24. Bölüm

24. Bölüm

Solita
llsolita

Sınır 140 yorum 80 oy ( bölünleri düzenleyeceğim için, bir hafta içinde geçilmezse atarım zaten 😌)

 

Şehrimiz şırnak oldu

 

Yukarıda ki şarkıyı açalım ve bölümün tadını çıkaralımm 🥂🥂

 

 

Bölüm şarkıları

 

~ Hali hali hal

 

~ ilaç ol yaralarıma

 

~ Ahu sağlam ' gitme

 

~gül pembe

 

24. Bölüm

~Kavuşmak

 

Yazarın Anlatımı

 

O günün sabahı liyan sobanın arkasında yerde, uyurken gören pehlivan liyan' ın üzerine battaniye atmıştı.

 

Yere yaptığı yer yatağını toplayacağı zaman beyaz çarşaftaki kan izini görmesi ile kaşlarını çattı.

 

Çarşafı eline aldığında birikmiş kanı görünce ilk liyana bakma ihtiyacı hissetmişti. Sonra içinden tövbe çekerek bedenini kontrol etti gözle görülür bir yara göremeyince aklındaki düşünceleri attı. Ve kirli çarşafı sermişim diye geçirdi içinden.

 

Yatağını bacağından dolayı eğilmekte zorlansa da güç bela toparlamış yatağını saati kontrol ederek abdest almak için dışarıda bahçedeki suyun yanına gitti. Karakolda lavaboya kadar ayağını kaldıramıyordu. Bu yüzden sabah ayazından nasibini alıyor aynı anda sabaha kadar buz ile harmanlanmış suda abdest alıyordu.

 

Ve bunları yaparken de bitecek diyerek kendini teselli ediyor. 'Hep böyle kalacak değilsin ya, bir hafta iki hafta süreç bu oğlum süreç, '

 

Abdest aldıktan sonra ayağını yıkarken akan kanı görünce inanamayarak ayağının altını görmeye çalıştı. Başarılı olamayıca da yere oturarak ayağının altına baktı. Gördüğü kesin ile " Siktir, " Diye mırıldandı. "Geldin mi lan, " Dediğinde kesiği kafasına takmamış cihan ve diğerleri sağ sağlam geldinin sevincindeydi.

 

Ardından oturduğu yerden çeşmeden destek alarak kalktığında ettiği küfür aklına geldi. "Özür dilerim." Diyerek dişlerini sıktı. " Allahım valla çok özür dilerim unutmuşum, " Diyerek içinden özürler dilerken tekrar buz gibi yayla suyu ile abdest almaya koyulmuştu.

 

İçeri girdiğinde üşüyen bedenini sobanın sıcaklığına götürdü sobanın başında ısınırken içi hala sevinç içindeydi.

 

Allah a sağ salim geldikleri için şükrederken bir yandan da tir tir titriyordu. Sabaha kadar çiğ yağan otun üzerine oturursam normal tabi diye düşündü.

 

Liyan ile sıkı bir dostluk kurduğunu düşünüyordu. Cihan giderken özellikle tembih etmişti.

 

Liyanın hayatına dair bir şeyler bir şeyler tahmin ettiğini söylese de pehlivana söylememişti. Sana emanet demişti. Ve birde bir kaç şey eklemişti. Bir sen yaparsın diye yüreklendirerek.

 

Liyana tekrar göz ucuyla bakarak 'sevimsiz, ' diye mırıldandı.

 

Vakit kaybetmek istemeyerek üzerini değiştirmiş, sabah namazını 4 rekat kendine 4 rekatta akifin yerine kılmıştı.

 

Birbirlerine verdikleri sözdü bu,

 

İki yıl önce verdikleri sözü perşembe gecesi pehlivan uyurken rüyasında tekrarlatmıştı. Helalleşmeye gelmişti.

Pehlivan akif in şehit düştüğünden

bi haber namazını kılmış sonrakini de akif için niyet alıp secde ettiğinde yüreğine düşen sızı ile geri kalkamamıştı. Gözyaşlarına boğulurken her şey gözünün önünden bir bir geçmişti. Selam veremeden kendini yan tarafa attığında gözyaşları ardı arkasına kesilmez bir şekilde akıyordu. Kendini bir süre toparlayamamıştı.

 

Namazı yarıda bırakarak dışarı çıktığında etrafta koşuşturmayı görünce rüyası geliyordu aklına,

 

Birini durdurarak "akif mi? " Demişti. Alacağı cevabı dinelmeden,

 

"Metanetli olun, " İşittiği sesi duyuyor fakat anlamıyordu.

 

Başını kaldırıp göğe baktı. Etrafına baktı. Bir rüya içinde olmayı diledi.

 

Gözlerini kapatıp açtı.

Ellerini yüreğine götürüp sıkı bir yumruk geçirdi.

Sonra elleri ile kulaklarını kapattı.

 

Akifin "benim namaz borcum çok var ya, " Dediği sesi kulaklarına ulaşıyordu. "Ben ölürsem sen ödersin değil mi? " Diyen sesi kulaklarından silinmiyordu.

 

Kulaklarını ne kadar kapattırsa kapatsın aklından gitmiyordu. Sesi,

 

Bir sandalye boş mu kalacaktı hep

Bir yanımız eksik kalacaktı.

 

Başını iki yana salladı.

Konduramam diye feryat etti.

 

Akif bu akif ölemezdi.

 

Derin nefesler eşliğinde kapıda gelecek olan arabayı bekledi. Şimdiye kadar gelseydi anlardı.

 

Vedalaşmaya geldi, diye mırıldanıyordu. Kendinden geçmişti.

Vedalaşmaya geldi.

Vedalaşmaya geldi.

 

Ardından gitti, dedi ölümü konduramayarak,

 

Saatlerce beklemişti. Gelen arabayı görünce içi burkuldu.

 

"Sevinmem lazımdı." Dedi

"Senin gelişine sevinmem lazımdı, "

 

İçi buruk buruk bir şekilde aracın içeri girmenesini bekledi. Girince ise peşinden sakin adımlarla ilerledi.

 

Herkes dikkat çekerken (adı bu diye biliyorum.) pehlivanda akif e selam vererek ellerinin parmak ucunu kaşının hizzasına götürdü.

 

"Ulan bir günde sen beni görünce dikkat çekersin, " Diye isyan etmişti. Pehlivsnın rütbesinden dolayı ona dikkat çektikleri için sızılananırken.

 

Pehlivan sarsak adımlarla arabanın yanına vardığında ellerini arabaya dayadı anlını yaslarken biri koluna dokunmuştu.

 

Pehlivan kenara çekildiğinde, akif i alarak içeri götürüyorlardı. Pehlivan peşinde yürürken, hala inanamıyordu.

 

"kızın ya ailesi istemezse beni? Kızda söyleyemiyor utancından ailesine gidip istediğimizde ters bir şey derlerse nasıl bakarım anamı babamın yüzüne, "

 

Gözlerini sımsıkı kapattı.

 

Omzuna konan elle omzunun arkasına baktığında gördüğü sinan ile sorarcasına bakmıştı gözlerine, sinan ise tepki veremiyordu.

 

Ali öfkesine mağlup olmuştu.

 

Sinan pazarlamada,

 

Cihan kabullenmeye çalıştıkça

Duygusal boşluklarda tıkanıyor, haberi aldığı ilk an a gidiyordu.

 

Serdar bilmiyordu.

 

Pehlivan ise inkardaydı

 

Kabullenemiyordu.

 

Ve odaya girmişlerdi. Pehlivan yattığı yere gittiğinde örtüyü açmaya cesater edememişti. Cihan bir köşede yere çökmüştü

 

Sinan örtüyü açtığında ali koymuştu elini akifin ellerine üzerinde kanlı kıyafetleri ile cansız bir şekilde yatarken ali elini sımsıkı tutuyordu

Hissettiği soğukluk yüreğine dokunuyordu.

 

"Akif, " Diye biri adını söylediğinde sesin sahibini kimse duyamamıştı

 

"Bu acı da bir başkaymış, " Dedi ali,

"Her acıyı taddım yaşadım sanardım. Bi bu kalmış, "

 

.... 

 

Pehlivan aklına gelenleri kafasından atmak için başını iki yana salladı.

 

Kıldığı namazdan sonra liyanın odasına giderek telefondan selda ile mesajlaşmaya başlamıştı.

 

Sevgilisi bu aralara biraz fazla agresifti. Her şeye bahane buluyor ve hep sakat kalacaksın diyordu.

 

Pehlivan ile bir art niyet aramadan onu teselli ediyordu.

 

Aradan geçen 1 saatin sonunda liyan uyanmıştı. Uyandığını gören pehlivan kendiside acıktığı için kahvaltı söylemek için ayaklandı. Nöbet turan askere kahvaltı getirmesi için seslenecekken liyan a "seninki geldi, " Diyerek bulaşmayı ihmal etmedi.

 

Her gün belirli saatlerde günün üç öğünü yemek gelsede bugün normalden daha erken kalkmışlardı.

 

Bahçedeki askerlerden birine kahvaltı getirmelerini söyleyerek içeri girdiğinde liyan da yatağına oturmuş tavşanına sımsıkı sarılmış cihanın içeri girmesini bekliyordu.

 

İçeri giren pehlivanı görünce, " Nerde şimdi? " Diye sormuştu. Pehlivan omuz silkerek "uyuyordur." Diye yanıtladığında liyan durmamış, " Ne zaman uyanır, " Diye sorularını sormaya devam etmişti.

 

" Arayayım uyanırsa gelir. " Dediğinde telefonu çıkararak cihanı aramıştı.

 

Ama telefon çalmadan ulaşılamıyor denmesi ile kaşlarını çattı. "Telefonu açmadı, unuttu herhalde, " Dediğinde liyan bilmiyorum dercesine omuz silkti.

 

" Biz gidelim." Dediğinde pehlivan olmaz anlamında başını salladı.

 

"Siz gece konuşmuşsunuz kaçta gelecekti bir şey dedi mi? " Diye sorduğunda liyan başını iki yana salladı. " Bana sadece gelemezsem üzülme dedi, " Dediğinde sözleri aklına gelince içi burkulmuştu.

 

"Halla halla niye dedi ki bu çocuk durduk yere, " Derken saate baktı.

 

"Sen görmedin mi geldiğini iyi miydi? " Liyan ın sorusu üzerine pehlivan, "hayır, " Diye yanıtladı.

 

"Görmedim ayağıma jilet atılmış cihanın işi, " Dediğinde liyan duyduğu şey ile dona kalmıştı. İki dudağını birbirine bastırırken sessiz kaldı.

 

" Uyandırsaydı keşke ya, siz kaça kadar konuştunuz, sen konuştuktan sonra gelmiştir." Desiğinde liyan yutkunarak, "beş buçuk, " Demişti. Pehlivan başını sallayarak önüne dönmüş ardından dediklerini kavrayımca hızla arkasını dönmüştü.

 

"Lan ben 6 da kalktım. " Dediğinde liyan yine sessizliğini koruyordu.

 

" Tabi lan, körle yatan şaşı kalkar sen yaptın değil mi? "

 

" Brnde diyorum bunadam neden liyanı almak yerine ayağıma çizdi vay amına ya

 

" Bendeki de soru sen ne bekliyorsun ki alçaklar, " Diye kahvaltı gelene kadar söylenip durmuştu.

 

Liyan ise sessizce onu dinlemek ile yetinmişti. Pehlivan derin bir nefes vererek sustuğunda liyan tepki sinden çekinerek ama içinde tutamayarak,

 

"yani cihan gelmedi mi? " Diye sormuştu

 

4 Gün sonra

 

Tim ise helikopter bekliyordı. Gelmeleri uzamış bir hafta olmuştu cihan taşın üzerinde oturmuş sigarasını içerken yine dalmıştı. Ali elini cihanın omzuna atarak " Daldın. " Demişti.

 

Cihan sesli bir nefes vererek sessiz kaldı. " O kız umarım gitmiştir. "

 

Cihan, "Ali başlama, " Diye aliyi susturduğunda "haksız mıyım? " Demişti ali

 

Cihan haksızsın diyemedi. Ali haksız olduğu için değil konu başka yerlere çekileceğini bildiği için

 

Yanlarına gelen serdar, " Helikopter hazır," Demesi ile ilk hareketlenen cihan olmuştu. Helikopterde yerini alırken sırayla herkes binmişti.

 

Serdar bacağına sargı bezi ile sarar iken cihan boş gözlerle karşıya bakıyordu.

 

"Durgunsun, " Sinan bağıraeak yönelttiği sorunun hedefi cihan iken, cihan sinanı duyamayacak kadar derin düşüncelere dalmıştı. Ve bu helikopter kışlaya varana kadar devam etti.

 

İnişte iken cihan kafasını toparlayarak kendine gelmeye çalıştı.

 

Tekrar sıra ile indiklerinde herkes kendi arasında konuşmaya başlamıştı.

Görevin zorluğundan tuttun yemekte ne olacağına kadar. Cihan araziden çıkarak karakola doğru giderken serdar ve sinan da beraber geliyorlardı. Albayın gelmesine daha yarım saat olduğu için biraz dinlenmeleri için vakit vardı.

 

Sarı torbalar ile helikoptere koşuşturanlar ve bahçedekileri cihanı gördüğünde dikkat çeksede cihanın gözü hiç bir şeyi görmüyordu.

 

Karakolun kapısının önüne gelince derin bir nefes vererek dinlendi. Arkasında olan sinan a "kahve söylesene hepimize, " Dediğinde sinan da bahçedeki askerlerden birine seslenmişti.

 

Cihan karakoldan içeri girdiğinde zemin katta bulunan odanın önünden gelen müzik sesi ile kaşları çatılmıştı.

 

İçeriden pehlivan ın, "hali hali, " Diyen sesini duyunca da yerinde kala kalmıştı.

 

Omzunun arkaskndan sinan ve serdara döndüğünde onlarda anlamsızca birbirine bakıyordu.

 

Cihan öne atılarak odanın kapısını açtığında gördüğü manzara karşısında şaşkınlıktan ne tepkpi vereceğini bilememişti.

 

Pehlivan kendi çapında elleri ile bir şeyler yaparken liyan ise elleri havada iken ellerini kıvırarak aşağı indirerek belini oynayarak aynı anda kendi etrafında dönüyordu.

 

 

(Pehlivan bu adam gibi kendi çapında,)

 

Liyan sadece omuzlarını ileri ve geri yaparak elini yukarıda sallıyor sallarken de aynı ritimde belini sağa ve sola kırıyordu.

 

Cihan gördükleri karşısında ne yapacağımı bilemez bir vaziyette kala kalırken sinan ve serdarında ondan bir farkı yoktu.

 

Liyan dönerken kapıda gördüğü cihan ve sinanları görünce "hii, " Diyerek elini dudaklarına götürürken pehlivan hiç bozmadan "hoşgeldiniz, " Demişti.

 

Cihanın aklındaki düşünceleri uöup giderken gördüğü görüntünün etkisindeydi.

 

Liyanın anlatımı;

 

Cihan karşımda dururken ona yakalanmış olmanın utancını atamıyordum.

 

"Cihan, " Dediğimde bakışlarını pehlivandan bana çevirdi.

 

Şarkı hala çalarken, "pehlivan kapat şunu, " Demiştim.

 

Çalan müzik az önce kulağıma hoş gelirken şuan bir cızırtıdan ibaretti.

 

"Liyan, " Cihanın adımı seslenmesi ile bakışlarımı yere indirdim. Daha doğrusu nereye kaçabilirim diye düşündüm durdum.

 

Sinan, "neyi kutluyordunuz, " Diye sorduğunda cevap vermesi için cihana baksam da benim yerime bir şey söylemeyince son unut pehlivana döndüm. Pehlivanda bakışlarımdan bir anlam çıkarmış olacak ki omuz silkmişti.

 

"Tavşanımı bulmam gerek, " Diyerek kapıya doğru hızla adımlayıp yanlarından geçmeyi planlarken cihan bir adım sağa kayarak tam önüme durmuştu.

 

"Sanırım geldiğime sevinmedin? " Diye sorduğunda "sevindim, " Dedim çarçabuk yanlış düşünmesi istemezdim.

 

"Tavşan dediğin şu yatağın üzerindeki sanırım, " Daha önce görmediğim adamın sözleri ile yatağın üzerinde marul yiyen tavşanına omzumun üzerinden baktım.

 

"Kal liyan, " Cihanın sesi birazda olsa kendime getirmişti beni,

 

"Gitme bir yere şimdi, " Diyerek pehlivan a döndü, "soba niye yanmıyor, " Diye sormuştu. "İçerisi sıcak, " Diye yanıtladığında cihan başını iki yana salladı.

 

"Kahveler geldiğinde gelin sizde. tavşanı al gel liyan, " Dediğinde dediğini yaparak hızla yataktan tavşanımı almıştım. En çokta cihan dan utansam da diğer ikisi ile aynı ortam da bulunmak beni çok fazlasıyla geriyordu.

 

Tavşanımı kucaklayarak cihanın yanına gittiğimde sinan ve diğeri de içeri girmişti. Cihan elini sırtıma koyarak geçmem için yol verirken birlikte karşı odaya girmiştik,

 

Girdiğim odada yeni olduğu belli olan koltuk takımında bakışlarımı gezdirdim. "Çok mu utandın, "

 

"Niye kapı çalmadınız, " Diye sorduğunda sağ kaşı havalanmıştı,

"Benden çekiyorsun? " Diye sorduğunda başımı olumlu anlamda aşağı yukarı salladım.

 

Yanıma doğru gelirken, "yoksa pehlivan arkadaşın olunca beni sattın mı? " Diye sorarken işaret ve orta parmağı ile burnumu sıkmıştı.

 

"Bırak, " Diyr kızarken,

 

"Özlememişsinde, " Diye söylenmeye devam etmişti.

 

"Cihan nolur bırak acıyor, " Acısı çok fazla olmasa da yine de geriye doğru giderek elinden kurtulmaya çalışıyordum.

 

"Özledin mi beni? " Diye bir kez daha sorduğunda, "biraz, " Diye sitem etmiştim. Burnum u elinden kurtardığım da elimle ovdum.

 

"Pehlivan iyi davrandı mı? Var mı bir yaramazlık, " Diye sorduğunds başımı iki yana salladım. "İyiyim, " Diyerek tavşanımı yere bıraktım. "Sen iyi misin? " Diye sorduğumda başını salladı.

 

"İyiyim çok şükür, " Dediğinde "sevindim, " Dedim sadece

 

O ise bana vermeyerek koltuğun yanındaki elektirikli ısıtıcıyı kapının yanına getirmiş ve fişi prize takmıştı.

 

"Neden geç geldin, " Diye sorduğumda

 

"Öyle gerekti," Diye yanıtladı. Birden bire değişen ruh haline anlam veremezken kendini koltuğa attı.

 

"Otursana birazdan gelirler, " Dediğinde dediğini yaparak bende tekli koltuğa oturdum.

 

"Yorgun musun? " Diye sorduğumda

Başını ağırca salladı, " Ve gergin, " Diye ekledi.

 

"Neden bana gelemezsem üzülme dedin? " Diye sorduğumda telefonu kapattığından beri içim içimi yese de pehlivan beni her dalgın gördüğünde morelimi yerine getirmek için elinden geleni yapmıştı.

 

" O an o gerekti liyan, "

 

"Cevap vermeme de izin vermedin, " Dediğimde az önce ona karşı gösterdiğim tavırdan pişman olmuştum bile çoktan.

 

" Kapatmamız gerekmişti, "

 

"Giderken bir tek bana sarılmadın eğer dönmeseydin sana kırılırdım. " Dediğimde bakışlarını duvardan çekerek bana çevirdi. "Sana sarılmamı istiyor muydun? " Diye sorduğunda omuz silktim.

 

"Bilmem, herkes sana sarılınca. " Dedim. Tekli koltukta bacaklarımı kendime doğru çekerek kollarımı etrafına doladım.

 

"Rahatsız olma diye sarılmadım. "

 

"Olmazdım, "

 

"Sen niye ben dönünce sarılmadın? " Siye sorduğunda bakışlarımız buluştu.

 

"Kızarsın diye, " Çekinmiştim aslında ani bir tepki vermesinden korkmuştum. Oysa o bana sarılsa seve seve karşılık verirdim. O an onu karşımda görünce ne tepki vereceğini ve ne tepki vereceğimi bilememiştim.

 

" Kızmazdım. " Dedi. " Sana ne zaman kızdım ki, " Diye eklediğinde onu başım ile onayladım.

 

"Belki serdarlardan çekinirsin diye buraya gelmek istedim, " Dediğinde tek odak noktam gözlerinin etrafını saran kırmızı çizgilerdi.

Belki de hayat oydu,

Gözlerinin etrafını saran kırmızı çizgiler.

 

"Belki bana söylemek istediğin şeyler, anlatman gerekenler vardır diye, "

 

Başımı öne eğdim.

Haklıydı. Ona anlatmak istediğim bir çok şey vardı.

 

Kafamı kaldırarak, "sarılalım mı? " Diye sorduğumda yüzinde hafif bir tebessüm oluştu.

 

"Kendini zorunda hissetme, " Dediğinde hala aynı pozisyonda oturmaya devam ediyordu. Başımı iki yana salladım.

 

" Sarılmak isterim sana, " Dediğimde kararlılığımı göstermek için ayaklarımı koltuktan sarkıtarak ayağa kalktım o da benim gibi ayağa kalktığında bana doğru bir kaç adım atarak yanıma ulaştı.

 

Başımı kaldırarak yüzüne baktığımda kollarını hafifçe iki yana açtı, özlemle kollarının arasına girdiğimde elleri belimi kavradı. Bende ellerimi ensesine sararken biraz da olsa benim için eğilmişti.

 

"Bana öyle söylediğinde korktum, " Diyerek boynundaki kollarımı daha sıkı sardım. "Seni korkutmak istemezdim, " Dediğinde ise yüzümde tebbesüm oluştu.

 

"Kendimi kötü hissediyorum, " Dediğimde ellerinin baskısı arttı.

"Neden, " Diye sorduğunda ona ne dersem diyeyim kendimi açıklayamayacağım anlatamayacakmış gibi düşünüyordum.

 

Cevap vermek istemeyerek omuz silktiğimde düşlerimin arasında olduğum ve gücümü kontrol edemediğim için biraz sert bir şekilde omzumu yukarı doğru itmiştim. Cihanın çenesine gelen omzum ile o çıt çıkarmaz iken, " Hii, " Diyerek ellerimi hızla boynundan çekerek kollarının üzerine koydum o belimden tutarak beni desteklerken

 

"Acıdı mı? " Diye sormuştum.

 

"Acımadı, " Diyerek belimde ki ellerini yavaşça serbest bıraktığında

 

"Aç mısın? Tostum var bitirememiştim istersen onu seninle paylaşabilirim?" Diye Sormuştum. Bir kaç gündür iştahsızdım. Pehlivsn bunu yemeklerin kötü olmasına bağlayarsk bugün bana tost yapmıştı ama onu da bir kaç ısırıktan fazlasını yiyememiştim.

 

" Paylaşmsn beni mutlu eder. " Dedikten sonra "Balık sever misin? " Diye sormuştu.

 

"Biraz, " Dediğimde "çok güzel, " Diye yanıtladı beni

 

"Balığı çok daha fazla sevmeni sağlayacak bir yere gideceğiz, seninde gelmeni isterim. " Dediğinde cevabımı verecekken açılan kapı ile ikimizinde bakışları oraya döndü. Elinde tepsi ile odaya gelen ve benim daha önce görmediğim adam geldiğinde cihana biraz daha yaklaştım.

 

"Bu hangisi? " Diye sorduğumda "serdar, " Dedi rütbesi aklıma gelmese de soy adının tekin olduğunu hatırlıyorum.

 

Cihan, "eyvallah, " Diyerek tepsiden bir fincan kahve alarak bana vermiş, "otur sen, " Demişti.

Elindeki kahveyi alarak onun kalktığı koltuğa oturduğumda o da bir kahvesini alarak yanıma oturmuştu.

 

"Selamun aleyküm, " Diyerek içeri ali girdiğinde göz devirdim. Tavşanımı kontrol ederek kahvemden bir yudum aldım.

 

Herkes alinin selamını alırken sessizce kahvemi yudumluyordum.

 

Pehlivan, "Ali'm." Diyerek kollarını açtığında dostça sarılmışmardı.

 

Herkes yerlerine oturduğunda ali tam karşımda oturuyordu. Bazen bakışlarımız buluşsa da her defasında bakışlarımı kaçırarak cihana bakıyordum.

 

Kapıdan giren kerim de pehlivan ile selamlaşıp bir kenara oturmuştu.

Sinan kahvesinden bir yudum alarak cebinden çıkardığı paketten bir dal sigarayı dudakları arasına yerleştirdiğinde cihan, "sinan, " Diye sert bir şekilde uyardığında başımı kaldırarak cihanın yüz ifadesine baktım.

 

Ardından sinan a döndüğümde onun bende olan bakışları ve ardından, "pardon, " diyerek geri pakete tıkıştırmıştı sigarayı.

 

Ardından tekrar koyu bir sohbet dönmüştü aralarında benimde burada olduğumun bilinci ile sohbetlerine yön vererek konuluyorlardı.

 

Pehlivan, " Ameliyattan bir hafta sonra gelicem göründe bakın dinlemem ben bir iki ay rapor, " Dediğinde cihanın yumruğunu sıktığını göz ucuyla görmüştüm.

 

"Sen de mi cihanın timindesin? " Diye sorduğumda, başını olumlu anlamda salladı. "Buradaki hepimiz bir de ata, " Diye serdar bana kısa bir açıklama yaptığında cihana döndüm.

 

"Ama sen timi saydığın zaman pehlivan'ın adını neden söylemedin ki, "

 

 

 

 

Selam

 

Şehrimiz şırnak oldu.

 

Ve acayip yorgunum bölüm içime sinmedi ama atıyorummm

 

Görüşürüz. 🦋

Bölüm : 26.09.2024 01:35 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...