beni gösterilen “Yaa gördün mü!” dediğin de ilk başta sorması gereken soruyu şuna sorarak “Yani her türlü senden çok payım var, sen yüzde kaç ortaksın?” dediğin de Ali kafasını dikleştirirken önüne dönerek “Neyse uzatma işte bende ortağım” diyerek asansörden çıkarken bende güldüğüm için Asil tekrar ısrarla “Ya övünüp durdun söylesene yüzde kaç ortaksın!?” dediğin de Ali ona eliyle geçiştirircesine “Of Asil, ne işine yarayacak!” dediğinde Asil tekrar “Madem ortaksın ne diye korumasın ki sen, hobi deme çok dalga geçerim!” dediğinde kahkaha atmıştm. Daha fazla dayanamayarak “Karım sana bi şey soruyorsa adam akıllı cevap ver lan!” dediğim de Ali kıvranarak “Abi yapma, düşürme beni onun diline gözünü seveyim.” dediğinde gülerek kafa sallarken “Onu yukarda yaptığın piçlikten önce düşünecektin!” derken arabaların önüne gelmiştik, kapımız açılırken Asil hâlâa kucağımda sabırsızlıkla cevap bekliyordu. Ali, Asil’e dönerek yutkundu ve “Bir” dediğin de Asil tuhaflayarak ona bakarken Ali kızarak “Bakma öyle işte, yüzde bir ortağım!” dediğin de Asil kahkaha atarken konuşmaya çalışıyordu. Ali bozulmuşcasına ona bakmamaya çalışarak kaşlarını çatmıştı ve bende gülüyordum. “Yok artık sabahtan beri yüzde birlik ortaklığınla mı hava atıyordun sen! Buradaki temizlikçi de gelse yüzde birini alır bence.” diyerek tekrar kahkaha atınca Ali onu ayıplayarak “Nıc nıc nıc! Zengin ne anlasın Fakirin halinden!” diyerek direksiyona geçince bende eğilerek Asil’i arabaya binmesine yardım ettim ve karşına oturdum. Yola çıkarken bile Asil inatla Ali’yle uğraşıyor ve Ali’de hiç pes etmeden ona mazeretler veya istese daha fazlasını alabileceğine Asil’i inandırmaya çalışıyordu. Yol boyu karım ve yakın arkadaşım kavga edip, birbirleriyle uğraşırken bende Beril’den bi haber var mı, yok mu diye kontrol ediyordum. Güvenlikleri arttırmış, konaktaki koruma sayısını 2 katına çıkartmıştım. Beril’in her bir telefon görüşmesinde telefon numarasını değiştirdiğini tahmin ediyordum, önceki numaraları ne olur, ne olmaz diye hepsini denemiştim. Telefonum çalınca üstten ‘Ikizler’ yazını görünce bile sinirlenmiştim. Numaralarını kaydederken hangisini istiyorsan onun ismiyle kaydet demişlerdi ve bendeki her iki numarada ‘Ikizler’ olarak kayıtlıydı. Sabah ki olayı hatırlayınca üstüne kapattım. Tekrar aradığın da telefonu açarken kulağıma koyup “Ne var lan!” dediğim de karşıdan “Abi bu ne sevgi dolu bi sestir ya” dediğin de “Uzatma, söyle!” dediğim de “Eve ne zaman geleceksin yada sen gelmesende olur Yengem ne zaman gelecek?” dediklerinde kaşlarımı çatarken Asil’e döndüm, o da Ali’yle uğraşmayı bırakıp bana bakıyordu “Asil mi?” dediğim de karşıdan gülme sesiyle “Başka yengelerimiz varda haberimiz mi yok Abicim?” dediğin de dişlerimi sıkarken “Asabımı bozma lan, düzgün konuş piç!” dediğim de ses ani olarak kesilip “A-afedersin Abi” dediklerinde sinirle derin bi nefes alırken “Niye, napacaksınız Asil’le yada Asil’e ne yapacaksınız diye mi sormalıyım!” dediğimde iki kişinin gülme sesiyle sesimin hoparlörde olduğunu anlamak zor değildi. “Yok Abi, valla bi şey yapmicaz Asil Yengeme. Sadece merak ettik.” dediklerinde sinirle “Bak siz ikiniz yine boş kalmış beni aramışsınız, kapatın belanızı benden bulmayın belanızı sikerim!” diyerek telefonu yüzlerine kapatıp ceketimin iç cebine koydum. Bana merakla bakan iki göze bakınca gülerken burnuna vurunca yüzünü buruştururken elimi itip güldü. Merakla “Ne oldu, kim beni soruyor?” dediğinde onu kolundan tutup yanıma çektim, kolumun altına alıp, göğsüme yasladıktan sonra derin bi nefes alırken “İkizler, seni soruyordu. Hayırdır bi planınız mı vardı?” dediğimde kafasını göğsümden kaldırmadan bana bakarken “Hayır, niye soruyorlarmış ki?” dediğin de “Bilmiyorum ama o iki piç yine sıkılmış olmalı, seni yemeğe çıkarmak konusunda ne kadar iyi yaptığımı anladım şuan.” derken aklımda Asil’i ağlattıkları günler gelirken gülsem mi, sinirlensem mi karar verememiştim. Hele o bahçede ıslattıkları gün aklıma gelince güldüm. Asil “Ne oldu, niye güldün?” dediğin de saçlarından öpüp kokusunu içme çektim. Ona cevap vermeden konuyu değiştirip “Ee seçmedin nerde yemek yiyeceğimizi, nereye gidiyoruz?” derken önden Ali seslenerek “Abi ben çok güzel bi yer biliyorum, orda yemek yiyelim” dediğin de gülmemek için yanaklarımın içini dişliyordum. Asil sinirle “Sen gelme ya!” dediğin de Ali bağırarak “O nasıl söz yenge hanım, bensiz yemek Alaz Ağa’nın boğazından yemek geçer mi sanıyorsun sen!” dediğin de güldüm. Güldüğüm için Asil göğsüme vurup “Seninle tek kalsak?” dediğin de ona sanki öylesine bir yemek havası katmak için Ali’yi çağırmıştım çünkü asıl sürpriz akşamdı. “Bi dahaki sefere söz beraber şöyle romantik bi akşam yemeği yeriz” dediğim de burukça gülümserken “Bugün yesek, söz bir dahaki yemeği Ali’yle yer hesabı da ben öderim?” dediğin de o an kabul etmek istesem bile yutkunup hevesini kırarak “Niye Asil, bugünün özelliği ne?” dediğim de gözleri bir an dolacak gibi olurken hızla “Hi-hiç şaka yaptım zaten, Ali’de gelsin.” diyerek derin bi nefes alıp kafasını göğsüme yasladığında o an yutkunamamış, her şeyi açıklamak istemiştim ama asıl sürpriz akşamdı ve adı üstünde sürpriz olmasını istiyordum..

 

Restorana gelmiş ve üçümüz de yemeklerimizi sipariş etmiştik, Ali ve ben ara ara iş konuşuyorsun Asil önündeki yemeği karıştırıyor, ona baktığımı fark edince hemen bi kaç kaşık ağzına atıyordu. Morali bozulmuştu ve benimde sabrım kalmamıştı, güzel bi doğum günü sürprizi yapim derken karım- hamile karımın bu kadar üzüleceğini ben bile tahmin edemiyordum. Telefonum çalınca bu sefer de ‘Zilan’ yazısını görünce kaşlarımı çattım. Arabada ikizler ve şimdi Zilan? Telefonu açıp kulağıma koydum. “Alo, Alaz nasılsın?” derken sesi iyi gibiydi. “İyiyim Zilan, sen?” derken sanki her an bir şey söyleyecek gibi tedirgin olmuştum. “Bende iyiyim, nerdesin şirkette misin?” dediğin de “Hayır, ne oldu bi sorun mu var?” dediğim de telaşla “Iıı yo-yok yok, ni sorun yok. Asil evden çıkmış hani ne zaman gelir, yemek felan için?” diye saçma bi cümle kurunca “Asil’le beraber yemek yiyoruz şuan, onu beklemenize gerek yok. Neden onu aramadın?” dediğim de “Şey, şey için yani senin ismin üsteydi diye” dediğin de “Anladım” diyerek kısa kestim. Tekrardan ısrarla “Ne zaman döneceksiniz?” dediğin de sinirlenmiştim. “Belli değil Zilan, niye ısrarla soruyorsunuz anlamadım?” dediğim de “Tamam ama en azından konağa yaklaştığında bi mesaj at sen.” diyerek telefonu kapatınca, telefonu yine ceketimin cebine koydum. Asil huzursuz bi şekilde “Alaz konağa mı dönsem ben, bi sorun mu var acaba?” dediğin de bende huzursuzlansam da “Yok güzelim bi sorun yok, yemek yiyip kalkarız zaten.” diyerek ona yemeğini işaret edince, kafasını sallayarak önüne döndü. Ali’yle göz göze gelince kafasını hafifçe sallayıp ne olduğunu sorunca aynı şekilde kafa sallayarak bilmediğimi işaret edip, ona gitmesi için işaret verdim. Ali ayağa kalkıp “Ben bi telefon konuşması yapıp geliyorum, afiyet olsun.” diyerek masadan kalktı. Telefonuma gelen mesaj beni gülümsetmişti, artık akşam için her şey hazırdı. Sessizce yemeğe devam ederken kısa bi süre içinde Ali tekrar yanımıza geldiğinde gülümsüyordu. Ona hafifçe kafa sakladığım da her şey yolunda dercesine gülümsedi. Kafama yine Beril takılmıştı, nerdeydi! Asil yemek yerken Ali’yi süzüp “Alii?” dediğin de Ali ağzı doluyken “Hım?” diye cevap verdi, Asil tekrar aynı ses tonuyla “Sen ne zaman evleneceksin?” dediğin de Ali dona kalarak ona bakmış ve yüzünü buruşturmuştur. Gülerek önüme döndüğüm de Asil, “Alaz Ağayla sana birilerini bakmaya başladık bile.” dediğin de her şeyden habersiz bi şekilde ona bakarken, bana gülümseyerek öpücük attığın da ona “Sen iflah olmazsın.” diyerek kafamı sallayıp önüme döndüm. Ali’nin bana olan bakışlarıyla omuz silkip “Yengen ne derse o Ali, sana birini bulduysa evlenmek zorundasın.” dediğim de masadaki eli yumruk olmuştu. “Ne diyorsun Abi, sen buna güveniyor musun! Beni bi çingeneyle evlendirecek sonra uğraşan yine siz olacaksınız.” derken Asile olan bakışları onu kınar gibiydi. Gülerek omuz silkerek “Benin demem gerekeni dedim, sana bi erkekle evlen derse bile o erkekle evleneceksin.” dediğim de hem Asil hem de Ali bunu beklemediği için aynı anda ağzındaki yemeklerden dolayı öksürmeye başladıklarında gülerek ağzıma yemek atarken güldüm. Asil kahkaha atarak su içmeye çalışırken ona yardım edip bardağını tuttum. Ona olan bakışlarımdan utanınca hemen sessizleşip suyu eline aldı. Bu hareketiyle burnuna bi fiske vurup önüme döndüm. Baş belasıydı! Ali ağzının içinden küfür ederken ağzını silip masadan kalkarken “İşlerim var benim, karı koca yiyin yemeğinizi!” diyerek uzaklaşınca güldüm. Asil ona seslense de ona dönmeden gidince sinirlenip belimdeki silahı çıkartıp, Ali’nin hemen ayağının yanına nişan alıp bir kez sıktım. Kapattırdığım restorantta kimse olmadığı için tek korkan karım olmuştu. Tüm ciddiyetimi bozmadan Ali’ye bakarken o sinirle dönüp “Si**rim böyle işi ama!” diye bağırdığın da “Karım arkandan seslendi duymadın mı!” dediğim de sesimdeki ciddiyeti ve yüzümdeki netliği görünce dişlerini sıkarak masaya yaklaştı ve “Ciddi misin sen! Az daha bacağımdan olacaktım.” dediğinde “Eğer bir dahakine Asil’in sesini duymazsan kulaklarından olacaksın Ali, haberin olsun.” derken sakin bi şekilde silahımı belime yerleştirdim. Asil hâlâa şokta gibi sadece bizi dinliyordu. Ali bu hallerime alışkın olduğu için sinirle sandalyesini çekip, Asile döndü ve sesini ayarlamaya çalışaraktan “Buyur yenge, sen emret şuan şu dakika bi erkekle evleneyim! Mi şey mi istemiştin?” dediğin de kocaman açılan gözleriyle Asil masumca omuz silkip “Be-ben sadece alındın mı diyecektim?” dediğin de Ali sinirle “Haşa ben kimim ki Asil yengem’e alınayım? Sana alınanı da si**rim ben sen merak etme!” dedikten sonra sinirle kalkınca sandalye devrildi. Gülmek için doğru bi zaman mıydı bilmem ama komikti. Adamlardan biri gelip sandalyeyi düzeltip gittikten sonra Asil’e döndüm, yemeği hemen hemen aynıydı, sanki dokunmamıştı. Ona dönerek “Asil niye yemeğini yemiyorsun güzelim?” dediğim de çatalını sakimca eline alıp bana şaşkın şaşkın bakarak “Yi-yiyorum” diyerek ağzına bi kaç lokma atınca kafa salladım.
.

Arabayı süren bu sefer bendim, Asil yanımda dışarıyı izlerken benim keyfim yerindeydi. Tüm gün herkeste bi tuhaflık olduğunu fark etmiş ve bu sefer Ali’yi özellikle eve göndermiştim ve Ali’den aldığım haberle şaşırmıştım. Evdeki herkes Asil için yani karımın doğum günü için toplanmış ve hazırlıkları tamamlamaya çalışıyorlardı. Bunu beklemiyordum, Ali benimle konuşurken ‘Abi aslında söylemeyecektim sana da sürpriz olsun istiyorlar ama akşam yengeye hazırladığın sürpriz var diye bilemedim, belki ilk sen kutlamak istersin.’ dediğin de ona bu haberi söylememesini tembihledim. Madem ailem küçük karımın doğum günü için hazırlık yapmış ilk önce Ailemle ve daha sonra karım, ben ve çocuklarımla bir haftadır hazırladığım günü beraber kutlarız. Her şey hazırdı, Ali artık gelebilirsiniz dediğin de yola çıkmıştık. Asil yanımda pek keyfi olmasa da kendini zorla gülümsetiyor ve hiç bozmamak için epey bi çaba harcıyordu. Buna nasıl inandı bilmiyorum ama şuan da tamamen onu unuttuğumuza inanmış ve sürekli telefonundan bi bildirim bekliyor gibiydi. Gelmemeye çalışarak arabayı konağın önüne gelince durdum, Asil hiç konuşmadan inince bende indim, hızlı adımlarla içeri doğru yürümeye başlayınca hızla kolundan tutup, yüzünü ellerim arasına aldım. Ona gülümserken gözleri dolmak üzereydi. “Asil’im, bi sorun mı var?” dediğim de gülümsemeden hayır anlamında kafa sakladığın da “O zaman neden üzgünsün?” dediğin de omuz silkerek “Hamilelikten olabilir.” diyerek yanımdan geçecekken tekrar kolundan tutup “Asil, bi sorun mu var gerçekten?” dediğim de bu sefer sol gözünden bi yaş akıp “Se-sen” dedi ama titreyen sesinden dolayı yutkunup “Ben yoruldum galiba, neden ağladığımı bilmiyorum. Zaten bi şey beklemem aptallıktı.” derken sesi fısıltı gibiydi, eğilip alnından öpüp kolumu beline yerleştirirken keyifle konağa yürütmeye başladık. Saçlarından öpüp “Sen kocanı ve aileni hiç tanımamışsın.” dediğim de kafasını kaldırıp, çatık kaşlarla bana bakarken tam kapının önündeydik ve tam o anda biz daha kapıyı çalmadan kapı açıldığı an konfeti patlayınca Asil irkildi, herkes bir ağızdan “SÜRPRİİİİİZZZZ” diye bağırınca Asil kocaman olmuş gözleriyle karşısındaki manzaraya bakıyordu. Bana dönüp baktığında ona gülümsüyordum, tekrar önüne dönüp baktığında gözleri dolmuştu. Tam karşımızda İkizler ve onlardan birinin kucağında Ayaz vardı, Ayaz da elinde pastayı tutuyor ve yüzündeki gülümsemeden heyecanını hissetmemek elde değildi. “Aşiiiiyyy üffyeee!” (Asiiiilll üfleee!) dediğin de güldük. Asil ona kocaman gülümseyip bana dönüp sarılınca şaşırdım, ona kocaman sarılıp alnından öptüm. Pastanın tam önüne gidip, bi kaç adım arkasında duran bana baktı ve daha sonra karnına ve son olarak etrafına bakarak “Ben ne dileyeceğim ki, her şeyim var.” dediğin de herkesin gözü dolmuştu. Elini karnına koyup, “Kocaman ailemize 2 kişi daha eklenecek ve onların hayırlı ve sağlıklı bi şekilde, neşe ve mutluluk getirmelerini diliyorum.” derken son sözlerinde gözleri dolmuştu ve mumları üfleyince alkış başladı. Daha sonra çalışanlar pastayı alınca herkes tek tek Asil’e sarıldı ve o da mutlulukla karşılık verdi. Sarıldığı her kişi için ayrı ve özenle teşekkür ederken hâlâa şaşkınlığı üstündeydi. Annem herkesi yavaş yavaş yukarı çıkartınca Asil uzaktan herkese bakarken ağlamaya devam etti. Kapının önünde sadece ona odaklanmış bi şekilde izlerken, dolu gözlerini gözlerimle buluşturunca gülümsedi. Hiçbir şey demeden gelip sarılınca gülümserken ona sıkı sıkı sarıldım. Ağzından kaçan hıçkırkla fısıldayarak “Ö-özür dilerim.” dediğin de saçlarından öptüm. Yüzünü ellerim arasına aldığım da gözyaşlarını sildim, “Ağlama artık” derken ona gülümsüyordum. Küçük bi çocuk gibi gözyaşlarını tekrar sildi ve kendini gülümsemeye zorlarken “Konaktakiler kutlamasa küsmezdim ama sen unuttun sandım, bide bugün de hiç bi şey demeyince-“ derken lafını kestim ve dudağına küçük bi öpücük bırakırken “İyi ki, iyi ki seninle karşılaştım, iyi ki benim karım oldun, iyi ki çocuklarımın annesi sensin. Asil’im, can şenliğim, sen benim sadece doğum gününde değil her günümde iyi ki’msin.” dedikten sonra ona sarılınca gülümserken derin bi nefes aldığında titreyen göğsünü hissetmiştim. “Seni seviyorum Alaz Ağa.” dediğin de kalbimin ritmi değişmişti sanki, Asil ilk defa bana kendi isteği ve tüm içtenliğiyle bana söylemişti. Yukardan seslenen Zilan “Abi artık yengemi bırakacak mısın, herkes doğum günü kızını bekliyorda” dediğinde Asil kıkırdarken utanarak “Geliyoruzz” dediğin de yukarı çıkmaya başladık. Asil hem merdivenler çıkıyor hem de kaçamak bakışlarla bana bakıyordu, utangaçlıkla yürürken arkasından gülüyordum. Salona girdiğimizde herkes oturmuştu, Welat Ağa ve babam bile orada oturuyordu. Asil utanarak Welat Ağanın elini öptüğünde dedem “Doğum günün kutlu olsun gelin hanım, ilk hediyeni ben vermiş olayım.” diyerek Asil’e küçük bi kutu verince Asil teşekkür edip, kutuyu açınca gözleri parlamıştı. İçinde zümrüt yeşili bir bileklik vardı, ince ve her bir taşı küçük bi bahset şeklindeydi. Asil eline alıp bakarken “Bu, bu çok güzel, teşekkür ederim.” dediğin de Welat Ağa gülümserken “Aile yadigarıdır, artık senin bileğinde daha da bi anlam kazanacaktır.” dediğin de Asil gülümserken gözleri dolu halde Welat Ağaya sarılınca dedem gülümseyerek ona karşılık verdi. Çekingen bi tavırla babamın yanına giderken, babam daha elini öptürmeden ona sarılıp “İyi ki benim gelinim olmuşsun güzel kızım.” dediğin de Asil babamın elini öpünce, babamda aynı şekilde ona küçük bi kutu uzatınca Asil utanarak “Şey, bu hediyelere hiç gerek yoktu gerçekten” dediğin de babam kutuyu Asilin eline sıkıştırıp, “İyi günlerde kullan kızım” derken Asil kutuyu açınca şok olmuştu, yutkunup bana bakınca ona gülümsedim. Ne yalan söyleyeyim bizimkilerden beklediğim bi davranış değildi, ikizler hızla araya girip bi kaç adımla öne çıkarken “Ohaa!” dediklerinde herkes gülmüştü. “Biz, daha bize araba alınmadı!” diye ikisi aynı anda karşı çıkınca Yusuf Ağa kaşlarını çatıp “Benim gelinim korumalarla rahat etmiyor, okula gidip gelirken kendisi halleder işlerini.” dediğin de Asil hızla bana döndüğünde ona kafa sallamıştım. Bi kaç haftaya okula başlayacaktı ve bunu ben düşünmüştüm ama babam benden hızlı çıkmıştı. Asil herkesle tekrar sarılınca herkes hediye vermiş ve Asil de her biri için utanarak teşekkür etmişti. Annem altın bi set, Zilan güzel bir saat ve ikizler de bi flaş bellek vermişlerdi. Asil onlara içindekini sorduğun da gülümseyerek “İzleyince keyif alacağına eminiz yenge” derken ki o sırıtmalarıyla sinirlenmiş ve kaşlarımı çatarak onlara “Ne var içinde?” dediğim de ikisi de yutkunup “Gü-güzel fotoğraf ve videolar” dediğiklerinde daha fazla üstlerine gitmeden kafa sallamıştım. Herkes oturup çay, kahve ve beraberinde pasta yiyorduk. Herkes birbiriyle sohbet ediyor, şakalar ve uğraşmalarla dolu dolu geçmişti. Mardin’e geldiğim günden beri ilk defa kendimi bu kadar huzurlu hissetmiştim. Ne kadar da gerçek bi aile tablosunun içindeydik, ben karım ve çocuklarımla hayatımdan silmeye karar verdiğim ailemle beraber. Asil ne kadar da çabuk bağlatmıştı kendisini onlara. Yanımda herkesle sohbet eden küçük karıma ve artık hafiften belli olan karnına baktım. Umarım bi rüya görmüyorumdur ve görüyorsam lütfen kimse uyandırmasın. Telefonuma gelen mesajla artık her şeyin hazır olduğu saate gelmiştik, aslında tam şuan da Asille evden çıkıp onun doğum gününü kutlamak için planladığım yere gidecektik ve ona sürpriz yapacaktım ama asıl sürprizi ailem resmen ikimize yapmıştı. Derin bi sohbete dalan Asil’e her ne kadar bölmek istemesem de ona seslenince bana döndü “Odada senin için hazırlanan bi kaç kıyafey var onları giyin mi yere gideceğiz.” dediğim de etrafına bakarken elimdeki çay bardağıyla tam bizimkiler gibi olmuştu, kafa sakladığım da bi şey demeden odadan çıkınca bana bakan meraklı gözlerle anneme bakarken “Yemeği dışarda yiyeceğiz, bizi beklemeyin.” diye kısa bir açıklama yaptığım da kimse mi şey demedi, derin bi nefes alıp “Asil için yaptığınız sürprizden haberim yoktu, ona ailesinin yokluğunu hissettirmediniz sağ olun.” dediğim de sağımda olan Welat Ağa elini dizime koyarken “Siz sağ olun oğlum, Asil’in de bizim gözümüzde Ayazdan farkı yoktur. Ayaz bu olayda ne kadar suçluysa Asil de o kadar suçludur. Zavallı kız küçücük yaşta Abisinin canı için sonunun belli olmadığı bir yolu kabul etmişti, o ürkek, korkak bir kuş gibi olan yüreği hepimize öyle işledi ki, ben bile ona kaşlarımı çatmaktan çekinir oldum.” derken sözleri yüreğime dokunmuştu. Annem “Hele o ilk geldiği günler, kuzuya benzese de birimizle konuştuğu anda kalbi sanki avucumuzda atan bi kuş gibiydi, Asil kız bizi belki hâlâa bir aile gibi kabul etmedi ama biz onu çoktan kabul ettik, onun yeri burasıdır.” derken kalbini gösterirken ona kafamı hafifçe sallarken gülümsemiştim. Söze devam eden kişi babam olmuştu, “Her ne kadar Asil fedakarlık yapsa da sen de aynı fedakarlığı kız karde-“ demeden hızla bölerek “Sakın, yapma baba! O benim kız kardeşim felan değil!” diyen sesimin sertliği annemin gözlerini doldurmuştu. İlk geldiğim gün o kızın ismini birisinden duyarsam diye başlayan tehditlerim aklıma gelmişti. Sinirle “Eğer ki yumuşacığımı düşünen varsa sakın, onunla konuşan görüşen bir daha asla bu konağa giremez!” derken sözlerim annemeydi. Belki fazla gaddardım ama bu ol almayacaktı, ona bu konak için hiç bir yol vermeyecektim. Bu Asil’e haksızlık olurdu. Onu sadece bir kere görmüştü ve o sondu. “Bir daha bu konu açılmasın, madem dediniz böyle bir durum var, artık Aşiretin reisi sen olmalısın o zaman benim sözümün üstüne de kimse söz söyleyemez.” derken sesimi düşürmüş ve daha sakinleşmeye çalışır durumdaydım. Annem gözyaşlarını silerken kafasını salladı ve “Se-sen ne dersen o oğul.” derken içim sızlasa da kararım buydu ve böyle de kalacaktı. Babam “Alaz-“ derken ayağa kalktım ve kimseye cevap vermeden odadan çıktım. Çalışma odasına geçip bi sigara yaktım, avluya bakarken Asiye ve Ali’yi konuşurken görünce şaşırmıştım, daha sonra yanlarına Kutay gelmiş ve arkasında bi şey saklıyordu. Enes kapıdan onlara seslenince küfür savunurken “Noluyor lan burda!” derken sigaramdan son bir nefes çekip söndürdüm, kapıdan çıkıp tam aşağıya inecekken topuk sesleriyle kafamı kaldırdım. Bizim katımızdan inen Asil’e baştan aşağıya bakıp, süzdüm. Giydiği saten beyaz elbise bi gelinlik gibiydi. Giydiği topuklu ayakkabı görünmezken bile elleriyle oyunu geçen elbiseyi toplamıştı, ellerinde üçgen detaylı danteller ve boynuna bi şal gibi attığı parçası, kısa ve düz olan kahve saçları, yüzündeki masum ifade ve badem ve kahverengi olan o gözleri… Her detayına bakıp o anı kaydetmek istercesine bakıyordum. Açık olan omuzları ve ince bir inci kolye ve bileğine hafif büyük gelen inci kolyenin takımı olan bilekliğinin yanında Welat Ağanın zümrüt yeşili bilekliği ayrı bi hava katmıştı. Yüzük takmayı seven Asil bugün parmaklarını boş bırakmıştı ve inci küçük bir küpe takmayı ihmal etmemişti. Yanıma geldiğin de hem masum hemde gözlerinde soru işareti vardı. Konuşmak için zorlanacağımı hiç düşünmezken, yutkunup “Çok güzel olmuşsun.” dediğim de gülümserken kafasını eğdi. Çenesinden tutup gözlerine bakınca gülümsedim, utanarak bana bakarken “Şey ben, ben bunu neden giydiğimi anlamadım?” dediğin de eğilip dudağını emdim. O kadar güzeldi ki söylediklerini duysam da algılayamacak hale gelmiştim. Beni iterken “O-oof Alaz Ağa birisi görecek!” dediğin de güldüğüm de elini kaldırıp gözlerimi kapatırken “Yeter artık bakma, şey sen yani, işte çok yoğun bakıyorsun derimin altı ısınıyor.” dediğin de kendisinin ne dediğini sonradan anlamış gibi hızla elini çekince, derin bi nefes alıp “Yavrum biz bi odaya mı çıksak.” dediğim de gözleri kocaman olurken omzuma vurup “Edepsiz!” dediğin de kafamı yana atarken kahkaha atmıştım. “Alaz Ağa ciddiyim bu, bu elbise sanki çok abartı yani biz nereye gideceğiz?” dediğin de son kez eğilerek dudağını öpüp, onu kucağıma almıştım. Merdivenlerden inerken bile gözümü ondan alamazken ona baktığımı bildiği için ben hariç her yere bakıyordu. Avlunun önüne geldiğimiz de onu yavaşça yere bırakarak kolumu uzatınca elini koluma koyarak yürümeye başladık. Kapılar açıldığı an konfeyilerin patlamasını bende beklemiyordum. Enes, Asiye, Kutay, Ali ve diğer tüm korumalar bi alkış tufanı başlatınca ağız dolusu küfür ettim. Sikerim böyle şeyi ama ben hariç herkes kutladı karımın doğum gününü! Asil ilk başta hafif korksa da hemen gülerek etrafına bakıyordu. Elimdeki pastayla ileri gelen Asiye “İyi ki doğdun Asil” şarkısını başlatınca herkes alkışlayarak devam ettirdikten sonra Asil mumları üfledikten sonra herkes yine ve yine karıma sarılıp iyi dileklerde bulunuyordu. Sıkılarak onlara bakarken Kutay elimdeki çiçeği Asil’e uzatınca hafifçe boğazımı temizledim. Kutay bana bakarken “A-abi şey hani yengenin doğum günü ya verebilir miyim?” dediğin de herkes gülmüştü ama ben gülmüyordum. Ona kaşlarımı çatarken “Kutay” dediğim de yutkunarak “Buyur Abi?” dediğin de Asilin tam yanında durup “Sen Asil hastanedeyken de biz hepimiz aldık diye karıma çiçek vermiştin değil mi?” dediğim de sadece kafa sallamıştı, Asil bana bakarken “Yapma lütfen” dediğin de sinirle gözlerimi yumup “Belanı sikicem senin Kutay ver, ver çiçeği.” dediğim de korkarak da verse Asil aldığı kocaman bukete resmen sarılmıştı. Yine herkes cebinden kutu ve hediye paketler çıkartmaya başlayınca “Tamam tamam, bu kadar yeter hadi, benim karımla planım var biz yemek yiyip geldikten sonra verir herkes hediyesini hadi!” dediğim de Asiye öne çıkıp “Az bekle!” diyerek elindeki kutuyu Asil’e uzatınca Asil bana dönerek Kutay’ın verdiği çiçeği uzatınca küfür ederek alıp başka bi korumaya tutturdum. Asil aldığı kutuyu açınca içinde bir kolye vardı, kolyeyi eline alınca “Aaa” dediğin de kolyeye daha dikkatli bakınca bir nota, bir nal ve küçük bir ev olduğunu görünce gülümsemiştim. Asiye küçük bi açıklama yaparak “Seninle tanışalı çok uzun süre olmadığı için zevk konusunda emin olmadım ve aklıma gelen tek şey tanışma hikayemizdi.” derken sıcak bi gülümseme sunuyordu. Asil eliyle müzik notasına dokuncada “Abim anlattı” dediğin de Asil ona sıkı sıkı sarıldı. Daha sonra Enes gelerek “Al bakalım” derken bi Abi sıcaklığıyla saçlarını okşamıştı. Asil heyecanla kutuyu açınca da bi defter beklemiyordu, eline alıp açtığındaysa defterin ilk sayfası hariç diğer sayfaları boştu. Enes okumasına izin vermeden ona sarılıp “Sonra okursun, diğer sayfalarını da sen doldurursun.” dediğin de Asil de ona teşekkür edip sarılmıştı. Bu sefer de Ali bi adım attığın da sinirle “Sikerim belanızı he, ben gidip geldikten sonra diyorum!” diyerek bu sefer Asile bile bakmadan onu bileğinden tutup arabaya sokunca bu sefer küfür eden kişi arkamda duranlardı. Asil söylenmeye başladığı an kapıyı kapatıp kapının önündekilere dönüp, Kutaya döndüm “Senin bugün ki işin bu muydu?” dediğim de “Evet Abi” dediğin de sadece kafa salladım ve Enes’e dönerek “Senin?” dediğim de düz bakışlarla “Biz zaten beraberdik, izin verseydin bi pastaneye gidecektik!” dediğin de kafa sallayarak sakin bi ses tonuyla Ali’ye dönerek “Bu ikisine ve bunlara yardım edene 6 ay izin felan yok, veren olursa belasını sikerim Ali! Sonra bahane sunma senden bilirim.” diyerek onlara söz hakkı vermeden arabaya bindim. Gaza basarken aynadan Enes’in sinirle el kol hareketleriyle küfür ettiğini anlamak zor değildi. Asil derin bi nefes alıp “Ayıp oldu sanki” dediğin de gülümseyerek kafamı yukarı sallayarak “Yok yok” dediğimde somurtunca güldüm. Her ne kadar Asil’e belli etmemeye çalışsam da sinirlenmiştim. Ulan ailem kutlama yapıyor, korumalar bile birleşip kutlama yapıyor ama herkes benden saklıyor! Gerçi bende onlardan saklamıştım ama bu onları alakadar etmezdi çünkü ‘benim karımın doğum günüydü!’ Asil bana dönüp “Yol çok uzun mu?” dediğin de “Yok yavrum, az kaldı” dediğim de kafa sallamıştı. Cebimden telefonu alıp, ayarlamışım yerden birisini aradım, ilk çalımda açılan telefonla “Her şey hazır mı?” dediğim de karşı taraftan “Evet Abi” sesiyle “Tamam en fazla 10dakikaya orda olucam, ortadan kaybolun” dediğim de yine aynı cevabı aldıktan sonra telefonu kapattım. Bu gece çok ayrı bi gece olacaktı ben, karım ve çocuklarımız.. Asil yerinde kıvranınca ona baktım, sanki bi şey sormak istiyor ama çekiniyor gibiydi, onunla uğraşmak amaçlı burnuna vurunca yüzünü buruşturup elime vurunca gülerken “Söyle” dediğim de “Ne?” deyince gülerken “Sor ne diyeceksen” dediğim de kaşları havalanırken “Be-ben mi, yo ne alaka? Ben bi şey sormayacaktım ki” dediğin de kafa sallarken “Sen bilirsin, ben işini kolaylaştırmak amaçlı demiştim” dediğim de omuz silkip önüne dönsede gözleri sürekli yana doğru kayıp, beni kontrol ediyordu. Asil birden aklına bi şey gelmişcesine “Hiiihh, Alaz Ağaaa!” dediğin de “Noldu?” derken araba sürerken sık sık ona bakarken Asil yanına ellerini koyarken bi şey arıyor gibiydi, “Ya telefonum, telefonumu unuttum!” dediğin de nefesimi sesli verirken “Yavrum bende bi şey oldu sandım, tamam zaten telefonuna ihtiyacın olmayacak bu gece.” dediğim de “Ya ama hayır, lütfen birisini ara getirsin?” dediğin de ona bakarken sorgulayıcı bi bakışla “Niye istiyorsun ki, sen çok takmazsın telefon meselesini?” dediğim de yutkunup “Ben, ben belki fotoğraf çekeriz diye şey ettim” dediğin de gülerken kafa salladım. Hevesini kırmak istemiyordum, cebimden telefonu çıkartıp Kutayın ismine bastım, telefon açıldığında “Buyur Abi?” dediğin de “Sera’ya söyle sana Asil’in telefonunu versin sonra da onu bana geti- yada sen getirme, birisine ver gönder.” dedikten sonra “Tamam A-“ diyemeden yüzüne kapattım. Asile dönerken kafa sallayarak “Getirirler birazdan” dediğimde kocaman gülümserken utanarak “Teşekkür ederim” dediğinde gülümsemiştim. Önüme döndüğüm de Asil bi kaç dakika sonra eliyle radyoya uzanıp açtığın da ilk açtığı şarkıyla kocaman gülümserken bana dönmüştü, ona karşılık gülümserken şarkının nakaratına eşlik etmeye başlamıştı. “Mutlu günler vadediyor, sana yıllar ömür boyuu” derken ‘Cem Karaca’nın Bu son olsun’ şarkısına sevineceğini bende düşünmemiştim. Şarkıya devam ederken bana dönüp “Ne yalnızlık ne de yalan üzmesiiin seniiii, doğarken ağladı insan bu son olsun bu soonn” dediğin de gülmüştüm. Onun bu keyifli hali beni de keyiflendirince ikimiz aynı anda “Ne yalnızlık ne de yalan üzmesiiin seniii, doğarken ağladııı insaan, bu son olsun bu sooon” dediğimiz de ikimizde gülümsüyorduk. Asil tam ses verecekken gelmemiz gereken yere vardığımız için durdum. Asil şaşırarak “Geldik mi?” dediğin de kafa salladım, yüzünü buruşturunca gülüp “Gel, gittiğimiz de tekrar açarız” derken bi yandan hâlâa ufak bi şaşkınlık yaşıyordum, karımın Cem Karaca hayranı mı yoksa bu şarkıya mı hayranlığı vardı? Arabadan inip, karımın kapısını açınca bir peri gibi ve kırılgan bir bebek gibiydi. Belini sıkan albisesi hamile olduğunu fazla belli ediyor ve sürekli gözüme çarpıyordu. Elinden tuttuğum da Asil etrafına bakarken “Nereye geldik?” dediğin de “Gel sen, gidince görürsün” dediğim de hâlââ etrafa bakıyordu. Şaşkınlığı sesinden belli olurken “Alaz Ağa hiç koruma almadık ve hiç koruma yok” derken soru sormuyordu ama sorguluyordu. “Bugün yalnız kalmamızı istedim” derken yalan söylüyordum, Asil etrafımızda korumalar olduğun da rahat olamıyordu ve bende onlara saklanmalarını ve uzaktan takip yapmalarını söylemiştim. Böyle bir günde karımı tehlikeye atamazdım. Sahilde yürürken bizim için hazır olan tekne fazla dikkat çekiyordu. Asil tekneye bakarken derin bi nefes alıp, bana dönünce güldüm. Şaşırmaktan önce sanki emin olmak ister gibiydi, ağzının içinden bi şeyler dese de bana net olarak sesi gelmiyordu. Teknenin önüne geldiğimizde durdum ama Asil tekrar bana dönüp şaşkın bi şekilde bakınca burnuna vurdum, elimi itince de güldüm. Hâlâa olduğu yerde bekleyince hiç beklemeden onu kucağıma aldığım da “Ayy” derken utanma sesi ve ani refleks olduğunu anlamıştım. Teknenin içine girince onu bıraktıktıpkm da yutkunup “Şe-şey burası, yani burayı benim için mi hazırlattın?” dediğin de hiçbir şey demeden kafa salladım. Büyülenmiş gibiydi, etraftaki balonlar ve sarı ışıklar atmosferi iyice romantikleştiriyordu. Elinden tutup teknenin üst katına çıktık, hazırlanmış masayı gören Asilin ağzı açıkken güldü, “Aa-Alaz Ağa bu yani çok şey, pek senlik değil gibi yani-“ derken lafını bölüp “Romantik mi?” dediğim de gülerken kafa salladı. “Sen çok sevmezsin sandım, hani hiç yapmayınca” dediğin de güldüm, ellerimi beline yerleştirip onu biraz kendime çekince gözlerinin parladığını görüyordum. “Senin sevdiğin her şeyi seviyorum Asil çünkü ben seni çok seviyorum” dediğim de gözleri dolmuştu, akan gözyaşını silerken “Hayır hayır, sakın ağlim deme çünkü ağla diye değil mutlu ol diye yaptım bunları” dediğimde Asil ellerini kaldırıp boynuma sardı, giydiği topuklu ayakkabıların ucuna çıkarak dudaklarıma bıraktığı küçük öpücüğüyle büyülenmiş gibiydim. Bana yetmeyen o küçük öpücükle Asil daha geri çekilemeden dudaklarını öpmeye başladım. Bana karşılık verirken gülümsediğini hissetmiştim. Son kez alt dudağını emdikten sonra geri çekildiğim de Asil yutkunup kafasını eğmişti, utandığını anlayınca gülüp geri çekilmiştim. Masaya yaklaşırken onun için sandalyesini çektiğimde gülümseyip gelip oturdu, eğilip boynundan kokusunu içime çektim ve yanağına bi öpücük bıraktım. Yanaklarının sıcaklığı havanın soğukluğuyla tartışılırdı. Hoşuma gittiğini belli etmeden tam karşısına oturdum ve o anda açılmaya başladık. Asilin heyecanı yüzünden belliydi, etrafına attığı meraklı bakışlar ve yine ben hariç her yere bakmasıyla gülüp biraz etrafa baktım ve bi süre sessiz kaldık. Tekne bi süre sonra belirli olan rotayı takip etti ve aslında aynı yerde belirli hareketlerle ilerliyordu, karadan fazla uzak değildik ve etraftaki tüm teknelerde bana aitti. Asil tuhaf hissetmesin ama aynı zamanda güvende olsun diye tüm tekneleri almış ve sanki her şey yolunda gibi arada bir tekneler geçiyor, balıkçı tekneler temizleniyordu karada ve Asil’in göremediği ama hem teknelerde hem de etraftaki adamlarla güvende olduğumuzu biliyordum. Asil’e baktığım da bu sefer tekneye bakıyordu, “Beğendin mi?” dediğim de etraftaki süslere bakarken gülümseyip “Evet bende çok” demesiyle güldüm. Telefonuma gelen titreşimle cebimden çıkarttım, gelen mesajı okuduktan kısa bi süre sonra garson Asil’in telefonunu masat bırakıp gitti. Kutay telefonu getirip, farklı bi tekneyle buraya ulaştırmıştı. Asil telefonu alınca hiç beklemeden kamerayı açtı ve “Gülümse” dedikten sonra bi kaç resim çekti. Video açıp “Evett, bugün benim doğum günüm ve Alaz Ağa yani kendileri kocam olur bana sürpriz yapmııışşş,” dediğinde güldüm. “Almaz Ağayı tanıyan herkese bunu anlatsam inanmaz ama bu videodan sonra kocamın romantik yanını da görmüş olacaklar” dediğin de kaşlarımı çatıp “Yavrum sende beni iyice odun ettin, var bizde de bi şeyler” derken dikleştim. Asil kahkaha atıp “Bi şeyler var zaten ama romantiklik kısmı yok” dediğin de onu ayıplayan bakışlar atıp “Nankör” dediğim de yüzünü buruşturup “Alaz Ağa bugüne bugün bana hiç çiçek bile almadın, bir romantik yemeğe çıkarmadın sen bana hiç hediye bile almadın ki!” dediğin de biraz düşününce haklıydı ama Asille kavga etmeden uda beni sinir krizlerine sokmadığı nadir anlar vardı. “Yavrum biz genelde seninle kavga ediyoruz hee etmediğimiz zamanlarda da söylediklerinden daha güzel şeyler yapıyoruz bence” dediğim de Asil kaşlarını çatıp “Ne gibi?” dediğin de ona attığım bakışla güldüğümde hâlâa anlamaması ve bana saf saf bakmasıyla güldüm. “Mesela seninle duş almak, saçlarımla oynaman ama en keyiflisi de duştan önce yaptı-“ diyecekken Asil hemen kamerayı indirip “Edepsiz! Video kayıttaydı ya anı olarak kalacaktı!” diye sızlanınca güldüm, “Kötü bi şey demedim ki sen yapmadıklarımızı bende yaptıklarımızı saydım.” dediğimde telefonun kamerasını eliyle kapatırken kıpkırmızı olmuştu. “Lütfen sus kayıtta diyorum!” derken kırmızı elmaya dönüşmüştü. Kahkaha atarken kamerayı tekrar kaldırdı ve tam bi şey söyleyecekken garson doğum günü pastasını getirince Asil’in parlayan gözleri pastada kenetli kalınca, elinden telefonu aldım ve onu çekmeye başladım. Garson pastayı bırakıp içeri girince Asil’in yine gözler dolmuştu. Ona gülümseyip “İyi ki doğdun güzelim, iyi ki hayatımdasın, iyi ki karımsın ve iyi ki çocuklarımın annesisin Asil.” dediğim de dolan gözleriyle kalkınca sarılmak istediğini anladım ve bende kalktım, bana sarılınca ağlamasını beklemiyordum ama kısa bi süre sesli ağlamıştı. Kamera hâlâa kayıttaydı ve onu masaya bıraktım. Ona sıkıca sarıldıktan sonra saçlarını öpüp ger çektim, eğilip gözyaşlarını silerken dudakları titreyince kıyamamıştım. Bana baktığın da gülümsüyordu ve hiç beklemediğim bi hamleyle günün ikinci “Seni çok seviyorum Alaz Ağa” demesiyle dudaklarıma yapışması bir olmuştu. Yaşadığım kalp çarpıntısından hemen sonra ona karşılık verdim, küçük bi öpücükten sonra geri çekilince yerine geçince onu izliyordum, hava biraz esince ayaktayken ceketimi çıkartıp omuzlarına bıraktım ve yerime geçtim. Telefonu alıp Asil’i neşelendirmek için “Hadi yavrum dilek tut ve mumları üfle” derken onu çekiyordum, derin bi nefes alırken kameraya değilde bana bakarken mumları üfleyince içim erimişti. İkimizde gülünce Asil kamerayı aldı ve son kez ikimizin kadraja girdiğinden emin olduktan sonra “Burdan ikizlerimize sesleniyorum, bi sonraki doğum günümde siz de olacaksınız, anneniz ve babanız sizi heyecan ve sabırsızlıkla bekliyor. Sizi seviyoruz.” diyerek kameraya öpücük gönderdikten sonra kapattı. Ellerini tutup öperken, “Sen dünyanın en güzel annesi olacaksın” dediğim de kaşları bükülürken “Umarım ben iyi bir anne olurum ama senin çok güzel bi baba olacağından eminim.” dediğinde derin bi nefes aldım. Garsonun bi kaç dakika sonra gelmesiyle pastayı alırken aynı zamanda servis yapmaya başlamıştı. Pastanın yanında Asil ve ben çay istemiştik. Bi kaç çatal aldıktan sonra “Karnını doyurma, yemek yiyeceğiz.” dediğim de “Burda mıı?” dediğin de kafa salladım. Elimle iç cebimdeki kutuyu kontrol ettikten sonra bi yudum çay aldım. İşte şimdi tekne gitmemiz gereken yere gitmeye başlayınca bende heyecanlanmıştım. Işıklardan uzak bi yer seçmiş ve hediyemi orada verecektim. Asil’in meraklı bakışlarını fark etmiş ve daha önceden de tahmin ettiğim için 2 hediye almıştım ama aslında 2. hediye denk gelmişti. İçeriden gelen garson Asil’in önüne bir hediye paketi bırakınca Asil kocaman gülümserken bana bakıyordu. Bi a4 boyutundan biraz fazla olan kutuyu açınca içinde bi dosya vardı, merakla dosyayı açınca bende açıklama yapmaya başladım. “Hatırlıyor musun seninle bi arkadaşımın yanına gidip bi kaç soru cevap yaparken senin için üstler tasarlayacağını söylemiştim.” dediğinde önündeki tasarım olan kıyafetlerin renkli çizimler vardı, manken üstünde denenmesi teklif edilse de bi kopyasını istememiştim, yaklaşık 50 tasarım elbise, etek, takım kombinleri vardı ve sadece benim karımdaydı bir kopyası bile yoktu. Asil büyğkenmiş bi şekilde sayfaları karıştırırken bi tanesinde durdu ve eliyle resme dokundu. “B-bu çok büyüleyici” dediğinde gülümsedim. “Biliyorsun ki benim çizimim de pek kötü değildir, bana gelen tasarım elbiselerinin içinde bir kaçını da senin için ben tasarladım.” dediğimde kafasını kaldırıp bana bakarken şaşırarak “Gerçekten mi?” dediğinde kafa salladım. “Hangileri?” derken dosyayı bana uzatırken dosyayı ona iterken kafa salladım ve “Onları senin üstünde gördükçe söylicem ama bi tanesi var ki onun resmi orda yok ama eminim şuan odamızdadır.” dediğim de merakla “Elbise mi?” dediğinde hayır anlamında kafa salladım, “Takım mı?” dediğinde yine kafa salladım, “Etek mi yoksa pantolon mu?” dediğinde gülerken kafa salladım. Karım biraz fazla saf gibiydi. “Yaa senin tişörtlerini giyiyorum diye yoks-“ diyemeden “Hayıır” dediğimde duraksayınca güldüm, yutkunurken “Ne ki?” dediğinde “Özel tasarım bi gecelik” dediğim de yutkundu, sanki az önce hiç sohbet etmemişcwsine önüne dönüp dosyayı karıştırmaya başlayınca dayanamayıp kahkaha attım, Asil bana bakmadan yine ağzının içinden bi şeyler derken sadece “Utanmaz ya” gibi söylenmelerini duyuyordum. “Asil aç mısın, hemen yemek yiyelim mi?” dediğimde Asil “Hayır biraz daha duralım” derken bana bakmamaya çalışıyordu, ona gülümseyip Ayağa kalktım elinden tuttum ve yürümeye başlayınca merdivenleri indik ve bir kat daha inince “Nereye gidiyoruz?” dediğinde ona bakmadan “Odamıza” dediğimde bana baktığını hissetsemde ona bakmadım, kapıyı açınca içer girdiğimizde Asil etrafına bakarken gözüne yatağın üstündeki siyah kutuda takılı kalmıştı. Bana baktığında ona kutuyu işaret ederken “Açmayacak mısın?” dediğim de utangaç ve çekingen adımlarla yatağa yaklaştı, kutuyu açınca içindeki siyah geceliğin iplerinden tutup kaldırınca dudaklarını birbirine bastırınca gülmemek için yanaklarımı dişliyordum. Bana dönünce bu sefer de alt dudağını dişliyordu, ona kafamla geceliği işaret ederken “Onu üstünde görmek istiyorum.” dediğim de yutkunurken “Şi-şimdi mi?” dediğim de “Denenmek istemez misin?” dediğimde “Ben, ben bilmiyorum.” dediğinde güldüm. “Bence denemekten zarar gelmez.” derken onu süzerken bu sefer sertçe yutkunan ben olmuştum, “Eminim vücuduna çok yakışacaktır.” dediğimde Asil’in hızla inip şişen göğsüyle “Burda mı deneyeyim?” dediğin de ona kafamla “Banyo orda bi dene bakalım”dediğim de benden kaçarcasına banyoya girince güldüm. Yatağa otururken derin mi nefes aldım, kendimi sırt üstü bırakınca tavanla bakışıyordum. Bi süre böyle bekleyince içeriden hiç ses alamayınca “Asiil, yavrum yardıma ihtiyacın var mı?” dediğim de “Şey- Alaz Ağa bu birazcık yani nasıl desem-“ diye sayıklayınca kalkıp banyo kapısının önüne gittim ve “Giydin mi?” dediğim de “Evet” diyen sesi fazla çekingendi. Gülerken “Açmayacak mısın?” dediğim de kapıyı açınca onu süzerken fark etmeden derin bi nefes alırken alt dudağımı ısırırken gülüyordum. Sesli nefes verirken “Huuhh” demiştim. Giydiği saten siyah gecelik göğüs çatallarını fazla dışa vurmuştu, bel kısmı tamamen dantelden oluştuğu için iç gösteriyordu, kalçalarını zor kapatan etek boyuyla bacakları fazla seksi duruyordu. Onu belinden tutup duvarla arama alırken ona bakmaktan zevk alıyordum, hiç düşünmeden “Ben, yani ben bile bu kadarını hayal edemezdim.” derken işaret parmağımla dantelli detayları okşarken Asil’in göğsü şişmişti. Göğüslerine baktığımda kafasını kaldırıp bana baktığında gözlerine baktım. Onunda gözlerindeki çekingen arzuyla gülümseyip, bacağını okşarken dudağını emmeye başladım. Geri çekilirken “Çok yakışmış, baya” dediğim de utanarak güldü. Parmak uçlarına çıkıp dudağımı öpünce daha fazla dayanamayarak onu kucağıma aldım, dikkatlice yatağa bırakınca onu izlemeye başladım. Her tarafı neredeyse açıkken her iki bacağını kendine çekip sağına yatırmıştı. Eğilip boynunu öpmeye başladığım da bu sefer Asilden beklemediğim bir şekilde gömleğimin düşmelerini açmaya başladı, gömleğimi çıkartıp yere atarken öpüşmeye devam ediyorduk. Kasıklarına yaptığım hafif baskıyla ağzından kaçırdığı küçük iniltiyle dudağını dişlemişti. Bana verdiği hazdan bi haberken yine bana bakmaktan çekiniyor ama daha fazlasını istediğini de reddedemiyordu. Kemerimi açıp pantolonumu çıkartırken bi an olsun ondan gözümü alamıyordum. Tekrardan dudağına küçük bi öpücük bırakırken elim yavaş bi şekilde belinden göğsüne yükselirken hızlanan nefesleri beni daha da zorluyordu. Göğsünü elimle sıkarken daha fazla dayanamayarak “Ahhh!” derken göz bebekleri kayıyordu, ellerini kafasının üstünde birleştirip, geceliğinden göğsünü elimle sıyırırken emmeye başladım. Ara ara verdiği iniltilerle kasıklarına yaptığım baskı onu da fazla zorlamaya başlamıştı. Daha fazla dayanamayarak geceliğin eteklerinden tutup çıkarttım, tüm çıplaklığıyla karşımda yatan karıma bakıyordum, erkekliğimi onun kadınlığına sürtünce gözlerini yummuştu, eğilip tekrar öpüşmeye başladığımızda yavaşça içine girince iniltisi dudaklarım arasında kaybolmuştu. Her yavaş hareketlerle girip çıktığımda Asil inliyor, göz bebekleri kayıyordu. Göğüslerini sıkarken ellerini bırakmamış bi şekilde hızlanmaya başladım. “Ahhh, ahhh Ala-Alaz Ağa” deyişiyle zevkle güldüm. Daha da hızlanırken “Sana ne demiştim yavrum?” derken kulağına fısıldayarak, “Bana Ağa kelimesini kullanma demedim mi?” dediğim de boynunu öpüyordum. Daha da hızlanırken boğazımdan çıkan erkeksi sesle Asil’in sesi karıştı ve “Ahhh! Ahhh yavaş lü-lütfen Alaz! Ahhh” sözleriyle biraz yavaşladığım da derin bi nefes almıştı, ona zaman vermek için, içinden çıkıp uzanırken onu kalçasından tutup kucağıma oturttum. Ellerini göğsüme koyarken bedeni titriyordu, bunu yapamayacağını anlayınca onu göğsünden itip sırtını yatakla buluştururken daha fazla dayanamayarak sertçe içine girdim. “Ahhh” iniltisiyle ellerini boynuma sararken dişerini omzuma batırırken sesini bastırmaya çalışıyordu. Sesinde ki tedirginliği hissederken “Ahh biraz yavaşla, do-doktorla konuşt-“ demeden dudaklarına yapıştım. Onu nefessiz bırakana kadar öptükten sonra geri çekilip onu izlerken “Bende doktorla konuştum, seninle konuşmasını da ben istedim” derken nefes nefese kalmıştım. Asil utanarak kafasını yana yatırınca boyunundan tutup tekrar dudaklarını öpmeye başladım. Asil yüksek bi sesle “Ahhhh! Hah A-Alaz dur, ahh!” dediğinde yavaşlamıştım, Asilin içinden çıkıp yanına uzandım. Göğsüme kafasını koyarken nefes nefese kalmıştı, daha fazlasını istesemde Asil’in hâlâa hazır olmadığını farkındaydım, korkuları ve tecrübesizliği beni dahada heyecanlandırsa da ona sarıldım. Sertçe yutkunurken onun biraz daha sakinleştiğinden emin olduktan sonra, “Duş alalım.” dediğim de huysuzca hareketlenip ses çıkartırken “Ben, ben çok yoruldum.” derken gülmemeye çalışıyordum. “Yavrum ne yaptık sanki?” dediğim de bana bakmasa bile kafasını biraz daha eğip “Biraz dur lütfen.” dediğin de çenesinden tutup, bana bakması için kaldırınca yanaklarının kızarıklığı bi boya gibi gözüküyordu. Önce yanaklarını daha sonra dudağını öpüp güldüm, yüzünün her zerresine bakarken sesli nefes alırken “Konu sen olunca durmak zor oluyor yavrum, yorulmasan daha ne yapacaktık da bugünlük yeter.” dediğim de kocaman açılmış gözlerle hiç bir şey söylemeden hızla önüne dönüp “Edepsiz misin acaba?!” dediğin de kahkaha attım. Yataktan çıkıp, banyoya yürüdüm. Suyu açıp ısınması için bekledim. Dolaptan iki havlu çıkartıp hazırladım. Odaya döndüğüm de Asil yine o geceliğini giymiş ve teknenin küçük penceresinden bakıyordu, gördüğüm manzarayla yutkunmuş ve sesli nefes vermiştim. Arkasından yaklaşıp üstüne eğilirken kafamı boynuna yerleştirip kokusu çektim. Boynunu öptükten sonra bana döndü, yorgunluğu gözünden belliydi, gülmemek için çaba gösteriyordum çünkü yine ya kızacaktı ya da utandığı için benden kaçacaktı. Yatağa oturduğunda elinden çekip, dikkatlice kucağıma aldım, gülerken “Gel buraya” dediğimde sızlanıp “Duş almak istemiyorummm!” dediğin de kafasını boynuma gömmüştü, bacaklarını belime dolarken sertçe yutkunmuştum. Bunu fark edince yüzüme bakarken kaçak bakışlar atıyordu, suyun altına girdiğim de gözlerime bakarken kadınlığını penisime sürtünce dişlerimi sıkarken kafamı hana yatırıp “Siktir” diye söylendim, zor dayanıyorken Asil hiç yardımcı olmuyordu. Sesli nefes verip “Yavrum rahat dur.” dediğim de kıkırdayarak yaptığı şeye devam edince sırtı birden soğuk duvarla buluşurken sertçe nefes verirken erkekliğimi ona bastırmamı beklemiyordu, elimle bacağını okşarken “Benden bi şey mi istiyorsun güzelim?” dediğim de alt dudağını dişlerken kocaman açılan gözleriyle kafasını hayır anlamında sallayınca kafamı yan yatırıp nefes aldım. Tekrar ona dönerken daha kontrollü bi sesle “Rahat durmazsan ben senden bi şeyler isteyeceğim, tamam mı?” dediğim de yutkunurken kafa sallayınca tekrar suyun altına girdik. Asil bana sarılarak kafasını omzuma yasladığın da bi süre onu bekledim, ıslanan geceliği tüm vücuduna yapışırken elim geceliğin altından sırtını okşamaya başladım. Dikleşen beliyle yutkunduğunu hissetmiştim. Beklemediğim bi şekilde hızlanan nefesiyle tekrardan kadınlığını bana sürtünce kaşlarımı çatmıştım, buna devam ederken boğazımdan çıkan sesle kafasını kaldırıp bana baktı, eli yüzüme çıkarken yutkunurken dudaklarıma bakıyordu. Hızla dudaklarına yapışırken arzuyla bana karşılık vermişti. İkimizde yeterince nefessiz kalınca Asil geri çekilirken konuşmaya çalıştı, tıpkı ona yaptığım gibi kulağıma yaklaşıp hızlanan nefesini bi kaç saniye dinledikten sonra “Be-ben istiyorum” dediği anda belini tekrar hızla duvarla buluştururken sertçe içine girdiğimde sesli mi şekilde “Ahhh” derken kafasını arkaya attı, bir elim kalçasına destek verirken diğer elimle sağ göğsünü avuçladım, onu ağzıma aldığımda göğüs ucuna yaptığım dil hareketlerimle omzumda olan eli geriliyordu, ona asla bitmeyecek bi açlıkla dudaklarını emmeye başladım. Hiç bitmesini istemediğim bi anda zamanın durmasını istemek gibiydi onu öpmek….

.

.

 

Ben teknenin üst katındayken Asil hazırlanıyordu, onunla bunu planlamamıştım, geceliği görünce kaçar ve sonra yine yukarı çıkarız diye düşünmüştüm ama öyle olmamıştı. Beklemediğim bi şekilde Asil de beni istemişti ve zevk almıştı, denizi izlerken arkamdan gelen topuklu ayakkabı sesiyle döndüm, yine beyaz elbisesini giymiş ve artık yüzünde hiç makyaj yoktu ama yanaklarının kızarıklığı onu fazla masum gösteriyordu. Çekingen adımlarla yanıma gelince, ben hariç her yere bakıyordu. Çenesini tutup kaldırınca, güldüm. Eğilip üst dudağını emdikten sonra, elini tutarken “Hadi gel, yemek yiyelim.” dediğim de sessizce beni takip etti. Yukarıya çıktığımızda masa hazırdı, güller, mumlar ve servis de yapılmıştı. Onun için sandalyeyi çektikten sonra karşısına oturdum. Balık hazırlatmıştım, hem protein hem de Asil’in sevdiğini öğrenmiştim. Evet, karım hakkında yeni şeyler de öğrensem, buna artık sinirlenmiyordum, önceden onun hakkındaki herşeyi öğrenmek istiyordum, her şey ve her detay. Artık onunla yaşayarak öğreniyorum, ben onu ve o da beni tanıyordu, bunu artık tanışma süreci olarak adlandıramazdım çünkü bizde değişmiştik, artık kabullenme değil sevmek istiyorduk birbirimizi. Asil yemeğine başlarken bende ara ara yiyor ama asıl olarak konuya nerden başlayacağımı bilemiyordum. Derin bi nefes alıp “Yavrum, ben sana bi şey söyleyeceğim.” dediğim de Asil bana gülümseyerek bakarken “Ne oldu?” dediğinde boğazımı temizleyip “Ihım ıhım, şimdi güzelim biliyorsun biz seninle pek güzel tanışmadık, amacım moralini bozmak değil hiç düşünme bile sadece konuya baştan başlamak istiyorum.” diyerek tekrar sesli bi nefes alıp “Bu yola girmek ne benim ne de senin planın da yoktu biliyorum, biz senin daha önce bana söylediğin gibi ailelerimizin günahının bedelini ödüyoruz ama sana dürüst olacağım seni tanıdım ve sevdim, bu- bu da her şeye ve herkese rağmen iyi ki dememe sebep oldu.” dediğim de havalanan kaşlarıyla şaşırdığını anlamıştım ama doğru olan buydu. “Bazen istemeden kaba oluyorum, belki üzüyorum ya da kuruyorum ama bu seni sevmediğimden değil sadece bazen sana nasıl yaklaşacağımı bilmiyorum. Bazen bi kedi gibisin ve gelip sarılıp, göğsüme yatıyorsun ama bazen de kolum koluna değdiği an pençelerini çıkartıyorsun?” derken sitem gibi olmuştu ama bu onu güldürmüştü. Durmadan devam edip “Ama dedim ya iyi ki sen, hayatımda hep sen olacaksın biliyorum, belki evlilik hayallerin daha farklıdır ama kadınlar için evlenme teklifini hiç unutmaz derler.” Asilin dudakları birbirinden ayrılırken daha fazla dayanamayarak “Hayatımın kadını olmaya devam ederken, benim senin için çizdiğim yüzüğü parmağında taşır mısın?” dediğim de Asilin gözleri dolmuştu bile. Gülümsemeye çalışırken dudakları titremiş, ben ve yüzük arasında gidip duruyordu gözleri. Cevap alamadığım için daha fazlasını beklediğimi düşünerek, ayağ kalktım ve yere çökerken ona yüzük kutusunu yeniden açarak uzattığım da ayağa kalkarken tiz sesiyle gülüp “E-evet tabii ki de evet!” dediğin de kalktığım anda sarılınca bende gülmüştüm, daha sonra parmağına yüzüğü taktıktan sonra beklemediğim bi hızla parmak uçlarına çıkıp, dudağıma yapılınca ona karşılık verdim. Geri çekildiğinde parmağındaki yüzüğe bakıyordu, üstünden atamadığı şaşkınlıkla kocaman gülümserken ne yapacağını bilemeyen bi sevinçle bana baktığında yanağından öpüp kokusunu içime çektim, koparan yanaklarıyla “Otur hadi, yemeğini ye.” dediğim de oturdu ve derin bi nefes alırken yüzüğüne tekrar baktı, üstünde kan çiçeği vardı, bunu fark edip etmediğini bilmiyordum ama ben çizmiştim. Yüzüğe dokununca döndüğünü fark edince bi kaç kez çevirdikten sonra bana baktı, şaşırarak “Gerçketen sen mi çizdin?” dediğin de göğsümü kabartarak “Çizerken aklımda sadece sen vardın, nasıl olmuş beğendin mi?” derken vereceği yüz mimiklerine bile fazla meraklı bakıyordum, yutkunduktan sonra gülümsedi, gözlerini yüzükten almadan “Çok ama çok beğendim, bu çok farklı gibi” dediğin de gülümsedim, ona olan hayran bakışlarımı görmezken aynı bakışlarla o da kendi yüzüğüne bakıyordu. Parmağındaki yüzüğü bu sefer bana göstererek “Yakışmış mıı?” dediğin de güldüm, ona bakarken derin bi nefes alıp “Çok” dediğim de yine utanmıştı, hem kendisi soruyordu bende yine kendisi utanıyordu. Açılan müzikle gülümseyip ayağa kalktım, tam karşısında durup “Yavrum, bu dansı bana lütfeder misiniz?” dediğim de kıkırdayıp ayağa kalktı ve hafif eğilip selam verdikten sonra, elini elimin üstüne koydu. Yavaş hareketlerle dans ederken kafası çenemin hemen altındaydı, eğilip kokusunu içime çektim. Kafasını kaldırıp bana bakarken iç çekerek “Seni seviyorum Alaz Ağa.” dediğin de gülümsedim, “Seni seviyorum Asil Arnaz.” dediğim de başını göğsüme koydu, “Keşke bugün hiç bitmese, zamanı durdurur musun?” dediğin de gülümsedim. “Zaman durdurursak sadece bu anda kalırız, seninle daha çok güzel anlarımız olacak.” dediğim de kafasını kaldırıp bana baktı, gözleri dolmuştu. “Biliyor musun Alaz Ağa, yorulmuştum ama sanki artık her şey daha güzel olacakmış gibi hissediyorum. Nasıl desem, hani dedim ya yoruldum diye sanki artık dinlenme zamanım gelmiş gibisine mutlu ve huzurluyum.” dediğin de gülümsemiştim, daha ne isterdim ki, eğilip alnına dudaklarımı bastırdım. “Artık her şey çok daha güzel olacak güzelim, sana söz veriyorum.” dediğim de sol gözündeki yaşını baş parmağımla sildim. Omzumdaki elini indirip karnına koyarken “Onlar gerçektende bize mutluluk getirdiler.” dediğin de içim sızlarken bi kez daha ona gülümsedim ve eğilip yüzümü karnının hizasına getirerek, elimle okşadım ve öptüm. İlk önce kafamı kaldırıp Asil’e daha sonra tekrar karnına dönerken “Size de annenize verdiğim gibi söz veriyorum çünkü size güveniyorum, hep mutlu olacağız çünkü siz bizim mutluluk kaynağımız olacaksınız.” diyerek dans etmeye devam ettiğimizde Asil derin bi nefes alıp, başını yine göğsüme koyunca uzunca bi süre böyle kalmıştık. Asil daha fazla dayanamayarak “Şarkı açıcam!” diyerek dansı bırakınca güldüm, “Arabada dinlediğimiz mi?” dediğim de “Hayır, geç otur sen” dediğin de içeri girdi, garsonlardan biriyle konuştuğunu duysam da net anlaşılmıyordu. Bi kaç saniye sonrasında geldiğin de ona bakıyordum ve o da gülümsüyordu. “Ee?” dediğim de işaret parmağıyla “Bekle.” dediğin de sessiz kaldım, onu izlerken şarkı çalınca elimle şakalarımı tutarken kafamı yan çevirip güldüm, “Hayıır!” dediğim de o gülerken şarkı başlamıştı bile, şarkıya eşlik ederken yüksek sesle “Topladım tüm cesaretimi, hadi beni al canına, vallahi billahi gitmem, bavulum tıka basaaa” derken bana doğru gelmiş ve elimden tutarak beni kaldırınca, onu izliyordum. Ona gülerken “Yapma” dediğim de omuz silkerken güldü ve söylemeye devam ederken parmak uçlarına yükselip dudağıma değmese de konuşurken temas eder seviyede “Usul usul öp dudağımdan, Günahımla bas bağr-“ diyemeden tam öpecekken bi adım geri gidip kıkırdayıp, sırtını dönerek devam etti “Vallahi billahi dönmem, korkma sevişelim dört nala” derken bana döndü, attığı bakışlarla ona doğru bi adım atarken kolunu uzatıp baş parmağını sağa sola sallayarak beni durdurdu ve devam etti. “Bu hikaye seninle başlar, teninde bitsin” derken yanıma geldi ve küçük bi öpücükten sonra etrafımda dönerken hâlâa onu gülerken izliyordum, “Alaz Alaz yanalım, gök kubbeye varalım, korksun dünya bu aşktan, felaket çıkaralım!” derken sesini yükseltip ritme uyarak devam etti. Tekrar karşıma geçip utangaç bi tavırla “Alaz Alaz yanalımm, gök kubbeye varalı-“ diye devam ederken tam ona doğru bi adım atacakken gördüğümle nefesim kesildi, Asilin karnının üstünde iki tane kromozom lazer ve adım attığım an iki silah sesi… Acıyla bükülen Asil çığlık atarken, etrafıma baktım. Ne-nerden gelmişti bu mermiler? Asile bakarken bile şarkı devam ediyordu, hayatım boyunca yaşamadığım o donuklukla o an olduğum yerde durduğumu fark ederken hızla Asile koşup, “Asiill! A-asiil. Ha-hayır hayır bekle!” derken ona siper olmuştum ama saldırı yoktu, silah sesi yoktu? Hemen bağırırken “Kaptaaann, kaptaaann! Kimse yokmu!! Çalışanlar nerd-“ diyemeden duran motor sesiyle olanları anlamaya çalışıyordum. Ve sonra o ses, küçük tekne, Asili bırakıp hemen gemiden aşağı bakınca donakaldım, olamazdı! “Ka-kaptaaan durr, dur nereye, durun dedim sizeee!” Nasıl, kaptan ve iki garson vardı nasıl giderlerdi! Aklımı kaybetmek üzereyken hızla cebimdeki telefonu aldım, yoktu, çeken hiçbir yer yoktu! Nasıl olurdu, rotayı bile ben ayarlamışım nasıl fark etmezdim başka yere gittiğimizi! Ali, Ali ve adamlarım uzaktan izleyeceklerdi, neredeler! Giden teknenin arkasından bakmayı bırakıp, Asilin yanına koştum. Onu hızla kucağıma alıp, içer götürdüm, koltuğun üstüne uzatırken etrafa bakınırken yakınımda hiçbir şey yoktu. Gönleğimi hızla çıkartıp karnına bastırırken ona sesleniyordum. “Asil, Asil lütfen! Asil sana yalvarıyorum uyan, Asil!” derken beklemediğim bi şekilde Asil gözlerini araladı, yüzündeki acı dolu bakışıyla gözleri dolmuştu, “Uyuma uyuma Asil, biraz dayan!” diyerek alnından öperken, “Asil elini karnının üstüne bastır, Asil beni anlıyor musun!?” dediğim de sadece gözyaşı döküyordu, elini alıp gömleğin üstüne bırakırken hızla yukarı kata koştum, kaptan köşküne çıkıp gemiyi çalıştırdım. Tekneyi kaybetmiştim ama en azından onların gittiği yoku kullanırsam Ali’lerle daha kısa sürede buluşmuş olacaktım. Her şeyi kontrol ettikten sonra hızla aşağıya indim, Asilin yanına gidip ona bakarken gözler kapanmak üzereydi. “Hayır hayır, Asil! Asil uyuma beni dinle, lütfen yalvarıyorum güzelim sana! Asil!” derken Asil kanlı sağ elini kaldırıp yanağıma koyarken acıyla yüzünü buruşturdu, kendini konuşmaya zorlarken “Be-bebek-“ diyemeden onu susturdum, akan gözyaşlarımı hızla silerken “Sus, sus Asil! Se-sen annesin, dayanmak zorundasın!” diye ona koşarken daha çok ağlarken zor duyulan bi sesle “Ço-çok ac-acıyor Alaz A-ağa” dediğin de kafamı kan gölüne dönmüş karnına yaslarken “Özür dilerim, özür dilerim hepsi benim yüzümden!” diye ağlarken başka çarem yoktu, ne yapacaktım! Ne yapmalıydım!? Tekrar kanlı eliyle saçlarıma dokunurken “Şş sen-in-“ demeden onu susturdum, “Kaptan köşküne gidip gelicem, sana yalvarırım uyuma Asil!” dediğim de gözlerini yumarken onayladı. Hızla tekrar kaptan köşküne çıkarken kafayı yiyecek gibi hissediyordum, kabus olsun! Yalvarırım Allahım bu sadece kötü bir kabus olsun! İlerde birilerini görmeyi beklerken kimseyi görememek beni daha da kötüleştiriyordu. Yukarı çıkacak gücüm yokken dışarı çıktım, tüm dualarımla birilerini beklerken yoktu! Kimse yoktu, heryer karanlıktı ve ben tam olarak rotamın doğru olup olmadığından bile emin değildim! Tırabzanları sıkarken serçe onlara bi kaç kez vururken dayanamayarak bağırdım, “Lütfen! Lütfen yardım et Allahım! Yardım et ona bi şey olmasın!” dediğim de kendimi yere bıraktım! Karşıdan görülen ışıkla, hızla tekrar kaptan köşküne girip bende teknenin tüm fener ve ışıkları açıp obalara yönelttim. Kim olduklarından bile emin değildim ama hayatımda hiç olmadığım kadar çaresizdim. Tekneyi durdurup bize doğru gelmelerine izin verirken hızla yatak odasına indim ve ince ve büyük bi ötü aldım, giysilerden elime ilk gelen beyaz tşhörtü giyip hızla Asilin yanına döndüm. Gözlerini kapatmıştı, üstüne attığım örtüyle onu kucağıma aldım ve ona seslendim. “Dayan, Asil az kaldı. Asil uyan hadi, hadi güzelim.” derken yine bi kat aşağıya indim, bize doğru gelen tekne artık çok yakındı ve tekne tanıdıktı. Alilerin olduğundan emin olurken hâlâa nefes alamıyordum. Bize yanaşan tekneyle Asil hızla tekneye atlayınca, gördüğü manzara karşısında donakaldı. “A-abi?” dediğin de “A-Ali yardım et karım ölüyor! A-asil karnından yara aldı, he-hemen” demeye çalışırken hızla karşı tekneye dikkatlice geçtim, üstündeki çarşafla artık kana bulanmıştı. Onu dikkatle yatırırken ona seslenmeye başladım, Ali herkese bağırıp hızlı olmalarını ve hâlâ telefonlar çekmediği için kaptana bağırıp duruyordu. “Asil, Asil beni duyuyor musun? Asil! Asil uyan güzelim lütfen Asil!” derken artık bi ses yoktu, elim zangır zangır titrerken şah damarına yaklaştırıp nabzını ölçtüm. Nabzı çok yavaştı.. Elimi kaldıramadım, olayları hâlaâ algılayıp algılayamadığımdan emin değildim. Ne olmuştu? Karım karnından vurulmuştu ama hedef o değildi, bebeklerimizdi.. 2 kırmızı lazer, uzaktan yapılan ama kulaklarımı çınlatacak kadar yakın iki el silah sesi yada aynı anda mı patlamıştı? Herkesin koşuşturmasını bile bekleyemez duruma gelmiştim? Üstüme baktım, kan. Asil’in ve daha doğmayan iki çocuğumun kanıyla kirlenmişti… Nefes almaya çalışırken alamıyordum. Asil.. Son nefesinde canının yandığını söylemişti ve şimdi kanlar içinde kucağımdaydı. Bu da neydi böyle, kabus olabilir miydi yoksa gerçek miydi….

.

.

.

.

-SEZON FİNALİ-

 

Evet bi bölüm değil artık kitap sonu gibi bi şey diyebiliriz, çünkü sezon finali veriyoruuuuzz…

Asil ve Alaz Ağa?

Bundan sonrasında acaba neler olur?

 

 

Bölüm : 21.10.2025 02:07 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...