73. Bölüm

Yavuz & Yeliz

Liva Sayina
livasayina

Güneş, yazdan kalma bir tembellikle tırmanıyordu gökyüzüne. Yavuz, sabah koşusunu bitirmiş, terden sırılsıklam olmuş tişörtünü başından çıkarıp elinde sallayarak tim binasının arka bahçesine geçmişti. Rüzgâr, vücuduna çarpıp adeta kaslarını okşarken içten bir gülümseme yayıldı yüzüne. Gülümsemesinin nedeni, antrenman değil, zihninde dolanan bir çift göz, bir çift kelimeydi.

 

"Affedersiniz, affedersiniz!"

"Affedemiyorum hanımefendi, bir maaşımı verdim ben ona."

 

Düğündeki o an. Saniyelikti. Ama saatlerce döndü durdu zihninde.

 

Tam o sırada arkasından Yiğit'in sesi geldi:

 

"Ne gülüyorsun lan öyle, aşık gibi?"

Yavuz irkildi. Hemen kendini toparladı, omzundaki havluyu fırlatıp bir yere attı.

 

"Ne alaka abi ya? Güldük işte, espirili bir rüyaydı."

 

Yiğit kaşlarını kaldırarak yanına geldi, dizlerinin üstüne çömelip onu inceledi:

 

"Rüyanda kim vardı?"

 

"Rüya dedim mi ben? Spor yaparken sadece serotonin... Hani şey var ya, hormon. O."

Yiğit kıkırdadı.

 

"Yeliz'le ilgili olabilir mi acaba?"

Yavuz hemen ciddileşti:

 

"Kiminle?"

 

"Zeynep'in kız arkadaşı. Düğünde takımına meyve suyu döken, seni delirten hanımefendi."

 

"Tanımıyorum bile," dedi Yavuz, dudaklarını bükerek. "Zaten kim takar... öyle... düğün kıyafetiyle... o saçlarıyla... aman işte, kim takar yani."

Yiğit daha fazla sormadı. Çünkü gülümseme, Yavuz'un dudak kenarlarında hâlâ direniyordu.

 

 

Aynı saatlerde başka bir yerde, Zeynep ve Yeliz kafede oturmuş kahvelerini yudumluyorlardı.

Zeynep gözlerini kısıp sırnaşık bir ifadeyle sordu:

 

"Sen bana anlatmadın hâlâ, düğünde biriyle göz göze geldiğini duydum. Kimdi o?"

Yeliz çantasından ıslak mendil çıkardı, gözlük camlarını silmeye koyuldu:

 

"Kim olacak canım, yanlışlıkla üzerine meyve suyu döktüğüm asker. Şey... Yavuz muydu neydi."

 

Zeynep sırıttı:

 

"Yanlışlıkla mı döktün?"

Yeliz çantasını kapattı, gözlüğünü taktı.

 

"Evet. Ay ne ciddiydi ya, takımına meyve suyu döküldü diye kriz geçirecek sandım. Bir de 'affedemiyorum' diyor! Sana yemin ederim bir noktada çarpılacak sandım onu!"

 

Zeynep bastı kahkahayı.

 

"Ee? Beğendin mi?"

 

"Kim? Onu mu? Yok ya, ne beğenmesi. Sadece... kasları fena değildi. Bir de tişörtü dar mıydı yoksa o gerçekten mi kaslıydı, onu düşündüm dün gece..."

 

Zeynep masaya yumruğunu yavaşça vurdu:

 

"A-a! Yeliz Hanım rüyasında bir askerin kaslarını mı düşünüyor?!"

 

"Ne alakası var ya! Yani düşlemek demeyelim, analiz ettim."

 

"Oha... bayıldın sen!"

 

"Hayır! Asla! Ben sadece..." Yeliz cümlesini tamamlayamadı. Çünkü gözünün önüne yine o sahne geldi. Takımına dökülen vişne suyu, Yavuz'un o anki bakışı, kaşlarını çatışı... Ve o çatık kaşların ardındaki yumuşacık tebessüm.

Kahvesinden bir yudum aldı.

 

"Bence onun kabahatiydi. Niye öyle karizmatik bakıyor?"

 

Zeynep, "Aşık bu" dercesine bakınca Yeliz hemen araya girdi:

 

"Hayır canım, ne aşkı. Geçici bir göz yanılsaması, olur öyle şeyler. Ciddiye alma."

 

 

Birkaç Gün Sonra

 

Yeliz, elinde kitap, kulaklık takmış bir halde parka yürüyordu. Gün batımına yakındı, ortalık turuncu bir huzurla yıkanıyordu. Neşeli bir şekilde yürürken, bir anda ayağı kaydı ve küt diye bir şeyin üzerine düştü.

 

O "şey" homurdanarak doğruldu. Sinir bozucu bir 'şeydi..'

 

"Hayırdır, gökten meyve suyu yağmıyor ama bu sefer direkt kendisi düştü."

 

Yeliz'in gözleri büyüdü.

Yavuz.

Tişörtünü omzuna atmış, spor sonrası dinlenmek için çimlere uzanmıştı.

 

"Sen mi vardın orada?"

 

"Hayır. O çimen benim yerime yatıyor aslında. Gölge hakkı da onun."

Yeliz kızardı:

 

"Şey, ben seni görmedim..."

Yavuz gözlerini kısmış, hafif gülümseyerek onu süzüyordu:

 

"Ben de sizi unuttum sanmıştım ama... evren illa tanıştırıyor."

 

"Evrenin işi gücü yok, beni yere düşürüyor," dedi Yeliz burnunu çekerek.

Yavuz ayağa kalktı, elini uzattı.

 

"Dilersen bir kahveyle telafi edebilirsiniz düşme meselesini."

 

"Senin yerine mi? Yoksa çimlerin yerine mi?"

Yavuz omuz silkti:

 

"İkimizin adına."

Yeliz durdu. Birkaç saniye baktı ona. Gülümsemesi, kaşları... O ciddiyetin ardındaki sıcaklık.

Sonra başını salladı:

 

"Pekala. Ama kahvemi dökersen affetmem."

 

Yavuz kahkahayı patlattı.

"Affetmemeniz için bir sebep bırakmam, söz."

 

Kısa süren bir kahve buluşmasından sonra akşam üzeri yolları ayrılmıştı. Yavuz bu kez daha temkinli davranıp bir sonra ki görüşme için numarayı almayı da ihmal etmemişti. Yeliz ise yanakları al al olmuş ve bir an önce buradan uzaklaşmayı düşünüyordu.

 

*****

 

Askeriyeye yakın bir dağlık alanda sabah güneşi, yaprakların ucunda parlayan çiğ taneleriyle birlikte yavaşça yükseliyordu. Timin tamamı, bir haftalık ara tatbikat görevinden dönmüş, hem dinlenmek hem de çevikliği artırmak için sabah sporuna çıkmıştı.

 

Yavuz, kollarını geriye doğru esnetip göğsünü şişirdi. Nefes alışverişi, tüm kaslarında sabahın tazeliğini hissediyordu. Gri tişörtü sırtına yapışmış, alnında boncuk boncuk terler birikmişti. Parkurun sonunda küçük bir mola verdiklerinde tişörtünü başından geçirip çıkardı, omzuna attı.

 

Tüm bu sırada oradan geçen Efsun, Zeynep ve Yeliz; sabah kahvaltısından sonra yürüyüşe çıkmışlardı. Efsun'un elinde termos, Zeynep telefonuna bakıyor, Yeliz de keyifli keyifli çevreye bakınıyordu. Derken gözleri ilerideki toplu asker grubuna takıldı. Gözleri istemsizce bir kişiye kilitlendi.

 

Yavuz.

 

Üstü çıplak, saçları dağınık, alnındaki terler bile çekiciliğine bir gölge değil, aksine parıltı katıyordu. Gülümsemesi... Hay aksi, neden bu kadar güzel gülüyordu?

 

Yeliz, gözlerini kaçırmaya çalıştı ama başaramadı.

 

Zeynep bunu hemen fark etti.

 

"Sen az önce nereye daldın öyle?"

 

" Ha? Şeye... Güneşe... Gözüm kamaştı da."

 

"Güneşe mi... Hangi güneş Yeliz? Resmen Yavuz'a eriyordun orada."

 

Efsun kahkahayı patlattı.

 

" Ay kurban olurum bu kızın saflığına. Ama sakın öyle hemen söyleme kızım, biraz pişsin."

 

Yeliz hafifçe yanaklarını sıvazladı.

"Ne alaka ya, biri tişörtünü çıkarınca hemen âşık mı oluyoruz yani?"

 

Bu sırada Yiğit, Yavuz'un yanına geldi.

" Ne gülüyorsun Yavuz, yine hangi hatıra geldi aklına?"

 

"Yoo... şey... hiçbir şey."

 

"Hadi oradan. Oğlum sen normalde spor yaparken sinirli bir fok balığı gibisin, bugün resmen "romantik komedi başrolü" gibi gülüyorsun."

 

Yavuz omzunu silkti.

"Ne diyorsun abi ya, abartma. Sadece... sabah güzel, hava güzel, millet enerjik. Onun dışında bir şey yok."

 

" Hı hı, ben de sabah kahvemi ay ışığında içtim zaten. Kızdan etkilendiysen etkilen, dünyanın sonu değil."

 

Yavuz'un kaşları çatıldı, ama hafif bir tebessüm de dudaklarına sızdı.

 

"Kim demiş etkilenmek falan? Bir kere, ben o meyve suyu döken sakar insandan etkilenmem."

 

"Tamam tamam, dök dök içini... Gözlerin yalan söylüyor o ne olacak? Hem git bir şeyler giy üzerine. Reklamlarda ki erkekler gibi dolaşma ortalıkta. Başkaları da var," derken gözleri kısa bir an Zeynep'e kaydı.

 

 

Aynı Gün Öğleden Sonra

 

Askeriyedeki bazı ailelerin de katıldığı küçük bir piknik etkinliği düzenlenmişti. Timin bazı üyeleri mangal yakıyor, çocuklar oyunlar oynuyor, hanımlar semaver çayı kuruyordu.

 

Efsun ve Zeynep, yine Yeliz'i kolundan tutup getirdi.

 

"Bak oraya battaniye serildi, oturalım."

 

"Aman bana bulaşmasın Yavuz, yemin ederim yine bir şey dökerim falan..."

 

Tam o sırada küçük bir çocuk topunu tutmaya çalışırken çığlık attı. Yeliz ve Yavuz refleksle aynı anda hareket etti. Ancak ikisi de aynı yöne hamle yapınca... çarpışmışlardı...

 

Yeliz, Yavuz'un göğsüne toslamış, dengesini kaybedip yere düşerken onu tutmaya çalışan Yavuz da onun üstüne kapanmıştı.

 

"Aaaa!"

 

" Yine mi sen?!"

 

Yeliz'in saçları yanağında dağılmış, burnu kıpkırmızı olmuştu. Gülmemek için dudaklarını ısırdı ama Yavuz kahkahayı bastı.

 

"Sen resmen benim doğal afetimsin ya. Her karşılaştığımızda bir şey oluyor."

 

"Seni değil, çocuğu kurtarmaya çalışıyordum ben!"

 

Yavuz, elini uzatıp onu yerden kaldırdı. Bir an göz göze geldiler. Gözlerinin içi gülüyordu.

 

"İyi misin?"

 

"Bilmem. Elmacık kemiğime kadar utandım şu an ama iyiyim galiba."

 

Sonra birbirlerine bakıp aynı anda kahkaha attılar. Gülmek bulaşıcıydı. Çocuk da bu sırada topunu alıp uzaklaştı.

 

"Yani şöyle düşün, en azından bu kez meyve suyu değil..."

 

İkisi de kahkahayı koyverdi... Yavuz başını iki yana salladı.

 

" Cidden böyle bir karşılaşma daha olursa, kader diyeceğim."

 

" Şu an bile diyebilirsin bence."

 

Yavuz bir an duraksadı. Sonra göz ucuyla Yeliz'e baktı.

 

"Belki de diyebilirim."

 

Yeliz o an gözlerini kaçırdı. Kalbi hızlanmıştı. Yavuz'un kaslarına değil sadece, bu anlara tutuluyordu galiba.

 

Ve o an, hiçbir şey söylemeseler de içlerinden geçen aynıydı:

Belki de bu sakarlıklar tesadüf değil, küçük birer başlangıçtı. Birkaç gün sonra yeniden buluştuklarında Yavuz elini uzattı:

 

"Madem yine üzerim başım sizin eserinize dönüştü, bu kez bir kahveyle telafi edin bari."

Yeliz gözlerini kaldırıp baktı. Göz göze geldiklerinde gülüşleri ortaklaştı.

 

"Kahve olur, ama sıcak değil."

 

Birlikte sahil kenarında yürümeye başladılar. Yavuz atletini hala giymemişti, Yeliz bir ara sessiz kaldı. Aklına Yiğit'in söyledikleri gelince gülmemek için dudaklarını dişledi. ' Herif vücut gösterisi yapmaya gelmiş, askeriyeyi de kırmızı halı sanmış!'

 

Şey... Spor salonu üyeliğin pahalı mı?

Yavuz kaşlarını kaldırdı:

 

"Üye mi olmak istiyorsun?"

 

"Yok ya, sadece merak ettim... yani... kaslar falan bayağı..."

Yavuz hafifçe eğildi:

 

"Etkilendin mi yoksa?"

 

Yeliz yutkundu.

"Yok canım ya... Ne alaka?"

 

Ama gülüşü, gözleri ve yanaklarındaki kızarıklık çoktan her şeyi ele vermişti. Ve Yavuz bunu fark ettiğinde, uzun zamandır içinde tuttuğu o his biraz daha kendini göstermeye başlamıştı. Yavaş yavaş, komik rastlantılarla, göz göze gelişlerle ve limonata lekeleriyle başlayan bir hikâye... belki de aşkın habercisiydi...

 

****

 

Sabahın ilk ışıkları yavaşça askeriyenin tim kulübesine sızarken, Yavuz'un yüzündeki kararlılık ve heyecan çoktan fark edilmişti. Tim arkadaşları, onun bu değişimini merakla izliyordu. Sabah antrenmanından sonra bir araya geldiklerinde, herkesin dilinde aynı soru vardı:

 

"Yavuz, ne oluyor? Bize bir şey söylemiyor musun?"

 

"Hadi be, herkes biliyor, biz niye haberimiz yok?"

 

"En azından ipucu ver be, adam ol!"

 

Yavuz, omuz silkti, hafifçe gülümsedi ama gözlerinde parlayan heyecanı saklayamadı.

 

"O... yani... bugün biraz farklı bir gün olacak."

 

"Farklı nasıl?"

 

"Biz... dışarı çıkacağız."

 

"Hah! Bunu bekliyorduk!"

 

"Kız var mı işte?"

 

Yavuz omzunu silkti, göz ucuyla sanki bir sır veriyormuş gibi tim arkadaşlarına baktı:

 

"Evet. Var."

 

Tim, bunu duyar duymaz aralarında neşeli bir yaygara koptu. Arkadaşlarından biri hemen espri patlattı:

"Ulan adam oldu bizim Yavuz! Haydi bakalım, yolun açık olsun."

 

 

ÖĞLEDEN SONRA

 

Yavuz, timin desteğiyle hazırlanıyordu. Diğerleri kıyafet seçimi, saç şekillendirme ve o "korkutucu" sakarlıklardan kurtulması için ona taktikler veriyordu. Yiğit, elindeki küçük aynayı Yavuz'a tutuyor,

 

"İşte böyle, yavaşça gülümse."

 

"Çok mu yapay oldu?"

 

"Hayır, hayır! Hatta biraz daha..."

 

"Oha, dur! Gözlerini kıs biraz da."

 

Yavuz, en sonunda kendini hazır hissettiğinde herkes ona alkış tuttu. Giydiği sade ama yakışıklı gömlek, tam da o gün için seçilmişti.

 

 

AKŞAM SAATLERİ

 

Parkın girişinde buluştular. Yeliz elinde küçük bir çanta, saçları hafifçe dalgalanıyordu. Gözlerinde hafif bir heyecan, yüzünde tatlı bir gülümseme vardı. Yavuz onu gördüğünde kalbi hızla çarptı.

 

"Merhaba," dedi Yavuz, hafifçe gülümseyerek.

 

"Merhaba," dedi Yeliz, utanarak başını eğdi.

 

Bir süre sessizce yürüdüler, ama o sessizlik bile elektrik yüklüydü.

 

"Biliyorum," dedi Yavuz, derin bir nefes aldıktan sonra. "Sana bir şey söylemek istiyorum."

 

Yeliz gözlerini ona dikti, kalbinin hızını duyabiliyordu.

 

"Benimle dışarı çıkmayı kabul eder misin?"

 

Bir an durdu Yeliz. Gözleri parladı.

 

"Evet, çok isterim."

 

Yavuz'un yüzü aydınlandı. Elini uzattı ve Yeliz'in elini nazikçe tuttu.

 

"Söz veriyorum, bu geceyi unutamayacaksın."

 

Göz göze geldiler, aralarında tatlı bir heyecan dalgası yayıldı. O an zaman durmuş gibiydi.

 

 

TIMIN SÜRPRİZİ

 

O sırada tim arkadaşları uzaktan onları izliyordu ve sessizce birbirlerine gülüyorlardı. Çünkü Yavuz'un çıkma teklifini duydukları andan beri yaptıkları hazırlıklar hazırdı: Küçük bir piknik örtüsü, birkaç atıştırmalık, hafif bir müzik sistemi ve sıcak çikolata termosu.

 

Yavuz, Yeliz'e dönüp:

"Biraz yürüyelim mi?" dedi.

 

"Evet, hadi."

 

Ve birlikte yavaşça yürürken, tim arkadaşları gizlice arka planda onlara sürpriz hazırlamak için koşturmaya başladılar.

 

Piknik örtüsüne oturduğunda, Yavuz kalbinin hala hızlı attığını hissediyordu. Elini uzatıp Yeliz'in elini tutması bile onu heyecanlandırıyordu. Gözlerinin içine baktığında, yumuşak ve sıcak bir ışık vardı. Bir yandan rahatlamış, bir yandan da gergindi. "Ya bugün sözcüklerimi yanlış seçersem, ya dalgaya uğrarsa?" diye geçiriyordu içinden. Ama bu düşünceler, Yeliz'in hafifçe gülümseyip ona bakışıyla dağılıyordu.

 

Sıcacık termosdan sıcak çikolatayı bardaklara doldurdu, ikisine de uzattı. Bardaklar ellerinde hafifçe titriyordu. Bir yudum aldığında tatlı sıcaklık dudaklarından başlayıp tüm vücuduna yayılıyordu. Yeliz de ona gülümseyerek baktı; bu gülümseme Yavuz'un içindeki buzları eritiyordu adeta.

 

Küçük bir an için ikisi de sadece sessizce birbirlerine baktılar, sözcüklere gerek yoktu. Sonra Yavuz derin bir nefes aldı ve yumuşak bir sesle konuştu:

 

"Biliyor musun, ilk karşılaşmamızdan beri aklımdan çıkmadın. O gün, o meyve suyu dökme anından sonra bile."

Yeliz hafifçe utandı, gözlerini kaçırdı ama Yavuz'un elini biraz daha sıktı.

 

"Ben de seni düşündüm. Ne zaman karşılaşsak biraz gergindim ama yine de içimden güldüm."

 

Yavuz hafifçe eğildi ve omzuna konan küçük bir yaprakla oynadı.

 

"Seninle olmak, her şeye rağmen eğlenceli ve güzel. Umarım bu sadece bir başlangıçtır."

Yeliz hafifçe başını kaldırıp ona baktı, gözlerinde mutluluk ve umut vardı.

 

"Ben de bunu umuyorum."

 

 

Yavuz'un elini tuttuğu anda kalbi öyle hızlı çarpıyordu ki, sanki dışarı çıkacakmış gibi hissediyordu. Gözlerinin içine bakmak, o masum ama samimi gülümsemeyi görmek onu hem rahatlattı hem de daha heyecanlandırdı. Sıcacık bardaktan aldığı ilk yudumda, aklındaki tüm korkular biraz olsun azaldı.

 

İçinden "Acaba doğru yerde miyim? O beni gerçekten seviyor mu?" diye geçirirken, Yavuz'un o içten sözleri onu tamamen büyüledi.

"İlk karşılaşmamızdan beri aklımdan çıkmadın" demesi, onun kalbinde küçük bir kıvılcım daha yaktı. Yine de utanıyordu, gözlerini kaçırsa da hisleri her halükarda açığa çıkıyordu.

 

Yavuz'un omzuna konan yaprağı fark ettiğinde gülümseyerek;

 

"Bence bu gece çok güzel geçiyor. Belki de bizim hikayemizin en güzel gecesi..." dedi.

Yavuz, gözlerine bakarak:

 

"Evet... Ve daha güzelleri gelecek."

Sözü bittiğinde, hafifçe yana eğildi ve yavaşça yanağından öptü. Bu küçük dokunuş, Yeliz'in yüreğinde bir heyecan fırtınası kopardı.

 

 

Gecenin Sonu

 

Yavaş yavaş gecenin serinliği arttıkça, ikisi de birbirlerine biraz daha yakınlaştılar. Yavuz, Yeliz'in saçlarını nazikçe kulağının arkasına attı. Yeliz ise elini Yavuz'un koluna doladı.

 

Konuşmalarını yumuşak, tatlı cümlelerle sürdürdüler, gelecek planlarından, hayallerinden bahsettiler. Her kelime, her bakışma aralarındaki bağı güçlendiriyordu.

 

O gece, hem Yavuz hem de Yeliz için unutulmazdı; sakarlıklarla, heyecanlarla ve aşk dolu o ilk geceleriydi.

 

Yavuz, o sabah saatlerce düşünmüştü: "Yeliz'e güzel bir sürpriz yapmalıyım." Tim arkadaşlarından aldığı birkaç basit tarifle cesaretini topladı. Akşam olduğunda, tereddütlerle dolu ama kararlı adımlarla mutfağa girdi. Üstüne de eski bir tişörtünü geçirmişti, "şef kostümü" diyerek kendi kendine güldü.

 

İlk iş olarak, internetten bulduğu tavuklu makarna tarifini açtı. "Kolay görünüyor," dedi kendi kendine. Ama daha ilk adımda unuttuğu şey, mutfak aletlerini kullanmada hiç de usta olmadığıydı.

 

Tencereyi ocağa koydu, suyu doldurdu ve tuz atmayı unuttu. Bir yandan makarnayı kaynatırken diğer yandan sosu hazırlamaya çalıştı. Kapağı açıp kapatırken bir anda tencerenin kaynayan suyu dışarı taştı, Yavuz hızla silmeye çalışırken ayağı kaydı ve mutfakta kısa süreli bir dans gösterisi başladı.

 

Yeliz o sırada eve geldi, kapıyı açar açmaz içeride bir koku ve ufak duman gördü.

 

"Yavuz, burada neler oluyor?" diye sordu, gülmeye çalışarak.

 

Yavuz, tencerenin yanında diz çöküp, elindeki bezle silerken, "Sürpriz bir yemek hazırlıyorum ama galiba mutfakla barışamadık henüz," dedi.

 

Tam o sırada tavada bıraktığı sos alev aldı! Yeliz korkuyla elindeki peçeteyle "Dur!" diye bağırdı. Yavuz paniğe kapılarak su tutmaya yöneldi ama tam o anda suyu fazla kaçırdı ve mutfak göle döndü.

 

İkisi de kaygan zeminde kaydı, birbirlerine doğru savruldular ve büyük bir "pat!" sesiyle yere yığıldılar. Yavuz'un üstü başı ıslandı, Yeliz'in saçları darmadağınık oldu ama ikisi de bu halin komikliğine kahkahalarla güldüler.

 

Yavuz, gülerek, "Mutfak haricinde her şeyde iyiyim," dedi.

 

Yeliz ise, "En azından spor salonunda seni bu şekilde yere düşürmem," diye espri yaptı. Artık aralarında ki şey uzun bir yolun ilk adımlarıydı. Birlikte gülmek en sevdikleri şeydi... Diğer çiftlere nazaran daha komik bir ilişkileri vardı ama en sevdikleri şey de buydu. Yanlışlıkla en doğruyu bulmak...

Bölüm : 26.07.2025 00:48 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...