66. Bölüm

Kaya & Rümeysa

Liva Sayina
livasayina

Kaya, Rümeysa’nın odasına adımını atarken, içerideki havanın çok farklı olduğunu fark etti. Diğer odalardaki soğuk, kasvetli atmosferin aksine, burada sıcak bir samimiyet vardı. Rümeysa’nın odası düzenli ve sakin, her şeyin yerli yerindeydi. Ancak Kaya’nın dikkatini çeken esas şey, karşısındaki kadının kendisiydi.

 

Rümeysa, her şeyden önce sessizdi. Kendine ait bir dinginliği vardı, bir tür içsel huzur… Ancak Kaya, onun yalnızca yüzeyine bakabiliyordu; gözleri her şeyin ötesinde bir şeyler arıyordu. Rümeysa’nın giydiği, koyu renkli bir elbise vardı; vücut hatlarını belli etmeyen ama zarif duruşunu gizlemeyen bir elbise. Kolları uzun, başörtüsü ise sade ve zarifti. Her detayı, bir bütün olarak ona çekicilik katıyordu. Kaya, fark etmeden gözlerini Rümeysa’nın elbiselerinin ince dikişlerinde gezdirdi.

 

O kadar sessizdi ki, Rümeysa’nın odasındaki her ayrıntıyı incelerken fark etmediği bir şey vardı: O an, Kaya, ilk kez bir kadına sadece bir “kadın” olarak bakıyordu.

 

Rümeysa, yine sakin bir şekilde, derin bir nefes aldı ve Kaya’ya doğru bakarak oturmasını işaret etti. Kaya, hafifçe irkildi ama içindeki o garip his, ona istemeden de olsa bir adım daha atmaya cesaret verdi. “Teşekkür ederim,” dedi, ama sesi biraz gergindi. Rümeysa, kendisini rahat hissetmesini istiyordu ama Kaya, içerideki huzuru bir türlü kabul edememiş gibiydi.

 

O an, Kaya’nın kafasında bir düşünce belirdi. Kendisini ne kadar toparlamaya çalışsa da, Rümeysa’nın her hareketi, ona yeni bir şeyler çağrıştırıyordu. Bu kadının duruşu, görünüşü, ama en önemlisi gözlerindeki o derinlik, Kaya’yı daha önce hiç hissetmediği bir şekilde etkiliyordu. O kadar güçlü bir etkisi vardı ki, içinde küçük bir hayranlık kıvılcımı yanmaya başladı.

 

Kaya, Rümeysa’ya daha dikkatli bakmaya başladı. Onun gözleri, derin ve bir o kadar gizemliydi. Birçok kadını görmüştü, ama hiçbiri onun gibi değildi. Gözlerinin içindeki kalıcı sakinlik, dengesiz ruhunu etkiliyordu. Başörtüsünün zarif şekilde sarıldığı başı, öyle bir ahenk içindeydi ki, Kaya gözlerini ondan alamıyordu. Yavaşça, vücudunun hatları dikkatini çekti; elbisesinin kumaşı, vücut hatlarını belli etmese de, bir kadının zarafetini en ince şekilde hissettiriyordu. Her şey, Rümeysa’da kusursuzdu.

 

Bir an için, Kaya gözlerini bir an için kaçırdı, ancak hemen toparlanıp, sakin kalmaya çalıştı. Bu durum onu rahatsız etmeye başlamıştı. İçindeki hayranlık, öyle güçlüydü ki, daha fazla iradesine sahip çıkamayacak gibi hissediyordu. Ancak o an, kendini kontrol etmekte kararlıydı. Kaya, ne olursa olsun ödün vermemeye, kimseyi etkilemeye karşı durmaya kararlıydı.

 

“Yani… ne yapacağız?” diye sordu, birden konuya dönerek. O anda, zihninde, Rümeysa’nın imajı belki de bir an olsun geri planda kalmıştı. Ama o anın sıcaklığı, hala içindeydi.

 

Rümeysa, ona anlamlı bir bakışla cevap verdi. “Beni dinlemeye başlayacak mısın, Kaya? Kendini tanıma yolculuğunda ilk adımın buradan başlayacak.”

 

Kaya, sadece başını hafifçe sallayarak sessiz kaldı. Rümeysa’nın gözlerine bakmak, ona verdiği zarif cevabı duymak, içindeki duyguları iyice karıştırıyordu. Ama ona, istemeden de olsa, hayran oluyordu. Rümeysa, ona zarar vermeyen, soğukkanlı bir tavırla cevap veriyordu. İşte bu soğukkanlılık, onu çok etkiliyordu.

 

Ama en sonunda, Kaya kendine hakim oldu. “Bunu yapabilir miyim?” diye düşündü. Hayatta, kendini bu kadar değiştirebilecek bir kadınla daha önce karşılaşmamıştı. Ancak, Rümeysa’dan uzak durarak, kendi sınırlarını korumayı tercih etti. Ne olursa olsun, bu hayranlık hisleri ona her şeyin dışındaymış gibi hissettirmeliydi.

 

Rümeysa, Kaya’nın kafasını okur gibi, bir an için ona anlamlı bakışlarla gözlerinin içine odaklandı. Sonra sakin ve güven verici bir sesle devam etti. “Biraz zaman alacak, Kaya. Ama unutma, kimse sana bir şey dayatmadı. Kendi hızında, kendi adımlarınla devam et.”

 

Kaya, bu sözler üzerine, bir an için gözlerini Rümeysa’dan uzaklaştırarak derin bir nefes aldı. İçindeki çekim ve hayranlık hisleri, hala var olsa da, o anda kararını vermişti.

 

Rümeysa’nın yanında olmak, konuşmak ve dinlemek zor olsa da, bir şekilde belki de… belki de kendini bir gün bulabilirdi. Ama o an, o an, Kaya, kendi içindeki karmaşayı bir kenara bırakıp, Rümeysa’nın sakinliğine odaklanmayı tercih etti. Onun huzuru, ona da bir şekilde yansıyordu. Kendini her an bir adım daha yakın hissediyordu, ama yine de mesafesini korumaya kararlıydı.

 

Rümeysa, onun sessizliğini fark etti ve nazik bir şekilde gülümsedi. Bu gülümseme, Kaya’nın içinde bir şeylerin yerli yerine oturmasını sağladı. “Sakın unutma, Kaya,” dedi Rümeysa, “Bazen en büyük cesaret, durabilmekte ve sadece dinlemekte yatar. Bu, kendine yaptığın en büyük iyilik olur.”

 

Kaya, onun sözlerinden daha çok, sesinin tonundan bir şeyler hissetmeye başladı. Rümeysa’nın söyledikleri, bir şekilde, yıllarca içinde taşıdığı yalnızlıkla paralellik gösteriyordu. Hiç kimse, onun gibi durabilmeye ve dinlemeye cesaret edememişti. Onun hayattaki tek amacı hayatta kalmak, güçlü olmak ve kimseye zayıflık göstermemekti. Ama Rümeysa, ona bir başka yol öneriyordu; güç göstermenin, bazen sadece kabul etmekten geçtiğini.

 

“Sanırım… doğru söylüyorsun,” dedi Kaya, ilk kez sesinin tonunun sakinleştiğini fark ederek. “Bazen ben de dinlemek yerine hemen bir şeyler yapmak istiyorum. Ama belki de biraz daha durmam gerekiyor. Biraz daha gözlemlemem…”

 

Rümeysa başını hafifçe sallayarak, “Kesinlikle,” dedi. “Hayat, sadece hareket etmek değil; bazen durup çevremizi görmek ve anlamak gerekir. O zaman ne yapmak gerektiğini daha net görebilirsin.”

 

Kaya, bir süre sessiz kaldı. İçindeki karmaşık duyguları ve düşünceleri toparlamaya çalışıyordu. Bir yanda Rümeysa’nın sakin ve huzurlu tavrı, diğer yanda ise onun içindeki ince hayranlık ve çekim, adeta onu bir ikilemde bırakıyordu. Yine de, bu huzur, ona bir şeylerin doğru gittiğini hissettiriyordu.

 

“İçimde bir şeyler değişiyor gibi hissediyorum,” dedi Kaya, ama sesi hala biraz karışıktı. “Yani… hiç böyle hissetmemiştim. Sanırım ilk kez bir kadının yanında… bu kadar farklı hissediyorum.”

 

Rümeysa, gülümsedi ama gülümsemesi, Kaya’yı rahatlatmaktan çok, derinliklere inmeye davet ediyordu. “Bu, doğal. Değişim, bazen korkutucu olabilir. Ama korkma, bu süreçle baş edebilirsin. Yeter ki sabırlı ol.”

 

Kaya, tekrar derin bir nefes aldı. Rümeysa’nın söyledikleri, her ne kadar hayatındaki o sert duvarları zorlamaya başlasa da, ona kendisini açmak konusunda bir şeyler hissettiriyordu. Belki de, belki de bir adım atmak gerekiyordu. Her şeyin içine kapanıp yalnız kalmanın bir sınırı vardı, belki de bu sınırı aşmalıydı. Ancak, içindeki güven kaygısı hala bir engel gibi duruyordu.

 

O an, Rümeysa, Kaya’nın suskunluğuna saygı göstererek, başka bir konuda konuşmaya başladı. “Peki, Kaya… Kendini ne zaman gerçekten iyi hissedersin? Yani, şu an olduğu gibi… Yalnızken bile.”

 

Kaya, birkaç saniye düşündü. Gerçekten de ne zaman kendisini iyi hissediyordu? Genelde tek başına kalmayı tercih ederdi, ama bu yalnızlık ona huzur veriyordu. Ancak, şimdi Rümeysa’nın yanında bir şeyler farklıydı. Huzursuzluk değil, aslında bir çeşit anlayış vardı.

 

“Bazen, sadece… kendi başıma kalmak bana yetiyor. Dağların arasında, tek başıma yürürken. Ya da deniz kenarında sessizce beklerken. Doğanın içinde kaybolmak, her şeyden uzaklaşmak…” dedi Kaya, sesi hala sert ama içinde bir tür yumuşama vardı. “Ama sanırım… bazen biraz daha yakın olmak gerekiyor. Gerçekten görmek, gerçekten duymak… belki de biraz buna ihtiyacım var.”

 

Rümeysa, her sözcüğü dikkatle dinleyerek başını hafifçe salladı. “O zaman belki de bu senin başlangıç noktan. Hem kendi içindeki yolculuk, hem de başkalarına yaklaşmak.”

 

Kaya, biraz düşündü. Rümeysa’nın sözleri, içindeki sert duvarları daha da incelemeye başlamıştı. Her şeyin, bir adım attığında değişebileceğini hissetmeye başlamıştı. Kendi içindeki o donukluğu, belki de çözmeye başlamalıydı.

 

“Bunu düşündüğümde, belki de bazen yalnız olmak, kendini unutmaya çalışmaktır,” dedi Kaya. “Ama ben… belki de artık unutmak yerine, bir adım atmalıyım. Hem kendime hem de başkalarına.”

 

Rümeysa, gülümsedi. “Ve o adım, seni bir yerlere götürecek. Ama unutma, ne kadar yalnız olursan ol, sen yine de kendi yolunu bulacaksın.”

 

Kaya, gözlerinde hafif bir belirginleşen huzurla, Rümeysa’ya bir kez daha baktı. Onun bu kadar sakin olması, ona cesaret veriyordu. Kendi içinde attığı bu adımlar, belki de bir dönüşümün ilk anlarıydı.

 

 

 

Aylar geçmişti ve her geçen gün, Kaya’nın içinde bir boşluk daha büyüyordu. Görevden arta kalan zamanlarda, içindeki huzursuzluk ve duygusal karmaşa gittikçe derinleşmişti. Sonunda, bir gün Rümeysa’dan gelen bir mesaj, her şeyi değiştirerek kaybolan zamanı tekrar hatırlatmıştı.

 

“Merhaba Kaya, nasıl olduğunu merak ediyorum. Eğer zamanın varsa, görüşebilir miyiz? Konuşmamız gereken çok şey olduğunu düşünüyorum.”

 

Kaya bu mesajı okuduğunda, kalbi birkaç saniyeliğine durdu. Birkaç kelimeyle, en derin köşe bucaklarına kadar gizlediği duyguları yüzeye çıkarmak kolay değildi. Ama bir şey vardı; içinde bir güç, bir dürtü, onu geri dönmeye zorluyordu. Çünkü Rümeysa’yı unutmak, onu hiç düşünmemek, her geçen gün imkansızlaşıyordu.

 

Bir hafta sonra, her şeyi geride bırakıp buluşmak üzere kafeye doğru yürüdü. Adımlarında bir hızı vardı, ama içindeki gerginlik her anını ağırlaştırıyordu. Kafeye girdiğinde, Rümeysa’yı masasında tek başına, pencereden dışarı bakarken gördü. Gözleri, rüzgarın etkisiyle dalgın bir şekilde pencerede kayıp gitmişti. İçindeki melankolik hava, onun sessizliğinde bir tür derinlik buluyordu. Bu, her şeyin başladığı yerdi, ama bir o kadar da korkutucuydu.

 

Rümeysa, Kaya’yı fark ettiğinde yavaşça başını kaldırıp ona gülümsedi. Ama bu gülümseme, çok daha fazlasını ifade ediyordu. Kaya, içeri adımını attığında, hissettiği bir sıcaklık vardı; ama kalbinde bir soğukluk da… Rümeysa, Kaya’nın bakışlarını fark ettiğinde, birkaç saniye boyunca karşılıklı sessiz kaldılar. Birbirlerinin ruhunu kavrayacak kadar yakın, ama aynı zamanda bir o kadar da uzaklardı.

 

Kaya masaya oturdu, gözlerini Rümeysa’dan kaçırmaktan zorlandı. Rümeysa, dikkatle onu izlerken, içindeki garip karışıklığı fark etti.

 

Rümeysa ilk adımı attı, ama sesindeki incelikle: “Uzun bir zaman oldu, Kaya… Beni… unutmadın değil mi?”

 

Kaya, bir süre sessiz kalıp derin bir nefes aldı. O soruya vereceği cevabı, bir ömür boyu unutamayacağına emindi. Ama yüzleşmek zorundaydı. “Unutmak? Her an seni düşündüm. Bazen… bazen seni düşündükçe, her şeyin anlamını kaybettiğini hissediyorum.”

 

Rümeysa’nın gözleri hafifçe dondu, sanki bu cümleyle birlikte, çok uzun zamandır çözülemeyen bir bulmacanın parçası yerine oturmuştu. “Bunu söylemen… kolay değil, değil mi?”

 

Kaya, “Hayır.” dedi. “Bu kolay değil, çünkü seni düşünmek, içinde kaybolmaktan farklı bir şeydi. Ama şu an, seninle burada olmak… buradaki her şey başka.”

 

Rümeysa gözlerini yumdu ve birkaç saniye, başını eğip derin bir nefes aldı. Ardından, “Benimle ilgili… çok düşünme Kaya,” dedi. “Bazen, kendimi seni kaybetmekten o kadar korktum ki, sana hiç yaklaşmadım. Ama şimdi, burada olabilmek… tüm bu zamanı telafi etmek gibi hissettiriyor.”

 

Kaya, Rümeysa’nın cümlelerini duyduğunda, içinde bir şeyler kırılmaya başladı. Çektiği duygusal yük, sadece onu değil, onu anlamaya çalışan herkesi etkiliyordu. “Neden bu kadar uzaklaştık?” diye sordu, hafifçe gözlerini aralayıp ona bakarak. “Sadece… birbirimize güvenemedik mi?”

 

Rümeysa, “Aslında güvenmekten korkmadık. Sadece ikimiz de, duygularımıza hükmedemeyecek kadar güçlüydük. Bizim aramızda, biraz da… korku vardı, Kaya.” dedi. “Her şeyin sonunda birbirimizi kaybetme korkusu. Ama bazen, kaybetmeden önce kazanmak gerekir.”

 

Kaya, gözlerini Rümeysa’dan alamıyordu. Onun bakışlarında, içsel bir açıklık ve derinlik vardı. “Ben… bazen kaybetmeyi kabul ettim, ama yine de sana ulaşmadım. Korktum, belki de kendimden korktum. Ama seni görmek, seni yeniden karşımdan görmek, her şeyin başka olmasını sağladı.”

 

Bir süre sessiz kaldılar. Masanın üzerinde geçen zaman, adeta yavaşlıyor, aralarındaki gerilim bir anlamda havada asılı kalıyordu. Kaya, içindeki duygularla ne yapacağını bilemedi. Rümeysa, ondan ne kadar uzak kalmışsa, ona yaklaşmak da bir o kadar zor geliyordu. Ama gözlerinde bir şey vardı; bir şeyin, belki de aşkın, çok derin bir iz bırakmak üzere olduğu hissi.

 

Rümeysa, bir süre sonra hafifçe gülümsedi. “Bazen, çok uzun süre susmak, bir kelimeden çok daha fazlasını anlatır, Kaya. Ama belki de şimdi… duymamız gereken kelimeler var. Bu anı birlikte inşa etmek, kaybettiğimiz zamanı telafi etmek için yeterli değil mi?”

 

Kaya, gözlerini ona sabitleyerek başını hafifçe eğdi. “Bunu kabul ediyorum, Rümeysa. Belki de… birlikte başlamalıyız. Yavaşça, ama emin adımlarla.”

 

Rümeysa, bu sözlerle içindeki huzuru hissetti. “O zaman, belki de bu bir başlangıçtır,” dedi. “Her şeyin doğru olduğu, doğru olduğu zaman…”

 

Kaya, ona bakarak derin bir nefes aldı. Ve ne kadar korkmuş olursa olsun, sonunda duygularına teslim olmaya karar verdi. Birlikte ilerlemek, belki de en doğru seçimdi.

 

Kaya, Selim’in ofisinden çıkarken içindeki karışıklıkların yavaşça çözüldüğünü hissediyordu. Her adımında biraz daha güç buluyor, korkularının üstesinden gelmek için cesaret topluyordu. Selim’in söylediği sözler hala kulağında çınlıyordu: “Geçmişin seni tanımlamaz, Kaya. Geçmiş seni sen yapan şeydir, ama seni engellememeli.” Bu söz, onun içinde yıllardır gömmeye çalıştığı korkuları, yalnızca bir adım attığında ne kadar boş olduklarını fark etmesini sağlamıştı.

 

Kaya, arabasına yöneldi. Bir süre elleriyle direksiyonu sıkıca tutarak yolda ilerledi. Kalbi hızlı atıyordu, her saniye geçtikçe korkusu biraz daha büyüyor, biraz daha donduruyordu duygularını. Ama bu sefer o korkuya teslim olmayacaktı. “Bunu yapabilirsin,” dedi kendi kendine, “gerçekten yapabilirsin.”

 

Yola koyulmuştu, fakat her bir virajda, her bir ışıkta kalbinin hızla çarptığını hissetti. Selim’in cesareti ona güç vermişti ama Rümeysa, onun için her zaman daha fazlasıydı. Gerçekten sevdiği kadın… İçinde bir şeylerin titrediğini fark etti.

 

Bir süre sonra, Rümeysa’nın ofisine vardığında, derin bir nefes aldı. Selim’in söyledikleri aklında yankılanıyordu. “Gerçek duygularını ona aç.”

 

Ona yaklaşırken, her şeyin netleştiğini hissetti. Geçmişinin, adını bile bilmediği yıllarının yarattığı tüm korkular birer sis gibi kayboluyordu. “Bunu ona anlatacağım,” dedi içinden. O kadar kolay olmasa da, artık kendini tutamayacağını fark etti.

 

Kaya, ofisin kapısına yaklaşırken, bir an durdu. Ellerindeki teri silmek için cebini karıştırırken, Rümeysa’nın ofisinin kapısının hemen önünde bir an durakladı. Gözlerinde derin bir kararlılık vardı, ama aynı zamanda bir kırılganlık da. Hızla kalp atışları arttı, her geçen saniye içindeki korku biraz daha arttı, ancak bu duygulara sahip çıkmaya karar vermişti. Duygularını gizlememeliydi. İçindeki gerçekleri ona göstermeliydi.

 

Kapıyı çaldı. İçeriden bir ses duyuldu: “Gel, Kaya.”

 

Kaya, derin bir nefes aldı ve kapıyı açtı. Rümeysa’nın ofisine adımını attığında, odada onun gülümsediğini gördü. Ama Kaya, o gülümsemeyi fark ettiğinde, bir adım daha geri atmak istemedi. Bunu yapamazdı.

 

“Merhaba, Rümeysa.” Kaya’nın sesi biraz titredi, ama bu titreme artık korkudan değil, daha çok duygularının derinliğinden kaynaklanıyordu.

 

Rümeysa gülümsedi, fakat bu sefer gözleri Kaya’ya dikkatle odaklandı. Bir şeyler olduğunu hissediyordu. Kaya, adımlarını atarken, ofisin içine biraz daha yaklaşıp, karşısındaki kadına bakarak durdu. “Bunu sana söylesem, seni kaybetmekten korkarım,” dedi, birden çok fazla şey söylemek istediği halde, kelimeler birer birer dökülüyordu. “Ama geçmişimden korkuyorum, Rümeysa. Gerçekten çok korkuyorum. Kimsesiz büyüdüm. Adım bile yoktu, bana ‘isimsiz’ diyorlardı… O adamın bana ‘isimsiz’ dediğini unutmuyorum. Benim adım yoktu ve bu, beni hep içine kapanmaya itti. Ama seni seviyorum… Seviyorum ve sana açılmak istiyorum. Bu duygularla başa çıkmam gerektiğini hissediyorum. Ama aynı zamanda korkuyorum.”

 

Rümeysa, Kaya’nın sözlerine gözlerini kapatarak odaklandı. Onun söylediklerini sindiriyordu, her kelimenin ardındaki acıyı ve korkuyu duyabiliyordu. Kaya, her zaman güçlü bir adam gibi görünse de, içinde bir yerlere gizlemiş olduğu korkuları vardı. Oysa şimdi, her şeyi bir kenara bırakıp kalbini ona açıyordu. Bu cesaret, Rümeysa’nın içindeki duyguları daha da derinleştirdi.

 

Rümeysa, sabırlı bir şekilde Kaya’nın gözlerine bakarak, “Kaya, korkuların seni engellememeli. Hepimiz geçmişimizle yaşarız, ama geçmişimiz biz değiliz. Senin adın var, senin kimliğin var. Seni sevmenin korkulacak bir şey olmadığını anlaman gerek. Ben burada seni yargılamıyorum. Ben sadece… seninle olmak istiyorum.”

 

Kaya, Rümeysa’nın söylediklerini duyduğunda, gözlerinde bir rahatlama hissetti. İçindeki korku, gitgide erimeye başlamıştı. Selim’in sözleriyle bir kez daha yüzleşmişti. Geçmişini, korkularını geride bırakmak… Ve işte o an, Rümeysa’yı gerçekten sevdiğini fark etti.

 

“Rümeysa,” dedi Kaya, sesinde daha fazla titreme yoktu. “Bunu seninle paylaşmak istedim. Ben sana açıldım, ve sana bir söz veriyorum. Geçmişim beni engellemeyecek. Ben seninle olmak istiyorum, her şeyden çok…”

 

Rümeysa, adeta zamanın durduğunu hissederek, gözlerinin içine bakarak gülümsedi. “O zaman gel, birlikte başlayalım. Hep birlikte…”

Bölüm : 29.03.2025 10:21 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...